DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
Cumhuriyetimize Sahip Cikalim...
Paylaşım için çok teşekkürler sevgil zahara... Düşünceniz konusunda yanlız değilsiniz...
-
CUMHURİYET KAÇ PARA... (Yunan'a 2 banka sattık, ülkelerinden bir banka şubesi açmak istedik... Ne cevap aldık..'YÜRÜ ANCA GİDERSİN' dedi... Hımmm...)
Türk ekonomisinin yabancılaşması bütün hızıyla sürüyor. İşte bu süreçle ilgili son gelişmelerden bazıları: -Avusturyalı gaz ve petrol firması OMV'nin Petrol Ofisi'ndeki (PO) doğrudan hissedarlık oranı yüzde 35âe çıktı. OMV, beher hissesi ortalama 5,7 YTL fiyat üzerinden 335754 adet, toplam 1 milyon 914 bin YTL değerinde PO hisse senedi satın aldığını açıkladı. - Türkiye kargo pazarındaki büyümeye paralel olarak, birçok yabancı kargo şirketi Türkiye kargo pazarına giriş yapmak ya da mevcut konumunu güçlendirmek için yerel ortak arayışında. - Yibitaş Lafarge'ı 535 milyon Avroâya satın alarak Türkiye çimento pazarına giriş yapan Portekizli çimento üreticisi Cimpor Grubu Ankara'da Hasanoğlan kasabasında 100 milyon Avroluk yatırım yapacakmış. -Yunan National Bank of Greece (NBG), Finansbank'taki yüzde 5 oranındaki hissesini, Dünya Bankası'nın yan kuruluşu olan Uluslararası Finans Kurumu'na (IFC) satmış bulunuyor (Ne amaçla satmış olabilir? Biri araştırır elbet). -Antalya Havalimanı terminallerinin işletme ihalesini, en yüksek teklifi sunan Alman Fraport ile IC İçdaş İnşaat Sanayi ortaklığı kazandı. Fraport-IC ortaklığı, TAV ile girdiği yarışta 3.2 milyar dolarlık teklifle ipi göğüsledi.
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
Sevgili frozen sizi çok iyi anlıyor ve düşüncelerinize saygı duyuyorum... Genelde hepimiz söylediğiniz bu düşünceye yabancı değiliz inanın. Bahsettiğim tüm olumsuzluklara herkes gibi bizlerde ister istemez mahruz kalıyoruz. Çok haklısın alabilididiğine paranın egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz ve koşturmalarımız, didinmelerimiz, çabalarımız hep daha güzel, daha rahat ve daha paralı bir yaşantı için.. Ama ne yazıkki bunların acımasızlığı artık tüm bedenimizi sarmış durumda ve hepimiz gittikçe yanlızlaşan, bayağılaşan, insani değerlerden uzaklaşan, güvensiz, sevgisiz, saygısız, hoşgörüsüz ve kuşku dolu bir yaşamı oluşturuyoruz gün ve gün. Ama nereye kadar sürer bu. İşin acı tarafı bütün bu olumsuzluklara ve şartlanmalara karşı bizler dur demesini öğrenmemiz gerekiyor belkide ve bıkmadan bir oya gibi sevgiyi, hoşgörüyü, güveni, saygıyı, sağduyuyu ve dostluğu işlemeliyiz şeklinde düşünüyor ve sizlere saygılar gönderiyorum... Umarım gelecek günler bütün bunların bir bir öneminin kazanıldığı günler olur... Sevgiyle, umutla ve dostça kalın... Diloş öncelikle tebrikler diyorum... Okadar güzel anlatmışsınız ki bu yazınızla yüreklerimize birden umut oldunuz, ses oldunuz, klavuz oldunuz... Bu güzel yazınıza ne eklenebilir ki daha fazla... Ama yinede birşeyler yazma gereği duyuyor insan ister istemez çünkü bu güzel düşünceye bir nebze olsun katkı sunmak istiyor insan... "Sadece paylaşmak olan arkadaşlar gerçek yaşamda olduklarından daha sahici ve daha kendileri bence" şeklinde ki ifadenize ben yürekten katılıyorum. Öyleki sizler gibi birkaç arkadışımıda aynı düşünce ve eylemde oldukları için onaları da yürekten kutluyorum... Sevgili diloş... Biliyoruz ki artı hepimiz sevgi ve özlem sonucuyla yaşama bağlıyız ve bunu sonucu bu yaşamı paylaşarak bu çağı soluyoruz. Önemli olan bence burada bu çağa imza atacak tüm insanlığın (sen, ben, o, ötekiler) ortak sorunlar karşısında üzerimize düşün tüm sorumluluğu yerine getirmemiz gerekir diye düşünüyorum. Artık bugüne ve geleceği daha iyiye, daha güzele, yalın doğruya ve reel anlama dair ne varsa tüm benliğiyle inanılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu bir var olabilme savaşı, bir insanlık mücadelesi aslında. Albert Camus'un da dediği gibi "bu çağ bizim çağımızdır, kendi kendimizden tiksinerek de yaşayamayız. Bu derece aşağıya düşmesi, değerlerini aşırılığa götürmesinden olduğu kadar kusurlarının yüceliğindendir de... Biz bu değerlerin en köklüsü için savaşacağız.'' ve yine bir düşüncesinde "çağımız'' dostluk denen değeri yok etmiştir" der... Anlatmak istediğim şu aslında; Bu düşünceleri Sartre, Kafka vb. gibi şair, ozan ve yüzlerce yazarlarda da rahatlıkla görebilirsiniz. O zaman bize düşen ne olmalı, bize düşen bütün bu güzelliklere alabildiğine kadar sahiplenip, benliklerimizde inanarak oluşturacağımız bütün güzellik, dostluk, aşk, sevgi, güven ve umut ile bütün olumsuzlukları, kirlilikleri, savaşları ve sınırları yeneceğiz diyorum... Son olarak... Hamlet "Sözcükler, harflerden kurulur, içi boş kalıplardır onlar. Dostluk, aşk, güzellik, o kalıpları dolduran birer anlamdır. Ama yoksa, bulunmuyorsa, görülmüyorsa, kalıplar boş durur hep... Sözcükler havaya sıkılan kurşunlar gibi hedefine varmadan uçuşurlar boşlukta! Bunalımlar, tiksintiler, anlamsızlıklar, saçmalıklar sanata, edebiyata, gündelik yaşama girer. Camus, ''Bu yol, yaratışla işkence arasındaki savaştır'' demiş... Dünyayı ezen teknik uygarlığın öldürdüğü ''insan'' dirilecek sanatta bir gün! Romanda, şiirde, öyküde, oyunda ''insan'' ı göreceğiz . Saygılarımla...
-
CUMHURİYET KAÇ PARA... (Yunan'a 2 banka sattık, ülkelerinden bir banka şubesi açmak istedik... Ne cevap aldık..'YÜRÜ ANCA GİDERSİN' dedi... Hımmm...)
Cumhuriyet kaç para?... Yılmaz Özdil'in kaleminden... Yunan'a banka sattık mı? Sattık. 1 tane mi sattık? 2 tane sattık. Bayram yaptık mı bankamızı elaleme sattığımız için? Yaptık. Sevindik demek ki... Çok sevindik. Sonra? Sonra, bizim Ziraat Bankası, Yunanistan'da şube açmaya kalktı... Banka manka almıyor, yanlış anlaşılmasın... Sadece küçük bir şube açmak istiyor. Açtırdı mı Yunanlı? Açtırmadı. Niye açtırmadı? Niyesi miyesi yok... Açtırmadı işte. Ne dedi peki? "Yürrü, anca gidersin" dedi. Anlamadım? "Yürrü, anca gidersin" dedi. Şimdi anlıyor musunuz, Yunanistan neden AB üyesi oldu da... Biz neden olamıyoruz? Bundan. "Şuur kriteri" diye bir şey var adamlarda... Kopenhag kriterinden çok daha önemli. Hayır, amacım "helal olsun onlara" demek değil.. Altını çizmek istediğim konu başka. Neden onca bankamız varken, Ziraat Bankası gidip, şube açmaya çalışıyor Yunanistan'da? Neden o? Çünkü... Ziraat sadece banka değildir. Gazidir... Kuva-i milliye müfrezelerinin silah cephane giderlerini karşıladı kasasından, işgal yıllarında. Başaktır... Kula kulluk etmesinler diye, bu milletin köylüsü için kuruldu; para verdi, tohumluk verdi. Milletin malıdır... İçerde, millete hizmet eder. Dışarda, milleti temsil eder. Bayraktır yani. O halde soru şudur: İnsan bayrağını satar mı? Neden illa satmaya çalışıyoruz Ziraat'i, Alman'a Malman'a? Hem zaten Ziraat deyip, geçemezsin öyle kolayca... Ziraat değil onun adı. "Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası..." O halde bir de şöyle soralım: Cumhuriyetin fiyatı mı var?... ................................................................
-
İMF PARAYI VERİYOR VE DÜDÜĞÜ HEP O ÇALIYOR...
Arkadaşlar konu önemli.. Ama biraz kara mizah katmak sanıyorum yerinde olur.. IMF Türkiye'den geçiniyor! Nasılmı?... Bakın şöyle açıklayalım... IMF'nin tüm dünya ülkelerine açtığı kredi miktarı 21 milyar 985 milyon dolar. Türkiye'ye açtığı kredi miktarı 11 milyar 170 milyon dolar. Türkiye'nin IMF'nin bütün dünyaya açtığı kredilerdeki payı yüzde 50.8. Yarıdan fazla! Bu tabloyu hükümetin yorumlamasını istesek, şöyle derler: "Bakın işte IMF'nin en çok güvendiği ülke biziz. Dünyada bizden çok borç alma itibarı olan ülke yok..." :lol: Oysa sağduyulu herkesin paylaştığı gerçek şu ki, asıl maharet borç almakta değil, ülkesini borç almaya gereksinim duymayacak şekilde yönetmekte. Türkiye, dünyanın en yüksek oranda faizle borç alan ülkelerinin başında geliyor. Hükümet ne yazık ki IMF kredilerinin gerçek faizini açıklamaktan kaçınıyor. Güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, Türkiye'nin dolar bazında IMF'ye ödediği faiz yüzde 13 ile 15 arasında değişiyor. Ekonomi kulislerinde konuşulan şu: Türkiye olmazsa IMF borç verecek, dolayısıyla faiz geliri elde edecek ülke bulamaz! Ne dersiniz; IMF Türkiye'den geçiniyor demekte haksız mıyız?... (Rakamlar 2006 sonu itibariyle şu han ne kadar artış var 2. Çeyrek sonu olan 6.ay sonunda belli olacak.....)
-
oralarda inadına aşk inadına özgürlük inadına devrim diye bağırdınmı
Hiç bir karede muhatap alınacak durumun yok aslında ama burada birşey söylemeden edemeyeceğim... Bu forumu 1500 kişi ve üzeri kişi okudu genelde çok olumlu eleştiriler alındıda öküz altında buzağı aramak sana mı kaldı... Ne derler adama bilirmisin.. De git!... ....... Hayrıca... Yurt dışına gidenler kapitalist olacak diye çapsal bir problemin varsa onun çözüm yeri burası değil dogville değil... Bilirsin anonim bir söz vardır... "Asiller idare eder. Acizler şikayet eder. ****** ise iftira eder" diye... Birşey daha... En kısa zamanda çok isteyipte bir türlü gidemediğim devrimci Fidel Castro'nun yönettiği Küba ve kurucuları arasında ünlü devrimci Che Guevara'nın da olduğu ülkeye gidip başkent Havana'da meşhur purolarından içip devrim şarkıları söyleyeceğim haberin olsun... Ve İftira, gereksiz ve gülüp geçielecek kompleks düşüncelerin bekliyor olup bunalara sadece gülüp geçeceğimi de bilmeni isterim... Haydi sana kolay gelsin...
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
Anlıyorum sevgili frozen ve kısmen size katılıyorum... Emeğiniz için saygı ve teşekkürler... Demek ki günümüz modernizmin hayatımıza getirdiği çıkara dayalı bir arkadaşlık anlayışını dayatmıştır. Sözümona iş arkadaşlığı ve “tanıdık” kategorileriyle sınırlı bir dostluk anlayışını öne çıkartıyor olması bir zorunluktur ve yarenlik, can yoldaşlığı, kan kardeşliği, asker, yatılı okul arkadaşlıkları, “modern dünya”da eskitilmiş “feodal ilişkiler” olarak unutulmaktadır artık ve bahsettiğimiz dostluğun, üzerinde yükseldiği yoğun yaşantı birliktelikleri, modern toplumda giderek külfet şeklinde algılanıyor ve bunun sonucunda da sadece beklenti, çıkar ilişkisi ve bir fantazi olarak kendini gösteriyor. Aslında bu kimsesizleşmektir aynı zamande değilmi... Bu bir yanlızlık, bir güvensizlik, bir sürü psikolojisi ile her koyun kendi bacağından asılır düşüncesi, insanı bir negatiflik değilmidiR?... Pekala burada özgür biyerde ortaya çıkıyor ve o biray ne yazıkki bugün artık modern toplumun dayatmaları nedeniyle, canlı bir dost yerine, ilişki düzenleyici programların “dostluğuna” mecbur kalmak, insani bir ilerleme olarak nitelenebilir mi? Görüşmek için randevu almak zorunda kaldığınız bir tanıdık, dostunuz olabilirmi?... Yani dostluk, arkadaşlık, paylaşım bir hayal, bir ütopyadanmı ibaret kalmalı... Bence hayır.. Bence gelecek öncelikle sevginin, dostluğun, güvenin ve paylaşımın olacaktır.... Sevgiyle kalın...
-
Cimaya bak veledini tanı
İlkokul düzeyinde olduğumuzu belirtiyorsun... Eyvallah.... Pekin bu durumda sen kendi düzeyinde bahsedebilirmisin... Bütün bunları gözlerde ve beyinlerde büyütmek insanın ideolajik zincirinden başka birşey asla olamaz... Ne yani 1700 yıllara mı dönelim, O öğretileri bugüne mi monte edelim, o yaşam biçimini bu günlerdemi yaşayalım, o kılık kıyafeti bir zorunluluk olarak mı görelim, kaldı ki sevgili gecekuşu'nun belirtiği biryığın, hatta binlerce safsatayı hemen doğru olaraka mı kabul edelim... Olacak şey değil... Neyse... Sahi senin düzeyin ne... Seyleyebilirimisin...
-
Cimaya bak veledini tanı
Bağzılarına katılan arkadaş bile var... Ben şimdi meraktan çatlarım... :w00t:
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
Mükemmel bir katkı sevgili Gece Yağmuru teşekkürler... Konuya farklı bir açı kazandırmış bulunuyorsunuz ve öyle sanıyorum ki bu da bizi kişisel anlamda daha iyi çözmeye ve sosyal yaşam içerisinde biraz olsun yerimizi bulmaya yarayacak türden... Yüreğine sağlık... Yazında gayet güzel belirlemişsin ve evet herşeyin başı güven. Çok haklısın. Başkalarının duyarlılığına kayızsız kalmak dostluklar sayesinde omuşan güvenden de mahrum kalmayı gerektirir. 'Herşeyden önce bir başkasına güven duymak gerçekten çok önemlidir. Üstelik insana sadece güvenmek değil, güvenilmek duygusuna da gereksinim duyar. Kaldiki bir başkasının bize güven duyduğunu sezmek, kendimize olan saygımızı yükseltir, gurur verir. Güven duygusunda: dışı başkasına, içi kendimize açılan bir kapı gibidir ve o kapının dostluktan başka bir anahtarı yoktur' öyle değilmi... Dostluk ise, kendi irademizi, kendi seçimimizi ortaya koyan bir davranış olmanın ötesinde, hayata ve insana karşı en yapıcı girişimlerimizden birisini oluşturmaktadır. Sonuç olarakta dostluk, yalnızca dostluk değildi: o aynı zamanda dayanışma, güven, sevgi ve vefayı da beraberinde getirmektedir... Ve dostluk birliktelikte, yolculukta, bir mücadelede, bir oluşumda, bir paylaşımda, bir davada, bir eylemde kendini net gösterendir... Tıpkı burada bunları tartışıyor olan dostlarımız gibi... Sevgiyle, umutla, dostlukla ve paylaşımla kalın.... Dost sevgiler...
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
Sevgili sardunya konuyu çok güzel yakalamış ve olumlu katkı sunmuşsun... Çok teşekkür ederim... Konumuza dönecek olursak."insanın kendisini, insanın anlamında daha çok sevmeyi bilmek gerek" biçimindede ifade edilebilir düşünüyorum... Fakat insan bugün artık yaşamında dostluk, kültür ve paylaşımın önemini yeterince kavramış değildir... Öyleki hele hele son dönemlerde çevresine kadar o kadar bilinçli bir görleşme yaşamaktadır ki bunu hen alanda rahatlıkla hissedebilir ve görebiliriz.. Şahşen ben yakın bildiklerim ve tanıdığm insanlar karşısında böyle bir körleşmeyi hiçbir zaman başaramadım diyebilirim... Hele de dostlukların, kötü günlerde paylaşma olmaksızın hâlâ dost olarak kalabileceğine nedense hiç ihtimal vermeyeceğimiz bir sürecin ta kendisi bu... Fakat dosluğu eylem sayma düşüncesini paylaşan gerçek insalarla hakikaten karşılaştım. Üstelik bunları arasında, ilk anda yardıma koşmaları beklenmeyeçak olanlar bile olabiliyor. Ama nedense bilinmez maalesef sayı hep azalmakta ve düşük çıkmaktadır... Ne demiş Sabahattin Eyuboğlu, çok haklı. 'Bir yerde bu anlamda dostluklar, yakınlıklar ve paylaşmalar varsa, orada kültür de vardır; buna karşılık eylem temelinde gelişebilen bir dostluk ve insanlık anlayışının bulunmadığı yerde, aslında hiçbir şey yoktur. Çünkü kültür, uygulama ve eylem demektir, ve kanıtlanmayan insanlık, bir buz parçası kadar soğuktur.' Dostlukların anlamını bilenlere selam diyorum... Sevgiyle, umutla ve dostça kal...
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
Yahu sardunya... Dost dedinde.. ''Dostluk, bir kültür işidir'' der Sabahattin Eyuboğlu, ''nerede dostluk varsa, orada kültür de vardır'. Çünkü kültür, insandan kaynaklanan uygulama ya da eylem anlamına gelir; dahası, doğrudan insanlık veya insanın insana insanca davranması, bir uygulama ya da kültür işidir... Ve burada amaç, hep aynıdır, aynı olmalıdır... Nasıl olursa olsun, o insana, belki de sorunlarının onu sürüklediği bunalım noktasında yaşamak ile yaşamamak arasındaki ayrımı sorgulayacak hale gelmiş olan o insana teğet geçmeyi başarabilmektir... Sonuç olarak... ''Yaşamın kendisini, yaşamın anlamından daha çok sevmeyi bilmek gerek'' der Dostoyevski ''Karamazof Kardeşler'' de. Haklılığı düşündükçe ortaya çıkan bir söz, çünkü yalnızca teorisiyle yetinilen yaşamın ve o yaşam içersinde yer alan insanlık değerlerinin gerçeklikle hiçbir ilintisi yoktur... Ama anlayana bütün bunlar... Ama anlayan biri olduğu için seninle ve anlamak isteyenlerle paylaşmak istedim bütün bunları... Sevgiyle ve dostça kalın...
-
SAMSUNDAYIZ... (CUMHURİYET MİTİNGİ... Kurtuluş Savaşı'nın başladığı kent bu kez laik demokratik Cumhuriyet için ayakta. Yüz binler Samsun'a akıyor...)
El ele Samsun'da Mitinglerde dile getirilen birleşme çağrıları üzerine güç birliğine gi den CHP ve DSP liderleri, Sam sun'da buluştu. Baykal, "Biz birleştik, sıra millette" derken Sezer de "Geleceğimiz çok iyi olacak" diye konuştu.
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Bendende sana saygılar sevgili sedeline... Bu senin ve doğruluk yolunda yol alan; insan onurunu ve aklını kendi kirli, sinsi, sömürü, kompleks ve çıkarları üzerinde görmeyen ve bunlarla yiğitçe mücedele eden insanlar için... Dost sevgiler...
-
DELPHİ
Sevgili Baharrr... Umarım aşağıdaki şu link işini görür.. Kolaylıklar diliyorum... Bağlantı adresi... Bence bu adreste birçok soruna çözüm bulabilirsin...
-
İHANET... (Bukalemun misali değişkenliğiyle izleyici hayrete düşüren yetenekte, Oscar sahibi bir aktör olan Chris Cooper, müthiş bir Hanssen portresi)
İHANET (BREACH)... Soğukta yakalanan casus... Takım elbiseli, masa başında, kitaba uymasa da ilkeli ama bir o kadar da yozlaşmış bürokrat ve soğukkanlı casus tarzını bir filmde görselleştirmek ancak bu kadar olur. “İhanet” FBI tarihinin en büyük casusluk vakasının faili, 50 ajanı KGB’ye bildirdiği sanılan Robert Hanssen’in filmde çizilen karakterini filmin atmosferine sindirmeyi başarıyor. Mekan, olay ve kişinin yapısal özellikleriyle filmin görsel biçemi birebir uyuşuyor. “İhanet” FBI’ın Sovyet karşı haberalma görevlerinde bulunmuş 25 yıllık ajanı Robert Hanssen’in köstebek olduğunun anlaşılıp suçüstü yakalanmasının öyküsünü anlatıyor. Gerçek FBI soruşturma raporlarını internette bulabileceğiniz olaylar filmde elbette birebir aktarılmıyor ve dramatik çatışma yaratabilmek için Robert Hanssen’i son işinde yakalayan ve ondan kişisel olarak etkilenen bir yardımcı icat ediliyor. Hanssen’in inançlı bir Katolik olduğu, Aziz Catherine kilisesine devam ettiği vurgulanırken Opus Dei tarikatının üst düzey cemaat üyelerinden (supernumerary) olduğundan söz edilmiyor. Hanssen ve rastlantı sonucu kanıtı gözleriyle görene dek onun casus olduğundan çok onu araştıran üstlerinden kuşkulanan genç istihbarat memuru arasındaki ilişki filmin omurgasını oluşturuyor. İnandırıcı bir portre... Bukalemun misali değişkenliğiyle izleyici hayrete düşüren yetenekte, Oscar sahibi bir aktör olan Chris Cooper, müthiş bir Hanssen portresi çiziyor. İnancı, mesleği, ilkeleri, ailesi, yurtseverliği, bürokrasiye omuz silkmesiyle önce örnek bir FBI ajanı gibi görünen ama kişiliğindeki marazlarla görünüşe aldanmamamız gerektiğinin ipuçlarını veren eşsiz bir oyun çıkarıyor. Hanssen zekası, gücü, kariyeri yanında çelişkileri ve zaaflarıyla o denli gerçek bir insan olarak karşımıza çıkıyor ki gerek teknik gerek estetik yönden bu kadar sağlam, tutarlı bir film olmasa da “İhanet” sırf onun sayesinde övgü hak ederdi!.. Filmden kareler...
-
Günün Sözü
Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer...
-
AKP'NİN YARATTIĞI TÜRKİYE İMAJI... (Yabancı turizm acentalari ülkemize gelen bayanlara uygun gördükleri kıyafet...)
:clover: Keşke olmasa ama maalasef çok haklısın sevgili BlackCADY... Ne yazıkki boş bırakılmış toplumların kafalarına doldurulacak genelde 3 şey var.. Din, Futbol ve seks... Ne kadar üzün ve endişe verici bir durum... Çok yazık çok... Tespit ve paylaşımların için hayrıca teşekkürler.... Sevgi ve saygılar...
-
Bu andı içerek 24 Nisan'a karşı çıkıyor, 23 Nisan ruhuna yakışan 14 Nisan ruhuna sahip çıkıyorum ve
22- DİPNOT
-
SAMSUNDAYIZ... (CUMHURİYET MİTİNGİ... Kurtuluş Savaşı'nın başladığı kent bu kez laik demokratik Cumhuriyet için ayakta. Yüz binler Samsun'a akıyor...)
Tam bağımsızlık vurgusuyla gerçekleştirilecek Cumhuriyet Mitingi için tüm hazırlıklar tamamlandı. Samsun Sivil Toplum Örgütleri Platformu'nun "Ülkemizin ve ulusumuzun bölünmez bütünlüğü için, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti için, tam bağımsız ve aydınlık bir Türkiye için, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, kurumlarına sahip çıkmak için, gericiliğe ve bölücülüğe hayır demek için Cumhuriyet sevdalılarını Cumhuriyet Meydanı'ndaki Cumhuriyet Mitingi'ne davet ediyoruz" diyerek yaptığı çağrıya başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere yurdun dört bir yanından yüz binlerce kişi destek verdi. Kentteki otel ve misafirhaneler tamamen dolarken özellikle Rize, Artvin ve Trabzon'daki çay üreticilerinin kapsamlı bir hazırlık yaptıkları öğrenildi. AKP iktidarı döneminde birçok sorunla karşılaşan çay üreticilerinin Çaya da Cumhuriyete de Sahip Çıkıyoruz", "Çay da Bizum, Cumhuriyet de Bizum"şeklinde pankart ve dövizlerle katılacakları belirtildi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve DSP Genel Başkanı Zeki Sezer , bugün Samsun'da el ele tutuşacak. Mitingde açış konuşmasını Düzenleme Komitesi adına ADD Samsun Şube Başkanı Şükrü Kumbasar yapacak. Daha sonra gençlik adına OMÜ Atatürkçü Düşünce Kulübü Başkanı Egemen Volkan Bülbül söz alacak. Ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birgül Ayman Güler , ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan , Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan ve gazeteci-yazar Hulki Cevizoğlu kürsüye çıkacak. Rahmi Saltuk, Sadık Gürbüz ve Selda Bağcan da türküleriyle destek verecek... Tabiki bizimde kalbimiz Samsun'da atacak..
-
Nasıl Becerdiniz Bunu?
Sevgili sedelina'ya yürekten katılıyorum... İnsanların düşünceleriyle birlikte bunlara karşı tutum ve davranışların da ne olduğu beni ilgilendirir... Teşekkürler Sedelina.... Güzel ama bir okadar da anlamlı bir konuya temas etmişsin...
-
SAKIN UNUTMA!... (Son zamanlarda / Uzun zamandır toplumumuzda unutkanlık alışkanlık haline geldi...)
Alkışlıyorum seni sevgili arkadaşım... Paylaşım için teşekkürler... Asla unutmadık, unutmayacağız...
-
AKP'NİN YARATTIĞI TÜRKİYE İMAJI... (Yabancı turizm acentalari ülkemize gelen bayanlara uygun gördükleri kıyafet...)
Burası ağlama duvarı değil, Üğretim ve aydınlanma yeri arkadaşım... Şu başlığa bakarsan bütün çiçek tarlasınıdaki çiçeklerin birer meşale olduğunu rahatlıkla görürsün... Ufak bir tavsiye; Lütfen gözlük takma olurmu... Dostlukla kal.. Bağlantı adresi...
-
Nietzsche
Bak bu olmadı sevgili figaro.. Buraya konuya katılan, katkı sunan arkadaşlarla birlikte çok güzel gidiyordunuz ama felsefe gibi bilimsel bir konuyu tartışırken düşüncesini sevdiğin veya sevmediğin insanların özel hayatlarını ilintilemeler yapmak, ima etmeye kalmak ve konusunu etmek bile tasvip edilebilecek bir durum değildir... Bu kim olursa olsun durum değişmez, konuyu değiştiremez... O nedenle kısaca olmadı diyorum figaro, olmadı... En azından Sigmund Freud değil, Nietzsche tartışılıyor... Dost sevgiler...
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Sevgili RA_dya... Böyle güzel ve anlamlı bir çiçeği almak yürek işi bence.. Çocuk oyuncağı değil... Mesaj, içerik, anlam ve paylaşımına sonsuz teşekkürler... Bunlar da sizin gibi duyarlılıkta olan tüm güzel ve yürekli insanlara galsin diyorum...