İslamda Mezhepler ve Yükseliş / Kazım YARDIMCI
Bir mezhep, yüzde yüz doğrudur, denilemez. Ebu Hanife‘nin de görüşü budur. Şafii de öyle der. Yani isteyen bir İctihadı kabul eder; isteyen etmez. “Ben Kitap ve Sünnet’e inanmışım”, demek şartıyla! Ondan ötesi zaten ‘Şer’i münzel’ değildir. Yani ‘Gökten inmiş Şeriat’ değildir. Gökten inmiş bir emir de değildir. Gökten inen Kitap ve Sünnet’tir.
Mezheplere, ‘Şer’i müevvel’ de derler. Yani beşerin Kitap ve Sünnet’e uygun, diye İctihadını ortaya atmasıdır. İctihat’da Müctehid, hata yapar. O nedenle hiçbir İctihad, yüzde yüz doğru değildir. Ve hiçbir Mezhep de yüzde yüz doğru olamaz.
Öyleyse Fıkıh’da “Hak“ bütün Mezheplerde gizlenmiştir. Ancak bizim görüşümüz; mevcut Ehl-i Sünnet’teki: Ebu Hanife, Şafii, Maliki, Hanbeli, Zeydiye (Çünkü kendimiz de Hanefi Mezhebindeniz) Mezheplerinde Hak daha çoktur. Görüşümüz budur. Kitap ve Sünnet’e daha uygundur. Ancak hataları vardır, olabilir. Çünkü olmazsa o zaman İctihad olmaz. O zaman Peygamber sözü olur. Onlar da Peygamber değiller. Kendileri de bunu itiraf ediyorlar.
Öbürlerinde Kitap ve Sünnet’e uygunluk yok mudur? .. Var! .. Dört Mezhep diyoruz ama; aslında Ehl-i Sünnet’in Mezhebi de 19 tanedir. Bunları Yavuz Sultan Selim, dörde indirdi. O zaman emir vererek; mezhepleri kaldırdı. Dört Mezhep, Yavuz’dan bu yanadır. Ondan evvel Ehl-i Sünnet’in Mezhebi çoktu.(5)
İnsan, istediği mezhebi tutabilir. Fakat öbür Mezhepleri inkâr etmemelidir. Hepsi de Kitap ve Sünnet’e dayanır. Hepsinin de kaynağı aslında Kur’an ve Sünnet-i Nebevi’dir.
Müslüman, mezhepçi olmamalıdır. Esnek olmalıdır.
Aslında bir Mü’min, ‘Mezhebim şu; ya da hiçbir Mezhebi kabul etmiyorum! ’ demekle; O’na hiçbir şey lazım gelmez. Çünkü Kitap ve Sünnet’i kabul eden Mü’mindir. Allah’ın Dini, Kitap ve Sünnet’tir. Bunun dışındakiler, İctihad’dır. Yorumdur. Onun için Mezhepçi olmamalı. Her Mezhep’te de Hak vardır. Gazali hazretlerinin de işareti budur: “Her Mezhep’te de az çok Hak gördüm”, hepsi batıl değildir. Zaten Müctehidler, Peygamber değil ki; Hakk-ı Mutlak’ı (Kesin gerçeği) bulmuş olsunlar. (6)
(5) Tacü’t Tevarih, Hoca Sadeddin efendi, C.4, S.171, 254, 299 Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul,1979.
(6) İslâm’da Devletin “Resmi Mezhebi “ olmaz. Kitap ve Sünnet’i kabul eden her Mezheb’e hak tanır. Toplumun yararına her Mezhebin İctihadlarından yararlanır.
Aslında Kitap ve Sünnet’ten sonra, Rey vardır. Bu Rey’in de en yükseği Şah-ı Velâyet ve Evlad-ı Ali’dedir. Onların Kitap ve Sünnet’i izahını kabul ederiz. Etmemiz lâzım; Peygamberin emirleri vardır. İlmi, Resûlullah Efendimiz, Ehl-i Beyt’e vermiştir.
Kardeşlerim! İctihadlar (mezhepler) , yukarda arzettiğimiz gibi; Emevi ve Abbasilerin zulmünden tamamen ortaya çıkıp; işi aydınlatmak, Ehl-i Beyt’e ait iken; bunu o zamanki hayati tehlikelerle yapamamış veya sözleri tesbit edilememiş olması nedeni ile; aslında Arap Ulemaları ile İran Ulemaları arasında ilmi tartışmalardan başka bir şey değildir. Yani bunun özü, Kitap ve Sünnet’in dışındaki İctihad, Mezhep kavgaları; Arap (Bağdad-Basra-Şam-Medine-Kahire) Uleması ile İran (Tahran-Tebriz-Şiraz) Ulemaları arasındaki ilmi tartışmalardır.
Ehl-i Beyt Efendilerimiz, bir Mezhep kurmamıştır. 12 Ehl-i Beyt İmamı, bilhassa Cafer-i Sâdık Hazretleri Mezhep kurmamıştır. Çünkü Onlar, Peygamber (A.S) ’in Kitap ve Sünnetinin dışına çıkmazlar. Onların Mezhebi, Kitap ve Sünnet’tir. Aslında hepimizin Mezhebi, Allah’ın Kitabı ve Sünnet’tir. İran Uleması her ne kadar Cafer-i Sâdık Efendimize, Eimme-i İsna Aşere’ye (12 Ehl-i Beyt İmamı’na) isnat ederek; “Mezhebimizi, Cafer-i Sadık Efendimiz kurdu”, diyorlarsa da; ispatlayamıyorlar. İspatlayamadıklarını şimdi İran’ın aydın Âyetullah’ları da kabul ediyor.
İctihad olsun, Mezhep olsun ve buna benzer kavramlar olsun; aslında bunlar, âlimlerin-bilginlerin kendi aralarındaki ilmi tartışmaları, yorumlarıdır. Yani ‘yorum! ’ İsteyen istediği yoruma uyar. Bunun için kavgaya döğüşe gerek yok.
Hepimiz Kitap ve Sünnet’e, Allah‘a ve Resûlullah’a inanmışız. Din kardeşiyiz. Bunun için kavgaya lüzum yoktur.
İslâm, birlik-Tevhid Dinidir. Bunu böyle anlayıp, herkes inandığı âlimin sözü üzerine amel eder. Abdestini ona göre alır. Namazını ona göre kılar. Yeter ki Farz’da ve Sünet’te birleşiyoruz; Kelime-i Tevhid’de birleşiyoruz. “Lâ ilâhe ilallah, Muhammedun Resûlullah” diyen; Kur’an, Allah’ın kitabıdır diyen herkes, Müslümandır.
Şark’dan-Garb’a sekiz yüz milyon insanın hepsi Müslüman’dır. Meğer ki; Kitap ve Sünnet’i inkâr etsin. Onlarla bizim işimiz yoktur; onlara biz karışmayız.
Kaynak
Kazım YARDIMCI
Yazarın ‘’ İslamda Mezhepler ve Yükseliş’’ İsimli kitabından Alıntıdır.
Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isterseniz yazarın internet sitesinden yararlanabilirsiniz..