Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. allah'ü teala bir şeye ol derse oluverirmiş.. Ne denir bu duşunceye bilmem... Bir güç birileri tarafında verilmesi gerekirken... Biri çıkıp ol diyecek ve olacak.. Eeee İyide nerede hastalıktan ölen çocuklara çare.... Nerede yoksulluğun kurtuluşu.... Nerede kadınlarımızın hakları... Nerede açlıktan ölen bebeleriminizin sütleri... Nerede evine ekmek götüremeyen babaların dehasa verimliliği... Nerede evinden çocuklarını doyuracak bir lokma bile bulamayan anaların yüreği... Nerede taşı havada tutacağını sandığı taşın gücüne inananların çözümleyiçi varlığı... Evet nerde... Hadi canım sende... Güldürmeyin adamı...
  2. Teşekkürler...
  3. Bir zamanlar Erbakan "ın "Kanlı mı geleceğiz, kansız mı" sözünü tartışıyorduk... "Nasıl geliyorlar acaba?" Bugün Başbakanlık koltuğunda oturuyor.. yarın Çankaya'da oturacak!.. Ya sonrası... Her gün dua edip;Ekonomiyi, politikayı, sanatı, kültürü, bilimi, eğitimi tümüyle Allaha havale edip başımız göklere değecek... Ne dersiniz...
  4. Çok teşekkürler sevgili DİDEM... Sayfamızın güzelliğinden bahsediyorsunuz... Haklısınız sayfayı güzelleştiren şiir ve şairlerdir çünkü... Bu düşünceniz birdan Bana bir şairimizin (Özdemir Asaf) güzel bir sözünü hatırlattı... 'İnsanlar,gelmeleriyle yanlızlıklarını dağıtanları severler.Gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara AŞIK OLURLAR!..:' der ve gerçekten de bu sayfada özde siz dostlarla bunu yakalama adına oluşturulmuş bulunmaktadır... Ki sizi de burada görmek çok güzel ve paylaşımlarınızı büyük bir keyifle bekliyeceğiz... Sevgiyle, umutla, güzelliklerle ve şiir dolu kalın... Sevgiler...
  5. ÇANKAYA'DAN ADD'YE MİTİNG YARDIMI ile açılan bu başlık sonucunda hakla şu geliyor.. Acaba ÇANKAYA yardımını; aşağıda 10 maddede belirtilen düşünce ve eylemde olan BAŞBAKAN ve onun partisi AKP'YE mi yapsaydı... 1- Elhamdülillah şeriatçıyız. 2- Yılbaşına karşıyım. 3- Ben tekkeye değil dergâha gittim. 4- Her 10 Kasım'da yaygara kopartılıyor. 5- İstanbul'u Medine yapacağız. 6- Sadece imamlar resmi nikâh yapsın. 7- Milli Piyango zulümdür. 8- Cumhurbaşkanının imam hatipli olacağı günler yakındır. 9- Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demorasiye bağlıyız. 10- Referansımız İslamdır. Tek hedefimiz İslam devletidir. Ne dersiniz...
  6. Evet gerçekten çok acı ve insan kahroluyor... Ne oluyor bizlere.. Neden bu haldeyiz.. Bakın bugün Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor... Türkiye Cumhuriyetinin MGK askeri kanadı Genel Kurmay Başkanı... Türkiye Cumhuriyetinin sivil kanadı iset Başbakan.. Her ikisi de taban tabana zıt... Ülkede siyasal partilerin yerini artık tarikat ve cemaatler doldurmaktadır... Medya, iktidarın gözetimi ve denetimi altındadır, avucundadır... Özel kesim resmi turnikeden geçmeden bir şey yapamadığı için iktidara teslim olmuştur... Ekonomi IMF'nin, bir başka deyişle Amerika'nın denetiminde soluk alıp veriyor... Bugünkü iktidar kendi çıkarlarına, hırslarına ve hedeflerine bütünüyle bağlandığından terörle mücadele iradesini gösteremez... Asker bu durumda ne yapsın?.. Asker Bitlis'te 'şehit' veriyor, İstanbul'da 'darbeci' diye saldırıya uğrayıp suçlanıyor... MGK'nin sivil kanadıyla asker kanadı bu konuşlanma içindeyken toplantıdan ne çıkabilir?.. Bilmem ki mintara fillah sivil kanada bir şeyler nazil olur da askerle birlikte ortak bir yönelişe geçebilirler mi?.. Yoksa bu gidişle çok MGK toplantısı yapılır ve daha çoook şehit verilir... Sevgiyle ve umutla kalın..
  7. Size tekyönlü baktığınızdan dolayı katılmıyorum.. Tüm güzellikleri, ilişkileri, yardımı sadece müslümalığa mal edemezsin... Ne insanlar tanıyorum dinleri farklı farklı ama inanılmaz iyi, yardımsever, misafirperver ve paylaşımcı... Hiçbir zaman böyle bir standart yaratamazsınız.. Bu bence bir kompleks... Kaldı ki şöyle müslüman ülkelere de bir baktığımızda söylediklerinin tamamen tersi de görünmektedir... Sevgiyle kalın...
  8. İşbirlikçiler ve Ulusalcılar Karşı Karşıya... (*1) Türkiye'de cepheler netleşmeye başladı. Herkes duracağı yeri iyi düşünmeli. 1) Şeriatçı bir düzen kurmak isteyenler, ümmetçiler; dini kurallar ve inanç üzerine oturtulmuş bir bütünlük, dayanışma ve düzen istiyorlar. "İktisadi, sosyal, siyasi ve hukuki yapı dini kuralları esas almalıdır" tezini savunuyorlar. Savunmaktan çok öteye bu hedefe ulaşmak için her şeyi "mubah" sayıyorlar. Bunlar özünde, "Batı'ya yani Hıristiyan dünyasına; kısaca ABD ve AB'ye karşıdırlar" . Çünkü o dünyanın yapıştırıcı ve bütünleştirici en önemli harçlarından birisi Hıristiyanlıktır. Ne ABD, ne de Avrupa laiktir. Her ikisi de Hıristiyanlığı kültürünün, iktisadının ve savunmasının ayrılmaz bir parçası olarak görür. Eski Yunan ve Roma kültürü üzerine oturtulmuş Hıristiyanlık, "Batı dünyasının (ve kapitalizminin) en önemli yapıştırıcı ve birleştirici dokusunu oluşturur". Özünde, "Batı karşıtı ve antiemperyalist olan" şeriatçılar bölünmüşlerdir. Türkiye'deki bölünme şöyledir: - Bir kısım şeriat düzeni savunucuları hâlâ Batı ve emperyalizm karşıtıdırlar. Bunu açık bir biçimde ifade ediyorlar. - Diğerleri ise, "geçici olarak Batı (ve emperyalizm) ile işbirliğine girmişlerdir". Bu işbirliği stratejik değil, taktik bir işbirliği olarak düşünülmektedir. Gerekçesi şudur; a) Batı (ve emperyalizm) ile bazı ortak hedeflerde birleşmişlerdir. Örneğin Cumhuriyetin değerleri, Atatürkçülük, TSK'nin "her alanda devre dışı bırakılması" gibi hedefler hem Batı hem de bu şeriatçılar tarafından desteklenmektedir, Türkiye'de şeriat düzeninin kurulabilmesinin, "ancak ABD ve AB ile işbirliği yapılarak" sağlanabileceğine inanmışlardır. Şimdilik ve geçici olarak bir ortak yol bulunmuştur; "ılımlı İslam" söylemi her iki tarafın da işine geliyor; - İşbirlikçi şeriatçılar bunu, "ılımlısından başlayarak esaslısına geçmek olarak görüyorlar". Bu onlar için bir atlama tahtasıdır. - ABD ve AB ise, " İslamcılarla işbirliği sayesinde Lozan'ın ve Cumhuriyet'in çökertilebileceğini" hesaplıyorlar. "Varsın şeriatçılar bizi kullandıklarını sansınlar; bu arada esas biz onları kullanıp Türkiye'yi parçalarız" diye değerlendirmeler yapıyorlar. Zamanla bir parçası, "Suudileşmiş ve devşirilmiş bir Türkiye (Anadolu), bugünkünden daha yararlıdır" hesabı içindeler. 4-5 parçaya ayrıldıktan sonra varsın bir parçası da "devşirilmiş şer'i bir düzen içinde olsun, ne çıkar; başına bir tarikatçıyı oturtup kullanırız" diyorlar. "Kimi büyük sermaye çevresi" , Batı'nın bu hesabının içindeler. Bu nedenle şeriatçılarla işbirliği içindeler. "Sonunda ipler nasıl olsa Batı'nın elinde olacak" düşüncesini, Washington, Londra, Paris, Berlin ve Tel Aviv ile paylaşıyorlar. 2) Karşılarındaki cephe Cumhuriyetçiler ve ulusalcılar. TSK dışında yarı örgütlü durumdalar. İşte bu nedenle TSK'yi hedef almışlardır. TSK yalnız şeriatçıların değil ABD ve AB'nin hedefi durumuna geldi. Bu karşılaşmanın küçük ve sınırlı baraj atışları Şemdinli'de, K. Irak'ta ve Kıbrıs'ta yaşandı. Cumhuriyetçiler ve ulusalcılar antiemperyalist cephededirler. İçindekilerin bir kısmı bunun farkında. Ancak bir bölümü hâlâ farkında değil. Cumhuriyeti, demokrasiyi ve laik düzeni savunabilmek için en başta, "Ben emperyalizme karşıyım; ben ABD ve AB'nin Türkiye ve bölge politikasının tamamen karşısında mücadele edeceğim" diyebilmek ve bunu uygulamak gerekir. - "Ben Cumhuriyetin, demokrasinin ve laikliğin savunucusuyum" diyebilmek için en başta ulusalcı ve antiemperyalist bir duruş sergilemek gerekir. - Siyasal partiler, işçi sendikaları, işbirlikçi olmayan iş çevreleri, barolar, üniversiteler, demokrasinin ve laikliğin yanında olduğunu söyleyen sivil toplum örgütleri en başta "ulusalcı ve antiemperyalist kimlikte" öne çıkmak zorundadırlar. Eğer bunu yapmıyorlarsa ya meselenin farkında değiller ya da halkı aldatıyorlar. Çünkü bugün Türkiye ve bölgemiz ABD ve AB'nin tehdidi altındadır. Kürdistan, Ermenistan, Patrikhane, ılımlı İslam uygulamaları, savaşları, kararları, haritaları yalan mı? Irak'ta 700 bin sivilin katledilişi bir hayal mi? Bir paranoya mı? Yoksa, emperyalizmin hizmetindekilerin karartması ile saptırılmak istenen gerçekler mi? Bu yıl seçim yılı, taraflar belli; emperyalizmin işbirlikçilerinin cephesine karşı ulusalcılar ve Cumhuriyetçiler gerçek demokrasinin savunucularıdırlar. Sağ sol ayrımı yapmadan ulusalcı ve antiemperyalist olduğumuzu haykırmak ve yumruğumuzu havaya kaldırmak zorundayız. Çünkü biz, çoğunluğumuz, halkımız (yüzde 90) böyle, böyle düşünüyor... DİPNOT... ____________________________________________________ - (*1) - Cumhuriyet 09.04.2007 / BIÇAK SIRTI / EROL MANİSALI
  9. Demekki burada su sonuç çıkıyor sevgili tongariin... Yani bir şekli ile çevresel etkilerin de psikolajik baskısıyla arada ahlaksızlıklara ahlak kılıfları giydirilir. Biri;“Herkes vergisini tam verse ben de veririm, ama herkes vergisini tam ödemezken benim vergimi kuruşu kuruşuna ödemem adaletsizlik değil mi?” der... Bir diğerinin ise daha başka bir görüşü vardır: “Vergi oranları bu kadar yüksek olmasa vergimizi ince ince hesaplayıp vermez miydik!” Ötelerden bir başkası ise daha da akıllıdır, bu yüzden “Bizden iyi üretim bekliyorsanız bizim vergi diye bir sorunumuz olmamalıdır” diye kestirip atabilir. Sonuç olarak her meslek sahibi kendiyle ilgili olumsuz bir durumu öne sürerek kendi ahlak ölçülerini toplumda geçerli kılmaya çalışacaktır değilmi dostum... Veya bilirsin işte rüşvetin bile gerekçeleri vardır. “Üç çocukla kirada oturan adam sekiz yüz lirayla ne yapacaktı yani?” Hatta hırsızlığın da gerekçeleri vardır. Hatta hatta Fahişeliğin de gerekçeleri vardır. Gerekçesiz kalan tek şey ahlak değerleridir. Ne dersin...
  10. Vermeyeceğinizi bilmezmiyiz hiç.. O taliban önünde diz çöken, 21. yüzyıl dünyasında tarikatlarla iktirdada olan ve sadece din baronluğuna soyunup dini ticarete döken... Bakın sizin başbakanınız (benim hiçbirzaman olmadı) bakın bir konuşmasında ne diyor... Ülkemin başında hak etmediği bir kişilkle ve politikası gibi de tam bir karikatürize... DEMOKRASİ BİZİM İÇİN AMAÇ DEĞİLDİR, ARAÇTIR... Recep Tayıp Erdoğan (başbakan) 21. yüzyıl dünyasında böyle bir başbakanı asla hak etmiyor ülkem ve ülkemin en zayıf ve en tehlikeli sürecini yaşattı bizlere... Tarih onu hiçbir zaman affetmeyecek.. Hele biz asla...
  11. Asıl rüya gören sizlersizin... Bir bez parçasıyla neyi gizleyebilirsiniz... Evet türban neyi örtüyor arkadaşım söylermisin... Namussuzluğumu?... Dalavereriyimi?... Dolandırıcılığımı?... Üçkağıtçılığı mı?... Amerikan yardakçılığınımı?... İkiyüzlülüğümü?... Üstelik demokrasi arkasına gizlenip ülkeyi karanlık ortaçağ bataklığına sürüklemek istemeyimi?... El kaide önünde diz çöken zihniyeti mi?... Şeriat isteyen aymazlıkları mı?... Dün mahalle aralarında futbol oynayan bir kasımpaşalı bugün çocuklarını ABD'de okutuyor... Paraya para demiyor çocukları, kola pazarlamalar, gemi almalar... Ve bunlar görülen tarafları.. Peki ya diğerleri onlar çok mu farklı... Rüşvet onlarda.... Devletin arazisini ve toprağını kendi eşraflarına dağıtan onlarda... Yalancılık onlarda... Malı götürme onlarda... Unakıtanlar onlarda.. Tümünün eşleri Başörtülü... Bu mu Baş örtürüsünün dürüstlüğü... Geçin bunları artık geçin... Evet Bana göre bu toplumun yarıdan fazlası sahte muslüman ve hiç biri inandırıcı değil.. Sadece dini ticaret gibi kullanıyorlar... Sadece politikaya alet edip TARİKATINI KUR, SİYASETE ATIL, TİCARET YAP mantığı... Sade dinini yaşayan müslümanları artık kandıramayacaklar... Ne mutlu ki bu toplumda bunları görebilen milyonlar var artık... Uyuyan kim acaba...
  12. ADIM ADIM ŞERİAT... (YORUMSUZ) 1) Önce küçücük bireysel özgürlüklerimizi ayaklar altına aldılar. Günlük yasantimizda ayirtina bile aramadigimiz o kücücük özgürlüklerimizi cignediler. "Mümin kadını başını örter" dediler, "birer eşarp örteriz" diye düşündü pek çok kisi. Ne çıkardı bundan? Eğreti birer eşarp örtüveriyorlardı sokağa çıkarken. 2) Üç - bes gün, belki birkaç hafta böyle geçti. Alışmıştı pek çok kişi. Ancak, unuttuklari bir nokta vardı, vidayi yavaş yavaş, diş diş sıkarlar, çekiçle çakmazlar! Birkac molla fetva verdi bir gün, "kısa kollu giysiler mümin kadınlar için uygun değildir!" dileyen uydu, dilemeyen kısa kollu giysilerini yine giymeyi sürdürdü.... Ancak, sadece birkac gün. 3) Sokaklarda yüzlerine, kollarına kezzap atılınca, yüzlerini tükürülüp saçlarından yerlerde sürüklenince, onlar da fetvaya uymak zorunda kaldilar. 4) Gün geldi, giysilerinin üzerine bir de manto giymekle yükümlü kılındı. 9 yaşını geçmis erişkin (!) tüm kadınlar (!) yine de bir seçenek daha tanınmıştı onlara: kara çarşaf..... Doğaldır ki artık başörtüleri eğreti takılamazdı. Saçının bir tek teli bile görünmemeliydi. Hem, daha gecenlerde İran Radyo-TV Kurumu Baskani Ghodbzadeh (Kurtbzade) dememis miydi "kadınların saçlarındaki ışıltı, insanda sehevi duygular uyandirir" diye. 5) Bundan böyle dogum günü partilerinde, dügünlerde kadın - erkek bir arada eglenmek haram, böyle fesat yuvası haline gelen evleri basmak, caizdi. Ruhani lider de buna uygun olarak "aglayiniz, aglayiniz ki günahlarınızdan arınasınız. Ağlamak imaninizi tazeler" demisti bir gün. (Bir an Fethullah Hoca efendinin (!) ayni tümceyi kullandigini animsadim da .....). 6) Özgürlükleri küçücüktü, minicikti, güçsüz ve çelimsizdi. Bir gün avuçlarının içinden kayıp yitince ayırtına varıyorlardı değerinin. 7) Hıncahınc dolu bir stadyumda kaybolan minik cocuklar gibi ayaklar altinda eziliyor, yobazligin pencelerinde can veriyordu. 8) Tek tek, sessizce yok edildiler. Sabah işyerine gidip, bir daha evlerine dönemediler. 9) Vedalaşma şanslari bile olmamıştı sevdikleriyle, kardeşleri, anası, babası, ya da eşiyle. Yarının koynundan koparıldı yine pek çoğu, bir gece vakti. Onlar bir daha asla evlerini göremediler. 10) Yüzler, binler, onbinler bir sabah ezanında kursuna dizildiler. Evin zindanlarindan çıkan kamyonların kasalarına üst-üste yığıldılar. En altta kalın süngerler döşeliydi, kanlar yollara sızmasın, yolları kirletmesin diye. Hepsi birbirinin sevgilisiydiler, kimi ana-babasinin, kimi yavrusunun, kimi yavuklusunun..... 11) Bir sabah "Lanetabad"a sessizce gömüldüler. "İktidara kanlı mı girecegiz, yoksa kansız mi?...." diyenler bunları çok iyi bilirler, hesapları bunun üzerinedir. 12) Bağımsızlık-özgürlük söylemleri ile yürüdüler, demokrasi istiyoruz diyerek geldiler. 13) Sol’ dan bu söylemlerle geniş bir destek aldılar. Ancak, Şah devrilince önce demokrasinin üzerine yürüdüler. 14) Daha yeni yeni filizlenen demokrasi çiçeğini eze eze, yok ettiler. 15) Öyle ya demokrasiye iktidara gelinceye kadar gereksinmeleri vardi. İktidara gelince demokrasi ayak bağı olacaktı. 16) Düne kadar, yanlışlıkla ayaklarına bassanız, demakrasi diye feryat eden mollalar, iktidara gelince demokrasinin ne kadar gereksiz oldugunu, din devletinde yeri olmadığını şıp diye kavradılar. 17) "Düşünce ayrılığı olamaz, biz hepimiz hizbullah (Allahın partisi) üyesiyiz" diyerek konuyu netlestirdiler. Sanki ana babasına sırtını dönen bir arsız evlat gibi, bir kaşık suda degil, demokrasiyi kan gözyaslarinda bogdular. 18) Bitmedi, bir gün geldi rejim aleyhinde konutan kitilerin ihbar edilmesi istendi Radyo-TV'lerden. Sizlerin de henüz belleklerinde olan "sayin muhbir vatandaslar" türü bildirilerle. 19) Baktılar yine de bitiremiyorlar, özgürlük isteyen sesleri çabucak boğamıyorlar, bir fetva patladi kulaklarda. Atom bombasi gibi bir yikici gücle.....: "Küfr içinde olanın katli -kaçarken, sırtı dönükte olsa, yaralı, hasta döşeğinde de olsa, hatta aman bile dilese- vaciptir." 20) Kisisel anlasmazlik sonucu bir arkadasini bicaklayarak öldüren o igrenc yaratigin savunmasina tanik oldum "rehberimize, ruhullaha küfedince dayanamadim, beni tahrik etti." 21) Sonuç: bir madalya takmadiklari kaldi o igrenc yaratiga (Sivas'ta yakilan canlarimizi ve sonrasi gelisen olaylari animsadiginizdan eminim). 22) Öyle ya öldürülen zaten rejim taraftarı değildi, oysa öldüren devrim muhafızıydı. Tanrının temsilcisine küfreden, tanrıya küfretmiş olmaz mı? Buyurun size bir tahrik nedeni. Emin olun ne bu anlattığım olay ilkti, ne de Sivas son olacak. Yobazlar her zaman bir tahrik nedeni bulacaklar.
  13. Sevgili arkadaşlar... Ne yazıkki bugun toplumda ahlak değerleri dağıldıkça ahlakçıların sayısı hızla artar hale geldi... Nedense bu ahlakçıların büyük bir bölümü ahlak açısından sorunlu kimselerdir bana göre, nedeni ise çoğunun ahlakla ilgisi ahlak ticareti açısındandır. Günümüzde ahlaki çöküşün en büyük belirtisi şudur: Maalasef yaygın ahlaksızlığa karşın ahlakın temel kavramlarıyla konuşmak bir ustalık hatta bir alışkanlık olmuştur... Her türlü şarkıların sözlerini bile sözde ahlaki kaygılarla değiştirirler, Nedense bugün bizde olduğu gibi. “Rakı parası” demek ayıptır, onun yerine ne demekse “sıla parası” demek uygun olur, “sarılıp yatmak” aman Allah ne ********* şeydir, onun yerine “salınıp gezmek” desek yanlış mı olur… Amaa pekçok kişinin ahlak düşkünü olduğu yerde insanların birbirlerinin yüzüne baka baka ahlak sözleri etmeleri çokça acı da olsa biraz da eğlencelidir... Ben çok eğleniyorum inanın... Sevgiyle kalın..
  14. BAŞKALARININ HAYATI... "Gizli ve sinsi devlet terörü; totaliter rejimlerde sanat ve insan özgürlüğü üzerine kafa yoranlar için de önemli bir film." The Lives of Others Bana göre Başkalarının Hayatı (Das Leben der Anderen) önemli, ilginç ve güzel bir film. Birkaç açıdan... Doğu Almanya lafı geçince kafasında belirgin bir fikir canlanmayan ama meraklı 14-17 yaş kuşağı için ilginç bir başlangıç olabilir bu film. Gizli ve sinsi devlet terörü; totaliter rejimlerde sanat ve insan özgürlüğü üzerine kafa yoranlar için de önemli bir film. Ama hepsinden çok... İnsanı önemseyen; insan olmanın derinliklerine dalıp gidenler için güzel bir film “Başkalarının Hayatı.†Konuya gelince; Duvar yıkılmadan birkaç yıl önceki Doğu Berlin’de bir piyes yazarıyla oyuncu sevgilisinin soluk alıp verişlerini bile takip eden bir istihbaratçıyı anlatıyor film. Yazar, Demokratik Almanya Cumhuriyeti ve onun istihbarat örgütü Stasi™nin (açılımı Devlet Güvenlik Bakanlığı) iyi gözle baktıği tek yazar. Ama sorun şu ki... Yazarın sevgilisine Kültür Bakanı da asılıyor. Genç kadın kariyerini herkesten çok sevdiği için istemeye istemeye Kültür Bakanı™yla gizlice ilişki kuruyor. Bakan bir gün yazarın da takip altına alınmasını istiyor. Onun da “komünizm aleyhinde†çalıştığına dair bir takım deliller bulunacağından o kadar emin ki! Bu emir üzerine ideolojiye ve işine sıkı sıkıya bağlı istihbarat yüzbaşısı Wiesler yazarın evini dinlemeye, görüntülemeye başlıyor. (Yeri gelmişken Doğu Almanya’nın nüfusunun 17 milyon, Stasi’nin resmi istihbaratçı sayısının 102 bin, muhbir vatandaş sayısının 500 bin olduğunu belirteyim.) Wiesler ilk bakışta acımasız, katı, takıntılı ve yapayalnız bir adam. Kulaklıklarını takıp gün boyu yazar ve sevgilisinin konuşmalarını, sevişmelerini, eve gelen dostlarının söylediklerini; tıkırtıları, mırıltıları bile dinliyor. Kültür Bakanı’yla genç kadın arasında olup bitenleri de fark ediyor tabii... Ve yavaş yavaş izlediği, dinlediği, bir “suç†aradığı hayatların parçası olmaya başlıyor Wiesler. Bir gün... Yazar Georg Dreyman’ın devletin yıllardır sahneye oyun koymasına izin vermediği rejisör arkadaşı intihar ediyor. Yazar çok üzülüyor, çöküyor. O kederle piyanonun başına geçip bir şeyler çalıyor. Çaldığı müzik parçasını tavan arasında kulaklıklar kulağında iş üstündeki Yüzbaşı Wiesler de duyuyor. Kırılma anı o işte! Empatinin geri dönüşsüz biçimde başladığı an! Ağlıyor Wiesler. Sonrası... Wiesler, yazarın “Doğu Almanya’da İntihar Oranları†üzerine yazıp Batı’ya kaçırdığı yazıdan üstlerini haberdar etmiyor. Yazarı koruyor. Stasi yazarın sevgilisini tutuklatıp şantajla gerçekleri öğrendiğinde bile yazarı korumayı sürdürüyor. Bu uğurda Stasi tarafından “başarısız†sayılıp mektupları açıp okuyan sıradan memur seviyesine indirilmesine ses çıkarmıyor. Çünkü takip ettiği insanın acısını kendi acısı gibi algılamış bir kere!.. Onunla birlikte sevinmiş, birlikte üzülmüş!.. Film yönetmenin film ile ilgili yorumu ise şöyle; “Filmdeki her karakter kendine hepimizin her gün yüz yüze geldiğimiz soruları soruyor: İktidar ve ideoloji ile nasıl baş etmeli? Film her şeyden öte, ne kadar yanlış yola sapmış olurlarsa olsunlar, insanların doğru olanı yapma kabiliyetleri ile ilgili insani bir dram.†Florian Henckel von Donnersmarck (yönetmen) Mutlaka izleyin derim ve kesinlikle çok şey bulacaksınız... İyi seyirler... Filmden birkaç sahne...
  15. Biraz daha dikkatli düşünce belirtiyor olmuş olsan bunun sosyalizm değil kominizm olduğunu gayet iyi açıklayabilirdin... Ya da anlatmaya çalıştığın düşüncenın ise ne olduğunu anlayabilmenin temelinde de çifte standartlar ülkesinin tam merkezinde bulunduğunu en azından görebilirdin... Şerihat isteyenler humeyni maskesini, Sosyalizm isteyenler ise Atatürk maskesini kullanıyormuş... Her ikisinden birini terci edin derseler... Ben sosyalizme yakın bir rejim meydana getiren Atatürk'ü terci ederdim... En azından emperyalizme karşı vermiş olduğu mücadele bile takdire şayan... Kalın sağlıcakla...
  16. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yabancı Sinema
    İzlemedim ama ilk fırsatta...
  17. Ek -1 ... Türkiye, bütçesinden eğitime ayırdığı pay açısından bakıldığında tam bir cahiliye dönemini yaşıyor. Bu durum siyaset esnafının son yıllardaki icraatı. Rakamlar güvenilir. Rakamları ortaya koyan kuruluş OECD. 2007 yıllığına ait verilerde Türkiye’nin eğitime ayırdığı pay açısından OECD ülkeleri arasında sonuncu olduğunu ortaya koyuyor... Ne dersiniz bir vatandaş olarak bunları hak ediyormuyuz sizce?...
  18. Sevgili aslan34... 60 yıldır ülkeyi yönetenlere bir baktığımızda ve bunların bizlerde oluşturduğu Açlık, yokluk, yoksulluk, sefalet ve cehalet; Memlekete ise: Geri kalmışlık, bağımlılık, Türk düşmanlarına kulluk, kölelik, anarşi, terör, yozlaşma, yosunlaşma, çürüme, kimlik ve kişilik bunalımı, taviz-ivaz, bunalım, buhran ve kriz biçiminde dönen ve karşılığı çok pahalıca ödenen fatura mecbur bırakıldı... Sakın bana 12 Eylül bunlardan kurtulmak için yapıldı deme... Bana göre o bunları çok daha hızlandırdı... 28 Şubat ise 60 yıldır dini kullanarak ülkeyi karabasan bir ortama sürükleyen, Cumhuriyet ile ezelden beri kavgalı olan ve birtürlü içine sindiremeyen zihniyetin, çok daha ileriye giderek şerihat isteyen sözüm ona aymaz ve ucuz politikacıların sonucunda ister istemez ortaya çıkan bir oluşum dur... Birkere şunu çok iyi bilelim... Devlet hakikaten her türlü bilgiye, her türlü oluşuma ve her türlü zihniyetin zararlarını bilebilecek, tahmin edebilecek ve onları son dönemlerde demokratik yollarla çözme gayretinde bulunan bir performans içerisindedir... Biz demokratlar bile tüm bunlara kadar kendimizden emin olarak inanılmaz bir gayret ve saygı ortamına inanmış (demokrasi) kişiler olarak bunları aşabileceğimizi sandık. Fakat ne yazıki toplum hala bilgiden yoksun ve çok uzakta. O nedenle de devletin bu oluşumları bir nebze olsun bertaraf etme, etkisin azaltma ve buna karşı politikalar üretme durumunda kalmıştır.... Eğer az önce açmış olduğum diyanet ve bütçe adlı topic'e bakarsanız rakamların daha öğretici olduğunu gayet iyi anlayabilirsiniz... Son olarak şunu söylemek isterim ki.... Bizler ateist olabiliriz, agnostik olabiliriz, dinimizi yaşayan bireyler olabiliriz, kominizm isteyebiliriz, şerihat isteyebiliriz ama şunu da istemeliyiz; LAİK BİR DEVLET VE BÖLÜMEZ BİRLİKTELİK... Sevgi ve Saygılarımla...
  19. İşsizlik oranının yüzde 25-30’larda olduğu Türkiye’de, devletin yatırımlara ayırmış olduğu pay, DİNAYET İŞLERİ BAKANLIĞI’na ayırdığı paydan çok daha düşüktür. Özellikle Yatırım bakanlıkları olarak bilinen Bayındırlık Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Sanayi Ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı gibi yaklaşık olarak 14 bakanlığın bütçesinden daha fazla bir pay almaktadır. Örneğin Diyanet İşler Başkanlığı’nın ile bazı önemli bakanlıkların bütçelerinin karşılaştırılması bize daha somut bazı fikirler verebilir. Hazırlanan 2007 yılı bütçesinde Diyanet İşleri Başkanlığının payı 1 milyar 638 milyon 383 bin YTL’dir. Bu rakam kamu idaresindeki genel bütçeli 50 idare içerisinde 13'ncü sıraya yerleşti. Diyanet bütçesi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı gibi icracı bakanlıkların bütçesinin dahi 2 ila 4 katına ulaşmış durumda. -"Cumhurbaşkanlığı'nın 48.3 katı, -TBMM'nin 4.5 katı, -Anayasa Mahkemesi'nin 90.8 katı, -Yargıtay'ın 35 katı, Danıştay'ın 44.9 katı, -Sayıştay'ın 19.2 katı, -Başbakanlık bütçesinin yüzde 6 fazlası, -MİT'in 3.8 katı, -MGK'nın 128.7 katı, -BYEGM'nin 31 katı, -Devlet Personel Başkanlığı'nın 156.4 katı, -YDK'nın 158.2 katı, -DPT'nin 4.3 katı, -DTM'nin 16.1 katı, Gümrük Müsteşarlığının 7.9 katı, -TÜİK'in 10.2 katı, Özürlüler İdaresi'nin 379 katı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü'nün 387.4 katı, -Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 775.3 katı, -Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 462.1 katı, -SHÇEK'nin 2 katı, -B Genel Sekreterliğinin 170.3 katı, -İçişleri Bakanlığı bütçesinin yüzde 38 fazlası, -Sahil Güvenlik komutanlığının 7.1 katı, -Dışişleri Bakanlığının 2.3 katı, -Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesinin yüzde 26 fazlası, -Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 2.2 katı, -Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 4 katı, -Ulaştırma Bakanlığının 2 katı, -Denizcilik Müsteşarlığının 25.2 katı, -Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 38.4 katı, -Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 5.1 katı, -Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 4.3 katı, -Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 355.6 katı, -Kültür ve Turizm Bakanlığının 2 katı, -Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin yüzde 69 fazlası, -Devlet Meteoroloji işleri Genel Müdürlüğünün 16.3 katı." (9) Bu veriler Türkiye’nin bizzat sistem güçleri tarafından İslamlaştırılması politikasının somut örnekleridir. KAYNAK_________________________________________________________________________ http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=8365 DİPNOT:_________________________________________________________________________ 1. Aktaran Faik BULUT, Yeşil Sermaye Nereye. Syf:211, Su yay. 1999 2. Milliyet Gazetesi, 31 Ağustos 1998 3. Cumhuriyet Gazetesi, ‚Diyanet Holdinge Yükseliyor’ Ağustos 1998 4. Cumhuriyet Gazetesi, Diyanet’te Ürküten Büyüme, 22 Haziran 1998 5. Aktaran Faik BULUT, Yeşil Sermaye Nereye. Syf:207-208, Su yay. 1999 6. Age, Syf:208 7. www.diyanet gov.tr 8. Aktaran Faik Bulut/ Yeşil Sermaye Nereye-Tarikat Sermayesi-2, syf :214, Su yay. İstanbul, 1999 9. Hürriyet Gazetesi, 24/10/2006

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.