DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
AŞK BİR SAFSATADAN BAŞKA BİRŞEYMİ YOKSA?... (Kendimizi aldatmak son derece keyifli. Oysa, perdenin arkasında olup bitenleri kurcalamaktan kaçınıyoruz)
Sevgili Tengeriin boşig... Ne güzel düşünce, duygu ve baylaşım bunlar.. Yazında biraz daha gözlerimizi açtık... Çok teşekkür ederim... Sevgi veya yeteri kadar sevilmeye dair.. Yoksa sizde: Aşkperestlerin yüzde doksan dokuzu gibi, sevginin en büyüğünün, en kutsalının nedensiz, koşulsuz, akılla-mantıkla izah edilemeyen bir sevgi türü olduğuna mı inanıyorsunuz..? Yoksa sizde: "Ben hiçbir şey için sevilmek istemiyorum, kendim için sevilmek istiyorum, yaptığım, söylediğim, ya da düşündüğüm herhangi bir şey için değil. Kendim için. Vücudum için de değil, aklım için de, kelimelerim, çalışmalarım, eylemlerim için de değil..." mi DİYORSUNUZ.. " Yoksa siz de: Sevginin nedensiz olmasını mı istiyorsunuz? Yoksa siz de: " Sevgi her nedenin, her mantığın üzerindedir. Sevgi kördür. Ama sana göre bir şey değil o. Sende ticaret yapan, ama asla bedavaya vermeyen, hesapçı bir dükkâncı ruhu var! Sevgi bedava bir armağandır. Her şeyi aşan, her şeyi bağışlayan, kocaman, bedava, şartsız bir armağandır. Bir insanı iyi yanları için sevmekte bir cömertlik var mı? Ne vermiş oluyorsun ona? Hiçbir şey. Soğuk adaletten başka ne ki o? Zaten hak ettiği şey, o kadar!" mu DİYORSUNUZ..? Yoksa siz de: " Aşkın gözü kördür " - " Aşkla mantığı, sevgiyle aklı bir arada düşünememek saçmadır " - " Aşk: Koşulsuz bir sevgidir..." dir mi DİYORSUNUZ..? O ZAMAN SİZ HAK EDİLMEMİŞ BİR SEVGİ İSTİYORSUNUZ! http://www.bencil.org/hangi.htm
-
KÖRÜ KÖRÜNE YAŞAMAK... ("O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin / demeyecaksin işte, / Yaşarsın çükü...
Sevgili zühre... Böyle güzel bir şiiri bizimle paylaşmış olmanız bize mutluluk verdi... Teşekkür ediyor ve devamını diliyoruz.. Sevgi, şiir ve dostça kalın..
-
İŞTE AKP'NİN 22 AYRI YOLSUZLUĞU... (Ülke soyulurken vatandaş yoksullaşıyor... AKP ve yandaşları kazanıyor... Oğlu 4 yıl önce burslu okuyordu...)
22 Temmuz'a 10 gün kaldı.. Bu seçim, ümmetçileri, takiyecileri, din pazarlamacıları, yolsuzları, yağmacıları, vatını toprağını satan, stratejik kurumları pazarlarayan, seccadesi dolar, kıblesi ABD olan Ve en önemlisi bu zihniyeti destekleyen emperyalizmle ulusalcılığın sandıkta hesaplaşacağı bir seçimdir... Öncelikle bu bilinmeli diye düşünüyorum...
-
Dipnot
Sen çok iyisin.. Canım benim iyi tatiller.. Herşey gönlünce olsun olurmu.. Bizleri unutma oraralarda... Sende benim için birtanesin... Sağlıcakla, umutla, mutlulukla, sevgiyle, yüreklice, umut dolu ve her zaman üzerinde taşıdığın o inanılmaz kişiliğininin onuruyla kal...
-
Gündemle ilgili sorular...
Sayın bozan bilirmisin bilmem... Eskişehir'in alpu ilçesine bağlı bir kasaba. alpu, bozan ve beylikova'ya giden otobüsler aynıdır. bu sebepten kasabanın ismi, otobüs terminalinde şöyle monologlara neden olur. - haydeee, alpu bozan beylikova... alpuuu! bozaaaağn! beylikovaaa! alpu'yu bozan beylikovaaa... Bu farksızlık beni düşündürüyor biliyormusun... Bana sadece bunu hatırlatıyor...
-
İŞTE AKP'NİN 22 AYRI YOLSUZLUĞU... (Ülke soyulurken vatandaş yoksullaşıyor... AKP ve yandaşları kazanıyor... Oğlu 4 yıl önce burslu okuyordu...)
Nerde o günleri bu Türk milleti yakından tanıdı dostum.. Sen hala kan uykulardaysan.. Suç bizdemi.. Al sana icraat... EY GİDİ GÜNLER NE DÜŞÜNCELERE KALDIK... “Elhamdülillah şeriatçıyız”, “Yılbaşına karşıyım”, “Her 10 Kasım’da yaygara kopartılıyor”, “Bütün okullar imam-hatip yapılacak”, “Ben Meclis’in dua ile açılmasından yanayım”, “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız”, “Hem laik, hem Müslüman olunmaz”, “Referansımız İslam’dır”, “Türkiye’yi pazarlıyorum”, “Türban ulemanın işidir”, “Artizlik yapma ulan, ananı al da git” ya da “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” Yetermi... Yetmez biliyorum.. Çünkü ortalık kulluk kuvvetleri gibi savunmaya soyunmuş.. Bize mi yutturacağınızı sanıyorsunuz. Ne derler adama bilirmisiniz siz... ................
-
İŞTE AKP'NİN 22 AYRI YOLSUZLUĞU... (Ülke soyulurken vatandaş yoksullaşıyor... AKP ve yandaşları kazanıyor... Oğlu 4 yıl önce burslu okuyordu...)
Türkiyenin aydınlık yüzü ancak AKP gibi karanlık özlemcileri, doğma batağına saplanmış ve dini sömüren zihniyetin bitmesi ile aydınlanacaktır... Yıllar önce bu ülkede bu gibi dini söylevler ve dinsel toplum düzeni bu kadar dile getirilmiyor ve bu yaşam biçimi çağdaş bir yapının üzerine bu kadar inatla monte edilmeye çalışılmıyordu... Ve daha genç Cumhuriyetimizin kuruluşundan başlayarak dünyaya örnek atılımlar sergileniyor ve örnek teşkil ediliyorken bugün ülkemizin içine düşürülmeye sinsi adımlar atılmıyordu... Bugün bile sınır ötesi harekata 1 milyar dolar alarak girmeyen bu ****** politikalardan, arap zihniyeti yapı özlemcileri eninde sonunda aydınlığainanmış, Atatürk'ümüzün gösterdiği ışığa yürekten bağlanmış ulus ile mutlaka aşılacaktır... Son olarak bu toplum bir çok partide olduğu gibi bunuda tarihin karanlık sayfalarına eninde sonunda gömecektir... Bundan kimsenin zerre kadar kuşkusu olmasın... Bu konuda Türk toplum sabrını ve medeni cesaretini demokrasi çerçevesi içinde göstermiş ve süre dolmuştur... Bu da böyle biline... Esen kalın...
-
İŞTE AKP'NİN 22 AYRI YOLSUZLUĞU... (Ülke soyulurken vatandaş yoksullaşıyor... AKP ve yandaşları kazanıyor... Oğlu 4 yıl önce burslu okuyordu...)
Soruyoruz... AKP zihniyeti her alanda soyguna, yolcuzluğa ve dalavereye bürünüyor... Varan 1... Başbakan Erdoğan'ın oğlu, eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın oğlu ve kızından sonra, Çevre Bakanı Pepe'nin iki oğlunun da denizcilik sektörüne ilgi duymalarının sebebi ne?... Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin '22 ve 24 yaşlarındaki biricik iki oğulları gemileri neden aldı? Neden sattı' '-Sayın Pepe, mal varlığındaki artış ne kadar? Açıkla. -22-24 yaşlarındaki oğulların bu gemileri neden aldı? Neden sattı? Açıkla. -Bu alışverişten kazanılan para Türkiye'de mi, Türkiye dışında mı tutulmaktadır?' Cevap bekliyoruz...
-
İŞTE AKP'NİN 22 AYRI YOLSUZLUĞU... (Ülke soyulurken vatandaş yoksullaşıyor... AKP ve yandaşları kazanıyor... Oğlu 4 yıl önce burslu okuyordu...)
Gözler kör, kulaklar sağır, kişisel tepki gösterebilecek bilinç uyutulmuşsa ve son olarak akıl durmuşsa yapılabilecek birşey yok... Laf ola torba dola misali... Vatandaş olma bilinciyle bunların üzerine gidileceği yerde... Kulluk kuvvetleri gibi savunma sanatına soyunmak.. 21. yüzyıl insanına hiç yakışmıyor... Önümüzdeki günlerin bu bilinçle sorgulama gerçeğine inanan yüreklil insanların sayılarının artması dileğiyle...
-
İŞTE AKP'NİN 22 AYRI YOLSUZLUĞU... (Ülke soyulurken vatandaş yoksullaşıyor... AKP ve yandaşları kazanıyor... Oğlu 4 yıl önce burslu okuyordu...)
" Ülke soyulurken vatandaş yoksullaşıyor... AKP ve yandaşları kazanıyor" "Oğlu 4 yıl önce burslu okuyordu, şimdi 3 milyon dolara gemi aldı... 'Yola Devam'mış..." Ülkeyi soyanlara, yolsuzluk yapanlara, halktan çalanlara oy verilmemesini istiyoruz... İşte AKP'nin 22 ayrı yolsuzluğu... Ayda 9 milyar lira maaşla geçinemeyen bir Başbakan. Naylon fatura düzenlemekten sanık bir Maliye Bakanı. Bir arsa satışından bir trilyon lira kâr eden ama vergi vermeyen Maliye Bakanı. 13 günde 219 yol ihalesi. Yeşil kartlı AKP'li müteahhit. Hortumcular VIP salonunu kullanmaya devam ediyor. Hortumcu helikopteriyle hortumcu köşküne giden bir Başbakan. İhalesiz 2 milyon dolarlık iş alan AKP'li. Hortumcudan pahalıya al, yandaşına ucuza sat. Devletin 51 milyon dolarlık fabrikası, AKP yandaşına 1.1 milyon dolara satıldı. Ver ihaleyi kap milletvekilini. İçişleri Bakanı'nın işbitirici oğlu. İhaleye fesat karıştıran Milli Eğitim Bakanı. Özelleştirme yağmasına örnek. Yağmaya devam, 4.5 ayda 4 misli kâr. Ulaştırma Bakanı'nın oğlu nasıl gemi sahibi oldu? AKP'nin ulusal yolsuzluk markası: OFER AKP'nin yerel yolsuzluk markası: ALİ DİBO. Bir Başbakan dokunulmazlıkların kaldırılmasını neden istemez? AKP neden yolsuzlukların üzerine gidemiyor? AB Türkiye'deki yolsuzluklar konusunda ne diyor? AKP'nin yolsuzluklarını, AKP'li milletvekilleri nasıl itiraf ediyor
-
2007 Millletvekili Seçiminde Oyunuz Hangi Partiye..!
AKP İslam ideolojisini kapitalist düşünceyle, Milliyetçi mukaddesatçı kimlikle örtüp Türkiye'yi sonu gelmeyecek bir sürece götürdüğü için de... Sosyal demokratları, yurtseverleri, Atatürkçüleri, demokratları bir kez daha "CHP'ye oy vermeye" çağırıyorum... Benim oyum 22 Temmuz seçimlerinde CHP'ye!..
-
ALKIŞLANACAK DÜŞÜNCE, EYLEM VE DAVRANIŞLAR... (Sosyal hayatta denizi oluşturan damıtılmış damlaları yakalama adına...)
* Satılmadık şey kalmadı Finans sektörünün önemli bir bölümü, vatan topraklarının 300 milyon metrekaresi, 1,4 milyar hektar maden sahası, Telekom, Telsim, Tüpraş, Erdemir’in bir bölümü ve Petkim artık yabancıların elinde... ------------ * Jet Fadıl geri dönüyor Yasaklı olması nedeniyle bu dönem aday olamayan Fadıl Akgündüz siyasetten kopamadı... ---------------------------------------------- Bunlara senelerce sessiz kalıp seyirci olduğumuz için, gereken etkin tepkiyi zamanında göstermediğimiz için BİZ suçluyuz... Biz yani Halk Biz olmazsak onlar da olmaz. Bunu hiç unutmasak...
-
AŞK BİR SAFSATADAN BAŞKA BİRŞEYMİ YOKSA?... (Kendimizi aldatmak son derece keyifli. Oysa, perdenin arkasında olup bitenleri kurcalamaktan kaçınıyoruz)
Belkide Aşk dünyayı anlamadığımız zamanların işidir... Ya da şöyle denilebiler, belki çok anlayıp ta ona hâkim olamayacağımızı farkettiğimiz günlerin işi. Düşünün birkere onyedisinde âşık oluruz ya da ellisinde... Eee dünyayı anlamadığımız zamanlar, kendimizi her şeyin üstünde görmemiz ve gökyüzüne çıkmamız kolaydır değilmi?. Peki Neden?... Çünkü o iki bilinmeyenli denklemin bilinmedik bir şeyin gücüne karşı fütursuz olunabilir. Ellisinde de, belki her şey bilinmektedir ama, bilinenler bizim olmaktan çıkmaktadır artık. Bizim olmayana karşı da aldırmaz olmak kolaydır. Ya da; "Evet hayat sen belki çok üstünsün, ama artık ben senden uzağım ve sana karşı korkusuzum; o yüzden hayalen kendimi senin üstünde ve bulutların içinde hissetmemin, yanlışlayabileceğin tarafı kalmadı; çünkü bunca yıldır kendime yalan söylemeyi, yalanımı saklamayı, ortaya çıksa da gülüp geçmeyi öğrendim artık" denilebilir pekala. Yani onyedisinde aşk, yanlış fakat sarsılmaz bir inanca bağlıysa; ellisinde de uydurulup itiraf edilmiş lüzumlu hayallere... Sonunda aşkla meşkle, egonun yani "ben"in kazançları ve kayıplarıyla ilgili galiba. Eğer bir gün "ben"i gökyüzünde yüzdürerek vareden şey aşk ise, aşk yaşanıyor; "ben"i yokeden şey aşk olmaya başlamışsa aşk bitiyor. Denilebilir ki insan aşk bilmiyor, aşk beni bitiriyor. Evet öyle oluyor, intiharlar oluyor ve cismani ben bitiyor. Ama bu sadece şu durumda oluyor: Son olarak şu söylenebilir... Kanımca her iki "ben"in de yerlerde sürünmesi ve fakat aradaki seviye farkının sıfırlanarak birbirine yaklaşması umulur. Velakin kelam, herkes kendi "ben"inin ederini, dalgalı sosyal borsada, ince denklemlerle yükseltme sevdasındadır!. Aşk gibi hepimizin en tepede tuttuğu bir duygunun bile, varoluşumuzun ve hayata tutunmamızın bir aracı olmaktan öte bir işlevinin olmaması ne tuhaf değil mi?..
-
AŞK BİR SAFSATADAN BAŞKA BİRŞEYMİ YOKSA?... (Kendimizi aldatmak son derece keyifli. Oysa, perdenin arkasında olup bitenleri kurcalamaktan kaçınıyoruz)
Sizi konunun toplumsal yaşamımızdaki yeri ile ilgili olarak anladım sevgili frozen... Ve size kısmen katılıyorum... Konuya gösterdiğiniz katkı için ise tekrar teşekkürler... Saygılar...
-
ALKIŞLANACAK DÜŞÜNCE, EYLEM VE DAVRANIŞLAR... (Sosyal hayatta denizi oluşturan damıtılmış damlaları yakalama adına...)
Yoksulluk sınırı 1895 YTL'ye yükseldi. Haziran ayında açlık sınırının 614 YTL 33 YKr'ye gerilediği, yoksulluk sınırının ise 1895 YTL 94 YKr'ye yükseldiği bildirildi... ----------------------------------------------- İki sınır daha var; 1) Zenginlik sınırı: Başbakanın askerlikten "çürük" oğluna soralım... 2) Tahammül sınırı: Vatandaşa soralım!..
-
KÖRÜ KÖRÜNE YAŞAMAK... ("O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin / demeyecaksin işte, / Yaşarsın çükü...
Güzel yüreğinin dillenen fısıltılarını şiir ve düşüncelerinizle burada bizimle baylaşman mutluluk verici... Sizden devamını bekliyor ve Çok teşekkür ediyorum... Sevgi ve saygılar..
-
AŞK BİR SAFSATADAN BAŞKA BİRŞEYMİ YOKSA?... (Kendimizi aldatmak son derece keyifli. Oysa, perdenin arkasında olup bitenleri kurcalamaktan kaçınıyoruz)
Sevgili frozen forumda size saygım sonsuz... Tabiki düşüncenizede, Fakat konuya farklı bir boyut kazandırma açısından araştırmanın safsata olabilecek noktaları ve bütünü hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır ve bizleri aydınlatırsanız çok mutlu olacağımızi belirtmek isterim... Dost sevgiler...
-
KÖRÜ KÖRÜNE YAŞAMAK... ("O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin / demeyecaksin işte, / Yaşarsın çükü...
ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM... Üç kez seni seviyorum diye uyandım Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum. Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün. Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum- Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum. Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün. Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum. Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun. Deniz Eskisi İlhan BERK...
-
AŞK BİR SAFSATADAN BAŞKA BİRŞEYMİ YOKSA?... (Kendimizi aldatmak son derece keyifli. Oysa, perdenin arkasında olup bitenleri kurcalamaktan kaçınıyoruz)
AŞK sakın bir safsata olmasın?... İnsanın kendisini bile kandırabilecek denli incelikli yalanlar söylemesi ne zaman işe yarayabilir? Yalan ve aldatmaca gönül oyunlarının vazgeçilmez unsurlarından biri. Eş bulma süreci yanlış yorumlamalar, yalanlar ve kendini aldatmalardan oluşuyor, belki de en büyük yanılgı insanın gerçekten âşık olduğu duygusuna kapılması. İnsan aşık olduğunda belli bir kişinin onun için en uygun eş olduğu inancına kapılır; George Bernard Shaw: "Aşk bir kişi ile tüm ötekiler arasındaki farkın büyük ölçüde abartılmasıdır." Sevgilinizin ruh ikiziniz ya da tek gerçek aşkınız olduğu düşüncesi, salt istatistiksel açıdan da olanaksız. Milyarlarca insanın barındığı bir gezegende olsa olsa birkaç yüz, bilemediniz bin uygun eş adayı ile karşılaşabiliriz. O halde kendimizi niye aldatıp dururuz? İnsanlar genellikle kendilerine benzer etnik ve sosyo-ekonomik özelliklere, ortak dinsel değerlere, eğitim ve zekâ düzeyine sahip kişilere âşık oluyor. Uygun özellikte kişinin seçilmesinde esas alınan ölçütler, çocukluktan itibaren yaşanan deneyimlerle oluşuyor ve bu ölçütlerin tümüne "aşk haritası" deniyor. Öyle ki, birey kendi aşk haritasına uygun biriyle yüz yüze geldiğinde ona aşık olmaya programlanıyor. Ama asıl aldatmaca bu noktada devreye giriyor... Çiftleşme zekâsı: ilk bakışta birbirleriyle hiç bağdaşmazmış gibi görünen iki sözcük. Öyle ya, cinsel dürtülerimiz de tüm öteki duygularımız gibi içgüdüsel değil mi? Konu aşk olduğunda da, bu duyguyu "iç çekişlerin buğusuyla yükselen bir duman" ya da "yalazlanmış bir ruh" olarak tanımlayan Shakespeare’e katılmamak elde mi? Tüm bunlarda zekânın en ufak bir belirtisine rastlayabilir miyiz? Ne var ki, "çiftleşme zekâsı" aşk yaşamlarımızı nasıl yürüttüğümüzü kavramaya çalışan bilim insanlarının dillerinden düşürmedikleri bir kavram. Tozpembe dizelerin ve duygu yüklü filmlerin ardında ruhsal açıdan tam anlamıyla bir mayın tarlasının olduğu düşünülürse, bu kavramın dilden dile dolaşması hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Ozanlar aşkın şiirsel yüzünü süslü püslü sözcüklerle yansıtmaya çalışadursunlar, bu duyguyu tadan herkes romantik ilişkilerin söz cambazlıkları, insanları yanlış düşüncelere iten çarpıtılmış gerçekler ve kuyruklu yalanlardan oluştuğunu bilir. Aşk ilişkisi riski yüksek bir güdümleme oyunudur. Flört edilen kişiyle her buluşma ciddi bir iş görüşmesidir- bu görüşme sonucunda elde edilebilecek en büyük ödül yaşam boyu mutlu bir birliktelik kurma ve çoluk çocuğa karışma olanağıdır. İşin ucunda böyle bir ödül olunca zekâya neden gereksinim duyduğumuz da açıklık kazanır. OYUN NASIL OYNANMALI? O halde, aşk denince insanın aklına neden kesinlikle mantıktan uzak bir duygu gelir? Son on yılda yapılan araştırmalar zeki yaşamlarımızın büyük bir bölümünün bilincin radarı dışında geliştiğini, çiftleşmenin de bu kapsama girdiğini ortaya koyuyor. Ruhbilim uzmanları bu konuda hem çelişkili, hem de şaşırtıcı bulgular elde ediyorlar. Aşk ilişkisi söz konusu olduğunda, kadınlarla erkekler birbirlerini-hatta kendilerini- yanlış anlamaya ve yanlış yorumlamaya programlanmış gibi görünüyorlar. Oysa, çiftleşen beyinde bilinçsizce gelişen süreçler çok daha yakından incelendiğinde tüm bunların gerçekte son derece akla yatkın olduğu fark edilir. Potansiyel eşle ilgili bilgilerin kısıtlı ve yalan yanlış oldukları düşünüldüğünde, seçimin en iyi- biyolojik açıdan en başarılı- olan kişiden yana yapılmasının en etkili yolu, genellikle düşler âleminde gezinen bir romantik olmaktır. Çiftleşme oyununu nasıl oynayacağımızı belirleyen bilinçaltı süreçler ilk randevudan bile önce etkili olurlar. Bu süreçlerin erkeklerle kadınlar arasındaki farklılıklarını inceleyen Kaliforniya Üniversitesi evrimsel ruhbilim uzmanlarından Martie Haselton , erkeklerin kadının gülümseme ya da kahkaha yoluyla aktardığı cinsel iletiyi genellikle abarttıklarına tanık oldu. Haselton'a göre, erkekler karşı cinsten birilerinin kendilerine gülümsediklerini gördüklerinde bunu genellikle "kendilerine ilgi duydukları" biçiminde yorumlarken, kadınlar gülümsemeyi salt bir gülümseme olarak algılıyor. Dahası, erkek ne denli zeki ve yakışıklıysa, "beni arzuluyor" duygusunu yansıtmaya da o denli eğilimli oluyor. Bir grup erkek deneğe başka erkeklerin "kayıtsız şartsız" cinsellik önerisinde bulundukları kimi reklamlara kadınların nasıl tepki gösterecekleri konusundaki görüşlerini soran New York Eyalet Üniversitesi toplumsal ruhbilim uzmanlarından Glenn Geher deneklerin IQ düzeyi yükseldikçe kadınların ilgili olabilecekleri görüşünün de ağırlık kazandığına tanık oldu. Erkeklerdeki karşı cinsin ilgisini abartma eğilim ile kadınlarda görülen ve erkeklerin bir gecelik cinsel ilişkilerde çok daha başarılı olduklarını düşünmeye iten bilinçaltı eğilim arasında bir uyum söz konusudur. Haselton bir başka araştırmasında kadın ve erkeklerden oluşan farklı gruplara- erkeğin kadına pahalı mücevherler alması gibi- çiftleşmeyle ilgili farklı türlerde davranışların uzun erimli bir ilişkinin ya da adanmanın bir göstergesi sayılıp sayılmayacağı konusundaki görüşlerini sordu. Sonuçta, bu tür abartılı armağanlar vermenin anlamı konusunda kadınların erkeklerden daha kuşkulu bir tavır sergiledikleri görüldü. Görünüşe bakılırsa, kadınlarda erkekleri çok daha kolay "parmaklarında oynatabilecekleri" görüşü egemendi. YANILGI YÖNETİMİ Bu tür eğilimlerin insanı rahatlıkla yanılgıya düşürebileceği açıkça ortada. Ne var ki, Haselton, çiftleşme ediminin etkili olabilmesi için bu eğilimlerin çok uzun süreli doğal ayıklamalarla biçimlendirildiklerine inanıyor. Texsas Üniversitesi araştırmacılarından David Buss gibi, o da bu tür eğilimlerin insanın düşebileceği çok büyük yanılgıları en aza indirmek amacıyla evrilen yanılgı yöneticileri işlevini gördüklerini savunuyor. Akıl yürütmeyle ilgili yanılgılar iki farklı türde karşımıza çıkıyor: Olmayan bir şeyi gördüğümüze inandığımız durumlarda ortaya çıkan yanlış olumlamalar; var olan bir şeyi göremediğimiz durumlarda ortaya çıkan yanlış olumsuzlaştırmalar. Haselton,"Aynı anda her iki yanılgının riski en aza indirilemeyeceğine göre, sistemlerin daha az zarar verecek riske eğilmeleri son derece mantıklı," diyor. Örneğin, yanlış bir alarmın yaratacağı zarar alarm verilmediğinde yangının yol açacağı hasara kıyasla çok daha az olacağından yangın alarmları dumana aşırı duyarlı olacak biçimde tasarlanırlar. İnsanın dirimsel yapısıyla ilgili gerçekler kadınlarla erkeklerin farklı yaklaşımları benimsemeleri gerektiğine işaret ediyor. Erkeğin "beni arzuluyor" düşüncesi karşısındaki kadın sandığı kadar zeki değilse utanç verici bir duruma yol açabilir. Öyle bir durum keyifli olmasa da, en azından çok önemli bir zarara yol açmaz. Haselton'a göre, bu durumda yanlış olumlamanın vereceği zarar daha azdır. Yanlış olumsuzlaştırma, yani kadının gerçek ilgisini gözden kaçırma durumu ise üreme olanaklarının da elden kaçmasına yol açabilirdi. Bu da, yanılgıların bedelinin Darwin'ci ekonomiden daha ağır olmadığını gösteriyor. KADININ SEÇİMİ Kadınların, "erkeklerin daha kolay güdümlenebildikleri" yönündeki inançları, bu cinsin farklı bir sorunla karşılaştıkları gerçeğini yansıtır. Kadınlar gebelik, emzirme ve çoğunlukla çocuğun bakımını üstlenme gibi edimlerle üremeye yönelik çok daha büyük bir yatırımda bulundukları için, olası baba adayının kendisini gerçekten bu ilişkiye adayıp adamayacağı konusunda emin olmak isterler. Öyle ki, kadınların bu tür önlemleri onların aşağılık biriyle ilişkiye girme olasılığını en aza indirir. Üstelik, kadının hedeflediği ilişkinin uzun ya da kısa erimli olması durumunda da aynı sürecin geçerli olduğu görülüyor. Araştırmasında kadın deneklere erkekler tarafından kaleme alınmış ilanlar gösterip kendilerine en çekici geleni seçmelerini isteyen Geher, kadınların her iki durumda da seçimlerini benzer özelliklere sahip erkeklerden yana yaptıklarına tanık oldu. Geher kadınların salt cinsel bir yakınlık kurmaya çalıştıklarında bile, fiziksel ya da cinsel özellikleri ağır basan erkekler yerine, uzun süreli ilişkilere daha eğilimliymiş gibi görünen erkekleri seçtiklerine dikkat çekiyor. Erkeklerle kadınlar arasındaki farklılık salt bununla da kalmıyor. San Francisco Üniversitesi ruhbilimcilerinden Maureen O'Sullivan 'ın araştırması, erkeklerle kadınların duygusal ilişkiye girecekleri kişilere söyledikleri yalanların da çok farklı özellikler taşıdığını ortaya koyuyor. Cinsel arenada tarafların birbirlerine sürekli yalan söyledikleri gerçeğinden yola çıkan O'Sullivan, kadınlarla erkeklerin belirli türlerde yalanları ne sıklıkla söylediklerini saptamak amacıyla bir denek grubuna sorular yöneltti. Verilen yanıtların evrim kuramına dayanarak yapılan kestirimlerle genelde uyumlu oldukları, kadınların daha çok, bakirelik, doğum kontrolü ve cinsel ilişkiye girdiği eşin performansı gibi konularda yalan söyledikleri görüldü. Öte yandan, erkekler genellikle ilişkinin geleceği, eşle ilgili gerçek duyguları ve ne kadar para kazandıkları gibi konularda yalan söylediler. AŞK SAFSATA MI? İnsanların, başarıyla üremek üzere evrilen canlılar oldukları düşünüldüğünde, bu tür yalanlar da belli bir anlam kazanır. Olaya bu açıdan bakıldığında, dişilerde en çok aranan özellikler doğurganlık ve bağlılık iken, erkeklerin biyolojik uygunluğu, kaynaklar ve adanmayla ilintili. Öyle olunca, erkek için iffetliliğini kanıtlayan bir kadın, önüne gelenle yatıp kalkan kadından çok daha uygun bir eştir. Aynı biçimde, kadınlara çekici gelen erkekler de uzun süreli ilişkiye daha yatkınmış gibi görünen ve varlıklı izlenimi veren erkeklerdir. Ne var ki, Sullivan'ın araştırması çok daha şaşırtıcı bir başka gerçeği de gözler önüne serdi. Denekler, eşlerin birbirlerine yalan söyledikleri konusunda hemfikir olmakla birlikte, yalana ne denli başvurdukları sorulduğunda, kendi onurlarını öteki hemcinslerinden üstün tuttuları, bu bir kendini aldatma eğilimiydi. Eş bulma sürecinin yanlış yorumlamalar, yalanlar ve kendini aldatmalardan oluştuğu düşünülürse, belki de en büyük yanılgı insanın gerçekten aşık olduğu duygusuna kapılmasıdır. "İnsan âşık olduğunda belli bir kişinin onun için en uygun eş olduğu inancına kapılır," diyen New England Üniversitesi felsefe uzmanlarından David Smith, konuya açıklık kazandırmak için George Bernard Shaw 'un dizelerine dikkat çekiyor: "Aşk bir kişi ile tüm ötekiler arasındaki farkın büyük ölçüde abartılmasıdır." Sevgilinizin ruh ikiziniz ya da tek gerçek aşkınız olduğu düşüncesi, salt istatistiksel açıdan ele alındığında olanaksızdır. Milyarlarca insanın barındığı bir gezegende olsa olsa birkaç yüz, bilemediniz bin uygun eş adayı ile karşılaşabiliriz. O halde kendimizi niye aldatıp dururuz? AŞK, BİR KISA DÜZENEK "İnsanlar mantıklı davranıp en uygun olası eşi arıyor olsalar, asla durmazlardı. Yaşam onca insanı tanımamıza el vermeyecek denli kısa. Bu yüzden insanları, en azından geçici bir süre için, aramaktan vazgeçiren bir düzenek olsa gerek," diyen Smith,"Sırılsıklam âşık olmak eş bulma sorununa getirilen en etkili çözümlerden biridir" diye ekliyor. Rutgers Üniversitesi insanbilimcilerinden Helen Fisher tutkulu romantik aşkı neyin tetiklediği konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, insanların genellikle kendilerine benzer etnik ve sosyo-ekonomik özelliklere, ortak dinsel değerlere, eğitim ve zekâ düzeyine sahip kişilere aşık olduklarına dikkat çekiyor. Fisher uygun özellikte kişinin seçilmesinde esas alınan ölçütlerin çocukluktan itibaren yaşanan deneyimlerle oluştuğuna inanıyor ve bu ölçütlerin tümüne "aşk haritası" adını veriyor. Öyle ki, birey kendi aşk haritasına uygun biriyle yüz yüze geldiğinde ona aşık olmaya programlanıyor. Fisher'e göre asıl aldatmaca bu noktada devreye giriyor. Beyinde romantik duygularla devinime geçen dopamin kanallları yoğun odaklanma ile de ilintili olduğundan, sevilen kişinin hoşa gitmeyen özellikleri bir yana atılıyor ve beyin yalnızca hayran olunan özellliklere odaklanıyor. Fisher aşık olanlarda beynin korku ve öfke ile ilintili olan amigdala bölgesindeki etkinliğin azaldığına da dikkat çekiyor. TASARIM HATASI DEĞİL Beyinde meydana gelen bu tür değişimler Wellesley College uzmanlarından Faby Gagné 'nin araştırmasında deneklerin %95'inin neden eşlerini dış görünüm, zekâ, sevecenlik ve espri anlayışı açısından ortalamanın üzerinde gördüklerine de ışık tutabilir. Bu arada halihazırdaki eşlerle eski eşler konusunda bir anket uygulayan Geher de insanların genelde halihazırdaki eşi göklere çıkarttıklarına, eskilerini de yerin dibine batırdıklarına tanık oldu. Elde edilen bulguların, gerçeklerden çok, çarpıtılmış algıları temsil etmesi gerektiğine dikkat çeken araştırmacı,"Çalışma kapsamındaki 300 deneğin tümünün de halihazırdaki eşlerinin kusursuz, eskilerinin ise beş para etmez insanlar olması düşünülemez," diyor. Aşık olan kişi kendini aldatıyor olsa da, aşk körlüğünün bir tasarım hatası olduğu söylenemez. Geher'in araştırması eski eşlerine olumsuz gözle bakmaya daha yatkın olan kişilerin halihazırda yaşadıkları ilişkilerde daha mutlu olduklarını ortaya koyuyor. Gagné ise sevgiliye övgüler yağdırma eğiliminin ilişkinin güç olduğu dönemlerde, söz gelimi ne zaman çocuk sahibi olunacağına karar verirken, daha da arttığına dikkat çekiyor. Aşk inişli çıkışlı bir süreç olduğundan, çiftleri birarada tutacak herhangi bir akıl oyunu son derece yararlı olabilir. Geher çocuklar kervana katıldığında çiftler üzerinde "çocuklar için" birlikteliği sürdürme yönünde bir baskı oluştuğuna, bu süreçte muhtemelen uyarlayıcı bir kendini aldatma sürecinin devreye girdiğine dikkat çekiyor ve,"Aşk aldatmacası evrimin duygusal yapıştırıcısı işlevini görüyor olsa gerek," diyor. Bilinçaltı dünyamızın üzerindeki giz perdesini kaldırmanın, aşkın büyüsünü ve gizemini yok ettiği düşünülebilir. Oysa, durum çok daha farklı. Geher çiftleşmenin temelinde yatan ruhsal süreçlerin ilişkileri etkileyemeyecek denli derinlikli olduğuna dikkat çekiyor ve,"Bu konuda kendimi kandırıyor olabilirim, ama duygularım öyle söylüyor," diye ekliyor. O'Sullivan da,"İnsanların içinde bulundukları durumla ilgili duygularının ne kadarının kendi uydurmaları olduğunu bilmeleri gerekir. Ancak bu kendimizi aldatmaya son vermemizi gerektirmiyor. Çünkü, kendimizi aldatmak son derece keyifli. Oysa, perdenin arkasında olup bitenleri kurcalamaktan kaçınıyoruz," diyor. Fisher bu konuda daha da olumlu bir tavır sergileyerek,"Eşleri konusunda kendilerini aldatma eğilimini sürdürenler evlilik yaşamlarında çok daha mutlu olduklarını belirttiklerine göre, kendini aldatma doğanın bizlere sunduğu değerli bir armağan olsa gerek," diyor. Kaynak: New Scientist, 31 Mart 07 / Rita Urgan / DİPNOT
-
Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidr. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdr. İşte buna karşıyız ve buna müsade edemeyiz.
Efendiler; Açık ve kesin söylemeliyim ki, İslamları, bir halife heyulasıyla işgal ve iğfal gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak İslamların ve özellikle de Türkiye'nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna hayal bağlamak yalnız ve ancak cehalet ve gaflet eseri olabilir... Mustafa Kemal Atatürk
-
Erdem Nedir?
Erdem (Fazilet) konusunu açmış sevgili Tengeriin Boşig... Gerçektente insanın sorgulaması, irdelemesi ve kendinden çok şey bulması gerektiği bir konu. Öncelikler teşekkürler sevgili arkadaşım… Konumuza gelirsek günümüz Dünya düzeni, kapitalizm, insanları bir ikilem karşısında bırakıyor; Faust'çu içsel bir pazarlığa sürüklüyor. Erdemli (faziletli) olmak ya da para kazanmak, zengin olmak... Bazıları düşünceyi, kalemi, ar'ı, hayâyı, onuru satarak, güçlüye hizmet ederek para kazanmayı yeğliyor. Ne yazık ki insanların çok az bir bölümü, cezalandırılmayı da göze alarak, erdemli kalmayı yeğliyor. Erdemli olmanın cezalandırıldığı, erdemsizliğin bir şekilde ödüllendirildiği bir düzen içinde yaşıyoruz. Böyle düzenin sonucu bir yanda büyük savurganlık, gösteriş, görkemli, sahte parıltılı bir yaşam; öte yanda açlıktan ölümler, sefalet, çevre kirliliği, iç göçler, mültecilerin iç burkan yaşamları... Kapitalizm, onun ileri aşaması emperyalizm, demokrasi, insan hakları yaftası altında yalnız insanlık suçu işlemiyor, kendi mezarını da kazıyor. İnsanlar için servet sıralaması yapılıyor. O servetin nasıl kazanıldığı, kaynağı sorgulanmıyor. İnsanlar o sıralamadaki yerlerinin yükselmesine, ne yolla olursa olsun, özendiriliyor. İnsanlar erdemli olmakla, güçlü ve zengin olmak arasında bir tercih yapmaya adeta zorlanıyor. Erdemli olmakla, güçlü olmak arasında bir ikilem yaratılıyor. Zengin olmak için, ya erdemli olmaktan fedakârlık edilecek ya da erdemli kalmak için varsıl olmaktan vazgeçilecek. Bu çelişkiyi, bu zıtlığı bir yerde ortadan kaldırmak, refah artışı ile erdemli kalmayı bağdaştırmak, harmanlamak gerekir. Sevgi ve saygılarımla…
-
TV'DE İZLENEBİLECEK GÜNÜN FİLMİ / FİLMLERİ... (Sinema severlerin beğenisine sunduğum günün TV film/filmleri...)
Susanna Tamaro'dan aile dramı 'Cevap Ver', ünlü yazarın 'Cehennem Yoktur' adlı hikayesinden sinemaya uyarlanmış... Filmde, kıskançlık ve aile içi şiddetle ufalanarak tükenen bir evliliğin hikayesi anlatılıyor. Cevap Ver - Nel mio amore / Yön: Susanna Tamaro / Oyuncular: Urbano Barberini, Sergio Fiorentini, Sara Franchetti, Alessia Fugardi / 2004 İtalya yapımı, 120 dakika tv8 21.15 Birkaç yıl öncesinde Türkçe dahil birçok dile çevrilerek bütün dünyada çok satmış "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" romanıyla tanınıp ünlenen İtalyan yazar Susanna Tamaro 'nun "Cehennem Yoktur" adlı hikâyesinden uyarlanmış "Cevap Ver" in yönetmeni de Tamaro. Tamaro'nun "Rispondi mi" adlı hikâye kitabının adını taşıyan "Cevap Ver" , kıskançlık ve aile içi şiddetle örselenip ufalanarak tükenen bir evlilik melodramı. Giderek filmin kötü adamına dönüştürülmüş, kıskanç koca, anlayışsız baba, bencil ve maço Fausto'nun yersiz kuşkuları, vehim ve kıskançlık krizleriyle iyice tadı kaçmış, huzuru kalmamış evliliğini salt iki çocuğuna kol kanat germek adına sürdüren, bütün koca baskısını ve şiddetini sineye çeken Stella, piyano çalan, sevişme sonrası kocasına yatakta Kafka okuyan, ateist ama sevgi dolu, sevecen, aydın bir kadın. Sürekli hırlaşıp çatıştığı babasının hanım evladı ya da gay kılıklı **** diye çağırdığı oğlu Michele'yse eve hep yaralı hayvan getiren, melankolik Jeff Buckley şarkıları dinleyen, eli resme yatkın, duygusal, hassas bir çocuk. Viyolonsel çalan ablası Laura'ysa babasının cici kızı ve annesinden nefret ediyor.... Sevimli, sıcacık bir nine-torun ilişkisini anlatan "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" in yazarı Tamaro , sonuçta yine aşkın, sevginin ve inancın, insanı mutluluğa ve huzura kavuşturduğu mesajına dayandırıyor filmini. Kamerasıyla kırsal kesime, doğaya salınmış usta kameraman Giuseppe Lanci 'nin kartpostalımsı ama epeyce özenilmiş bezenilmiş görüntüleriyle, Giovanni Paolo Fontana 'nın derlediği, Beethoven 'den Jeff Buckley 'e uzanan müzikleri ile "Cevap Ver" , türün meraklısına hitap ediyor. Filmden kareler... İyi Seyirler...
-
Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidr. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdr. İşte buna karşıyız ve buna müsade edemeyiz.
Maalesef bugün artık din ile devlet işlerini ayırt edemeyen, daha doğrusu ayırt etmek istemeyen din simsarı siyasetçiler; fırsat bu fırsat deyip Spordan, üniversiteye, bilimden, toplumsal yaşam biçimine, devlet kurumlarından, orduya topyekün bir saldırı altındadır... Devletiminizi ana yapısını bozmak ve hedefini geriye doğru götürmek isteyen bu zihniyet ile ve bu sinsi, ahin gelişmeler karşısında tüm kararlılığımızla mücadele etmemiz bize bırakılan emanetin temel kuralı ve hedefidir... Seçimler yaklaşırken tüm arkadaşlarımı uyanık, kararlı ve Büyük önderimizin gösterdiği hedeften şaşmadan, bıkmadan, yorulmadan mücadele etmeye davet ediyorum... Davet ediyorum çünkü günümüz koşulları Cumhuriyet öncesi durumdan hiç farklı değil sevgili arkadaşlar... Artık bu gerçeği görme zamanı... Kaldıki; Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetimizi kurarken bu tehlikeyi sanki bu günleri görmüş olduğunu ileri görüşlülüğü sayesinde aşağıdaki şu sözlerinden anlamaktayız... Sevgi ve saygılarımla... Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler ********* kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz... Mustafa Kemal Atatürk
-
ALKIŞLANACAK DÜŞÜNCE, EYLEM VE DAVRANIŞLAR... (Sosyal hayatta denizi oluşturan damıtılmış damlaları yakalama adına...)
'AB, Türkiye'nin anasının ak sütü gibi helaldir' DP Genel Başkanı Mehmet Ağar, "AB, Türkiye'ye bir lütuf değil, Türkiye'nin anasının ak sütü gibi helaldir. Ankara Anlaşmasıyla da teminat altına alınmıştır" dedi... ---------------------------------------------- Gidin söyleyin öyleyse; "Anamızın ak sütünü almaya geldik!" deyin. Bakalım size ne cevap verecekler!..
-
SIVASTA INSANLAR NEDEN YAKILDI
yumrukluyorum duvarları yumrukluyorum kara gecenin bedenini ellerim kan içinde nehirler taşmış yanaklarımdan otuz yedi can otuz yedi gül çatlamış susuzluktan sivas'ın içinde nasıl uyku tutar gözlerimi döne döne semaha duranlar tutuştu önce sonra türküler sonra şiir çığlıksız düştü türkülerin yanıbaşına sivas... sivas.. yiğitlik midir emanet cana kıymak yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla koparıp karanlığa kurban etmek söyle hangi kitapta vardır elleri kollları bağlı yakmak var mıdır kardelen akında bir avuç inciyi ateşe tutmak lo... böyle garip düştüğüme bakma böyle mahsun durduğuma varsın ateşin suskunlukla beslensin benim de yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik senin de dağların var sivas, senin de dağların dağlarında şahanların savaş ezgi