Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Thebeliever

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Thebeliever tarafından postalanan herşey

  1. -Alinti- Evrim Bilim mi, Metafizik mi? ~ 1998 Gufran Koyuncu British Museum’un Natural History bölümünden Zoolog Colin Patterson, evrim araştırmalarını aktardığı kitabında ilginç bir konuyu ele alır; “Evrim bilim midir?” Patterson, bu başlık altında çağımızın ünlü bilim felsefecisi Karl Popper’ın kriterleri ışığında şunları yazar: “Popper, bilimin ‘bilim olmayan’dan veya ‘metafizikten’ veya ‘mit’den kanıt yoluyla değil, tersini kanıtlamanın mümkün olması ile ayrılması gerektiğini düşünüyor. Bilimsel teorilerin tek özelliği, gözlem veya deney yoluyla aksinin ispatlanabileceğinin gösterilmesidir. Ve bir bilim adamı, teorisi yanlış çıktığı zaman onu terketmeye hazır olan bir insandır. Metafiziksel veya sahte-bilimsel teoriler, aksinin kanıtlanmasına imkan tanımazlar... Eğer biz, Popper’in bilim ve bilim-dışı arasında öne sürdüğü farkları kabul edersek, ilk olarak tabiî seleksiyon (ayıklanma) yolu ile evrim şeklindeki teorinin bilimsel veya sahte-bilimsel olup olmadığını sormak zorundayız. Bu soru, evrim teorisinin iki ayrı görüşünü içerir. İlki, ‘evrim gerçekleşmiştir’ şeklindeki genel tezdir (tüm hayvan ve bitkiler, ortak atalarla birbirleriyle ilişkilidir). İkincisi, evrimin tabiî seleksiyon (doğal ayıklanma ile) olduğu düşüncesidir. Gerçekte Darwin, ilk fikre ikincisinden üç yıl önce varmıştır.” 2 Ne ilginçtir ki antik Yunan’a kadar uzanan evrim tarihini gözönüne alırsak, evrime önce inanılıp daha sonra delil arama yoluna gidilmiştir. Bilimsel açıdan tatmin edici deliller olmamasına karşılık, bu inanç sarsılmamıştır. Patterson şöyle devam eder: “Evrimin gerçekleştiği şeklinde olan teorinin ilk kısmı; hayatın tarihinin türlerin ayrımı ve gelişiminden başka birşey olmayan tek bir süreç olduğunu söyler. Bu süreç emsalsizdir ve tekrarlanamaz, İngiltere'nin tarihi gibi. Böylece teorinin bu kısmı, ‘emsalsiz olaylar’ konusunda tarihsel bir teoridir. Ve tanım olarak bu tür olaylar, bilimin bir parçası değildir. Çünkü onlar tekrarlanamaz ve bu yüzden de test edilemezler... ...Doğal ayıklanmanın evrimin sebebi olduğunu belirten, teorinin ikinci görüşüne dönersek, birçok kritik bunun bilimsel olmadığı şeklindedir. Çünkü “en uygun olanın yaşaması” şeklindeki bir deyim “kim yaşarsa uygundur”dan başka bir ihtimali getirmez ve böylece gereksiz bir tekrardan öteye gidemez. Mesela 'kimin en uygun olduğunu' sorarsak, alacağımız cevap 'yaşayanlar' olacaktır. Böylece 'en uygunun yaşaması', sadece ve sadece 'yaşayanların yaşaması’dır.”3 Konuyla ilgili bir diğer belirsizlik, tabiî seleksiyonun açıklama değerinden yoksun olduğunu ortaya koyar. Genellikle evrim, bir adaptasyon (ortalama uyum işlevi) olarak tanımlanır. Ünlü evrimcilerden Lewontin, bu yaklaşımın anlamsızlığını şöyle dile getirir: “Eğer evrim, organizmaların 'uygun ortamlara' uyum sağlaması olarak tanımlanırsa, ilk zorluk şudur ki: o zaman dünyada, kendilerine uyum sağlayacak organizmalardan önce boş uygun ortamlar bulunmalıdır (yani, yeni türlerin evrimleşmesiyle doldurulmayı bekleyen boş ortamlar). Bununla birlikte, çevreyle gerçek ilişkide bulunan organizmalar ortada yokken, dünyayı rastgele uygun ortamlara ayırmak için sonsuza yakın yol mevcuttur. Boş uygun ortamları tanımlamak çok kolaydır. Mesela yumurtlayan, sürünerek hareket eden, çimen yiyen bir hayvan yoktur. Yani, çayırda yaşamalarına rağmen hiçbir yılan ot yemez. Aynı şekilde, hiçbir çeşit sıcakkanlı hayvan yoktur ki, yumurtlasın ve ağaçların olgun yapraklarını yesin. Oysa kuşlar, ağaçlarda yaşarlar.”4 Neden yaprak yiyen birkaç tür kuş, otla beslenen birkaç tür yılan yoktur? Neden bu hayvanlar, buldukları ortama uygun beslenme modelleri geliştiremediler? Çünkü doğal ayıklanma mekanizması, çevre şartlarına uygun türler meydana getirmemektedir. Evrime sebep olarak doğal ayıklanmanın ileri sürülmesi, böylece anlamını kaybetmektedir. Bu durumu Patterson şöyle değerlendirir: “Şimdi biz, neo-Darwinist teori ile karşı karşıyayız; 'evrim gerçekleşmiştir ve evrim genetik sürüklenmelerin birikiminden gelen tesadüfi katkılar ve belki de arasıra gerçekleşen "ümit verici canavarlar"la birlikte başlıca doğal ayıklanma yoluyla yönetilmektedir'. Popper'in standartlarına göre, teori bu haliyle bilimsel değildir.”5 Gerçekten de Popper, evrim teorisini bilimsel bir teori olarak değil, 'metafiziksel bir araştırma programı' olarak tanımlamaktadır. Patterson şöyle devam eder: “Popper'in kriterini kullanarak, evrim teorisinin fizik, kimya veya genetikteki bir teori gibi onun aksini ispatlamak, düzenlenmiş deneylerle test edilemeyeceği sonucuna varmak zorundayız... ...Biz ister Popper'in istersek de Kuhn'un bilim anlayışını seçelim, bu iki düşünürden öğrenebileceğimiz bir ders, bugünün evrim teorosinin bir gerçek olmasının beklenilmemesidir.” 6 Colin Patterson tüm bu açıklamalarına rağmen evrim görüşünü terketmez. Ve neo-Darwinist yaklaşımı “bütün hatalarıyla birlikte elimizdekinin en iyisi” olarak düşünür. Bu ifadeleri bir bilim adamından çok, bir inanç adamının düşüncelerini yansıtır. Hatalı bir teori, neden hataların en iyisi olarak savunulsun. Halbuki Popper'in ifadesiyle, “Bir bilim adamı, teorisi yanlış çıktığında onu terketmeye hazır bir insandır.” KAYNAKLAR 1. Colin Patterson, Evolution, British Museum (Natural History) and Cornell University Press, pp.150, 1978. 2. Colin Patterson, pp. 144-145. 3. Colin Patterson, pp. 146-147. 4. Richard C. Lewontin, ‘Adaptation’, Scientific American, vol. 239, pp. 159, Sep., 1978. 5. Colin Patterson, Evolution, British Museum (Natural History) and Cornell University Press, pp. 149,1978. 6. Colin Patterson, pp. 147-151.
  2. -Alinti- "Bilim iman etmeyi gerektirir" Cemal Aydın FRANSIZ L’Expres dergisinin sorularını cevaplandıran çağımızın en güçlü uzay bilim adamı Hubert Reeves, kâinattaki nesnelerin ve olayların mutlaka bir mânâsı olması gerektiğini savundu. “Bilim, değerler ortaya koymaz. Bu konu dinin sahasına girer” diyen Reeves şöyle konuştu: “İnsanlar, nasıl yaşamak gerektiğini, hangi kararları almak gerektiğini, kendi kendilerine soruyorlar. Merak ediyorlar. Bir an bilminin ne yapıp, ne yapmamak gerektiğini söyleyebileceğine inanıldı. Fakat görülmüştür ki bilim, insanların ne yapmaları ve ne yapmamaları konusunda bir değer ortaya koymak ve bir prensip getirmekten âcizdir. Bilim sadece kâinatta olup bitenleri anlatabilir. Fakat bilime şu soruları sorduğunuz zaman hiçbir cevap alamazsınız: Bu kâinatın bir mânâsı var mı? Hayatın bir mânâsı var mı? Ölümden sonra ne var? Evet bu sorular, bilimin cevaplandırabileceği veya onun sahasına giren sorular değildir. Gerçi bu soruların aydınlatılmasında bilimin yardımı olur; fakat daha ötesini cevaplandıramaz.” Günümüzde Allah anlayışının, kesin inançlar veya kesin kanaatlerle değil, sorulan sorularla geliştiğini söyleyen bilim adamı, “Gerçeğin mânâsı sorgulanınca akla Allah geliyor!” dedi. Hubert Reeves, dinin, “Bu dünyada ne yapıyorum? Kâinatın gayesi ne? Hayatıma ne gibi bir yön vermeliyim?” gibi sorulara cevap verdiğini hatırlattı. Prof. Reeves, “İnsan bir gün bunların cevabını bulacak mı?” sorusuna karşılık da, “Öbür dünyada bir cevabı olacak bunların. Ben iyimserim. Ortadaki gerçeklerin hiçbir mânâsı olmayacağı düşüncesini kesinlikle reddediyorum. Ben kavrayamasam bile, bunların bir hedefi vardır. Derinlemesine dalıp gittiğim bu gerçeklere şüphesiz iman ediyorum” dedi.
  3. Thebeliever şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
    -Alinti- Zafer'den Türkiye’de alkol kullanan kaç kişi var: 25 milyon ••• Alkol kullananlardan kaç tanesi bağımlı: 7 milyon ••• Türkiye’de 1970 yılında kişi başına düşen alkollü içki miktarı: 1 litre ••• En son araştırmalara göre Türkiye’de kişi başına düşen yıllık alkol tüketim miktarı: 20 litre ••• AB ülkelerinde kişi başına düşen yıllık alkol tüketim miktarı: 15 litre ••• Özenti ve merak nedeni ile alkole başlayanların oranı: %48 ••• Türkiye’de alkole başlama yaş ortalaması: 11 (Uyuşturucu: 12) ••• Yüksek öğrenime devam eden öğrencilerde alkol kullanım sıklığı: %12 ••• Türkiye’de işlenen cinayetlerin ne kadarı alkol yüzünden: %88 ••• Boşanma olaylarının ne kadarında alkol önemli rol oynuyor: %80 ••• Peki, trafik kazalarının ne kadarında alkol baş rolde: %70 ••• Ya, akıl hastalıklarının ne kadarı alkol kaynaklı: %50 ••• Fransa’da, her sene alkolün doğrudan veya dolaylı etkisiyle ölen kişi sayısı: 60 bin ••• Fransa’da her sene alkolik anne-baba sebebi ile doğan geri zekâlı ve sakat çocuk sayısı: 300 bin ••• Türkiye’de sigara içen insan sayısı: 30 milyon ••• Dünyada sigara içen insan sayısı: 1 milyar 250 milyon ••• Türkiye’de her yıl sigara kullanımına bağlı hastalıklardan ötürü hayatını kaybeden insan sayısı: 100 bin
  4. Sevili Yam Yam, We made the sky a preserved and protected roof yet still they turn away from Our Signs. (Qur'an, 21:32) This attribute of the sky has been proved by scientific research carried out in the 20th century: The atmosphere surrounding the Earth serves crucial functions for the continuity of life. While destroying many meteors-big and small-as they approach the Earth, it prevents them from falling to Earth and harming living things. In addition, the atmosphere filters the light rays coming from space that are harmful to living things. The most striking feature of the atmosphere is that it lets only harmless and useful rays-visible light, near ultraviolet light and radio waves pass through. All of this radiation is vital for life. Near ultraviolet rays, which are only partially let in by the atmosphere, are very important for the photosynthesis of plants and for the survival of all living beings. The majority of the intense ultraviolet rays emitted from the Sun are filtered out by the ozone layer of the atmosphere. Only a limited and essential part of the ultraviolet spectrum reaches the Earth. The protective function of the atmosphere does not end here. The atmosphere also protects the earth from the freezing cold of the space, which is approximately -270oC. It is not only the atmosphere that protects the Earth from harmful effects. In addition to the atmosphere, the Van Allen Belt-the layer caused by the magnetic field of the Earth-also serves as a shield against the harmful radiation that threatens our planet. This radiation, which is constantly emitted by the Sun and other stars, is deadly to living things. If the Van Allen belt did not exist, the massive outbursts of energy called solar flares that frequently occur in the Sun would destroy all life on Earth. Dunyamiz atmosferle cevrilmistir ve bizim su an hayatta olmamizin sebeplerinden biride atmosferin dunyayi koruyucu bir kalkan gibi cevrelemesindendir.. Bakin atmosfer tabakasi nelerden koruyormus bizi, Ray isiklari filtre ediyorki bunlar bizim icin zarali isiklar ve yarali isiklar iste bunlar atmosferden gecebiliyor. Mesela uzayin donduruc sogudundan da bizi koruyormus ki bu yaklasik -270 dereceymis.. Birde Van Allen kemeri varmiski bu da bizleri zararli radyasyondan koruyormus.. Isin ozu Kur'ani Kerim'de Allah diyorki dunaynizi cevreleyen bir atmosfer yarattim ki bu sizi bir cok zararli seyden koruyor tipki bir tavan gibi ama bu boylel bir tavanki direkleri olmadan yaratilan yani Allah'in dilerse herseyi istedigi gibi istedigi olcude yaratabileecgini gosteren birsey.. Kusura bakam once ingilizce olarak gonderdim cunku arastirmak yerine zaten onceden okudugum ve bildigim bir kaynaktan yararlanmak istedim.. 67/5- Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık. Bunu da okumustum ama su an bulamadim bulunca bunu da gonderirim Selametle..
  5. Sevgili Evren, Ben sana kizmiyorum, Ben uzuluyorum, kisi nasilki kendisi icin iyi seyler ister, benim istedigim bu kendimce iyi oldugunu dusundugum seyin basklari icinde olmasini istedigim icindir..ama dayatmaci baskici bir sekilde degil, Yuce Allah Kur’ani Kerim’de dinde zorlama yoktur der. Oncelikle biraz kendimden bahsedeyim.. Sizin yaklasik 10 yil almis dinden cikmaniz.. Ben dinden cikmayan biri olamamakla birlikte Islami arastirmam Amerika'ya geldikten sonra oldu.. Her ne kadar biz Amerikaya yi gelismis gorsekte bizden ogrenmeleri gerekenler de var.. Ya da ny hakkinda konusayim cunku Amerika'nin her yeri ayni da degil sonucta.. Burda Maddiyatcilik cok fazla.. Uyusturucu orani yuksek, suc orani yuksek,, Tvde ki Bayanlara yardima cagirirken soylen su.. Amerika'ada her 5 dakika bir tecavuz oluyor bunlarda kayitlara gecenler bu sizin sucunuz degil gelin yardim edelim diyor.. Bakin her 5 dakikada bir diyor.. Tren istasyonuna bir pankart asmislar.. Kadina karsi islenen dayaga ve siddete dur demek icin..(diyeceksiniz ki Bunlar bizim ulkemizde yokmu var Ama Amerikada ki kadar yogunlukta degil).. Burdaki gencler yarisindan fazlasi liseyi birakiyor..bir kismi tekrarokula donup disardan bitiriyor..Ispanyollarin cogu bildigim kadariyla genelde evlenmiyor ama evliyim diyor coluk cocuk oluyor, ayrilik olunca cocuklar ortada tabi..Bosanma olabilir mi olur tabiki ama bu kadar da degil Amerikada Evliliklerin yuzde ellisinden fazlasi bosanma ile gerceklesiyor.. Ispanyol arkadaslarin bir cogunu anneleriyle yetismis babalarini ya tanimiyorlar ya bir kez gormusler yada gorselerde anneyle yetismisler, nerdeyse benim tanidiklariminhemen hemen hepsi ayni sekilde..19 yasinda bir arkadas annesinden ayri eve cikti.. dedimki en azindan okulun bitinceye kadar kalsaydin (NY da kiralar cok yuksektir) en azindan sana yardimci olurdu annen dedim.. guldu.. ee ben annemede kira oduyordumki ne farki var dedi... (yani bizlerde aileye yardimci oluruz maddi sikintida isek ama illaki kiranin su kadar diye diretmez aileler) burda hersey maddiyatcilik.. 18 yasindaki arkadas guzellik ameliyatindan bahsediyor sonra diyorki benim ulkemdeki kizlarin cogu ameliyatli diyor sonra yaninda bulunan resimlerden en az 3 -4 kisi gosteriyor iste bunlar guzellik ameliyati yaptiranlar.. (Eger gercekten cok kotu durumda ise yaptirilabilir karsi degilim ama normal insanlar bile daha guzel olmak icin ameliyat oluyor) 40 yasindakide ameliyattan bahsediyor 18 yasindakide..Anlayacaginiz bir maddiyatcilik bir gorunus ozentisi almis yurumus.. Tabi bunun yaninda guzel aile yasantisi olanlarda var ama azlar.. (Ameika'da almamiz gereken teknik yapilanma ya da baska seyler var katiliyorum ama ozel hayat bence sifir, kendileri bunun farkinda bile degil) Sonrasinda dusundum, Bu mu olmak istedigim diye dusundum bumu sonumuz olmali diye.. Cevap tabiki hayirdi.. Sonrasinda isten ciktim, cunku ne kazanilanilan para mutlu ediyordu nede digerleri.. Bir kac ay arastirma yaptim dinimiz uzerine ben arastirdikca sorularima cevaplar buldum.. arastirdikca yuregim acildi..Huzur buldum,,Genelde ingilizce okudum cunku kaynak fazladir diye ama bu sefer de Islam karsitlari ile karsi karsiyasin cunku arastirma yaparken bunlarla da karsilasiyorsun.. gendel Hristiyanlar (katolik evangelist etc hepsine hristiyan diyorum ben) karsi koyuyor.. ve akliniza gelmiyecek kadar yalan dolan seyler soyluyorlar.. Mesela bizlerin Aya taptigimiz gibi (Oysa Ay imaji Osmanli zamaninda bir padisahin gordugu ruyadan sonra bayraga ay sembolu koymasi ile olmus ve camilerede bunlari koyunca ay sembolu olusmus.. Aslinda dinimizde hic bir sembol yoktur hilal sembolu bile) .. ve Bu yuzden Incili sokakta ki normal hristiyandan daha iyi bilir konuma geldik..(Ben onlarin dini hakkinda onalrin kaynaklarinca arastirma yaptimki kesinlikle ve kesinlikle degistirilmis bir din ) Herneyse turk yerlerine henuz yeni yeni giriyorum Islami forumlari arastirdim.. niyetimde hem yeni seyler ogrenmek hemde bildiklerimi paylasmakti ama burdada yabancilarin disinda bizlerde Ateist ve inanan catismasi varmis bilmiyordum ogrenmis oldum..Ama yine de bilgi paylasimi oluyorsa guzel bir sey ama kisir dongulerle laf atismasi olacaksa kotu bir durum cunku bu bence zaman kaybi demektir.. Mademki Islami, dini bir Forum dinimiz uzerine yeni seyler ogrenmek aktarmak paylasmak gerekir diye dusunuyorum.... Evren, Yazdiklarinin hepsine tek tek cevap vermek isterdim ama cok uzun oluyor sadeec bir kacina cevap vermek isterim.. DEmissinki..Avrupada ve Amerikada yasayan insanlarin bir dinden kopmada bulunduklarini bunun icinde dine bagli Muslumanlari gorunce bu dinle ilgilendmeleri normaldir demissin yanlis anlamdigim kadariyla.. Onceden de ornek verdigim gibi.. Din Mensubu bir adam Kiliselerde vaazlar veriyor ayni zamanda zenginler ve bu zenginligini baska yerlerde kiliseler acarak devam ettiren biri kendisi ve ailesi.. ve baska tur yardimlarda bulunan da biri.. Bir gun ailesi Sanirim Misirliydi.. Bir Muslumanla is anlasmasinda bulunmalari gerekiyor.. Bu israrla karsi cikiyor Muslumanlar gibi gerici, birsey bilmeyen, terrorist ve buna benzer bir cok kelime kullaniyor ben onlarla ortak is yapmam diyor ama babasinin israri uzerine ise girisiyorlar.. Bu Musluman ibadetini yapan biri, ve buna sorular sormaya basliyor.. ogrenmek icin degil buyuk bir olasilikla kucumsemek ve belkide kendi dinine ogretmek icin.. O soruyor Musluman cevap veriyor.. Bu sorular karsinda Bu din adaminin cevresindeki din arkadaslari (onlarda kiliselerde vaaz veren insanlar ) musluman oluyor Adamin karisi da Musluman oluyor.. Ama hala kendisi sorular soruyor arastriyor ogreniyor.. Sonunda soyle bir karar aliyor bu boyle olmayavck diyor ben onlar gibi basimi secde koyacagim bakalim neler olacak diyor ve adam diyorki.. Ve bunu yaptiginda diyorki duygularimi anlatamam cunku tariff yoktur diyor iste o an ben Muslumanligin tek hak din oldugunu Kabul ettim diyor.. Simdi bu insan enerjisini ve parasini muslumanlik yolunda harciyor ve univesiterlde konferanslar veriyor.. Bu kisiler dininden suphe duyan bunun sonucu Muslumanliga gecen insanlar degil.. Aksine.. Muslumanligin dogru oldugunu inandiklari icin Musluman olan insanlar, bir digeri.. Cocuk Amerika’nin iclerinde oturan biri, Muslumanlarin yasamadigi bir yer..Ailesi cok dindar ve zengin ve bu hem SIKI bir dini egitim aliyor hemde diger alanda kaliteli okullarda okuyor.. kendiside dindar biri.. Bir gun neden oldugunu bilmiyorum diyor.. Kazara elime Mulsumanlikla ilgili bir kitap gecti Kutuphaneden diyor Bunu aldim.. neden aldim bilmiyorum diyor.. Sonra dini programlar olan yerel tvler vardir..Bunlardan birindede saati gelince Muslumanlar konusuyormus.. Ben diyor banyoya gittim elimi yuzumu boynumu ayaklarimi etc yikadim diyor Tv actim ki Muslumanlarin programi var diyor Onlar konusuyor benim icimdeki bir huzur olusuyor diyor..Aldigimi kitabinda sonucu Musluman olmaya karar veriyor.. Musluman oluyor ama ailesi siddetle karsi cikiyor.. namaz kilarken onune filan geciliyormus.. en cok da annesinden cekmis.. ama ninesi (grandmother – babaanne ya da anneanne) yardimda bulunmus, evine almis.. bu insan soyle dua ediyor Allah nineme biraz daha omur verir InshAllah, cunku okul bitirmeden olurse ailem bana cok cektirir diyor, Yani evren senin sandigin sekilde degil kendin dininden emin oldugunu dusunen ve dindar olan insanlarda Musluman olabiliyor.. Uyusturucu kullanii musluman olmuyormu oluyor .. Mesela bir tanesi diyorki.. Ben kucukken Babamin aslinda gay oldugunu ogrendik ve aids’den gozumuzun onunde acilar icinde oldu diyor 17 yalarindaykende ennesi kanserden oluyor bu cocuk yalniz kaliyor kendine ickiye ve uyusturucya veriyor.. Hapse giriyor.. Musluman biriyle karsilasyor..Islami ogreniyor cikiyor arastirmasini yapiyor Musluman oluyor simdi temiz bir hayati var icki uyusturucu hic birsey namazi kilan isine giden yani topluma kazandirilmis suc islemeyen calisan biri.. Bunun yaninda profesorken, ogretmenken Musluman olanlar da var.. 70-80 yaslarda Muslumanligi bulunlar oldugu gibi, kendi kucuk arsatirmasiyla 13-14 yasinda Musluman olmaya karar vermis kisilerde var, ailesi istemesde…Meslekleri farkli, dinleri ve inanis bicimleri farkli, yasam bicimleri farkli, yaslari farkli, egitim duzeyleri farkli, irklari farkli kulturleri farkli ve daha bir cok farkliliklari bulunan bir cok insan Musluman oluyor.. Mesela bir tanesi Avrupa’dan. bu kisiler kucuk bir yerde oturuyor.. hic Musluman yok cevrelerinde kendi babasi yahudi anne hristiyan, anne baba ayri babayla kalan iki kiz kardes.. Muslumanlikla alakalari yok Cevrelerinde Musluman yok.. Her nasilsa, Muslumanlik hakkinda duyuyorlar (Buyuk bir olasilikla internetten ya da aldiklari kitaplardan) arastirmaya basliyorlar ve Musluman oluyorlar,sorun basortusu takmayla basliyor cunku okul onalri Kabul etmek istemiyor ve bir cok olaylar yasaniyor basta baba da bunu Kabul etmek istemiyor ama bunlar dedim kizlarim yardim etmeliyim diye dusunuyor sonunda..Yani herkezin hikayesi farkli bu hikayelerde ortak nokta hic birinin basina silah cekilip hadi Musluman ol denilmemis aksine bir cogu Musluman oldunduktan sonraki SIKINTILARI bile bile Musluman olmus insanlar.. SAnirim Uyusuturucu bagimlisi sarkici derken Cat steven’dan yani Yusuf Islam’dan bahsediyorsun. Bu kisi parayi ve unu amac edinmis bir insanmis ve unu ve parayi kazanmis, uyusturucu kullanmismi bilmiyorum olabilir.. Sonrasinda hastalaniyor ve olumu dusunuyor ve ne olacgini dusunuyor.. Ve yine Bakin.. Cevresinde Musluman insan oldugu icin degil, Musluman olmayan kardesinin kendine verdigi Kur’ani Kerim’I yillar sonra okumasiyla Muslumanligi arastirmaya basliyor ve bunun neticesinde Musluman oluyor.. Uyusturucu kullananlar bile Musluman olduktan sonra Uyusturucuyu birakiyorlar.. Demekki Islami gercek anlamda anlayanlar icin Muslumanlik insanlari topluma kazandiriyor varsa kotu liskanliklarini azaltiyor (hepimiz insaniz hatasiz kisi yoktur) Sorularinda cevap vemek isterim.. Sorularina kendimce bildigim kadariyla cevap vereyim ama Senin Islam’a karsi kalbini yumusatacak olan Allah’tir ben degilim sonucta Biz milyon tane mucize ve kanitta gostersek Allah dilemedikten sonra buna inamazsiniz.. (Allah’in dilmeside bizlere bagli, mesela soylenen hakaret dolu bir soz “ Allah’in idraki yoktur” gibi ya da yapilan yanlis bir hareket ya da gercekten sormak ve ogrenmek icin sorulmayan ama kendini ispat amacli, karsiyi curutmek amacli sorular ya da neden neyse Allah kalpleri acmayabilir.. Cunku amac aslinda ogrenmek degil zaten tamamen tersine inanmis bir sekilde gelip, kendi inanclarini ispatlamak amaclis sorulardan dolayi olabilir..Nedenini Allah bilir) Ama ben yinede cevapliyayim "Oyleyse biz niye yaratildik Olum nedir sonrasi nedir gibi sorular." İnsanoğlunun kafasında sadece bunlar değil, buna benzer yüzlerce soru daha vardır. Mademki din bu tür sorulara cevap veriyor, o zaman bu sorulara da cevap vermesi gerekir: 1- Tanrı bizi ne zaman yarattı ? Bizi yaratmadan önce kendisi ne yapıyordu, ne ile meşguldu ? 2- Kıyamet sonrası herkez cezasını çekecek ve cennete gidilecek. cennette ise artık kimse günah işler durumda olamayacak. O halde tanrının görevi de tamamlanmış olacak. Peki kendisi sonra ne yapacak ? Ne işle meşgul olacak ? 3- Tanrı evreni yaratmadan önce kendisi nerdeydi ? 4- Tanrı evreni ne zaman yarattı ? neden daha önce yaratmadı ? Evreni yaratmadan önce ne ile meşguldü ? 5- Bizi kendisine tapalım diye yarattıysa, bunu niçin yaptı ? Tapılmaya ihtiyacımı vardı ? Eğer öyle ise; neden tapılmaya ihtiyacı var? 1, simdi oncelikle zaman konusundan bahsedelip, Mesela Istanbul’dan Ny’a ucan biri yaklasik bildigim kadariyla 10 saat filan ucar, orda saat 11’ de bindi ise ucaga burda ayni gun icinde saat 3 -4 olmustur aslinda 4-5 saatlik zaman farki gibi gorunur. Yani dunyanin konumuna, yapisina, donus hizina , donus istakemetine gore zaman degisiyor gecirilen zamanda degisiyor.. ya da bildiginiz uzere hiza gore zaman degisebiliyor.. Mesela bir yerde okumustum belli bir hiza ulasan roketle uzaya firlatilan kisi belki o rokette bir kac ay gecirmis gibi gorunurken geri dondugunde dunyada belkide cok de cok uzun yillar gecmis olacaktir diyor .. Yani yine hiza gore zaman degisebiliyor.. Birde, Big bang teorisini kesin duymussundur.. Bu da bir teoridir ispatlanmaistir.. ama bu teoriye gore.. Big Bang’den once zaman dahil hic bir sey yoktu..yani Zaman bile yoktu ama her nasilsa hic hirseyin olmadigi bir yerde birden bire bir patlama oluyor ve birseyin olamsi icin bilimde bir tetikleyici olmasi gerekir.. Peki nerde bu tetikleyici, nedir bu patlamin sonucu, bir de anlastiklari nokta sudur her patlama zarar vermeye yonelikken, bu patlama aksine vereni duzenleyen bir duzenye yardim etmis bu patlamadan zonra mukemmel bir yayilma genisleme baslamistir, diyorlar bilim adamlari soyluyor bunu.. Bilim zamanin goreceli oldugundan degistirlebilir oldugundan baslangici oldugundan bahsetmekte.. Sence Bilim bunlari konusurken.. Bizler.. Allah’a inananlar, Allah’i zamanla sinirlandirabilirmiyiz.. Hayir Cunku ZAmaninda yaratan Allah’ tir. Allah zaman ve mekandan munezzehtir.. 1- Tanrı bizi ne zaman yarattı ? Bizi yaratmadan önce kendisi ne yapıyordu, ne ile meşguldu ? Her nekdar oncesi ve sonrasi diye konusmak dogru olmasada bildigim kadariyla anlatayim (Cunku Allah icin zaman ve mekan kavrami yoktur).. Bildigin uzere biz evren yaratildiktan sonrayani dunya yaratildiktan sonra yaratildik ama Bu zaten bir planda idi benim bildigim kadariyla..ve melekler yaratildi cinler yaratildi seytan yaratildi ve isnan oglu yaratildi, Sonrasi sonrasi diye konusuyorum cunku Allah evren ile birlikte bizler icin zamanida yaratmistir ve evrenin ve zamanin daha yaratilmadigi bir donem icin oncesi ve sonrasi diye konusmak mantikli olmayacaktir. 2- Kıyamet sonrası herkez cezasını çekecek ve cennete gidilecek. cennette ise artık kimse günah işler durumda olamayacak. O halde tanrının görevi de tamamlanmış olacak. Peki kendisi sonra ne yapacak. Yuce Allah’ain gorevi diye birsey yoktur.. Allah bir seyi dilerse o olur yani o is o diledigi icin olur.. Eger bir Cennet ve Cehennem varsa O yine Allah diledigi icin vardir Orda bizim hayallerimize bile girmeyecek seylerin varligindan soz edilir.. simdi hayallere bile giremeyecek olan seylerden bahsederken, nasil gorev sona erer ki ki bu gorev degildir lutufdur.. Yani bilmedigimiz bir sey hakikinda yine yorum yapilmasi dogru degildir.. Cunku dedigim gibi hayalere bile giremeyecek olan son derece lutufkar olan Allah lutfunu bize sunmaya devam edecektir.. 3. Is? Ne isi Allah askina?? Biz Allah’tan bahsediyor sense Allah’I insani durumlarla karsilastirmaya calisiyorsun.. Allah insan degil ki, bir isle Megul olsun.. Allah ne tasarim yapar ne dizayn yapar Allah bir seye Ol dedimi o oluveirir.. Tasari, dizayn, is bunlarin hepsi Insan olmanin gerekleridir.. 4- Tanrı evreni ne zaman yarattı ? neden daha önce yaratmadı ? Evreni yaratmadan önce ne ile meşguldü ? Cevabi bir numarali sikda yine zaman kavrami ile ilgili odlugu icin.. 5- Bizi kendisine tapalım diye yarattıysa, bunu niçin yaptı ? Tapılmaya ihtiyacımı vardı ? Eğer öyle ise; neden tapılmaya ihtiyacı var? Evet Allah bizi yalniz Ona ibadet edelim diye yartti bir oyun icin yaratmadi.. Bakin burda bir yaratma soz konusu Allah Allah bize herseyi veriyor el kulak beden oksijen heresy aynada gordugmuz iste ben dedigimiz yuzumuz bile Allah’in bize bahsettiklerinden, Simdi Bu kadar seye karsi Allah bizden O’na ibadet etmemizi sukrumuzu vememizi istiyor.. Yani sizi yaratiyorum ama Yaradani bilin diye yaratiyor ve Istedigi sukur yani emrettigi namaz 24 saat icinde sadece yaklasik toplam 1 saat surer. Yani verdigi 24 sate karsilik 1 saat sukrunuzu eda edin der. Ve Allah’in bizim ibadetlerimize ihtiyaci yoktur Bizlerin buna ihtiyaci vardir.. Nasilmi.. Abdest temizliktir v ev bildigim kadariyla vcuddaki elektronlari notrolize eder Buna Allah’in mi ihtiyaci vardir bizimmi?.. Namaz ile sayilamiyacak kadar cok faydalar vardir saglik yonunden sadece bedenen degil ruhi faydalarida vardir, Bunlara bizim Ihtiyacimiz vardir Allah’in degil.. Yani Allah Bizleri bizlerden daha iyi tanidigi icin Bizim Ona sukrumuzu verirken bile Bizim faydalanmamiza saglar hem bu dunyada hem obur dunyada InshAllah..Yoksa Heryi Yaratmaya Muktedir olan Allah’in bizim ibadetlerimze ihtiyaci yoktur. Biliyorumki bu cevaplarin hic biri seni tatmin etmeyecektir.. cunku Sen kendi inanclarina tam olarak inanmis bir sekilde burdasin sorup ogrenmek icin degil ve sorular gercek anlamda cevap bulmak icin degil, iste ben hakliyim tam bir cevap veremediini kanitlamak icindir..Belkide kendi inanc sstemine bizleri inadirdirmak icin buradasin Allah bilir, ben bilemem. Belkide su an yaptiklarim bi zaman kaybi.. ama Allah bilir.. En Azindan Allah biliyorki Allah icin yapiyoruz.. Birde Evren konusunda sunlari soylemek isterim Evrimsellesme bir teoridir. Bir cok kez Ispatlandi demistirler ve yillar sonrasinda bazilarinin yaptigi hileler ortaya cikmistir Evrimsellik bir teoriden ibarettir Ispatlanmamistir. Biraz once dedigim gibi Evrimsellesme kendini henuz ispatlamaistirki dinlerin varligini ispatlasin.. Ki evrimsellesme teorisinin dinlere karsit bir yapi olusturdugunu hepimiz biliyoruz. Bugun sadeec evrimsellesme teorisi yoktur baska teorilerde vardir yani bilim kendi icinde bolunmustur.. Kimi Allah’in varligini Kabul ederek ve Bilimsel yonden bunu ispatlamaya caslimaktadir kimi ise Evrim yoluyla ispatlamaya calismistir. Kusura bakma, Cok uzun oldu yine.. Sanirim bir sonraki msajim bir kac cumlelik olacak..Yoksa uzadikca uzuyor.. Kendine iyi bak Selametle Kal
  6. Evrensel, Halilin soyledigine katiliyorum.. aryi birde bu bebege ruh verilmesi hali var.. Eger bu et yigini diyelimki beyin bir et yigini olsaydi, cevresine emirler veren bir makine.. peki bu makine ne zaman hangi kolun ne skilde kaldirilcagi cevabini vermiyor. Bu kolu kaldir komutu vermiyor.. Su sekilde ozetliyelim,, Bilim adamlari diyorki Tamam biz beyindeki hangi bolumun hangi emiri veridigi bir olducye kadar bulduk. o bolgeye dokundugumuz zaman Diyelim kisinin kolu kalkiyor ama o kadar o kol diyelimki geldiliginden gidip bir su almiyor birilenin bunu ona bildirmesi gerekiyorki beyin bu islevi yapsin.. yani bir karar veren beyni yoneten var yani Ruh.. Mesela Beden kendigilinden git birini vur demiyor Ruh diyor bunu beden yapiyor..Yani birine yardim konusunda.. ve Ruh konusunda malsef fazla bir bilgi yok Bilim dunyasinda.. ki zaten Allah Kur'ani Kerim'de " Ruh Hakkinda size fazla bir bilgi verilmemistir" diyor ki nitekim fazla bir bilgimiz yok bu konuda.. Bu da ne demek oluyor. Allah dilemedikten sonra biz bilgilere bile ulasamayiz.. .. Diyelimki Bebegin fiziksel bedenine kendinizce bilimsel aciklamalarda bulundunuz, bebege verilen Ruh'a bilim bir sey soyleyememektedir. Selametle..
  7. Camilerden günde 5 kere yüksek sesle ezan okunuyor, bu o dine inanan kişi için zorunlu olabilir ama o dine mensup olmayan kişiler için rahatsız edicidir. Bak guzel kardesim bu ve buna benzer bir suru ornek vermissin.. Dunyanin hangi ulkesine gidersen git, o ilkede hangi inanc sitemi baskinsa sende onlara inanmasanda saygi duymak durumunda kaliyorsun, aslinda sadece din degil bu kultur de olabilir Bu toplum olmanin bir sonucudur . Herkez sizin bireysel isterlerinize gore davranamaz toplumda yasiyorsaniz digerlerinin inanc ve geleeklerine saygi duymak durumundasin.. Onceden de soyledigim gibi Su an Amerikadayim.. Bizlerde pazar gunu can sesi duyuyoruz ya da bazen ayinler sarkilar soyluyorlar ozel gunlerde camlari acik yuksek sesle kendi camin kapali da olsa bazen duyuyorsun ya da hintliler eski otrudugumuz yerde her haftasonu her tatil bir cok hintli gelir park edecek alan kalmazdi gecit yaparlar torenlerinde bazen butun sokak yapanir onlarin torenleri icin.. Mesela cinlilerin parade lei olur biz onlarin yuruyusu yuzunden yollar kapandigi yol degistirmek durumunda kaliriz ? Turkih parade de baskalari.. Baskalri bizim sesimizi dinlemek zorunda kalir.. Daha sayamiyacagim kadar cok mesela bir cok kose bainda Seni Hristiyanliga cagiranlar olur gelip sninle kousmaya calisanlar, bir kosede avaznin ciktigi kadar yuksek sesle vaaz verenler.. Kimse cikip yeter kardesim sus demez..Ve daha bir cok sey.. Eger bir toplum icinde yasiyorsun diger inanclara da saygi gostermek durumundayiz.. Esasında dinler tanrının sınırsız gücü olduğunu söylerler ama verilen bazı bilgilerde ise tanrının gücünün sınırlı olduğu manası çıkar. Örneğin islami inanışa göre kuran değiştirilememiştir çünkü tanrı tarafından korunmuştur. Oysaki yine islam inanışına göre, İncilin değiştirildiğinden bahsedildiği zaman, tanrının İncili koruyamadığı ortaya çıkar. Guzel kardesim, Anladigim kadariyla siz din konusunda ya da soyle soyluyeyim Islam konusunda bir bilgin yok ama bilmedigin konuslar uzerinde sorular sourp ogrenmek yerine yorumlar yapiyorsun yani bu yargisiz infaz gibi birsey.. Bak KralX kardesimin Mevlanin bir sozunu gondermis "Cahilin cehaletini ispat etmek kolay ama itiraf ettirmek zordur" Once sor kardesim, hemen kendince fikriler yuruttme bilmeden.. Allah soz vermistir bir tek harfi degismeyecektir diye evet dogru ve degismeyecektir.. Cunku Kur'ani Kerim son kitaptir yani Kiyametin sonuna kadar ne baska bir peygamber gelecektir nede baska bir kitap gonderilecektir.. Iste Kiyametin sonuna dogru dogan biri demiyecektirki.. Ama Senin soznun degismedigi bir kitap yoktu O yuzden bulamadim diyemeyecektir Cunku Kur'ani Kerim orda olacaktir. bu sebeple tek bir harfi bile degismeden kalacaktir Buna da Allah soz vermistir.. Diger kitaplarin degismesi olayi ise insanlarin yine kendi elleriyle yaptiklarindandir Yuce Allah'in degistirdiginden dolayi degil.. Allah sozunu degistirmez daha iyisiyle yeniler.. Tanrıyı ararken bilimsel yöntemlerle araştırmalar yaparak, deneylerle bulduysanız, o zaman dünyanın gelmiş geçmiş en büyük bilim adamı olmuş olursunuz. Çağ değiştirir, çığır açarsınız. Su an hem dini bilgisi hemde egitim goren bir cok gencler bilim alaninda okullar arasi acilan yarismalarda oduller kazanmaktadirlar Islam bilime karsi degildir aksine bilimide kapsar. Son olarak Lekum Dinikum Veliye din. Sizin dininiz size benim dinim bana. Selametle
  8. Sevgili Evren, Sabirli bir sekilde yazdiklarini okumaya calistim,, cunku her bir cumlenden sonra soyleyecek cok seyler buldum.. Ama oncelikle genellemelr yaparak konusman beni gercekten cok uzdu.. Demisisn ki "Tanrıya inanmakla dinlere inanmak ayrı ayrı şeylerdir, birbirinden bağımsız olarak ele alınmalıdır." Kesinlikle ve kesinlikle ayri seyler degildir.. Eger bir kisi Allah oldugunu bunu sadece cevresini gozlemliyerek bile buluyorsa bu Yaradanin kendilerini basbibos birakmayacagini da bilir..Kisi Allah varmidir diye sorar Vardir cevabina inaninca sorulari artar.. Oyleyse biz niye yaratildik Olum nedir sonrasi nedir gibi sorular.. Iste herseyi yaratan Allah bizleri bos birakmayacaktir ve sonucta bu sorularin cevaplarini bizlere gonderecektir Peygamberler vasitasiyla.. Yani Allah’in valigini Kabul ediyorsan O’nun bizi bos birakmayagini ve bize din ile hem sorularimiza cevap verip hemde dogru yolu gostereceginede inanmak gerekir. Ayrıca şunuda belirtmek istiyorumki, ateist kardeşlere belki güveniniz yoktur ama ben ateist değilim, buna göre yazımı okurken önyargılarınızı bir kenara bırakmanızı rica ederim. Sizler benim can dostlarımsınız, niyetim sizi kandırmak değil birşeyler anlatabilmektir. Guzel kardesim, Guzel bir sey soylemissin onyargilari birakalim diye hemen arkasindan onyargilarla dolu bir mesaj gondermissin malesef. Bunun denemesini 7 yaşındaki herhangi bir çocukta yapabilirsiniz; "o çocuğa seni kim yarattı?" dediğiniz zaman, "Allah baba" der ama "nerden biliyorsun?" diye sorarsanız "babam söyledi" gibisinden kendi analizinden uzak bir cevap verir Bir duzeltme yapalim istersen once.. Allah baba denmez Cunku Allah ne babadir ne annedir ne oguldur ne kardestir.. Allah Yaradandir yarattiklarinin hic birine benzemez.. Baba kelimesi hristiyanlarda kullanilan bir terimdir.. Allah’a babalik isnad etmek sirktir ve sirk en buyuk gunahtir. Ve evet, Butun cocuklar Musluman dogar cunku bir onceki alemde butun ruhlar Muslumandir ve dogduklari andada Muslumandir dinlerini sonradan aileleri degistirir yani kendi iradeleri henuz yoktur. ZAten Islam’ da bu sebebten dolayi, eger cocuk yasta olurlerse, ve baska bir din uzerine olseler bile onlar cennetliktir cunku henuz iradelerini kullanip kendi kararlarini kendileri verecek durumda degillerdir.. Çocuğa her konuda bilgi ve eğitim sağlanırken, bilimden ve gözle görülür kaynaklardan faydalanılırken, tanrının varlığı konusu bilimsel kaynaklardan değil, din kitaplarından öğretilir. Dogru cunku nasil basin agriyinca doktora yani bu isin uzmanina gidiyorsan dini konuslara geldigi zamanda tabiki dini bilen kisilere gidip ogrenmenden ya da dini kaynaklardan ogrenmenden daha dogal bir sey yoktur. Aslında bunda şaşılacak birşey de yoktur, çünkü bir insana tanrının varlığı anlatılırken bilimden faydalanılamaz, çünkü bilim tanrıyla ilgilenmez. http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=41199 Bu mesaji okursaniz sevinirim ve bu mesajin sonunda derki.. Bizler bilim ile bir Yaradanin oldugunu ispatliyoruz ama Yaradan kimdir niye yaratmistir bu gibi konular dinin gorevidir bu noktada kisi kendisinin arastirip bulmasi gerekir der. Yani bilir kisiye gonderir. Aksi halde çocuk büyüyünce kendine göre bir tanrı keşfedip onun tanrı olduğuna inanacaktır. Böyle olmasıda bildiğiniz gibi çeşitli toplumsal tehlikeler doğurur. Doğal olarak da bu tür kişiler yetiştirilmek istenmez.Çünkü, toplumsal ve ailesel düzen vede bir birlik olabilme sözkonusudurHerkezin tanrısı başka olursa kimin ne zaman, nerde ve ne şekilde davranacağını kestiremezsiniz, buda uyumsuzluk ve tehlikeler doğurur. Farkli dinden irktan insanlar bir devlet altinda, gecmisteki ornek Osmanli gunumuzdeki ornek Amerika.. Müşteri problemleri yoktur, kendi dallarında tanrıyı tek açıklayan olarak, tekeldirler. Guzel kardesim hangi tekellikten bahsediyorsun.. Burasi bir deneme dunyasi ve herkez her istegine inaniyor bu dunyada Eger dileseydi senin dedigin gibi hepimiz (butun dunya) gercek tek din olan Islam’a inanir olurduk Ama Allah insanlara ozgur irade vermis secmeleri icin, deneme dunyasinin bir geregi olarak ve ister ateist oluyorsun ister putperest isterse baska bir sey ama senin dedigin gibi din tekel degildir Tek Hak din vardir ama insanlar tarafindan yaratilan dinlerde vardir Dinler kendi tarihleri içinde, kendilerini bilimsel yollarla da ispatlamaya çalışmamışlardır. Çünkü kendi zamanının bilimiyle uyumlu kalmaya mecburdular ve ona göre yazıldılar. Zira o zamanın bilim ve mantığına aykırı davransalardı kendilerini insanlara inandıramazlardı. Bak guzel kardesim.. ya gercekten bir din cahilisin ya da bunu bilerek ortaya fitne atmak icin yapiyorsun ya da her ne sebeple yapiyorsan.. Dogru biz insanlar zamana gore farkli inanislarimiz ya da sorunlarimiz olabilir nasilmi.. Hz Musa zamaninda insanlar falcilik buyuculukle ugrasiyordu. O’nun (Hz Musa’ yi) test etmek istediklerinde,Hz Musa’nin elinden attigi asa bir yilana donusup diger buyuculerin yaptiklarini yutunca gercek buyuculer bunun bir buyu olmadigini gordu ve hemen imana geldi.. ve O donemde insanlar buyuculuk ve falcilikla cokca ilgileniyordu.. Allah’da onlara uygun, onlarin idrak edebilecegi dilde bir mucize gondermistir.. Hz Isa zamaninda hastaliklar cok fazlaydi insanlar izdirap icindeydi ve olumler coktu.. Hz Isa sakatlari iyilestirdi, Oluleri yeniden diriltti Allah’in izniyle.. Neden Cunku o devirde insanlarin sorunu daha cok hastaliklar ve olumlerdi.. Peki simdiki donem Sevgili peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa Saw. Donemi, Simdiki donem teknolji donemi.. O sevgili, hic okula gitmemis hic ogretmeni olmamis, Vahiy gelinceye kadar hristiyan ve yahudiler le sadece bir kac kere kisa sureligine karsilasmis..Yani onlardan bilgi alacak konumuda yok..Dedesi, tek Allah’a inanan biri olsada, (dedesini kucuk yasta kaybeder) Hayati putperest olan Kureys kabilesinde gecer ama cocukluk dahil hic bir ayini gormez, katilmaz, Cocukken zorla goturulse bile baslamadan uykuya dalarmis (ilahi bir hikmetle) bitince uyanirmis.. Simdi bu Sevgili, okur yazar degil henuz, hristiyanlik ve yahudlik hakkinda bir bilgiside yok.. Tek bilinen, Muhammedul Emin olarak cagrilmasi yani hayatinda hic yalan soylemedigi bilinen biri Kabilesince saygi duyulan biri, O zamanin kafirleri dahi Mualumanliga inamasa bile hic bir zaman O’nu yalancilikla suclamamis, kahin demis, buyulenmis demis seytan, cin yonetiyor demis ama hic biri yalanci dememis Bu kadar guvenilen biri.. 40 yasinda vahiy geliyor ve Bu sevgili, Allah’in hikmeti ile okumaya basliyor . O O’na bildirilenleri anlatiyor biz dinliyor.. Diyorlarki O Incil ile Torah’I kopyaladi. Peki Incil ve Torah Paharaoh derken Kur’an- Kerim Firavun diyor.. Ilginctirki Tarihi kazilarda o donemde yasayanlar krallarini kendi dillerinde Firavun diye cagiriyorlar. Yalniz Bu gercek yenilerde bulunuyor 14 yy oncesinde degil.. O bir Tarihci miki bunu biliyordu.. Bugun bilim Evrenin genislediginden bahsediyorki bu yenilerde bulundu Kur’ani Kerim diyorki “51-47. Biz göğü kudret(imiz)le bina ettik. Şüphesiz, onu genişleten de biziz.” O astronomi ile mi ugrasiyorduki bunu biliyordu.. Bildigin uzere atmosfer 7 tabakadan olursur Bak Kur’ani Kerim ne diyor “29. O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı; sonra (iradesiyle) göğe yönelip onları yedi (kat) gök olarak (bir sistem üzere) düzenledi. O her şeyi hakkıyla bilendir.” Sende O Cografi ozellikleri sence nasil biliyordu. Kaptan Custo ornegi o Musluman olsun ya da olmasin Isi, yogunluk ve tuzluluk oranlari farkli olan 2 deniz birbirnekarismiyor ve bu Kur’ani Kerimde aciklaniyor 55-19 19. (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. 20. Aralarında bir engel (ve bir perde) vardır ki, birbirinin sınırını aşmıyor (birbiriyle karışmıyor)lar. Acaba peygamber Efendimiz bir okyonus bilimcimiydiki bunlari biliyordu.. Kur’ani Kerim diyorki 56. Âyetlerimizi inkar edenler (kabul etmeyenler) var ya, hiç şüphesiz, onları ateşe atacağız, derileri piştikçe (her defasında) azabı tatmaları için onları başka (taze) derilerle değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah mutlak galip, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir. Bilim ne diyor deri 3 tabakadan meydana gelir deri ustu deri ve deri alti diye.. 3 derece yanik vardir . 1. derece yanikta kizarmalar olur 2. derece yanikta su toplamalari ve 3 derece yanikta acik kirmizilar ve siyah tonlar vardir ve 3 derece yanikta cogunlukla sinir uclari yandigi icin sinir uclarinda bir tahribat gelir ve gorevini yerine getiremez boylece aci hissi duyulmaz.. bu demek oluyor ki deri tamamen yanarsa artik aci hissedilmiyor cunku sinirlerde yaniyor ve islevini gormuyor artik.. Peki Kur’ani Kerim’in soyledigini tekrarliyalim..” derileri piştikçe (her defasında) azabı tatmaları için onları başka (taze) derilerle değiştireceğiz”. Yani deriler yandiktan sonra aci hissetmiyecekler oyleyse bizde derilerinizi tazeliyecegizki azabi tatsinlar.. diyor Allah. Sence Derilerki bu bilimsel gercegi Peygamber efendimiz 14 yy oncesinden mi biliyordu. Senin belirttigin gibi Islam’in bilimle basi dertte degil Aksine her gecen gun bilim Islami kanitlar nitelikte.. Hristiyan toplumların verdiği nimet olan teknolojilerle, havada duran taşlar, namaz kılan ağaçlar üretmek zorunda kalmışladır. Kaptan kusto ve Neil Amstrong gibi hiçbir zaman müslüman olmamış kişileri müslüman olmuş gibi sunarak, Muhammed ali gibi kafasına yüzbinlerce yumruk yemiş boksörlerin ve esrardan, eroinden beyni dönmüş müzisyenlerin müslüman olmasını referans sayarak, dindeki mantığı ispatlama mecburiyetlerinde kalmışlardır. Baska bir onyargi daha Namaz kilan agaclarla kendilerini kanitlamak.. daha mesajinin basinda kendilerini ispatlamalarina gerek yoktur cunku tekildirler diyordun simdi ise ispatlamak icin sunu bunu yapiyorlar diyorsun.. Celiskilerle dolu mesajin var. Birincisi, Eger Allah inancin Yaradan inancin varsa, Allah ‘in herseyi gucu yettigini de bilirsin.. Yani fizik kurallarini nihayetinde Yaratanda uygulayan da odur.. Dilerse sebepler neticesinde kendi varliginindan haberdar eder bizleri fizik kanunlari ile dilerse bu kanunlara uygulamadan yapar O bir seye ol derse o oluverir. Evren, sen unlulerden ornek vermissin bende siradan insanlardan ornek vereyim Ben Amerikadayim.. Islami arastirdikca Islam’in Dunyadaki en hizli yayilan din oldugunu ogrendim ozellikle Avrupada ve Amerikada..Bunu kendi hayatimdan orneklerle segiliyebilirim, Mesela bir chat kanalinda kendi kulaklarimla en az 5-6 kisinin sehadet getirdigini musluman oldugunu gordum, (ayri zamanlarda) Doktorluk egitimini yarida birakip Islam’I daha iyi ogrenmek icin Turkiye’ ye gelip bir kac yil kalan ve sonrasinda Amerikaya tekrar gelen okulunu bitiren ve bir gun Turkiyede doktorluk yapmayi planliyan Amerikaliyla konustum, Musluman olmus bir Amerikali. Gecen Regaip kandilinde Turk camimizde 1 asyali (Cinli veya Koreli olabilir) 1 sarisin bir de bangladesli vardi. Asyali ve sarisin olan belliki dinimizi ogrenmek icin gelmis bangladesli ise bizim birlikte ibadet etti. Baslarinida ortmusler.. Ya da isyerinden.. Bir Ispanyol Musluman olmus Ismini Ayseye degistirmis.. Bir digeri var Ispanyol bende diyor inaniyorum Musluman olmak istiyorum ama nisanlimda Musluman olsun istiyorum onu bekliyorum diyor, Bir digerine Allah kismet ederse Kur’ani Kerim’in ingilizce cevirisini goturecegim, bu kisi her Islam’dan bahsettigimde yuzunu gormelisiniz, nasil bir inanisla dinliyor sozlerimi, ve kendi dinindeki suphelerinden bahsediyor. Bir Papaz Musluman olmus, Esi arkadaslari cocuklari musluman, Amerika cevresinde Muslumanlik uzerine Amerikan univeristelerinde konferanslar veriyor. Bir yahudi Musluman olmus, Web sayfasi acmis Muslumanligi savunuyor.. Daha bir coklari, Bircoklari Islam’a geliyor Allah’in izniyle.. Bizim Ulkemizde bir Musluman ulkede bazilari Islami gericilik diye tanimlamaya calisirken Avrupa ve Amerika yavas yavas Musluman oluyor. Yani buradada yanlisin var.. Çünkü onlar için, Allah yolunda yapılan kötü davranışlarda hak davranışlardır. Bu nasil bir soz.. Kotu davranis nasil Hak bir davranis olur.. Bu nasil bir genelleme bu nasil bir onyargi.. Bu yüzden de insanlar dinlerinden şüpheye düştüğü anlarda, tanrıdan da şüpheye düşeceğini zannederek, dinlerini samimi olarak sorgulamazlar. Dini konularda neden sorular olmasinki tabi sorular olacaktir soracagizdir.. Mesela benim sorularimdan biri neden Allah tek oldugu halde Kur’ani Kerim Allah kendinden bahsederken “Biz” diye hitap ediyordu.. Imanim tamdi benim bilmedigim Allah’in bildigi bir sey ler vardi muhakkak, bunun icin inancimi kaybetmedim, ama bunun gibi sudan sebebplerden dolayi hemen kendince fikirler uretip sonrasinda bu fikirlere inanan ve inancindan olan insanlar var.. Mesela ben bu sorumun cevabini aldim.. Arapcada Biz kelimesi ayni zamanda “Yuce Ben” Ingilizcede You, kelimesi sen ve siz diye kullanilir bunun gibi Arapcada ise Biz kelimesi “Yuce Ben” anlaminada geliyormus .. Yani Yuce Allah kendinden bahsederken kendisini bizlerden ayirarak yuceligini belirterek kendinden bahsediyor. Sorular olacaktir, sabirla cevaplarini Allah’tan beklemliyiz, bazen okudugumuz bir makalede bir haberde belki bir soyleside olacaktir cevaplar.. Ben Ateist değilim, içinde yaşadığımız evrenin tanrının kendisi olduğuna inanıyorum. Sevgili Evren acaba sen neye inandigina karar verdinmi? Bu arada bilim senindedigin kadarda guvenilir degil cunku Bilimsel teorilerin bir cogu zaman icinde curutulup bir yenileriyle degisitirilmistir. Fakat yanlışın içinde doğruyu aramadığınızdan emin olmadan, değerli hayatınızı 1400 yıl öncesinin insanına teslim etmeyin. 1400 sene once yasayan Sevgili peygamberimiz yanliz cagindakileri bildirmemis kendinden oncekileride bildirmistir sonrakileride ki, Kur’ani Kerim Cag gerisinde kalmis bir kitab degil Cag otesi bir kitabtir. Ya Ateist olursam ? Allah sen ateist ol dedigi icin ateist olmazsin..Sen kendi ozgur iradenle bunu secersin, dusuncelerin ve yaptiklarinla kalbin katilasir inanmaz olursunve ateist de olabilirsin ama bu kendi seciminle olur.. Allah sana O’nu bulucak olan akli vermistir.. ama nefis ve seytani da vermistir bir imtihan dunyasi oldugu icin.. Sen Aklinla Allah’i bulursun ama nefsin ve seytan turlu oyunlarla bunu sana Kabul ettirmek istemez, bir kendini begenmislige burunebilirsin, kendinden ustun biri olsun istemeyebilirsin, bunun sonucu olarak kendi ellerinle yaptiklarindan dolayi atese atilabilirsin, yoksa Allah Adildir, Onu bulup, dogru yolda yasayanlarini yakmaz. Evren surekli bilimden bahsetmissin.. Ama bildigin uzere Bilimsel teorilerin hic bircogu bir yenisiyle degistirilmistir.. Hem Islam dini bilime karsi degil ki. Ya biri ya oteki denilsin.. Bizde ikiside var..  Yeterki Arap zincirlerinizi kırın, parçalayın, teknoloji sizin gibi bir millet için, en basit şey olacaktır Islam dininin Araplikla ne alakasi var bizim kulturumuz bize onlarin kulturu onlara ki kulturlerimiz cok farkli, biz dinden bahsediyoruz Arap kulturunden degil Allah dileseydi Peygamber efendimiz baska bir irktanda gonderilebilirdi. Sevgili Evren Allah’ima cok sukur ki Ben dinimi cok seviyorum ulkemi vatanimida cok seviyorum Ataturk’ude seviyorum ve bilim den yanayim.. Sanki bunlarin hepsi ayri faktorlermis gibi konusmussun.. Bunlarin hepsi ayni anda olabilir. Selametle..
  9. Cok Guzel bir siir Allah razi olsun..
  10. -Alinti- 150 yıldır ateist felsefeye bilimsel bir dayanak gibi sunulan Darwin’in evrim teorisi, son 15 yıldır güçlü bir meydan okumayla karşı karşıya: Akıllı Tasarım teorisi. Aslında bu teori, daha önceki yıllarda da başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkelerdeki dindar bilim adamlarınca savunulan ‘yaratılışçılık’ akımına benziyor. Ancak Darwinistler yaratılışçılığı, “bu fikir dine dayanıyor, oysa bilim sadece verilere dayanır” diyerek bilimsel tartışmanın dışına itmişlerdi. Akıllı Tasarım teorisini savunan bilim adamları ise, “bir Yaratıcı’nın varlığını anlamak için, dine değil, sadece bilimsel verilere dayanmak da yeterli” diyorlar ve böylelikle Darwinizm’e tamamen bilimsel bir yoldan meydan okuyorlar. Bu teorinin Türkiye’deki en yetkin temsilcisi, bu konuda ABD’de çalışmalar yürüten ve makaleler yayınlayan, geçtiğimiz yıl da Kansas Eyaleti Eğitim Bakanlığı tarafından ‘bilirkişi’ olarak görüşü alınan yazar Mustafa Akyol. ABD’deki ders müfredatındaki Darwinist egemenliği kırmak için çaba harcayan Intelligent Design Network (Akıllı Tasarım Ağı) adlı kuruluşun yönetim kurulu üyeliğini de üstlenmiş olan Mustafa Akyol’un teoriyi anlatan bir makalesini aşağıda yayınlıyoruz. Bu konuda daha fazla bilgiye yazarın internet sitesinden www.mustafaakyol.org ulaşmak da mümkün. ABD’deki devlet okullarında Darwin’in evrim teorisine alternatif olarak okutulması tartışılan Akıllı Tasarım, son 15 yıldır giderek güçlenen ve büyüyen bir teori. Gücünü de, Darwinizm’in varsayımının aksine, yaşamın hiç de rastlantı olmadığı gösteren bilimsel kanıtlardan alıyor. Aslında bu konudaki tartışmanın başlangıcı 150 yıl öncesine uzanıyor. Darwin’in 1859’da yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabından bu yana, biyolojideki temel kuram, canlıların doğal seleksiyonun ürünü olduklarını öngören evrim kuramı oldu. 20. yüzyılda Darwinizm’e genetik ışığında getirilen yeni yorum, doğal seleksiyona bir de mutasyon mekanizmasını ekledi. Ancak bu iki mekanizmanın, yani doğal seleksiyon ve mutasyonun, canlılığın tek kaynağı olduğu yönündeki geleneksel anlayış, son yıllarda önemli eleştiriler alıyor. Pek çok bilim adamı, canlılığın sadece bu gibi amaçsız ve bilinçsiz faktörlerin ürünü olamayacağını, hayatın kökeninde “tasarlayıcı bir aklın” olduğunu savunuyorlar. Bu anlayış son yıllarda yeni bir teoriyi de beraberinde getirdi: “Akıllı Tasarım” (Intelligent Design) teorisi. Time dergisinin 12 Ağustos 2005 sayısının da kapak konusunu oluşturan teori, halen ABD’de ateşli bir tartışmanın odak noktası. Bilim dünyasında Akıllı Tasarım’ı kabul edenlerin sayısı artarken, bazı eyaletler de teoriyi ders kitaplarına Darwinizm’in alternatifi olarak koymayı tartışıyorlar. Bu teori, 1990’lı yıllarda bir grup Amerikalı bilim adamı tarafından ortaya atıldı. Teorinin ilk büyük çıkışı, Pennsylvania’daki Lehigh Üniversitesi’nden biyokimya profesörü Michael J. Behe’nin Darwin'in Kara Kutusu: Evrime Karşı Biyokimyasal Başkaldırı adlı kitabı oldu. Behe, kitabında canlı hücresinin Darwin zamanında içeriği bilinmeyen bir “kara kutu” olduğunu, hücrenin detayları anlaşıldığında ise, burada çok kompleks bir “tasarım” bulunduğunun ortaya çıktığını anlatıyordu. Behe’ye göre, canlılardaki kompleks sistemlerin doğal seleksiyon ve mutasyonla, yani bilinçsiz mekanizmalarla ortaya çıkması imkânsızdı ve bu durum hücrenin “bilinçli bir şekilde tasarlandığını” gösteriyordu. Fransız felsefe profesörü Peter van Inwogen, bu kitabın önemini şöyle vurgulamaktaydı: “Eğer Darwinistler bilimsel gerçeklerle dolu bu kitabı, önemsemeyerek, yanlış anlayarak veya ona gülüp geçerek karşılarlarsa, bu durum bugün Darwinizm’in bilimsel bir teori olmaktan çok bir ideoloji olduğu yönündeki gitgide yayılan şüpheler için önemli bir kanıt olacaktır.” Darwinistler Behe’ye tatminkâr bir cevap veremediler. Ve Akıllı Tasarım teorisi giderek daha fazla bilim adamı tarafından savunulmaya başlandı. İndirgenemez Komplekslik Akıllı tasarım teorisini savunanların en çok vurgu yaptıkları kavramlardan biri, “indirgenemez komplekslik” (irreducible complexity). Bu kavram, aslında Darwin tarafından ortaya konmuş bir ‘kıstas’a dayanıyor. Darwin, kendi teorisinin nasıl yanlışlanabileceğini Türlerin Kökeni’nde şöyle ifade etmişti: “Eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle kompleks bir organın oluşmasının imkânsız olduğu gösterilse, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır. Ama ben böyle bir organ göremiyorum.” Darwin’in buradaki kastını iyi incelemek gerekiyor. Başta belirttiğimiz gibi, Darwinizm canlıların kökenini iki bilinçsiz doğa mekanizması ile açıklıyor: Doğal seleksiyon ve rastlantısal değişiklikler (yani mutasyonlar). Darwinist teoriye göre, bu iki mekanizma, canlı hücresinin kompleks yapısını, kompleks canlıların vücut sistemlerini, gözleri, kulakları, kanatları, akciğerleri, yarasaların sonarını ve daha milyonlarca karmaşık tasarımlı sistemi meydana getirmiş durumda. Ancak son derece kompleks yapılara sahip olan bu sistemler, nasıl olur da iki bilinçsiz doğal etkenin ürünü sayılabilir? İşte bu noktada Darwinizm’in başvurduğu kavram, “indirgenebilirlik” kavramı. Teori, sözkonusu sistemlerin çok daha basit hâle indirgenebileceklerini ve sonra da kademe kademe gelişmiş olabilecekleri iddia ediyor. Bu kademeler sayesinde, Darwinizm’in iddiasına göre, önceden gözü olmayan bir canlı türü kusursuz bir göze sahip oluyor, önceden uçamayan bir başka tür de kanatlanıp uçar hale geliyor. Ancak Akıllı Tasarım teorisyenleri, bu klâsik hikâyede çok önemli bir yanılgı olduğunu savunuyorlar. Dikkat edilirse, Darwinist teori, bir noktadan bir başka noktaya (örneğin kanatsız canlıdan kanatlı canlıya) doğru giden aşamaların hepsinin tek tek ‘avantajlı’ olmasını öngörüyor. A’dan Z’ye doğru gidecek bir evrim sürecinde, B, C, D... U, Ü, V ve Y gibi tüm ‘ara’ kademelerin canlıya mutlaka avantaj sağlaması gerekiyor. Doğal seleksiyon ve mutasyonun bilinçli bir şekilde önceden hedef belirlemeleri mümkün olmadığına göre, tüm teori canlı sistemlerinin avantajlı küçük kademelere “indirgenebileceği” varsayımına dayanıyor. İşte Darwin bu nedenle “eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle kompleks bir organın oluşmasının imkânsız olduğu gösterilse, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır” demişti. Akıllı Tasarım teorisyenleri, işte bu noktayı vurguluyorlar ve 20. yüzyıl biliminin, Darwin zamanında yeterince bilinmeyen pek çok “indirgenemez kompleks” yapı ortaya çıkardığını belirtiyorlar. Michael Behe’nin kitabında indirgenemez kompleks sistemlere verdiği ilginç örneklerden biri, bakteri kamçısı. Bakterinin Kamçısı Kamçı olarak Türkçe’ye çevrilen ‘flagella’ isimli organ, bazı bakteriler tarafından sıvı bir ortamda hareket edebilmek için kullanılır. Organ, bakterinin hücre zarına tutturulmuştur ve canlı ritmik bir biçimde dalgalandırdığı bu kamçıyı bir palet gibi kullanarak dilediği yön ve hızda yüzebilir. Bakterilerin kamçısı, uzun zamandır biliniyordu. Ancak son 10 yıl içindeki gözlemler, bu kamçının detaylı yapısını ortaya çıkarınca bilim dünyası şaşkına döndü. Çünkü kamçının, önceden sanıldığı gibi basit bir titreşim mekanizmasıyla değil, çok karmaşık bir “organik motor” ile çalıştığı ortaya çıktı. Bakterinin hareketli motoru, elektrik motorlarıyla aynı mekanik özelliğe sahiptir. İki ana bölüm söz konusudur: Bir hareketli kısım (rotor) ve bir durağan kısım (stator). Bu organik motor, mekanik hareketler oluşturan diğer sistemlerden farklıdır. Hücre, içinde ATP molekülleri halinde saklı tutulan hazır enerjiyi kullanmaz. Bunun yerine kendine özel bir enerji kaynağı vardır: Bakteri, zarından gelen bir asit akışından aldığı enerjiyi kullanır. Motorun kendi iç yapısı ise olağanüstü derecede komplekstir. Kamçıyı oluşturan yaklaşık 240 ayrı protein vardır. Bunlar kusursuz bir mekanik tasarımla yerlerine yerleştirilmiştir. Bilim adamları kamçıyı oluşturan bu proteinlerin, motoru kapatıp açacak sinyalleri gönderdiklerini, atom boyutunda harekete imkân sağlayan mafsallar oluşturduklarını ya da kırbacı hücre zarına bağlayan proteinleri hareketlendirdiklerini belirlemişlerdir. Motorun işleyişini basitleştirerek anlatmak amacıyla yapılan modellemeler bile, sistemin karmaşıklığının anlaşılması için yeterlidir. Bakteri kamçısını kitabında detaylı olarak anlatan Michael J. Behe, sadece bu kompleks yapısının dahi, evrimi ‘yıkmak’ için yeterli olduğunu savunmaktadır. Çünkü kamçı hiç bir şekilde basite indirgenemeyecek bir yapıdadır. Kamçıyı oluşturan moleküler parçaların tek bir tanesi bile olmasa, kamçı çalışmaz ve dolayısıyla bakteriye hiç bir faydası olmaz. Bakteri kamçısının ilk var olduğu andan itibaren eksiksiz olması gerekmektedir. Bu gerçek karşısında evrim teorisinin “kademe kademe gelişim” modeli anlamsızlaşmaktadır. Tasarım Nasıl Belirlenebilir? Bakteri kamçısı kuşkusuz Akıll Tasarım savunucularının tek örneği değil. Behe kitabında daha pek çok “indirgenemez kompleks” yapının örneğini veriyor. Sadece Behe’nin kitabında değil, Akıllı Tasarım’ı savunan pek çok biyolog tarafından yayınlanan kitaplarda ve bilimsel makalelerde, evrimin ‘kör’ mekanizmalarının açıklayamadığı kompleks tasarımlara dair sayısız örnek var: İnsan gözünün anatomisi, retina hücrelerindeki karmaşık biyokimyasal düzenek, DNA replikasyonunda görev yapan enzimler, insanın diz ekleminin tasarımı veya “tek yönlü ve daimi nefes akışı” sağlayan özgün kuş akciğeri gibi. Akıllı Tasarım teorisyenleri, bu yapıların hiç birinin “doğal mekanizmalarla” oluşmuş olamayacağını, mutlaka bilinçli bir düzenlemenin ürünü olduğunu savunuyorlar. Peki bir yapının tasarım ürünü olduğu nasıl anlaşılıyor? William Dembski The Design Inference: Eliminating Chance through Small Probabilities (Dizayn Çıkarımı: Küçük Olasılıklar Yoluyla Şans Faktörünü Elimine Etmek) adlı kitabında bu soruyu cevaplıyor. Dembski’ye göre, doğada var olup da doğal faktörlerle ortaya çıkma olasılığı aşırı derecede küçük olan yapılar, bilinçli bir tasarımın bilimsel kanıtını oluşturuyor. Örneğin fonksiyonel bir protein molekülünün, doğadaki 20 farklı aminoasitin rastlantısal biraraya gelmesiyle oluşma ihtimali, matematikte “imkansız”ın başladığı nokta sayılan 10 üzeri 50’de 1’den bile çok çok daha (trilyarlar kere trilyarlarca kat) küçük. Bu durum, proteinin rastlantısal bir sürecin ürünü olmadığını, “tasarlanmış” bir yapı olduğunu gösteriyor. Daha kolay anlaşılır bir örnek ise şöyle: Balta girmemiş bir ormanda bir heykele rastlarsanız, bundan çıkardığınız sonuç ne olur? Doğal faktörlerin bu heykeli oluşturmuş olmaları ihtimali çok çok küçük olduğu (yani böyle bir alternatif “imkânsız” olduğu) için, heykelin tasarlanmış olduğu sonucuna varırsınız. Akıllı Tasarım teorisyenleri, canlıların kompleks mekanizmalarının, bir ormanda bulunan heykelden çok daha açık birer “tasarım kanıtı” olduğunu savunuyorlar. Bilim İçin Bir Dönüm Noktası Kuşkusuz Akıllı Tasarım konusundaki bu çalışmalar, önemli bir soruyu da beraberinde getiriyor: Tasarımcı kim? Canlıları dizayn eden bilinç, kimin bilinci? Akıllı Tasarım teorisyenleri, bu sorunun cevabının, bilimin alanı dışında kaldığını belirtiyorlar. Onlara göre bilimin yaşamın kökeni hakkında varabileceği sonuç, canlılığın tasarlanmış olduğunu tespit etmekten ibaret. Yani, bu tasarımın sahibi kim, amacı nedir gibi soruların, kendi alanlarından çıkıp dinin veya felsefenin ilgi alanına girdiğini düşünüyorlar. Profesör Philip Johnson’a göre, “herkes bu sorulara kendi inançlarına ve düşüncelerine göre cevap arayabilir, ama önemli olan bilimin, hayatı amaçsız bir rastlantılar zinciri olarak gören Darwinist teoriyi reddediyor olması.” Akılı Tasarım teorisi, hem bilim dünyasını hem de toplumu derinden etkileyeceğe benziyor. William Dembski, teoriyi yeni bir bilimsel devrim olarak niteliyor. Nitekim son 10 yılda ABD’de büyük bir Akıllı Tasarım fırtınası esiyor. Teorinin Behe, Johnson, Dembski gibi öncüleri, ABD’nin saygın üniversitelerinde bilimsel konferanslarda söz alıyor, Darwinist bilim adamlarıyla tartışmalara katılıyor ve teorinin her geçen gün daha fazla yayılması için çalışıyorlar. Darwinistler ise, her ne kadar teoriyi çeşitli suçlama ve saldırılarla diskalifiye etmeye çalışsalar da, bunun 150 yıldır karşılaştıkları en ciddi bilimsel meydan okuma olduğunda birleşiyorlar. Akılı Tasarım teorisinin en önemli mesajı, tüm doğayı “plânlanmamış, amaçlanmamış bir rastlantılar yığını” olarak gören ortodoks biyoloji anlayışının geçersiz olduğunu savunması. Michael Behe, bu yeni anlayışın bilim dünyası tarafından kabullenilmesinin kolay olmadığını, ancak zaten hiçbir bilimsel devrimin kolay gerçekleşmediğini belirtiyor: “Hayatın üstün bir akıl tarafından tasarlanmış olduğu anlayışı, hayatı basit doğa kanunlarının bir sonucu olarak algılamaya alışkın bizlerde bir şok etkisi yaratmış durumda. Ama diğer yüzyıllar da benzer şokları yaşamışlardı ve şoklardan kaçmak için bir neden de yok.” Bilim dünyası bu ‘şok’u kabullenecek mi, bunu zaman gösterecek.
  11. -Alinti- Genler ve Tesadüf .. Dr. Ömer Yavuz İNSAN yaklaşık 100 trilyon hücreden yaratılan muazzam bir varlık. Her hücremizde dört farklı nükleotidin (dAMP, dGMP, dCMP ve dTMP) farklı şekilde sıralanmasından meydana gelen ucuca sıralandığında yaklaşık 2 metre uzunluk oluşturan ve gözle görünmeyen, hücreye özenle yerleştirilmiş DNA (Deoksiribo Nükleik Asit) denilen moleküller var. Buna göre bir insandaki toplam DNA moleküllerinin uzunluğu 200 trilyon metre veya 200 milyar kilometredir. Dünyanın çevresinin 40 bin kilometre olduğunu düşünürsek, dünyanın çevresini 5 milyon defa dönecek kadar DNA moleküllerinin bir insanda mevcut olduğunu görürüz. Her bir hücrede bulunan bu moleküller üzerinde, insanın birçok karakterlerini ve vücudumuzdaki bütün organların şifrelerini taşıyan 30 bin civarında gen var. Her bir gen, DNA üzerinde bir protein (daha doğru ifade ile bir polipeptid zinciri) şifreleyen DNA üzerindeki belirli bölgeleri teşkil eder. İnsan ilk yaratılırken annenin yumurtalık hücresi ile babanın sperm hücresi birleşerek zigot denilen hücre yaratılmakta ve 30 bin genlik şifre ve program bu anda oluşturulmaktadır. Daha sonra hücre bölündükçe bu şifre hücreden hücreye aktarılmakta ve her hücre aynı programa tamamen sahip olmaktadır. İnsandaki 100 trilyon hücrenin her birinde aynı 30 bin gen yapısı olmasına rağmen hepsi her hücrede aktif değildir. Örnek olarak göz hücrelerinde sadece gözden sorumlu genler aktif iken, diğerleri baskı altındadır ve bunların şifrelenmelerine izin verilmemektedir. Böylece her organ veya dokuya has genler aktiftir. Yani insanın yaratılışı esnasında vücudunun her yerinde her türlü organ çıkma ihtimali varken sadece en uygun organ yaratılmaktadır. Yine insan vücudu yaratıldıktan sonra her organ için gerekli olan genler aktifleştirilmekte, diğerleri baskılanmakta ve yanlış bir organizasyona izin verilmemektedir. Örnek olarak diz kapaklarımızda göz çıkma ihtimali yanında, sırtımızda kollarımız da çıkabilir. Nitekim sineklerde larva safhasında iken mutasyon, yani DNA baz sırasında değişiklik yapılmış ve dünyaya gelen sineklerin ayaklarının başlarından çıktığı görülmüştür. Halbuki yaratılan her insanda baş aynı yerde, gözler, kulaklar ve diğer azalar en uygun bölgelerde yaratılmaktadır. Benzer şekilde her hücrede ihtiyaca göre gerekli genler açılır. Örnek olarak bir E.coli bakteri hücresinde dışarıda gıda olarak kullanılacak olan süt şekeri (laktoz) varsa, bu şekeri hücre içine taşıyacak ve sindirecek enzimleri şifreleyecek genler o anda açılır. Aksi takdirde bu genler baskı altındadır. Yani her hücrede ihtiyaç duyulduğu kadar madde yapılır, fazla veya eksik yapılmaz. Bu insan hücresi için de geçerlidir. Buna göre her hücrede ekonomi prensipleri tam olarak uygulanmaktadır. Bu olay insan için geçerli olduğu gibi, bugün ilmin tesbit ettiği 1.600.000 (bir milyon altıyüz bin) hayvan ve bitki türü için de geçerlidir. Her canlı türü genetik kontrol altında kendisi için en mükemmel bir organizasyonda yaratılmaktadır. Bu durum, kâinatta tesadüfün olmadığına ve her şeyin sonsuz bir ilimle idare edildiğine büyük bir delildir.
  12. -Alinti- Fenerbalığı Fenerbalığı (Myctophidae sp.) adı verilen bir balığın alnının üzerinde madenci baretlerindeki lambaya benzer, parlayan bir ışık vardır ve bu ışık derin sularda yüzen balığa yol gösterir. Bu ışık o kadar parlaktır ki, önündeki 60 cm’lik bir alanı aydınlatabilir. Yapılan deneylerde odadaki bir akvaryuma konan fenerbalığının yanında oturan bir insanın gazete okuyabileceği kadar ışık yayabildiği gözlenmiştir. Karıncalar Birbirini Uyarıyor! Firavun karıncalarının su ya da yiyecek bulma konusunda “olumlu” feromonlarla (bir böcek türünün, kendi bireyleri arasında haberleşmelerinde kullandıkları koku) iletişim kurdukları yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştı. Konu üzerindeki çalışmalarına devam eden bilim adamları bu karıncaların, türdeşlerinin gereksiz bir yola girmelerini engellemek için ise “olumsuz” feromonlar yaydıklarını farkettiler. Sheffield Üniversitesi’nden Elva Robinson başkanlığındaki araştırmacılar, ortalama 3 milimetre boyundaki firavun karıncalarının, türdeşlerinin gereksiz bir yola girerek boş yere yorulmamaları için, birçok yöne ayrılan yol ağızları gibi bazı kritik noktalara koku bıraktıklarını belirlediler. Araştırmacılara göre, havayla yayılan koku, insanlar için sapaklardan önce yol kenarına yerleştirilen levhalar gibi karıncaların önceden birbirlerini uyarmalarını sağlıyor. Karıncalar arasındaki bu dayanışma işareti, insanlara örnek olacak derecede dikkate değer, değil mi? BECERİKLİ KARGALAR KARGALAR gürültücü ve bazen de rahatsız edicidir. Fakat McGill Üniversitesi profesörü Louis Lefebvre’nin araştırmaları ve ortaya çıkan sonuçlar bizi kargalara verilen zekâya hayran bırakacak derecede enteresan. Japonya’da kargaların, kırmak istedikleri kabuklu yemişleri kırmızı ışıklarda duran araçların lastiklerinin altına yerleştirdikleri görüldü. İnsan dışındaki canlılar arasında alet kullanma alışkanlığı son derece az ve kargalar bu konuda en beceriklilerden biri gibi görünüyor. Örneğin yabanıl ortamlarda kurtçuk bulma amacıyla ağaç kütüklerini eşelerken ince dallar kullanıyorlar. Betty adı verilen bir kafes kargasının ise, dar bir tüpün içine konulan yiyeceğe ulaşabilmek için bir tel parçasını bükerek kanca haline getirdiği İngiliz araştırmacılar tarafından gözlemlendi. Ayrıca ornitolog Kevin McGowan’ın yaptığı araştırmalar kargaların çok da duyarlı canlılar olduklarını ortaya koyuyor. 16 yıl boyunca New York’a yakın bir bölgedeki bir grup kargayı gözlemleyen Kevin McGowan, birkaç yıl önce bir virüs türünün kargaları kırıp geçirdiğinde, kargalarda, insanlarda görülen bazı davranış biçimlerini gözlemledi: Sağlıklı kargalar ölmekte olan eşlerinin başında bekledi ve dul kalan bir kuş, yavrularını alıp ana babasının yanına taşındı. Galiba kargalara bundan sonra daha dikkatli olmamız gerekecek. Bir ıslık çaldığımızda ağızlarındaki beyaz peyniri düşürmelerini beklersek, sonsuza kadar beklememiz gerekebilir. n KOVANDAKİ DEMOKRASİ BAL ARILARI yerleşmek üzere yeni bir kovan seçiminde kendi aralarında bir tür oylama yapıyor. Bal arılarının toplumsal işleyişlerini 10 yılı aşkın bir süredir inceleyen Cornell University profesörü Thomas Seeley, bal arıları arasındaki kararların çoğunluğun tercihine göre şekillendiğini vurguluyor. Seeley, bu süreci, “Kurumsal şirketlerin yönetim komitelerinde yapılanlardan çok daha karmaşık bir müzakere” sözleriyle tanımlıyor. Seeley ve University of California-Riverside profesörü Kirk Visscher, 10 bin bal arısının kovan müzakerelerini videoya çekerek takip etti. Deney kovanının yakınına yeni ağaçlar koyan uzmanlar, bal arılarının yeni kovan araştırmalarını sağladı. Uzmanlar, bal arılarının mevcut kovanlarının kalabalıklaşması sonucunda yeni kovan aramak üzere motive olduğunu gözlemlediler. Süreç söyle işliyor: Kraliçe arı, kovandan birkaç yüz arıyı yeni bir yer bakmaları üzere görevlendiriyor. Keşif arıları, taramalarını yaptıktan sonra kovana dönüşte özel bir dans yapıyorlar. Söz konusu dans sırasında kaşif arılar, ’8’ şeklinde yürürken karınlarını titretiyorlar. Bir anlamda bir sunum toplantısına benzetilen bu dansın uzunluğu, kovandaki arılar tarafından keşfi yapılan aday kovanın fiziksel özelliklerinin iyi olduğu şeklinde yorumlanıyor. Kaşif bal arıları daha sonra, kovandaki arılara kendi buldukları aday kovanları beğendirmek ve özendirmek için kendi aralarında bir dans rekabetine tutuşuyor. Zaman içinde kovandaki izleyici bal arıları kendi aralarında, kaşif arıların danslarından yola çıkarak koalisyonlar oluşturmaya başlıyor. Kovandaki dans demokrasisi en fazla 16 saat sürüyor ve kovan en sonunda bir karara varılıyor. Sonuçta bal arıları, kaşif arıları takip ederek, aday kovana doğru uçuyor. Uzmanları hayrette bırakan arıların bu tavrı, son derece demokratik görünüyor. Seeley, “Arıların kararı kavgadan ziyade, işbirliği ve karşılıklı tavizler sonucunda şekilleniyor” diyor. Araştırmayı yürüten uzmanlara göre, arıların kovan seçimi “herkese açık bir forum, hiyerarşi ve merkeziyetçiliğin olmadığı, serbest fikirlerin çarpıştığı bir müzakere ortamı”
  13. -Alinti- Yaşam İçin Vazgeçilmez Kaynak: Su Elif KIRAL İNSAN suyun varlığına o kadar alışmıştır ki, su olmasaydı ne olurdu, pek düşünmez. Oysa su, Dünya’nın yaşam sürülebilen bir yer olmasının temel şartıdır. Yaşam için gerekli olan dengeler su sayesinde devamlılığını korur. Yeryüzünün dörtte üçü suyla kaplıdır. Suyun önemli bir bölümü de gökyüzündedir; bulutların her birinde milyonlarca ton su bulunabilmektedir. Bunların bir kısmı zaman zaman yağış halinde yere iner. Şu an solumakta olduğunuz havanın içinde de belirli miktarda su buharı vardır. Tüm bunların yanı sıra, insan vücudunun yaklaşık %75'i sudur. (Bu oran kişiye, vücut bileşimine, yaşa, cinsiyete ve diğer bazı faktörlere göre değişebilmektedir.) Bütün vücut dokuları su içerir. Örneğin kanın %83'ü ve çok sert görünmelerine rağmen kemiklerin %22'si sudur. Hayvan ve bitkilerde ise su %90 gibi yüksek bir oranda bulunabilmektedir. Kısacası susuz bir hayatın var olabilmesi mümkün değildir. Sudaki eşsiz fiziksel ve kimyasal özellikler TÜM sıvılar ısıları azaldıkça hacimlerini kaybederler. Bu durumda yoğunlukları artar ve soğuk olan kısımlar ağırlaşır. Bu nedenledir ki, sıvı maddelerin katı halleri, sıvı hallerine göre daha ağırdır. Bu kurala tek uymayan sıvı sudur. Su, ısısı düşüp hacim kaybedince diğer sıvılardan farklı olarak genleşmeye başlar. Donduğunda daha da genleşir. Bu yüzden suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Fizik kurallarına göre buzun suyun dibine batması gerekirken su üstünde yüzmesinin sebebi budur. Suyun bu özelliği Dünya’daki yaşam açısından büyük önem taşımaktadır. Eğer suyun bu özelliği olmasaydı, Dünya üzerindeki suyun büyük bölümü tamamen donacak, göllerde ve denizlerde yaşam kalmayacaktı. Suyun bu mucizevi özelliği Dünya üzerindeki canlı yaşamının sürekliliğinde önemli bir rol oynamaktadır. Isı kaybı olduğunda suyun yoğunluğu diğer sıvılarda olduğu gibi artsaydı, ne olurdu? BU SORUYU şöyle de sorabiliriz: Buz suyun dibine batsaydı, ne olurdu? Bu durumda okyanuslar, denizler ve göllerde donma üstten değil, alttan başlayacaktı. Yüzeyde soğuğu kesen bir buz tabakası da olmayacağı için, alttan başlayan donma yukarı doğru devam edecekti. Bunun sonucunda okyanusların, denizlerin, akarsu ve göllerin büyük bölümü dev birer buz kütlesi haline geleceklerdi. Hiç şüphesiz bu da sularda hiçbir canlının yaşayamamasına yol açacaktı. Bu durum kara canlılarının varlığını da olumsuz etkileyecek, Dünya ölü bir gezegen haline gelecekti. Suyun bir başka önemli özelliği ise “gizli ısısı” ve “termal kapasitesi”dir. Buz eridiğinde ya da su buharlaştığında etraftan ısı çekilir. Bunun tersi gerçekleştiğinde ise dışarıya ısı verilir. Bu, gizli ısı olarak bilinir. Bütün sıvılar bir gizli ısıya sahiptirler. Suyun gizli ısısı olağanüstü yüksektir. Bunun yanı sıra suyun ısısını bir derece artırmak için gereken ısı miktarı, yani termal kapasitesi de diğer sıvılarınkinden çok daha yüksektir. Suyun termal kapasitesi ile gizli ısısının yüksek değerlerde olması, denizlerin karalara göre daha geç ısınıp daha geç soğumalarına yol açar. Bu da, kara üzerindeki ısı farklılıklarının yaşanabilir oranda seyretmesine neden olmaktadır. Suyun bir diğer özelliği olan “termal iletkenliği” sayesinde ise penguen, fok gibi kutup hayvanları denizin üzerindeki buzları delip aşağıdaki suya ulaşabilmektedirler. Termal iletkenlik ısıyı iletebilme gücüdür. Suyun termal iletkenlik gücü diğer sıvılardan en az dört kat daha yüksektir. Buzun ve karın termal iletkenlikleri ise düşüktür. Bu şu demektir: Hava -50°C bile olsa, buz, altındaki su tabakasına soğuğu çok az iletir. Bunun sonucunda denizin üstündeki buz tabakası 1-2 metreyi geçmez. Böylece kutup hayvanları yüzeydeki buz tabakasını kolayca kırabilirler. Suyun tüm bu özellikleri sayesinde yaz ile kış veya gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları hep canlıların yaşamlarını devam ettirebilecekleri sınırda kalmaktadır. Dünya üzerindeki su miktarı daha az olsaydı, ne olurdu? GECE ile gündüz sıcaklıkları arasındaki fark aşırı derecede artarak karaların büyük kısmı çöle döner, yaşam imkansız hale gelir ya da en azından çok zorlaşırdı. Vücut için en gerekli besin öğesi SU aynı zamanda vücudumuzdaki birçok işlevin yerine getirilmesi için de olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Hücre içinde ve dışında vücutta gerçekleşen tüm fonksiyonlarda suya ihtiyaç vardır. Hücrelerde oksijen ve besin öğelerinin taşınması, gerek duyulmayan unsurların vücuttan atılması su ile mümkün olabilmektedir. Su aynı zamanda eklemlere ve organlar ile dokuların korunmasına destek sağlar. Vücut fonksiyonlarının düzenli olabilmesi için vücuda sürekli su takviyesinde bulunmak gerekir. 0.5-1 kilogramlık su kaybı hemen susama hissini oluşturur. Susama hissi Rabbimizin insanlara verdiği çok önemli bir nimettir. Nitekim vücuttaki sıvı miktarının azalması hayati risk oluşturmaktadır. Bizler bu uyarının yaşamsal öneminin farkına bile varmadan, belki sırf susama hissimizi gidermek için su içerken, vücudumuz ihtiyaç duyduğu besine ulaşmaktadır. İnsanlar vücutlarındaki proteinlerin yarısını ya da karbonhidratların tamamını yitirseler bile hayatlarına devam edebilirler. Ama % 10'luk bir su kaybı vücutta büyük aksaklıklara, % 20'lik su kaybı ise ölüme yol açmaktadır. Suyun sahip olduğu tüm özellikler, bu sıvının canlılık için özel olarak yaratılmış olduğunu göstermektedir. Allah (c.c.) yaşamımızı sürdürmemiz için suyu yaratmış, sayısız özellik vererek onu canlılık için vazgeçilmez kılmıştır. Bir ayetinde Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: De ki: Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir? (Mülk Süresi, 30)
  14. YEDEK HAFIZA Bir gün, sahabeden birisi Peygamberimize (a.s.m.): “Hafızam kuvvetini kaybetti. İşittiğim sözleri, aklımda tutamıyorum!” deyip yardım istemesi üzerine Peygamberimiz (a.s.m.): “Sağ elinden faydalan...” buyurdu. “Nasıl faydalanayım?” diye soran sahabesine Efendimiz (a.s.m.) şöyle cevap verdi: “Duyduğun sözleri, yazıp bir yerde sakla!”
  15. Bakin her zaman farkinda bile olmadan yaptigimiz nefes alis ve verislerimizin arkasindakiler.. Bu arada daha once soyledigim gibi Bizler namaz esnasinda rukuya vardigimiz zaman normal hareketlerimizde cigerlerimizde her zaman icin bir miktar kalan karbonmonoksit sikistirilir ve rukudan kalkarken farkinda bile olmadan derin bir nefes veirirerek cigerlerimizde normal hareketlerimizde surekli olarak az da olsa kalan bu karbonmonoksitte cikar ve boylece bir sonraki nefesimizde daha fazla oksijen cekeriz cigerlerimize. -Alinti-Elif KIRAL YETİŞKİN bir insan günde yaklaşık 25 bin kez nefes alıp verir. Peki hiç düşündünüz mü; neden nefes alıyoruz? İnsan vücudunda yaklaşık 100 trilyon hücre vardır. Bu hücreler karbon bileşiklerini yakarak vücut için gereken enerjiyi elde ederler. Bu işlem sırasında da karbondioksit ortaya çıkar. Karbondioksit ise vücuttan mutlaka atılması gereken bir maddedir. İşte bu aşamada nefes alıp vermenin önemi ve gerekliliği devreye girer, çünkü karbondioksiti vücuttan atmak için nefes alıp vermeye ihtiyacımız vardır. Karbondioksit nefes alıp verme yoluyla atılırken kusursuz yaratılışın birçok örneği sergilenir. Havayı soluduğumuz anda akciğerlerimizdeki milyonlarca küçük odacığın oksijenle dolması bunlardan biridir. Bu odacıkların duvarlarını kaplayan kılcal damarlar oksijeni önce kalbe, sonra da vücudun her tarafına taşırlar. Kılcal damarlar oksijeni içeri alırken karbondioksiti bırakırlar. Bir saniyeden bile daha kısa bir sürede olup biten bu işlemle birlikte içimize çektiğimiz oksijenli havayı karbondioksitli olarak dışarı veririz. Hiç kuşkusuz buradaki önemli detaylardan biri, akciğerlerimizde milyonlarca odacığın bulunmasıdır. Bu odacıklar oksijen alıp karbondioksiti verme işlemini son derece kolay ve zahmetsiz bir hale getirmektedir. Nitekim akciğerlerin hava ile temas ettiği alan olağanüstü büyük olmasına rağmen, küçük odacıklar sayesinde bu geniş alan sıkıştırılmış bir hal almakta ve bu da oksijen solunumunu arttırmaktadır. İşte tam bu noktada şu soru akla geliyor: Hava bu kadar dar kanalların içinde nasıl rahatça hareket edebilmektedir? Hiç şüphe yok bu sorunun cevabı da bir başka yaratılış örneğini gözler önüne seriyor: Olağanüstü dar olmalarına rağmen hava bu kanallarda hareket edebiliyor, çünkü havanın yoğunluğu, basıncı ve akışkanlığı bu şartlarda bile kolaylıkla hareket edebilecek değerlere sahip. Bizler nefes alıp verdiğimizde kanımızdaki oksijen ve karbondioksit miktarı hep belirli bir oranda kalıyor. Eğer bu oranda bir değişiklik meydana gelirse solunum merkezindeki hücreler hemen harekete geçiyor ve bozulan değerler hassas ayarlamalarla tekrar dengeleniyor. Oysa kandaki oksijen miktarının solunum merkezine doğrudan bir etkisi yok. Öyleyse solunum merkezinin kandaki oksijen ya da karbondioksit miktarındaki değişikliklerden nasıl haberi oluyor? Cevap yine bir başka mükemmelliği yansıtıyor: Kandaki oksijen belli bir düzeyin altına inerse bazı büyük damarlarda bulunan hassas alıcılar solunum merkezine sinyal göndermeye başlıyorlar. Böylece son derece titiz bir çalışmayla solunumda gerekli düzeltmeler yapılıyor. Ve bu sistem o kadar kusursuz işliyor ki, otururken, koşarken ya da uyurken, kısacası bizler hayatımızı yaşarken sistemde hiçbir hata oluşmuyor ve 100 trilyon hücrenin ihtiyacı olan oksijen her an karşılanıyor. Nefes alırken ciğerlerin "hava direnci" denen bir basınca karşı enerji kullanması da üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konu. Söz konusu direnç, havanın harekete karşı gösterdiği durgunluk eğilimidir. Ve bu eğilim atmosferin özellikleri sayesinde tam da olması gereken dozdadır. Ciğerlerin havayı rahatça içeri çekip dışarı itebilmelerinin ardında atmosferin sahip olduğu özellikler rol oynar. Hiç kuşku yok direnç biraz daha fazla olsa, ciğerler zorlanmaya başlar. Kısacası atmosferin yoğunluk, akışkanlık ve basınç gibi değerlerinin belirli bir oranda olması ve bu oranda sabit kalması nefes alıp vermemizi bu kadar kolaylaştıran çok önemli bir etkendir. Atmosferin sahip olduğu bu hassas değerler yalnızca insanın kolay nefes alıp verebilmesi için değil, yeryüzündeki pek çok dengenin gerekli düzeyde kalması bakımından da hayati önem taşır. Örneğin atmosfer basıncı şimdiki değerinden beşte bir oranda azalsa, denizlerdeki buharlaşma oranı normalin çok üzerine çıkar ve yüksek oranlara varan su buharı tüm gezegenin ısısını aşırı derecede yükseltir. Eğer basınç şu anki değerinden bir kat daha fazla olsa, bu kez de atmosferdeki su buharı oranı büyük ölçüde azalır ve dünya üzerindeki karaların neredeyse tamamı çölleşir. Ancak bunların hiçbiri olmaz, çünkü Rabbimiz evreni son derece hassas ve kusursuz bir dengeyle yaratmıştır. Ve bu denge sayesinde canlılık yaşamını her an sorunsuz bir şekilde devam ettirir. Büyük bir mükemmellik içinde işleyen tüm bu dengeler insan vücudu gibi atmosferin de insan yaşamı için özel olarak yaratıldığını göstermektedir. Bilimin ortaya koyduğu bu gerçek tüm evrene hakim olan, ona dilediği gibi şekil veren, gökleri ve yeri kudreti altında tutan, "… yarattığı her şeyi en güzel yapan…" (Secde Suresi, 32) ve her detayı en hikmetli şekilde yaratan Rabbimizin varlılığının açık delillerinden biridir. Bir ayetinde buyurduğu gibi: “O Allah ki Yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve sûret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
  16. -Alinti- Sonunda olmaz denen de oldu. Canlılığın Allah tarafından yaratıldığını savunan bir akademisyen, “irtica ve laiklik karşıtlığı” suçlamasıyla üniversiteden atıldı. Suçun gerekçesi, 14 yıl önce yazılan bir kitap. Adı “Yaratılış ve Evrim.” Akademisyen, kitabında darwinizmle çelişen bilimsel verileri anlatıyor ve yaratılış görüşünü savunuyor. Kitabın büyük bölümünde evrim teorisinin bütün detayları bilimsel bir gözle anlatılıyor. Geriye kalan bölümünde ise evrim teorisinin karşıtı olan ve yaratılış konusuna açıklık getirmeye çalışan ‘akıllı dizayn’ ‘sıçramada denge’ gibi teorilere yer veriliyor. Yazar daha sonra kitabında bu teorilerin en önemli dayanakları olarak kainattan canlı misaller veren Kur’an-ı Kerim’den âyetler ile Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin kitaplarından da alıntı yapıyor. Konunun YÖK’le ilgili kısmını sonraya bırakarak ‘bilimsel’ tarafına değinelim önce. Aslında yaratılışla ilgili bilgilerin kaynağını din oluşturuyor. Hz. Âdem’den bugüne bu bilgi, daha doğrusu bu hakikat, daima varolageldi. Fakat bilim tarihinin belli bir noktasında yaratılış hakikatine karşı evrim bir teori olarak ortaya atıldı. Ne ki zaman içinde evrim teorisi, bilim sınırlarını aşarak bazı bilim adamlarınca ‘dinî bir inanç’ haline dönüştürüldü. İnsanların çoğunun inandığı gibi yaratılışı Yaratıcıya bağlayan yaratılış hakikatinin aksine, evrim teorisi insanın başlangıcını mevhum bir iddia ile maymuna indirgedi. Günümüzde gerek dünyada gerekse ülkemizde bazı bilim adamları evrim teorisini savunurken, bazıları yaratılış hakikatini savunuyor. Ama özellikle son yıllarda yaratılış hakikatini savunanlar ciddi bir atağa kalktı. Hem evrim teorisinin yanlışlarını ortaya koyarken hem de yaratılış hakikatiyle ilgili yeni bulgular ortaya koyuyorlar. Biyoloji bölümünde öğretim üyeliği yapan bir akademisyenin kitabında bu iki bakış açısına da yer vermesinden daha doğal bir şey olamaz, kuşkusuz. Fakat YÖK gibi bilimsel alanı kendi dogmatik düşünce biçimine boyun eğdirmek isteyen bir kurum, akıl almaz bir biçimde bilim adamlarının hangi teoriyi benimseyip hangisini benimseyemeyeceğine karar veriyor. Sanki adındaki ‘Öğretim’ kelimesinin gereğince bilim adamlarına neyi desteklemeleri gerektiğini ‘öğretiyor!’ “Bu kadar da olmaz!” diyorsanız, hemen acele etmeyin. Ortada daha vahim bir durum var. YÖK, akademisyenin kitabında yaratılış hakikatine yer vermesini ‘irticai akımlara destek vermek’ ve ‘öğrencilerine laiklik karşıtı görüşleri empoze etmek’ olarak değerlendirdiğini ifade ediyor. Bu tavrıyla YÖK üç adımda dünya rekorunu kırıyor. Böyle bir kitap hakkında belki “Bilimsel değeri tartışılabilir” denebilir. Ama bu kitapta yazılanlar ile laiklik arasında doğrudan bir bağ kurmak, ancak YÖK’ün birbiriyle alâkasız mesafelerin arasını uzun adımlarla mantıksızca buluşturabilme ‘kabiliyeti’nde aranmalı. Mustafa Akyol’un da dediği gibi, YÖK’ün Dumlupınar Üniversitesi öğretim üyelerinden ve dergimiz yazarlarından Prof. Dr. Âdem Tatlı hakkında verdiği karar, ortaçağda görülen düşünce despotizmini aratmıyor. Acaba YÖK ‘Dünya dönüyor’ diye Galileo’yu yargılayan engizisyon mahkemesi gibi, ‘Dünya yaratıldı’ diyen Prof. Tatlı’yı yargıladığının farkında mı?
  17. Selamun Aleykum, "Sizin hayirliniz, ne dunyasini ahireti icin, ne de ahiretini dunyasi icin terkedendir, Her ikisi icinde calisandir" Yani bizim dinimiz sen dunyani terk et demiyor ama dunyaliginida Allah icin yasa diyor Benim gorusume gore nasilmi? Diyelimki evlisin ve bakmakla yukumlu bir esin ve cocuklarin var Sen bunun farkindasin.. ve Allah'in onlari sana bir emanet olarak gonderdiginin farkindasin ve rizkin icin calisip para kazaniyorsun sen helal dairesindesin ve Allah icin Allah yolundasin ama ote tarafta para hirsi icin calisan daha cok olsun daha iyisi olsun bende gorsunler diyenden farkli bir calisma.. Sonra yine cocuklarin sana emanet edildigini bildigin icin bu emanete en guzel sekilde sahip cikmak icin sen cocuklarini hem dini bilgi almasi icin hemde ilerle dunya hayatinda iyi bir hayati olmasi icin hemde toplum icin egitimini devam ettirmeye calisiyorsun sen yine Allah icin calisiyorsun ayni zamanda dunya icin calisiyor olsan bile.. Ote yandan.. Benim cocugum en iyisi olmali herkezden daha iyi olmali daha sik olmali etc. gibi amaclarla cocuklarini zorlamak nefis icin yani dunyalik icin calismak olur.. Anne Babana ziyarete gidiyorsan ya da onlarla ilgileniyorsan, ki Allah Ana babaniza itaat edin der (Allah yolundan ayirmaya calismadikca) ve onlari hos tutuyorsan Allah rizasi icin sen bu dunya icin calisiyor gorunsende Allah icin yasiyorsun demektir.. Eger akraba ziyaretlerinde bulunuyorsan hediyelesiyorsan ve bunu Allah icin yapiyorsan sen yine Allah'in yolundasin dunyaligini yasarken bile. Cunku dinimizde akraba ile iliskileri kesmemek vardir, peygamber efendimiz hediyelesiniz diye buyurur.. Diyelim ki bir yardima ihtiyaci olan cikti karsina seninde imkanin var, ve ediyorsun Allah icin ediyorsun karsilik beklemeden cunku, Yardimlasma sadaka bunlar Allah tarafindan sevilir.. Sen bir yanlis goruyorsun , ya da sevdigin yanlisa surukleniyor.. guzel bir dille dilin dondugunce anlatmaya calisiyorsun ya da insanlari da dogruluk ve durustluk icin tesvik edici sozler safrediyosun Allah icin yapiyorsun cunku Allah Peygamber efendimizin ummetleri icin " Onlari iyiligi emreder, kotulukten sakindirir" der. Yani bizler icin der bunlari.. Ya da bildiklerini baskalri ile paylasmaya calisiyorsan, kendine saklamiyorsan Allah rizasi icinse, kendini bilgec gostermek icin degilse sen dunyaniligini yasarken de Allah icin calisiyorsun demektir .. Cunku dinimizde bildigim kadariyla Bilginin sadakasi paylasmaktir.. Diyelimki hasta oldun ya da Allah korusun sakat kaldin, bu sadece insai fiziksel olarak degil ruhende yipratici bir olaydir.. Hastaligin icin derman aramalisin elinden geldigi kadar cunku yine bu vucud da bize emanettir ona en iyi sekilde bakmaliyiz yine Allah icin, ote taraftan herseyin Allah'tan oldugunu bildigimiz icin hastaliga gosterilen sabirda bile Allah'in bizi odullenricegini biliriz ve gereginden fazla uzuntuye kapilmadigimiz icinde ruhi sagligimizakorumus oluruz.. Cunku varlik ta yoklukta Allah'tandir.. Nasilki verdigi zaman sukrediyorsan aldigi zamanda sabretmeliyiz..(Tabiki elimizden gelen herseyi yapmaliyiz sabir derken bos bos oturmak anlaminda degil ama mesela "niye ben" diye isyanlarina gitmeyiz boylece) Bu ve buna benzer ornekleri cogaltabiliriz ... Yani dinimiz dunyadan tamamen kop demez.. Ama helal dairesinde Allah yolunda yasa der.. ve Helal dairesi genistir.. Sana hem bu dunyada huzur verir ve kanatkar kilar hemde obur dunyada mukafatlandirilmana neden olur InshAllah.. Selametle..
  18. Thebeliever şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
    Alinti Hatırlanması Gereken Kim? İnsan bir heykele bakınca hemen ustasını hatırlıyor. Buna karşılık aynada kendisine bakınca, sadece kendisiyle alakadar oluyor. Oysa, bu halde kendisinin yaratıcısı olan Yüce Allah'ı hatırlaması gerekmez mi? ............................... İş Odunda Değil İnsanlar Cenab-ı Hakk'ın yarattığı odundan ancak tahta, tahtadan masa ve sandalye gibi şeyler yapabilmektedir. O Kadir-i Mutlak ise odundan meyve yapıyor, yaprak ve çiçek çıkarıyor. Demek ki iş odunda değil, ustadadır. ................................ İsteyen İnsan Dünya gemisi üzerinde her an seyahat eden insanın "ben ahirete gitmem" demesi ne kadar ahmakanedir. Bu gemi ahirete gitmektedir. Gitmemeye kudreti yeten var ise, buyursun aşağı insin... .............................. İmtihan Yahudinin biri, imtihan etmek gayesiyle Efendimizin "sav" yanına gelmiş ve elindeki yiyeceği göstererek; - Ey İslam Peygamberi, diye sormuştu. Bu benim rızkım mıdır? Yahudi, evet cevabını alsa elindekileri yemeyerek atacak, hayır cevabında ise onu yiyerek sözde akıllılık etmiş olacaktı. Yahudinin bu düşünce ile sorduğu soruya, Efendimiz hiç tereddüt etmeden cevap verdi; - Yersen, rızkındır... ................................ Her bahar gül kokar Herşey payına düşeni alacak. Rüzgar sesimizi, güneş gölgemizi, toprak bedenimizi; ama ruhumuz ebedi. İşte mühim olan da bu. En kıymetli malımız o değil mi? Onu bu davetin bir çiçeği, bir hediyesi olarak Rabbimize, yani verene götürüyoruz. Ölmemek için ölüyoruz. Hangi davete eli boş gidilir? Ahiret gibi saadete, cennet gibi bir davete, böyle bir hediye gerekir. Peygamberimiz Efendimiz "Ölüm, kulun canını Rabbine hediye etmesidir" buyurmuyor mu? Al Rabbim emanetini, verdiğin günkü gibi lekesiz olsun. Benim baharımın hediyesi de bu, yeter ki gül koksun... {Selim Güzdüzalp} .................................. Farklı Güzellikler Farklı mahlukların güzellikleri de farklılık arzediyor... Dağın güzelliği bağın güzelliğine benzemiyor. Rengin güzelliği başka, sesin güzelliği başka... Ruhun güzelliği bedenin güzelliğinden apayrı... Meleğin güzelliği de insanın güzelliği cinsinden değil... Elbette, bütün bu farklı güzellikleri yaratan Allah'ın mukaddes cemali, mahluk güzelliğine benzemekten münezzeh!.. .................................. İki Yorum Kur'an, edebiyat değil hayattır. Dolayısıyla ona bir düşünce tarzı olarak bakmaya başlanır başlanmaz güçlük ortadan kalkar. Kur'an'ın yegane hakiki tefsiri hayat olabilir ve bildiğimiz gibi Hz.Muhammed'in hayatı tam buydu... Ahlaklı ateist olabilir, ama ahlaklı ateizm olamaz. Dindışı insanın ahlaklı olmasının kaynağı da dindir. Ancak geçmişteki eski bir dindir bu. Ve insanın ondan haberi bile yoktur. {Ali İzzet Begoviç} ..................................... "Üç Cümle"; "Bugün hava çok soğuk...", "İçimde bir sıkıntı var", "Başım çok ağrıyor" Birincisi insanın harici alem karşısındaki aczini sergilerken, ikincisi kendi öz ruhuna, üçüncüsü de bedenine hakim olamadığını ilan eder. İşte hariçte ve dahilde böyle mahkum ve aciz olan insanın gurura kapılması ve Allah'a isyan etmesi ne kadar tuhaf, değil mi? ...................................... Niyazi Bekki Hoca, "Allah beni yaratırken bana niye sormadı?" diyen birine şu cevabı verir; Sen yoktun ki kardeşim, sana sorsun!.. ....................................... Bir kitap fuarında arının bal peteğine yazdığı Allah lafzını gösteren bir arkadaşımıza biri yaklaşıp; - Arıya Arapça yazmayı kim öğretti? diye takılır. Arkadaşımızın cevabı hazırdır; - Bal yapmasını kim öğretmişse yazıyı da öğreten aynı Zattır... ....................................... Bir iş yaparken, aniden bırakıp başka bir iş yapmaya başlayarak, "işte kaderimi değiştirdim" diyenleri gördüm. Her defasında güldüm ve dedim ki, " Sen kaderi değil, yaptığın işi değiştiriyorsun. Kader okyanusunda yüzen bir gemi gibisin. Rotanı ne yana çevirirsen çevir, yine okyanusun içindesin", "Belalar ya hatalarımızın sonucudur veya imtihan sorusudur" {Ömer Sevinçgül} ........................................... Keşif mi, İcad mı? Amerika'yı keşfeden adamın, o kıtayı kendisinin vücuda getirdiğinden bahsedilemediği gibi; aynı şekilde elektriği keşfedenin de elektriği icat ettiği iddia edilemez... Bütün ilimler bu kainatta mevcut olup, alimlerin vazifesi sadece bu ilimler üzerindeki perdeyi kaldırmaktan ibarettir .............................................
  19. -Alinti- Ilim bir butundur ve "Alim" isminden kaynaklanir. Nitekim Kur'ani Kerim, hem fennin konusu olan kaninattan, hem de bugun din ilmi dedigimiz meselelerden bahsettigi halde, konularini iki ayri ilmin isimleri altinda toplamamistir. Fen ilmi, din dilmi gibi ayirimlar sun'idir. Insanin, butunu kucaklamayisindan dolayi, ilim iki ana bolume ayrilmis, her bolum de kendi icinde bolumlenmistir. Ancak, bu ayrimi bir kotu niyet urunu olarak israrla yapan, bilimle din arasinda hic bir alaka yokmus gibi davrananlar da var. bilim adina kainata sahip cikip, inananlari ve imani maddi alemin disina surgun etmeye calisan bu zihniyete de sunu soyluyoruz: " Maddi manevi butun alemler Rabbimindir. bilim adina inceledigin su gorunen aleme de Allah hukmeder. Senin yanlis olarak tabiat kanunlari dedigin seyler, aslinda, O'nun kevni kanunlaridir. Sen yeni bir kanun koymuyor, sadece yururlukteki kanunlari gorup, onlara isimler veriyorsun." Fen ilimler su "kaninat fabrikasi" nin nasil calistigini aciklar. Din ilimleri ise kim tarafindan ve nicin kuruldugunun cevabini verir. "Nicin" suali karsisinda fen, sagir ve dilsizdir. Ancak bu zahiri ayrilik, dinin "nasil" sorusuna cevap vermedigi manasina gelmez. Kur'ani Kerim, kainatin islemesi ve kanunlari hakkinda onemli aciklamalar yapmis, kiymetli ip uclari vermistir. ayrintilara girmeyisi onun bir fen kitabi olmayisindandir. "Imtihan sirri" na aykiri dusmeyecek sekilde butun fen ilimlerinin ozu bildirilmistir. Her ilmi gelismenin, bazi ayetleri daha iyi anlamamiza yardimci olmasida bu sirdan ileri gelmektedir. Su halde fen ilimlerini iman gozuyle okumayi ogrenenler hem "nasil"in hemde "nicin"in cevabini almakla tam bilgiye ve gercek marifete ulasacaklardir. Vicdanin isigi din ilimleri, aklin nuru medeniyet fenleridir. Hakikat ikisinin kaynasmasiyla tecelli eder. Ayrildiklari zaman, sadece din ilmi okuyanlarda "taassup": yalniz fen tahsil edenlerde ise "hile ve suphe" meydana gelir. Vicdani ilahi mizanlarla ayarlanmamis bir kimsenin elinde fen, dehsetli bir silah olabilir, nitekim oluyor da.
  20. Thebeliever şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Selamun Aleykum, Bilimle din cakismaz, Eger cakisiyor gibi gorunuyorsa, bu henuz bilimin asil gercegi bulamadigindandir, Gercekte ne Islam Bilime, karsidir Ne bilim Islam'a Gercekten Inananlar Bence Bilimle Islami ayri faktorler gibi dusunmez.. Cunku sonucta o fizik kurarllarini koyan da Allah'tir Isterse degistirende.. Allah bir seye ol derse o is olur.. ister bunu sebebler dahilinde fizik kurallariyla isterse bu kurallar olmadan yaparki Allah'in herseye gucu yeter. Eger bilim bugun son derece ilerliyorsa bunda havyanlar alemininde buyuk katkilari vardir cunku hayvanlarin farkli ozelliklerinden faydalanip bunu nasil teknolojiye aktaririrz ve bizde faydasini goruiruz diye dusunuyorlar.. ki bunu yapiyorlar.. Bundada asil yaraticinin yarttigindan ilhamlar alip teknoloji olarak sunuyorlar.. Bir web sitesinde okumustum diyorki wallpaper yapmislar.. While you are reading this sentence, more than a million chemical reaction occur in your eyes, each of them, much more complex than you can imagine... Much more complex than the working of this screen that you are gazing at... off course a high-tech company built your screen, then who built your eyes? Siz bu cumleyi okurken, gozlerinizde bir milyondan fazla reaksiyon olusmakta, Her biri dusundugunuzden cok daha karmasik, Bakmakta oldugunuz ekranin islevinden cok daha karmasik, Tabiki yuksek teknoloji sirketi bu ekrani insa etti, O zaman, Gozlerinizi kim insa etti.. Islam ile bilimin ayrilmasina inanmiyorum.. Cunku Allah bilgisi herseyi kapsar.. Yalniz biz insanoglu bu bilim dahilindeki bilgilere zamanla ulasiriz (Allah'in takdiriyle) Bazen yanlis teorilerde bulunur bir sure bu yanlisa inaniriz ama calismalara devam edildilce Allah'in izniyle dogru bilgilere ulasiriz.. Selametle
  21. Selamun Aleykum, Onceden de soyledigim gibi bu tur bir ornegi getirmeleri acikca benimde hosuma gitmedi.. 17 Agustos depremine malesef bir cok vatandasimiz vefat etmistir, Allah hepsine rahmet etsin.. ZAten onun icin degil sondan sonraki grafik icin o web adresini gondermistim.. Selametle
  22. Bu arada bir sey daha eklemek istiyorum.. Sadaka sadece maddi anlamda olmaz.. Yol usutundeki bir engeli kaldirmak da sadakadir mesela kirik bir cam parcasini baskalarina zarar gelmesin diye kaldirmak.. Bir guler yuz sadakadir.. Icten guzel bir soz sadakadir.. Bu sadakalar hadisi seriftedir.. Selametle..
  23. Selamun Aleykum Bizim dinimizde, Hem bu dunya icin hem obur dunya icin yasamak vardir.. Bir Hadisi Serifte der ki "Sizin hayirliniz, ne dunyasini ahireti icin, ne de ahiretini dunyasi icin terkedendir, Her ikisi icinde calisandir" Bildigim kadariyla Kur'ani Kerim'in bir ayetinde de " Allah'in sizin icin helal kildiklarindan yeyip iciniz" der Mesela baska bir hadisi serifte hatirladigim kadariyla soyle bir nokta vurgulanmaktaydi (su an tam sozleriyle hatirlamiyorum) Allah yolunda bir defaligina cokca yapilan hayirdan.. az ama surekli yapilan daha makbulmus.. Cunku az ve surekli yapilan, bizleri biktirmayacaktir ve surekli olarak ahireti hatirlatacaktir.. Bizim dinimiz zorluklar dini degildir.. Aksine bize hayatimizi daha guzel yasama konusunda bir kilavuzdur.. Eger bu kilavuzu layikiyla izlersek, Hem bu dunyada kazaniriz hem de obur dunyada.. InshAllah Nasil mi Mesela Abdest ve Namaz ile sayamiyacagimiz derece bir cok fayda vardir.. bununla bu dunyada faydalaniriz, Ihlas ile yaptik ise Obur dunyada mukafatlandiriliz.. Ornegin, Akcigerlerimizde her zaman icin biraz karbonmonoksit bulunur, normal hareketlerimizle bu sekilde kalir.. ama namazda rukuya egildigin zaman akcigerlerde bir sikisma olur ve rukudan kalkarken farkinda olmasak da derin bir nefes veririrz iste bu nefes veris ile akcigerlerde skisip kalan karbonmonoksiti disari atmis oluruz bu da demek oluyorki bir sonraki nefesimizde cigerlere daha fazla oksijen girmis olacak.. Daha fazla oksijen demek daha saglikli olmak demek..Ya da mesela namaz kilarken seccadeye bakariz disari bakilmamasi gerekir cunku O an sadece Rabbe ibadet etmekteyizdir.. iste bu cok basit gibi gorunen hareketle gozlerimiz dinlendiririz cunku gozlerin dinlenmesi icin ne uzaga bakilmali nede yakina, gozleri dinlendirmek icin bakilmasi gerekn mesefa 1 ila 2 metre arsindadir ve namaz kilarken, bakis alanimiz bir ila 2 metre arasindadir. Bu dunyada kazandiklarimiz, Dunyada bize nasip eden Allah'im Ahirette katiyla verecektir InshAllah (ihlas ile yapildi ise) Yuce Allah'in bizim ibadetlerimize ihtiyaci yoktur, Ancak Bizlerin ibadete ihtiyaci vardir.. Sadaka konusunda ise, Sadaka vermek omru uzatir derler.. Yani sadaka yardimlasma Allah'in sevdikleri arasindadir.. Ama ote taraftan Ailemiz bizlere emanettir ve onlara bakmakla yukumluyuzdur.. Onlari ihtiyac durumunda birakmamizdan Allah razi gelmeyebilir.. ve biliyormusunuz eger Aileye bakimin Allah 'i razi etmek icin oldugunu idrak edip (Emanet olarak) bunu bu anlamda yaparsak.. para kazanirken bile sevaba girdigimize.. Selametle..
  24. Burda resim nasil yuklenir anlayamadim ama bunu bulan kisi yine bir Turkmus 1986 yili.. The sequence of the suras in the Qur'an has proved to be of much interest in modern times. A young Turkish Engineering student at Istanbul Technical University was fascinated by this topic, so much so, that he plotted by hand, a graph of he number of verses in a sura against the number of the sura. The result startled him as it resembled the word "Allah" (God) in Arabic. His findings appeared in a Turkish national newspaper in February 1986. At the beginning of this article is a computer generated scatter graph of "length of sura" (ie number of verses that it contains) against "number of the sura". The graph is provided both in its raw form and with added shading. There is a distinct similarity between the graph and the Arabic word "Allah". Is this a coincidence or something much more? http://www.geocities.com/islamimiracles/mi...islam_85421.htm Bu sayfada turkiyedeki depremde yikilmiyan bir caminin resmini koymuslar sonrasinda da (altina dogru) dedigim sure ve ayetlerdeki oranlamanin grafinin gostermisler.. Yikilmayan cami resmini koymalari aslinda beni cok uzdu cunku 17 Agustosa bir cok vatandasimizi kaybettik acilarimizi tazeliyor.. Selametle,

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.