DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
GÜNÜN KARİKATÜRÜ... (Kendi dilini oluşturmak için, karikatür, metafor yaparak kendine has bir anlatım dili oluşturuyor... :). :(. :|...)
Sevgili Uğur MUMCU ve gidenlerin anısına...
- İsmail Cem'i kaybettik
-
HALKI UĞUR MUMCU'YU UNUTMUYOR... Aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu, 14 yıl önce aramızdan ayrılan UĞUR MUMCU
Aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu, 14 yıl önce aramızdan ayrılan gazetemiz yazarı Uğur Mumcu bugün tüm yurtta çeşitli etkinliklerle anılıyor. Mumcu için Ankara'da ilk tören bugün saat 11.00'de Batıkent Uğur Mumcu Parkı'ndaki anıtı önüne çelenk konulmasıyla başlayacak. Ardından, "Uğur Mumcu Sesleniyor: Tarikat, Siyaset, Ticaret" başlığı çerçevesinde saat 13.00'te karanfil ve mumlar eşliğinde Gaziosmanpaşa'daki Uğur Mumcu'nun Sokağı'nda bir araya gelinecek. Anma töreni, saat 14.30'da Mumcu'nun Cebeci Asri Mezarlığı'ndaki gömütü başında sürecek. CHP İstanbul İl Başkanlığı bugün saat 14.00'te Harbiye'deki Uğur Mumcu anıtı önünde düzenleyeceği törenle Mumcu'yu anacak. CHP İstanbul İl Örgütü, "Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız" adıyla düzenlenecek anma etkinliğine "bağımsız Türkiye" özlemi duyan tüm yurttaşların katılması çağrısında bulundu . Mumcu, CHP Bakırköy Gençlik Kolu, ÇYDD Bakırköy Şubesi, Mizah Üretenler Derneği, Bakırköylü Sanatçılar Derneği (BASAD) ve ADD Bakırköy şubesinin katılımıyla, Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde anıldı. 1960 öncesi CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanlığı da yapan gazetemiz yazarı ve Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun, gazetemiz çizeri Nuri Kurtcebe ve ilk kadın Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ 'ın konuşmacı olarak katıldığı gecede Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen ve sivil toplum örgütleri de bulundu. Alev Coşkun, Mumcu'yu anlamanın çok önemli olduğunu ve sözlerinin hâlâ geçerliliğini koruduğunu belirtti. Kadıköy Belediyesi de Mumcu'yu, Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında düzenleyeceği etkinlikle anacak. Saat 20.00'da Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi'nde, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk' ün açılış konuşması ile başlayacak etkinlikte Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) eski başkanlarından gazeteci-yazar Nail Güreli, döneme ilişkin tanıklığını ve Mumcu'nun gazetecilk yönünü anlatacak. Gecede sanatçı Onur Akın da kısa bir konser verecek. CHP Bahçelievler İlçe Örgütü Gençlik Kolları, ADD Sarıyer ve Beykoz şubeleri Mumcu'yu anacak. ÇYDD Bahçeşehir Şubesi de, Mumcu'yu yazarımız Ali Sirmen 'in konuşmacı olarak katılacağı panelle anacak.
- ATATÜRK SUÇLUDUR.
-
"yam_yam"ca Şiirler
Haydi bende benden bekleneni yapayım Ve Ömer Hayyam'dan güzel bir dörtlük ile böyle güzel bir topic'e katkı sunayım... Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
-
NASIL BİR CUMHURBAŞKANI!... KİM CUMHURBAŞKANI OLMALI?... (ABD'nin, AB'nin kuklası değil, Medya patronlarının ve sermaye baronlarının maşası değil;...)
Duyarlılğınız, dününceniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim sevgili sardunya... Hakikaten bu ülkede yaşıyor olmamızın vermiş olduğu bilinç ile konunun toplumsal barışa hizmet etmesi açısından ne büyük bir önem taşıdığı ortada... Bana göre; Halkın önünde "yerel ve geleneksel değerlere bağlı biri değil fakat geleneksel değerleri çağdaş değerlerle güçlendiren, Kararlı, bir büyük mutabakatın üzerinde birleştiği, Özgüveni olan, toplumuyla bütünleşen, Moral değerleri yadsımayan ama toplumun moral değerlerini çağdaş değerlerle birleştiren , Uygar ve çağdaş olmaldır... Ve hızla gelişen, büyüyen ve geleceği yer almak isteyen / yakalayan bir Türkiye'ye de ancak böyle bir Cumhurbaşkanı yakışır... Sevgi ve saygılarımla...
-
"yam_yam"ca Şiirler
:lol: :lol: Müthiş sevgili dostum.. Devamını sabırsızlıkla bekliyeceğim.. Sevgi ve saygılarımla...
-
GÜNÜN KARİKATÜRÜ... (Kendi dilini oluşturmak için, karikatür, metafor yaparak kendine has bir anlatım dili oluşturuyor... :). :(. :|...)
- Türkiye'nin Lideri Nasıl Olmalı?
Ağlasammı gülsemmi diye bir anonim vardı ya hani..... Ben ne ağlamak, nede gülmek istiyorum aslında... Hakikaten çok kızgınım.. Kahretsin...- FAŞİST KATİLLER 'ÖRGÜTSÜZ' MÜŞ... (İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişki)
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin gözaltına alınan 7 kişinin sorgusunun sürdüğünü belirterek, cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı bulunmadığını söyledi. Cerrah, cinayetin, "milliyetçi duygularla işlendiğini" belirtti. Cerrah, “Gözaltında bulunan 7 kişinin sorgusu sürüyor” dedi. İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde sorgulanan zanlı Ogun Samast'ın, Trabzon'da 2 yıl önce McDonald's'ın bombalanması olayına karışan Yasin Hayal ile bağlantı içerisinde olduğunu ifade eden Cerrah, soruşturmanın çok yönlü olarak sürdürüldüğünü kaydetti. Cerrah, “Cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yok. Zanlı, milliyetçi duygularla cinayeti işlemiş. Arkadaşı Yasin Hayal'le de bu konuda görüşmelerde bulunmuş” diye konuştu. Bazı basın organlarında kendisiyle ilgili yazılan yazıları da eleştiren Cerrah, “Bazı gazetelerin köşe yazarları, hakkımda olumsuz yazılar yazıyorlar. Bu kişilerin ne yapmak istediklerini, nereye varmak istediklerini de anlamıyorum” dedi. TÜRKİYE'DE KARANLIKTA KALMIŞ SUİKASTLAR Dünyanın birçok yerinde işlenen suikastlar ve girişimlerinin sırları halen sürüyor. Gazeteci Hrant Dink'in cinayeti ile ilgili soruşturma çok yönlü sürdürülürken, dünya coğrafyasının değişik yerlerinde devlet adamlarına ve aydınlara karşı yönelik suikast ve girişimlerinin ardındaki sis perdesi aydınlatılamadı. TURGUT ÖZAL Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 1988'de başbakanlığı döneminde ANAP'ın kongresinde uğradığı silahlı saldırıda elinden yaralanması Türkiye'de büyük etki yaratmıştı. Kartal Demirağ adlı saldırgan olaydan sonra yakalanırken, Özal'a yönelik bu suikast ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atıldıysa da, gerçek neden bir türlü aydınlatılamadı. MUMCU, KIŞLALI, AKSOY, ÜÇOK Gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok'a yönelik suikastlarla ilgili Umut Davası 2005 yılında sona ererken, bu cinayetlerle ilgili birçok bağlantının çözülemediğine inanılıyor. Prof. Dr. Muammer Aksoy'u 31 Ocak 1990'da Bahçelievler'deki evinin girişinde, Doç. Dr. Bahriye Üçok'u ise 6 Ekim 1990'da evine gönderdiği bombalı paketle, 24 Ocak 1993'te Mumcu ve 21 Ekim 1999 günü de Prof. Dr. Kışlalı da otomobillerine konan bomba ile öldürülmeleri olaylarını kapsayan “Umut Operasyonu”na ilişkin davada, sanık Ferhan Özmen, “Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış, davada 1 sanık 15 yıl, 2 sanık 6'şar yıl 3'er ay, 4 sanık 3'er yıl 1'er ay, 1 sanık da 3 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum edilmişti. Dava sonuçlanmasına rağmen bu cinayetlerle ilgili birçok bağlantının halen çözülemediği, azmettiricilerin yakalanılamadığı inancı yaygın. ABDİ İPEKÇİ VE ÇETİN EMEÇ Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979 aksamı gazeteden Nişantaşı'ndaki evine giderken otomobilinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmesi, yakalanan suikast sanığı Mehmet Ali Ağca'nın 28 Nisan 1980'de Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılması ve yıllar sonra Türkiye'ye getirildikten sonra “Ben Abdi İpekçi'nin katili değilim. Ben sadece aktördüm” demesi hep akıllarda suikastla ilgili soru işaretleri bıraktı. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç'in şoförüyle birlikte 7 Mart 1990'da öldürülmesi üzerindeki sis perdesi de halen aydınlatılamaması dikkati çekiyor. HABLEMİTOĞLU 18 Aralık 2002'de evinin önünde silahlı saldırı sonucu öldürülen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun cinayeti de her zaman akıllarda soru işareti bıraktı. CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve arkadaşların, 14 Aralık 2006'da TBMM Başkanlığına sunulan önergede, Ankara Üniversitesinin eski Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hablemitoğlu'nun katillerinin bugüne kadar ortaya çıkarılamadığı, olayın ”faili meçhul cinayet” sayıldığı kaydedilerek, Hablemitoğlu cinayetinin araştırılması, irdelenmesi ve yeni siyasi cinayetlerin önlenebilmesi için meclis araştırması açılmasını istendiler.- NASIL BİR CUMHURBAŞKANI!... KİM CUMHURBAŞKANI OLMALI?... (ABD'nin, AB'nin kuklası değil, Medya patronlarının ve sermaye baronlarının maşası değil;...)
Dünyada nasıl seçiliyor? ABD ve Avrupa ülkelerinde Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda farklı sistemler uygulanıyor. Bu ülkelerde seçim yöntemi ve adaylarda aranacak koşullar şöyle: ABD : Devlet başkan adaylığı için doğuştan ABD vatandaşı olmak, ABD'de en az 14 yıl ikamet etmiş olmak ve 35 yaşını doldurmuş olmak koşulları aranıyor. Her seçim döneminde (dört yılda bir) partilerin aday adaylarının belirlenmesi için bir önseçim yapılır. Ayrıca Aday Belirleme Kurultayı'nda partinin başkan ve başkan yardımcısı adayını seçecek delegeler için de bir önseçim yapılır. Bu kurultayda önseçimle gelen delegelerin ve partinin yerel seçim komitelerinin kullandığı oyların çoğunluğunu alan liste, partinin Başkan ve Başkan Yardımcısı adayı olur. ABD'de seçmenler doğrudan başkana değil, onu seçecek ikinci seçmenlere oy verirler. Her eyaletin kongredeki üye sayısı kadar ikinci seçmeni vardır. Yapılan genel seçimlerde o eyalette oyların basit çoğunluğunu alan partinin ikinci seçmen listesi bir bütün olarak seçilir. İkinci seçmenlerin çoğunluğunun oyunu alan adaylar başkan ve yardımcısı olurlar. FRANSA: 23 yaşını dolduran, mecburi askerlik hizmetini yerine getirmiş Ulusal Meclis'e seçilme yeterliliğine sahip her Fransız vatandaşı cumhurbaşkanlığına aday olabilir. Cumhurbaşkanlığına bir adayı, parlamento ve bölge genel meclisi üyeleri ile en az 30 ili temsil eden il genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri arasından en az 500 kişi önerir. Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından, geçerli oyların salt çoğunluğuyla seçilir. Cumhurbaşkanı 5 yıl için seçilir, tekrar seçilebilmek mümkündür. FİNLANDİYA: Finlandiya doğumlu ve Temsilciler Meclisi'ne seçilme şartlarını taşıyan herhangi bir Fin vatandaşı devlet başkanlığına aday olabilir. (Askerlik hizmetini yapmakta olanlar ve vesayet altındakiler hariç.) Bir önceki genel seçimde parlamentoya en az 1 milletvekili sokabilmiş siyasi partiler veya seçme hakkına sahip en az 20 bin Finlandiya vatandaşı imza ile cumhurbaşkanlığına birini aday gösterebilirler. Eğer cumhurbaşkanlığına sadece bir kişi aday olduysa, seçim yapılmaz, aday doğrudan atanır. Adaylar birden fazla ise ilk turda oyların çoğunluğunu alan, eğer ilk turda çoğunluğu sağlayan aday çıkmamışsa ilk turda en çok oyu almış olan 2 adayın katıldığı 2. turda oyların çoğunluğunu alan aday cumhurbaşkanı seçilmiş sayılır. Cumhurbaşkanı 6 yıl için seçilir, süresi en fazla 2 dönemle sınırlıdır. İRLANDA: 35 yaşını dolduran her İrlanda vatandaşı cumhurbaşkanlığına aday olabilir. (Akli rahatsızlıkları olanlar, ibra edilmemiş iflas borcu olanlar ve 6 aydan fazla hapis cezası almış olanlar aday olamazlar.) Adaylar, cumhurbaşkanlığına parlamentonun en az 20 üyesi veya il düzeyinde en az 4 yerel yönetim meclisi tarafından imza ile gösterilmek zorundadır. Eski veya mevcut cumhurbaşkanları bir desteğe ihtiyaç duymadan doğrudan aday olabilirler. Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından, gizli oyla, nispi temsile dayanan, devredilebilir tek oy yöntemiyle seçilir. Görev süresi 7 yıldır, en fazla iki dönemle sınırlıdır. RUSYA FEDERASYONU: Rusya Federasyonu'nda aralıksız olarak en az 10 yıldır yaşayan ve 35 yaşını doldurmuş her Rus vatandaşı devlet başkanlığına aday olabilir. Duma'da temsilcisi bulunan partilerin gösterdiği adaylar dışında devlet başkanlığına aday olmak isteyen herhangi bir Rus vatandaşının en az 2 milyon imzalı destek bulması gerekmektedir. İlk turda geçerli oyların çoğunluğunu alan aday, devlet başkanı seçilir. Eğer ilk turda hiçbir aday çoğunluğu sağlayamazsa, birinci turda en yüksek oyu alan iki adayın katıldığı 2. turda oyların çoğunluğunu alan aday devlet başkanı olur. Görev süresi 4 yıldır, iki dönemle sınırlıdır.- GÜNÜN KARİKATÜRÜ... (Kendi dilini oluşturmak için, karikatür, metafor yaparak kendine has bir anlatım dili oluşturuyor... :). :(. :|...)
- Hrant DİNK öldürüldü...
- Hrant DİNK öldürüldü...
Şimdi haykırma zamanı... Hrant Dink'in cenazesini bir 'devlet törenine' dönüştürmeyi başaramayan egemenler, şimdi de 'slogansız, bayraksız, pankartsız' yürüyüş dayatmasını yüksek perdeden dillendiriyorlar. Hrant Dink'in ailesi ve yakın çevresi de bu dayatmaya uymaya zorlanıyor. Egemen medyanın bilgiç yorumcuları ve ana haber bülteni sunucuları sessizce yürümenin, 'acısını içine atmanın' erdemleri üzerine vaazlar veriyorlar. Onlar, Dink'in katledilmesinin ardından yapılan büyük yürüyüşte gerçekleri gün gibi açığa vuran, ırkçılara, faşistlere yanıt veren sloganlardan rahatsız oldular. Türk, Kürt, Laz, Çerkez her milliyetten İstanbulluların “Hepimiz Ermeniyiz” sloganını atmasından rahatsız oldular. Dink'in, tetikçisi kim olursa olsun, faili devlet bir cinayetle katledildiğinin haykırılmasından korktular. Şimdi, bu gerçeklerin ve kardeşlik çağrılarının yüzbinlerin katılacağı cenazede daha gür biçimde dile getirilmesinden korkuyorlar. Cenazeye, gözlerinde timsah gözyaşlarıyla katılacak devlet erkanının yapacağı sahte iyi niyet gösterileriyle zevahiri kurtarmaya niyetleniyorlar. Dün Hrant'ı hedef gösteren, 301. maddeyle yargılayan, linç provası yapanlara el sürmeyenler, bugün sözüm ona 'vatanseverlik' gösterisiyle cenazede boy göstermeye hazırlanıyor. Oysa şimdi, tam da haykırma, dövizlere gerçekleri yazma zamanı! Susma haykır, halklar kardeştir, deme zamanı! Katil devletten hesap sormak için, 'Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant'ız' deme zamanı! ÖZGÜR DÜŞÜNCEYE KARŞI TÜRK ÜSLUBU... _________________________________________________________ Kaynak: 22.01.07 / Atılım..- Hrant DİNK öldürüldü...
- NASIL BİR CUMHURBAŞKANI!... KİM CUMHURBAŞKANI OLMALI?... (ABD'nin, AB'nin kuklası değil, Medya patronlarının ve sermaye baronlarının maşası değil;...)
Cumhurbaşkanlarının Siyasi ve Hukuki Sorumluluğu Anayasada cumhurbaşkanları için öngörülen siyasi, hukuki ve cezaî sorumluluğun kapsamına bakılmadan yapılacak bir oldubitti seçimi, nihai olarak ülkeyi olduğu kadar seçilen kimseyi de ciddi hukuki sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. 16 Mayıs 2007 tarihinde görev süresi sona erecek olan Ahmet Necdet Sezer 'in, yerine T.B.M.M.'nin seçeceği isim; ülkenin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında, yaşamsal önemdedir. Ulusal, bölgesel ve küresel sorunlarımız ile rejime yönelen tehditlere ek bir sorun eklemeyecek, ülkenin tarihsel değerleri, devletin dayandığı temel nitelikleri özümsemiş ve her kesim tarafından saygı duyulacak bir kimsenin belirlenmesi gerektiği açıktır. Siyasi farklılaşmalar bir yana bırakılıp hukuksal açıdan yaklaşılır ve anayasanın cumhurbaşkanlarına yüklediği görev - yetki - sorumluluk alanı göz önüne alınırsa; 11. cumhurbaşkanının kim olacağı değilse bile kimlerin olmayacağını ortaya koyabiliriz. Şu halde, seçimde dikkate alınması gereken tek parametre yasama organındaki milletvekili dağılımı değildir. Esasen böyle bir kısır değerlendirme ve anayasada cumhurbaşkanları için öngörülen siyasi, hukuki ve cezaî sorumluluğun kapsamına bakılmadan yapılacak bir oldubitti seçimi, nihai olarak ülkeyi olduğu kadar seçilen kimseyi de ciddi hukuki sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Kamuoyu doğal olarak, rejimle barışık olmayan ve hatta hakkında yasama dokunulmazlığı zırhından ötürü bir türlü yargılaması yapılamayan onlarca adi suç iddiası bulunan bir milletvekilini devletin tepesinde görmek İstememektedir. Tartışmalarda sürekli olarak gözden kaçırılan nokta, Anayasanın 83. maddesi çerçevesinde milletvekillerine tanınan yasama dokunulmazlığı ile cumhurbaşkanlarına tanınan sorumsuzluk çerçevesi arasındaki farklılıktır. 1952 tarihli T.C. Anayasası ve hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkeleri dikkate alındığında, cumhurbaşkanlarının siyasi - hukuki ve cezai sorumluluğu konusunda şu saptamaları yapmak mümkündür: (1) - Siyasal sorumsuzluk: Parlamenter rejimin temel prensiplerinden birisi devlet başkanlarının siyasal sorumsuzluğunun kabul edilmesidir. Buna paralel olarak anayasamız, yasama organı tarafından seçilen cumhurbaşkanının - kabinenin aksine - "yasamanın güvenine sürekli olarak mazhar olmasını" öngörmemiştir. Bu anlamda cumhurbaşkanının siyasal denetimi mevcut değildir. Anayasa madde 105/1'de öngörülen karşı imza kurumu sayesinde cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği belirtilen işlemler dışındaki bütün kararları başbakan ve ilgili bakanca imzalanır. Sorumluluk da bu kimselerin üzerindedir. Anayasamız cumhurbaşkanının; karşı - imza gerektirmeyen, tek başına yapma yetkisi bulunan işlemler için yargı yolunu kapalı tutmaktadır. - Hukuksal sorumsuzluk: Cumhurbaşkanı göreviyle ilgili işlem ve eylemlerinden ötürü hukuksal anlamda sorumsuzdur. Ne var ki cumhurbaşkanı, anayasada tanımlanan görev alanına ilişkin olmayan nitelikteki eylem ve işlemlerinden ötürü kişilere verdiği maddî ve manevî zararlar bakımından tüm yurttaşlar gibi sorumludur. Bu sorumluluk, verilen maddi - manevi zararın tazmini yönünde olduğu kadar cezai sorumluluğu da kapsar. O anlamda hukukumuz. cumhurbaşkanına milletvekili dokunulmazlığı tipinde bir hukuki koruma getirmiş değildir. - Cezai sorumluluk: Anayasamızın hiçbir maddesi cumhurbaşkanına, milletvekillerine tanınan genişlikte bir dokunulmazlık bahşetmiş değildir. Doktrinde bazı hukukçular bu konuda Meclis dışından atanan bakanlara uygulanan dokunulmazlığın, kıyasen uygulanması gerektiğini ileri sürmektedirler (2). Bu görüşü paylaşmamız olanaklı bulunmuyor. Bir defa, anayasanın 112. maddesinin 4. fıkrası Meclis dışından atanacak bakanların tabi oldukları hukuki statüyü açık ve özel olarak düzenlemiştir. Anayasa koyucu şayet cumhurbaşkanları için böyle bir dokunulmazlığı öngörmek isteseydi 1924 Anayasası'nın 41. maddesinin. 2. fıkrasında yapmış olduğu üzere bu durumu anayasa metninde açıkça belirtirdi. Oysa 1961 ve 82 Anayasaları. 1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanlarına tanınan dokunulmazlığı öngörmemiştir. Öte yandan 1982 Anayasası'nın Geçici 2. maddesinde Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyelerine tanınan "dokunulmazlık" mevcut cumhurbaşkanı için geçerli değildir. Cumhurbaşkanlarının görevleriyle ilgili bulunmayan "adi" suçlar bakımından herhangi bir yurttaşın hukukî statüsünü paylaşmasına şaşırmamak gerekir. Milletvekillerine tanınan ve artık bir ayrıcalığa dönüşen dokunulmazlık zırhının cumhurbaşkanlarına tanınmamış olması, sanırız o önemli makama gelmek isteyenlerin temiz bir sicile sahip olan ve sahip kalacağı düşünülen kimselerden seçilmesine yönelik olarak alınmış bir tedbirdir. Şu halde; hakkında, mahkûmiyeti halinde yeniden milletvekili seçilmeye dahi engel olacak iddiaların bulunduğu bir milletvekili cumhurbaşkanı seçilirse ne olacaktır? Bu kimsenin kazanacağı cumhurbaşkanı statüsü, kendisine yalnızca devlet başkanlığı görevi nedeniyle yaptığı eylem ve işlemler bakımından bir sorumsuzluk getirecek, ancak yeni statüsü ile hiçbir ilgisi bulunmayan geçmiş eylem ve işlemlerinden ötürü cumhurbaşkanlığı görevi esnasında yargılanabilmesi söz konusu olacaktır. Cumhurbaşkanı gerekirse mahkeme önüne çıkacak; gelmemekte direnirse kolluk marifetiyle getirilecektir. Cumhurbaşkanının bu davalardan ötürü kişisel hürriyetinin kısıtlanmasına neden olacak bir kararla mahkûm edilmesi halinde ne olacaktır? Bilindiği üzere anayasanın 101. maddesi cumhurbaşkanının taşıması gereken nitelikler arasında "Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olma" koşulunu aramaktadır. Bu koşul, cumhurbaşkanının sadece göreve başlarken değil görev süresi boyunca korunması gereken önemli bir niteliğidir. Anayasanın 76. maddesi 2. fıkrasında yer alan ve somut durumda cumhurbaşkanının da görev süresi boyunca taşıması gereken özellikler dikkate alındığında: ... (K)ısıtlılar... kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler. Cumhurbaşkanının aleyhinde görülmekte olan davaların sonunda, yukarıda bahsedilen cezalardan biri ile mahkûm olması halinde, cumhurbaşkanı niteliğini kaybedeceği ortadadır. Böyle bir kimsenin Cumhurbaşkanı görevini sürdürebilmesi ise sadece etik olarak değil ve fakat hukuken de olanaksızdır. DİPNOT_______________________________________________________________________ "Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ABD Öğretim Üyesi " Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku ABD Ar. Gör. (1) Cumhurbaşkanlarının siyasi hukuki-cezai hakkında Bknz... TANÖR Bülent - YÜZBAŞIOĞLU Nemel, 1982 Anayasası'na Göre Türk Anayasa Hukuku, YKY, İstanbul, 2000, ss. 301 317; GÖZLER Kemal, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Yayınları, Bursa, 2000, SS. 531 554; Ergun ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 8. Baskı, Ankara, 2004, ss. 311-318. (2) Bknz. Ergun ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku s. 317. ___________________________________________________________________________________ Dr. İur. Yusuf YAŞAR * - Emrah KIRIT **- Derinlikler...
AHRETTE ANARŞİ... Korkuyorum; Meleklerini cinayete göndermiş tanrı gibi ya da yaşlı tenlerde biriken gözyaşı gibi Üşüyorum; Koşarak gidiyoruz katliama. Kimimiz ,bilinmez neden cehennemin yollarını iyi niyetle döşüyor,* üşüyorum. Ben ahrette bir anarşist sorun, ilk dünya İnsanlar bir yere değil oradaki topluma aittir dersem İnsan cehennemliklere aittir der misiniz? Biliyorum Silah zoruyla gözyaşı akmaz ve Tanrı yalvarmaz ve Tanrı yalvarmaz Aslında, herkes ahrette anarşist. *Behice BORAN- SUNNİ CUMHURİYETTE MEZHEPLEŞMEK... (Bush yeni stratejisini açıklamış "Irak'ta İleriye Doğru Yeni Yol" imiş... Yol Sunniler, Şiiler ve Kürtlerden geçi)
Sünni Cumhuriyette Mezhepleşmek... Hiç aklınıza geldi mi, düşündünüz mü, Başkan Bush Irak'taki yeni stratejisini hangi temel üzerine oturttu?.. Bush'un açıkladığı yeni stratejinin adı "Irak'ta İleriye Doğru Yeni Yol" imiş... Hangi yolda yürüyecek Bush?.. Yol araziden geçer... Arazi bu işe elverişli mi?.. Hem de nasıl!.. Irak'ta işgalciye karşı toplumun direnişi iki şak olmuştur: Sünniler.. Şiiler.. Kürtler zaten işgalciden yana... Başkan Bush'un yeni 'stratejik planı' Irak'taki mezhep ayrılığı üzerine oturtulmuştur. Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı.. Ülkenin batısı işgal altındaydı. Erzurum ve Sıvas Kongreleriyle başlayan ulusal direnişin tohumlanması üzerine ne yaptı Mustafa Kemal Paşa?.. Ankara'ya geçerken 1919'un Aralık ayında Hacıbektaş'a uğradı... Alevi - Bektaşilerle anlaştı, Kızılbaşların çelebisi Cemalettin Efendi ile kucaklaştı... İşgal altındaki Türkiye'nin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda mezhep kavgası yaşanmamıştır; Alevi - Sünni düşmana karşı yekvücut oldular... Çünkü Osmanlı ümmetinde millet bilinci 20'nci yüzyılın başlangıcında bile tohumlanmıştı; 'Türklük şuuru' oluşuyordu... Bir de 21'inci yüzyılda Irak'ın şu haline bakın!.. Arap ulusu yok; Şii ile Sünni var; dincilik egemen; ümmetçilik ağır basıyor... Başkan Bush yeni stratejik planını bu elverişli araziye göre hazırladı... Emperyalizmin 'Böl ve yönet' formülü çelişkiler üzerine bina edilir... Amerika'nın meşhur Ortadoğu tasarımı (BOP) "Ilımlı İslam Devleti Modeli" nde Türk ulusunu ümmetleştirmek üzerinedir.. Bush yönetimiyle AKP yöneticileri arasında bu plan çerçevesinde bir anlaşma olduğu görülüyor... Tasarımın lideri imam okulu çıkışlı RTE şimdi Cumhurbaşkanlığı'na hazırlanıyor... Peki, Türk ulusu 'milli' bilincini körleştirip ümmetleşsin mi?.. Belli bir süre içinde, zamanla, eğitimle, öğretimle sürdürülen gerici iktidar egemenliği tarihin yapraklarını tersine çevirebilir... Ümmetleşirsek tarihsel Aydınlanma'nın dışına düşer, yok oluruz... AKP laik Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürkçü ordusuna şaşı bakıyor, üniversitelere düşman, yüksek yargıçlara zıt, Çankaya'yı ele geçirmek istiyor, bürokraside kadrolaşıyor... Neden?.. Türk ulusunu ümmet bilincine indirgemek projesi Amerika'nın Anadolu'ya dönük planıdır, bu tasarım üstelik ilan edilmiştir... Irak'ta yeni stratejiyi Sünni - Şii çatışmasından yararlanarak hazırlayanlar, Türkiye'de şimdi Alevi - Sünni çelişkisini kaşımaya başladılar... Niçin?.. Ulusalcılar laik Cumhuriyetle mezhep çelişkisinin bir kıymet-i harbiyesi olamayacağını bilirler... Ümmet bilinci egemenleştikçe mezhep çelişkisi de çatışmaya dönüşür... Aman dikkat!.. __________________________________________________ Sevgili İ. Selçuk'a sevgi ve saygılarımızla... 18 / 01 / 07- NASIL BİR CUMHURBAŞKANI!... KİM CUMHURBAŞKANI OLMALI?... (ABD'nin, AB'nin kuklası değil, Medya patronlarının ve sermaye baronlarının maşası değil;...)
Nasıl Bir Cumhurbaşkanı!... Kim cumhurbaşkanı olmalı? Bu soruyu herkes kendine soruyor! Günler geçtikçe bu soru daha önem kazanıyor. Doğal olarak, yanıtı da!.. Necmettin Erbakan yanlısı bir dergi "Milli Çözüm"... Eksik olmasınlar, her sayıyı gönderiyorlar. Günün anlamını veren ilginç yazılar okuyorum. AKP iktidarını ağır biçimde eleştiren, hatta yeren yorumlar... "Milli Çözüm" kendine göre bir cumhurbaşkanı örneği sunmak istemiş. Muhafazakâr, milliyetçi, vatanını seven, bağımsız bir ülkenin yurttaşı olsun demiş! "ABD'nin, AB'nin kuklası değil; Medya patronlarının ve sermaye baronlarının maşası değil; Sahte rakamların ve rüşvet dalyalarının ve sistem dolaplarının değil; Milli duruş ve şuur ehli, birikimli ve becerikli, Yüksek irfan ve örnek bir izan sahibi, sadece Müslümanların değil, tüm mazlum ve mağdur insanların tensip ve tasvip edeceği, Milletimizden, tarihimizden içimizden birisi, Yavuz'ların ve Oğuz'ların varisi, Asri ve insani gereksinmelere çareler üretecek, hidayet ve feraset sahibi, Türk toplumundan kopuk, tarihine ve töremize soğuk olmayan..." Dergi bütün bu özellikleri saydıktan sonra şu sonuca varıyor: "Moonların müridi, Fethullahçıların, Amerikancı, Avrupacı tarikatların müntesibi bir kişi artık asla ve kat'a Mustafa Kemal'in makamına oturamayacak." Muhafazakâr kesimin bir temsilcisi "Milli Çözüm" dergisinin, yeni seçilecek cumhurbaşkanında aradığı nitelikler hepimizin, tüm demokrasi ve özgürlüğe, tam bağımsızlık ilkesine bağlı insanların da benimsediği, desteklediği görüşler değil midir? ______________________________________________ Sevgili O. Akbal'a yürekten teşekkürler... 18 / 01 / 07 C- KÜRESEL SÖMÜRÜYE KARŞI KEMALİSTREFLEKS: ULUSAL BAĞIMSIZLIK... (Amerika ve İngiltere'nin öncülük ettiği ve kod adı küreselleşme olan emperyal dinamik)
Küresel Sömürüye Karşı Kemalist Refleks: Ulusal Bağımsızlık Günümüz Türkiye sorunsalında da, adına ister Atatürkçülük deyin, ister Kemalizm; henüz onu aşan bir çözüm ülke içinde ortaya konabilmiş değil. Bunun nedeni gayet açıktır. 1923 ile 2006 Türkiye'sinin uluslararası ve siyasi koşulları ve ortamın aktörleri birbirinin aynıdır. Bu ülkenin aydın ya da yarı aydın konumundaki insanlarını şu dönemde en çok meşgul eden konulardan biri, ülkemiz ve bulunduğu bölgenin ahvali. Amerika ve İngiltere'nin öncülük ettiği ve kod adı küreselleşme olan emperyal dinamik, son on beş yılda Ortadoğu ve Asya petrollerine odaklanmıştır. Bu sürecin pürüzlerinden biri de ulus devlet niteliğini hâlâ koruyan Türkiye'dir. Burası Türkiye. Konumuz da Türkiye. Emperyalizmin 21. yüzyıldaki söylemi küreselleşme, en yoz ortaçağ yaklaşımlarını, ülkelerin destabilizasyonunu, büyük toplumsal kıyımları, faşizan müdahaleleri mazur göstermek için seçilmiş bir paradigmadır. Eşyanın doğasına uygun olarak yeni yüzyılda, bu sistem yeni sözcülerini de yaratıverdi. Karl Popper 'in açık toplum-liberal düşünce tezini pragmatizm gübresi ile harmanlayan entelektüeller yeni dünya düzeninin temellerini attılar. Tarihin sonunu müjdeleyen Francis Fukuyama 'dan tutun da medeniyetler çatışmasının asal olduğunu söyleyen Samuel Huntington 'a kadar bilim adamı, felsefeci, düşünür ya da toplumbilimci olduğunu savlayan sahibinin sesi onlarca demagoga göre ideolojiler ömrünü tamamlamıştır ve dolayısıyla ideolojik evrim süreci bitmiştir. Geride kalan mutlak irade, gerçekte sermayenin egemenliğini betimleyen liberal demokrasidir ve bunun da motoru ABD'dir. İdeolojiler sonlandığına göre onların çatışmaları ile süregelen tarihin de sonu gelmiştir. Bir tarafta bu neosömürgeci anlayışın ideologları kendi sanal gerçekliklerini küresel ölçekte geri kalmış toplumlara empoze ederken diğer yanda emperyalist ülkelerde çokuluslu şirketlerin kuklası konumundaki siyasiler üçüncü dünya ülkelerini içten vurma politikalarını gündeme getirdiler. İki bloklu dönemin bitişi ile evrenin hâkimleri (ABD ve Batı) dikensiz gül bahçesinde üçüncü dünya ülkelerine dönük yeni bir paylaşım konsepti yarattılar. Bu yaklaşımın kod adı "demokratikleştirme" oldu. Orta Asya ve Ortadoğu'da spekülatör Soros tipi sermaye sahibi misyonerler aracılığı ile sivil toplum örgütleri kurduran ABD, bu ülkelerde kendilerine bağlı iktidarlar oluşturmaya başladı. Temel amaç, kendi emellerini müstevlilerin emelleri ile birleştirebilecek onursuz, ilkesiz ve kimliksiz liderler bulup söz konusu ülkelerin kaynaklarını sömürmekten ibarettir. Kırgızistan, Gürcistan,Ukrayna gibi ülkelerde gerçekleşen ve aslında gayta renkli karşıdevrimler olan bu dış kaynaklı sivil darbelere de kadife, pembe ya da turuncu devrimler gibi hümanist çağrışımlar yapan isimler verdiler. Emperyalistlerin Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye'yi de kapsayan sömürgeci bir politika. Sovyetler Birliği'nin çöküşü ile birlikte tek süper güç ABD'de iktidarı elinde tutan neocon'lar, bir yanda silah tekellerinin sirkülasyonu için üçüncü dünya ülkelerinde savaş kompozisyonları oluşturmakta, diğer yanda enerji açığını kapatabilmek, bol ve ucuz enerji edinebilmek için Afrika ve Ortadoğu'nun geri kalmış toplumlarına bizzat müdahale etme gereği duymaktadır. Hem de eskiden olduğu gibi CIA aracılığı ile ve gizli olarak değil, yoksul kapılarını çalarak arsızca haraç toplayan mahalle kabadayıları kimliğinde alenen yapmaktadır. Amerika kıtasında ardı ardına patlak veren Brezilya, Peru, Arjantin,Venezüella,Uruguay, Şili, Bolivya, Nikaragua ve Ekvador'daki sol ve antiemperyalist iktidarlara şimdilik sessiz kalan ABD, dikkatini Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya'daki zengin petrol ve maden yataklarına yoğunlaştırmış durumda. İşe, Afganistan ve Irak gibi aşiret düzeninin hüküm sürdüğü kabile toplumlarıyla başlamıştır. Olayın bizi bağlayan yanı ise ABD'nin benzer bir tarifeyi, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının vârisi, yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki antiemperyalist savaşın muzaffer toplumu Türkiye için de düşünmesidir. Resmi tarih söylemlerinde pek de vurgulanmayan bir gerçek vardır; 1917 Ekim Devrimi'nin yarattığı Sovyetler Birliği, Sevr'i reddedip kurtuluş savaşımız sırasında tavrını emperyalizmden değil Türkiye'den yana koyarken bu savaşın sonunda imzalanan Lozan Antlaşması'nı stratejik ortağımız (hangi stratejinin ortaklığı ise) ABD imzalamamıştır. ABD'nin tanıdığı yegâne antlaşma Sevr'dir. Sonraki yıllarda ABD tarafından yoksul ülkeler için bir komünizm umacısı yaratılmış ve bu korku ile beslenen toplumlar iliğine kadar sömürülmüştür. Ülkeler bilinçli olarak geri bıraktırılmış, aydınları öldürülmüş ve sosyal uyanışlar gerek askeri gerekse teokratik darbelerle ortadan kaldırılmıştır (Şili'de Salvador Allende 'ye karşı Pinochet 'nin yaptığı darbe ya da Afganistan'daki Taliban rejimi bunun örnekleridir). Emperyalizm için "ulus devlet" kavramı demir leblebi gibidir. Bu uğurda etnik kavgalara zemin oluşturulur ve ülkelerin haritaları yeniden çizilir. Tito sonrası Yugoslavya bu süreci yaşamıştır. Günümüz Türkiye sorunsalında da, adına ister Atatürkçülük deyin, ister Kemalizm; henüz onu aşan bir çözüm ülke içinde ortaya konabilmiş değil. Bunun nedeni gayet açıktır. 1923 ile 2006 Türkiye'sinin uluslararası ve siyasi koşulları ve ortamın aktörleri birbirinin aynıdır. IMF'si, Dünya Bankası, liberal ekonomisi, Gladio'su, gerici darbeleri, Yeşil Kuşak Projesi, din bezirgânlığı, etnik milliyetçiliği, soykırım savları, mütareke basını ve Ortadoğu jandarmalığı talepleri ile emperyalizm Türkiye'de belki ayrımına varmadan ulusal bilinci ve Atatürkçü düşünceyi öne çıkarmaktadır. Kendi düşünce yapınız doğrultusunda Atatürk'ü ve Cumhuriyet değerlerini eleştirebilirsiniz. Yalçın Küçük 'ün deyişiyle Cumhuriyet tarihinin falsifikasyonlarla dolu olduğunu da iddia edebilirsiniz. Ama kurtuluş sürecini ve onun büyük önderini, toplumsal gelişim ve dönüşümün rehberi devrimleri yadsımak mümkün değildir. Roosevelt , Churcill ve De Gaulle de büyük liderlerdi. Ama onlar emperyalizmin, Atatürk ise mazlum bir ulusun lideriydi ve antiemperyalistti. Emperyalizm karşısında iki yüz yıllık Osmanlı teslimiyetçiliğine noktayı koyan onurlu bir insan ve gerçek bir devlet adamıdır. Eğer toplumsal kurtuluşun temeli ulusal bağımsızlık ise bu kritik süreçte, yirminci yüzyılın en büyük özgürlük savaşını kotaran Atatürk'ü ve Atatürkçü düşünceyi doğru analiz etmeli ve bu temelde ulusal tavrımızı belirlemeliyiz. Emperyalizmin piyonu olmak, bu ülkenin ve bu tarihin mirasçıları için çok ağır ve kabul edilemez bir konumdur. Bu süreci tersine çevirebilmenin yöntemlerini bulmalı, projelerini üretebilmeliyiz. Artık bizim de ütopyalarımız olabilmeli. Çünkü ozanımız Nâzım Hikmet 'in sözleriyle ifade edersek "Hava kurşun gibi ağır" dır. Bu kurşunu eritmek gerekmektedir. __________________________________________________ Kaynak: Dr. Malik Ejder YILDIRIM- GÖZLERİNE DALMAK... (Maskesiz, dipsiz ve yalansız bakıyordun...MAVİ DERİNLİKLER YANLIZLIK DEMEKTİ...Yer JUAN DE NOVA adasınn açıkları...Gece saat 11)
Farzederek Yaşayamazsın Hayat, farzetmek değil; gerçektir gerçek! Yarı uyur yarı uyanık geçirdiği gecenin sabahında, iki kişilik yatakta açtı gözlerini yeni güne. Tek başına.......Göz alabildiğine uzanan ovada yalnız yaşayan bir ağaç gibiydi. Büzülmüştü koca karyolanın kenarına. Öyle bir büzülmüştü ki, bomboş bir çekmecenin köşesine sıkışmış ince bir gömlek düğmesine benziyordu.Ya da, içi çoktan boşaltılmış kavanozun dibinde kalmış kırık bir pirinç tanesine... Yattığı pozisyonda kalkmıştı, demek ki gece boyunca hiç kıpırdamamıştı. Sağ tarafına yatmıştı. Sol yanının boş olduğunu bildiği için hiç o tarafa bakmıyor, sağ tarafından kalkıyordu yataktan. Yine öyle yaptı. Bakmadı ama, aylardır hiç baş konmayan ikinci yastığın öylece duruyor olduğunu bilmek, içini burkmuştu. Salona çıktı. Salon çok büyük göründü gözüne. Üzerine bol gelen bir giysi gibiydi, dönüp duruyordu üzerinde.Banyoya gitti, lavaboya yöneldi. Solgun, avurtları çökmüş bir yüzle gözgöze geldi aynada. Günler önce çıkarıp lavaboya koyduğu sabun hâlâ yarı bile olmamıştı. ” Hıııııım! ” dedi.....” Demek ki küçücük sabun, bir kişiye bir ay dayanıyor.......Hiç birşeyi bitiremiyorum tek başıma."... Soğuk suyu yüzüne çarpıp ferahlamak istedi ama nafile! Muftağa girip buzdolabını açtı. Yalnız kaldığından bu yana, her zaman yiyecekleri sığdıramadığı dolabın yarısı boştu. Yarım kilogramlık sebzeler, küçük bağ halindeki yeşillikler; dolabın bir köşesine adeta büzülmüşlerdi.Yarım kilogram taze fasulye, bir o kadar domates, yine yarım kilo ıspanak. “ Benim içim yaşam, artık yarım kilogramlık,” diye düşündü. Düz ve küçük bir tabağa üç zeytin, küçük bir dilim peynir , ince bir dilim ekmek koydu. Portakal suyu hazırlamalıydı kendine. Şu çay içmeme alışkanlığı, sıkıntı veriyordu kahvaltı saatlerinde. ” Boş ver portakal suyunu,” dedi. Büyükçe bir bardağa su doldurdu. Kahvaltı tabağını, bardağı mutfaktaki masaya usulca bıraktı. Boğazı düğüm düğüm, bir sandalyeyi çekip oturdu. Lokmaları isteksiz isteksiz geveledi. Dili; fazla pişmiş, hatta kurumuş, üzeri yarılmış ve bayatlaşmış bir kurabiye gibiydi. Ağzının içinde döndükçe avurtlarına, dudaklarının iç kısmına batıyordu.Tabağı, içindekileri bitiremeden mutfak setinin üzerine bıraktı. Salonun bir kenarında , ütülenecek birkaç parça çamaşır duruyordu sepette. Şöyle bir baktı, hep kendisine ait çamaşırlardı. Bir haftada biriken çamaşır, sadece birkaç parçaydı. Bir zamanlar yıkamaya, ütülemeye yetişemediği, ama artık çamaşır sepetinde hiç görmediği çamaşırları ve onları giyeni düşündü....” Lânet olsun! ” diye söylendi. Derken, akşam boşaltmayı unuttuğu koca poşeti gördü. Eline alıp, mutfağa yöneldi. Bir gün önce almıştı marketten. Poşetten; margarin paketinden biraz büyükçe üç tane saklama kabı, iki porsiyonluk yemeğin doldurabileceği büyüklükte iki çelik tencere, bir tane de oyuncak gibi küçük bir tava çıktı. ..” Şim’den sonra, böyle küçük kaplar gerekecek bana, “ diye iç geçirdi...” Tek kişilik.” O gideli beri, bir sessizlik vardı evde. Büyük bir coşkuyla çalan davullar , dönen değirmenler susmuştu sanki. İşte bu sessizlik ve yalnızlık, taşımakta zorlandığı bir yüktü omuzlarında. O yükü indirecek bir durak yoktu.Yalnızlığı, gidenin yokluğu; gelip yüreğine oturdu. Kara bir yılan gibi çöreklendi. Yüreğinin, bir değirmen taşının altında kalmışçasına ezildiğini hissetti.....İçi öyle dardı ki ! Küçülmüş küçülmüş, incir çekirdeği kadar kalmıştı. O’nun yokluğuna, yalnızlığa alışması gerekiyordu. Ama nasıl? Düşündü düşündü, aklı sıra bir çözüm buldu. Dudaklarına acı bir gülümseme kondurarak, şöyle dedi kendi kendine: * Sabahları yalnız uyandığında; O’nun, erkenden kalkıp işe gittiğini ya da bir iş gezisine çıktığını farzedebilirsin. * Tek başına kahvaltı ederken, O’nun sabah uykusundan henüz kalkmadığını farzedebilirsin. * Ütülenecek çamaşırların sadece kendine ait olduğunu gördüğünde ise; yine en sona kendi çamaşırlarım kalmış ütülenecek, diye farzedebilirsin. * Akşam yemeğini yalnız yerken; O, akşam yemeğini dışarıda yiyecek, geç gelecek diye farzedebilirsin. * Buzdolabını neredeyse boş gördüğünde ise; yine hafta sonu gelmiş diye farzedebilirsin. * Bir yolculuktan veya alışverişten döndüğünde ve evde seni bekleyen hiç kimse olmadığını gördüğünde; O’nun eve gelmesi için, vaktin henüz çok erken olduğunu farzedebilirsin. Daha farzedecek şeyler bulmaya çalışırken, çalan telefonun sesiyle irkildi.Telefonda, henüz ikibuçuk yaşındaki torunu kuş gibi şakıyordu: -“ Ananejiim! Efde miçin? Ben gelebiliy miyim?”.........Torununun sesiyle, yüzü aydınlanır gibi oldu. Farzetmek de neydi ! İşte gerçek buydu......Sevimli, dünya tatlısı bir torun......Sırtını dayayacağı bir duvar......Giden gitmişti. Nasılsa bir daha dönmeyecekti.....Olmayan şeyleri varmış gibi farzederek yaşayamazdı. Telefonu kapattı. Kendi kendine acı gerçekleri bağıra bağıra hatırlattı: Evet, yalnızsın! Yalnız yaşayacaksın! O’nu; yok işe gitti, yok iş gezisine gitti diye farzedemezsin. O artık yok, bunu kabul et. Gitti ve hiç gelmeyecek. Hayat, farzetmek değil; gerçektir gerçek! Farkında olmadan O’nun en sevdiği şarkının sözleri döküldü dudaklarından: “ Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç, Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç ! " _______________________________________________________ Sevgili Kâmuran Esen'e yürekten teşekkürler...- Sibelce
(Hayat'a bir şiir...) Hayat artık bir şiirdir... Ve şiirde bir hayat... O zaman bize düşen Güzel bir hayat'a hep birlikte demek kalıyor... Sevgiyle, umutla ve özlemle...- Din Değiştirmek
Değişik dinler.. Değişik tanrılar... Birtürlü karşılaşmaya ve uzlaşmaya göze alamayacak kadar kör inançlı tutsaklar... Herkese kolay gelsin.. Hakikaten bu durumda olmak gerçekten çok zor.. Şahsen buna üzülmekten ziyade o insanların çerezisliğinden korkmuyor değilim.. Çünkü bunların çaresizliği binlerce insanötesi çere demektir.. Yanılmayı çok iseterim..- "ILIMLI İSLAM" = LAİKLİKTEN ŞERİATA GİDEN YOL... (Soğuk savaş; ADNAN MENDERESİ, Adnan Menderes SÜLEYMAN DEMİREL'İ, Süleyman Demirel TURGUT ÖZAL'I,..)
Bu kendi kendini tatminden başka birşey değil... Bunun için harcayacak bir saniyem bile yok... Sevgiyle kalın..- "ILIMLI İSLAM" = LAİKLİKTEN ŞERİATA GİDEN YOL... (Soğuk savaş; ADNAN MENDERESİ, Adnan Menderes SÜLEYMAN DEMİREL'İ, Süleyman Demirel TURGUT ÖZAL'I,..)
Sevgili gelincik çok haklı.. Tüm dünya insanları dinlerini yaşıyor ama tümü gelişen bir yapı izliyorlar... Gerici ve tutucu asla... - Türkiye'nin Lideri Nasıl Olmalı?
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
Navigation
Configure browser push notifications
Chrome (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions → Notifications.
- Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Select Site settings.
- Find Notifications and adjust your preference.
Safari (iOS 16.4+)
- Ensure the site is installed via Add to Home Screen.
- Open Settings App → Notifications.
- Find your app name and adjust your preference.
Safari (macOS)
- Go to Safari → Preferences.
- Click the Websites tab.
- Select Notifications in the sidebar.
- Find this website and adjust your preference.
Edge (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions.
- Find Notifications and adjust your preference.
Edge (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Click Permissions for this site.
- Find Notifications and adjust your preference.
Firefox (Android)
- Go to Settings → Site permissions.
- Tap Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.
Firefox (Desktop)
- Open Firefox Settings.
- Search for Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.