DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
HİZBULLAH'A SELAM OLSUN
- Allah varsa nerdedir?
Sevgili artos32... Öncelikle eleştiriyel yaklaşımınıza yürekten teşekkür ederim... Yanlız burada aslından anlatmak istenen üstünkörülüklere, çağ dışılıklara, akıl ve mantıktan uzak doğmatiklere bir çıkışımdır... Size bir örnek vermek istiyorum... Bir emekli Vaiz'imiz bir yazısında Bakın ne diyor; "Yüce Atatürk'ün deyişiyle, dini ve dince kutsal sayılan şeyleri kendi kör çıkarları, siyasal emelleri için kullanmayı meslek edinmiş çevreler, Anadolu aydınlanmacılığını sakalla, cüppe ile karartamayacaklarını anlayınca, ilkokuldan başlayan din derslerine, imam-hatip okullarına ve Kuran kurslarına mal bulmuş Mağrıbi gibi saldırdılar. 1950'lerden başlayarak camileri, usunu kullanmaktan yoksun imam ve hatipleri, vaizleri kullanarak gerçekten hırslı, ilkeli ve izlenceli bir beyin yıkama işlemine giriştiler. Yoğun bir örgütlenme ve Atatürk düşmanlığı başlattılar. 1959'da Kayseri İmam-Hatip Okulu'nda ders kitabındaki Atatürk resminin gözlerini karalayan öğrenciye, bunu neden yaptığı sorulduğunda, öğrenci, ''Bakışından hoşlanmıyorum. Öğretmenimiz, dinimizi onun yok ettiğini söylüyor'' yanıtını verdi. Olay Meclis'e yansıdı. Ama hiçbir sonuç çıkmadı. Dönemin yöneticilerinden biri, bakanlıkta bir üst görevle ödüllendirildi. Yobaz, gerici (mürteci) ve siyasal dinci, dinsel örgütlenmede çocukları ve kadınları keşfettiğinde, yeniden doğmuş gibi oldu. Laik eğitim kurumları içinde anaokulundan üniversiteye dek yayılan bir dinsel çalışma alanı, bu alanlara veri tabanı ve öğretici hazırlayan Kuran kurslarından imam-hatip okullarına, yüksek İslam enstitülerinden ilahiyat fakültelerine... koskoca bir dinsel kurumlaşmayı göstermektedir. Öteki dünya özlemi ve aldatmacasıyla birbirine kenetlenmiş bir dinsel siyasallaşma nın elinden, imam-hatip liselerinin orta kısmını koparıncaya, Kuran kurslarını sınırlayıncaya dek Meclis'iyle, devlet kurumlarıyla, sivil örgütleriyle.. neler çekti toplumumuz. Askersel bir dayanca olmasa belki de başarılamayacaktı, körpe yavruları yobazın/gericinin kıskacından çekip almak. Ama ne yazık ki ahtapotun bedeni hâlâ canlı. İster inanalım ister inanmayalım, ister dindar olalım ister dinsiz; unutmayalım ki insanlığımız, us gücümüzü kullanabilme yeteneğimizle doğru orantılıdır..." MUHAMMED DAFİ Emekli Vaiz Kemalizm ve din / Muhammed Dafi (Emekli Vaiz). - 1. baski. - Ankara: Ardiç Yayincilik, 1997. - 153 S.- ISBN 975-790237-3, 99 SA 1057 .. Nerelerden nerelere geldi bu toplum.. Bunlara sessiz ve tepkisiz mi kalalım... Görmezlikten mi gelelim.. Herşeyimizide yaradan, allah, peygamber mi diyelim.. Doğru mu bütün bunlar.. Kimsenin inancı yaşaması ile bir sorunu yok.. Ama benim din ile bir sorunum var ve bu ülkenin de... Çünkü hiç bir din bizim dinimizde olduğu gibi toplumu ve devleti yönetmeye kendini aday göstermiyor... Zemin kaymakta altımızda... Sanmayın ki zorla gelecekler.. Böyle seni beni asimile ederek... Yavaş yavaş ısıtarak... Hafif hafif egzersiz yaparak... İnancını yaşayan bizleri birbirimize düşürerek... Bütün bu gelişmeler karşısında Ses olmayalım, yürek olmayalım.. Üzerine gitmeyelim, tartışmayalım, konuşmayalım isteniyor olabilir... Ama biz yinede konuşmaya üzerine gitmeye, tartışmaya, ses olmaya, yürek olmaya devam edeceğiz... Çünkü tekrar belirtiyorum... Benim inancım ile ve inançlar ile bir sorunum yok... Benim artan tehlikeler karşısında Cumhuriyete inanmış, Atatürk ilkelerini benimsemiş ve onun gösterdiği akıl ve bilim işığında sade vatandaş olarak görevimi yapmayı herşeyin üzerinde sorumlu hissediyorum kendimi.. Dost sevgilerimle...- Allah varsa nerdedir?
Diderot' nun dediği gibi, ''İster bir dine inanalım ister inanmayalım, Tanrısal iletiler de, insanlığımızın gereği de her işte usumuzu kullanmamızı buyurur. Hem usumuzu Tanrı'ya borçlu olduğumuzu ileri sürmek, hem de Tanrı kullarının kendisini uslarıyla tartışmalarını istemiyor savında bulunmak: ya insanın uslamlama gücünden yoksun olduğunu, ya da Tanrı'nın ikiyüzlülüğünü kabul etmek demektir...'' Bilmem anlaşılabildimi.. Kim neyi ne anlayıp anlamadığı... Dost sevgiler...- AŞK NİYE BİTER... (Aşk; yılbaşında hindi dolması, ramazanda cevizli baklava saramazsan biter. Aşk; rakının yanına şeker gibi bir kavun dilimi koyamam)
AŞK NİYE BİTER... (Aşk; yılbaşında hindi dolması, ramazanda cevizli baklava saramazsan biter. Aşk; rakının yanına şeker gibi bir kavun dilimi koyamazsan biter…) Aşk; vapurun arka koltuklarından birinde, sevgilinin omuz başına yastık muamelesi yapıp, karşı kıyıya uzun uzun dalamazsan biter Aşk; en trendy barlar da, sevgilin yanındayken başkasıyla göz teması menzilinde uzun süre kalırsan biter. Aşk; şehveti silkelediğinde yerine hiç bir şey koyamıyorsan biter. Aşk; sevdiğine bir bardak su getirmeyi angarya görüyorsan biter. Aşk; akrabalaşıp, ‘elti’yahut ‘bacanak’ kıvamına geliyorsan biter.Aşk; yolları kar kaplamışken ‘arabamı garajdan çıkaramıyorum’ diyorsan biter. Aşk; tramisunun tadını birlikte doya doya çıkaramıyorsan biter. Aşk; hiç sevmediğin bir filme sırf o seyrediyor diye boyun eğemiyorsan biter. Aşk; şekersiz kızılcık hoşafı gibi tatsızsan biter, posan bile işe yaramaz… Aşk; ayrı odalarda uyuyorsan ve her türlü yakınlaşmadan kendini muaf tutuyorsan biter. Aşk; buzdolabının üstüne ikinizin gülümsediği bir fotoğraf manyetini koyamıyorsan biter. Aşk; kendini apaçık sunamıyor, hep birşeyleri saklama ihtiyacı duyuyorsan biter. Aşk; aşkı muhtelif yer ve zamanlarda tazeleyemiyor, bir küçücük hediyeyle renklendiremiyorsan biter. Aşk, beş gün aramayıp ‘kendi kendine düzelir mi acaba’ diye bekliyorsan biter. Aşk; içtenlikle 'günaydın' diyemiyorsan biter, bir adet ‘günaydın’ı olmayanın, verecek bir gıdım ‘aşk’ı da olmaz… Aşk; birlikte gülemiyorsan biter… Aşk; birlikte ağlayamıyorsan da biter... Aşk; azıcık kıskanmıyorsan biter… Aşk; kolunu kaldıramayacak kadar tembelsen hiç başlamaz direkt biter. Aşk; ‘giden gider, kalan sağlar bizimdir’ diyorsan hemen biter. Aşk; 'seni seviyorum' diyemiyorsan derhal-çarçabuk-acilen bitmelidir ve biter. Aşkı sorumluluk yada fedakarlık olarak adlandırıyorsan zaten başlamadan bitmiştir. Tüy kadar hafif başlayan paslaşmalar, zamanla bilmem kaç tonluk tırlarla yüreğini ezip geçmiştir. Aşk; ‘yine mi sen’ der gibi bakmaya başlamışsa, trafiğe, taraftara, kapıcıya saygısızca kabalaşmışsa, küfürler sakız gibi ağıza yapışmışsa ve sırf bu nedenlerle daha yüzünü yıkamadan, mideni kaldırıyorsa… biter… yani hayatı yaygarayla eline yüzüne bulaştıranın, aşkı da başka birşeylere bulaştıracağı muhakkaktır. Aşk; bir bebeğin anneyle arasındaki kordon bağı gibidir, masum, sıcak ve çok özeldir. Kesersen bitmez , aslında biten başka bişeydir… kesersen serpilir, büyür, güzelleşir. kesmezsen etine yapışır çürür. Bir aşka yakışan en güzel şey özgürlüktür. Mesafeleri yakınlaştıran ne uçak, ne vapur, ne köprüdür. Mesafeleri yaklaştıran bir bakışın, bir gülüşün, bir dokunuşun dalga momentidir… Kimilerince aşk illaki biter… Öyle de biter, böyle de biter, ne yapsan da biter, ne yapmasan da … Çünkü kimileri, göbeğini başka kordonlar sarsın, boynunu koparsın, kollarını bağlasın ister... daha ister daha ister hep ister… ama biten şeyler de aşk değildir zaten, aşka benzer birşeylerdir.... Aşkını sevgiyle bütünleştiremeyenler, aşk adı altındaki arayışlarla kendilerini sefilleştirirler… ______________________________________ KAYNAK: Sevgili Sibel Bingü'ye sevgi ve saygılarımızla...[/size]- Allah varsa nerdedir?
Atatürk'ün dinsiz bir toplum yaratmadığını cümle halem biliyor... Bizimde böyle bir amacımız yok ve olamazda... Bu nedenle aklın ve mantığın süzgecinden geçmeyen her düşünce doğmadır, yobazdır, ilkeldir... Benim din anlayışım da budur... Yani önce akıl ve mantık.. Ondan sonrası ise inançtır.. Kesinlikle ve kesinlikle din değil... Ve dinin benim, çevremin, toplumun ve ülkemin etksi altına alma çabasına ve onları yönetme iddiasına daima ve herzaman ve heryede korkusuz ve deredütsüz şiddetle karşı durduğumu birçok dostumuz bilir... Çünkü Mustafa Kemal Atatürk te yaşamı boyunca bununla mücadele etti ve çağdaş, modern ve uygar bir toplumun temelini attı... Yani hiçbir zaman inançlarla uğraşmadı ve kendisi bizler gibi inanç sahibi olduğunu her fırsatta dile getirmiş bir liderdir... Bugün Cumhuriyete ve onun ilkelerine sıkı sıkı bağlı biri olarak ülkemizin içinde bulunduğu karanlıklara sürüklemek isteyenlerle bir vatandaş olarak sessiz kalmamız mümkün değildir... Üstelik Mustafa Kemal Atatürk'ün öyle her ikidi bir yaradan, Allah, peygamber diyerek bu devrimi gerçekleştirmedi, aklını, mantığını, yüreğini ve kararlılığını ortaya koyarak bir ülke yarattı... Son olarak dikkatinizi çekerim Atatürk'ün İnaç/inançlar ile değil; yobaz, dinci, tahrikat, cemaat, ulema ve benzerleri ile yaptığı mücadeleyi burada atıp tutan herkesin birkez daha araştırmasında ve okumasında da fayda görüyorum... Sevgiyle kalın...- Allah varsa nerdedir?
Sevgili sardunya.. Atatürk devrimi, dinin temel öğelerine, ibadet etmeye ve etmemeye, kısacası inanç özgürlüğünün tözüne (cevherine) ilişkin yasaklar getirmemiştir. Bazı ülkelerde görülen din düşmanı bir politikaya, ''dini kökünden kazımak isteyen kaba bir materyalizm'' e Türk devriminde yer yoktur. Devrim, gericiliğe karşıdır yalnız. Dinin duygu alanından siyaset alanına geçirilmesine karşıdır. Dinsel alanda gerici ve ilerici çekişmesinin ''temelsiz ve saçma'' olduğu kanısındadır. Gerçekten, ''dinle düşünceyi karşı karşıya getirmek doğru bir davranış değildir. Din, inanç alanıyla ilgili bir şeydir. İleri ve geri ise düşünce alanına girer.'' Girmelidir de. Atatürk ideolojisinin temel görüş ve çizgisi budur. Bu görüş, Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak güç ve niteliktedir. Ne yazık ki Atatürk'ten sonra gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarlar, bu çağdaş çizgiden az ya da çok uzaklaşmışlar, ülkeyi bugünkü içinden zor çıkılır bir duruma sürüklemişlerdir. Dinsel bağnazlığı, köktendincilik adı altında yeniden gündeme getirmişlerdir. Türk toplumu ancak Atatürk devriminin coşkusuna yeniden ulaşabildiği takdirde siyasal bağnazlıktan da, dinsel bağnazlıktan da kurtulabilir. Sadece açıklama gereği duydum.. Dost sevgelirimle...- Adminler moderatörler yeter artık!
Sevgili bilimselci arkadaşım.. Maalesef bu gibi arkadaşlar demokrasi konusunda oldukça eksik olduklarından ve kabul ettiklerinin tartışmasız doğru ve olduğu gibi kabul ettikleri olgusuna inanalar olduğu için durum gerçekten çok normal.. Çünkü sen 21. yüzyılı yaşıyor, analiz ediyor, sorguluyor ve araştırıyorsun.. Onlar ise 1400'lü yıllarda kalma fikirlerin kafalarında oluşturduğu düşünsel ağırlık ile ezim ezim ezilmenin anlamsızlığı içindeler... Gerçek bu yeryüzünde geçen insanların birgün eninde sonunda kaybolacağı ve yok olacağı... Bizlerin bugün 10 milyar yılılk bir sürecin sonucu olduğumuzu çok iyi biliyoruz.. Ya onlar 100 milyar yıllık bir sürecin sonucunu gerçekten bilebiliyorlarmı... Cennetlerine de bir gün dar geleceğini ve bıkmayacaklarını garanti edebilirlermi sence... Dost sevgilerimle..- ÇARESİZLİK TAHRİKAT AĞINA İTİYOR... (Hayatlarından memnun olmayan ve bir arayış içinde bulunan dindar insanların farkında olmadan cemaatlerin ağına d)
Ben herşeyimle hazırım... Sadece din adına yapılan böylesine kanlı olaylar az görünür olaylar değil sevgili dostum ve dünyada başka hiç bir dinde rastlanmayan bu duruma biz alıştık ve ne pahasına olursa olsun inançlar ile değil dinin bu yönüyle sonuna kadar kararlı mücadelemizi sürdüreceğiz... Herkes de bunu böyle bilsin... Sevgiyle kalın...- ÇARESİZLİK TAHRİKAT AĞINA İTİYOR... (Hayatlarından memnun olmayan ve bir arayış içinde bulunan dindar insanların farkında olmadan cemaatlerin ağına d)
İyi güzel de arkadaşlar.. Konu 10 Eylül 2006 / Ahmet HAKAN Hürriyet gazetesinde yazmış ve kendiside bir süre sizler gibi bu cemaatlerin içinden gelmiş biridir... Ve bugün bunları yorumluyor ve dile getiriyorsa bu köşe yazarımız tarafından... Bence artık birşeyleri düşünmenin zamanı geldiğini düşünüyorum... Ve nazichane bende size bunu tavsiye ediyorum... Dost sevgilerimle..- ASKERLIK YAN GELIP YATMAK DEGILDIR!
RTE - ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR... (Sevgili T. Selçuk'a teşekkür ve saygılarımızla...)- Din ve Bilim
Konuyu kısaca şöyle özetlemek mümkün aslında... "BİLİMİN BİTTİĞİ YERDE İNANÇ BAŞLAR..."- Allah varsa nerdedir?
Sevgili sardunya... Hiçbir zaman özgür akıl, tabularla zincirlenemez zincirlenmemelide. Eleştirilerimiz tabiki olacaktır ve tabiki mantık arayacağız herşeyde... Çünkü akıl verilmiştir biz insanlara ve herşeyde onu zikretmek, onu anmak bana göre bir kompleks, bir acizlik ve her iyi şeyi ondan dileyen bencil zavallılardan ne farkımızı kalır. Bilhassa şunu belirtmek istiyorum. Bu konularla ilgili görüş ve düşüncelerim hayatının temeline dinsel inancını oturtmuş insanlar için ağır ithamlar olarak algılanabilir. Algılansın ve bundan da korku ve şüphemiz yok. Çünkü doğruların, gerçekçiliği, aklın ve mantığın yaşama geçirilmesi adına bunlar bence bütün dinlerin inancında dahi ileride konulardır. Son olarak burada kendi payıma amacımız ithamlarda bulunmak değil daha özgür, daha mutlu ve daha güzel bir dünya için zihinlerimizdeki din tabusunu kırmaktır. (Dikkat edin bahsedilen inanç değil din tabusunun kırılmasıdır...) Tıpkı Mustafa KEMAL ATATÜRK gibi... Dost sevgilerimle...- Allah varsa nerdedir?
Kusura bakılmasın ama hem kader belirle, hemde cehenneme gönder.. Bana soruldumu Dünyaya getirilirken.. Fikrim soruldumu?.. Sen şurda bana biat etmedin.. Hergün benim önümde eğilmedin.. Bana kan akıtmadın... Eeee sonra... Haydi ateşe, Haydi cehenneme.. Yok ya... Hem bana bunları ile ilgili güç ve kudret ver.. Hem beni tuzaklara düşür... Çocuk oyuncağımı bu.. Sonrada sen bu tuzaklara düştün.. Olmadı densin... ))))) Yapmayın.. Yapmayın eeeeeeyyyy... Uyanının... kaldırın kafanızı... Bırakın bu gerçekçelikten uzan hayalleri... Bırakın da dünyayı sevgiyle, umutla, güzelliklerle donatalım... Öbür taraf bencilliği ile değil.. Kendi özünüz ve bilinciyle yakalayın hayatı... Yoksa fani olacağız hepimiz... Bilinmeze doğru sonsuz bir yolculuk.. Bir gezegen gibi... Bir süpernova gibi.. Bir yıldız gibi.. Bir ot gibi... Dost sevgilerimle...- BUGÜN 12 EYLÜL... (DEMOKRASİ'Yİ KURTARMA ADINA GELİP, CUMHURİYETİ VE LAİKLİĞİ YOK ETMEK İSTEYENLERE TÜRKİYE'Yİ PEŞKEN ÇEKEN 12 DARBESİNİN 26. YILI...)
EYLUL VE BEN.. 12 Eylül 1980. Kimilerine çok uzakta kalmış bir tarih sadece, benim yaşıtlarıma göre ise -Tarihte bir kara sayfa-, hala aklayamadığımız. Zamanın ihtilalcileri, günü geldiğinde yargılanmamak üzere gerekli düzenlemeyi o günden yaptıklarına göre, başlarına gelecekleri bildikleri gibi, anlaşılan kendileri de doğru yaptıklarına ikna olmamışlar ki, böyle bir tedbir almışlar. Demokrasi yolunda ilerleyen ülkelerde yakın tarihte yapılan ihtilâller masaya yatırılmakta ve ihtilâli yapanlar bir bir yargılanmakta. Bu da gösteriyor ki, -Demokrasi- ülkemde sadece bir oyun. Aslında dünyada da öyle değil mi? Yine de, ben Eylül gelince bu baskıyı üzerimden atamıyorum. İçimde bir yerler çığlık çığlığa kanıyor. Birilerinin hesap vermeyişi de beni adaletsiz bir ortamda yaşadığım duygusuyla karartıyor. 12 Eylül 1980 günü bir şey olacakmışçasına balkona çıktım. Hiç bir şey yoktu görünen. Sadece sokaklar ıssızdı. Sokağa çıkma yasağı uygulanıyordu. Eh, benim kuşağım bayağı alışkındır bu sokağa çıkma yasaklarına. Hâlâ, sayılırken bile yarı sokağa çıkma yasağı yaşamıyor muyuz? Bursa’nın Altıparmak semti bir gün ülkücülerin kontrolüne geçerdi o günlerde, ertesi gün solcuların kontrolüne. Sanki ne oluyordu ki? Yoldan geçiş ücreti alan kimse yoktu. Bir kesim -solcular giremez- diyordu, ertesi gün de diğer kesim -sağcılar giremez- diyordu. Oysa, hiç bir şey olmuyordu. Olan tek şey, gencecik bedenlerin hayata veda etmesiydi, ana ve babaların saçını başını yolmasıydı. Başka hiç bir şey olmuyordu. Aynı vatanın evlatları birbirine düşman ediliyor ve kaydedilmiş birer teyp kaseti gibi vatan kurtarıyordu. Bugün benim gibi ellili yaşlarını sürmekte olan kuşak artık, olayın bir vatan kurtarma değil, 1974´te Kıbrıs meselesi yüzünden NATO´dan ayrılan Yunanistan´ın tekrar NATO’ya girmesine halkın temsilcileri tarafından izin verilmeyince, Türkiye’nin özellikle karıştırıldığını ve kardeşin kardeşi vurduğu bir ülke haline getirildiğini biliyor. Değil mi ki sağ ile sol ittifak yapabiliyor ve/veya ortak iktidar oluyor, artık her şey sırıta sırıta gösteriyor kendini. Peki, 1980´de Yunanistan´ın hiçbir koşul öne sürülmeden NATO´ya tekrar alınmasını sağlayan paşalar yargılanmadan, aklanmadan nasıl oluyor da -vatan evladı- kalıyor? Nasıl bir vatana bağlılıktı ki, Kıbrıs ve Ege kozları bu kadar kolay elimizden alındı? Yaz ortasında, evimiz kaloriferli olduğundan komşunun odun sobasında yakmak zorunda kaldığım koskoca kütüphanemin bedelini bana kim ödeyecek? Çocuğumun ve torunumun geleceğini ipotek altına alarak Ege ve Kıbrıs meselesini çözmeden Yunanistan’ın NATO´ya dahil oluşuna sebep olanlar bu vebali resim yaparak mı ödeyecek? İçim acıyor. BIRSEN SAHIN'e Teşekkürler...- BUGÜN 12 EYLÜL... (DEMOKRASİ'Yİ KURTARMA ADINA GELİP, CUMHURİYETİ VE LAİKLİĞİ YOK ETMEK İSTEYENLERE TÜRKİYE'Yİ PEŞKEN ÇEKEN 12 DARBESİNİN 26. YILI...)
BUGÜN 12 EYLÜL.. DEMOKRASİ`Yİ KURTARMA ADINA GELİP, CUMHURIYETİ VE LAİKLİĞİ YOK ETMEK İSTEYENLERE TURKİYE`YI PEŞKEŞ ÇEKEN 12 EYLUL DARBESININ 26. DÖNÜM YILI.. İSŞE SİZE BİR KALEM VE BİR SİLGİ... NE YAZACAKLARINIZI VE NEYİ SİLECEKLERİNİZİ SİZLER ÇOK AMA ÇOK İYİ BİLİRSİNİZ... DOST SEVGİLERİMLE...- BIRAKIN ARTIK MÜSLÜMANLAR İNANCINI YAŞASINLAR....
Bırakın tozunu öpmeyi arkadaşlar bir ara çoraplarının suyunu bile içtikleri bir dönem yaşadı bu ülke... Üzücü, eyezan, kompleks, anlaşılmaktan uzak ve akıl sır ermez davranışlar... Acaba yaradan akıl verdiyse bizlere bunlar için vermedi sanıyorum... Kaldı ki öyle olmuş olsa bile, Diğer tarafta huzura çıktıklarında, ben tozunu öptüm, çorap suyunu içtim diyemi cennete gideceklerini sanıyorlar... Yapmayın.. İnsan olarak gerçekten ben ancak ve ancak bundan utanırım... Ve öyle bir yerde olmayi hiç istemem... Dost sevgiler...- MÜSLÜMANLARIN GÜNDEMİ NE OLMALIDIR SİZCE.....
DÜN... ''Dünyaya pek çok savaş yaşatıldı, yaşatılıyor. Savaşın ne olduğunu bilenler, bütün savaşları acı ve hüzünle anımsar. Çünkü hiçbir savaş, mutluluk getirmez. Ama Kurtuluş Savaşımızın, dünya tarihinde çok özel bir yeri vardır. Bu özel yer, onu sıradan bir savaş olmaktan çıkarır. Biz, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürkve silah arkadaşlarının çevresinde toplanarak, ülkesinin bağımsızlığı için savaşan ve kazanan bir halkın çocuklarıyız. Dünyada hiçbir savaş, bu kadar haklı bir gerekçe için yapılmamıştır. Emperyalizmin dişlerinden bir ülkeyi kurtarmak ve sonrasında yepyeni bir milat yaratmak için ortaya koyduğumuz direniş, mazlum halklar için de umut ve örnek oluşturmuştur... '' YA BUGÜN OLANLAR... Nakşibendi tarikatı camisi olarak bilinen İsmailağa Camisi'nin emekli imamı Bayram Ali Öztürk' ün Mustafa Erdal adlı bir kişi tarafından öldürülmesi, ardından Erdal'ın cemaat üyelerince linç edilmesi, dikkatleri Fatih Çarşamba'ya çekti. İsmailağa Camisi'nde işlenen cinayetler ve camilerin tarikatların yuvası haline geldiği yolundaki haberler üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı harekete geçerek önlemler alınacağını açıkladı. Olay irdelendikçe cemaatin kirli yüzü de ortaya çıkmaya başladı. Tarikat lideri Mahmut Ustaosmanoğlu hakkında açılan soruşturma ve sonrasındaki gelişmeler, çete bağlantılarına dek uzanıyor. Şimdi, asıl soru İst. Fatih Çarşamba semtiyle ilgili. Sanki bu dünyada sadece din ve iman sorunu var... Haydi öyle oldu diyelim. Yukarıdaki bir arkadaşın yazısı doğrultusunda... Bana göre bugün artık çarşamba'yı sel almıştır... Ve birileri hala bunun farkında değil... ...- ÇARESİZLİK TAHRİKAT AĞINA İTİYOR... (Hayatlarından memnun olmayan ve bir arayış içinde bulunan dindar insanların farkında olmadan cemaatlerin ağına d)
Tarikata giriş raconu... FARZ edelim ki taşrada terzisiniz. Konfeksiyon çıkmış, mesleğiniz can çekişiyor. Asabınız bozuk yani. Sürekli yakınmaktasınız. Milli Nizam'dan beri bağlandığınız partiler de bekleneni verememiş. Peki ne olacak? Ruhunuzda kabaran o haşin dağdağayı nasıl sakinleştireceksiniz? Can sıkıntısını nasıl yeneceksiniz? Aman dikkat: Bu durumda siz tipik bir "Sami Efendi Cemaati" aday adayı haline gelmiş oluyorsunuz. Cemaatin yayınladığı Altınoluk dergisiyle tanışır, bir de cemaatin tebliğcilerinden biri tarafından kafalanırsanız, olay biter. Artık yeni bir hayat başlamış oluyor sizin için: Üç ayda bir "Şeyh Efendi"yi ziyaret için İstanbul'a gitmeler, sakal bırakmalar, çocuğu Kuran kursuna yazdırmalar, kızın üzerine baskı kurmalar falan... Siz artık "Bir terzi vardı canı sıkılan" aşamasını çoktan geçmiş durumdasınız. * * * Diyelim ki Güneydoğu'nun kalabalık kentlerinden birinde bütün günü kahvede parasına okey oynayarak geçiren bir gençsiniz. Ucuz şarap içip karanlık mahallenizde naralar atarak efeleniyorsunuz. Haytanın birisiniz yani... Namazında niyazında babanız, "Şu zibidi adam olsun" diye yakanızdan tutup sizi Adıyaman'ın Káhta İlçesi'ne bağlı Menzil Köyü'ne götürüyor. "Seyda Hazretleri"nin popüler kıldığı bu "tarikat köy"e, bin türlü keramet öyküsünün etkisiyle giriyorsunuz. Köyde üç gün kaldıktan sonra "Şeyh Efendi", nihayet sizi huzuruna kabul ediyor... "Kumara ve içkiye tövbe" diyorsunuz. Dikkat: Keramet öyküleri, adamı kıskıvrak yakalar ve işte siz de kıskıvrak yakalandınız. Yani artık sizin için "Menzilci" diyebiliriz. * * * Varsayalım ki İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde oturuyorsunuz. Bir yandan geçim gailesi, bir yandan "Ulan ***** İstanbul" duygusu sizi sarıp sarmalamış. Hem tutunamamışsınız, hem de öfkelisiniz. Meşhur "Taksi Şoförü" filmindeki Robert De Niro abimiz gibi, olup bitene acayip kıl oluyorsunuz. Laleli fuhuş bataklığı olmuş, kapkaç almış başını gitmiş, kızlar açılıp saçılmış, ahlak, namus hak getire! Kafayı bunlara takmışsınız. Robert De Niro gibi alıp makineliyi tarama yapacak kadar "sert abi" olamadığınız için, bir soyutlanma girişiminde bulunuyorsunuz: İsmailağa'daki "Şeyh Efendi"ye intisap ediyorsunuz. Etrafınızdaki matrak arkadaşlarınızın alaylarına, laf sokmalarına falan aldırmadan bütün şeklinizi, şemailinizi değiştiriyorsunuz: Sakal, şalvar, cüppe vs... Ve küçük dünyanızda fırtınalar estirecek ritüeller: "Efendi"den ders almalar, gece teheccüt namazına kalkmalar, akşam namazından sonra "hatme havece" adı verilen özel ayin, Mektubat-ı Rabbani okumalar... Dikkat: Artık siz de "ihvan"a dahil oldunuz! * * * Diyelim ki Kayserili yaman bir tüccarsınız. 80'den sonra işleriniz büyüdükçe büyümüş... Bu yüzden "Allah Özal'dan razı olsun" diyorsunuz da başka bir şey demiyorsunuz. Yaz olunca dini bütün otellere, kış olunca kaplıcalara gidiyorsunuz. Başka da bir lüksünüz yok. Politika sizi pek kesmiyor ama bir "sosyal içerik" ihtiyacıyla da dopdolusunuz. Her gün kapınıza Zaman Gazetesi bırakan, bıyıkları dudaklarının üzerinde kesilmiş gayretli gençler, sizdeki "sosyal içerik" ihtiyacını hemen saptıyorlar. Dikkat: Artık siz de "Fethullah Gülen Hocaefendi"nin hizmetlerine hasta olanlar kervanına dahil olmak üzeresiniz. Ve işte "dünyanın dört bir yanında açılan okullar" konusunda anlatılanlar, sizin de başınızı döndürmeye başladı. Hemen karar alıyorsunuz: Vietnam'daki koleji ben ayakta tutmalıyım. İşte Gülen cemaatine girdiniz ve hayatınıza bir "sosyal içerik" kattınız. "Altın nesil" yetiştirip dünyayı değiştireceksiniz. KAYNAK:__________________________ 10 Eylül 2006 / Ahmet HAKAN Hürriyet- ŞERİATIN KESTİĞİ YÜREK... (Ayşe Hanım ile Kübra’nın yaşadıkları gerçek olaylar... "İnanılmaz bir Şeriat uygulaması.." Hak ve hukukun bulunmadığı yer.)
Şimdi yukarıdaki bu düşünceyi bir analiz edelim.. Bakın ne diyor sevgili kardeşimiz... Varan 1- Laiklik; Şapka takılmadığı için binlerce kişinin idam edilmesi... Varan 2- Kadınlarımızı soyup onlardan istifade etmeye çalışan kişilerin oyunudur... Varan 3- Laikliği çıkaran ülke bile laikliği savunmuyor artık nedendir bizim türkler hala savunuyor... Şimdi soruyorum; 1- Şapka takılmadığı için Cumhuriyet tarihinde nerede ve ne zaman binlerce kişi idam edilmiştir.. 2- Kadınları soyup onlardan istifade etmeye çalışan kişilerin oyunumudur laiklik. Evet namusundan, onurundan, kişiliğinden, inancından hiçbirşey kaybetmeyen başı açık, çağdaş, modern Türk kadın ve analarımız bu talihsiz açıklama karşısından ben söyleyecek birşey bulamıyorum çünkü ciddi bulmuyorum. Sizer neler söylersiniz... 3- Laikliği çıkaran ülke bile laikliği savunmuyor ve biz hala savunuyormuşuz da falan filen... İlginç... Ama şunu söylemekte yarar var laklik ve bölünmezlik bizin olmazsa olmazlarımızdandır ve bu ülkenin var olma sebeplerindendir ve üstelik şu ülke bu ülke değil, Burası Türkiye ve kendine özgü koşulları ve farklı konjüktürel yapısı olan benzersiz bir Ülkedir.- Şu an ne dinliyorsunuz
Ya da... Gule Çıkmış Yaylaya Gule Çıkmış Yaylaya Gül Cemal Benzer Aya Ah Edip Geçti Ömrüm Günleri Saya Saya Guley Guley Yar Guley Guley Guley Yar Guley Şeker Şirin Yar Guley Yiğidin Malı Guley Kendi Malımsan Guley Sakın Benli Guley Sakın Hamaylın Boynuna Takın Düğün Değil, Bayram Değil Ak Ellerin Kına Yakın Guley Guley Yar Guley Guley Guley Yar Guley Şeker Şirin Yar Guley Yiğidin Malı Guley Kendi Malımsan Guley Gulenin Kaşı Gözü Bağrıma Aktı Közü Diyar Gurbet Gezdirdi Yarın Bir Acı Sözü Guley Guley Yar Guley Guley Guley Yar Guley Şeker Şirin Yar Guley Yiğidin Malı Guley Kendi Malımsan Guley- Şu an ne dinliyorsunuz
Anadoluun sesi radyosu... bir gün bir çılgınlık edip seni sevdiğimi söylesem alay edip gülermisin yoksa sen'de severmisin...- Gloria
- BİZLERİ NE BEKLİYOR?... (Bir okurum göndermiş Profesörün yazısını. Ekleyecek, yorumlayacak bir yan var mı göremiyorum... Genel Kurmay’ının "En yakın..
- ALLAH YOKTUR!
- Şu an ne dinliyorsunuz
Eklemedir koca kavak... Sevgili Hasret GÜLTEKİN... - Allah varsa nerdedir?
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
Navigation
Configure browser push notifications
Chrome (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions → Notifications.
- Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Select Site settings.
- Find Notifications and adjust your preference.
Safari (iOS 16.4+)
- Ensure the site is installed via Add to Home Screen.
- Open Settings App → Notifications.
- Find your app name and adjust your preference.
Safari (macOS)
- Go to Safari → Preferences.
- Click the Websites tab.
- Select Notifications in the sidebar.
- Find this website and adjust your preference.
Edge (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions.
- Find Notifications and adjust your preference.
Edge (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Click Permissions for this site.
- Find Notifications and adjust your preference.
Firefox (Android)
- Go to Settings → Site permissions.
- Tap Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.
Firefox (Desktop)
- Open Firefox Settings.
- Search for Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.