Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

nerro

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    44
  • Katılım

  • Son Ziyaret

nerro tarafından postalanan herşey

  1. nerro doğum gününüz kutlu olsun!

  2. çok güzel evler karların içinde olan ve kırmızı çiçekli ağaç olan güzelmiş hepsi güzel
  3. Bir Kova'ya mı aşıksınız? Gördüğünüz görebileceğiniz en özgürlüğüne düşkün insanla karşı karşıyasınız. Bu konuda en ufak kıskançlık, sitem veya surat asılmasına gelemez. Belki size fazla mülayimce gelebilir ancak onun bu özelliğine saygı göstermeniz ilişkiniz adına yeterli olacaktır. O hayata bambaşka bir pencereden bakacak, etrafındakileri tamamen farklı anlamlandıracaktır ve bu yönünün takdir edilmesine çok büyük ihtiyaç duyar. O yaşamı güzelleştirmeye çalışıyordur çünkü çevresinin erişebileceği mükemmelliği görür ve bir şekilde mevcut durum konusunda kendini sorumlu hisseder. Sizinle konuşmalarında bulunduğu yerden çok daha yükseklerden dünyaya bakmakta, olayları kuş bakışı kavramakta ve sizinle ta oralardan tartışmaktadır. İnanılmaz derecede hoşgörülüdür ancak tahammül edemeyeceği bir olgu vardır; hoşgörüsüzlük. Ayaklarının üstünde durmak ister ve sizden de bunu bekler. Eşit, adil ve ilginç bir ilişkiyse istediğiniz, tam yerindesiniz.
  4. seni tanıyorum frozen senden çok söz ediyor ablam sende balıkmışsın değilmi? çok teşekkür ederim kutlaman için gelmeye çalışırım şu müdür tepemde olmasa gelirimde nefes aldırmıyorki , demek ablam atıp tutuyor ha ne gibi şeyler atıyor sen söyle ben sana aslını söyleyim
  5. Hoşgeldiniz nerdeydiniz ey sevgili hüzün Anladım o çekmecede gizliydiniz Hoşgeldiniz kağıdınız kırık kaleminiz Hadi yazalım biz hazırız Dayan kalbim dayan İçine çevir gözünü Ne olur daha derinlere dal senindir ask Uyan geceden uyan Güneşi çağır gününe Acıyı tutun basıp dindir Yeminim var yine unutacağım Bu yüreği yeniden uçuracağım Ayrılığı aşk ile vuracağım Bana iyi bak ben zırdeliyim
  6. çok teşekkür ederim sen estikçe ben titrerim demek anne diyorsun ablama aslında benden 5 yaş büyük ablam ve bende ona anne derdim küçükken bile öyledir o kuş, kelebek, kedi, köpek ne varsa sever diğer ablam beni döverdi sibel ablamda onu döverdi beni saklardı sağol canım benim kutladığın için teşekkür ederim oyunlarınıza katılamıyorum ama katılmak isterdim hepinize sevgiler)))
  7. gelmiyor değilmi abla bende gelemiyorum artosta gelemiyor ne olduk ya, eskiden dükkanı beklerdik ))) jön merhaba demek istedim işleri yoluna koyayım en kısa zamanda gelmeye çalışacağım hoşçakal
  8. jön sorma bankada icra bölümüne geçtim orada daha az zamanım oluyor ablam doğumgünüm için başlık açmış bende şu deftere bakayım demiştim sen nasılsın sende iyimisin görüşürüz sevgili jön
  9. ablam benim canım ablam annem gibi ablam bilirsin küçükkende sana sen benim annem olsana derdim sen beni hep korurdun
  10. nerro

    Artos32

    artos görüşemez olduk ya nasılsın arkadaşım
  11. ya ben çalıştığım için pek vakit bulamıyorum canım ablacım bana başlık açmış haber verdi yoksa hiç haberim olmayacaktı herkese teşekkür ederim çok mutlu oldum ablacım bende seni seviyorum, seninle gurur duyuyorum çok şanslıyım ablam olduğun için erbay, jön, frozen çok teşekkürler çok sevindim
  12. Ne kadar çok sevmeyenimiz varmış, saldıran saldırana evet keskinkalem haklısın hakaret et gelsin ödüller gitsin 1.5 milyon ytl ler büyük millet olmak kolay değil tabi insanlar öyledir birini sevmediklerinde ona olmadık iftiralar atarlar.
  13. nerro

    Artos32

    Artos abim nerelere kayboldun özledik seni ya sardunyam seni sorup duruyor çok merak ettik seni
  14. hakkatten şiir güzel jön arkadaşım görüşemiyoruz ne olduk yahu
  15. aslında bende gelecektim ama gelemedim galiba o taş banada geldi. neyse başka bir gün buluşuruz belki
  16. Papa bu kadar sözden sonra bu ülkeye nasıl gelecek ve çok merak ediyorum bu müslüman geçinen iktidar onu nasıl karşılayacak nasıl ağarlayacak. müslüman olduklarını iddia eden herkes papanın türkiyeye gelmesini protesto etmelidir. bizden kimse sağduyu ve soğukkanlılık beklemesin soğukkanlı olacağız diye tepkisiz bir millet haline geldik. ne yaparlarsa yapsınlar biz susuyoruz, oysa avrupada böyle bişey olsa sokaklar demokratik yolla tepki gösteren insanlarla dolardı. tepki göstermemek sağduyu değildir sineye çekmektir.
  17. Hz. Muhammed'in İnsanlığa Getirdikleri Tevhid akîdesinin sarsıldığı her zaman dilimi, karanlıktır. Zira, semâvât ve arzın nûru olan Allah (cc) inancının, bütün sînelere hakim olmaması, ruh ve vicdanları simsiyah hâle getirir. Böyle bir kalb ve vicdanın eşya ve hâdiselere bakış keyfiyeti miyop ve bulanık olacağından, o insan kapkaranlık bir dünyada, hep yarasalar gibi yaşayacaktır. Din ve dine ait bütün esaslar temelinden sarsılmış, semâvî dinler de bizzat o dine tâbi olanlar tarafından tahrif edilmiş bir dönemde, belki birkaç muvahhid, isimlendiremedikleri, bilemedikleri, dolayısıyla da yolunda kullukta bulunamadıkları bir Allah (cc)’a inanıyorlardı; ama sesleri o kadar zayıf çıkıyordu ki, hiç mi hiç kimsenin dikkatini çekmiyordu. Cahiliyede Putperestlik Bütün müşrikler Ka’be’ye doldurdukları putlarına kullukla övünüyor ve teselli oluyor. İçlerinde az bilgisi olanlar ise, bu putları sadece Allah (cc)’a yaklaştırıcı birer vasıta olarak kabul ettiklerini söylüyorlardı. Bir âyette bu husus şöyle ifade edilmektedir: “ Biz onlara, sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” (Zümer, 39/3) Böylece, insanın yapısında bir önemli emanet olarak yerleştirilmiş olan kulluk duygusu, bir kere daha kötüye kullanılmış oluyor, bir kere daha ihanete uğruyordu. Ağaca, taşa, toprağa, Güneş’e, Ay’a, yıldıza kullukta bulunuyor; hatta, helva ve peynir gibi yenecek nesnelerden kendi elleriyle yaptıkları putlara bir süre tapıyor, sonra da karınları acıkınca bu şeyleri yiyorlardı. Bu temelsiz düşünceyi ve bu köhneleşmiş anlayışı Kur’ân-ı Kerîm şöyle dile getirir: “Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda veremeyecek şeylere tapıyorlar ve: ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır’ diyorlar. De ki: Siz Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşâ! O, onların ortak koştukları her şeyden uzak ve yücedir” (Yûnus, 10/18). “Dikkat et, hâlis din ancak Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine birtakım dostlar edinenler: ‘Onlara, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsın diye kulluk ediyoruz’ (diyorlar). Şüphesiz ki Allah ayrılığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (Zümer, 39/3). Bir de bu ***** düşüncelerine mazeret arıyorlardı. En büyük mazeretleri de atalarını bu işleri böyle yapar bulmalarıydı : “Onlara (müşriklere) ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiği zaman, onlar, ‘hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ dediler. Atalarının akılları hiçbir şeye ermemiş ve doğruyu bulamıyor iseler de mi?..” (Bakara, 2/170). Kız Çocuklarının Dramı Cahiliye devrine ait bir başka kötülüğü de Kur’ân-ı Kerîm şöyle anlatır : “Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman, pek öfkeli olarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin sevimsizliğinden dolayı kavminden gizlenmek ister. Onu, hakarete katlanarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? (Bunu düşünür durur.) Bak ne kötü hüküm veriyorlar!..” (Nahl, 16/58-59). Evet, onlardan herhangi biri kız çocuğu olduğu müjdesini aldığı zaman, öfkeden yutkunup duruyor.. bu yüzden de yüzü simsiyah kesiliyor ve bu acı müjdeden dolayı halkın içine çıkıp görünmekten de utanıyordu. O böyle bir haberi o kadar kötü buluyordu ki, kaybolmak, gizlenmek, bir deliğe girip saklanmak istiyor ve iki alternatiften birine katlanmak zorunda olduğuna inanıyor, tereddütler içinde bocalıyor ve bir karar veremiyordu: Ya cemiyet içinde düştüğü horluğa katlanıp o çocuğu hayatta bırakacak veya şerefini temizlemek için (!) o kız çocuğunun vücudunu ortadan kaldıracaktı. İşte kadın cahiliye döneminde böylesine hor görülüyordu.. ve bu hor görme ve küçümseme, sadece cahiliye Araplarına mahsus da değildi. Roma ve Sâsâni imparatorluklarında da durum aynıydı. Bu itibarla denebilir ki; İslâm’ın, cahiliye Arapları arasındaki kadınlık dünyasıyla alâkalı o müthiş tesbit ve inkılâbı, aynı zamanda topyekün dünya kadınlığı adına, insanlık tarihinde eşi benzeri olmayan bir operasyondur. Evet, ilk defa Kur’ân, bu tür canavarlığın önüne çıkıyor ve hangi sebeple ve ne şekilde olursa olsun çocukların öldürülmesini yasaklıyor: “Fakirlik yüzünden çocuklarınızı öldürmeyin; sizin de onların da rızkını Biz veririz.” (En’am, 6/151). Sanki Cenâb-ı Hakk onlara şöyle diyordu: Çocuklarınızı niçin öldürüyorsunuz? Sizi de onları da rızıklandıran Benim. Görmüyor musunuz, yeryüzü, binler sofralar halinde hazırlanıp sizin emrinize sunuluyor. Gökyüzü sizin imdadınıza koşuyor. Bulutları sizin için sevkedip oradan yağmuru ve kar’ı yağdıran, sonra da zemin yüzünde milyonlarca türde bitkiyi bitiren Benden başka kim olabilir? Bütün bunları gördüğünüz halde, hangi vicdan, hangi insaf ve hangi akılla rızık korkusuna düşüyor da çocuklarınızı öldürüyorsunuz. Sakın unutmayın; böyle yapanlar Allah (cc)’a hiç mi hiç muhatap olma liyâkatına eremeyecekler ama; birgün o masumlar muhatap kabul edilerek, hangi cürümleri sebebiyle öldürüldükleri, kendilerine sorulacak ve evlatlarını öldüren o zalimler de, bu zulümlerinin cezasını mutlaka göreceklerdir. İşte “Diri diri toprağa gömülen çocuklarınıza ‘suçunuz neydi, hangi günah sebebiyle öldürüldünüz?’ diye sorulduğunda” (Tekvir, 81/8-9) mealiyle verdiğimiz âyet o müthiş ürperticiliğiyle bize bu devrin ahlâkını anlatmaktadır. Bir gün bir sahâbî, Allah Resûlü’nün huzuruna gelerek cahiliyeye ait bu canavarlığı şöyle dile getirmişti: “Ya Resûlallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Benim de bir kız çocuğum vardı. Annesine ‘bunu giydir, dayısına götüreceğim’ dedim. (Kadın bunun ne demek olduğunu bilirdi. Ciğerpâresi, evladı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti. Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme hak ve selâhiyeti yoktu. Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp gözyaşı dökmekti). Hanımım dediğimi yaptı. Çocuk hakikaten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da: ‘Babacığım üzerin tozlandı’ deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.” Adam bunu anlatırken Allah Resûlü ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi: “Be adam Resûlullah’ı, hüzün içinde bıraktın!” deyince, Efendimiz, adama: “Bir daha anlat” dedi. Adam hâdiseyi bir kere daha anlattı. İki Cihan Serveri’nin gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya akıyordu(1). Allah Resûlü hâdiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu: “İşte siz İslâm’dan evvel böyleydiniz. Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslâm’ın size kazandırdığı insanlığı bir kere daha hatırlamış olasınız!” Bu acılardan acı misâlde görüldüğü gibi, o gün insanlık müthiş bir buhran geçiriyordu; hergün çölün karanlıklarında binbir fezâyiin yanında bir de derin derin çukurlar kazılıyor ve nice masum çocuk onların içinde can veriyordu. Beşer, vahşette sırtlanları çoktan geride bırakmıştı. Dişsiz olanın hakk-ı hayatı yoktu ve mutlaka bir dişlinin keskin dişleri arasında paralanmaya mahkumdu. Cemiyet bunalımlar içindeydi. Bu bunalımlara “dur” diyecek kimse de yoktu. Değişen Değerler Evet, cemiyet öyle bir hâle giriftar olmuştu ki; - bütün insanî değerler ters yüz edilmiş, - fazîletler ayıp, ayıp ve kusurlar ise birer fazîlet gibi itibar görmeye başlamıştı. - Canavarlık alkışlanıyor ve insanlık horlanıyordu. Kurtlar çoban olmuş çalım çakıyor; koyunlar bu merhametsiz çobanların elinde inim inim inliyordu. - Fuhuş, zina, ahlâksızlık öyle yaygınlaşmıştı ki, çoğu kimse babasını bilmiyor ve tanımıyordu. Haseb ve nesep bütün bütün kuruyup gitmişti. - İçki ve kumar hiç de ayıp sayılan şeyler değildi. - İnsanları hor görmek, aşağılamak normal bir hâdise gibi değerlendiriliyor, çeşit çeşit spekülasyonlarla insanlığın kanını emmek marifet ve akıllılık sayılıyordu. İşte bütün bu olup bitenlere “dur!” diyecek bir “İksir Sözlü”ye ihtiyaç vardı. İhtiyaç o derece şiddetli idi ki, birden Rahmet ihtizaza geldi ve derken Efendiler Efendisinin risalet vazifesiyle gönderilmesine bâdi oldu ve O’nun gelişiyle birden her şey değişiverdi. Evet, Dev Şair Ahmed Şevki’nin de dediği gibi: “Hidayet doğdu, kâinat bütünüyle ışık oldu Artık zamanın dudaklarında tatlı bir tebessüm ve senâ var” Karanlık olan zaman ve mekan, Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın getirdiği ışıkla tebessüm eden bir gül demeti haline geliverdi ki seneler sonra, hicret esnasında Medine halkı O’nu karşılarken: “Seniye-i Veda’dan bir Ay doğdu. Her duâ ve da’vette bulunan, duâ ve da’vette bulunduğu müddetçe üzerimize şükür vacib oldu” 3. Bütün bu duyguları dile getiren nağmelerle karşılayacaklardı. Evet işte tertemiz nâsiyeliler, tertemiz ağızlarıyla bu tertemiz nağmeleri terennüm ediyorlardı.
  18. Milletvekili transferleriyle kurulan Özgürlük ve Demokrasi Partisi'nin oluşumunda AKP'nin rolü olduğunu iddia eden Serdar Denktaş AKP'ye ağır eleştirilerde bullundu KKTC'de yaşanan siyasi çalkantıda koalisyon dışında kalan DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, Milliyet'e konuştu. Serdar Denktaş kendi partisi ve CTP'den milletvekili transfer edilerek Özgürlük ve Demokrasi Partisi'nin kurulmasında AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli'nin rolü olduğunu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da isminin kullanıldığını açıkladı. "Kıbrıs'ta ilk kez din ve siyaset bir araya geldi" diyen Denktaş, hükümetin bozulmasının ardından Türkiye'deki askeri yetkililerin de kendisini aradığını, ancak AKP hükümetinden kimsenin aramadığını belirtti. Serdar Denktaş, ortağı olduğu CTP-DP koalisyonunun bozulmasına neden siyasi krizin perde arkasını Milliyet'e şöyle değerlendirdi: KİRLİ OYUN: Kıbrıs'ta bir hükümet devam ederken, başka partilerin milletvekileriyle temas kurulup istifa ettirilerek hükümet bozuldu. O milletvekillerine parti kurdurulup yeni koalisyon oluşturulacak. Türkiye'deki Güneş Motel olayının tıpatıp aynısı, kirli ve çirkin bir oyun. Bunların toplanma yeri de Salamis Bay Oteli. Cumhurbaşkanı Talat da son derece rahatsız. "Elimde olsa istifayı kabul etmezdim" diyor. Tüm muhalefet partileri boykot kararı aldık. Transferle oluşan, partiyle hükümet kurarlarsa sine-i millet noktasına gideceğiz. AKP İŞİN İÇİNDE: AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli bu işin içine bulaştırıldı. Bu milletvekilleri Türkiye'de onunla buluşmuş. Adaya döndüklerinde de "Ankara bizi ikna etti" açıklamaları yaptılar. Kıbrıs'taki genel kanaat de Şaban Bey'in Başbakan Erdoğan'ın çok yakını olduğu, ona sormadan nefes bile almayacağı. Herkeste Başbakan'ın bilgisi ve onayı olduğu, aksi halde böyle çalışmanın yürütülemeyeceği kanaati hâkim. AKP GİBİ PARTİ OLACAK: Kıbrıs'ta bugüne kadar birbirine hiç bulaştırılmayan dinle siyaset bu sefer bulaşmış durumda. Kıbrıs'taki Din İşleri Başkanı Ahmet Yönlüer'in girişimiyle din-siyaset koalisyonu kuruluyor. CTP'nin hükümet ortağı olacak yeni partinin kuruluşuna bu müftü, "AKP gibi dini ve milli duyguları bütünleştiren bir parti de burada oluşacak" diyerek fiilen aracı oluyor. Bu kişi yemin ederek "Erdoğan ve AKP bunu istiyor" diyor. Yine Erdoğan'ın adını kullanarak işadamlarından parasal imkânlar sağlıyor. MÜDAHALE ETMEYİN: Türkiye ile Kıbrıs iki ayrı devlet ve iki ayrı demokrasidir. Müdahaleler çok farklı boyuta ulaştı. Bunun topyekûn durması lazım. Biz nasıl Türkiye'de hangi hükümet iktidara gelirse gelsin o hükümet ile iyi çalışmak zorundaysak aynı şekilde Kıbrıs'ta halk iradesiye hangi hükümet gelirse gelsin Türkiye de aynı ilişkiyi yürütmek ve müdahale etmemek zorunda. AKP yönetiminin derhal çıkıp Kıbrıs halkına "biz bu işin arkasında değiliz" demesi lazım. ASKERLER ARADI: Yurtdışındayken hükümetten atılan biri olarak aramayı değil aranmayı bekledim. Askerler aradı. Ama ne Erdoğan, ne de Gül aradı. Hepsiyle kişisel temasım var, aramalarını beklerdim. TAVİZ Mİ VERİLECEK? Başbakan Ferdi Sabit Soyer, "Ekim'de Kıbrıs'la ilgili gelişmeleri engelleyeceği için hükümeti bozduk" diyor. AB Dönem Başkanı Finlandiya'nın Maraş'ın Rumlara iadesi, Magosa Limanı'nın BM ya da AB egemenliğinde kullanıma açılması önerileri var. Bunlara karşı olduğumuz biliniyor. Ama Kıbrıs'ta bunu kabul edecek hükümet yoktur. Demek ki farklı bir şey pişirilecek. Milliyet
  19. nerro

    YOZLAŞMA...

    TDK Başkanı: Dilde yozlaşma var! Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, dilde yozlaşma ve yabancılaşma bulunduğunu ve bunun sadece buzdağının su üstünde kalan kısmı olduğunu kaydetti. Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunun 72. yıldönümünde konuşan TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, dilde yozlaşma ve yabancılaşma bulunduğunu, ancak bunun buzdağının suyun üstünde kalan kısmı olduğunu belirterek, “Dildeki kadar hayatımızın diğer alanlarında da bir yozlaşma ve yabancılaşma var” dedi. Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan ile yönetim kurulu üyeleri, TDK’nın kuruluşunun 72. yıldönümü dolayısıyla Başkan Akalın’ı kurumdaki makam odasında ziyaret ederek bir süre görüştü. TDK Başkanı Şükrü Haluk Akalın, görüşmede yaptığı konuşmada, kuruluş yasasında birkaç madde eksik olduğu için 2 yıldan bu yana üyesiz çalıştıklarını söyledi. Aslında TDK’nın 40 kişilik bir bilim kurulu bulunduğunu, ancak gerekli yasal düzenleme yapılmadığı için bilim kurulunun görev yapamadığını anlatan Akalın, hükümetin yasayı gündemine almasının sevindirici olduğunu söyledi. Akalın, bu yasal düzenlemenin bir an önce yapılması gerektiğini, buna büyük ihtiyaç duyduklarını kaydetti. “Türkçe, bizim en önemli kültür değerimiz” diyen Akalın, insanı insan, kültürü kültür yapan değerlerin başında dilin geldiğini, dil olmazsa ne insan ne millet ne de uygarlık olabileceğini ifade etti. Dil konusunun üzerinde sadece TDK’nın değil bütün devlet kurumlarının, vatandaşların ve bu dili konuşan herkesin hassasiyetle durması gerektiğini vurgulayan Akalın, Atatürk’ün de çeşitli konuşmalarında buna işaret ettiğini söyledi. “ÇOK YÖNLÜ KÜLTÜR ETKİLENMESİ YAŞIYORUZ” Akalın, dilde ciddi bir yozlaşma ve yabancılaşma olduğunu, tabelalarda bunun en açık şekilde görülebileceğini söyledi. Dilde görülen yozlaşma ve yabancılaşmanın buzdağının suyun üstünde kalan kısmı olduğunu belirten Akalın, dildeki kadar hayatın diğer alanlarında da ciddi bir yozlaşma ve yabancılaşma bulunduğuna işaret etti. Buna değişen alışveriş alışkanlıklarını örnek olarak gösteren Akalın, “Bütün bunlar çok yönlü bir kültür etkilenmesi yaşadığımızı gösteriyor” diye konuştu. Akalın, bir gazetecinin dildeki yozlaşmaya karşı TDK’nın neler yaptığını sorması üzerine, kurumun çalışmaları hakkında kısa bilgiler verdi. Akalın, çeşitli sözlük çalışmalarının yanı sıra Türkçe’nin 600 binlik söz varlığını ortaya koymak üzere “Türkçe’nin Temel Söz Varlığı Veri Tabanı” hazırlamak için çalıştıklarını belirterek, bunun tamamlanmasından sonra görevin, kültür adamları, kitle iletişim araçları ve bilimadamlarının bu zenginliği ortaya koyacak çalışmalarına kalacağını söyledi.
  20. Gerçekten mutluydum daha çok mutlu oldum beni utandırdın ay ne bilim ne diyeceğimi şaşırdım. güzel bir süprizdi .. artıkın benimde bir anı defterim neyin oldu iltifatların içinde çok mersi... bu arada siteyi erken açalım.patron tatilde diye yayılmayalım.
  21. jön merhaba, sardunyam nete erken gel, saatini iyi ayarla patron kızıyor. geç geliyorsun çok uyuma. tanıdığım kadarıyla, efendi, Atatürkçü, medeni, seviyeli bir insansın. Okul hayatında başarılar diliyorum. Özel hayatında da. Bu arada o kadar karıştırma yediğini içtiğini. Sevgilerimle arkadaşım. görüşmek üzere
  22. Tan abim, eniştem benim benim hiç abim olmamıştı size abi diyebilirmiyim. biliyormusun, abicim bir abim bile yok derken sen geldin, kanatsız melek abim. daha ne diyim bilmiyom, çok zormuş bir anı defterine yasmak. neyse sen zaten biliyorsun seni çok sevdiğimi. aklıma gelince gene yazarım bişeyler. Allah'a emanet ol.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.