Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Thebeliever

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Thebeliever tarafından postalanan herşey

  1. 2. 26.Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkar edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.
  2. Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak"demelerindendir. Onların bu iftiraları, Dinleri konusunda kendilerini Yanılgıya düşürmüştür.(24) Sesizligin kizi bu ayetler Yahudiler icin yazilmistir.. Cunku bazi Yahudiler derki..Biz Cehenmei kisa bir sure gorecegiz ve Cennette bulunacagiz.. Ya da bazi yahudiler sua nki inanclari sudur.. Cehennemlik olanlar iicn ates cok kisa bir sure de onlari oldurecektir ve boylece yok olacaklardir..Yani belli bir sureden bahsederler sadece.. Yuce Allah 'ta Onlarin bu inanaclarina karsilik derki.. :"Sayılı günlerin dışında, Ateş asla bize değmeyecektir." De ki:"Allah katından bir Sözmü aldınız? ki Allah asla Sözünden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz Bir şeyi mi söylüyorsunuz?" Hayır; Kim günah işler de günahı kendisini kuşatırsa, Artık onlar, ateşin halkıdırlar, orada Süresiz kalacaklardır. iman edip salih amellerde Bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada Süresiz kalacaklardır. Ben bu sekilde biliyorum.. Allah CC en dogrusunu bilendir.. Selametle
  3. Peygamber efendimiz diyorki.. Cemaatle birlikte olun diyor.. Yani.. sizin gibi inanan insanlardan uzak durmayin birlik olun diyor.. Yani tek basina kalip herkezin ayri din anlayisi ayri bir Tanri anlayisi kisileri daha fazla bunalima sokacaktir cunku herkez benim dedigim dogrudur tezini savunmaya calisacaktir.. Oysa Tek dogru Allah'in yoludur.. Allah bizleri yolundan ayirmasin.. Selametle..
  4. Ya da bir otobüs dolusu masum insanı havaya uçuranlar, kontrolsüz Islam bu degilki.. Islam'in soyledigi bu degilki Islam gibi gosterilsin..Kendini bilmezin Islami kendi amacina alet etmesidir.. Batililarin hepsi kotu demiyoruz.. Geri kaldiysan teknojisini ogren gelistir yeni teknolojiler yarat ama Maneviyatini kaybetmeden, kim oldugunu unutmadan, gecmisinle utanmadan aksina gurur duyarak.. Yani Kim oldugunu unutmadan..yap bunlari,, Cunku Bati maneviyati kaybetmis artik Bu benim gorusum.. Selametle
  5. Selamun Aleykum.. Tam, da ben birine karsilik versem mi vermesemmi diye dusnuyordum, ki senin meajini okudum... cunku bunlar oyle insanlar ki.. Sirf kendileirni kanitlamak ugruna herseyi yapiyorlar.. Allah InshAllah yinede kapleri acilacaksa Acar InshAllah.. Burada gordugum sey su.. Bu tarz kalpleri tam olarak kapanmis insanlara cevap vermek bence zaman kaybi, kisir dongu.. Oysa Islami gercekten ogrenmek isteyenler var gercekten soru sorup ogrenmek siteyenler yargilanyaanlar degill..ki InshAllah Allah bu kalpleri acip dogru yola iletecektir.. Allah herkezin yar ve yardimcisi olsun Selametle..
  6. -Alinti- Türk milleti daha dindar olmalıdır... Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, öyle inanıyorum.” Mustafa Kemal Atatürk Atatürk'ün din anlayışı ve din konusunda izlediği politika, onyıllardır bazı çarpık yorumların ve yanlış anlamaların hedefi olmuş bir konudur. Kendi materyalist felsefelerini Atatürk'e mal ederek meşrulaştırma çabası içine giren bir kısım din aleyhtarı marksist çevreler, Büyük Önder'in laiklik ilkesini "din aleyhtarlığı" gibi yorumlamaya çalışmışlardır ve halen de bu çabayı sürdürmektedirler. Oysa tarihsel gerçekleri, Atatürk'ün dine bakışını ve uyguladığı din politikasını incelediğimizde, çok daha farklı bir tablo ile karşılaşırız: Atatürk, hem son derece samimi bir dindardır, hem de Türk milletini ayakta tutan değerlerin başında gördüğü dinin toplum tarafından anlaşılması ve doğru uygulanması için büyük bir çaba göstermiştir. Atatürk'ün Dindarlığı Atatürk, Allah'a ve İslam'a inanan samimi bir dindardır. Pek çok sözünde ve tavrında bunu görebilmek mümkündür. Büyük Önder, birçok konuşmasında, samimi ve içten bir şekilde Allah'tan, İslam'dan ve Kuran'dan saygı ve bağlılıkla bahsetmiştir. Hz. Peygamberimizi övmüş ve Türk milletine, gerçek dine sarılmayı ve daha dindar olmayı tavsiye etmiştir. Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere İslam'ın yüceliğini şöyle açıklamıştır: "Ey millet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, S.93) Büyük Önder, 1926 yılında ise Ali Rıza Ünal isimli yakınına, Hz. Muhammed hakkında şunları söylemiştir: "O Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Herkesin adı silinir fakat O sonsuza kadar ölümsüzdür." (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, sf.135) Benzeri şekilde, Atatürk, Türk milletinin dindar olması ve dini değerlerini muhafaza etmesi gereğini “Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor” sözleriyle teşvik etmiştir. ( Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 3, S. 30 ) Aşağıdaki sözler de ona aittir: "Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, sf. 66) "Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir." (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, sf.4) "Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 1, sf. 225) Atatürk'ün, İslam Dini'ni, Kuran-ı Kerim'i, Hz. Peygamberi ve dini müesseseleri öven tüm bu sözleri, O'nun dinimize olan içten bağlılığını gösteren somut ve tartışılmaz belgelerdir. Bu bağlılık, sadece sözlerinde değil, uygulamalarında da açıkça görülür. Haftanın belli günlerinde, Sadettin Kaynak, Niyazi Ahmet Banoğlu, Mısırlı İbrahim, Hafız Yaşar, Hafız Rıza, Hafız Fahri, Hafız Kemal ve Hafız Nubar gibi döneminin en önde gelen hafızlarını çağırarak Kuran-ı Kerim okutturmuş ve okunan ayetlerin tefsir ve açıklamalarını yaptırmıştır. Atatürk bu açıklamaları ilgiyle izlemiş ve zaman zaman kendisi de sorular sorarak katılmıştır. Atatürk'ün dindar kişiliğini gösteren sözlerinden en anlamlı olanı ise, kuşkusuz vefat etmeden önceki son sözleridir. Başbakan kanalıyla tüm dünyaya açıkladığı ve Türk milletine manevi bir vasiyet niteliği taşıyan bu son sözlerinde Atatürk şunları söylemiştir: "Bütün dünyanın müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm müslümanlar Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler. (Nedim Senbai, Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yay., sf. 102, 1979) Atatürk'ün Dine Hizmetleri Atatürk'ün kişisel dindarlığı, uyguladığı din politikasında da etkili olmuştur. Büyük Önder'in Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi yönettiği 15 yıllık süreye baktığımızda, dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir çaba gösterdiğini görebiliriz. Atatürk bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı'nı oluşturmuştur. Halihazırda müslümanların dini hizmetini yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün onbinlerce kişilik kadrosuyla, müslüman Türk milletine yıllardan beri dinimizin esaslarını öğretmektedir. Atatürk, Kuran'ın Türk toplumu tarafından anlaşılması ve dolayısıyla uygulanması için büyük çaba göstermiştir. 1924-1938 yılları arasında, Kuran tefsiri ve meali olarak 9 büyük eser hazırlanmıştır. Dönemin en önde gelen din alimlerine hazırlattırılan ve çok titiz çalışmaların ürünü olan bu eserlerin hepsi, bugün de en muteber kaynaklar arasında yer almaktadırlar. Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ne kazandırdığı laiklik ilkesini "din aleyhtarlığı" gibi yorumlamaya çalışan materyalist grupların büyük bir çarpıtma yaptıkları ise açıktır. Laikliğe din aleyhtarlığı gibi bir anlam verilmesi, ancak söz konusu grupların özenip örnek aldıkları komünist rejimlerde olur. Stalin'in Sovyetler Birliği'nde, Enver Hoca'nın Arnavutluk'unda ya da Mao'nun Kızıl Çin'inde görülür. Batılı anlamda laiklik, tüm vatandaşların dini inançlarını ve bunların gereklerini istedikleri gibi yerine getirebilmeleri özgürlüğüdür. Kaldı ki Atatürk, söz konusu laiklik anlayışından bir adım daha ileri giderek, Türkiye Cumhuriyeti'ne "İslam dininin doğru anlaşılması ve yaşanması için" çaba harcamayı da bir görev olarak yüklemiştir. Unutulmamalıdır ki, bugün ülkemizin binlerce camisinde müslümanlar ibadetlerini rahatça yerine getirebilmekte, minarelerden ezanlar okunmakta, milletimizin iradesi Atatürk'ün 1920 yılında dualarla açtığı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde serbestçe tecelli etmekte ve bayrağımız özgürce dalgalanmaktadır. Şüphesiz ki, bunların tümü, Atatürk'ün sayesinde mümkün hale gelmiştir. Bu hizmetler nedeniyledir ki, Atatürk vefat ettiğinde, dönemin Hindistan İslam Birliği Başkanı olan ve daha sonra Pakistan Devleti'nin kuruculuğunu yapan Muhammed Ali Cinnah, üzüntüsünü "O'nunşahsında yalnız İslam alemi değil, bütün dünya en büyük insanlardan birini kaybetti" ifadeleriyle dile getirmiştir. (Prof. Dr. İsmet Giritli, Atatürk, Laiklik ve Din, Rönesans Dergisi, Şubat 1991, sf.20) Atatürk, İslam’a inanan samimi bir dindar olarak laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir. Sonuç Atatürk'ün bize bıraktığı miras, her konuda olduğu gibi, din ve laiklik konusunda da modern Türkiye için yol göstericidir. Bugün Türkiye'de din ve laiklik adına iki farklı kamp oluştuğu, bu kamplar arasında ciddi bir gerilim yaşandığı bir gerçektir. Ama bu yapay gerilim, Atatürk'ün uyguladığı formülle çözümlenebilir. Atatürk, İslam'a inanan samimi bir dindar olarak, laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir. "Gericilik" olarak tanımlanan tehlikenin ise dinin kendisinden değil, dine sokulan hurafelerden, batıl inanışlardan ve çarpık yorumlardan kaynaklandığını görmüş ve bunları dinden temizlemek için çaba göstermiştir. Bize düşen görev, Atatürk'ün de yaptığı gibi, hurafalere ve batıl inanışlara karşı gerçek İslam'ı savunarak ve öğreterek mücadele etmek, öte yandan da Atatürk'ün mirasını "din aleyhtarlığı" gibi göstermek isteyen materyalist/marksist odaklara karşı tavır almaktır.. ATATÜRK DİYOR Kİ: "DİNSİZ MİLLETLERİN DEVAMINA İMKAN YOKTUR" Atatürk'ün "dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur" sözüyle, İslam'ın Türk Milleti'nin bekası için taşıdığı önemi vurguladığı, bilinen bir gerçektir. Tarihsel ve toplumsal gerçeklere baktığımızda, bu sözün çok doğru olduğunu açıkça görürüz. Bir milletin fertlerini birbirine kenetleyen en güçlü bağ dindir. Tarih, ne kadar zor şartlar altında olursa olsun dini ve milli değerlerine sahip çıkan milletlerin her zaman ayakta durabildiğine dair sayısız örnekle doludur. Diğer taraftan dini bağları zayıf, hatta dinsiz toplumlar tarih sahnesinde çok kısa süreler boyunca yer alabilmişler ve zaman içinde asimile olup gitmişlerdir. Peki bunun sebepleri nedir? 1) Din, bir ahlak sistemi ve yaşayış biçimidir. İnsanlara doğruyu ve yanlışı açık olarak öğrettiğinden dolayı, dini değerlere sahip biri, iyiyle kötüyü birbirinden ayırmasını bilir. Dinin varolmadığı bir ortamda ise yardımlaşma, dürüstlük, hoşgörü, adalet, fedakarlık gibi değerlerin hiçbirinden söz etmek mümkün olmaz. Din yoksa, ahlak da yoktur; dürüstlük, fazilet, adalet de yoktur. Bu, kuşkusuz toplumun çürümesi ve yokolması anlamına gelir. 2) İnsanı insan yapan ahlaki değerler geçerliliğini yitirdiği ve yokolduğu taktirde, toplumun her kesimi ve her ferdi bundan nasibini alır. Her birey sadece kendisini umursayan ve diğer hiç kimseyi önemsemeyen birer ayrı "parça" haline gelir. Tümüyle dini bir kurum olan aile ve yine kaynağı din olan evlilik müessesesi ortadan kalkar. 3) Bu çark bir kere işlemeye başladığı taktirde, devletin oturmuş düzenini ve milletin yerleşmiş dokusunu da akıl almayacak şekilde tahrip eder. Çünkü devlete bağlılık, vatan sevgisi gibi üstün vasıflar yine dini inançların sonucunda gelişmiş özelliklerdir. Dini olmayan, dolayısıyla vicdani duyguları gelişmemiş bir insanın milletini, bayrağını sevmesi, devletine hizmet şuuru içinde çalışması, karşılık beklemeden gece gündüz vatanı için nöbet beklemesi elbette düşünülemez. 4) Dine inancın ortadan kalkışının bir başka tehlikeli yönü, insanların yavaş yavaş psikolojik sorunlara mağlub olmaya başlamasıdır. Suç oranlarındaki artış, içki ve uyuşturucuya yöneliş, fuhuş patlaması, huzursuzluk ve çatışma ortamı toplumun psikolojik açıdan yıprandığının en somut alametleridir. Sosyal adaletsizlik ve ekonomik sıkıntılarla beslenen bu gerilim, kısa süre içinde adeta toplumsal bir cinnete dönüşür ve bunun sonucunda da toplum parçalanır. 5) Dini değerlerin, marksizm, anarşizm gibi bölücü ve terörist ideolojilere karşı en sağlam engeli teşkil ettiği tarih boyunca birçok tecrübeyle kanıtlanmıştır. Dini değerlerin ortadan kalkması halinde, kökeni marksist ideolojiye dayanan anarşi ve terörün hortlaması, terör örgütlerinin güçlenerek taraftar toplaması ve milli birliğimizi tehdit etmesi kaçınılmaz olacaktır. Örneğin Türkiye'yi ele alacak olursak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki dindar vatandaşlarımız, komünizmin dine büyük bir düşmanlık beslediğini bilmekte, komünizmden ve dolayısıyla bölücü komünist örgütlenmelerden uzak durmaktadırlar. Nitekim, bunun bilinciyle devletimiz de bu bölgede, halkın dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini teşvik etmektedir. Tüm bunlara ve Atatürk'ün belirttiği "dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur" sosyolojik gerçeğinin tarihteki somut delillerine dayanarak söyleyebiliriz ki, Türkiye'nin bekası için dini kimliğimizin korunması ve güçlendirilmesi hayati öneme sahiptir.
  7. Yine her zamanki, Hemen Kemal Ataturk'u olayin icine katarlar sanki Bizler Kemal Ataturk'un karsitiyiz gibi.. Yine ne bir delil soylediklerinin dogrulugunu ispatliyan ne baska bir sey.. SADECE KURU SIKI LAF KALABALIGI... BIZLER ULKESINI VE MILLETINI SEVEN ATATURK'UDE SEVEN INSANLARIZ.. AMA BIZLER BU ULKESININ VATANDASLARINI BIRBIRINDEN AYIRMAK ICIN ATATURKCULUGU VE DINCILIGI KULLANANLARDAN DEGILIZ..(HER IKISINDENDE ASLINDA OLMAYAN AMA KULLANANLARDAN DEGILIZ) SELAMETLE
  8. Bakin Hoca efendi hakkinda, sirf neferet ve cekememezlikten dolayi, ellerinde kanit olacabilecek hic birsey yokken neler atip tutuyorlar ne hakaretlerde bulunuyorlar.. Bakin hoca Efendi hangi birine ayni uslubu kullanip haraket dolu konusmalar yapti.. Hic birine aksine hala Insanlari biribine kaynastirmaya, Islam'a yonlendirmeye, hosgorulu olmaya, duzgun bir yol tutumaya calismistir.. Bu arada Hoca efendi icin ilkokul mezunu diye alay ediyorlar.. Bakin Peygamber Efendimiz hic okula gitmemeistir.. Ogretmeni de hic olmamaistir.. 40 yasina kadar okuma yazmada bilmiyordu.. Ilk vahiyden sonra Allah'in hikmeti ile okumaya basladi. (Tabi butun bunlarda Allah'in bir hikmeti vardir, Yuce Peygamberimizin soyledikleri hic birseyin Hristiyanlardan ya da kendinden onceki gelen peygamberlerin Kitaplarindan okuyup kopylamadigini ispat etmek icindir).. Kendi ellerinde sadee nefretlerini sunacaklari kelimelr varken(delilleri yokken).. bizde 100' de yetmez 1000 de yetmez, cok sayida Hoca Efendinin Islam icin ugras verdigine dair deliller vardir. Allah inanmayanlari da Islah eder InshAllah Selametle..
  9. Selamun Aleykum, Madem bu insanlar bu dine ve dinin gerektirdiklerine inanmiyorlar neden cenaze namazi yaptirmislar neden camiye gitmisler.. Madem oyle. sadece bir kurulusa gidip sarkilar turkuler soyleyim sonrda istedikleri gibi gomebilirlerdi.. Hatta yakabilirlerdi, ya da ne istiyorlarsa onu.. Neden begenmedikleri dini islerine karsitirmislar o zaman.. Nedenmi cunku bu insanlar yine din ile oynamak dini kendi araslarina alet etmek icin..Yani inanlardan ve inanis tarzlarindan rahatsiz oldukalri icin, dini degistirmeye calistiklari icin yapmislardir.. Bizim dinimizde Mantiksizlik yoktur.. Peygamber efendimiz' den onceki paygamberlerde kadina kapalikla gelmislerdir bu incilde de yazar Torah'ta da ki degistrilmis oldukalri halde halende bu ayetler mevcuttur.. Bu Peygamber efendimizle gelen yeni bir sey degildir.. Bakin Avrupa, Amerika dediginiz Ozgurluk dediginiz yerler.. Brezilya.. Aids'den kiriliyor Bir cok insan aids..ahlak kurallari dagilmis bozulmus.. Kim kimle belli degil.. evlilik nerdeyse kalmis bazi guney Amerika ulklerinde.. Kadina saygi derken kadini cinsellik aracina donusturmusler..Kadina saygi Islam' dadir.. Islam 'da Erkeklerin her kadini cinsel tema olarak gormelerini istemez..yalniz kendi esleri.. Yani bu kadini korumaktir.. Hasta ruhlu bazi erkeklerden... nerden biliyorum.. Islami arastirip ogrendikce kiyafetlerimi degistirmemden anliyorum.. Yasadigim icin biliyorum..Bu arada Eger Islam kadini bu kadar baski altinda tutuyorsa neden Islama gecenlerin cogunlugunu kadinlar olusturuyor.. Bu dini begenmeler kendi inanclarina bir sey soylendigi zaman ozgurlukten bahsederler,ama bizim bu dini ozgurce yasamamizdan oldukca rahatsizlik duyarlar.. InshAllah Allah inanlarin saysiini artirir ve korelen kalpleri acar.. Selametle..
  10. Netman. Senin bildigin gibi, Bu dunya test dunyas , yani basimiza gelen hersey bir test icin.. Tabiki hepimizin kafasinda sorular var oyle ya da boyle..Ama bu bile test icin nasil mi? Mesela.. Kur'ani Kerim'de Allah Cehennmelikleri cezalandirirken, coyle bir ifade kullanir. .4. 56."Ayetlerimize karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." Medical Administration'da okurken, Bi arkadasa eger 3. derece yanik varsa ki deri alti derinin bolumlerinden biridir 3 derecede yanikta cogunlukla sinir uclari yandigi icin, beyinle iliski kesildigi icin artik beyin aci sinyali gonderemez aci sinyali olmadigi icinde aciyi hissetmeyiz.. Bakin ben bunu siniftaki arakada soyleyince dediki Benim 3 drece yanigim var ve aciyor gercekten aciyor dedi.. Simdi ben bu arakdasi dinlesem ki kendi anlattiklari basindan gecenler sonucta.. Dinimizde soylenenler yalan gibi gorunecek degilmi.. Ama, Ben Allah'in Kur'ani Kerim'de SIKCA soyledigi "Siz bilmezsiniz BIz Biliriz" Cumlesine dayarak.. Allah'im bunda benim bilmedigim ama senin bildigin birseyler var dedim.. Bir dahaki donem.. Baska bir sinifa gectim bu arakads yok.. Hastaliklari anlatan kitapta yaniklarla ilgili aynen su yaziyordu.. 3. derece yaniklari sinir uclari yandigi icin artik aci hissedilmez ama hastalrin cogu aciyi duydugu soylerler bu ise aslinda 3. derece yanigin cevresinde 1. ve 2. derecede yanilarda bulunmaktadir ve bu yaniklarin acisidir..Aslinda hissedilen 3. derece yanikdan gelen aci degildir. Ki bunu bir bilim soyluyor.. Peki ya bu 3 aylik surede ya ben Allah'a guvenmek yerine..Allah'a siginmak yerine.. Kendimce birsey dusunup ve dusuncelerime kendimi ikna etseydim ne olacakti.. Allah inancimi kaybedecektim.. Ben bir sonraki donemde bunu okusam bile, Artik Allah inancim degistigi icin belkide bu cumlenin farkinda bile olmayacaktim.. Iste bu 3 aylik donemde benim testimti.. yani eger Her kosulda Allah'a inancimin olup olmaidigmin kanitlanmasidir.. Allah derki Kur'ani Kerim'de 29. 2."İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? " Baska bir ayette derki 2. 26."Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkar edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz. " Yani bu bence ne demek oluyor biliyomusun, Allah gerek gonderdikleri ile gerek Kur'an icindeki ayetleriyle ister bizleri buna iman ettirir isterse iman'da ettirir.. Yani Biri Kur'ani Kerim'i okurken duygulanip aglarken, digeride sunuda bak Insan yazmasi bir kitap diyebiliyor Ama Allah diyorki Bununla Ancak Fasiklari saptiririz.. Demekki kafamizda bir suru sora varsa bunun cevabini oncelikle Allah' tan beklemeliyiz, Allah'a siginarak ve Bizim bilmedigimiz ama Allah'in bildigi seyler oldugunu unutmamaliliyiz.. Ve Sabirla bunu karsiligni hem aratirarak ogrenmeye calismaliyiz hemde cevaplar icin beklemeliyiz.. Mesel benim Merak ettigim seylerden biride, Neden ay sembolu var?? Cunku biz Aya inanmiyoruz ama neden kullaniyoruz du ki bir cok yabanci bizim ayi ianandigimizi bile zannediyor bu yuzden.. Boyle sacmalik olmaz demekki bu hak din degil deyip inanmayi birakabilirdim.. ama bak Allah'aa sgininca zamanla cavabi geldi nasilmi.. Ogrendimki Aslinda Islam'da ay sembolu yok Aslinda hic sembol yok .. resimde yok heykelde yok.. Ancak ve Ancak istersen Isimleri yazamirsin Allah CC. Muhammed saw diyebilirsin.. Ay sembolu ise Osmanli zamaninda bayraga Minarelere konulan Hilal sembolunun zamanla Islamla birlikte anilmasiyla olmustur.. Yani benim tavsiyemm.. Kesinlikle kafamiz da sorularimiz olacaktir.. Bu cok dogal.. ama ilk karsina cikan sey seni hemen inancsizliga suruklemesin, Allah' sigin Allah'tan dile.. Cevap aslinda tamamen senin gordugun tersi olabilir.. Iste Bu da Allah'in testlerindendir. Simdi sorulari kendimce cevap vermeye calisayim.. 1. Neden 4 kitap .. Hristiyanlar Bible der ve iki kisimdan olusur.. Old Testament (Torah - Musa Aleyhisselama gonderilmis ) New Testament (Incil- Isa Aleyhisselama gonderilmistir..) Ve Nasildigi gibi sadee 4 kitaptan olusmaz .. Kitaplarin sayisi aslinda belli degildir kabul goren 4 buyuk kitaplari vardir ama aslinda mesela bazi mezhepler 66 tane kitaba inanirken bazilari 72 tanesini kabul edr.. Yani secmece yaparlar.. ve Hatta yeni Gospeller, Yeni kitaplar halen bulunmaktdir.. Ve sadee buda Kitabi ve Isa aleyhisselamin soylediklerini nasil son derece degistirdiklerinin bir gostergesidir.. Yani Biz Muslumanlar onlarin su an ellerinde olan Kitabin (Bible) Orijinal olmadigina inaniyoruz..Yani Allah'in gonderidigi Incil'in degistirildigine inaniyoruz.. Normal Hristiyan Incil'in orijinal dilini bile bilmemektedir Ki Bu Aramaictir ve Bu dilde The God (Allah) demek Allaha idi Yani Isa aleyhisselam dua ederken Aramaic dilinde Allah'a yalvarirken Allaha diye sesleniyordu kendi dilinde.. Simdi Biz Orijinali bilmiyoruz Bunu Ancak Allah biliyor tek bildigimiz Hz Isa'ninda Allah'in peygamberi ve Musluman oldugu gunde 3 kez namaz kildigidir ve Hatta gunumuzdeki degismis Incil'de bile bizim gibi namaz kilis sekillerinden bahsedilir diz cokusler egilmeler yere bas koymalar filan.. 2. Netman Kardesim.. Bu dunyada obur dunyada Allah ol dedigi icindir lutufda bulundugu icindir.. Bu dunya test dunyasi oldugu icin hastaliklarda olacaktir gerek ruhani gerekse bedensel oysaki bu ibadetler bizi bu dunyada hem ruhani olarak bedensel daha saglikli kilacaktir, yani bizim bu ibadetlere bu dunyada ihtiyacimiz var imtihanin geregi olarak Allah bize bunu vermistir oysa Allah'in bizim ibadetlerimze ihtiyaci yoktur.. ama Obur dunyada ibadet olayi ortadan kalkacaktir cunku Bizler her acidan ayni zamanda saglikli olacagiz ve imtihan olayida ortadan kalmis olacak.. yani bu yine artik bizim ihtiyacimiz olmayacagindan ve imtihan olayinin olmayacagindan dolaydir.. Ama Ote teraftan cennet Allah yaratmaya (meyveler olabilir) bizi rizik veremeye devam edecektir yani Allah su an yaptigi gibi ol demeye devam edecektir .. Tek farki biz imtihan dunyasindan cikip sonzsuz dunyaya gececegizdir. 3.Islamiyeti Yaymak dusuncesi? Oncelikle, Allah derki, Dinde zorlama yoktur.. ve digger ayetlerde de derki.. Siz onlara guzel bir sekilde anlatin der.. Bask bir ayette Eger onlar inamazsa siz onlarin basinda bekci degislsiniz der.. Yani demekki Allah bizim Islam hakkinda konusmamizi bilmeyenleri bilgilendirmemesi ama Bu konuda zorla kimseyi inadiramiyacagimizi da belirtmistir.. 4. Biz onlarin kalplerini muhurlemisizidir gibi ibareler.. Bununla Allah bazilarinin kalplerini acip bazilarinin muhurlemsi olayi haksizlik gibi gorunuyordur belkide bazilari icin.. ama Allah ayniz Amanda derki Biz ancak Fasiklarin kalplerini Muhurleriz, Kalplerinde hastalik olanlarin kini bud a ne demek oluyor demekki, Bir yerlerde Allah’in hosuna gitmiyecek bir seyler yapiyoruzdur.. Diyelimki cok durust yalan sayloyemeyn iyi kalpli bir ateist diyelim.. Bu kisi cok iyi olabilir belki yardimseverdir belkide ama ote tarafta Allah’in sevmedigi, yasakladigi ickiyi iciyordur belki, Allah ‘in izin vermedigi iliskileri vardir belki, Belkide Allah’a karsit sozleri belki inanalra karsi kucuk dusurucu kelimelr kullaniyordur ya da bizim bilmeidigmiz ama Allah’I bildigi ve Allah’in hosuna gitmedigi seyler yapiyordur belkide bu yuzden Allah O’nun kalbini muhurlemistir.. Nedenini Biz bilemeyiz cunku biz kalpleri okuyamayiz ama Allah Bilir. Mesela Iman Meseleside ayni sekildedir.. Islam’da Imanin 6 sartini Kabul eden herkez Iman sahibidir.. Ama Imanin guclu olmasi yada zayif olmasi ihtimali vardir.. bu da yine bizim yaptiklarimiza dayanir yine.. Eger Imanimiz zayifsa, Kucuk seylerle Allah korusun Imanimizdan olabilriz. Allah Bildigim kadariyla bir ayette derki.. 3. 182- Bu kendi elleriniz ile yaptıklarınız yüzündendir. Yoksa Allah'ın, kullara haksızlık etmesi kesinlikle söz konusu değildir. 4.Netman Eger Allah ‘in birligini Kabul etti isen, Bizi yalniz birakmayacagini da bilmelisin.. Bu nasil olacak Gonderdigi Peygamberler ile ve Allah’in Kelami ile yani Gonderdigi Kitaplar ile olacaktir.. Bir bilr Gonderdigi son peygamber Hz Muhammed Mustafa’ dir Son ve degistirilmemis tek Kitab ise Kur’ani Kerim’dir.. Simdi diyelim ki bende saglik konsunda su ya da bunlari duyuroum okuyorum ogreniyorum ama Tip egitimi almis bir kisi ile ayni derecede bilgim varmidir yoktur.. Iste..Kur’ani Kerim’I okudugumuz zaman temel Mesaji anlariz Yani Tek Allah vardir ve O’nun koudugu emir ve yasaklara uymamaizi istemektedir ki bununla hem dunyada huzur hem ahirette Guzellikler vaadetmektedir.. Ama Bunun disinda bizim aklimiaz takilan sorular olacaktir, Iste bu noktada oncelikle asil Bilenden yani Allah’tan yardim dilmeliyiz bizi dogru yola iletmesi icin sonrasindada bilgiye ulasacagimiz Kur’ani Kerim’e ve Peygamber Efendimizin sunnetlerine bakamaliyiz ama oradan anlayamiyor isek Kur’ani Kerim’de uz;amnlasmi okumus insanlara dayanmaliyiz cunku onlar bizden daha fazla bilmektedir nasil mi Mesela o ayetin ne zaman ve niye indirildigini bize bildirrebilirler.. Yani bizim bilmedigimiz ama Onlarin bildigi birseyler olabilir iste bu noktada Bir bilene danismak daha iyidir.. Ki Peygamber Efendimizde, Yalniz kalmanin dogru olmadigini Cemaat icinde bulunmamaizi tavsiye ediyor neden mi iste boyle sorular oldugu anda etrafimizda cevaplari bulabiliriz diye belkide cunku eger yalniz kalirsakkendi kendimize cevaplar uretip belkide gercekligini bilip bilmeden bunlara inanip belkide Iman’dan olabiliriz Allah korusun.. Benim cevaplarim yeterli oldu mu bilmiyorum ama oncelikle Allah’tan dile derim ve sabret, arastri, ogrenmeye calis cunku su an aklindaki sorular bile bir imtihanin geregidir.. Allah yar ve yardimcin olsun.. Selametle..
  11. Bakin, Hizmet adamalri en iyi univesitelerde okuyorlar iyi derecelerde bitiriyorlar bu sadece Turkiye'de degil Diger ulkelerdede ayni, Sonunda ogretmen oluyorlar.. Bu insanlar cok iyi para kazanabilirler istedikleri guzel yerlerde yasayabilirler.. Ama Hizmet Adamalri ne yapiyor bellikide Turkiye'nin kucuk bir sehrinin nufusu kadar nufusu olan buzlarla kapli ismi duyulmamis dili bilinmiyen bir ulkeye okul acmaya gidiyor.. O ulkede ne bir tanidigi var ne de dili biliyor ama Allah yardim ediyor Olmazlar oluyor Okulalar aciliyor basarilar oduller kazaniliyor.. Ya da bu Afrika' da kucuk bir ulkede olabiliyor.. Sicagin kavurdugu fakir bir ulkede olabiliyor.. Sadece kendime sunu soruyorum Acaba bu isannlar gercekten menfaat icin mi ordalar yoksa Gercekten Allah rizasi kazanmak icin mi ordalar.. Bana 2. sik daha mantikli geliyor.. Bir de Turkiyede 3-5 kisi toplansa, hemen Tarikat murid filan diye adlandirilir.. hatta baskinlar falan yaptirilmaya calisilir.. Ama Bakin Sai Baba dernegi var Istanbul'un ortasinda tikir tikir islerini yurutuyor.. Adam Hindistanli Kendini Tanri olarak gosteriyor kerametleri oldugu soyleniyor bu arada kucuk erkek cocuklarina tecavuzleriyle de un yapmis biri.. Bu insana inananlar ve bu kisiye inana Turkler diledikleri gibi ayinler yapiyor, kimse buna bir sey soylemiyor .. Bu bir tehdit olarak gorulmuyor ama 3-5 kisi bir araya gelip sohbet etmeye kalkissa hemen baska anlamalara cekmeye calisiyorlar..Bu arada Avrupa ulkelrinden bazilari Sa Baba karsi tedbirler lmaya baslamislar bile Ozellikle Hinditana gidecek Turistleri uyariyorlar.. Biz Turklerde ise bu kisini kerametlerini mucizelerini yazip bu na inananlar var.. Bakin gelin bu kendini Tanri olarak gosterilen kisiye karsi bir seyler yapilsin.. Ben gercek Muslumanim Sen se degilsin tartismasi yapmak yerine.. Sevgiyle kalin Selametle..
  12. Berker Kardes sadece sunu soyleyebilirm.. Meyve veren agaci taslarlar.. Birde Hoca efendi hakkinda salap sulap agliyor diye bir mesaj gondermisler.. Uzulunce aglamak kolaydir.. Ama ask ile Aglamak sevginin coklugundan dolayi aglamak bir baskadir.. Sozler yetmez anlatmaya, Anlatmaya calisirsin ama yetmez.. Iste o an suzulur gozlerden yaslar.. Tarifini bulamadigin duygularin tarifidir o gozyaslari.. Diyorum ki Hadi eger kalpleriniz katilasmadiysa, Gercek Musluman oldugunu savunanlar, Kur'ani Kerim'den bir ayet duyunca sizde aglayin, aglayabiliyorsaniz... Selametle..
  13. Sevgili Evrensel, Yaradan Tektir Yani Allah' tir.. Yaratici kelimesi yerine kesfedici grup diye anlandirsaydin daha uygun olurdu bence.. Cunku su anki bilim Buyuk olcude dogada zaten yaratilmis olana bakaraktan icatlarda bulunur yani yeni bir sey yaratmaz, takit unsuru ile kendisine faydasi olan bir sey icat eder ya da daha gelistirir. Birde yaratma soz konusu olmasi icin dogada bulunmayan bir seyi var etmesi gerekir ki Yaratma olsun.. Icat edilenler zaten dogada var olanlar kullanilarak elde edilir.. Yani Yaradan Tek dir.. Allah' tir.. ki zaten biz de O'na inaniyoruz O'na itaat etmeye calisiyoruz.. Ve bu soyledigin 3 kisi ayni kisi olabilir.. Sen yonetici olup fakulteni yontebilirsin ote taraftan bilimsel arastirmalar yapan biri olurken zaten var kurallara uyarakda yurutulen konumunda olabilirsin ayni zamanda.. Birde bilim derken evrensellesmeyi destekliyorsun bildigim kadariyla.. Ama Su an Darwinin soylediklerini bir cok kez curutulmustur bilim tarafindan halende curutulmektedir.. Su an bilim ve Bilim Cevresi tartistigi konulardan biri, Aratirmalar derinlestikce, kendiliginden olusamiyacak drecede karmasik bir sistemin oldugunu buluyoruz ki bu bir Ustun akil sayasende gercekelstirilebilir diyorlar yani Bilim cevreleri Ustun Aklin oldugunu ve O Ustun Aklin bunlari yarattigini one surmektedir.. Birde Einstein' dan ornek vermissin..Yine belirtmek isterim ki Artik bilim IQ derecesinden cok Artik EQdan bahsediyorlar.. IQ yuksek olsada EQ yuksek olmazsa sen yine basarili biri olmayabilirsin. Selametle..
  14. Selamun Aleykum, Bende, oncedende soyledigim kadariyla bende Amerikada'yim. Ve gordugum kadariyla.. dinden tamamen uzaklasmis veya uzaklasmakta olan gencler buraya kucuk yasta gelmis olabilir burda dogmus olabilir.. bu gencler Muslumanliga yakinlasmis, 5 vakit nazmaini kilar olmus.. isyerinden , okullarda soranlara Islam hakkinda cevaplar verir olmus ve hatta ve hatta bu bazi hristiyan tanidiklari Musluman olmustur.. SAdece benim de su nu mantigim almiyor.. Medya'da durmadan Fethullah Gulenin eskiden beri hristiyanlaral calisitigi Islam'i yok etmeye calisitigi soylenir durur.. Bu yeni bir hikaye degil.. ama burda icraatlerini gordum.. Alakasi yok.. Adamlar Muslumanlik icin calisiyor Arada Insan olmakatan kaynaklanan hatalar oluyormudur oluyor olabilir hepimiz insaniz.. ama niyetleri Insanlari Muslumanliga yaklastirmak gencleri Islam'a kazandirmak..ve sadece bu degil siz inanmak istesenizde istemesenizde bu insanlar Turkluk icinde calisiyor.. Fethullah Gulen okullari bu isimle degil Turk okullari diye aniliyor.. Bazi Turkoloji univesitelrindeki ogrencilerde Turkce ogreniyormus ne guzel bu da cok guzel.. Ama bu kisi koleje kadar gelecek ve turkoloji okumak isteyecek ondan sonra Turkce ogreniyor.. Bakin Bu okullarda kucuk yaslarda Turkce ogrenmeye basliyorlar lisede de ogrenenler var, bu okullar gercekten basarili okullar ve talep goren okullar simdi burdan cikan ogrenciler sadece Turkolji bolumunu bitirmis ogrenciler olmayacak her mslekten her bolumden ogrenciler olacak ve bunlar Turkce Bilecek .. daha da onemlisi bu kucukler Turk dostu olarak yetisiyor..bunlar buyuyup ki iyi okullar oldugu icin iyi konumlarda calismalari olasi.. Bigun calismaya basladiklari zaman bu ulkenin Turklere baskis acisi degismeye Turkiye Dost ulkeler kazanmaya baslayacaktir.. Bu benim gorusum..Turizm Bakaninin yuklu bir parayla yapamiyacagimi tanitimi, bazi kisiler bunu kisisel cabalari ile gerceklestiriliyor. Fethullahci yani sizin Murid olarak adlandirdigi kisiler.. Hoca efendiden fazla bahsetmezler ve hizmet icinde bulunan kisilerdir.. Oraya gidip faaliyetlerini ve icraatlerini goren kisileri hemen Fethullahci diye degerlendirmek dogru olmaz.. Ve sadece Medya'nin soylediklerine bakmayin derim.. Gelin gorun inceleyin.. Cunku Medyada soylenenden tamamen farkli bir tablo var ortada.. Selametle..
  15. Yam Yam kardesim, Ben sadece gok kelimesi icin yorumda bulunmustum.. Ayet konusunda bununla ilgili bir yerde okumustum ama su an bulamiyorum demistim.. ki vaktim olup tam olarak bakamadim bulursam geitririm demistim.. Ama su ayet hakkinda bildigim kadariyla soyluyeyim ki yine sizin inamadigini bir sey..Yani cinler ve seytanlar.. Islama gore Cinler vardir yapi olarak bizden farklidirlar..Cinlerde dogar buyur ve olurler ortalama omur sureleri bizim kadardir ama cok hizli hareket ettikleri icin 800, 1000 belkide daha uzun sureli gibi gorunurler.. Ki bilimde hiz oranini, zaman surecini etkiledigini ispatlamistir.. ve boylece bai seyleri yalan yanlis bildirmeye calisirlar iste kahinaler ve digerlerinin ortaya cikis nedenleri bunlardir bazen tutturmalarida bundandir .. uzayli denilen. ruhu geldi denilen ya da soylenen her turlu doga disi gorunen hersey bu varliklar yuzunden oluyor olmali cunku bir arastirmaya gore ruh geldi dendigi zamanda uzayli dendigi zamanda ya da abska bir sey dendigi zamanda cevrede bulunan akim hep sekilde belirlenmis bu her neyse farkli sekilerde geliyorsa aynidir denmis.. Seytan da cindi bir zamanlar, Sonradan seytanlasti .. bunun uzun bir hikayesi var.. Simdide geleim astronomi konusuna bizler halenfazla birseyler bilmiyoruz ki astronomi konusunda ahkam keselim.. Mesela burda science kanalinda.. bir reklam veriliyordu program hakkinda.. Malesef programin kendisini seyredemedim (science kanalini izlemiyi cok severim bu arada) Diyorki Uzayin asil kismi gorunmeyen kisimdan olusuyor diyorlar bunu bilim adamalri soyluyor yani gozun goremedigi uzakligi kastemiyorlar..Bir meteoru bir galaksiyi bunlari elimizdeki araclarla imakanlrla gorebiliyoruz ama ayni mekan icinde uzayin goremedigiz kismi gorunen kismindan kat kat fazla diyorlar ve elimizdeki aras ve imkanlarla henuz bunu yapibilecek durumda degiliz diyorlar.. yani bu gordugumuz meteorlarin galaksilerin arasindaki goremedigimiz ve aletlerde kanitlayamadigimiz tek bildigmiz varliginin bir gercekligidir ama ne vardir nedir nasil olusmutur hic bir bilgidmiz yok diyorlardi....Su an gorevimiz sadeec bunun varligini bildirmektir.. ve bilim ilerledikce ne oldugunu da gorecegizdir diyordu.. Mesela ilginc buldugum seylerden biride ..Kara deliklerdir.. Bir cok kara delik var ve birde uzayin bilinmeyen kisimlarindaki kara delikleri dusunun.. praogramda diyorki..Bazi kara delikler vardir ki diyor gunde (bizdeki gun anlayisi ile ) bir kac tane gezegen yutmaktadir bildiginiz gibi kara delikten isiklar bile kacamaz.. ve yeni kara deliklerde olusmaktadir boyutlari farkli olabiliyor..Bu bana mesela cok ilginc gelmisti.. Dusunun uzay o kadar buyukki bazi kara delikler gunde bir kac gezegen yutuyor ve rakama bir isim veremiyecegimiz kadar cok gezegen var.. Muhtesem bir sey.. Bakin astromi hakkinda bilmedigimiz daha o kadar cok sey varki buzdaginin sadeec gorunen kismina bakip da yorum yapmak dogru olmayacaktir.. Selametle..
  16. Selamun Aleykum, Bak guzel evrensel Kardesim.. Ne kadar uzun yazarsak yazalim.. senin sozlerine karsi benim soyeleyeckelrim cok benim soylediklerime karsilik da senin, uzuyor ama ayni yerdeyiz..Biraz Kisir donguye donusuyor.. Su an yine uzun karslik vermek isterdim cunku her okudugum cumlede bak yanlis anlamissin , iste oyle degil boyle demek geliyor ama cok uzun oluyor.. Bu arada Bilim icin calisanlar siradan olmuyor ama bilim disinda kalanlar siradan oluyor sanirim senin icin bazilari politika icindekiler disindakileri siradan halk olarak nitelemsi ya da unluler ve siradan insanlar gibi nitelendirmeler.. Yani diger standartlari ele alirsak bilim adamalari unlulere gore siradan ya da politika ornegi alinirsa onlarda sadeec halktan siradan insanlar anlamina geliyor .. Siz siradan insanlar bunu yapar derken, biraz bilim adami olmayan insanlari kastettigin icin biraz kucumsemis olmuyormusun kaldiki herkez kendi testini yasiyor ister bilim adami olsun ister olmasin herkez kendi dunyasini yasiyor kzanacak ve kaybedecek olan sensin sonucta.. ben insanlar arasinda bu sekilde bir ayirim yapmak istemezdim.. Hic bir zaman aklima gelmedi dur bakalim bir bilim adami Musluman olmusmu diye cunku bununla ispata gerek yoktur biraz once dedigim gibi herkezin inanci kendinedir.. ama sen sanirim boyle bir ispat istiyorsun.. Bakalim belkide boyle birileri vardir arastirma yapmaidigim icin bilmiyorum..Aklima bile gelmemisti boyle bir sey cunku onlarin inanmasi ya da inanmamasi benim inanclarimi etkilemez... Fazla uzun yazmadan cikayim En iyisi.. Selametle..
  17. Selamun Aleykum,, Kusura bakmayin, eger yanlis bir istatistikse gondeermek istemezdim.. sadece ilginc geldigi icin gondermek istedim.. Selametle Not: Kimseye aldatmaya yonelik calisma yapmak bana gore degil..
  18. -Alinti- Darwin'in TURK Dusmanligi Türk düşmanlığı, önce Osmanlı'nın duraklama devirlerinde "Türkler Avrupa'dan silinip atılmalıdır" diyen Avrupalı devlet adamları ile başlamış, ardından Osmanlı'nın parçalanmasını hedefleyen 19. yüzyıl emperyalizminin temel düşüncelerinden birini oluşturmuştur. Kendilerini sözde "ileri ve medeni milletler" olarak gören kimi Avrupalılar, Türk Milleti'ni ve medeniyetini olabilecek en uzak coğrafyaya kadar sürülmesi gereken güya "geri ve ilkel" bir unsur olarak görmüşlerdir. Özellikle 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bu Türk düşmanı fikirler Avrupa başkentlerinde büyük etki uyandırmıştır. Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın yazdığına göre, o dönemde Avrupalılar arasında yaygın olan bu düşüncenin özeti şudur: "Türkler sarı ırktandır. Turan kökenlidir. Göçebe ve zalim bir güruhtur. Her çeşit değişikliğe ve ilerleme fikrine düşmandır." 1 Bu fikrin tarihin eski bir döneminde kalmış bir yaklaşım olduğunu düşünmek ise büyük bir yanılgı olur. Çünkü Türk düşmanlığı bugün de hala bazı Batılı çevrelerde son derece canlıdır. Başta Almanya olmak üzere Batılı ülkelerdeki Türk azınlıklara karşı şiddet eylemleri düzenleyen, savunmasız Türk soydaşlarımızı acımasızca katleden neo-Naziler ve benzeri faşist gruplar, Türk düşmanlığını bir ideoloji olarak benimsemişlerdir. Avrupa ülkelerinin çeşitli uluslararası siyasi platformlarda Türkiye aleyhinde sergiledikleri ön yargıların kökeninde de, 19. yüzyıldan miras olan Türk düşmanlığının kalıntıları yatmaktadır. Evrim teorisinin kurucusu olan Darwin, Türk Milleti'ni "yarı maymun aşağı bir ırk" olarak tanımlayan ve yok edilmesi gerektiğini savunan fanatik bir Türk düşmanıdır. Dahası, ortaya attığı teori ile de Türk düşmanlığına sözde "bilimsel" dayanak kazandırmıştır. Günümüzün neo-Nazileri, hala Darwin'in Türk Milleti hakkındaki hezeyanlarından kuvvet bulmaktadırlar. Eski çağlardan beri materyalist felsefeciler tarafından savunulan evrim fikri, Avrupa'nın gündemine 18. yüzyılın sonlarında girdi. Jean B. Lamarck, Georges de Buffon ve Erasmus Darwin (Charles Darwin'in dedesi) gibi isimler tarafından ortaya atılan evrim teorisini en kapsamlı olarak ortaya koyan kişi ise Charles Darwin oldu. Darwin, o zamana kadar biyoloji biliminde yaygın kabul gören "canlı türlerini Allah ayrı ayrı yaratmıştır" şeklindeki açıklamayı reddetti ve tüm türlerin rastlantılar sonucunda birbirlerinden evrimleştiklerini öne sürdü. Darwin'in iddiasına göre balıkların atası solucanlar, kuşların atası sürüngenler ve insanların atası da maymun benzeri canlılardı. Bilimsel bulgulara değil, hayal gücüne dayanan bu teori kısa sürede çok sayıda taraftar kazandı. Bu taraftarların ortak özelliği ise, bilimsel kaygılarla değil, ideolojik ön yargılarla hareket etmeleriydi. Çünkü Darwin, canlıların ve insanoğlunu Allah'ın yarattığı reddetmekle, her türlü ateist dünya görüşüne zemin hazırlamış oluyordu. Bu nedenle biyoloji bilimi ile hiçbir ilgileri olmayan birtakım insanlar Darwin'in en hararetli savunucuları haline geldiler. Örneğin komünizmin kurucusu olan Karl Marx, kendi deyimiyle Darwin'in "ateşli bir hayranı" idi. Evrim teorisi genel olarak materyalist dünya görüşünü desteklerken, bir yandan da özellikle sömürgeciliğe zemin hazırlayan bir boyut içeriyordu. Çünkü evrim teorisini ortaya atanlar ve savunanlar, başta Charles Darwin olmak üzere, insan ırklarının bazılarının evrim sürecinde daha "ileri" olduklarını öne sürüyorlardı. Darwin insanın kökeni konusuna, 1859'da yayınlanan ünlü kitabı Türlerin Kökeni'nde pek az değinmişti. Ama bu kitaba koyduğu alt başlık bile, onun insanlığa ırkçı bir açıdan baktığını gösteriyordu: "Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon ve Yaşam Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması Yoluyla". Darwin, söz konusu "kayırılmış ırklar" kavramıyla Avrupalı beyaz ırkları kastettiğini ve diğer ırkları da "yarı-maymun ilkel canlılar" olarak gördüğünü ise, 1871 yılında yayınlanan İnsanın Türeyişi adlı kitabında açıkça ifade etti. Darwin bu kitabında insanın maymunlarla ortak bir ataya sahip olduğunu, ancak insan ırklarının farklı evrimsel süreçler izlediğini öne sürüyordu. Darwin'e göre bazı ırklar evrimde çok ileri gitmişken, bazıları hala maymunlara yakın bir seviyedeydiler. Darwin'in "ileri ırklar" olarak saydıkları ise, elbette Avrupalı "Beyaz Adam"dı. Ona göre Beyaz Adam, fiziksel ve zihinsel yönden diğer ırklardan çok ileriydi. Bu farklılığa olan inancını "farklı ırkların zihinsel özellikleri birbirinden çok farklıdır; bu hem duygusal hem de entellektüel yeteneklerinde kendisini açıkça belli eder" diyerek ifade ediyordu.4 Benjamin Farrington Darwin Gerçekte Ne Dedi? (What Darwin Really Said?) adlı kitabında Darwin'in bu ırkçı görüşlerini vurgular ve Darwin'in İnsanın Türeyişi adlı kitabında "insan ırklarının eşit olmadıkları" konusunda çok uzun açıklamalar yaptığını belirtir.5 Ancak Darwin'in bu konudaki görüşlerinin en önemli yönü, "geri kalmış ırklar"a ne olması gerektiği yönündeki yorumlarıydı. Eğer bir insan bazı ırkların diğerinden daha "ileri" oldukları gibi bir fikre kapılmış olsa bile, buradan "ileri" ırkların "geri" kalanlara yardım etmesi, onların gelişimine katkıda bulunması gerektiği gibi insancıl bir sonuç da çıkarabilirdi. Ama Darwin böyle düşünmüyordu. Aksine, "ileri" ırkların "geri" ırkları köleleştirmeleri, hatta yok etmeleri gerektiğini savunuyordu. İnsanın Türeyişi adlı kitabında şöyle yazmıştı: Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da… kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek..6 Darwin bu ilginç sonuca "yaşam mücadelesi" kavramıyla varmıştı. Darwin bu kavramı öncelikle doğaya atfetmişti. Doğada canlılar arasında kıyasıya bir yaşam mücadelesi olduğunu, her bireyin sadece kendi çıkarları ve yaşamı için çabaladığını ve diğerleriyle savaştığını iddia etmişti. Darwin'in iddiasına göre bu yaşam mücadelesi içinde zayıf bireyler elenirken, güçlü ve uygun yapıya sahip bireyler de seçilip hayatta kalıyorlardı. Oysa ilerleyen dönemde doğada yapılan gözlemler bu iddianın doğru olmadığını, canlılar arasında son derece güçlü dayanışma mekanizmaları bulunduğunu, hatta çoğu canlının içinde bulunduğu grup için kendisini bile bile feda ettiğini ortaya çıkaracaktı.7 Ancak Darwin "yaşam mücadelesi"nin evrensel bir kanun olduğuna inandırmıştı kendisini. Sonra da, doğadaki canlılar için yazdığı bu senaryoyu aynen insan toplumlarına atfetmişti. İnsan ırklarının kıyasıya bir yaşam mücadelesi sürdürdüklerini düşünmüştü. Dahası, bu mücadelenin evrimsel gelişme için gerekli olduğunu, yani bazı insan ırklarının yok edilmesinin insanlığın gelişmesini sağlayacak bir süreç sayıldığını savunmuştu Evrim teorisinin insan toplumlarına uygulanmasıyla ortaya çıkan bu ırkçı görüş "Sosyal Darwinizm" olarak bilindi. 19. yüzyıldaki bütün ırkçı düşünceler de Sosyal Darwinizm'den ilham aldılar. Bu ırkçıların başında ise, tahmin edilebileceği gibi "Beyaz Adam'ın üstünlüğü"nü savunan sömürgeciler geliyordu. Sömürgecilik, Kristof Kolomb döneminden beridir ortaya atıp da bir türlü "bilimsel" bir açıklamayla destekleyemediği "yerliler bir tür havyandır" iddiasına ilk kez bilimsel görünümlü bir dayanak sağlamış oluyordu. Bu nedenle Darwin'in teorisi, sömürgeciliğe taraftar olan çevrelerden kısa sürede büyük bir destek gördü. Evrim teorisinin günümüzdeki en önde gelen savunucularından biri olan Harvard Üniversitesi paleontoloğu Prof. Stephen Jay Gould, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabı hakkında şöyle der: "Bundan sonra kölelik, sömürgecilik, ırksal farklılıklar, sınıf yapıları ve cinsiyetin rolü ile ilgili argümanlar artık özellikle bilim adı altında yürütülecektir."9 Gould'un sözleri doğrudur. Gerçekten de saydığı bu kavramlar, Darwinizm'in ortaya çıkmasından sonra "Sosyal Darwinizm" adı altında bilimsel bir görünüme bürünmüştür. Böylece doğal seleksiyon, adaptasyon gibi evrimcilerin kullandıkları terimler antropoloji, sosyoloji, tarih ve felsefenin de sınırları içinde incelenmeye başlandı. Meydana gelen doktrine Sosyal Darwinizm denildi. Sosyal Darwinizm'in prensipleri şöyledir: Dünya üzerinde insanlar, ırklar, uluslar ve medeniyetler hayatta kalma mücadelesine kitlenmişler ve bu uğurda diğerleriyle büyük bir rekabete girmişlerdir. Gelişmiş medeniyetler atalarından değerli özellikler almışlardır ve bu onları diğerlerinden üstün kılan bir ayrıcalıktır. Az gelişmiş kültürler ise yakında yok olacaklardır ve buna mahkumdurlar. Bu nedenle doğanın düzeni, güçlü ve medeni ulusların, zayıfların elindeki kaynakları kullanmalarını gerektirir. Bunu yaparken her yol ve yöntem serbesttir, ahlaki değerlere gerek yoktur. Dünyanın her yerinde medenileşmiş uluslar, ırklar ve bireyler kendilerinden daha geri olanları yönetme ve sömürme hakkına sahiptir. Bu, - sözde- doğanın özünde olan bir kanundur. Günümüzdeki evrimciler Sosyal Darwinizm'i "Darwinizm'in yanlış bir yorumu" olarak göstermeye çalışırlar ve Darwin'in gerçekte ırkçı olmadığı imajını vermeye çabalarlar. Oysa gerçek bunun tam aksidir. Sosyal Darwinizm, bizzat Darwin'in kendi eseridir. Alman tarihçi Hans Ulrich Wehler de, bu gerçeği "ilk Sosyal Darwinist'in Darwin'in kendisi olduğunu" belirterek açıklar: Charles Darwin'i tüm dünyaya tanıtan kitabı, 1859'da yayınlanan ve teorisinin temel çatısını içeren Türlerin Kökeni (Origin of Species) adlı çalışmasıydı. Bir ikinci ünlü çalışması ise, "insanın evrimi" konusundaki iddialarını ve ırkçı teorilerini dile getirdiği 1871 tarihli İnsanın Türeyişi (The Descent of Man) adlı kitabıdır. Bunların dışında Beagle gemisiyle yaptığı yolculuğu ya da bazı bitki ve hayvanlar üzerindeki gözlemlerini konu alan çalışmaları yayınlanmıştır. Bunlar çoğunlukla teknik kitaplardır. Darwin'in görüşlerini, özellikle de iç dünyasını ve yakın çevresi ile paylaştığı düşüncelerini en iyi yansıtan kaynak ise, ölümünden altı yıl sonra oğlu Francis Darwin tarafından yayınlanan Life and Letters of Charles Darwin (Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları) adlı kitaptır. Bu kitapta Darwin'in çok sayıda mektubu vardır ve bu mektuplarda ilginç görüşler dile getirilmektedir. Bu kitap yayınlandıktan sonra İngiliz fikir adamları arasında önemli bir yankı uyandırmış, özellikle de Darwin'in taraftarları, kitabın her satırını inceleyerek kendilerine akıl hocalığı yapan kişinin görüşlerini etüd etmişlerdir. Kitapta yer alan mektuplardan bir tanesi ise, oldukça önemli siyasi mesajlar taşıdığı için büyük dikkat çekmiştir. Özellikle İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'na cephe aldığı, İngiliz başbakanı Gladstone'un "Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu'da yok etmeliyiz"46 gibi sözleri ısrarla tekrarladığı bir dönemde yayınlanan bu mektup kısa sürede önemli bir propaganda malzemesi haline gelmiştir. Çünkü Darwin'in bu mektuptaki fikirleri Gladstone'unkiyle aynı, hatta daha da fanatiktir. Söz konusu mektup, Charles Darwin tarafından 3 Temmuz 1881 tarihinde W. Graham adlı bir bilim adamına yazılmıştır. Darwin, mektubun girişinde doğada bir amaç ve anlam olmadığı yönündeki klasik materyalist mantıklarını tekrar etmektedir. Ancak sonra konuyu doğal seleksiyon kavramına çekmekte ve doğal seleksiyonun "geri ırkları" eleyerek medeniyetin gelişmesine katkıda bulunduğunu öne sürmektedir. Darwin'in "geri ırk" kavramına kendince örnek olarak gösterdiği millet ise Türk Milleti'dir. Darwin aynen şöyle yazmaktadır: "Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, TÜRKLER tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün Avrupa'nın TÜRKLER tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN ÇOĞUNUN MEDENİLEŞMİŞ YÜKSEK IRKLAR TARAFINDAN ELİMİNE EDİLECEĞİNİ (YOK EDİLECEĞİNİ) GÖRÜYORUM."47 Bu satırlarda Türk Milleti için söylenen sözlerin birer hezeyan oldukları, fanatikçe bir nefretin ve Türklük hakkındaki derin bir cehaletin ürünü oldukları açıktır.
  19. Bak yamyam Kardesim, Kur'ani Kerim'in dili Arapcadir yani orijinali Arapcadir.. Sen Benim ismimi Inancli diye cevirmissin Ben inanan diye cevirirdim.. Hatta bizde the eki kullanilmaz.. ama Ingilizcede The ekininde anlami vardir Herseye the eklenmez.. Turkce de kesin bir karsligi olamamasina karsi yine yakin kullanislari da yok degildir bakin biz sadece ingilizcedeki cevirinin bir kelimesinde bile nasil farklilar ortaya cikabiliyor Biz Kur'ani Kerim'in arapcasindan bahsediyoruz. gunumuzun Arapcasi da degil.. Bunun icin bunu bilen kisilere sormak lazimdir.. Nasil ki Bak Allah biz diyor demekki aslinda Tek degilde cogul demek gibi bir sey olurki (Turkcede cevrilisiyle anlam vermeye calisirsan) Ama aslinda Arapcada "Biz"'in anlami ayni zamanda "Yuce Ben" dir.. Ismimin The Believer olmasinin sebebi ilk olarak yabanci yerlere yazmamdan dolayi idi.. ve bu ismi burdada kullaniyorum.. Kur'ani Kerim Ingilizce cevirilerde inananlara The Believers diye seslenir, Turkcede de "Inanlara soyle" seklinde konusur.. Inancli kisiyi ben su sekilde cevirirdim.. Inancli = Faithful ya da One who has faith...Inanci olan kisi Is ceviriye gelince degisik ceviri ornekleriyle karsilasiriz.. Bu Arapca icinde gecerli.. Selametle..
  20. Selamun Aleykum, Yazinin tamamini okumadim ama okudugum kadariyla son derece provakotor buldum..Yillardir bizleri birsekilde ayirmaya calisiyorlar Sen kurtsun sen turksun Sen laiksin sen dincisin, Sen sunnisin sen alevisin, sen susun sen busun.. Lutfen yeter artik.. Bu toplum artik bir olmak istiyor.. Inancin sana, baskasininkinede saygi duy ama provoke yapip insanlari birbirne dusman etmeylim lutfen.. Ben hem dinimi seviyorum hem ulkemi hem Ataturku, bende Bircoklari gibi bu ulkenin gelimesini ileriye gitmesini istiyorum.. Hemde tum kalbimle.. Bakin Ameikada kac milletten insan var kac irktan insan var Siyahiside ben Amerikaliyim diyor beyazida, Ispanyolu da ben Amerikaliyim diyor baska irktan olanida..Her ne kadar Amerika Hristyan bir ulke olarak gorulsede baska inanc sahiblerinden bir cok insan var mesela Hintliler gibi tastan yapilan fillere sut sunuyorlar icsin diye.. Hintli biri akadasina inek eti yememesini soyluyor etc.. Hem ayni devlet altinda yasyor ama hangisinde acaba bizim ulkemizdeki kadar cok catisma yaratilmaya calisiyor.. Ben senin inancina inanmiyorum ama senin inancin sana kardesim deyip geciyorlar..(Bir tek CNN gibi bazi kannallar Islami kotuler nitelikle yalan yanlis haberler veriyorlar Bu da siaysi nitelikli ki Bush'un yaptiklarini halka hakliymis gibi gostermeye calisiyorlar) Selametle..
  21. 41 Kemik Hücrelerinin Kalsiyum YakalamaYeteneği Tesadüfen Oluşamaz Kemikler kalsiyum ve fosfor gibi hayati maddeleri depolar, herhangi bir durumda ihtiyaç olduğunda depoladıkları bu maddeleri vücuda geri verirler. Gözü veya herhangi bir duyu organı olmayan bir kemik hücresi, kanda bulunan binlerce değişik madde arasından kalsiyumu ve fosforu kolaylıkla ayırt eder. Sonra hiç şaşırmadan bu atomları yakalar.Bir insan dahi önüne koyulan kalsiyum, fosfor, demir, çinko gibi farklı element tozlarını -eğer bu konuda bir eğitim almamışsa- ayırt edemez. Ayrıca kemik hücresi kendisine "kalsiyum depola" emri (Kalsitonin hormonu) geldiğinde bu emre hemen itaat eder. Eğer kendisine "depoladığın kalsiyumu bırak" emri (Parathormon hormonu) gelirse, bu emre de itaat eder. Kemik hücresi yüksek şuur, kabiliyet, sorumluluk ve disiplin anlayışıyla gece gündüz görevine devam eder. Özel yetenekleri olan bu hücrelerin tesadüfen oluşamayacakları çok açık bir gerçektir. 42 Midedeki Kusursuz Tasarım Besinleri ve onların içerdiği protenleri sindirebilmek için midede çok güçlü asitler salgılanır. Bu asitler tıraş bıçağını dahi sindirebilecek güçtedir. Peki bu asitler, kendisi de proteinlerden oluşan mideye nasıl olup da zarar vermezler? Bunun cevabı, insan vücudundaki benzersiz tasarım örneklerinden birinde gizlidir. Midenin girintili çıkıntılı duvarlarının derinlikleri sayesinde, mide kendi kendini sindirmez. Mide duvarlarındaki bu derin çukurlarda birbirinden farklı özelliklere sahip hücreler yer alır. Hassas bir denge içinde, midedeki birtakım hücreler asit salgılarken, bu hücrelerin yanıbaşında bulunan başka hücreler de yapışkan bir sıvı salgılar. "Mukus" isimli bu sıvı midenin yüzeyini örter ve mide duvarını asitlere karşı bir kalkan gibi korur ve enzimlerin mideye zarar vermesini engeller. Peki mide için bu akılcı önlemi alan karar merkezi, hücreler veya atomlar olabilir mi? Elbette ki hayır. İnsan vücudunun her özelliği, kusursuz bir yaratışın delilidir. 43 Evrim Teorisinin Açmazlarından Biri: Bilgi Teorisi Evrimcilerin açıklayamadıkları konulardan biri canlılıktaki bilgidir. Çünkü bilgi asla maddeye indirgenemez. Örneğin bir kitap kağıttan, mürekkepten ve içindeki bilgiden oluşur. Kağıt ve mürekkep maddesel bir şeydir, ancak kitabın içindeki bilgi maddesel değildir. Eğer bir madde bilgi içeriyorsa, o zaman o madde, söz konusu bilgiye sahip olan bir akıl tarafından düzenlenmiştir. Örneğin, her kitaptaki bilginin kaynağı, o kitabı yazmış olan yazarın zihnidir. Canlıların DNA'larında da son derece kapsamlı bir bilgi bulunur. 20. yüzyılda bilim DNA'daki bilginin, materyalistlerin iddia ettiği gibi, maddeye indirgenemeyeceğini ortaya çıkarmıştır. DNA'daki bilgi, üstün bir Aklın ve sonsuz bir İlmin eseridir. Canlılığın kökeninde yer alan bu olağanüstü bilgi, materyalist felsefeyi çökertirken, alemlerin Rabbi olan Allah'ın apaçık varlığına sayısız deliller sunmaktadır. 44 İnsan Embriyosunda Solungaçlar Vardır Yalanı Bu iddia, evrimci biyolog Ernst Haeckel tarafından 20. yüzyılın başında yapılan bir bilim sahtekarlığına dayanmaktadır. Haeckel, evrime delil oluşturmak için, insan, tavuk, balık gibi canlıların embriyolarını yanyana çizmiş, ancak bu çizimler üzerinde çarpıtmalar yapmıştır. Bugün tüm bilim dünyası bunun bir sahtekarlık olduğunu kabul etmektedir. Haeckel'in "solungaç" diye gösterdiği yapı, gerçekte insanın orta kulak kanalının, paratiroidlerinin ve timüs bezlerinin başlangıcıdır. 45 Moleküler Kıyaslamalar Evrim Teorisine Delil Oluşturmamaktadır Evrimciler, farklı canlı türlerinin DNA şifrelerinin ya da protein yapılarının benzer olduğundan söz ederler ve bunu, bu canlı türlerinin birbirlerinden evrimleştiklerinin delili olarak yorumlarlar. Öncelikle belirtmek gerekir ki, canlıların temel yaşamsal işlevleri birbiriyle aynıdır, dolayısıyla benzer DNA'lara sahip olmaları doğaldır. Bu ortak bir atadan evrimleştiklerini göstermez. Ayrıca farklı türlere ve sınıflara ait canlıların DNA analizleri sonucunda elde edilen bulgular karşılaştırıldığında, canlıların DNA benzerliklerinin ya da farklılıklarının, öne sürülen hiçbir evrimci mantık ya da bağlantıyla uyuşmadığı çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Canlılarda anatomik ya da kimyasal benzerlikler arayan ve bunu evrime delil saymaya çalışan iddialar, bilimsel bulgular karşısında geçersizdir. 46 Bakterilerin Antibiyotik Direnci Evrime Delil Değildir Evrimciler, bakterilerin bazı antibiyotiklere direnç göstermeye başlamalarını da evrime delil olarak gösterirler. Söz konusu direnç şöyle oluşur: Bakteriler belli bir ilacın etkisine maruz kaldıklarında, ilaca dayanıksız varyasyonlar yok olur; dirençliler ise hayatta kalır ve daha fazla çoğalma imkanına kavuşurlar. Bir süre sonra, aynı bakteri türü yalnızca söz konusu antibiyotiğe dirençli olan bireylerden oluşmuş bir koloni haline gelir. Görüldüğü gibi antibiyotik direncinin genetik bilgisi bakterinin DNA'sında en baştan beri bulunmaktadır. Yani bu direnç tesadüflerle ortaya çıkmış, sonradan kazanılmış değildir. 47 Allah Canlılığı Evrimle Yaratmamıştır Bazı kişiler hem Allah'a iman ettiklerini hem de evrim teorisine inandıklarını söylemektedirler. Oysa bu hatalı bir bakış açısıdır. Çünkü; 1. Allah'a ve Allah'ın dinine inandığını söyleyen bir insan için tek başvuru kaynağı ve rehber Kuran'dır. Kuran'da ise evrimle birlikte yaratılış olduğuna dair bir bilgi yoktur. Aksine ayetlerde canlılığın ve evrenin, Allah'ın "Ol" emriyle yoktan var edildiği bildirilmektedir. 2. Evrim teorisinin odak noktası, Yaratıcı'nın varlığının inkar edilmesidir. Darwin'den bu yana evrim teorisini savunanların hepsi bunu açıkça ortaya koymuşlardır. Teori, 150 yıldır ateizmin en önemli dayanağıdır. Ateizmin en önemli dayanağı ile Allah'a iman arasında elbette bir ortaklık kurulamaz. Ayrıca evrim teorisini kabul edilemez yapan bir diğer faktör, evrim teorisinin bilim tarafından yalanlanıyor olmasıdır. Evrim teorisi temel iddialarını bile delillendirememiştir. 48 Varyasyonlar Evrimin Delili Değildir Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve "çeşitlenme" demektir. Bu genetik olay, bir canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur. Örneğin yeryüzündeki insanların hepsi temelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdiği varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisi kızıl saçlıdır, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kısadır. Evrimciler ise, bir türün içindeki varyasyonları evrim teorisine delil olarak göstermeye çalışırlar. Oysa varyasyon evrime delil oluşturmaz, çünkü varyasyon, zaten var olan genetik bilginin farklı eşleşmelerinin ortaya çıkmasından ibarettir ve genetik bilgiye yeni bir özellik kazandırmaz. Örneğin bir kedi türünü ne kadar kendi içinde türeterek zenginleştirmeye çalışırsanız çalışın, kediler hep kedi olarak kalacak, bunlar asla köpeklere dönüşmeyeceklerdir. 49 Davranışların Kökeni Evrim Değildir Evrimciler tüm hayvanların ve insanların davranışında belirli bir evrimsel köken olduğunu kabul ederler. Fakat davranışların evrimi gibi bir açıklamanın gerçeklerle bağdaşan hiçbir yönü yoktur. Çünkü canlıların deneme yanılma yaparak öğrenecek, sonra bunları genlerinde bir davranış modeli olarak kaydedecek ve gelecek nesillere aktaracak akıl, şuur ve yetenekleri yoktur. Onlar yaşamlarını kurtaran savunma şekilleri, yuva kurma modelleri gibi davranış biçimlerine doğuştan sahip olurlar. Allah her canlıyı kendine has özelliklerle ve davranış şekilleriyle yaratmaktadır. Örneğin bir kelebeğin hayatta kalabilmek için kendini daha iyi kamufle edebileceği kuru bir yaprak görünümüne sahip olmayı kendi kendine düşünüp, bunu vücudunda bir değişikliğe dönüştürmesi mümkün değildir. Ya da bir kunduzun akarsu yatağında suyun akışını kesecek kadar ileri derecede mühendislik hesapları gerektiren bir baraj inşa edebilmesi ve ilk doğduğu andan itibaren bunu yapabilmesi kuşkusuz öğrenme ile ya da doğal seleksiyon gibi bilinçsiz mekanizmalarla açıklanabilecek bir durum değildir. Canlılar, yaratıldıkları ilk andan itibaren kendilerini koruyabilecekleri birtakım özellik ve davranış biçimlerine sahip olarak doğarlar. Onlara bu özellikleri veren Allah'tır. 50 Darwinizm 20. Yüzyıla Felaket Getiren İdeolojilerin Temelidir Darwinizm'in temelini "yaşam mücadelesi" kavramı oluşturur. Darwinizm'in diğer önemli iki özelliği ise, insanları bir hayvan türü olarak görmesi ve Allah'ı ve dini inkar eden felsefe ve ideolojilere sözde bilimsel bir zemin hazırlamasıdır. Darwinizm'in bu özellikleri, 20. yüzyılda vahşi kapitalizm, ırkçılık, öjeni, komünizm, faşizm gibi birçok tehlikeli ideoloji ve felsefeye destek sağlamış ve onları güçlendirmiştir. Darwinizm'in bazı çevrelerden büyük destek görmesinin bir nedeni de budur: Bu sayede barbarca katliamlar yapanlar, insanlara hayvan gibi davrananlar, milletleri birbirlerine düşürenler, ırklarından dolayı insanları hakir görenler, haksız rekabetle küçük işletmeleri kapattıranlar, fakirlere yardım elini uzatmayanlar artık kınanmayacak veya engellenemeyecektir. Çünkü onlar bunu sözde "bilimsel" bir doğa kanununa uyarak yapmaktadırlar. Darwinizm bu nedenle son derece tehlikelidir ve günümüzde de toplumlara ve insanlığa zarar getiren ideoloji ve felsefelerin birçoğuna sözde bilimsel bir destek sağlamaktadır. Darwinizm'in bilimsel olarak çürütülmesi bu nedenle büyük bir önem taşımaktadır.
  22. 21 Canlılık Uzaydan Geldi İddiası Hayal Ürünüdür Evrimci çevreler ilkel dünya şartlarında tesadüfen amino asit oluşamayacağı gerçeği karşısında yeni açıklama arayışlarına yönelmişlerdir. Ortaya atılan yeni iddialardan birine göre, uzaydan yeryüzüne düşen meteorlarda bulunan amino asitler ile organik maddeler reaksiyona girmiş ve böylece canlılık oluşmuştur. Oysa ilkel dünya atmosferinin amino asitleri parçalayıcı özellikte olduğu bilinmektedir. Ayrıca, ilkel dünya koşullarında, uzaydan çok bol miktarda amino asit gelseydi ve hatta yeryüzü tamamen amino asitlerle kaplı olsaydı dahi bu, canlıların kökenini açıklayan bir durum olmazdı. Çünkü amino asitlerin tesadüfen ve rastgele biraraya gelerek son derece kompleks, üç boyutlu bir proteini ve proteinlerin, hücrenin organellerini, ardından bu organellerin de tüm mucizevi yapısıyla bir canlı hücreyi meydana getirmesi mümkün olmazdı. Bir diğer görüşe göre ise, ilk canlılık dünya dışında, başka gezegenlerde oluşmuştur. Daha sonra bu canlıların spor ya da tohumları göktaşları ile Dünya'ya taşınmış ve canlılık başlamıştır. Ancak bugünkü bilgilere göre spor ve tohumların uzayda, Dünya'ya gelişleri sırasında sıcaklık, basınç, zararlı ışınlar vb. koşullara dayanması mümkün görülmemektedir. Kaldı ki, ilk hücrenin başka bir gezegende oluştuğu iddiası aslında evrimcilerin sorununu çözmemekte, sadece başka bir adrese taşımaktadır. Canlılığın tesadüfen oluşumu önündeki engeller Dünya'da ne ise, bir başka gezegende de odur. 22 "Hayatın İlkel Dünyada Tesadüfen Oluşabildiği İspatlanmıştır" Yalanı Bu iddiayı öne süren evrimci kaynaklarda tek kanıt olarak 1953 yılındaki Miller Deneyi gösterilir. Oysa bu deneyde canlı bir hücre oluşturulmamış, sadece birkaç basit aminoasit sentezlenmiştir. Aminoasitlerin tesadüfen doğru sıralamayla dizilerek proteinleri oluşturmaları, bunların da bir hücre meydana getirmeleri matematiksel olarak imkansızdır. Kaldı ki, Miller'ın sentezlediği aminoasitler dahi anlam taşımamaktadır. Çünkü Miller deneyinde ilkel dünya atmosferinde bulunmayan gazlar kullanmıştır. 23 Evrim Teorisi, Proteinlerin Yeteneklerinin Nasıl Oluştuğunu Asla Açıklayamaz Vücuttaki proteinlerden biri olan albumin, kolesterol gibi yağları, hormonları, zehirli safra kesesi maddesini ve penisilin gibi ilaçları kendine bağlar. Daha sonra kanla birlikte vücutta gezerek, topladığı maddeleri karaciğerde kullanılır hale getirilmek üzere bırakır, besin maddelerini ve hormonları ise gerekli oldukları yerlere götürür. Albumin gibi, hiçbir bilgisi, şuuru olmayan atomlardan oluşmuş bir molekül nasıl olur da, yağları, zehirleri, ilaçları, besin maddelerini birbirinden ayırt edebilir? Dahası, nasıl olur da karaciğeri, safra kesesini tanıyıp, taşıdığı maddeleri şaşırmadan, yanılmadan, hiç hata yapmadan her seferinde doğru yere ve ihtiyaç oranında bırakabilir? Kanda taşınan zehirli maddeleri, ilaç ve besin maddelerini insanlar dahi birbirinden ayırt edemezken, atomlardan oluşmuş bir molekül bunu nasıl başarabilmektedir? 24 Vücudumuzda Bir Enerji Santrali Kurmayı Şuursuz Atomlar mı Düşünüp Tasarlamışlardır? Milimetrenin 100'de biri büyüklüğünde olan hücrelerimizin içindeki "mitokondri" isimli enerji santrali, bir petrol rafinerisinden ya da bir hidroelektrik santralinden daha komplekstir. Binlerce mühendisin, teknik uzmanın, işçinin, tasarımcının biraraya gelerek, en yüksek teknolojiyi kullanarak sağladıkları enerjiyi, belirli sayıda atomun birleşmesinden oluşan, şuur ve bilgi sahibi olmayan hücrelerimiz çok daha ekonomik ve pratik bir yöntemle elde ederler. Hücrelerimizdeki enerji santralinde, enerji tasarrufundan artık maddelerin değerlendirilmesine kadar her türlü detay planlanmış ve kusursuzca yaratılmıştır. Evrim teorisi, hücrenin içindeki bu gibi detaylardan bir tanesinin bile oluşumunu açıklamaktan acizdir. 25 DNA'daki 25 Ciltlik Ansiklopedi Dolusu Bilgi Tesadüfen Ortaya Çıkamaz İnsanın tek bir DNA molekülünde bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak bilgi bulunmaktadır. Bu bilgilerin tamamı çok önemli bir sıralamaya sahiptir. Şimdi düşünün, milyonlarca harfi rastgele caddeye serpsek, serpilen bu harflerin hepsi bir makale haline dönüşse, sonra bu milyonlarca harf gazete sayfasındakiler gibi yazılar oluştursa, bunun kör bir tesadüf eseri olduğunu söylemek mümkün müdür? Elbette ki hayır. Ancak Darwinist anlayışa göre bu olağanüstü olayın tesadüfen gerçekleşmesi mümkündür. 26 Farklı Canlı Türleri Nasıl Farklı DNA'lara Sahip Olmuşlardır? Evrimciler, canlı türlerinin farklı genetik bilgilere sahip olmalarını mutasyonlara bağlarlar. Mutasyon DNA'da radyasyon ya da kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen değişikliklerdir. Oysa mutasyonlar DNA'ya ya zarar verir ya da üzerinde etkisiz olurlar. Bunu şöyle bir örnekle açıklayalım: Kalın bir dünya tarihi kitabının baştan sona bilgisayara yazılmasını isteyelim. Bu iş yapılırken, kitabı birkaç kez baştan yazdıralım ve her seferinde kitabı yazan kişiye arada tuşlara gözlerini kapatarak (tesadüfen) basmasını isteyelim. Bu yöntemle tarih kitabı gelişir mi? Örneğin daha önce kitapta var olmayan "Eski Mısır Tarihi" gibi bir bölüm oluşabilir mi? Elbette ki kitaba eklediğimiz harf hataları kitabı geliştirmez, aksine tahrip eder, anlamını bozar. Ama evrim teorisinin iddiası, "harf hatalarının bir kitabı geliştirdiği" yönündedir. 27 Genlerdeki Hiyerarşik Düzenin Kurucusu Kimdir? Bazı genler diğerleri üzerinde kontrol yetkisine sahiptir. Örneğin bazı kontrol genleri, çocukluk döneminde hemoglobin üreten genin çalışmasını durdurur. Bu, üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir bilgidir. Genler, atomlardan oluşan moleküllerdir. Peki bu moleküller, aralarında böylesine düzenli bir organizasyonu nasıl kurmuşlardır? Nasıl olup da, bir molekül bir insanın artık boyunun uzamasını durdurma kararı alır, bu kararını diğerine iletir, diğeri ise bu kararı nasıl anlayıp, itaat edip, uygulamaya koyar? Bu disiplinin kurucusu kimdir? Dahası, milyonlarca yıldır, trilyonlarca gen, aynı disiplin, itaat, akıl ve şuurla görevini eksiksiz yerine getirmektedir. Böyle kusursuz çalışan bir sistemin tesadüfen oluştuğunu iddia etmek, çok büyük bir safsatadır. 28 Evrimcilerin İçinde Bulundukları Çıkmazı Gösteren Bir Örnek Evrimciler, büyük varillerin içine canlılığın yapısında bulunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibi elementlerden bol miktarda koysunlar. Hatta normal şartlarda bulunmayan ancak bu karışımın içinde bulunmasını gerekli gördükleri malzemeyi de bu varillere eklesinler. Karışımların içine, istedikleri kadar (dünya atmosferinde kendiliğinden oluşumu mümkün olmayan) amino asit, istedikleri kadar da (bir tekinin bile rastlantısal oluşması imkansız olan) protein doldursunlar. Bu karışımlara istedikleri oranda ısı ve nem versinler. Bunları istedikleri gelişmiş cihazlarla karıştırsınlar. Varillerin başına da dünyanın önde gelen bilim adamlarını koysunlar. Bu uzmanlar nöbetleşe milyarlarca, hatta trilyonlarca sene varillerin başında beklesinler. Bir insanın oluşması için hangi şartların var olması gerektiğine inanılıyorsa hepsini kullanmak serbest olsun. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar o varillerden kesinlikle bir insan çıkaramazlar. Zürafaları, aslanları, arıları, kanaryaları, bülbülleri, papağanları, atları, yunusları, gülleri, orkideleri, zambakları, karanfilleri, muzları, portakalları, elmaları, hurmaları, domatesleri, kavunları, karpuzları, incirleri, zeytinleri, üzümleri, şeftalileri, tavus kuşlarını, sülünleri, renk renk kelebekleri ve bunlar gibi milyonlarca canlı türünden hiçbirini oluşturamazlar. Değil burada birkaçını saydığımız bu canlı varlıkları, bunların tek bir hücresini bile elde edemezler. Kısacası, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi oluşturamazlar. Sonra yeni bir karar vererek oluşan bu hücreyi ikiye bölüp, sonra art arda başka kararlar alıp, elektron mikroskobunu bulan, sonra kendi hücre yapısını bu mikroskop altında izleyen profesörleri yaratamazlar. Madde bilinçsiz, cansız bir yığındır ve ancak Allah'ın üstün yaratmasıyla hayat bulur. Bunun aksini iddia eden evrim teorisi ise, akla tamamen aykırı bir safsatadır. Evrimcilerin ortaya attığı iddialar üzerinde biraz bile düşünmek, üstteki örnekte olduğu gibi, bu gerçeği açıkça gösterir. 29 Evrim Teorisi, Canlılardaki Bilinçli Tasarımı Açıklayamaz Bir odaya girdiğinizde eğer masanın üzerindeki kağıdın üzerinde mürekkep lekesi görürseniz, mürekkep şişesinin bir şekilde kağıdın üzerine döküldüğünü ve orada rastgele bir şekil oluşturduğunu düşünürsünüz. Ancak eğer bu kağıdın üzerine mürekkeple yazılmış "BABANI ARA" diye bir not görürseniz, bu yazının kağıdın üzerinde rastgele oluşmadığını bilirsiniz. Notun sahibini görmeseniz bile, bunun bilinçli bir kişi tarafından yazılmış anlamlı ve amaçlı bir not olduğundan şüphe etmezsiniz. Veya, çok güzel bir tablo gördüğünüzde, ressamını görmemiş olsanız bile bu tablonun bilinçli bir tasarımın eseri olduğunu bilirsiniz. Boyaların yere dökülerek bu resmi rastgele oluşturduğunu hiçbir zaman düşünmezsiniz. Aynı gerçek canlılıktaki kusursuz tasarım için de geçerlidir. Canlılardaki kusursuz ve olağanüstü tasarım, onların tesadüflerin eseri olmadıklarını, bilinçli bir tasarımın sonucu olduklarını açıkça göstermektedir. Evrim teorisi ise, bu gerçek karşısında çökmüştür. Canlılıktaki bilinçli tasarımın sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. 30 Canlılardaki İndirgenemez Kompleks Yapılar Evrim Teorisine Meydan Okuyor Evrim teorisinin iddialarını tümüyle geçersiz kılan indirgenemez komplekslik, evrimcilerin iddia ettikleri aşama aşama gelişimi imkansız hale getirir. Örneğin biraraya gelerek gözü oluşturan, gözyaşı bezi, retina, iris gibi organellerin aşamalarla teker teker oluşmaları mümkün değildir. Çünkü gözü oluşturan tüm parçalar eksiksiz olduğunda görme gerçekleşecektir. Biri eksik olsa organ işlevsiz olacağından evrime göre işlevsiz bir organın "doğal seleksiyona" uğrayarak yok olması gerekmektedir. 31 İnsan Gözü En Gelişmiş Kameradan Çok Daha Kompleks ve Kusursuzdur İnsan gözü, 40 temel parçadan oluşur ve en gelişmiş kameradan çok daha kusursuz bir görüntü ve netlik sağlar. Gözün görebilmesi için bu 40 temel parçanın hepsinin aynı anda birden var olması ve uyum içinde çalışması gerekir. Bu parçalardan biri olmasa göz göremez. Bir kamera nasıl, kendisini oluşturan parçaların tesadüfler sonucunda biraraya gelmesiyle aşama aşama oluşamazsa, göz de aşama aşama ve tesadüflerin sonucunda oluşamaz. 32 İnsan Beyni Karmaşık ve Üstün Bir Organizasyona Sahiptir Beyin yaklaşık 100 milyar sinir hücresinden oluşur. Beyindeki sinir hücreleri, aralarında "sinaps" denilen bağlantı noktaları sayesinde iletişim kurarlar. Her bir nöronda 10 bin sinaps bulunmaktadır. Bu, bir nöron aynı anda 10 bin farklı nöronla iletişim kurabilir demektir. İnsan beyninin içindeki sinapsların sayısının 1 katrilyon olduğu tahmin edilmektedir. (Bu 1.000.000.000. 000.000 haberleşme demektir.) Bilgisayarlardaki sinir hücrelerine denk gelen transistörlerde ise sadece 6 bağlantı noktası bulunmaktadır. Dünyanın en hızlı işlem yapan bilgisayarları ortalama, olarak saniyede 109 işlem yapabilmektedir. Beynin hızı ise aynı işlem için 1015'tir. (saniyede 10.000.000.000. 000.000 hızında) Dahası bilgisayar hafızasının kapasitesi 1011 bit'ken (bit= bilgisayarda kaydedilebilen en küçük bilgi birimi) beyninki 1014'tür. Aradaki bu fark beynin kapasitesinin, 1000 adet bilgisayarın toplam kapasitesi kadar olduğunu göstermektedir. Tesadüflerin, hayranlık uyandıracak bir iletişim ağı kuracak şekilde sinir hücrelerini organize etmeleri kesinlikle imkansızdır. Bu, 20. yüzyılın en büyük gelişmelerinden biri olan internet teknolojisinden çok daha kompleks ve harika bir sistemdir. Peki nasıl olur da, internet teknolojisinin veya en basit bir telefon santralinin dahi tesadüfen oluşamayacağını, bunun mühendislik, tasarım, bilgi, bilinç, akıl ve teknoloji gerektirdiğini bilen insanlar, beyindeki çok daha olağanüstü sistemin tesadüfen oluştuğunu iddia edebilmektedirler? Kuşkusuz bu, evrim teorisine körü körüne bağlılığın bir sonucudur. Önyargısız yaklaşan her insan insanın yaratılışındaki ihtişamı görebilir. 33 Evrimcileri Çaresiz Bırakan Bakteri Kamçısı Bakteri kamçısı, bazı bakteriler tarafından sıvı bir ortamda hareket edebilmek için kullanılır. Bu organik motor, hücre içinde ATP molekülleri halinde saklı tutulan hazır enerjiyi kullanmaz. Bunun yerine kendine özel bir enerji kaynağı vardır: Bakteri, zarından gelen bir asit akışından aldığı enerjiyi kullanır. Kamçıyı oluşturan yaklaşık 240 ayrı protein vardır. Bilim adamları kamçıyı oluşturan bu proteinlerin, motoru kapatıp açacak sinyalleri gönderdiklerini, atom boyutunda harekete imkan sağlayan mafsallar oluşturduklarını belirlemişlerdir. Sadece bakteri kamçısının bu kompleks yapısı dahi evrim teorisini çökertmek için yeterlidir. Çünkü kamçı hiçbir şekilde basite indirgenemeyecek bir yapıdadır. Kamçıyı oluşturan moleküler parçaların tek bir tanesi bile olmasa, ya da kusurlu olsa, kamçı çalışmaz ve dolayısıyla bakteriye hiçbir faydası olmaz. Bakteri kamçısının ilk var olduğu andan itibaren eksiksiz olarak işlemesi gerekmektedir. Bu gerçek karşısında evrim teorisinin "kademe kademe gelişim" iddiasının anlamsızlığı, bir kez daha açıkça ortaya çıkmaktadır. 34 Hafıza ve Laboratuvar Sahibi Savunma Sistemi Antijen adı verilen bazı mikroplar ve yabancı maddeler dolaşım sistemine girerek insan için tehlike oluştururlar. Bunun üzerine savunma sistemi hücreleri antijenlere karşı "antikor" adı verilen maddeler üreterek onları yok etmeye ya da çoğalmalarını önlemeye çalışırlar. Antikorların sahip oldukları en önemli özellik doğada var olan yüzbinlerce birbirinden farklı mikrobu tanıyıp, kendilerini onları yok etmeye yönelik olarak hazırlayabilmeleridir. Fakat asıl ilginç olan laboratuvarda oluşturularak insan vücuduna yerleştirilen yapay antijenleri bile tanıyan antikorların bulunmasıdır. Bir hücre nasıl olur da yüzbinlerce farklı yabancı hücreyi tanıyabilir? Üstelik bunun yanısıra, yapay olarak üretilen bir maddenin de bilgisine sahip olabilir? Dahası, antikorlar yabancıya karşı kullanılacak etkili silahları da anında tespit edip üretebilirler. Bu durum, evrimcileri büyük bir çıkmaza sokmaktadır. 35 Bir Heykeltıraş Gibi Çalışan Kemik Hücreleri, Tesadüflerin Eseri Değildir Kemikte yer alan osteoklast adlı hücrelerin görevlerinden biri kemiğin bazı bölgelerindeki boşluklarda yıkıma yol açarak, kemiğin biçiminin ve boyunun değişmesini ve giderek erişkin boyutlara varmasını sağlamaktır. Bir yandan da kemik yüzeyindeki çıkıntıların küçülmesini sağlar. Osteoklastların kemikte yaptığı yıkım sırasında osteoblast adlı kemik hücreleri de iskeleti oluşturmak üzere yeni kemik yapmaya başlar. Her insanda kemiklerde bulunan bu hücreler aynı görevi görürler. Hepsi kemik yüzeyini nasıl küçülteceklerini bilirler. Kafatasındaki kemiklerle uyluk kemiği arasındaki farklılıkları bilerek kemiklere nasıl şekil vereceklerini, ne zaman uzamasının duracağını, incelik ve kalınlığının nasıl olacağını bilirler. Kemik hücreleri, vücudun iskelesini, adeta bir heykeltıraş gibi, büyük bir titizlikle hazırlarlar. Her parçanın sertliğini, uzunluğunu, şeklini, girinti çıkıntılarını, birbirleriyle kesişeceği yerleri kusursuzca tasarlayan ve inşa eden bu hücrelere her adımlarını ilham eden Yüce Allah'tır. 36 Kanın Pıhtılaşmasındaki Mucize Kanın pıhtılaşması, otoyolda meydana gelen bir kazaya acil çağrılarla yetişen devriye ve ambulansların ilk yardımlarını anımsatan bir işlemdir. Vücudun herhangi bir bölgesinde bir kanama olduğunda ilk yardım trombosit adı verilen kan plakçıklarından gelir. Trombositler kanın içinde dağınık olarak dolaşırlar, bu nedenle kanama vücudun neresinde olursa olsun mutlaka o bölgeye yakın, devriye gezen bir trombosit vardır. "Von Willebrand" isminde bir protein ise, kaza yerini işaret ederek yardım isteyen bir trafik polisi gibi, trombositleri gördüğünde önlerini keser ve olay yerinde kalmalarını sağlar. Olay yerine gelen ilk trombosit, aynı telsizle yardım ister gibi, bir madde salgılayarak, diğerlerini de olay yerine çağırır. Bu arada, vücutta yer alan 20 enzim biraraya gelerek yaranın üzerinde trombin adında bir protein üretmeye başlar. Trombin sadece açık yaranın olduğu yerde üretilir. Bu, olay yerinde bulunan ilk yardım ekibinin, hasta için gereken ilacı olay yerinde imal etmesi gibi bir olaydır. Üstelik bu üretim tam ihtiyaç kadar olmalıdır. Ayrıca bu proteinin üretimi tam zamanında başlamalı ve tam zamanında durdurulmalıdır. Başlama ve durdurma emrini bu proteini üreten enzimler kendi aralarında verirler. Yeterli miktarda trombin proteini üretildikten sonra fibrinojen adı verilen iplikçikler oluşturulur. Bu iplikçikler kanın üzerinde bir ağ meydana getirirler ve gelen trombositler bu ağa takılarak birikir. Bu birikim yoğunlaştığında ise kanın dışarı akışı durur. Burada bahsedilen enzimler, proteinler, cansız, şuursuz, kör atomların farklı şekillerde dizilmelerinden oluşmuş yapılardır. Bunların her biri, yaralanma olayının en başından itibaren bir görev üstlenerek, en acil şekilde akan kanı durdurmak için "organize olurlar". Bu atom yığınlarının böylesine bir şuur göstermesi ise kuşkusuz çok büyük bir mucizedir ve tümüyle rastlantılara dayalı olan "evrim" sürecinin ürünü elbette olamaz. 37 Tek Bir Molekülün Özellikleri Dahi Evrim Teorisini Çürütmek İçin Yeterlidir Trombin, kanı pıhtılaştıran bir proteindir. Ancak, bu protein sürekli kanın içinde dolaşmasına rağmen, her zaman kanı pıhtılaştırarak akışını durdurmaz. Sadece damarlardan birinde kanama olduğunda pıhtılaşma gerektiğini anlar ve kanı pıhtılaştırır. Eğer trombin hiç durmadan görevini yerine getiriyor olsaydı, kandaki trombin proteinleri nedeniyle damarlardaki tüm kan pıhtılaşır ve canlı yaşayamazdı. Peki, cansız ve şuursuz atomlar, hem kanamayı durdurmak için bu proteini tasarlamış, hem de bu proteinin canlıya zarar vermesini önlemek için gerekli özellikleri düşünüp oluşturmuş olabilirler mi? Bilinçsiz atomlar, bu kadar aşamalı, detaylı ve muazzam bir bilgi ve yetenek gerektiren mekanizmaları meydana getirebilirler mi? Elbette ki hayır. Tüm bunları tasarlayan ve yaratan Yüce Allah'tır. 38 Yararlı ve Zararlı Maddeleri Birbirinden Ayırt Edebilen Kan Hücreleri Kan, hücrelerin atıklarını toplayan bir çöp ünitesi gibidir. Atık maddeleri böbreklere taşır ve bu maddeler böbreklerde temizlenir. Hücrelerde üretilen zehirli karbondioksit gazı ise yine kan tarafından akciğerlere taşınır ve burada vücuttan atılır. Damarlarda hareket eden kan hücreleri, son derece bilinçli bir şekilde, atık maddeleri ve yararlı maddeleri birbirlerinden ayırt edebilmekte ve hangisinin nereye bırakılacağını çok iyi bilmektedirler. Örneğin hiçbir zaman zehirli gazları böbreklere veya atık maddeleri akciğere taşımazlar. Ya da, besin ihtiyacı olan bir organa atık maddeleri götürmezler. Kan hücrelerinin, hiçbir şaşırma, karıştırma, aksatma ve hata olmadan, son derece bilinçli bir şekilde görevlerini yerine getirmeleri, onları kontrol eden, düzenleyen, organize eden bir akıl ve bilincin de varlığını göstermektedir. Kana tüm bu özellikleri verenin ve kusursuz bir sistem yaratanın üstün kudret sahibi Allah olduğu apaçık bir gerçektir. 39 Böbreklerin Seçiciliği Tesadüflerin Eseri Değildir Böbrekler, vücutta dolaşan kanı sürekli olarak temizlerler. Süzdükleri maddenin bir kısmını vücuda kullanılmak üzere geri gönderen böbrekler, işe yaramayan ve zararlı olanları ise vücuttan atarlar. Peki böbrekler bu ayrımı nasıl yapar? Proteini, üreyi, sodyumu, glikozu ve diğerlerini birbirinden nasıl ayırt ederler? Neyin atılıp neyin tutulacağına karar veren böbreklerdeki "glomerül" adı verilen ve kılcal damarlardan oluşan yapıdır. Bir et parçası, hangi maddenin ne kadarının atılıp ne kadarının tutulacağına nasıl karar verebilir? Böbrekleri seçici özelliği ile tasarlayan, ne kimya, ne fizik ne de biyoloji eğitimi almamış, şuursuz atomlar veya kör tesadüfler olabilir mi? Elbette ki hayır. Tüm bunlar, kusursuz ve bilinçli bir tasarımın, Allah'ın üstün yaratışının delillerindendir. 40 Böbreklerin Tesadüfen Oluştuklarını İddia Etmek Büyük Bir Hatadır Böbrek, yalnızca 5-7 cm yer tutar, sessizce, hissettirmeden, durmaksızın ve hiçbir bakıma ihtiyaç duymadan çalışır; kanın kalitesini kontrol eder, kan hücrelerinin üretilmesini emreder, kandaki su miktarını ayarlar, tansiyonu kontrol eder, kanı temizler, vücudun ihtiyaçlarına en uygun 2.400.000 filtre ünitesi aralıksız çalışır, çalışması için özel bir vakit ayırmaya gerek yoktur günlük yaşam içinde insan nerede olursa olsun çalışmasını sürdürür. Diyaliz makinesi, orta boy bir buzdolabı büyüklüğündedir, elektrikle çalışır, gürültülüdür, 3-4 yılda yıpranır, sürekli bakım gerektirir, böbrek çalışmadığı için vücutta kan üretilemez, hasta kansız kaldığı için sık sık kan nakli gerektirir. Steril hastane koşullarında uzman doktor ve teknisyenler tarafından çalıştırılır, tüm hastalar yüksek tansiyon hastasıdır, makineye bağlanınca tansiyon aşırı düşer, hastanın nefesi daralır, titreme krizleri gelir, kanamalar kolay ve sık olur, sık sık kas krampları oluşur, basit bir filtredir. Kanı kabaca süzdüğü için hastanın tahlilleri yapılır, eksilen maddeler serumla tekrar verilir, insanı 3 günde bir 5 saat boyunca yatağa bağlı tutar, hareket etme imkanı vermez. Bir diyaliz makinesinin tesadüfen oluşamayacağını bilen insanların, ondan daha üstün özelliklere sahip olan böbreklerin tesadüfen oluştuklarını iddia etmeleri büyük bir mantıksızlıktır.
  23. -Alinti- GİRİŞ Yaklaşık 150 yıldır okul kitaplarından bilimsel yayınlara kadar her yerde bilimsel bir gerçek gibi sunulmaya çalışılan evrim teorisi gerçekte son derece çürük temellere dayanmaktadır. 150 yıldır evrimcilerin ortaya attıkları her iddia, bilim tarafından teker teker yalanlanmıştır. Evrimciler ise, artık teorilerini ispatlamaya çalışmaktan vazgeçmişler, ancak propaganda, demagoji, göz boyama gibi yöntemlerle bu teoriyi ayakta tutabilmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Amaçları bilimsel bir gerçeği savunmak değil, sözde bilimsel olan bir safsatayı, materyalist ve ateist dünya görüşlerini devam ettirebilmek uğruna yaşatmaya çalışmaktır. Elinizdeki bu kitapçıkta, evrim teorisinin temel iddiaları bilimsel delillerle çürütülmektedir. Canlılığın evrimle meydana gelmesinin neden imkansız olduğu çok somut ve size çok yakın örneklerle ispatlanmaktadır. Bu kitapçığın içeriğini bilmeniz, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir evrimciye gerekli bilimsel ve akılcı cevapları vermenize ve evrimcilerin iddialarını çürütmenize, Allah'ın izniyle yeterli olacaktır. Konu hakkında daha geniş bilgi edinmek isterseniz yazarın binlerce sayfadan oluşan Evrim Aldatmacası, Evrim Açmazı (Ansiklopedik) (2 cilt), Evrim Yalanını Çökerten Gerçekler Serisi (19 kitap), Evrimcilere Net Cevap (4 kitap), Hayatın Gerçek Kökeni, Evrimcilerin Yanılgıları, Evrimcilerin İtirafları gibi eserlerine başvurabilirsiniz. Yazarın 200'ü aşkın kitabına www.harunyahya.org sitesinden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz. 1 Evrim Teorisi, Tesadüfleri Yaratıcı Bir İlah Olarak Görür Evrim teorisinin iddiasına göre, fosfor, karbon gibi bilinçsiz, akılsız, yeteneksiz, bilgisiz ve cansız atomlar tesadüfler sonucunda biraraya gelmişler, yıldırımlar, volkanlar, ultraviyole ışınları, radyasyon gibi doğal olaylar sonucunda kendilerini kusursuzca organize ederek proteinleri, hücreleri, balıkları, kedileri, tavşanları, aslanları, kuşları, insanları ve tüm canlılığı meydana getirmişlerdir. Tesadüfleri yaratıcı bir ilah kabul eden evrim teorisinin temel iddiası budur. Böyle bir iddiaya inanmak ise akla, mantığa ve bilime karşıdır. 2 Doğal Seleksiyon Canlılardaki Karmaşık Yapıların Nasıl Meydana Geldiğini Açıklayamaz Evrim teorisi, yaşadıkları ortama en iyi uyum sağlayan canlıların daha çok yaşama ve çoğalma imkanı bulduklarını ve bu şekilde faydalı özelliklerini sonraki nesillere aktarabildiklerini, türlerin bu "mekanizma"yla evrimleştiğini iddia etmektedir. Oysa doğal seleksiyon olarak bilinen söz konusu mekanizma, canlıları evrimleştirmez, onlara yeni özellikler kazandıramaz. Sadece bir canlı türüne ait özellikleri güçlendirebilir. Örneğin bir bölgede yaşayan tavşanlardan hızlı koşanlar hayatta kalır, diğerleri ise ölürler. Birkaç nesil sonra bu bölgedeki tavşanlar daha hızlı koşan bireylerden oluşur. Ancak, hiçbir zaman bu tavşanlar başka bir canlı türüne (örneğin tazılara veya tilkilere) evrimleşmezler. 3 Sanayi Devrimi Güveleri Doğal Seleksiyonla Evrime Delil Değildir Evrim teorisinin tüm dünya çapında en çok tekrar edilen sözde 'delil'lerinin başında, 19. yüzyıl İngilteresi'nde gerçekleşen sanayi devrimi sırasındaki güve popülasyonu gelir. İddiaya göre sanayi devrimindeki hava kirliliği ağaç kabuklarının rengini koyulaştırmış, bu nedenle koyu renkli güveler daha kolay kamufle olarak avcı kuşlardan korunmuş ve sonuçta koyu renkli güvelerin nüfusu artmıştır. Ama bu bir evrim değildir, çünkü yeni bir güve türü ortaya çıkmamış, sadece zaten var olan türlerin nüfus oranı değişmiştir. Bunun dışında, güvelerle ilgili bu iddianın dayandırıldığı hikayenin de doğru olmadığı ortaya çıkmıştır: Güveleri ağaçlar üzerine konmuş olarak gösteren ünlü fotoğrafların sahte olduğu ve iddia edildiği gibi bir "endüstriyel melanizm"in (endüstriyel kirlilik nedeniyle rengin koyulaşması) hiçbir zaman yaşanmadığı anlaşılmıştır. 4 Deprem, Bir Şehri Nasıl Geliştiremezse, Mutasyonlar da Canlıları Geliştiremezler Mutasyonlar, insan vücuduna dair tüm bilgilerin şifreli olduğu DNA üzerindeki rastlantısal değişikliklerdir. Mutasyonlara radyasyon, kimyasallar gibi etkenler neden olur. Evrimciler, mutasyonların canlıları evrimleştirdiğini öne sürerler. Oysa mutasyonlar canlılara daima zarar verirler, onları geliştirmezler, onlara yeni özellikler (örneğin kanat, akciğer gibi organlar) kazandıramazlar. Onları ya öldürür ya da sakat bırakırlar. Mutasyonların bir canlıyı geliştirdiğini, ona yeni özellikler kazandırdığını iddia etmek, bir depremin bir şehri daha gelişmiş ve modern bir hale getirdiğini, veya bir bilgisayara çekiçle vurulduğunda bir üst modelinin ortaya çıkacağını iddia etmeye benzer. Nitekim gözlemlenmiş hiçbir mutasyonun genetik bilgiyi artırdığı görülmemiştir. 5 Hayat Hayattan Gelir Ortaçağ'dan beri inanılan "spontane jenerasyon" adlı yanlış bir teori, cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabileceklerini öngörüyordu. 18. yüzyıla dek, böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşünceydi. Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı 19. yüzyılda ise, bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti: "Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür." Bu gerçek, yeryüzünde yaşamın kendiliğinden oluşmadığını, ancak mucizevi bir yaratılışla başladığını da bir kez daha göstermiş oluyordu. 6 Ara Geçiş Canlılarına Fosil Kayıtlarında Rastlanmamıştır Evrim teorisi, bir türün bir başka türe dönüşmesinin ilkelden (basitten) karmaşığa doğru, yavaş ve aşamalı olduğunu iddia eder. Bu iddiaya göre, bu dönüşüm sırasında "ara geçiş formu" adı verilen ucube canlıların yaşamış olması gerekir. Örneğin, balık özelliklerini hala taşımasına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık yarı sürüngenler, yarı maymun yarı insanlar, yarı sürüngen yarı kuş canlılar yaşamış olmalıdır geçmişte. Eğer gerçekten bu tür canlılar yaşamışlarsa, bunların kalıntılarına da fosil kayıtlarında rastlanması gerekir. Oysa, yıllardır büyük bir hırsla aranan bu ara geçiş formlarından eser yoktur. 7 Canlı Grupları Yeryüzünde Aniden ve Aynı Anda Ortaya Çıkmıştır Bugün bilinen temel canlı kategorilerinin tamamına yakını, 530-520 milyon yıl önce, "Kambriyen Devri" adı verilen jeolojik devirde aynı anda ve aniden ortaya çıkmıştır. Süngerler, yumuşakçalar, solucanlar, derisidikenliler, eklembacaklılar, omurgalılar gibi birbirinden tamamen farklı vücut planlarına sahip canlı kategorileri, daha önceki jeolojik devirlerde hiçbir benzerleri yokken, bir anda belirmişlerdir. Bu gerçek, evrimcilerin, canlıların tek bir ortak atadan uzun zaman içinde ve aşama aşama türedikleri iddiasını çürüten önemli bir delildir. Yeryüzünün bir anda, son derece farklı vücut yapılarına, son derece karmaşık organlara sahip birçok canlı ile dolması, elbette ki bu canlıların yaratıldıklarını gösterir. Evrimciler, Allah'ın varlığını ve yaratışını inkar ettikleri için bu mucizevi olayı kesinlikle açıklayamazlar. 8 Canlı Türleri Yüz Milyonlarca Yıl Boyunca Hiçbir Değişikliğe Uğramamaktadırlar Eğer gerçekten bir evrim yaşanmış olsaydı, canlıların yeryüzünde küçük kademeli değişimlerle ortaya çıkmaları ve zaman içinde de değişmeye devam etmeleri gerekirdi. Oysa fosil kayıtları bunun tam aksini gösterir. Farklı canlı sınıflamaları, kendilerine benzeyen ataları olmadan aniden ortaya çıkmışlar ve yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişim geçirmeden durağan bir biçimde kalmışlardır. 9 Evrimcileri Hayal Kırıklığına Uğratan Balık: Cœlecanth Evrimciler 400 miyon yıllık fosilleri bulunan Cœlacanth sınıfına dahil olan balıkları, balıklar ve amfibiyenler arasında çok güçlü bir ara form delili olarak gösteriyorlardı. Bu canlının yetmiş milyon yıl önce soyu tükenmiş bir tür olduğu zannedildiği için, evrimciler fosili üzerinde her türlü spekülasyonu yapmışlardı. Ancak 22 Aralık 1938'de Hint Okyanusu açıklarında bir Cœlacanth canlı olarak bulundu. İlerleyen yıllarda başka bölgelerde de 200'den fazla Cœlacanth yakalandı. Bu balıkların yakalanmasıyla beraber, bu canlılar üzerinde yapılan spekülasyonların temelsizliği de anlaşılmış oldu. Cœlacanth, evrimcilerin iddialarının aksine karaya çıkmak üzere olan yarı balık yarı amfibiyen özellikleri gösteren bir canlı değildi. Hatta 180 m. derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan bir dip balığı idi. Dahası, yaşayan Cœlacanthlar ile 400 milyon yıllık fosil örnekleri arasında hiçbir fark yoktu. Canlı, hiçbir "evrim" geçirmemişti. 10 Kuş Kanatları Tesadüflerin Eseri Değildir Evrimciler kuşların sürüngenlerden evrimleştiğini ileri sürerler, ancak bu imkansızdır. Sadece kuş kanatları bile bunu kanıtlamaya yeter. İddia edildiği gibi bir evrim olması için, bir sürüngenin ön ayaklarının, genlerinde meydana gelen mutasyonlar sonucunda kusursuz kanatlara dönüşmüş olması gereklidir ki, bu mümkün değildir. Herşeyden önce bu teorik canlı yarım kanatla uçamayacaktır. Bir yandan da ön ayaklarından mahrum kalmış olacaktır. Bu ise canlının sakat olmasına ve evrim teorisine göre elenmesine neden olacaktır. Ayrıca, uçuş için kanatların tüm detaylarının kusursuzca oluşması gerekir. Kanatların; kuşun göğüs çıkıntısına sağlam bir biçimde tutturulmuş olması gerekmektedir. Kuşu havaya kaldırmaya, havadaki dengesini ve her yöne hareketini sağlamaya elverişli bir yapıda olması, kanat ve kuyruk tüylerinin hafif, esnek ve birbiriyle orantılı olması, kısaca uçuşa imkan veren mükemmel bir aerodinamik düzende işlemesi şarttır. Kanatların bu kusursuz yapısının nasıl olup da birbirini izleyen rastlantısal mutasyonlar sonucu meydana gelmiş olabileceği sorusu tümüyle cevapsızdır. 11 Archaeopteryx, Sürüngenlerle Kuşlar Arasındaki Kayıp Halka Değildir Archaeopteryx adlı 150 milyon yıllık kuş fosili, evrimciler tarafından 19. yüzyıldan beri "evrimin en büyük fosil kanıtı" olarak gösterilmiştir. Bu kuşun bazı sürüngen özellikleri gösterdiği ve bu yüzden sürüngenler ile kuşlar arasındaki "kayıp halka" olduğu iddia edilmiştir. Ancak Archaeopteryx'in tam bir uçucu kuş olduğunu gösteren son bulgular bu iddiayı geçersiz kılmıştır. Dahası, kuşların sözde sürüngen ataları olarak kabul edilen teropod dinozorları Archaeopteryx'ten çok daha gençtirler. Bu ise evrimcilerin gizlemeye çalıştıkları bir gerçektir. 12 Ünlü 'Atın Evrimi' Senaryosu Fosil Kayıtları Tarafından Yalanlanmaktadır Onlarca yıldır, "atın evrimi", evrim teorisinin en iyi belgelenmiş kanıtlarından biri olarak gösterilmiştir. Farklı devirlerde yaşamış dört ayaklı memeliler küçükten büyüğe doğru dizilmiş ve bu "at serileri" doğa tarihi müzelerinde sergilenmiştir. Oysa son yıllardaki araştırmalar, at serilerindeki canlıların birbirlerinin atası olmadığını, sıralamaların çok hatalı olduğunu, atın atası olarak gösterilen canlıların gerçekte attan daha sonra ortaya çıktıklarını ortaya koymaktadır. 13 Evrimcilerin Maymun Adam Hikayeleri Hiçbir Delile Dayanmamaktadır Darwinizm'in en önde gelen aldatmacası, insanların maymun benzeri canlılardan evrimleştiği iddiasıdır. Bu iddia, oluşturulan binlerce hayali çizim ve maket yoluyla kitlelere empoze edilir. Oysa gerçekte "maymun-adamlar"ın yaşamış olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. İnsanın en eski atası olarak ileri sürülen Australopithecus, şempanzelerden pek farklı olmayan soyu tükenmiş bir maymun türüdür. Evrim şemasında Australopithecus'un sonrasına yerleştirilen Homo erectus, Homo sapiens neanderthalensis, Homo sapiens archaic gibi sınıflamalar ise, farklı insan ırklarıdır. Bu sınıflamalar ile günümüz insanları arasındaki küçük anatomik farklar, günümüzde de Avustralya yerlileri, Pigmeler, Eskimolar gibi farklı insan ırkları arasında görülmektedir. 14 % 99 Maymun-İnsan Benzerliği İddiası Bir Aldatmacadan İbarettir Zaman zaman gündeme gelen "insan ve maymun genlerinin % 99 benzerliği" ifadesi yıllar önce kasıtlı olarak üretilmiş propaganda amaçlı bir slogandır. Öncelikle, her iki türün DNA'larının kıyaslanabilmesi için ikisinin de gen haritasının bilinmesi gerekir. Ancak şu ana kadar yalnızca insanın genetik haritası çıkartılmıştır. Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır. Sansasyonel şekilde duyurulan araştırmalarda insandaki 30.000 genin sadece 97'si (binde 3'ü) karşılaştırılabilmiştir. Bu kadar yetersiz bir araştırma ile insan maymun arası bir soy bağı kurmak tamamen evrimci ön yargılardan kaynaklanmaktadır. Evrimcilerin bu genellemesi, sadece 3'er cümlesi okunmuş kalınca iki kitabın %99 benzer olduğunu ilan etmek kadar saçmadır. İki canlının genleri kısmen benzediği için benzerlik oranı seçilen genlere göre değişkenlik gösterir. Hiç benzemeyen genler seçilirse elde edilen sonuç %0; tamamen aynı genler seçilirse %100 çıkar. Kaldı ki, evrimcilerin yansıtmak istediklerinin aksine insan, genlerini sadece şempaze ile paylaşmaz. İnsan ile meyve sineği veya balina genlerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada tamamen aynı genler seçilirse insan %100 meyve sineği ya da %100 balina çıkabilecektir! Sonuç olarak insan ve maymunun bütün genlerinin %99 aynı olduğunu iddia etmenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. 15 İnsan Bilincinin Kaynağı Evrim Değil, Yaratılıştır Evrim teorisi insan bilincinin nasıl ortaya çıktığını kesinlikle açıklayamaz. Şuursuz atomlar ve tesadüfler; medeniyetler kuran, sanat eserleri meydana getiren, tıptan arkeolojiye kadar birçok bilim dalı oluşturan, felsefeler üreten, sevinen, hayranlık duyan, besteler yapan, dinlediği müzikten zevk alan, yediği yoğurdun tadından hoşlanan, dostları olan, vefa, sadakat, sevgi gibi kavramları bilen, özleyen, kendisini oluşturan atomları inceleyen, uzay araçları inşa eden, mikroskobu, ampulü icat eden insan bilincini oluşturamaz. Bilincin, insanı sadece bir madde yığını olarak gören materyalist felsefe ile açıklanması mümkün değildir. Beyindeki atomlar hissedemez, bilemez, konuşamazlar. Bilinç insan ruhuna ait bir özelliktir ve insana ruhunu veren Allah'tır. 16 Canlılarda Körelmiş Organlar Olduğu İddiası Doğru Değildir Uzun zamandır evrimci kaynaklarda canlılardaki bazı organların işlevsiz olduğu ileri sürülmekte ve bunların o canlıların atalarından miras kalmış ancak artık kullanmadıkları organlar olduğu iddia edilmektedir. Örneğin insan vücudundaki appendiks (apandisit) veya kuyruk sokumu, yıllarca "körelmiş organ" sayılmıştır. Oysaki son yılların bilimsel araştırmaları, tüm bu organların önemli işlevleri olduğunu ortaya koymuştur. Evrimcilerin 20. yüzyıl başında çıkardıkları "körelmiş organlar listesi" bugün tamamen çürümüş durumdadır. Aynı şekilde, evrimcilerin öne sürdükleri "hurda DNA" kavramı, yani DNA'nın büyük bölümünün işe yaramaz olduğu iddiası da yapılan yeni keşiflerle çürütülmüştür. 17 Proteinlerin Tesadüfen Oluşmaları Kesinlikle İmkansızdır Hayatın yapı taşı olan proteinlerin tesadüfen oluşmaları matematiksel olarak imkansızdır. Örneğin, bileşiminde 288 amino asit bulunan ortalama büyüklükteki bir protein molekülünün tesadüfen oluşma ihtimali 10300'de 1 ihtimaldir. (Bu, 1 rakamının sağına 300 tane sıfır gelmesiyle oluşan astronomik bir sayıdır.) Bu ihtimalin pratikte gerçekleşmesi ise imkansızdır. (Matematikte 1050'de 1'den küçük ihtimaller pratikte "sıfır ihtimal" kabul edilirler.) Tek bir proteinin bile tesadüfen oluşmasını açıklayamayan evrim teorisi, hücrenin ve daha kompleks yapıların nasıl meydana geldiğini asla açıklayamaz. 18 Cansız Moleküllerin Tesadüfen Biraraya Gelmesi Canlılığı Açıklayamaz Bir protein molekülünün tesadüflerle meydana geldiğini varsaysak dahi canlılığın tesadüfen kendiliğinden oluşması imkansızdır. Çünkü proteinden hücreye gitmek için, daha binlerce aşama gereklidir. Öncelikle, oluşan bu protein, o ortamda ultraviyole ışınlarına ve şiddetli mekanik etkilere rağmen hiçbir bozulmaya uğramadan, sabırla hemen yanıbaşında diğerlerinin tesadüfen oluşmasını beklemelidir. Sonra yeterli sayıda ve aynı noktada oluşan bu proteinler anlamlı şekillerde biraraya gelerek hücrenin organellerini oluşturmalıdır. Aralarına hiçbir yabancı madde, zararlı molekül, işe yaramaz protein zinciri karışmamalıdır. Sonra bu organeller son derece planlı ve organize bir biçimde biraraya gelip, gerekli enzimleri de yanlarına alıp bir zarla kaplanmalı, bu zarın içi de bunlara ideal ortamı sağlayacak özel bir sıvıyla dolmalıdır. Oysa bu aşamaların her biri ayrı ayrı imkansızdır. 19 Hücre Büyük Bir Şehirden Daha Komplekstir Evrimci senaryoya göre, bundan dört milyar yıl kadar önce, ilkel dünya atmosferinde birtakım cansız kimyasal maddeler tepkimeye girmiş, yıldırımların, sarsıntıların etkisiyle karışmış ve ilk canlı hücre ortaya çıkmıştır. Oysa hücre, bilim adamlarının benzetmesiyle, New York şehri kadar kompleks bir yapıya sahiptir. Hücrenin içinde enerji üreten santrallerden, protein üreten fabrikalara, hammaddeleri taşıyan kargo sisteminden DNA'yı tercüme eden şifre çözücülere, haberleşme sistemine kadar birçok yapı, kusursuz bir organizasyon içinde sürekli faaliyet halindedir. Evrimcilerin hücrenin tesadüfen meydana geldiği iddiasına inanmak, New York şehrinin tüm binaları, otoyolları, taşıma sistemleri, elektrik ve su şebekesi vs ile birlikte, tesadüfen meydana gelen fırtına, deprem gibi doğa olayları neticesinde kendiliğinden ortaya çıktığını iddia etmek kadar mantıksız ve saçmadır. 20 Hücre Yapılarındaki Tasarım, Evrim Teorisinin Geçersizliğini Gösteren Bir Delildir İnsan vücudundaki yaklaşık 200 farklı tipteki hücre mükemmel tasarımları sayesinde farklı görevler üstlenirler. Örneğin sinir hücrelerinin omurilikten ayağa kadar uzanan yaklaşık 1 metrelik uzantıları vardır. Bu sayede uyarılar tek bir hat üzerinden hızla gidecekleri bölgeye ulaşırlar. Kan hücreleri ise sadece 7 mikrometre boyundadır. Böylece mikroskobik boyuttaki kılcal damarlardan sıkışmadan geçebilirler. Gözdeki ışığa duyarlı retina hücrelerinde ışığa duyarlı pigmentleri ve sinir bağlantısını taşıyan çok sayıda zar vardır. Bu sayede göz hücreleri ışığa duyarlıdır. İnce bağırsakta da görevine uygun şekle sahip, besinleri emici hücreler vardır. Tüm bu hücreler tek bir hücrenin bölünerek çoğalmasından oluşmuştur. Peki tüm bu hücrelerin tasarımını, görevleri için en uygunu olan kusursuz şekillerini şuursuz atomlar ve tesadüfler mi üstlenmişlerdir? Evrim teorisinin kesinlikle açıklayamayacağı bu olağanüstü organizasyon ve tasarım, Allah'ın yaratışının bir delilidir.
  24. Hayir kardesim,, Kur'ani Kerim okuyanlar bilirki gok kelimesi ile hem gok hemde evren kasdedilir.. nasilki arapcada biz kelimesi hem ben hemde " Yuce ben" anlaminda kullanilir ya da ingilizcede You kelimesi sen ve siz anlaminda kullanilir.. Kur'ani Kerim'i okudugunu soyluyorsun demekki Kur'ani Kerim'in bir cok ayetinde Allah derki "Siz bilmiyorsunuz Biz biliyoruz" der. yani yuce Yaratici olan ben biliyorum der. Ben baska bir mesajda yazdigim gibi Kur'ani Kerim arapcasini bilmiyorum.. (gunumuz arapcasi degismistir) O yuzden bunun detayli aciklamasini yapamam ama yapanlar var.. Selametle
  25. Evren, Bir de anladigim kadariyla, bir sekilde Herseyin Bilimle Aciklanacagini savunuyorsun. Eger bilimle aciklanmiyorsa o gercek degilsin diyorsun Anladigim kadriyla yanlis anliyorsam duzelt. Kendi basimdan gecen kucuk bir olayi aktarmak istiyorum .. Bilimsel aciklanman ne yonde olacak diye merak ediyorum.. Bildigin gibi yer cekimi kanunu var.. Bir yerden atlarsak duseriz normal olarak degilmi.. Iste ben de 4-5 yaslarinda iken 2. katin parmakliklarinda oynarken dengemi kaybetip 2. kattan bodrum kata kadar dustum.. yani nerdeyse2,5- 3 kat.. bas ustu dusmeye basladim duserken bodrum katiyla birinci kat arasinda dikdoktgenseklinde bir hallden gectim(parmaklilardan) yalniz benim gecebilecegim kadar kucuk bir yerdi, ne kol ne bacak ne bas hic birsey carpmadan gectim.. buraya kadar hersey normal olabilir.. ama burdan gectikten sonra duz bir sekilde dusup betona carpmam gerekiyordu ama nasil oldu ise, zemine 1 ya da 1,5 metre kala 40- ya da 45 derecelik aci yaparak toprak zemine dustum.. Allah'a sukur ki hic bir sey yoktu ne kirik ne cikik sadeec ayak parmaklarimin birinde kucuk bir siyrik.. o kadar.. Tabi oyle bir bagirdimki Babam aninda geldi.. herkeze olayi anlattim ama bana inanmadilar.. soranlar oldugu zaman dediler ki bodrum merdivenlerinden yuvarlanmis, ama 2. kattan dustugunu saniyor. ben 2. kattan dustugum konusunda israr etsemde.. Kucuk oldugum icin tabi neden boyle konustuklarini anlamiyordum taki biraz buyuyup dustugum mekani tekrar alici gozle baktiktan sonra anladim, neden boyle dusunduklerini.. Halada nasil oldugunu anlamis degilim ama bildigim tek sey varki Cok sukur ki Allah korumus.. Selametle..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.