Zıplanacak içerik

suheda

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

suheda tarafından postalanan herşey

  1. Şu Müslümanların Haline Bak!.. Çıkarcı.. İkiyüzlü.. Mürteci.. Korkak.. Yobaz... Böyle demiş sayın Dipnot demek ki böyle görüyor bende bir müslümanım demekki bende yukardaki fasıflara sahibim,çünkü genelleme yapmış şu müslümanların demiş. Çok naziksiniz sayın!Dipnot lugatınızda başka hakaret sözcüğü varmıydı onlarıda ekleseydiniz korkmayın kusun içinizde ki müslümanlara duyduğunuz nefreti"yok ben öyle demek istemedim yanlış yere çekiyorsunuz"falan demeye kalkmayın herşey açık. Hatırlarsanız size bir soru sormuştum daha önce açtığınız bir başka topicte artık o sorum yanıtını bulmuş. Hiç kendinizi yormayın. Önemli not:Defalarca sordum halada sormaya ısrar ediyorum bana lütfen türbanla başörtüsünün farkını açıklarmısınız?
  2. Benim düşüncem dahada farklı... Bence bu olay artık birilerinin bir yerden düğmeye bastığını gösteriyor,bir oyun,bir tezgah ülkemiz ciddi anlamda bir kaoso doğru sürükleniyor ve bunlar planlı programlı yapılıyor dikkat ederseniz önce Sezerin irticaya dikkat çeken konuşmaları sonra Demirelin açıklamaları geldi ardın cumhurriyet gazetesi bombalandı ve nihayetinde bu olay oldu.Birileri bir mesaj vermeye çalışıyor İslam=Terör denilmeye çalışılıyor ama ben inanmıyorum sizler inanabilirsiniz onlarında istediğide bu zaten.. Demirelin bir sözü vardı belkide hayatı boyunca söylediği tek kayda değer sözü"sistemin çarkları dönmeye başladımı önünde hiç bir parti hiç bir güç duramaz"bence sistemin çarkları dönmeye başlatıldı ve bu çarklar büyük bir ihtimalle AKP hükümeti için dönüyor istediği partiyi ülkemizde iktidara getirebilme gücüne sahip dış güçler sonra istediği gibi aynı şekilde yok etmesinide biliyor.Şimdi iktidarda muhafazakar bir parti olduğuna göre kozlarını ona göre oynayacaklardır yani onları savundukları ideallerle yıkmaya çalışıyorlar. Dedim ya bana göre herşey planlı ve bana göre bütün olayların arkasında İran'a vurmayı düşünen Amerika var dünyada İslam dinini terörle özdeşleştirip kendini haklı gösterme gayretinde olan Amerika. Ve tüm bunlara kanan insanlarımızı gördükçe amaçlarına ulaşmaya başladılar diye düşünüyorum ne acı bir insan suç işledi ve tüm müslümanlar mahkum oldu..
  3. Sevgili Bekir; Kim demiş kaale alınmıyor diye büyük bir hayranlıkla takip ediyorum yazdıklarınızı öyle güzel öyle net anlatıyorsunuz ki yorum yapmama gerek yok diye düşünüyorum,ha diğerlerini soruyorsan onlar bu yazdıklarına cevap aramakla meşguldur bence intertte site,site gezip nerden nasıl kopy paste yapacağız diye uğraşıyorlardır emin ol çünkü sizin yazdıklarınız bana göre onlara bir kaç beden büyük geliyordur...
  4. suheda şurada cevap verdi: arman başlık Havadan Sudan Konular
    Neler demem ki herhalde benim kadar kendini eleştiren biri daha yoktur. İtiraflar Toplumda bir kere çok zeki sanılırım aslında değilim saf aptalın tekiyim çok güçlü sanarlar beni hiç alakası yok bir tökezlesem kendimi toparlamam çok zaman alır ve en acısı duygularım çabuk sömürülüyor bir ufak acındırma bana yetiyor da artıyor bile ne kadar kızgın olursam olayım hemen öfkem geçer çok merhametli olmak aslında iyi bişey değil arkadaşlar ama ne yapayım ben böyleyim tipik bir balık burcu işte....
  5. Sevgil kardeşim ahirzaman; Ne güzel bir yazı böyle içim titredi,gözlerim doldu okurken Allah(c.c)senden razı olsun.
  6. Bu yazının altına aynen bende imzamı atarım
  7. Hz. Peygamber'in ideal modelliği 5.4.2006- Yeni Şafak Gazetesi Doç. Dr. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA Cumhuriyet Üniv., İlahiyat Fak.,Öğr. Üyesi Hz. Peygamber, bizim için ve bütün insanlık için her bakımdan ideal bir örnek, ideal bir insan modelidir. Bu nedenle, Hz. Peygamber'e karşı Batı'da tarih boyunca büyük karalama girişimleri ve kampanyaları olmuştur. Bu kampanyaların sonuncusu karikatürel boyutlar kazanmıştır. Oysa, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdir O ve O'nun hayatı, uygulamaları, O'nun bu özelliğini çok net bir şekilde gözler önüne serer. Peygamberimiz'in diğer dinlere mensup insanlara nasıl davrandığını, savaşları nasıl yürüttüğünü, Mekke'nin fethi gibi tarihin akışını değiştiren büyük bir "devrim"i nasıl kansız gerçekleştirdiğini hatırlatmak bile O'na isnad edilenlerin bütünüyle yalan ve gerçek dışı olduğunu göstermeye yeter. GÖNÜLLERİ FETHETTİĞİ İÇİN... İslâm'la birlikte kabileler ve fertler arasında bazıları uzun yıllardan beri süregelen kavgalar büyük çapta önlenmiştir. Ancak zaman zaman çeşitli sebepler yüzünden Müslümanlar arasında huzur bozucu ihtilaf ve çekişmeler çıktığı da olmuştur. Hz. Peygamber bu tür olayları câhiliye zihniyeti olarak değerlendirmiş ve anında önlemeye çalışmıştır. Peygamberimiz'in küçük Şehir-Devleti kısa bir sürede hızla genişlemiş ve on yıl süren siyasal ve sosyal çalışmadan sonra, son nefesini verdiği sırada, 3 milyon kilometre kareden fazla bir alana yayılmıştır. Bu alan, Rusya hariç, Avrupa büyüklüğünde ve o zaman üzerinde milyonlarca insanın yaşadığı bir alandır ve fethi, savaş alanında düşman saflarında yalnızca 250'ye yakın kişi öldürülmüştür. Müslümanların kaybı, on yıllık bir dönemde ortalama ayda bir şehittir. İnsan hayatına verilen bu değer, insanlık tarihinde eşsizdir. Burada ilginç bir durumla karşılaşmaktayız ki, o da şudur: Peygamberimizin yaşadığı zaman diliminde yapılan 9 önemli savaşta, düşman kaybının toplamı 216, Müslümanların kaybı ise 138'dir. İşte bu kadar az kayıpla, İslâm'ı bu kadar geniş bir coğrafyaya yayan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed'in hayatı, "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz." ilkesi üzerine kurulmuştur. Rahmet ve Barış Peygamberi'nin hayat felsefesini ortaya koyan bu evrensel ilke de, Batı'daki bir takım ideolojik ve dinsel takıntılı kişi ve kuruluşların Hz. Peygamber hakkındaki düşüncelerinin ne kadar önyargılı, tutarsız ve maksatlı olduğunu göstermektedir. Hayatta bulunması mümkün bütün insanî yönler, O'nun tarafından da yaşanmıştır. Ancak, Hz. Peygamber ile diğer insanların hayatı arasında bir fark gösterilecekse, o da Hz. Peygamber'in hayatının bütün Müslümanlara, hatta bütün insanlara model olmasında aranmalıdır. O'nun hayatında tabiî sınırları aşan hiçbir şey olmamıştır. Böyle bir hal olmuşsa, daha alışkanlık halini almadan Yüce Allah müdahale etmiştir. Müslümanlar için Hz. Peygamber, ölümlü bir insandır; ama ayrıca Allah'ın en mükemmel yarattığı ya da İslâm sûfîlerinin dediği şekliyle el-İnsanü'l-Kâmil'dir (Yetkin İnsan). Her Müslüman için Hz. Peygamber'in sahip olduğu erdem ve faziletlere sahibi olmak ve ona benzemek bir ideal aynı zamanda bir hedeftir. Bundan dolayı, Müslümanlar için Hz. Peygamber, kendine karşı katı, ötekilerine karşı da cömert, yardımsever ve bağışlayıcı demek olan ruh soyluluğunun ve yüce gönüllülüğünün mükemmel ve tartışmasız modelidir. PEYGAMBER SEVGİSİ Bunun yanında Peygamber aşkı, bütün Müslümanların kalbinde bir muhabbet yoğunluğu meydana getirir. Dolayısıyla "bu aşk, Allah aşkı için anahtardır; çünkü Allah'ı sevmek için, öncelikle Allah bizi sevmelidir ve Allah da elçisini sevmeyen birini sevmez." Müslümanların hayatında sevgi, Allah'ın Hz. Peygamber'e ve Hz. Peygamber'in de Allah'a sevgisi gibi modelle şekillenir. Beşerî varlıklar için, Allah sevgisi, Peygamber sevgisini beraberinde getirir ve Hz. Peygamber ile onun manevî mirasçıları olan Allah dostlarını sevmek de, Allah sevgisinin zorunlu bir sonucudur. Üstelik, insanlar için doğal olan bir çok sevgi düzeyi vardır; romantik sevgi, çocukları ve ebeveyni sevmek, sanat ve doğada güzelliği sevmek, bilgi sevgisi ve hatta iktidar, servet ve şöhret sevgisi; ancak bu son sevgiler dünyaya yönelik maddî bir kazanımı olduğundan, ruhun gelişme ve olgunlaşmasındaki katkısı azdır. Dolayısıyla "İslâmî bakış açısında, bütün dünyevî sevgi, Allah'da olmalıdır ve Allah sevgisinden ayrılmamalıdır; Allah'ı dışlayan ve O'ndan yüz çeviren her sevgi, ruhu harabeye çevirir." Nitekim İslâm bilge ve sufîleri, ancak Allah sevgisinin gerçek olduğu ve diğer bütün sevgilerin metaforik olduğu öğretisini dillendirmişlerdir. "Ancak metaforik sevgi, kendi düzeyinde gerçektir ve eğer uygun olarak anlaşılırsa ve bütün sevginin Kaynağı'na, yani Allah'a sevgi için bir basamak olarak kullanılırsa, gerçekte İlâhî bir hediyedir." İnananlar için anne ve babalarından daha sevgili olan Hz. Peygamber'in güleryüzlülüğünün oluşturduğu sevgi, insanların gönüllerini fethetmiştir. Bu sevgi nedeniyle hiçbir sahabisi O'na asla kırgın olmaz, O'nunla beraber bulunan O'ndan bir daha ayrılmayı göze alamazdı. Bunun için ashabı O'nu babalarından, analarından, susuzluktan kıvrılan bir zamanda içilen buz gibi sudan daha çok severlerdi. Bütün insanlara sevgi ve merhametle davranan Hz. Peygamber, düşmanlarına karşı bile şefkatliydi. Sevgi ve muhabbet sembolü olan Allah Rasulü, insanlar için yaşayan bir merhamet ve hoşgörü numunesiydi. Bu özelliği sebebiyledir ki, Yüce Allah onu âlemlere rahmet olsun diye göndermiştir. Öfkelerin sınır tanımadığı, kinlerin en fazla alevlendiği anlarda Hz. Peygamber'in birkaç cümlesi bütün anlaşmazlıkları çözer, öfkeleri, kinleri söndürür, anlaşmazlıkları ortadan kaldırarak ortamı sevgi ve muhabbet denizi haline dönüştürürdü. Medine'deki Evs ve Hazrec kabilelerinin yıllar süren düşmanlıkları, O'nun çabalarıyla yerini dostluğa ve kardeşliğe terk etmiştir. İktidar, dostluk ve sevgi gibi hem maddî ve hem de manevî güce sahip olan Hz. Peygamber, kendi kimlik ve kökenini hiçbir zaman unutmamıştır. Aynı zamanda bu hususu da başkalarına hiçbir çekinme göstermeden insanlara ilan etmiştir: "Ben ne bir kralım, ne de zorbayım; bilakis Kureyş'ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum" demiştir. Peygamberimizin sevgi ve merhameti sadece Arap veya diğer insanlara yönelik değildi; inancı, rengi veya ırkı, makam veya cinsiyeti ne olursa olsun Allah'ın yarattığı tüm mahlukatı kapsamaktaydı. Düşünen varlıkların dışındaki diğer canlıları da ihmal etmeyen Son Peygamber, hayvanları sever, ashabın da hayvanlara kötü davranmamaları konusunda uyarılarda bulunurdu.
  8. GENÇLİĞE HİTABE Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik... Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allahın, Kur'ân'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri, yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önündedimdik bekleyen bir gençlik... Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik... Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün dâvacısı bir gençlik... Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik... Emekçiye "Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardıcı olamzsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" ; Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik... Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan ve bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik... "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dâva ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik... Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik... Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik... Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dörmüş ailesi ailesi, ve daha nesi ve nesi, hâsılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmişesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecekdestanlık bir meydan savaşı içinde ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik... Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara "siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik... Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik... Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır! Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!... Allahın selâmı üzerine olsun... Necip FAZIL
  9. suheda şurada cevap verdi: yam_yam başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Yam yam; Bir ara kölelilğe takmıştın sürekli aynı şeyleri söyleyip duruyordun..şimdide Hz Aişe validemizin yaşına taktın bozuk plak gibi,bu konuyla ilgili yorum yapmayacağım artık çünkü defalarca kez yazdım asıl merak ettiğim şey başka,şimdi sen bu yaş konusunu ispatlamaya çalışırken bakın Buhari böyle dedi bakın Muslimi böyle dedi falan diyorsun ve onların bu söylediklerinin doğruluğunu savunuyorsun pekiiii Buharinin yada diğer islam alimlerinin diğer konulardaki fikirleriylede aynı düşüncedemisin ve diğer söyledikleri şeyleride savunuyormusun?şimdi kalkıp bana"ben sizin dellileriniz çürütmek için onları öne sürdüm"deme komik olur bakın doğrusu budur diyorsun ve bunu en az 4 kez farklı konulardada savundun herşey yavaş yavaş yerine oturacak göreceksin olsun hiç önemli değil,bırak aksini savun ama sonuçta örnek olarak gösterdiğin büyük İslam alimlerinin yorumları ya asıl önemli olan bu. Bilmem anlatabildimmi??
  10. Sevgili Abendstern; Bırak insanlar istediği gibi düşünsün onların düşünceleri seni inandıklarından koparmasına izin verme aynı çizgide kal. Yazdıklarının takip ediyorum ve beğeniyorum çünkü senin hangi ruh halinle yazı yazdığını çok iyi anlayabiliyorum aynı şeyleri bende yaşıyorum daha doğrusu banada yaşatılıyor.Saldırmanın karşılığı savunmadır bizim yaptığımızda bu sürekli bir saldırıyla karşı karşıyayız ne yapıcağız bu durumda savunacağız düşüncelerimizi ve şahsi yıpratmalara aldırmayacağız bırak ne düşünürse düşünsünler herkes düşünmekte özgürdür çünkü. Ayrıca o atasözünede bayıldım çok güzelmiş Beyinin durdugu yerde kisisel hakaret baslarmis
  11. DÖRT KÖŞE MEYDAN Yarabbi; (11 Mayıs 1953 Pazartesi akşamı, Ankara Hapishanesi revirinde dişçi odası, saat 7.30) bu satırları karaladığım, şu anda, senden, bu dünya cehennemine bir kartpostala bakar gibi, yanmadan ve kavrulmadan, sadece ibret ve haşyet gözüyle baktıracak ruh kuvvetini istiyorum. Yarabbi, bu kuvveti bana ver; ve içinde yandığım alevleri, onlardan alınacak ders ve ahlâk mahfuz, içimde kartpostallaştır! Onu kendime ve bütün dünyaya, senin için, hikmetlerin adına, emniyet ve hâkimiyetle gösterebileyim... Ah, bu dört köşe meydanın, çepçevre dört çizgi halindeki yollarında duyduklarım!.. Eğer Allah ile aramdaki sırların hududunu örselemek korkusu olmasaydı, birkaç kelimeyle sizi fena edebilirdim. Tek kelime dinleyemez hâle gelir ve etinizden kılçık çeker gibi, bu bahsi kafanızdan atmaya, çıkarmaya, itrah etmeye, kayyetmeye mecbur kalırdınız. Var ne, yok ne, ayniyet ne, zıddiyet ne, tek ne, çift ne, adet ne?... "- Hiçbir nefse takatından fazla yüklemem!" Buyuran Hakka ne diyebilirdim?.. Çekiyordum, çekecektim. Halimden sadece (fizyolojik) bir iki tezahür kaydedeyim: Sinirlerim o hâle gelmişti ki, dört köşe meydanın pencerelerinden gözüme çarpan Malatya ışıklarını sarımtırak beyaz değil de, kırmızı, kan rengi kırmızı görüyordum. Süt beyaz kara baksam yine o renk... Ve dehşetler içinde görüyordum ki, yatağımda veya dışarıda ve daima herkesten gizliyordum ki, gözyaşları, artık gözümden, (firijider)den çıkmış gibi, buz gibi gelmektedir. Katiyen insanı kandırmıyan ve cümudî bir bünyeden sızdığı hissini veren bu soğuk, buzdan soğuk göz yaşlarını, 40 küsur yıllık hayatımda ilk defa olarak, Malatya'da görüyordum. Bir müddet sonra, Kâinatın Efendisine, Peygamberlerin Başbuğuna ait bir düstur olarak öğrendim ki, en makbul gözyaşı, ruhanî gözyaşı buymuş; gözden buz gibi gelen yaş... Fakat ben kendimi böyle bir hâle lâyık görmediğim için teselli hissemi çıkaramıyordum. Bu hâlin, farkındasınız, ruhî arazlarını tam anlatamıyorum; onlar bende kalacak, belki tohumlaşıp, nice esere gövde verecek, fakat aslâ oldukları gibi gösterilmeyecek ve dudaklarımın ucunda kalmış olarak benimle mezara girecektir. Fakat sakın bunları, telâfisi derhal mümkün ve çoğu maddeye bağlı dünya sıkıntılarına ait şeylerden doğma sanmayın! Elektrikleri kesilmiş evim, açlığa bırakılmış çocuklarım, matbuat isimli esatirî yalan ve tezvir makinesine duyduğum hınç, dâvamızı içeriden ve dışarıdan sürükledikleri çıkmaz, çamaşırlıktaki namaz takkelerine kadar didiklenen Müslümanların hâli, artık bana "Mektubunu aldım, fakat ürküyorum, cevap veremem" demekten bile korkan dostların vaziyeti... Bütün bunlar belki sıkıntılarımın başıydı, ilk kritikleriydi. Fakat yangın çıktıktan sonra bunlara yer kalmadı. Bunların hepsi birden ikinci plâna geçti. Sadece ilâhî hikmet, mücerred çile, yanmak için yanmak, Allah için yanmak... Bunlar kaldı. Bunlar ve ben... Bulunmazı bulmaya, düşünülemezi düşünmeye, muhali kurcalamaya mahkûm ben: -Nokta ne, çizgi ne, satıh ne, cisim ne, renk ne, ışık ne, ruh ne?.." Necip Fazıl Sevgili Berceste; Nasıl teşekkür etsem bilemiyorum sana bu satırları buraya taşıman beni çok memnun etti. Aynı elin aynı düşünceyle yazılmış bir yazısıda benden sevgiyle ve rahmetle anıyoruz Üstadı..
  12. Oruç tutmayı açlık olarak idrak edebilmişsin ne mutlu sana demek bu kadar basit senin gözünde oruç.... İstersen oruçla ilgili bir sürü yazı bir sürü site tavsiye edebilirim sana oruç tutmanın anlamını daha iyi kavrabilmen için.Aslında sende biliyorsundur orucun insanın beden ve ruh sağlığında ki faydalarınıda işte sırf muhaliflik olucak ya aksini idda edeceksin. Tüm tıp otoritelerinin bile insan sağlığında ne kadar önemli olduğunu kabul ettiğini bildiğin halde itiraz edeceksin....Neden çünkü bizimle hem fikir olmak seni ürkütüyor. Bu yüzden kendince aksi şeyler söyleyip aksini savunacaksın. Ama genede bir bak istersen. -http://www.enfal.de/ram10.htm-
  13. suheda şurada bir başlık gönderdi: Galatasaray
    Sonunda zafer hak edenin oldu bir kez daha GALATASARAYLI olmaktan gurur duydum. Seni seviyoruz cimbom tüm taraftarına hayırlı olsun. Konuşanlar sustu şimdi sadece bizim marşlarımız çalıyor kim daha büyükmüş herkes gördü...
  14. Sen daha neler göreceksin arkadaşım,ne gördün ki daha öyle hadisler öyle ayetler okuyacaksın ki ben hiç bişey bilmiyorum ben yıllarca ne yanlış şeyler öğrenmişim diyceksin üstelik bunları ateistlerden okuycaksın,onlar dini öyle biliyorlar ki!!!aklın şaşacak vaayyy be diyceksin ömürleri Kuranı Kerimi araştırmaya ve yorumlamaya adamış tüm islam alimlerinin aslında hiç bişey bilmediklerini herşeyi burdaki bir kaç ateistin onlardan daha iyi bilip yorumladığını göreceksin...Buda yetmeyecek hele sen birde bilim konusunda gör onları en büyük bilim adamları bile onların bildiğinin yarısını bilmez,bu arada sana sürekli sorular sorulcak hadi cevap ver diycekler verdiğin cevap her ne olursa olsun saçmalıktan öteye gidemiycektir,ve yeni sorular gelicek sen yine kendi çapında cevaplıycaksın bu sefer dahada ileri gidip seni cahillikle suçlayıp üstüne üstlük dalga geçilecek. Unutma herşeyi onlar bilir biz inananlarmı?onlara göre beyinlerini örümcek ağları kaplamış cahil insan sürüsüyüz ve onların asli görevleri bizi aydınlatma ve medeni bir toplum haline getirmek çünkü biz ALLAH'a ve onun RESUL'une tabiyiz ya derhal bizim kurtarılmamız lazım bu düşüncelerden ona göre hazırlıklı ol... İlk yapacağın şey ormana gidip kendine bir maymun bul eee atalarımız ya sahip çıkmak lazım sonra gel konuşuruz çookkk zamanımız var nasılsa ömür dediğin çok uzun ya ölüm kim biz kim.....
  15. 1.Peki şeriatla ilgili bir yazı nerde tartışılır pek sayın çok bilmiş arkadaşım dediğimi idrak edememişsin galiba tekrar edeyim bu konuyla ilgili bir sürü başlık var dedim. 2.biz kimseye tartışamazsın demiyoruz sadece sürekli aynı konuları neden başlık yapıyorsunuz diyoruz. bu arada siz herhalde kırmızı davetiye aldınız ki kendinizden çok emin bir şekilde konuşuyorsunuz. 3.benmi saldırıyorum bak bakalım kim kime saldırıyor,demek cahilin çirkefliği öylemi...herhalde elinizde insanların kültür seviyelerini ölçen bir alet mevcut!!çok sıkıldıysan uğurlar olsun kimseye zorla yazdıklarımızı okutma derdinde değiliz. ayrıca o ****** lafını aynen size iade ediyorum saygı görmek istiyorsan saygı göstermesini bileceksiniz.
  16. Sevgili feneriumx; Biz inançlı insanlar birinin yazdıklarıyla inancımızda bişey kaybetmeyiz emin ol. Biz inançlarımızı öyle sağlam temeller üzerine oturtmuşuz ki değil üç-beş ateist tüm cihan ayağa kalksa inancımız sarsılmaz.Hayatımızın her döneminde bu tip insanlarla karşılaştık hatta dost olduklarımızda oldu,sevmediklerimizde,gerçek yaşamda bize bir etki edememiş insanların sanal alemde bizi etkilemesi söz konusu dahi olamaz. Selam olsun mantığıyla inancını birleştirip o uğurda taviz vermeyen tüm dostlara.. NOT:Ayrıca Gecekuşunu diğer arkadaşların arasına keşke eklemeseydin çünkü arada ki önemli bir detayı gözden kaçırmış olmalısın belki fikir olarak diğer arkadaşlarla aynı düşüncededir ama düşüncelerini aktarırken kullandığı uslubu saygısı kimseyi kırmamak için gösterdiği gayret bana göre gerçekten takdire şayandır.
  17. suheda şurada bir başlık gönderdi: Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
    Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil. Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş. Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş. Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!", Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim." Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..." Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş. "Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş: "Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir…"
  18. Terliğimi Bıraktığım Yerde Muhammed Nebi DOĞANAY Bir Güneş'imi, bir babamı, bir de terliğimi bırakmıştım geldiğim yerde. Bir ilkbahar gününde, güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmışım. Doğduğum hastahane, Ravza'nın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk koku, Sen'in bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelip de, daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım mescidinin ezan sesiyle şereflenmiş. Kırk günlük olduğumda ilk ziyaretimi de Hâne-i Saadet'ine yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte, Sen varsın. Daha konuşmayı öğrenmeden, Sen'i sevmeyi öğrenmişim. İlk adımlarımı Ravza'nın mermerlerinde atmış ve Rabb'imle ilk buluşmamı, ilk secdemi Sen'in mescidinde yapmışım. Evini her ziyaret edişimizde Sen'i görmesek bile, varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda da hüzünlenirdik. Çocuklar evde sıkılınca isterler ki, babaları onları parka, eğlence yerlerine götürsün. Medine'de yaşadığımız sürece, bunları hiç istemedik babamızdan. Canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine'deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü burada hiçbir yerde olmayan Gül Bahçesi ve bahçenin "Biricik Efendisi" vardı. Vaktimizin çoğu, o bahçede geçerdi. Sen'in bahçenin mermerlerine ayakkabıyla basamazdık. Yalın ayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Korkardık belki bahçenin güllerine basmaktan kim bilir. Yazın mermerler ayaklarımızı yakar, bu hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde: - Babacığım Medine neden bu kadar sıcak? - Evlâdım, Medine'de iki Güneş var da ondan. - Nasıl olur babacığım, Güneş tek değil mi? Babam gülerek: - Doğru yavrum, bütün dünyayı ısıtan bir tane Güneş var. Bir de âlemleri aydınlatan ve ısıtan öyle bir Güneş daha var ki; O da (sas) Medine'de olunca sıcaklık iki kat oluyor. Babamın bu cevabı çok hoşuma gitti. Gerçekten mermerler ayaklarımızı ısıtıyordu; ama Sen'in sıcaklığın içimizi daha çok ısıtıyordu. Medine'den ayrıldıktan sonra belki ayaklarımız üşümedi; ama içimiz bir türlü ısınmıyor. Çünkü gönlümüzün Güneş'ini orada bırakmıştık. Artık O'nun (sas) evine, bahçesine gidemiyor, mermerlerinde yalın ayak koşamıyorum. Gerçi ışığın tâ buralarda da bizi aydınlatıyor; ama içimi ısıtması için Ravza'na koşmam lâzım. Bahçende yürürken güzel ezanlar okunurdu, sanki Bilâl-i Habeşi okurdu. Biz de mescide koşar, babamın yanında namaz kılardık. Bazen o an yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam: ‘İncitmeyin sakın, onlar Ebû Hüreyre'nin (ra) kedileri.’ derdi. Biz de onları severdik. Çarşamba günleri Uhud'a gider, Sen'in çok sevdiğin amcanı ziyaret ederdik. O bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn Tepesi'ne çıkar, oradan Uhud'da yatan 70 şehide selâm verirdik. Uhud Dağı'na her baktığımızda, Sen'i orada görür gibi olurduk. Uhud da, Ravza'n gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesiydi sanki. İşte benim yedi senem ki; en değerli, en güzel yıllarım, Sen'in Köyünde, Gül Bahçende, savaştığın yerlerde, Sen'inle dopdolu geçti. Sen'i görmesem de, Sen'inle yaşamaya o kadar alışmıştım ki, yanından ayrılırken, sanki bir parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim, ama hep, "Büyüyünce gidersin." diyorlar. İşte sırf bu yüzden hemen büyümek istiyorum. Yanına gelince büyümüş bile olsam, bahçendeki mermerlerde yalın ayak dolaşacağım. Tâ ki Güneş'im, içimi ısıtıncaya kadar. Hasretinden, gönlüm üşüyor. Belki hasretin herkesin içini yakar; ama beni üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum, doğduğumdan beri, sevginle ısınmaya alışmış. Sıcaklığına o kadar muhtacım ki; ne olur sana gelemesem bile, Sen beni hiç bırakma, evimizi şereflendir, ışığınla gecelerimize nur ol, sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Tıpkı Medine'de iken ısıttığın gibi. Benim adım Nebi. Bu ismi bana, Sen'i çok seven biri koymuş. Diğer adım, Muhammed. Bu ismi de Köyünde bıraktığımız babacığım vermiş. Ben de Sen'in gibi babasız büyüyorum. Ama Sen, asla yetimliğimizi hissettirmiyorsun. Medine'den ayrıldığımızdan beri, hep yanıbaşımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum. Sen'i tanıdığım ve sevdiğim için Rabb'ime binlerce kez teşekkür ediyorum. Babamı kabre koyarken, ağabeyimin terlikleri onun kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü ağabeyimin terliği hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimde, ben de kimse görmeden terliğimi babamın kabrine gömüverdim. Benimki de babamla kalsın diye. Evet, demiştim ya, bir Güneş'imi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliğim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama Güneş'im hep yanımdaydı. Yetimlerin Efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mıydı? Dünyanın bir ucuna da gitsek, bizi bırakmayacağını biliyordum. Gözümüz, gönlümüz Sen'inle aydınlanır Efendim! Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır. Rabb'imden hep bana tekrar Sen’in gül bahçenin mermerlerinde yalın ayak koşmayı nasip etmesini diliyorum. Tâ ki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun. Terliğimi bıraktığım o güzel mekan son durağım olsun. ________________ * Hâdiseyi yazar bizzat yaşamıştır. Sevgili Ahirzaman; Bundan sonra bu başlığa böyle güzel yazılar ve şiirler bulup eklemek istiyorum bana müsade edermisin?
  19. suheda şurada bir başlık gönderdi: Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
    Anneciğim! Evlatlar vardır başarılarını, zaferlerini yazarlar... Sana yazacak bir başarım, bir ödülüm yok anne. Keşke olsaydı da, seni sevindirebilseydim. Keşke, benim de anneme yazacak, anlatacak başarılarım olsaydı. Ama yok anne... Sevdiğin, okşadığın saçlarıma aklar düştü anne. İlk evvel saçlarım hayat mücadelesinde yenildi. Düşmanlarım hep benden güçlü oldu anne. Onların tahta kılıçları benim çelikten kılıcımı paramparça etti. Onlar beni yenmek için ne senaryolar yazdı, ne iftiralar attılar. Ben, ‘masumum’ bile diyemedim. Düşmanlarıma hep yenildim anne. Ve ne yazık ki, dostlarıma da... Dostlarım da beni hep yendi... Ben onları dost bilirken onlar beni meydanlarda tuş ettiler. Arkamda hep bir hançer yarası oldu anne. Senin anlayacağın, dostlarım beni düşmanlarımdan daha beter etti! Kahkahayı unuttum, tebessümle dost oldum. Yüzümde acı bir tebessüm var şimdi. Bahtıma yenildim anne! Çocukluk yıllarımın özlemiyle seni aradım anne... Senden daha şefkatlisini, daha merhametlisini bulamayacağımı bilerek... Her şey küçükken güzelmiş anne. Şimdi büyüdüm ve yenilmeyi öğrendim anne. Gülü çok sevdim, hele alını, pembesini... Bahtıma hep beyazı düştü anne... O çok sevdiğim güllerin, dikenlerine yenildim anne... Açlığa-tokluğa, hastalığa-sağlığa, dosta-düşmana... Hepsine ama hepsine yenildim... Senin anlayacağın hayata yenildim anne... Yenildim... Kemal Dadaşoğlu
  20. Küçücük dünyalarında ufacık siyah bir nokta dışında başka görüş alanı olmayan insanlar neredeyse tüm forumu biribirine benzeyen başlıklarla ve içeriği tamamen aynı olan konularla doldurmuşlar bu konu dini forumlar başlığında zaten tartışılıyor üstelik bir kaç başlık altında;yazacak şeyleri sadece dine sataşmak olan insanların sırf yazı yazmak olsun diye aynı konuları forumun bir o sayfasına bir bu sayfasına taşımaları ne kadar geniş bir dünya ufkuna sahip olduklarının göstergesi olsa gerek!!!!!!
  21. İthaka; Şimdi daha net oldu tamam; Aramızda ki uslup,kültür,ve ahlak farkını idrak edebildin umarım.Bir benim yazdığım yazıya birde kendi kullandığın ifadelere bak.... Sanırım yazı sonunda ki köpekler tanımadıklarına hırlarlar sözünü bana ithafen kullanmışsın yanılıyormuyum? Üstüne biraz gelince hakaret etmeye başladın herhalde biraz daha zorlarsam tokatlamaya ve biraz daha ceketinin altındaki çekici alıp kafama indirmeye felan kalkarsın şuna kısaca ben MÜSLÜMAN TÜRK'e düşmanım deseydinde bizide kendinide bu kadar yormasaydın ipliği pazara çıkanlar kervanına katılmış bulunmaktasın yazdığın her şeyi artık görmezden gelicem ta kiiii seviyeni ve uslubunu düzeltinceye kadar. Gecekuşuna; Eleştiri yaparken biraz daha objektif olmaya davet ediyorum sizi zira yanlı yorumların pek hoş olmamış birini eleştirirken karşında ki korumaya çalışma taktiğin bariz ortada Abendstern ithafen yazdığınız yazınızı okudum güzel şeyler söylemişsiniz ama neden İthaka nın yazdıklarını görmezden geldiniz anlayamadım doğrusu. Evet Abendstern sana aynen katılıyorum son söylediğin çok doğru....
  22. NATALIA olmadı ne bu böyle tek kelimeyle *********
  23. Birisi beni uyandırsın bu okuduklarım kabus olmalı bir daha baktım,bir kez daha,inanamadım bu nasıl bir zihniyettir."Bir kahraman tanrılaştırılırsa kahramanlığıda gider" demişti bir yazar adını hatırlayamadım müslümanlığı Arab milliyetçiliği olarak algılamak nasıl bir zihniyettir eğer Peygamber efendimiz İngiliz olsaydı biz gene onun yolundan gidecektik hiç şüpheniz olmasın milliyetçi ateistler!!gerçi ateistin milliyetçiliğide tartışılır ya neyse.... Ben sürekli Dipnot'a sinsice din düşmalığı yapıyorsun demiştimde aksini idda etmişti peki nedir bu yazı? Evet benim ülkemde çok acıdır ki dini sömürenlerde var ama dahada beteri Atatürk'ü kullanarak kendi dar görüşlerini insanlara empoze etmeye çalışanlar daha çoğunlukta örnekmi?yukarda ki yazıyı okuyun tekrar tekrar okuyun. Arab Suudi bize düşman demişsin peki dostun kim hangi ülke Fransa mı?İngiltere mi?İsrail mi?vs.vs. Zavallı halkmış halk artık uyandı sen hiç merak etme kimin dost kimin düşman kimin neyi hangi zihniyetle savunduğunu öyle bir idrak ediyor ki şaşarsın.Bu oyunlarıda yemez artık bu halk kendinize din düşmalığınızı yaymak için yeni yöntemler bulun ama dikkat edin o yöntemin içinde ATATÜRK olmasın. Evet ne güzel demiş arkadaşımız takke düştü kel göründü
  24. Defalarca yazdık daha ne yapmamızı istiyorsunuz elimize megafon alıpta bağıralımmı?sizinle aynı zihniyette ki insanların sitelerinden kopy past ettiğiniz yazıları yazmaktan yorulmadınızmı hepsinin aksini gösterdik hala inanmadığın yada öğrenemediğin nedir?yukarda verdiğin kaynakların hiç birine inanmıyorum hepsi yalan kulliyen yalan birde islamın en büyük alimlerini delil göstermezleri?eee şaşmamak lazım bu zihniyetler değilmi ki zaman zaman Kuranı Kerimide kendi işlerine nasıl geliyorsa yorumluyorlar. Bir ara Hz Aişenin yaşının 9 olduğunu idda edenler şimdide 6 olduğunu söylemeye başlamış yakında 3 tü derlerse onada şaşırmayacağım.Birde Hz Aişenin annesi nasıl bir anneymiş ki sokakta oyun oynayan 9 yok yok 6 yaşında ki kızını elinden tutup koca evine götürüyor ve 52 yaşındaki bir adama teslim ediyor???? Güldürmeyin beni Allah aşkına ya birde bu saçma zırvaları Buhari söyledi alın size kaynak diyorlar işinize gelen kaynağa inanın ben diğer başlıkta el hacı denen arkadaş cevap olarak yazdım zaten aynı konuyu tekrar bu forum başlığı altında tartışmanın anlamı yok orda yazıyor zaten.
  25. SANA; Bayrak sana göre tüm bu çirkinlikleri örttüğü içinmi onu yakmaya yada yerlerde sürüklemeye kalkıyorsunuz? yani ay yıldızlı Bayrağa ülkücülerin maskesi gözüyle baktığınız içinmi başka ülkelerin bizim kültürümüz bizim geçmişimizle hiç bir ilgisi olmayan bayraklarıyla sokaklara dökülüyorsunuz?yada benim ülke topraklarımda kendi hayal dünyalarında bir ülke kurup ve onun temsili bayrağını bu yüzdenmi üniversite kampüslerine kadar sokabiliyorsunuz?yani siz şimdi sırf ülkücülere kızdığınız içinmi bu bayraklara sahip çıkıp kendi asıl bayrağınızı redediyorsunuz? Kendisine saatlerce süren bir işkenceden sonra okul peceresinden atılarak öldürülen Dursun ÖNKUZU'nunda katilleri ay yıldızlı bayrakmı taşıyorladı? Yada kanserle mücadele eden ve sayılı günleri olan rahmetli Gün SAZAK'ı çapraz ateşle kurşunlayarak öldürenlermi ay yıldızlı bayrak taşıyorlardı? Yada kırk yaşında ki avukat Bekir ŞENDİLMEN'i yada 20 yaşında ki Bekir KOÇ'u yada sırtından bıçaklanarak öldürülen 18 yaşındaki Bayram ÇOBANOĞLU'nu yazmaya sayfaların yetmeyceği binlerce isimi kimler katletti?bayrak sevdalılarımı?yoksa bayrak düşmanlarımı? Az bile demişşin devam etseydin keşke demek ne anlar ülkücü bilimden,felsefeden,sanattan evet haklısın ALLAH yoktur diyen bilimi,din hurafedir diyen felsefeyi,çelik çokmak şeklindeki sanatı elimin tesiyle itiyorum ve anlamıyorum ve hepsini sana bırakıyorum hepsi senin olsun benim bildiklerim ve inandıklarım bana yeter. Bizim Şarkımız Kırılır da bir gün tüm dişliler Döner şanlı şanlı çarkımız bizim Gökten bir el yaşlı gözleri siler Şenlenir evimiz barkımız bizim Yokuşlar kaybolur çıkarız düze Kavuşuruz sonu gelmez gündüze Sapan taşların yanında füze Başka alemlerle farkımız bizim Kurtulur dil tarih ahlak ve iman Görürler nasılmış neymiş kahraman Yer ve gök su vermem dediği zaman Her tarlayı sular arkımız bizim Gideriz nur yolu izde gideriz Taş bağırda sular dizde gideriz Bir gün akşam olur bizde gideriz Kalır dudaklarda ŞARKIMIZ bizim... Necip Fazıl Kısakürek

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.