Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

doğrucu davut

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    33
  • Katılım

  • Son Ziyaret

doğrucu davut tarafından postalanan herşey

  1. KAYNUKAOĞULLARI VE MEDİNEDEN SÜRÜLMELERİ Kaynukaoğullari Medine (Yesrib)de yaşamış bir Yahudi kabilesidir. Yahudiler (Eskiden büyük Arap mabedinin yeri olan) Siondan Hristiyanlar tarafından kovulduktan sonra, yeryüzünün çeşitli yerlerine az veya çok büyük cemaatlar halinde dağılmışlardı. Ancak Arap yarımadasına ne zaman geldikleri, cemaatlerinin burada ne zaman oluştuğu bilinmiyor. Ancak İslam'ın yayılışından önce Arabistan'ın her tarafında Yahudiler vardı. Ferdî ve pek az sayıda olduğu gibi sağlam cemaatler halinde, Eyle (Akabe Körfezi)'den Yemen'in veya Uman'ın uçlarına kadar, Medine'den Bahreyn'e kadar; Meknâ'da Vadiül-Kura'da, Teymâ'da, Fedek'te, Tâif'te kısacası bütün şehirlerde, aynı şekilde panayırlarda ve kervanlarda onlara rastlanır (Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi Çev. Salih Tuğ I, 393, 394). Mekke'de hemen hemen hiç Yahudi yoktu. Ancak onlar, bölgenin yıllık panayırlarında, özellikle Ukaz'da bulunurlardı. Ukaz'da hem ticaret eşyası satarak, hem de kendilerini gizli şeyleri bilen veya istikbâlden haber veren kâhin olarak tanıtmak suretiyle iyi para kazanmasını bilirlerdi. Ehl-i Kitab olarak, câhil bedevîler üzerinde özel bir prestij icra ediyorlardı (M. Hamidullah, a.g.e., I, 394). Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın hemen hemen yarısı Yahudi idi. Ancak Yahudilerin bu bölgeye gelişi hakkında açık bir bilgi yoktur. İslâmiyet ortaya çıktığı sırada, büyük çapta Araplaşmış görünüyorlardı; Arapça konuşuyorlar, çocuklarına Arap isimleri veriyorlar, kabileleri bile Arap isimleriyle çağrılıyordu (M. Hamîdullah, a.g.e., I, 405). Komşuları müşrik Araplar gibi Yahudiler de kabile halinde yaşıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından oluşturulan Medine İslâm devleti anayasasında dokuz Yahudi kabilesinde söz ediliyor (Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969, s.31-40 vd.). Fakat tarihçiler bunları üç grupta topluyor. Kaynuka oğulları işte bu üç kabileden biridir. Diğerleri; Nadîr ve Kurayzaoğullarıdır (M. Hamîdullah, a.g.e., I, 405). Kaynuka; kuyumcu anlamına gelmektedir. Gerçekten de onlar İslâmiyet'in başlangıcında bu mesleği yapıyorlardı. Ayrıca umûmî ticaretle de meşgul oluyorlardı. "Sûk beni Kaynuka=Benî Kaynuka Çarşısı'nda hatıraları kalmıştır (M. Hamidullah, a.g.e. I, 405). İŞTE BÖYLE . Muhammet Medine’ye gelince Yahudiler ona iyi davranmış aralarına almış. Mekke’den kaçan Muhammed’e yiyecek içecek vermiş. Kaçkın olmalarını yadırgamamışlar. Ve aralarına yeni katılan üç beş kişiyle anlaşma hazırlamışlar. Bir saldırı olursa beraberce karşı koyacaklar. Bir sebep olmadan başka kabilelere saldırı olamayacak. Muhammed’in Medine’ye hicret ettiği ilk zamanlarda böyle bir antlaşma yapıldığı tarihi kayıtlarda geçer. Ancak bu döneme kadar Müslümanlar Mekke'de azınlıkta olan ve mağdur oldukları için Medine’ye hicrete muhtaç bir topluluk görünümündeydi. Henüz silahlanmamışlar ve çete savaşına başlamamışlardı. Yahudiler bu koşullarda antlaşma yapmışlardı. Oysa kısa bir süre sonra Müslümanlar çete ve yağmalamalara girişti. Mekkelilerin ticaret konvoylarını kesmeye çalıştı. Baht-i Nahle olayı ile Müslüman’lar ilk kez Mekke müşriklerine saldırarak silahsız dört kişiden bir kişiyi öldürüp ikisini ise tutsak aldılar. Bu tutsağa karşılık olarak fidye istediler. Müslümanların bu davranışları Medineli Yahudilerin tepkisini çekti. Medine' de üç Yahudi kabilesi vardı; Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza. Bunlardan Beni Kaynuka kabilesinden bir kişi bir Müslüman tarafından öldürüldükten sonra. Yahudiler de Müslüman katili öldürür. Bu olayı bahane gösteren Muhammed, Beni Kaynuka kabilesini kuşatır. Yahudiler silahla direniş göstermez. Bir süre sonra Yahudiler teslim olur. Muhammed bu kabileyi yurtlarından atar. Taşınmazlarına ve bazı eşyalarına el koyar. Beni Nadir kabilesine de sudan bahanelerle sefer düzenleyip teslim almıştır. Yani Muhammed, Kurezya olayından evvel zaten iki Yahudi kabilesini ortadan kaldırmış idi (Bu olayların traji-komik yanı Muhammed’in Medine' ye hicret yaparak misafir olarak gelmiş ve esas Medine' nin sahiplerinden olan Yahudileri kovmuş olmasıdır). Bu olaylardan sonra artık Medine antlaşmasının fiili olarak hiç bir geçerliliği kalmamıştı. Aralarında zaten savaş durumu söz konusu idi. Muhammed, Medineli Yahudilerin Müslüman olması için baskı yaptı. Bunu başaramayınca kıbleyi Kudüs'ten Mekke'ye çevirdi. Çünkü Kudüs Yahudilerin kutsal şehriydi. Bu olayla birlikte Müslümanlar ile Medineli Yahudiler arasındaki eski antlaşma fiilen ortadan kalkmış idi. Medine’deki misafir Müslümanlar ile Yahudilerin arası iyice gerilmişti. Yahudiler, misafir olarak Medine'ye gelen Müslümanları artık sevmiyor ve düşman biliyordu. Çünkü huzurları bozulmuştu. Tüm bu nedenlerden dolayı Medineli Yahudiler Hendek Savaşı'nda Mekkelilere yardım etmiştir
  2. Sayın dipnot biz akıllanmıyacaz. Efendim yobazlar ne işler yapıyormuş. Evlenme yaşı 9 diyorlarmış. Ne alakası var yobazlıkla. Bizzat Muhammedin kendisi 9-13 yaşında çocuklarla evlenmişse. Evlenme için ölçüt olarak alınan çocuğun cinsel organıdır. Kadının pisikolojik durumuna filan bakılmaz. Zaten evlenirken sorulmaz bile. Verirler gider o kadar. Kadın erkeğin tarlasıdır çocuk üretmek için . tarla ne kadar bakir olursa o kadar iyidir. yani ne kadar küçük çocuk olursa o kadar makbuldür.
  3. Sayın dipnot. Niye gelsiki buraya . O şimdi cennette. Nebe suresini dikkatle oku. Ne yapsın dünyada. 78/31-4. Doğrusu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, sulak bahçeler, bağlar üzümler.......... Bu ayetlerin gerisini de bir oku.
  4. FEZARE GAZVESİ 4228 - Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Bizimle su arasında bir müddetlik mesafe kalınca Hz. Ebu Bekr emretti, gece istirahati için mola verdik. Sonra baskını başlattı (not: karşılıklı savaş değil habersiz baskın ). Suya vardı. Suyun başında ölen öldü, esir alınan esir alındı. Ben halktan bir cemaate bakıyordum. İçerisinde çocuklar ve kadınlar vardı. Dağa benden önce varırlar diye korkarak onlarla dağın arasına bir ok attım. Oku görünce durdular. Onları sürerek getirdim. aralarında Beni Fezare'den bir kadın vardı. Üzerinde deriden bir kaş' vardı. Kaş' kuru post demektir. Kadının yanında Arapların en güzelinden bir kız vardı. Onları, sürerek Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a kadar getirdim. Ebu Bekir, kızı bana hediye etti. Medine'ye kadar geldik. Kızın elbisesini bile açmadım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çarşıda bana rastladı. "Ey Seleme, dedi, kadını bana bağışla!" "Ey Allah'ın Resulü, dedim, vallahi hoşuma gitti, ancak henüz elbisesini bile açmadım." Ertesi günü, çarşıda bana yine rastladı. "Ey Seleme, ceddine rahmet, kadını bana bağışla!" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! dedim, o senindir, Allah'a yemin olsun, kadının elbisesini açmadım!" Sonra Aleyhissalatu vesselam o kadını Mekke'ye gönderdi ve Mekke'de esir edilen bazı müslümanların fidye-i necatı yaptı." Müslim, Cihad 46, (1755); Ebu Davud, Cihad 134, (2697). Yukardaki yazıda ne diyor. Dağa kaçan kadın ve çocukları topluyor. Onları ganimet olarak alıyorlar. İçleerinden güzel olan bir kız yakalayana ganimet fazlası olarak hediye veriliyor. Kızın güzelliğini duyan Muhammet kızı bana ver diye yakalayana ısrarla söylüyor. Ne yapsın adam vermek zorunda kalıyor. Aldıktan sonra işi biten Muhammet başka esirlerle takasta kullanıyor. Bunlarda hakaret diyeceksiniz ama Bunlara bu hadisleri yazanların hakareti. Müslümanlıkta dinden çıkanı korku dağları bekler. ya bitmez tükenmez cehennem korsu. Ya el ayak çapraz kesilme korkusu. Ya afaroz korkusu. Tevbe Suresi 29. Ayet: Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın İnanmayan başka uluslarla savaşın onları öldürün diyen din. Hiç inanmış birinin dini bırakmasına razı olurmu. Dinden döneni öldürün kaidesi dinin ana kaynağıdır. davadan döneni öldürün gibi mesela.
  5. 2718 - Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek namazını bozar. . . '' Ebu Zerr 'e dendi ki : "Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir? '' Şu cevabı verdi: "Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz: " Siyah köpek şeytandır'' buyurmuştu. '' "Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din (..) Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti". Böyle güzel bir dine aşık olmamak elde değil ki. işte akıl kullanarak bulunmuş metodlar. Siayah köpek şeytandır. Hadi hepsini öldürelim. Önünden siyah köpek ve kadın geçerse namaz bozulur. O halde namazı bozan siyah köpek şeytansa namazı bozan kadında şeytandır. bak bak felseme diyecek yok değilmi. ne felsefe ama. Oh be nihayet doğru bir tesbit.
  6. Tabii doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar. Şimdiye kadar niye kovmadılar forumdan bende şaşırdım. Beim niyetim kimseyi başkalarını şüpheye sokmak değil. Hele zaten aklını kiraya vermişlerle hiç işim olmaz benim. benim işim aklını kendisi kullanabilenlerle. Dünyada gizli saklı hiç bir şey kalmasın. Yalan adüzene hırsızlığa son. Ganimetçilik bir hırsızlıktır. ganimet bana helal kılındı diyemnlerin yalanları açığa çıkarmak. İsteyen bilgiye ve ilme, doğruluga karşı başını deve kuşu gibi kuma sokabilirler. XDüşünmeyi sevmezler. Onlar için zeten düşünen bir şeyhleri vardır. onların düşünecek bir beynim oldupğu bile şüphelidir. Beni kale alsan ne olur almasan ne olur. Benim rütbemmi artar sen kaale aldın diye. Zaten onlar islamiyeti kabulle aklını muhammede kiraya vermişlerdir. Onlar düşünmeden her söyleneni kabule alışıklardır. Çocuktan beri böyle alıştırılmışlardır. Hür insanlar değildirler. Hür olmayanlarla zaten ne tartışılırki.
  7. Gülmek iyi gelir nerenle gülersen gül. Gülmek hakikati saklamaz. Güneş balçıkla sıvanmaz. Hakikatletr bağırıp çağırmakla yok edilemez. İslamda çadır ile örtünme vardır. Türban gibi oyuncak ve kandırma yoktur. "Öncelikle bu sizin yorumunuz. Bu şekilde bir tane dahi ayet görmedim. Ben okuduğum kuran dan bahsediyorum. Ayrıca burada örtünme konusunu kuran a değil kişinin inancı algılama şekline göre değerlendirdim." Siz öyle ayet bilmiyorsanız biz biliyoruz. İLGİLİ AYET AŞAĞIDA O ZAMAN. "Ey peygamber! Eslerine, kızlarına ve Mu'minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu onların tanınmamalarını) sağlar." (K 33 Ahzab 59 - (Diyanet isleri başkanlığının çevirisinde "Bu onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar" seklindedir. Golpinarli çevirisinde de şöyledir:"Bu onların tanınıp incinmemelerini daha iyi sağlar.") Görülüyor ki emredilen şey kadınların tanınmayacak şekilde giyinmeleridir. Hem de öylesine tanınmayacak şekilde giyinmeleri emredilmiştir ki, hem ellerinden gayri yerleri görünmemelidir ve hem de "vücutlarının karaltısından kim olduklarının anlaşılmaması" gerekir. (Bk Sahih-i... I s 140 ve d. ; Ayrıca bk Sahih-i..VI s 156 ve Sahih-i..II s 312) Yeryüzünde hiç bir toplum, Şeriat toplumlarında olduğu kadar kadını ilkel ve çirkin giysilere zorlamamış, çuvala tıkarcasına çarşafa sarmamış, umacı kılığında dolaştırmamış ve mezara sokarcasına eve kapamamış ve erkekle temastan kaçırmamıştır. KADINLARIN HIC TANINMAYACAK SEKILDE ORTUNMELERINI ONGOREN "HICAB AYETLERI" (Ahzab 33, 53, 59 ve Nur 31) Kadınları hiç tanınmayacak şekilde olmak üzere yüzlerini ve her yerlerini kapamaları ve erkeklerle bir arada bulunmaktan kaçınmaları ve zaruret olmadıkça evden çıkmamaları konusunda Kurban’da yer alan ayetlere "Hicab Ayetleri" adi verilir ki bunlar genellikle Ahzab suresinin 33 ve 53, 59uncu ayetleriyle Nur suresinin 30 ve 31inci ayetleridir. Bunlara eklenebilecek diğer ayetler yanında Muhammed'in vahiy ile indiğini söylediği pek çok hadisler de vardır. Kadınları, daha pek küçük yaşlardan itibaren adeta zindan âlemine tıkarcasına örtünmeye zorlayan bu hükümlere Göre kadının her şeyi "Avret" sayılmıştır. "Avret" sözcüğünün lügati anlamı, kadının dince görünmesi haram sayılan yerleridir ki sacından ayak tırnağına varıncaya kadar vücudunun tümünü kapsar; su amaçla ki iyice örtünmüş olsunlar da hiç kimse onları tanıyamasın. Bununla ilgili olarak Ayşe’nin bir rivayeti şöyledir: "(Suna ant içerim ki) Resulu'llah... (sabah namazını) kılardı da mu'minatdan kadınlar (baslarını ve bedenlerini) mirtlari ("Miat" sözcüğünün başa örtülüp bütün vücudu kaplayan, yünden, tiftikten, kıldan vs yapılmış ve kadınlara mahsus bir örtünün adı olarak kullanıldığı bildirilmekte. Sahih-i...II, 311–2) ile örterek hazır bulunurlar, sonra evlerine dönerlerdi, (henüz ortalık ağarmamış ve kendileri iyice örtünmüş oldukları için) onları kimse tanıyamazdı. (Sahih-i II, 311 Hadis No 242) Ahmed Ibn-i Hanbel ve Malik ve Safii gibi İslam üstatları ve mezhep kurucuları, kadının ayaklarının dahi "Avret" olduğunu kabul ettikleri için; "Ayakları çıplak olarak namaz kılan kadın, namazı iade etmelidir" demişlerdir. (Her ne kadar Ebu Hanife ile Sevriye'nin: "Eğer kadın, ayakları çıplak olduğu halde namaz kıldı ise namazın iadesi gerekmez" şeklinde konuştukları söylenirse de, Ebu Hanife'den olan rivayetin ikili olduğu ve bir rivayetinin "Namazın iadesi gerekir" seklinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Ikrime ve Ibn-i Abbas ve diğer temel kaynakların bildirmelerine göre kadının vücudunun hiç bir yerinin görünmemek üzere örtünmesi gerekir.
  8. Sayın objektivist İslam dini ni malesef herkes yanlış değerlendiriyor. İslam dini bunu emretmiyor da bu yabazlar istiyor sanılıyor. Böyle cihatları ve saldırıları malesef islam dini emrediyor. O cihat ilan edenler dine aykırı bir iş yapmıyorlarki. Yaptıkları dine uygundur. Bak ayet ve hadislerde ne diyor. 33.ayetinde şu buyruk verilmiştir: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, ya boyunları vurularak öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin ayaklarının çapraz kesilmeleri ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise, onlara daha büyük azap hazırlanmıştır." Kanlarınızı ve mallarınızı kurtarmak istiyorsanız: Peygamber diyor ki: "Onlar, Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna inanıncaya, bizim kıblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazımızı kılıncaya ve zekatlarını verinceye kadar, insanlarla öldürüşmem (mukatele) emrolundu. Insanlar, bunları yerine getirdikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını kurtarmış olurlar.(Buhari, Selat/28; Tecrid, hadis 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis 2641; Müslim, Iman/32, hadis 20,22) Kuran dünyaya hakim olunaya kadar cihat yapın mukalete yapın deniliyor. Onun için İslamiyet tehlikeli ve zararlı bir dindir. Üsteki arabadaki kadın ve adamlara tekrar bir bak işte insanları ne hale getirmiş. Her tararafın örtülü insanlıktan çıkışmış tipler.
  9. Evet işte benim dediğim de bu idi. Ayağınla kendin geldin konuya. Ben de tam bunı azacaktım. İşte Menderesten önce İnönü ve CHP için yaptığı bu muhalefetin bedelini Menderes zamanında Örtülü ödenekten almıştır. Sayın Soner yalçının kitabının 266 sayfasında örtülü ödenekten para alanların listesi şöyle. 1951: Mehmet Ali Sevük'e (Nâzmı Hikmetin avukatı [samed Ağaoğlu'nun emriyle]) 300 lira, Necip Fazıl Kısakürek'e 5 000 lira , şair Ahmet Muhip Dıranas'a (Samed'in emriyle) iki kez 500 lira, yazar Orhan Seyfi Orhon'a (Refik Koraltan'ın emriyle) 500 lira, Mehmet'in cezaevinde harcaması için 500 lira, Enis Behiç Koryürek'in Miras isimli şiir kitabının matbaa masrafı 1 803 lira 40 kuruş, Kâzım Namî Duru'ya 150 lira, Ali Naci Karacan'a (A. Menderes'ten borç olarak) 5 000 lira, Mizah gazetesine 8 000 lira vb. 1952: Ferit Alnar'a İsviçre seyahati için 3 000 lira, Madam Sami'ye 1 000 lira, Osman Kapanî'ye 3 000 lira, Tank Zafer Tunaya'ya Türkiye'de Siyasal Partiler kitabı için 1 530 lira, Yahya Kemal'e Arap devletlerinde tetkik seyahati için 1 700 lira, Nadir Nadi, Ahmed Emin Yalman ve Ahmed Şükrü Esmer'e Londra seyahatine refakat için 1 000 er lira, Beyaz Kitap için Hüsnü Yaman'a 11 494 lira 78 kuruş, Sivas DP teşkilatına 8 055 lira, Necip Fazıl Kısakürek'e 50 000 lira vb. 1953: Peyami Safa'ya 10 000 lira, Mükerrem Sarol'a döviz olarak 3 000 lira, Emin Kalafat'a 10 000 lira, Burhan Belge'ye altı aylık ev kirası 1 650 lira, Halil Lütfı Dördüncü'ye (gazete patronu) 5 865 lira, Ferit Alnar'a döviz olarak 2 025 lira, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'ya Millî Mücadele adlı kitabı için 1 500 lira, Yusuf Ziya Ortaç'a 15 000 lira, Behzat Bilgin'e 1 000 lira, Selim Ragıp Emeç'e 1 000 lira, Bedii Faik ile Şevket Rado'ya 1 200 lira, Cemal Kutay'a 400 lira, DP İzmir İl Başkanı Burhan Mater'e 10 000 lira, DP teşkilatlan için yedi cip bedeli 67 090 lira, masajcı Kâzım Nefes'e 50 lira vb. 1954: İsviçre'ye gönderilmek üzere Yüksel Menderes'e 1 617 lira, Recep Bilginer'e (gazeteci) 1 000 lira, Ferit Alnar'a 1 000 lira, Osman Kapanî'ye 500 lira, Şoför Hayri'ye arsa taksiti 1 212 lira 24 İşte satılık kalemlerin ve ücretle yazanların yazısını matahmış gibi örnek göstermek ne cdecece sağlıklı.
  10. Sayın davet. Konuyu ben uydurmadımki. i Kutubi-sitte yi aç . ara bölümüne Ukl yaz . Bu Ukl gözü Muhammet tarafından gözü oydurulan veya oyulan adamın adı. Çıkan bölümde 1559 nolu hadise gel. Orayı oku. Kısaca şöyle yazıyor. "Resûlullah, derhal arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terkedilmelerini emretti. " Bu yazı bana ait değil. Hem bunları bak bizler nasıl göz oyarız ne kadar gattarız demek için yazıyorsunuz. Bu işkencedir diyene sövüyorsunuz. Esas Allah (Varsa eğer) sizleri ıslah etsin. Hadi bakalım bana 1559 sayılım hadiste yok bu anlatım de de göreyim.
  11. bana kimse somun yalan yutturamaz. Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının dönüm noktası oldu. Çünkü hayat felsefesinin değişmesine neden olan ve Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile bu dönemde tanıştı. Ve bu kişiden bir daha kopmadı. Necip Fazıl'ın, üstün bir ahlak felsefesini savunduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar (Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak). Senin dediğin yıl 1934 yılı . Benim yazdığım Menderes yılları 1950 den sonra. Yani bu yıllar Necip Fazıl'ın armut gibi erdiği yıllar. Devletin örtülü ödeneğinde otklandığı yıllar bahsettiğin yani onu erdiren Arvasi ile tanıştıkran sonra. Hadi şimdi anlat bakalım.
  12. "Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al san rüya! İşte akıllılık, işte sarhoşluk!" 1- Bu gün yarın derken milyarlarca yıl oldu hala yıkılacak. 2- Necip Fazıl Kısakürek . Çok iyi bir şair. fakat ben bir şeyi anlamadım . Bir azarın Efendi adlı kitabını okudum. Orada Rahmetli Menderes zamanında dğzenli olarak her yıl toplaca Örtülü ödenekten maaş aldığı yazılı. Bu Yazar menderesin maaaşlı yazarı olması olmasın. Her yazdığını nakit ücretle yazıyor zahir. Bence pek ciddiye almamak gerek. not: İsteyene kitabın tam sayfa nolarını verebilirim.
  13. Mesela Muhammedin devesini çaldın öylemi ?. Ceza ne olur ?. 1- El ayak çapraz kesilir. 2- 2- Gözlerin oyulur 3- Medine dışında Güneşin altında Harre diye bir yere atılılar. Acılar içinde ölsünler diye. (Bence cezası öldürülmek ama suçlunun gözünün oyulması bence resmen işkenceye girer. ) E bunlarla cezalar bittimi. Ne gezer daha öbür dünyada Leheb’in odunuyla çalışan cehennem var. Cehennemde biraz yandın artık yeter öylemi. Bu söz merhametliler için kullanılır. Peki Allahın merhameti var mıdır ? Yoktur. Çünkü ceza cehennemde bitmez. Sonsuza kadar devam eder. Halbuki her suçun bir ceza müddeti olması gerekir değimli ? İslam ve şiddet "Peygamberin dört halifesinden üçü, Müslüman'ların bıçaklarıyla can vermişti" Olay öğrenilir. Medine'ye, Peygamber'e haber verilir. Peygamber öfkelenmiştir. Adamların yakalanmaları için buyruk verir. Hepsini yakalattırır. Suçluları, Hz. Muhammed'in huzuruna getirirler. Peygamber'in kararı kesindir: "Elleri, ayakları çapraz olarak kesilsin. Gözleri oyulup çıkarılsın.." Emir uygulanır. Suçluların, elleri, ayakları çapraz olarak kesilir. Gözleri oyulur. Adamlar su isterler ama ölünceye kadar su da verilmez. Medine dışında, güneşin altında ateş gibi yandığı için "Harre" adı verilen yere götürülürler. Suçlular su isterler, su verilmez. "Taşları kemirirler", "ağızlarıyla, dişleriyle toprağı kazarlar." Ölünceye kadar öyle bırakılırlar. (Buhari, Zekat/68, Cihad/52; Tecrit/Vudu, hadis 172; Müslim, Kesame/9-14, hadis 1671; Ebu Davud, Hudud 3, hadis 4364-4371; Tırmizi, Ebvabu't-Tahare/55, hadis 72-73; Nesei, Tahrimü'd-Dem/7; Ibn Mace , Hudud/20, hadis 2578-2579. Buhari, bu hadise yedi yerde ve dokuz yolla, Ebu Davud bir yerde beş yolla, Nesei bir yerde dört yolla gönderme yapmıştır.) Nedir suçları bu adamların ve öncelikle kimdi bunlar? Ukl veya Ureyna kabilelerindendirler. Peygambere gelmiş, müslüman olduklarını bildirmişlerdir. Renkleri sarıdır, hastadırlar. Peygamber, önce bütün sevecenliğiyle deve sütü ve "deve sidiği" içirerek onları iyileştirir. Havadar bir yere gitmek isterler. Peygamber bir deve sürüsü verir ve yanlarına bir çoban katar. "Herifler" çobanı öldürür ve Peygamber'in deve sürüsünü alır götürürler. "Peygamber, işkenceye karşı olduğu halde, bu olayda nasıl olmuştur da, işkenceyle öldürülmelerini emretmiştir?" Bu soru, hadis kaynaklarında tartışılır. Kimileri, bu infazı "işkenceyi yasaklamadan önce uygulattığını " öne sürerler. Kimisi, uygulamanın bir "kısas" olduğunu belirtir. Çünkü, suçlular da Peygamber'in çobanına aynı işkenceyi yapmışlardır. Hakim görüş ise, Peygamber'in Maide suresinin 33.ayetini yerine getirdiği, yani Allah'ın buyruğuna göre hüküm verdiği yönündedir. Yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, ölümlerden ölüm beğenmelidirler. Maide suresinin 33.ayetinde şu buyruk verilmiştir: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, ya boyunları vurularak öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin ayaklarının çapraz kesilmeleri ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise, onlara daha büyük azap hazırlanmıştır." Kanlarınızı ve mallarınızı kurtarmak istiyorsanız: Peygamber diyor ki: "Onlar, Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna inanıncaya, bizim kıblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazımızı kılıncaya ve zekatlarını verinceye kadar, insanlarla öldürüşmem (mukatele) emrolundu. Insanlar, bunları yerine getirdikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını kurtarmış olurlar.(Buhari, Selat/28; Tecrid, hadis 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis 2641; Müslim, Iman/32, hadis 20,22) Şirin Tekin, henüz 17 yaşındaydı. Çevresinde çok sevilen bir gençti. Öğrencilerin demokratik haklarından sözederdi. Oruç tutmuyordu. O gün, 3 Mayıs 1987, Van 100.Yıl Üniversitesi'nin karşısındaki kahvede oturuyordu. "Islamın bekçileriyiz," diyorlardı. Kendilerine "mukatele" emrolduğuna inanıyorlardı. Rektör de "Onlar Islam adına dövüşürler," dememiş miydi? Şirin Tekin, "kanını" saldırganlardan kurtaramamıştı. Yaptığınız alışverişe sevinin: "Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını -Tevrat, Incil ve Kur'an'da sözverilmiş bir hak olarak- cennet karşılığında satınalmıştır. Verdiği sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin! Bu, başarıdır". (Tevbe Suresi,111) Kafir öldüren müslümana cennet müjdelenmiştir. Suçu eleştirmekti Eşref Oğlu Ka'b, genç bir şairdi. Peygamberi ve ona inanları eleştiriyordu. Peygamber bir gün arkadaşlarına sordu: "Bu adamı öldürebilcek kimse var mı?" Mesleme Oğlu Muhammed, ortaya atıldı: "Ben varım." Eşref Oğlu Ka'b, nasıl öldürülecekti? Planlar yapıldı. Hadis kitaplarının yazdığına göre, "yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlandı. Bir gece, kalesinde bulunan şairin kafası kesilerek plan sonuçlandırıldı. Ve, kesik baş, peygambere götürüldü. (Buhari, Cihad/15/1, Rehn/3, Tecrid, hadis 1578; Müslim, Cihad/119, hadis 1801; Ebu Davud, Cihad/169, hadis 2768) Kadınlar ve çocuklar onlardansa Kimler öldürülebilrdi? "Eli silah tutan tüm erkekler öldürülebilirdi." Henüz, aklını, belleğini yitirmemiş olan yaşlılar da öldürülebilirdi. Ama, deliler öledürülemezdi. Bu hükmün de istisnası vardı. Eğer, deli savaşır durumdaysa, zenginse, ya da hükümdarlık makamındaysa öldürülürdü. Peygamber, şöyle emretmişti: "Müşriklerin yaşlılarını öldürün de çocuklarını bırakın!"(Ebu Davud, Cihad/121, hadis 2670; Tırmizi, Siyer/29, hadis 1583.) Bu emir, Kurayza Yahudileri'nin öldürülmesi sırasında verilmişti. Çocukların bırakılması isteniyordu. Çünkü onlar ele geçrilmiş değerli ganimetlerdi, köle yapılacaklardı. Bu katliamda, Peygamber'e dil uzattığı için bir kadın da öldürüldü. Gene, gece baskınlarında, kafirler toptan kılçtan geçirilirken, evler yakılıp yıkılırken, öldürülenler arasında kadınlar ve çocuklar da bulunuyordu. Bunun üzerine, Peygamber'e arkadaşlarından biri şöyle sordu: "Ya Resulallah! Evlere yapılan gece baskınlarında, müşriklerin kadınları, çocukları da öldürülüyor, ne dersin?" "Onlar da öbürlerindendir.(Kadın ve çocuklar da onlardandır.)(Bkz.Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, hadis 2672; Ibn Mace, Cihad, hadis 2840; Ahmet Ibn Hanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, hadis 1570) Ya "bizden" olan kadınlar, Müslüman annelerimiz, eşleimiz, kız kardeşlerimiz, arkadaşlarımız? Onlar erkeklerin yönetimine boyun eğmeliydiler. Eğer, uslu davranmazlarsa, "Öğüt verin, yataklarından ayrılın, yine de yola gelmezlerse, onları dövün" diyordu kutsal kitap (Nisa suresi,34). Müslüman kadının kısmeti de, şiddet idi. Ateşte yakmak Allah'a ait ama.. Peygamber, ateşe atarak öldürmeyi doğru bulmuyordu. Hz. Muhammed, bir gün Muhammed'in oğlu Hamza'yı çağırır. O'nu bir savaş birliğinin başına komutan olarak atar ve şu buyruğu verir: "Falan kişiyi bulursanız, ateşe atıp yakın!" Hamza, birliğiyle yola çıkmak üzeredir. O sırada Peygamber, Hamza'yı çağırır: "Falancayı bulursanız ateşte yakın, dedim. Ama, önce öldürün, sonra yakın. Çünkü, ateşte yakma cezasını, yalnızca ateşi yaratan verebilir.(Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2673) Ebu Hureyre anlatıyor. Bir gün, peygamber bizi, bir savaş birliği olarak düşmana gönderiyordu. O sırada, Kureyş'ten iki kişinin adlarını vererek şöyle dedi: "Bunları yakaladığınızda ateşe atın, ikisini de!.." Peygamber, bir süre sonra dönüp emrini şöyle düzeltti: "Size, onları bulursanız, ikisini de yakın, dedim, ama yakmayın. Çünkü, ateşte yakma cezasını yalnızca Allah verir. Siz bu iki kişiyi yakalayıp öldürün yalnızca. (Buhari, Cihad/107,149; Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2674; Tırmizi, Siyer/20, hadis 1571) Peygamberin tutumu buydu ama, onu izleyen halifeleri, Allah'a mahsus olan ateşe atma cezasını pekala uygulayabilmişlerdi. Hatta bunu yaparken, icazeti peygamber'den aldıklarını bile söylemişlerdi. Ebu Bekir, Peygamber'in ölümünden sonra başgösteren dinden dönme ("ridde") olayları sırasında, komutanlarına şu talimatı vermişti: "Daha da direnirlerse, demirle dağlayın, ateşte yakın!"(Taberi, Tarih, 1/1881-1885; Leoni Gaetani, Islam Tarihi, çev. Hüseyin Cahid, Istanbul,1926,8/276) Ve bu talimat uygulanmıştı. Halid Ibn'ül-Velid, savaş sırasında "ateş çukurları" açtırmış, yaktırdığı ateşin içine, birçok kimseyi diri diri attırıp yaktırmıştı. Kadın da vardı bunların içinde. Bir tutsak kadına, müslüman olması önerilir, kabul etmez. Bunun üzerine, ateşe atılacağı söylenir. Kadın, "Hoşgeldin ölüm! Yazık ki başka kurtuluş yolum yok, o yüzden kendimi atıyorum ateşe." anlamındaki şiirini okuyarak, kendini ateşe atar. (Hbiş, Yaprak, 28-34; Cetani, Yaprak, 8/306) Ebubekir'e, "ateşte diri diri yakma cezası"nı nasıl verdiği sorulduğunda, Halife, Peygamber'in bu tür cezaya izin verdiğini söyler. Insanları, inançlarını bırakmıyorlar diye, "ateş çukuru"na attırıp yakanlardan birinin de Ali olduğu aktarılır. Buhari'nin de yer verdiği bir hadiste, Ali'nin "bir topluluğu ateşe attırıp yaktıdığı" Ibn Abbas'a söylendiğinde, Ibn Abbas'ın şöyle dediği belirtilir: "Ben olsaydım bunu yapmazdım. Çünkü, Peygamber, 'Tanrı'nın verdiği biçimde ceza vermeyin!' demişti. Ben olsaydım, öldürürdüm yalnızca."(Buhari, Cihad/149; Tecrid, hadis 1264; Nesei, Tahrimu'd-Dem/14) Evlerini, ağaçlarını yakın Peygamber'in döneminde, "gece baskınları" düzenlenirdi. Peygamber'in emriyle, "Öldür, öldür!" şiarları haykırılırdı. Sonra da yağmaya girişilirdi. (Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2368; Ibn Mace, Cihad/30, hadis 2840) Filistin'de, "Ubna" (sonraları Yübna denmiştir) denen bir yere Peygamber bir baskın düzenlemişti. Baskını yapacaklara da şu buyruğu veriyordu: "Sabahleyin, Übna'ya (ansızın) baskın yap ve orayı yak!" Ve, Übna köyü yakılıyordu. İçindekilerle birlikte.(Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2616, c.3, s.88, ayrıca, s.124'deki 2 no.lu not; Ibn Mace, Cihad/31, hadis no: 2843, c.2, s.948) Düşmanın bulunduğu yerdeki ağaçlar, ürünler ya yakılır, ya da kesilirdi. Peygamber, Benu Nadir kabilesinin hurmalıklarını yaktırmıştı, ayrıca kestirmişti. Haşar Suresi'nin 5 ayetinde bu olaya kısaca değiniliyordu. "Inkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız, Allah'ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır." Bu ayette geçmeyen "yakma olay"ı, hadislerde yer alıyor. (Buhari, Cihad/154, Hars/6, Megazi/14, Tesir/59/2, Tecrid, hadis 1576; Müslim, Cihad 29-31, hadis 1746; Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2615; Tirmizi, Siyer/4, hadis 1552; Ibn Mace, Cihad/31, hadis 2845; Darimi, Siyer/22; Ahmed Ibn Hanbel, 2/8,52,80.) Islam hukukunda, cihad sırasında, düşman kesimindeki yaş ağaçların kesilebileceği, kesilmeden yakılabileceği hükme bağlanmıştı. (Damad, c.1,s.496.) Hz. Ömer'in kılıcından kurtulamayan ise, insanlığın büyük ir kültür hazinesi, Iskenderiye Kütüphanesi'ydi. Kısas size farz kılındı Bakara Suresi, 178. Ayet: "Ey inananlar, öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın." Nahl Sures, 126.ayet: " Eğer bir topluluğa azap edecekseniz, size yapılan azabın eşiyle azap edin." Kuran bir ikaz (uyarı) kitabıdır: (Allah sevgisine az yer verir.) Enam Suresi, 19.ayet: "Bu Kuran, sizi ve ulaşılacak herkesi uyarmak için vahyoldu." Araf Suresi, 1.ayet: "Bu kitap sana korkutman, insanları da öğütlemen için indirilmiştir." Müdessir Suresi, 1 ve 2. Ayetler:" Ey örtüsüne sarınmış kimse, kalk ve ikaz et."
  14. "*****...Elinin yazdığını gözün görsün" Benim yazdığımı gözüm görsün de aşağıdakileri yazanları ne görsün. Bunlar ayet ve hadisler. Bunlardaki yazıları ne görecek. İnsanları öldürmeye ve katiliğe ve şiddete teşvik eden ayet ve hadisler ne olacak. Yeryüzünde bozgunculuk yapanlar( dinden dönenler) , ölümlerden ölüm beğenmelidirler. Maide suresinin 33.ayetinde şu buyruk verilmiştir: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, ya boyunlerı vurularak öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin ayaklarının çapraz kesilmeleri ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise, onlara daha büyük azap hazırlanmıştır." Kanlarınızı ve mallarınızı kurtarmak istiyorsanız: Peygamber diyor ki: "Onlar, Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna inanıncaya, bizim kıblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazımızı kılıncaya ve zekatlarını verinceye kadar, insanlarla öldürüşmem (mukatele) emroldu. Insanlar, bunları yerine getirdikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını kurtarmış olurlar.(Buhari, Selat/28; Tecrid, hadis 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis 2641; Müslim, Iman/32, hadis 20,22) Şirin Tekin, henüz 17 yaşındaydı. Çevresinde çok sevilen bir gençti. Öğrencilerin demokratik haklarından sözederdi. Oruç tutmuyordu. O gün, 3 Mayıs 1987, Van 100.Yıl Üniversitesi'nin karşısındaki kahvede oturuyordu. "Islamın bekçileriyiz," diyorlardı. Kendilerine "mukatele" emrolduğuna inanıyorlardı. Rektör de "Onlar Islam adına dövüşürler," dememiş miydi? Şirin Tekin, "kanını" saldırganlardan kurtaramamıştı. Yaptığınız alışverişe sevinin: "Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını -Tevrat, Incil ve Kur'an'da sözverilmiş bir hak olarak- cennet karşılığında satınalmıştır. Verdiği sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin! Bu, başarıdır". (Tevbe Suresi,111) Kafir öldüren müslümana cennet müjdelenmiştir. Suçu eleştirmekti Eşref Oğlu Ka'b, genç bir şairdi. Peygamberi ve ona inanları eleştiriyordu. Peygamber bir gün arkadaşlarına sordu: "Bu adamı öldürebilcek kimse var mı?" Mesleme Oğlu Muhammed, ortaya atıldı: "Ben varım." Eşref Oğlu Ka'b, nasıl öldürülecekti? Planlar yapıldı. Hadis kitaplarının yazdığına göre, "yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlandı. Bir gece, kalesinde bulunan şairin kafası kesilerek plan sonuçlandırıldı. Ve, kesik baş, peygambere götürüldü. (Buhari, Cihad/15/1, Rehn/3, Tecrid, hadis 1578; Müslim, Cihad/119, hadis 1801; Ebu Davud, Cihad/169, hadis 2768) Kadınlar ve çocuklar onlardansa Kimler öldürülebilrdi? "Eli silah tutan tüm erkekler öldürülebilirdi." Henüz, aklını, belleğini yitirmemiş olan yaşlılar da öldürülebilirdi. Ama, deliler öledürülemezdi. Bu hükmün de istisnası vardı. Eğer, deli savaşır durumdaysa, zenginse, ya da hükümdarlık makamındaysa öldürülürdü. Peygamber, şöyle emretmişti: "Müşriklerin yaşlılarını öldürün de çocuklarını bırakın!"(Ebu Davud, Cihad/121, hadis 2670; Tırmizi, Siyer/29, hadis 1583.) Bu emir, Kurayza Yahudileri'nin öldürülmesi sırasında verilmişti. Çocukların bırakılması isteniyordu. Çünkü onlar ele geçrilmiş değerli ganimetlerdi, köle yapılacaklardı. Bu katliamda, Peygamber'e dil uzattığı için bir kadın da öldürüldü. Gene, gece baskınlarında, kafirler toptan kılçtan geçirilirken, evler yakılıp yıkılırken, öldürülenler arasında kadınlar ve çocuklar da bulunuyordu. Bunun üzerine, Peygamber'e arkadaşlarından biri şöyle sordu: "Ya Resulallah! Evlere yapılan gece baskınlarında, müşriklerin kadınları, çocukları da öldürülüyor, ne dersin?" "Onlar da öbürlerindendir.(Kadın ve çocuklar da onlardandır.)(Bkz.Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, hadis 2672; Ibn Mace, Cihad, hadis 2840; Ahmet Ibn Hanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, hadis 1570)
  15. "bundan sonra ben inananlarla yazışacağım bu terbiyesizlere cevap yazmayacağım" İşte insan oğlu böyle dir . Söyliyecek söz bulamayınca önce hakarete ve terbiyesizlige başlar. " kendi bilgi birikimimizi aktaralım" Kör körle anlaşır zaten. Körün körle tartışması gerçekleri aydınlığa çıkarmaz. Çünki ikiside kördür. Gerçeği göremeyenler birbirlerine ne öğretirlerki. Cahillilerini paylaşırlar. Boş boş övünür durursunuz. Bi,zim kitapta ilim var diye . Ama her nedense bu gün kullanılan hiç bir teknolojide buluşta bir islamın olmadığını unurtusunuz.. İnsanlara verdiği bunca eziyetin cefanın hep islamiyet olduğunu unutursunuz. kadınları hayattan dışlayanı. Kadının sesini avret sayan salakları. " en azından birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz var. " Birbirinizden öğreneceğiniz hiç bir şey yok. Zaten birinizin bildiği hepinizin bildiği. Ha kel hasan ha hasan kel. İkiside aynı şey. 1400 yıllık safsatalar. Hırsızlıklar ganimetler cinayetlerin tarihini aktarır durursunuz. İslamiyet insanları küçükten başlar eğitmeye. Hem beyni ni hem fiziki olarak terbiye adına küçükken evdeki abisinden başlayarak anne ve babasından, sokakta mahallenin kabadayısından, okulda okulun kabadayılarından dayak yiyen canlılar şiddeti ister istemez öğrenir ve uygular. İslam olanlar dayaktan bitap düşmüş beyinleri ile haytla mücadele edemediklerinden Allah diye uydurduklarına teslim olurlar. Böylece düşünmekten kurtulurlar. Tartışmaktan korkarlar . İşlerine gelmeyince hakeret edip kaçarlar.
  16. "Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. " Benim itirazım buraya. Yanlış bilgi veriyor. Rüzgar bulutu kaldırmaz. Havanın ısınması ile yogunluğu düşen hava yukarı kendi yükselir. İşte bilgisizlik burada. Yağmurun oluşumu Kuranda anlatılandan çok farklıdır. kuranın anlatımı ilk okul çocuğunun bilgisinden de az ve yanlış . ".Ne demek Allah lazları dahamı çok seviyor" Ne demek olacak . Ayette ne diyor bak. " Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince" dilediği kullarına yağmuru nasip ettiğini ettiğini söylüyor. EE en çok yağmur karadenize yağdığına göre lazları çok seviyor öyle ise. tabii karadenize çok yağmurun sebebi bu değil ( allahın laz sevgisi ) Dağların dikey olarak denize paralel yükselmesi. Anlayana ilimde çok bilgiler vardır. Demek bir Allahın yağmur işlerine bakan taşaronu var ( Hz. Mikail ) . Bu mikail hiç adil bir biri değil. Bölgeler arasında adil davranmıyor. Ya da rüşvetle çalışıyor. Kimden çok alırsa oraya fazla yağdırıyor.
  17. Dinini değiştiren Afganlıya idam cezası ABD'nin müdahalesiyle Taliban rejiminin devrildiği Afganistan'da bir kişi, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçtiği gerekçesiyle ölüm cezasıyla yargılanıyor. Hıristiyanlığı 16 yıl önce seçen Abdül Rahman adlı Afgan, İslamiyet'i reddetmekle suçlanıyor. Rahman'ın, geçen hafta başlayan mahkemesinde suçlu bulunması halinde idam edilmesi bekleniyor. Ancak savcılık tarafından bugün yapılan açıklamada, Rahman'ın akli dengesinin yerinde olmayabileceği belirtildi. Savcı Sarinval Zamari, "Deli olduğunu düşünüyoruz. Normal bir kişi değil. Normal biri gibi konuşmuyor" dedi. Peki aklııl ise ne olacak. İDAM. İşte adaletli islam. ;şte senin dinin sana benim dinim bana yalanına en büyük cevap. işene gelmeyince Deli oluyor. Esas müslümanlığı seçenler ********.
  18. 100 bin kere şükür müslüman değilim. ISLAM KURTULUS MU? Islam çagimiza ne verebilir? Türk toplumunun içinde bulundugu durum göz önünde bulunduruldugunda, bir kurtulus projesinin öncelikle toplumda özgürlükleri, adaleti ve esitligi kurumsallastirmasi, demokrasiyi güçlendirmesi; ülkenin egitim, saglik, ve sosyal yasama iliskin sorunlarini çözmesi, sanayilesme ve kentlesme süreçlerini hizlandirmasi, toplumsal huzuru saglamasi beklenir. Birazdan görecegimiz gibi Islamcinin kurtulustan anladigi ise, kitlelerin yasamlarinin Islami esaslara göre düzenlemesi ve devletin de bu esaslara göre yönetilmesidir. Kuran için kurtulus cennete girmektir. Kurtulusa ulasmanin bir yolu da savasmaktan geçer. (Maide 35) Islam, inananlarini "öteki dünya" için sartlandirdigindan sürekli olarak dünyasal yasami asagilama egilimindedir. (Mümin 39/ Saffat 58-61/ Zariyat 56/Ankebut 64/ Enam 32/ Muhammed 36/ Hadid 20/ Kasas 60) Elbette bu yaklasimin ardindan insanlarin karsisina dünyasal kurtulus vaatleriyle çikmanin samimi bir yani yoktur. Dünyasal yasama iliskin getirdigi düzenlemelerde de tek amaç, Islam'i yaymak veya "küfür ortadan kalkincaya kadar" kafirle savasmaktir. Dünya yasamini bu sekilde tanimlayan Islam'dan dünya için bir kurtulus projesi üretmesini beklemek de elbette büyük bir hata olacaktir. Zaten Kuran Tanrisi dünya üzerindeki adaletsizliklerin de kendisi istedigi için var oldugunu iddia eder. (Ali Imran 26,37/ Necm 48) Bunun dogrulugunu savunur. (Sura 27/Alak 6,7)Ve bu adaletsizlige karsi çikilmasini da elestirir. (Zuhruf 32) Üstelik "öbür dünya", esitsizliklerin daha da fazla oldugu bir yerdir (Isra 21). Sartlar böyleyken mevcut adaletsizlikleri degistirmeye çalismak da, Allah'in iradesine karsi çikmaktir. Kuran'in toplumsal bir kurtulus projesi üretememesinin de sebebi budur. Çünkü "Kurtulus"un tanimi geregi toplumsal düzenlemelere gitmek Allah'in iradesine ters düsmek demektir. Islam, bir devlet modeli olarak devrini yüzlerce yil önce tamamlamistir. Islam kurallariyla çagin gereklerinin karsilanmasi mümkün degildir. Örnegin Islam ile demokrasi, kesinlikle yan yana gelemeyecek kavramlardir. Eger dini kisinin tanri ile arsindaki iliskisi olarak algilarsak, bu konuda pek bir sorun yoktur. Ama seriatçinin yaptigi gibi dini bir yönetim metodu olarak görürsek, öncelikle demokrasiden umudu kesmemiz gerekir. Islam, demokrasinin gereklerini karsilamaz. Örnegin demokrasinin en önemli kurali, egemenligin halka ait olmasidir. Seriatçi ise, "hakimiyet Allah'indir" iddiasindadir. Yine demokrasinin en önemli gereklerinden düsünce özgürlügü de Seriatta olmayan bir kavramdir. Hatta Islam'da en büyük suç inanmamaktir. Eger inanmiyorsaniz öldürülürsünüz. (Tevbe 5/Bakara 190-191/Nisa 89,91/Maide 33) Bunun disinda dinin kurallarini sorgulamak da yasaktir. Sorgulamak, kafirlikle esdegerdir. "Ayetlerimizi tartisarak bozmaya çalisanlar, iste onlar cehennemliktir"(Hacc 51) Düsünce özgürlügü olmadigi gibi vicdan özgürlügü de yoktur. Çünkü Islam'da Cennet ve Cehennem kavramlarinin baskisiyla olusmus bir dinsel vicdan vardir. Insan yasamindaki her davranisin karsiligi olarak ödüller ve cezalar belirlenmistir ve sizden sevap kazanmak için iyilik yapmaniz, günaha girmemek için kötülük yapmamaniz istenir. Bu yüzden din içinde kalinarak vicdanin gelistirilmesi de mümkün degildir. Demokrasiden söz ederken din, cinsiyet, irk, ekonomik konum ayrimi yapmamak da unutulmamasi gereken bir kuraldir. Fakat Seriat tüm bu ayrimlari yapar. Hatta bütün sistemi esitsizlikler üzerine kurulmustur. Demokrasinin gereklerinden çogulculuk ve devletin mesruiyetini halktan almasi da Seriata aykiridir. Çünkü seriat birlikçidir (tevhidcilik). Bu nedenle de hakimiyet Allah'in oldugundan devlet yönetme yetkisini Allah'tan alir. Bu saydigimiz nedenlerden ötürü de demokrasi, seriat için "küfür" niteligindedir. Hakimiyeti Allah'tan degil halktan aldigi için açikça "sirk" (Tanriya es kosma) anlamindadir. Islam'in tek eksigi demokrasi degildir. Hukuk sistemi de son derece adaletsizdir. Hirsizlik yapanin elini kesen Islam, ticarette hirsizliktan farkli olmayan davranislari; fahis fiyat uygulamasini veya karaborsaciligi "öbür dünyaya" havale etmekte, kisacasi cezalandirmamaktadir. Zina suçunu taslayarak öldürme gibi vahsete esdeger bir sekilde cezalandirirken, bir taraftan erkege 4 kadin ve sayisiz cariye gibi uygulamalarla, benzer bir ahlaksizligi mesru görmektedir. Kuran'a ve hadislere bakarak bir hukuk sistemi yaratmak ta mümkün degildir. Bu yüzden Islam'in hukuk sistemini Kuran degil, Kuran'in takipçileri oldugunu iddia eden insanlar hazirlamistir. Elbette laikligi "kul ürünü" oldugu için asagilayan seriatçinin bu durumda hakli bir yani yoktur. Getirdigi ayrimci politika da insanlarin baris içinde yasamasini engelleyici niteliktedir. Çünkü Kuran, Baska dinden olanlarla kesinlikle uzlasmaya gitmez. En barisçi tavri, "kitap ehli" denilen Yahudi ve Hiristiyanlara cizye vermeleri kosuluyla dokunmamaktir.(Tevbe 29) Eger bunu kabul etmezlerse öldürülürler.(Nisa 89) Yahudileri dost edinmek bile yasaktir. (Maide 51/82/64) Dinin bu yönü, insanlari birlestirici degil bölücü bir fonksiyona sahiptir. Islam'da Türk düsmanligi da önemli bir yer tutar. Hadis kitaplarinda "Türklerle öldürüsmek" adi altinda bölümler vardir. Kisas, intikam, savas tesviki(Bakara 190/Bakara 216/Maide 35), öldürme tesviki, (Tevbe 5/ Nisa 89/ Tevbe 111) baska dinden olanlara düsmanlik...vb tavirlar, inananlari sürekli olarak bir "biz ve onlar" ayrimina gitmeye zorlar. Günümüzde bile bu ayrim sürmektedir. Islam'in teorik düzeyde eksikleri çok fazladir. Toplum yasamimiza fazladan katabilecegi hiçbir ekonomik ve sosyal düzenlemesi yoktur. Olanlar da çagimiza cevap verebilecek nitelikte degildir. Üstelik 1400 yildir yazilan kitaplari da bir kenara birakip Islam'in özüne yani Kuran'a ve hadislere döndügümüzde bu sayi daha da azalir. Çünkü Kuran'da var olan hukuk kurallarinin sayisi 50'yi bile bulmaz. Bu sayi çagdas hukuk kurallarinin çok altindadir. Bununla birlikte bu kurallar nitelik yönünden de zayiftir. Zaten Islam'da "Icma" ve "kiyas" uygulamalarinin amaci, bu eksiklikleri kapatmaktir. Elbette bu tür yorumlarin katilmasiyla birlikte birbirinden çok farkli seriatlar ortaya çikmistir. Islam dünyasinda 72 tane mezhebin varligi bilinmektedir. Bunlarin kollari ve tarikatlasma gibi egilimlerle birlikte farkli uygulamalarin sayisi yüzlerle ifade edilir duruma gelir. Bu tür farkliliklar günümüze kadar giderilememistir. Bugün seriatla yönetilen ülkelerin her birinde digerlerinden çok farkli uygulamalar vardir. Zaten bu kurallar Muhammed döneminde bile ayni kalamamis, peygamber tarafindan birçok defa degistirilmistir (Nesh edilmistir). Seriatin kadinlar açisindan bir kurtulus olmayacagi da çok açiktir. Bilindigi gibi, Seriatta kadinin hiçbir degeri yoktur. Kuran'a göre kadin ikinci sinif bir varliktir. Tanikligi erkegin yarisina esittir, mirasta payi erkegin yarisidir. Kadindan yönetici olmaz, yaratilis amaci erkege hizmettir. Kadin kocasinin sözünden disari çikamaz, baska erkeklerle bir araya gelemez, gerekirse dövülebilir. Eve kapatilmasi ve taninmayacak sekilde örtünmesi gereklidir. Süslenmek, hatta güzel koku bile sürmek yasaktir. Kocasini üç kadinla ve sinirsiz cariyeyle paylasmak zorundadir. Kadinin kocasindan bosanma hakki bile yoktur. Muhammed'e göre aklen eksiktir, insanlar için en büyük fitnedir, Cehennem kütügüdür. Elbette dinin kadina yaklasimi böyleyken Islam'in kadin için kurtulus oldugunu söylemek de mümkün degildir. Kisacasi, bir yönetim modeli olarak Islam, çagin çok gerisindedir. Kuran'a baktigimizda hep 14 yy öncesinin inançlari, kurallari ve ahlakiyla karsilasiriz. Elimizde köleciligi mesru gören, adaletsizlikleri savunan ve bu konuda çözüm üretmeyen, kadini ikinci sinif varlik gibi gören, hukuktan ekonomiye kadar esitsizlik temeli üzerine kurulu, insan haklarindan, özgürlükten uzak; bilim, sanat ve emek karsiti; hosgörüsüz, gelismeye ve yeniliklere kapali, haksizliga karsi mücadele yerine boyun egmeyi ögreten, böylelikle egemen siniflarin ekmegine yag süren; sessiz kalmayi, boyun egmeyi, ve Allah'in adaletinin gerçeklesmesi için "sabir" göstermeyi fazilet sayan bir sistem vardir. Islam kendi çagina ne vermistir? Aslinda Islam'in kendi çagina ne verdigine baktigimiz zaman, bu gerçekler daha da belirginlesecektir. Islam, ortaya çiktigi toplumun yasaminda önemli degisimlere ve görece ilerlemeye yol açmis olsa bile, bunlar çok sinirli oldugu gibi, hiçbir zaman "kurtulus" niteligi de tasimamistir. Örnegin 6.yy Arap toplumunda, henüz ticari bir sektör haline gelmemis olsa da, kölelik kurumu vardi. "Kurtulus" olan Islam'in köleligi reddetmesi gerekirdi. Ancak böyle olmamistir. Aksine, köleligi tanri katinda kutsayarak toplumsal bir kurtulus olma sansini daha o zaman bile geri tepmistir. Merkezi devletin halifelik çatisi altinda tüm kabileleri birlestirmesi, ilkel de olsa mevcut bulunan kabile demokrasisini tümden yok etmis, yayilmaci ve zor kullanici yapisiyla da bu anti-demokrat tavri pekistirmistir. Kiliç zoruyla Müslüman yapilan kabileler, gece baskinlarinda çocuk-kadin dinlemeyen katliamlar, iskenceler, çevreye büyük korku salmistir. Kuran'in her seyi anlattigini iddia etmesiyle toplumda bilimsel ve teknik gelismelerin önü tikanmis, bu içine kapanma ile birlikte çagin gereklerine göre degisim de imkansizlasmistir. Sadece bu inanç yüzünden Iskenderiye Kütüphanesi gibi bir hazine, halife Ömer tarafindan "Buradaki kitaplarin içindeki bilgiler Kuran'da varsa bunlara gerek yok, eger yoksa bunlar dogru degil. O halde yakilsin" diye yakilmis, tüm Müslüman dünyasina büyük faydalar saglayabilecek bir birikim, bu yobaz düsüncenin kurbani olmustur. Akil bile dinde "din için düsünme" anlamindadir. Bu yüzden de Islam'da gerçek anlamda akilci bir düsünceye rastlamak mümkün degildir. Elbette içinde bulundugu topluma görece bir fayda saglamistir. Siyasal birlikten yoksun kabilelerden ibaret olan Arap toplumu Islam ile tek çati altina toplanmis, gösterdigi yayilmaci ve merkeziyetçi siyaset ile de sürekli bir gelisme sürecine girmistir. Ama ürettigi çözümler kisa vadeli olmus, uzun vadede büyük sorunlar yasanmistir. Islam'in ilk dönemlerinde Yunan biliminin alinip dogu bilimiyle birlikte yeniden sentezlenmesi ile Rönesans'a bile bir altyapi olusturabilecek birikim saglandi. Fakat bu süreç 11.yy'dan sonra aksadi. Gazali ile birlikte de bilim karsiti bir hareket basladi ve büyük bir gericilik bas gösterdi. Felsefe alaninda ise hiçbir pozitif gelisme yasanmadi. Kuran disinda bir dogru kabul edilmedigi için felsefe alaninda düsünceyi gelistirici hiçbir çalisma yapilamadi. Islam dünyasindan yetisen ve düsünce alaninda büyük adimlar atabilecek Farabi, Ibn Rüsd, Ibn Haldun gibi bazi degerli filozoflar da dinsizlikle suçlandi. Bu dönemin ardindan Islam devleti büyük sorunlar yasamaya basladi. Gazali'nin baslattigi gericilik hareketi ile bilimsel gelismenin önü tamamen tikandi. Ögrenmeyi yalnizca din konusunda tesvik eden, dahasi "ilim" olarak da yalnizca dini bilgiyi gören Kuran, bilimsel hiçbir veri içermez. Bununla birlikte, insanlar için gerekli her bilgiyi içerdigini iddia eder. (Yusuf 111) Kuran'in yazildigi dönemde hakkinda hiçbir sey bilinmeyen konular, Allah'in takdiri ile açiklanmistir. Kuran'a göre günesin hareketinden yagmurun yagmasina kadar tüm dogal olaylar, insanin üreyisi, hastaliklar, hatta gemilerin yüzüsü ve kuslarin uçusu bile Allah'in istegiyle olmaktadir. "Kurtulus" olacak bir hareketin; birakin gerekli toplumsal düzenlemeleri, o dönemde kitlesel ölümlere yol açan salgin hastaliklar hakkinda bile hiçbir sey yapamamasi elbette ki düsünülemez. Ama Islam gerçegi budur. Islam'in ilmi Muhammed'in bile isine yaramamis, hep erkek çocuk istedigi halde dogan erkek çocuklari ölmüstür. Benzer bir durum halife Ömer döneminde yasanmis ve komutan Ebu Ubeyde'nin ordusu veba salgininda yok olmustur. Allah'in ceza olarak gönderdigi hastaliklar, Allah'in ordusunu yok etmistir. Özetleyecek olursak, Islam'in ilk birkaç yüzyillik yükselisi ve bu dönemde bilime yaptigi katkilar disinda kendi çaginda da kazandirdigi pek bir sey yoktur. Osmanli gibi büyük bir imparatorlugun, hem de çok kültürlü yapisinin avantajlarina karsin bilim ve teknolojide geri kalmasinin ve 19.yy'da "hasta adam" konumuna düsmesinin en büyük nedenlerinden biri de seriattir . Çünkü din adamlari, seriatin geregi olarak bilime ve özgür düsüncenin ilerlemesine hep karsi olmuslardir. Bu yüzden matbaa ülkeye üç yüz yil geç (üstelik dini konuda bir sey yayinlamama sartiyla) sokulmus, Ulug Bey ve Ali Kusçu gibi astronomlarin çalismalarina izin verilmemis, Ibn Sina gibi büyük bir bilim adamina kadavra ile çalisma izni verilmemis, Hezarfen Ahmed Çelebi Cezayir'e sürülmüs, bilim adina hiçbir çalisma hos karsilanmamistir. Sanat da ayni sekilde asagilanmis, medreselerde resim ve siir alaninda hiçbir egitim verilmemistir. Özellikle etkinlik sahibi din adamlarinin kiskirtmalari çok etkili olmus, sirf bu yüzden savaslara girilmis, önemli bilim ve devlet adamlari öldürtülmüs, gerileme ve çöküs döneminde hiçbir islahat hareketi hos karsilanmamistir. Kurtulus savasinda Mustafa Kemal'in karsisinda gerici din adamlari ve onlarin destekledigi padisah, isgalci devletler kadar engel teskil etmistir. Elbette "kafirlik" sayilan laiklik de uzun süre devletten uzak tutulmus, Tanzimat fermani ile baslayip Islahat fermani ve mesrutiyet hareketleriyle devam eden bu laiklesme egilimi hep bastirilmis, ancak Kemalist devrimle hayata geçirilebilmistir. Tarihteki uygulamalara baktigimizda, Islamiyet'in ilk dönemlerinden itibaren çeliskilerin ve karmasanin ortaya çiktigini görüyoruz. Islam belki içinden çiktigi kosullar için hatiri sayilir bir ilerlemeydi ama, o zaman bile çagin gereklerini karsilayamiyordu. Bu eksiklikler Peygamber ölünce iyice su yüzüne çikmistir. Daha peygamber ölür ölmez kargasa baslamis, Peygamberin cesedi ortada birakilip yerine kimin geçecegi konusunda büyük tartismalar yasanmistir. Sonunda da siyasi oyunlar ile Ebubekir halife ilan edilmistir. Ebubekir'en sonra Ömer halife olmus ve biriken siyasi çeliskiler sonucunda katledilmistir. Kiliç tehdidiyle halife seçtirilen Osman da halkin artan adaletsizlikler sonucu ayaklanmasi sonucunda linç edilerek öldürülmüstür. Ali ile Ayse'nin yasadigi anlasmazlik on binlerce Müslümani birbirine düsüren bir savasla noktalanmis, daha sonra Ali de katledilmistir. Ardindan Muhammed'in torunlari Hasan ve Hüseyin öldürtülmüs, halifeligi Muaviye gasp etmis, Müslüman'in Müslüman'i katletmesi yüzyillarca sürmüstür. En sonunda halifelik, Yavuz'un Misir'dan silah zoruyla almasiyla Osmanli'ya geçmistir. Islam'in Muhamed döneminde bile uygulama sorunlari vardi. Muhammed'in el kesme cezasina sinirlama getirmesi, Ömer'in kitlik döneminde bu cezayi uygulamamasi, Muhammed döneminde zekat toplamada çikan sorunlar, Ebubekir döneminde bu zorluklarin çatismaya dönüsmesi, Ömer'in Irak'i isgalinde topraklarin 4/5'ini savasçilara dagitmamasi, hep Islam'in uygulamasindan sapmalara örnektir. Elbette Allah tarafindan gönderildigine inanilan bir sistemde böylesine karmasanin hüküm sürmesi mümkün degildir. Günümüzde de, Islam'in bazi kurallarinin yok sayildigi, ya da aykiri davranislarin Islam'a uygunmus gibi gösterildigi görülmektedir. Faiz yasagina karsi ortaya atilmis olan "kar ortakligi" uygulamasi, bu duruma iyi bir örnektir. Her dinde oldugu gibi, Islam'da da insanlar çikarlarina ters düsen yasaklari yok saymaktadir. Seriatin müzik yasagi da en az uygulanan yasak olmus, halife saraylarindan çalgicilar hiçbir zaman eksik olmamistir. Sonuç. Görüldügü gibi, Allah'a dönerek ulasilacagi iddia edilen kurtulus, Kuran'in ekonomiden siyasete, insan haklarindan sosyal yasama kadar her konuda çagin gerisinde kalmis oldugu gerçeginden dolayi mümkün degildir. 1400 yil öncesinin farzlari, vacipleri ve mekruhlari günümüzün hiçbir ihtiyacina cevap verememektedir. Seriatçiligin öz kaynaklariyla üretebilecegi bir kurtulus projesi olamaz. Ortaya çikarilan Islam modelleri de zaten Islam'dan kaynaklanan degil, Islam disi ekonomik modellerden türetilmis sistemler olmaktadir. Daha sonra bu modeller Islam'da varmis gibi gösterilip halka sunulmaktadir. Seriatçinin "Kurtulus Islam'da" slogani da aslinda toplumsal bir kurtulusu degil, sistemin ezdigi kitleleri cennet umudu ile kendine çekip Seriatçi ideolojiye yedeklemeyi hedeflemektedir. Bu noktada Seriatçinin yenilikçi tavri da aldatici olmamalidir. Çünkü bu yenilikçilik, yalnizca Seriata hizmet etme amacini tasir. Kitlelerin yararina sunulacak hiçbir yenilik Seriatçiyi ilgilendirmez. Allah korkusuyla sürekli olarak insanlari kontrol altinda tutan, onlari yalvarmaya, dua etmeye, adaletsizliklere boyun egmeye iten; cihat emriyle kitleleri ölüme sürükleyen, bunu sürekli kilabilmek için cennet vaatlerini eksik etmeyen, demokrasi ve insan haklarini "kafirlik" olarak gören; 4 kadin, cariyeler, geçici nikahlar ile erkegin zevki için çalisan, bu arada kadini yerden yere vuran, özellikle hadislerle desteklenen hurafelerle cahil insanlarin beynini uyusturan, her seyin Tanrinin iznine bagli oldugu fikriyle kitleleri tepkisizlestiren, insanlarin kafasini seytanlar, periler,cinler, büyü, üfürükçülük...vb fikirlerle dolduran, bilimle uzaktan yakindan ilgisi olmayan birçok fikri ilahilik adi altinda yayan, sürekli "öbür dünya" için yasamayi ögütleyen ve bu nedenle insanlara bu dünya için hiçbir sey vermeyen Islam seriati, tartismasiz biçimde insanliga zararli bir kurumdur ve hiçbir sekilde "kurtulus" olamaz.
  19. Diyanet Açıklamalı : Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler. Yağmurun oluşumu: Bütün islami sitelerde sayın davetin anlatımı var. http://www.islamisohbet.gen.tr/tr/bilgi/is...izeleri/614.htm mesela biri bu. Bunlar illede kuranı ve islamı yüceltmek cahil biri tarafından yazıldığını örtbas etmek için boşuna gayretlerdir. 1- Önce rüzgar yoluyla yağmurun "hammaddesi" havalanır. Sümme haşa yok böyle bir olay. Isınan havanın hacmi genişlediği için hava içindeki nemle birlekte yukarı yükselir . Bunu Rüzgar yapmaz. 2- ilgili ayette yoğunlaşma ile ilgili bir anlatım yoktur. Bunu eklemişsiniz . Tabii anlatım az gelince ne olur Kuranın anlaşılması ve günün tekniğine uyması için biraz ilave den bir şey çıkmaz. Ama yeri gelince virgülünün değişmesini kabul etmezler. 3- Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler. Bu da büyük bir yalan. yağmurun yağacağı alan Allahın istediği yer değildir. Türkiye de en çok karadenizle Akdeniz kıyışlarına yağar. O halde bu ne demek Allah ençok Lazlarımı sever. Hadi canım sende. Dünyanın En Fazla Yağış Alan Bölgeleri ( Allahın sevdiği bölgeler. ) 1)Ekvator çevresi 2)Muson iklim bölgesi (dünyanın en fazla yağış alan merkezi bu iklim kuşağında Çerapunçi’dir. 12000 mm yağış alır.) 3)Ilıman kuşak karalarının batısı Dünyanın En Az Yağış Alan Bölgeleri ( Allahın sevmediği bölgeler ) 1)Dönenceler çevresindeki çöl alanları 2)Ilıman kuşak kara içlerinde etrafı dağlarla çevrili çukur alanlar. 3)Kutup bölgeleri (Kutuplarda bağıl nem yüksek olmasına rağmen yağış miktarı azdır. Sebebi: sıcaklığın düşük olmasından dolayı buharlaşmanın ve mutlak nemin az olmasıdır. Yağış Oluşum Şekilleri : 1)Oroğrafik (Yamaç) yağışlar: Yer şekillerinin etkisiyle oluşurlar. Nemli hava kütlesinin bir dağ yamacına çarparak yükselmesi ve soğuması sonucu oluşurlar. Türkiye’de en fazla Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinde görülür. Batı rüzgarları ve Muson rüzgarlarının etki alanlarında görülen yağışlar bu şekilde oluşmuştur. Yükseldikçe soğuma nedeniyle belirli bir yükseltiye kadar yağış artar. 2)Konveksiyonel ( siklonik-yükselim) yağışlar: Isınan havanın yükselerek soğuması sonucu oluşurlar. Türkiye genelinde sıcak dönemlerde görülen yağışlar bu şekildedir. En fazla İç Anadolu Bölgesinde görülür. Bu yağışlara halk arasında Kırkikindi yağışları denir. Dünya üzerinde ise en fazla Ekvatoral bölgede görülür. 3)Cephesel (frontal) yağışlar: Farklı hava kütlelerinin karşılaşım alanlarında görülür. Türkiye genelinde kışın görülen yağışlar bu şekildedir. En fazla Akdeniz Bölgesinde görülür. Dünya üzerinde ise ılıman kuşakta kışın görülür. NOT: Yağış oluşumlarında ortak özellik yükselen havanın soğuması ve yağış bırakmasıdır. Yağışların Yer Yüzüne Dağılışında Etkili Faktörler 1)Denize göre konum: Kıyı bölgeler iç kesimlere göre daha fazla yağış alır. 2)Yükselti: Yükseltisi fazla olan bir yer her zaman çevresine göre daha fazla yağış alır. Sebebi; yoğunlaşmanın daha çok yükseklerde gerçekleşmiş olmasıdır. 3)Rüzgarların esme yönü: Denizden karaya doğru esen rüzgarlar yağış bırakırken , karadan gelen rüzgarlar yağış getirmez. 4)Basınç merkezi: Y.B alanlarında alçalıcı hava hareketinden dolayı yağış oluşmaz. Çünkü alçalan hava alttan itibaren ısınır ve hava doyma noktasından uzaklaşır. A.B alanlarında ise yükselici hava hareketlerinden dolayı yağış oluşur. Yükselen hava soğur ve doyma noktasına ulaşır. Yukardaki yazıların amamı aşağıdaki linktedir. http://cografya.dostweb.com/nemlilik.htm İlmi çarpıtmak 1400 sene öncenin formatı ile mümkün değildir. Ordan burda toplama ile yazılmış Kuranla açıklamak hele hele hiç mümkün değildir. Bu tip saçmalıkları bırakında olacak işe bakın.
  20. Sayın sardunyam "yine de senin için dua edeceğim Allah kimi yoluna ileteceğini bilir," Çok teşekkür ederim . Bana bir torpil yap. Seni dinliyor herhalde. Ben diyorum yapmıyor beni müslüman. Sana yazık olur müslüman olursan diyor. Ne YAPACAKSIN NE ŞİN VAR O CAHİLLERİN YANINDA DİYOR. Onlar beni unuttu onlar esas şeytana tapıyorlar diyor. Baksana o ayetlere hiç onlar benim sözüme benziyormu diyor. Neymiş o öyle insana ceza olarak bitmeyen cehennem ve dünyada el kol çapraz kesme. Sağ kol ile sol bacağını keseceksin . Ne komik olur insan değilmi. Teyyare gibi olur valla. Ben diyor hiç öyle keyfi davranırmıyım, onlar benim sözüm olamaz diyor. "görmediğin her şeyi inkar mı edecektin???" İnsanlar bu günlere kadar hep görmediği bilmediği şeye Tanrı diye taptılar. Sonra baktılarki o taptıkları tanrı değilmiş. Şimdide kainatı tanımıyoruz diye ne için bunu birisi yarattı diye ona tapalım. Yine aynı hataya düşüyorsuz. Dün güneşe aya tapıyorlardı. Baktılarki o değil. Şimdi kainata tapıyorlar. illa bir şeye tapmak mı gerek. tapmadan olmazmı ?. Yukarıya Kuranda yazan bir sürü yanlışlığı açıkladık. Ha bunlardan bir kaçını yalanlasaydınya . Esas Şeytan sizi kandırıyor. Şimdi kainatı yapanı bilmiyorsunuz bunu ben yaptım gelin bana tapın diyor. yarın kainatın durumu ay ve güneş gibi belli olunca bu sefer başka bir şey bulursunuz tapacak. Yer küre 7 değil baş kattır bunu bilim adamları böyle açıklıyor. bak euraka kardeş ne güzel açıkamış takvim hatasını. Bilmeden böyle yücelteceğim diye bilimle yarışmaya kalkmak hemde ne ile 1400 yıl öncesinin okuması yazması olmayan cahil bir kişinin sözleri ile. Yerküre'nin Yapısı Yerküre’nin içi ile ilgili bilgilerimiz en üst katmanlar dışında ikinci elden. Yerbilim (jeoloji) çalışmaları ile yapısı anlaşılmaya çalışılan Yerküre’ye ait bilgilerin çoğu, sismik dalgaların incelenmesi sayesinde elde ediliyor. Depremler sonucu oluşan doğal veya bilim adamlarının oluşturduğu yapay sismik dalgaların, farklı yapılardaki katmanlarda farklı davrandıkları biliniyor. Yerküre içinde hareket eden bu dalgaların davranışlarının incelenmesi sonucunda Yerküre’nin iç yapısı anlaşılabiliyor. Yerküre’nin merkezinde katı haldeki nikel ve demirden oluşan İç Çekirdek (Inner Core) bulunuyor. Bu çekirdeği çevreleyen Dış Çekirdek (Outer Core) ise, içindeki sülfür ve oksijen nedeniyle ergime noktası düştüğü için sıvı halde bulunan nikel ve demirden oluşuyor. 4.5 milyar yıldır soğumasına rağmen hala çok sıcak olan çekirdek, Yerküre’nin manyetik alanının oluşmasındaki etken. Daha sonra gelen ve Alt Manto ve Üst Manto diye ikiye ayrılan Manto (Mantle) ise, kısmen ya da tümüyle eriyik durumdaki kayaçlardan oluşan magmayı içeriyor. Demir, magnezyum, silikon ve oksijence zengin mineralleri içeren Manto’dan sonra, bu katmanların en incesi olan ve okyanuslar ile kıtaları barındıran Yerkabuğu (Crust) bulunuyor. Oksijen ve silikonca zengin Yerkabuğu’nda, okyanus tabanlarını oluşturan bazalt, en çok bulunan kayaç. Kıtalardan oluşan kabuk kısmı ise bazalt ile daha az yoğun olan granit, kumtaşı, kireçtaşı gibi kayaçları barındırıyor. Kutuplarda ve ekvatorda farklı olan Yer yarıçapı ortalama değer olan 6,371 km. olarak alınmıştır. Yoğunluk ve sıcaklıklar, katman içindeki ortalama değerlerdir. Yerküre’nin üst katmanları fiziksel olarak ayrı bir bölümlemeyle de incelenebilir. Litosfer (taşküre) adı verilen sert katman, Yerkabuğu ve Üst Manto’nun en üst kısmından oluşur. Astenosfer ise Litosfer’in altındaki, plastik özellikleri gösteren akışkan Üst Manto bölümüdür. Litosfer tek parça değildir, okyanus ve kıtaların sınırlarından farklı şekilde levhalara bölünmüştür. Manto katmanı, yeryüzündeki hareketliliğin en büyük nedenidir. Manto’nun alt bölümleri üst bölümlerine göre çok daha sıcaktır. Burada oluşan konveksiyonda, daha sıcak olan magma yükselir, soğur, katılaşır ve Üst Manto’daki daha soğuk kayaların batmasına neden olur. Batan bu kayalar, tekrar ısınır, ergir ve yükselir. Henüz tam anlamıyla modellenemeyen bu devinim, Litosfer’deki levhaların hareket etmesine neden olur.
  21. 1- Çikalatayı ben vermiyorum . yazıyı tekrar oku. 2- iki kedi besliyorum diye iyilik meleği kesilme. Hem evde kedi köpek besleme Evine melek gelmez. 3- kibir neki boş bir şey. Esas kibir hiç bir güzellik yapmadan ben müslümanım diye kas kas kasılanlarda. Müslümanların şu dünyaya hiç bir katkıları yok. En kötü şartlarda orta çoğ da yaşıyorlar. Allah bize verecek diye bekliyorlar. O da belalarını veriyor. Şu devirde bakarsan tüm belalar onlara geliyor. Gerçi eski,dende farklı değilidi ya. Sen şimdi bana inamazsın müslümanlara Allahın bela verdiğine. Hadi bunu Mehmet Akife söyletelim. Bakın Mehmet Akif gene nasıl yakarıyor Allah’a, Nur istiyoruz sen bize yangın veriyorsun Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun. Mehmet Akif’in ağıtı bununla da bitmiyor. Diyor ki, hep bugüne kadar Müslümanlar yandı, şimdi de biraz Hristiyanlar yansın. Madem ki, ey ilahi yakacaktın Yaksaydın a melunları, tuttun bizi yaktın. Biz melunuz ya bizi yakacağına müslümanları yaktın diyor. Tabii Kitaplara inananlar ta baştan yanıyor zaten. İşte böyle yazıyor ünlü şair Mehmet Akif..
  22. "özel bir soru sorucam musevimisin" Ne olacak illede bir izm veya dindenmi olmak gerek. Bir dinim yoksa ataistmi olmak gerek. Hiç birinden değilim. Hasan mezarcı bile peygamberliğini (Mehdiliğini )ilan etti. bende etsem ne olur. Benim de bir dinim var bende onun peygamberiyim. oldumu ?. "Hz. Muhammedin miraca çıkmasına cebrail şahittir" Bir bilinmez yalana başka bir yalanla cevap veriyorsun. Biz görünmeyen den şahit değil kanlı canlı insandan şahit isteriz. Sen cebraili gördünmü peki ?. Ben hiç görmedim. Hele şükür nihayet bizim dediğimizi kabul etmişe benziyorsun. İşte olayın doğrusu ,Kuran termilojisine göre böyle doğru. Hayır bu da yanlış. Bizi Allah saptırıyor. Doğru yolu görsünler yalana dolana kanmasınlar diye. Esas bizi doğruun yola koyuyor. Şeytana tapanlar esas yanlış yoldalar. Hiç Allah dermi .? Bir canlın suçu ne olursa olsun elini kolunu çapraz kesin diye.
  23. " Çünkü o istemedikçe kimse doğru yolu bulamaz." Bu Allahda çok acayip haaa. Neden istemiyor beni. halbuki çok iyi, iyilik ve yardım sever biriyim. Hırsızlığım yok cinayetin yok zinam yok yalanım yok. Benim ne suçum var sizce. Hadi beni bırak benen başka dünyada daha müslüman olmayan o kadar çok insan varki. Müslüman olmayanların yanında müslümanlar devede kulak kalır. "Yani ne zavallıca bir benzetme kedi köpek ve sen" Bu da yanlış olmuş dostum. Ben ölümlü garip biriyim onları yaradan Allah ben değilim ki. " kedi köpek ve ALLAH İnsanları, hayvanları öyle vahşi yaratan ben değilim ki Senin Yüce dedğin ALLAH . O utansın yaptığından. vay be ne iş "Tevbe Suresi 29. Ayet: Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın." Şimdi müskllümanlar gelip ben islama inanmadığım için ben boynumu bükerek rezilce gelip müslümanlara haraç verinceye kadar benimle savaşacak. İnanmayanlara karşı Müslümanlık bu dünyada tek din kalıncaya kadar savaşacak. Savaşırken adam öldürecek. Katil olacak. Ve bu katilliğin mükafatı olarak cennete gidecek. Ben garip düzgün adam cehennemde yanacağım. ( eğer varsa tabii ). Irakta bir adam varmış Alamut kalesinde otururmuş . İnsanları bu şekilde kandırıp birde biraz afyon içirir pis işlerini onlara gördürürmüş. Siz cennete göndereceğim diye. Allah size cennette kızlığı hiç bozulmayan gögüsleri yeni çıkmış ( 12-13 yaşında ) kızlar verecek eğer tercihin başka yönde ise inci gibi erkekler verecek diye kandırımış. Sizin Allah da öyle . Cennet vaad ederek yapıyor bu işleri. benim Allahın hiç böyle işleri yok. Çocuklara çikolata veriyor. gariplere bakıyor. Kimseye el kol çapraz kesin demiyor. Başka ulusları işgal edin onlardan haraç alın kadınlarını kızları nı ganimet olarak kaldırın. Daha eve gelirken yolda ırzına gaçin ama çocuğa dikkat edin onun için geri çekme metodunu kullanın demiyor. insanlara hiç böyle ahlaksız tekliflerde bulunmuyor.
  24. 18 mart 1915 de galip gelmişler çanakkalede peki bundanb sadece 3 yıl sonra ne olmuş . Bu savaş bu kadar şehit sadece 3 yıl içinmi velimiş. ___6) Osmanlı Devleti 1915'te İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya arasında paylaşılırdı. Bu tarihte olacağına 1918 de olmuş. Neticede değişen bir şey yok. Neden çünki Osmanlı ağacına kurt girmişti. Teknoloji savaşını kaybetmişti ta yıllar önceden . 300 yıl matbayı sokmamıştı vatanına. Pantolon giyenleri gavurluk diye renosansı reformları gericiler yobazlar engellemişti. 1915 de bölüşeceklerine 1918 de bölüştüler. Netice hatice değişen bir şey yok. Evet bir destan yazılmıştır ama arkası gelmemiştir. Atatürkün korkusu da zaten buydu. İstiklal savaşında kazandıktan sonraydı esas savaş bundan sonra başlayacaktı. Bu savaş geri kalmışlık savaşı idi. Osmanlıdan parasız pulsuz okumasıı yazması olamayan bir çok köylü kalmıştı. Bunlarla nasıl başacaktı, nasıl varacaktı musassır medeniyete. Bu yobazlar hala uğraşıyorlar Türklerin muassır medeniyete ulaşmasını içine sindirmesini engellemek için. Çanakkale ve İstiklal savaşı henüz bitmemiştir. Bu savaş düveli muazzama karşı değil içimizdeki yobazlara karşıdır. Gericilik ve cehalete karşıdır. Bu savaş kazanılmadan neticeye varmak mümkün değildir.
  25. Bir defa 7 kat değil 5 kattır. Kuarn bu konularda saçma bilgilerle doludur. Ne dediğini bilmez haldedir. Başka dinlerden ve ulusların menkibe ve hikayelerinden ibarettir. kuranın ilim kitabı olsduğunu iddia ediyoesan al sana bir sürü saçmalıklar. Bilime aykırı durumlar ve çelişkiler Bakara 22: O rabbiniz ki yeri size döşek, göğü de size yüksek bir tavan yapmış, .... Yorum: Ne kadar bilimsel! eski yunandaki düz dünya ve gök küre inanacına ne kadar da benziyor. Bakara 29: Yer yüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra semaya teevccüh buyurup yedi göğü sapa sağlam yapan odur. Yorum: Aristonun 9 kat küre sistemini muhammed 7 yapmış, neden bilmiyorum ama sonuçta bilim dışı bir kavram. ilkokuıl bilgilerinden birşeyler hatırlayan bazı dinciler diyoki, işte orda atmosferin tabakalarından bahsediyo. hadi be, atmosfer 7 kat mı, 5 kat. Bakara 35: Biz "adem! sen ve zevcen cennette sakin olun, dilediğiniz yerde onun yemişinden, yiyeceğinden bol bol yiyin, yalnız bu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de kendinize zulmetmiş olursunuz. Yorum: Nitekim ikisi de ağaçtan meyve yerler ve hikayenin geri kalan kısmını bilyorsunuz. Ya, bunlara cinsel organları da cinsel dürtüyü de veren allah, ama birbirleriyle cinsel ilişkiye girmlerini yasaklayan da allah. Böyle şey olur mu. Madem birbirlerinin cinsel ilişkiye girmesini istemiyon bu cinsel dürtüyü de koymaması lazımdı. Bakara 117:... herhangi bir işi isterse ona "ol" demesiyle o iş oluverir. Yorum: İstediği zaman mı bir işe ol diyor. Yoksa yapacağı şeyin kendi yarattığı ve çiğnememesi gereken fizik kuralına uyması mı gerekir. Bakara 187: ........... ak iplik kara iplikten seçilinceye kadar orucu tamamlayın.... Yorum: Kutuplarda yaşayanlar ne yapacak. o devirlerde saat de yok. kutuplarda ise 6 ay gece 6 ay gündüz olur. aydınlık zamanda oraya yerleşen eskimolar, ak ipliğin kara iplikten ayrıldığını günün hangi saatinde farkedecekler. Cevap: Her zaman. çünkü sürekli aydınlık var. sonuçta oruç tutamayacaklar. Bakara 258: ...ibrahim nemruta "allah güneşi doğudan getirtir. hadi sen de batıdan getir bakalım" deyince kafir olan nemrut tutulup kalmıştı. Yorum 1- bi kere güneş doğudan gelmez. dünya doğudan batıya döner. ikisi de aynı şey diyeceksiniz, o zaman daha düzgün bir şekilde neden "allah dünyayı doğudan batıya döndürür" dememiş. cevap: çünkü o zamanlarda ve daha öncelerde dünya sabit, güneş ve diğer yıldızlar onun çevresinde dönüyor sanılıyordu. muhammed de böyle biliyordu tabiki 2- Nemrut da salakmış yani, şöyle diyememiş mi "hayır canım, onu doğudan getiren benim, hadi senin tanrın batıdan getirsin" bakalım kim tutulup kalıyordu o zaman. Ali imran 59: Allah ademi topraktan yarattı. sonra ona insan ol diyince o da oluverdi. Yorum: Vay be, koskoca evrim teorisi bir ayetle çürüdü böylece dimi. Enam 97: Yıldızları kara ve deniz karanlıklarında yol bulmanız için yaratan odur.... Cevap: Vay be, ne kaddar bilimsel bir ifade. 10 milyar ışık yılı ötede olan, ve hubble teleskobuyla bile zor görülebilien bir yıldız benim yolumu bulmamda ne kadar yardımcı olabilir onu bilmiyorum. Ayrıca her birinde yaklaşık 200 milyar yıldız bulunan 100 milyar galaksideki toplam 2*10 üzeri 22 yıldız acaba yol bulmamıza yeterli olur mu ya. bence yeterli değil, o yüzden tanrı her yıldızın içine "evriminin sonuna gelince patla ve binlerce yıldız oluştur" şeklinde bir komut koymuş olsa gerek ki evrende sürekli milyonlarca yıldız oluşmakta. Enam 60: Geceleyin sizi uyutan .... allahtır. Cevap: Yooo, ben uykum gelince uyurum valla. hiç unutmam, bi ara gece çalışıyordum, gündüzleri uyurdum. çünkü uykum gelirdi. bu arada, kutuplarda yaşayanlar ise 6 ay boyunca gündüzleri uyurlar. Araf 54: Rabbiniz öyle bir allahtır ki yeri göğü altı günde yarattı. benzer ayetler: yunus 3, Yorum: İlk başlarda buradaki gün kavramına kimse ses çıkartmıyordu. sonraları bilimsel olarak böyle bir şey oalmayacağı anlaşılınca bu gün kelimesini evre olarak yorumladı bizim arapça bilen dincilerimiz. hadi öle olsun. Araf 143: Musa tanrıya kendisini göstermesini ister, tanrı da "sen beni göremezsin, fakat bir kere şu dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin" der. allah dağa bakar ve dağ parçalanır. Yorum: Vaaaaaw. dağın gözleri mi varmış. bu arada, görme olayı için bir "cisim"den ışık yansıyıp onun göz veya başka bir "algılayıcıya" gelmesi lazımdır ve onun beyin gibi bir "yorumlayıcıda" yorumlanması gerekir. mesela insan görünür ışık şeklinde yansıyan ışıkları gözüyle algılar ve beyniyle yorumlar. Yılanların çoğu, burun altındaki deliklerle kızılötesi ışınları algılarlar ve yine beyinleriyle yorumlarlar. bilgisayrlar ise kızılötesi veya herhangi bir dalga boyuna duyarlı reseptörler ile ışını algılar ve işlemcilerinde yorumlarlar. pekiiii, bu dağda nasıl bir algılayıcı varmış ve nasıl bir yorumlayıcı varmış. ayrıca tanrının bir "cisim" gibi ışık çıkarması veya yansıtması gerektiğini de unutmayın. Bu nasıl oluyor? Hud 7:...... gökleri ve yeri 6 günde yarattı. bundan evvel arş(gök) su üstünde idi. Cevap: Bu kurandan bilim fışkırıyor bilim. Su üzerinde olan bir gök. Rad 2: Sökleri gördüğünüz şekilde direksiz kaldıran allahtır......... Yorum: Günlük hayatta hiç birşeyin havada duramayacağını biliriz(havadan ağır şeyler veya motorsuz araçlar için bu dediğim geçerli değil, ki muhammedin zamanında havadan hafif cisimler veya motorlu araçlar yoktu.) dolayısıyla birşeyin havada durması için onun altında bir destek, bir dayanak olması gerektiğidir. gerçi o zaman da havada durmuş olmaz, sadece o desteğin üzerinde durmuş olur ya. Neyse, eski insanlar gezegenlerin, yıldızların, ayın, güneşin ve yine katı bir sınırının var olduğu kabul edilen göklerin de altında bir destek(direk) olması gerektiğini düşünmüşler, ama böyle birşeyin olmadığını da görüyorlar ve biliyorlar. akıllarında bir soru işareti var. muhammed de bu soru işaretini "onları öyle tutan allahtır " diyerek yanıtlıyor. E tabi biz bugün biliyoruz ki, bunların orada durması için altlarında bir direk olmasına gerek yok, çünkü bulundukları yerde dünyanın onlara uyguladığı çekim düşük, dolayısıyla onlar dünyaya düşmüyorlar. ki zaten dünyaya düşebilecek bir tek ay var. düşse düşse dünya güneşin veya diğer yıldızların üstüne düşer.(düşemeden erir gider ya o ayrı konu). göğün dünyaya düşmesi diye birşey zaten sözkonusu değil. Hcir 14-15: Biz onlara gökten bir kapı açsak, onlar da o kapıdan yukarı çıksalar yine inanmazlar. Yorum 1:Göklerin kapısı ne demek. böyle bir şey var mı. burada yine katı bir sınırı olan, küre şekilli bir gök inancı karşımıza çıkıyor. 2: Gökten yukarı çıkılmasından bahsediliyor. demek tanrı yukarıda. tanrının mekanı göklerin üstünde bir yer yani. öyle mi. Hicir 19: Biz yeri yaydık, üzerinde sabit dağlar bıraktık. Yorum 1: "yeri yaydık" ifadesi kesinlikle yeri bir tepsi gibi gösteren bir ifadedir. yani bir masa üzerinde hamur yaymak gibi. hamuru küre şeklinde yaymazsınız. hatta hiçbir şeyi küre şeklinde yaymasınız. ancak bazı yeni kuran tercümelerinde, bu gafı gören uyanık dinadamları bunu "yeri yuvarladık" diye çevirmişlerdir. 2: Dağların yerin üzerine daha sonradan bırakıldığı söyleniyor. ama biz biliyoruz ki dağlar volkanik ve tektonik haraketler sonucunda oluşmuş coğrafi yapılardır. öyle gökten zembille inmiş değillerdir. 3-Depremi dağlar mı önlüyo şimdi yani, e hadi hiç deprem olmasa neyse de daha 4 yıl önce sallandık. Nahl 13: Yeryüzünde muhtelif renkte yarattığı şeyleri dee müsahhar kıldı........... Yorum: Bir kere renk diye bir şey yoktur. renk, beynin farklı dalgaboyundaki ışıkları farklı olarak yorumlamasından oluşur. Nahl 68-69: Burada tanrının bal arılarına emrettiği ve onların da insnalar için şifalı içecekler, ballar yaptığı anlatılıyor. Yorum: Bal arıları, ballarını insan yesin diye değil, kış geldiğinde yeni oluşan larvaların(yavru arıların) beslenmesi için yaparlar. ama insan oğlu her zamnaki gibi bir vahşet örneği gösterir ve bu yavru arıların besinini onların elinden alır. Nahl 84-90: ..........O(zülkarneyn peygambere) bir yol tuttu. nihayet güneşin battığı yere vardı. ....... nihayet güneşin doğduğu yere vardı. Yorum: Güneşin battığı ve doğduğu yer diye bir yer yoktur. bu da güneşin dünya etrafında döndüğü, hatta bir yerden batıp, bir yerden çıktığını gösteren ilkel bir inanç Enbiya 30: Göklerle yer bitişikken onları birbirinden ayırdığımızı..........kafirler görmüyorlar mı. Yorum: Bazı dinciler diyor ki, bakın işte bu bing bang teorisinin ispatıdır diyor.(hoş, bazı dinciler dünyanın ve evrenin 10000 yaşında olduğunu söylerler ama bazıları da böyle modern bilimin söylediklerini kabul ediyorlar). tek bi anda patlama olmuş, ve yer ve gök birbirinden ayrılmıştır diyorlar. Hayır efendim, bu bing bang'i doğrulayan bir şey değildir. bing bang teorisine göre, tek noktada bir oluşum vardır ancak bu oluşumun arkasından hemen yeryüzü oluşmaz. milyarlarca yılın geçmesi gerekir. ancak patlama sonucundan bir boşluk dolayıysla bir gök oluşmuştur. bu doğrudur. ama biribirinde ayrılan yer ve gök değil, sadece gök ve fotonlardır, yani sadece gök oluşmuş, daha sonra belirli bir ışın çağından sonra madde oluşmuş, daha sonra atomlar ve daha sonra yıldızlar ve gezegenler oluşmuştur. Enbiya 31: Yerin insanlarla sarsılmaması içn yeryüzünde sabit dağlar ayrattık, yeryüzünde geniş yollar vücuda getirdik ki gidecekleri yeri bulabilsinler. Yorum 1: Görüldüğü gibi, yine dağların yeryüzünde bağımsız olarak yaratıldığını söyleyen bir ifade. üstelik sebebi de insanların sarsılmaması içinmiş. bir kere dağlar böylesine büyük sarsıntıları engellemek için çok ufak kalırlar, ayrıca nasıl oluştukları konusunda yukarda bilgi vermiştim. 2: Bugün tanrının yapmış olduğu yol sayısı mı fazla yoksa insanoğlunun mu. tabiki insanoğlunun. demek ki tanrının yolları yetersiz kalmış. Enbiya 32: Biz göğü yere nisbetle bozulmadan salim bir tavan yaptık....... Yorum: Yine göğün tavan yani sınırlı bir yapı olduğundan bahsediliyor. Furkan 25:O gün beyaz bulutla gök yarılacak melekler yere inecekler. Yorum: 1- Demek ki, melekler göğün üstündeler. yine gökküre inancı. bakın şimdiye kadar bu olgu karşımıza çok çıktı. bu dediğim gibi aristo zamanından gelen bir düşündedir. en dış kürenin dışında her şeyi harekete geçiren bir tanrı vardır. ki buna benzer örnekleri kuranda da görüyoruz Furkan 45: Rabbini görmedin mi, gölgeyi nazıl uzatıvermiştir. eğer dilemiş olsaydı, onu durgun kılardı. sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır. Yorum: Dinciler buna diyorki, allah önce gölgeyi oluşturmuş, sonra da güneşi ona delil oalrak yaratmış, yani ikisini ayrı ayrı yaratmış. yani bununla materyalizimin nedensellik(neden-sonuç) ilkesini yıkmaya çalışıyor zavallılar. sonra da diyorki. bir ağaç görürüz, sonra meyvesi çıkar. dolasyııslya biz meyveyi ağacın sebebiymişiz gibi görürüz. halbuki ağacı da meyveyi de ayır ayrı yaratan allahtır diyor. kim mi, HY zavallısı(Nam-ı diğer Adnan Oktar) Neml 18: ...bir dişi karınca: "karıncallar! yuvalarınıza girin ki süleyman ve ordusu farkında olmadn sizi ezmesin" dedi. Yorum: Karıncaların ve diğer böcüklerin algılamasal sınırlamları nedeniyle insanları algılaması söz konusu değildir. hele hele kendi aralarında konuşması, hatta insanların adlarını söyleyerek konuşması mümkün değilidir. matematik ve kuantum mekaniği de bilemezler. Kassas 71: ....allah geceyi size kıyamet gününe kadar uzatsaydı tanrıdan başka size ışık verecek hangi mabut vardır?... Yorum 1: Geceyi uzatması demek, dünyanın durması demektir ki, dünya güneşe düşerdi, dolayısıyla insanların ışığa da ihtiyacı olmazı, çünkü ölülerin ışığa gerekesinimi olmaz. 2- Hadi diyelim ki dünyanın güneşe düşmesi de engellendi, güneş ışığı olmadığı için fotosentez ve dolayıysla solunum durudur, insanlar yine ölürdü, ve ışığa gereksinimleri kalmazdı. Hac 47:......rabbinin yanında bir gün sizin saydığınız bir sene gibidir. Cevap: Yine bazı dinciler, bilimsel dinciler, bunun da einstein'ın görelilik teorisine uyduğunu söylüyorlar. tanrı göreliliği 1400 sene önce haber vermiş diyorlar.( bu konu hakkında bilginiz yoksa öncelikle einsteinın görelilikle ilgili kitaplarına bi göz atın veya asniklopediye bakın). ama aynı kişileri tanrının zamandan üstün olduğunu, zamanla ilişkisi olmadığını da söylüyorlar. ee ama bu ayet öyle demiyor. bir daha bakalım ne diyormuş:rabbinin yanında bir gün sizin saydığınız bir sene gibidir. demekki allah için de zaman geçiyor. çok çelişkili ifadeler bunlar. Hac 65: ....yerin üstüne düşmemesi için göğü O(allah) tutar. meğer ki kıyamette onun izniyle düşmüş olsun.... Yorum: Gök yerin üzerine nasıl düşer, böyle bir şey sözkonusu değildir. hemen bazı bilimsel dinciler diyecek ki. "biliyorsunuz evren genişliyor, ve bir ihtamalle bu genişlemesi sona erip, tekrardan çökmeye başlayacaktır. çökme olayı ise düşme olayını çağrıştırır." 1- Bir kere bu ihtimale gerçekleşmiş olsa bile, evren çökmeye ve büzülmeye başladığında, evren yani dini terimyile gökler dünyanın da içinde bulunduğu samanyoluna kadar gelinceye kadar dünya çoktan yokolmuş oalcaktır. çünkü güneş 5 milyar yıl sonra evriminin sonuna gelecek ve patlayıp dünya dahil tüm güneş sistemini yokedecektir. evrenin büzüşüp dünyaya düşmesi ise(ki neden özellikle dünyaya düşüyor onu anlamadım, dünyanın hiçbir merkezi konumu yoktur evren içinde) en az 12 milyar yıl alacaktır. 2-hadi diyelim ki bu süreler önemsiz, koskoca evrenin dünyaya düşmesini hangi insanın aklı alır. hadi diyelim ki düşmeye başladı, yani evren düşerken dünyay yaklaşırken, kütle çekimi etksiyle dünyayı çeker ve evren(gökler) dünayaya değil dünya göklere(evrene) düşer. öfff, amma da karıştı ha. kısacası çok saçma. benzer ayetler tur 44, rahman 7, Müminun 80: ......geceyle gündüzün birbiri ardına gidip gelmesi onun emriyledir........ Cevap: Neden dünyanın dönmesi onun emriyledir demiyor da böyle diyor. çünkü dünyanın döndüğünü bilmiyor. daha doğrusu dünyanın yuvarlak olduğunu bilimyor ki döndüğünü bilsin. ve hiç bir ayette kesin olarak yuvarlıklıktan bahsedilmiyor. Lokman 10: O, gökleri gördüğünüz veçhile direksiz yaratmış, yere de sizi sarsmamak için sabit ve ulu dağlar koymuş, orada her çeşit yürüyen hayvan dağıtmıştır. biz gökten yağmur indirdik, her çeşit işe yarar ot bitirdik. Yorum: Göklerin direksiz oluşuna ve dağlara değinmiştik. burada soracağım soru şu: işe yarar otların dışında işe yarmayan da bisürü ot var, bunlar ne için. Yasin 40: Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir, her biri feleklerinde yüzerler. Yorum: İşte bu da güneş ve ayın ikisnin de dünya etrafında döndüğü anlamına gelen bir ayettir. şimdi dikkat edin, bir şeyin başka bir şeye yetişmesi için aynı yönde ve doğrultuda veya yörüngede olması gerekir. yani burada güneşin ve ayın aynı yörüngede döndükleri varsayılmıştır. ama sadece ay dünya etrafında döner, dünya ise güneş etrafında döner. dolayıysla güneşin aya yetişmesi diye bir şey zaten sözkonusu olamaz. Saffat 6: Yakın olan gökyüzünü yıldız donanmalarıyla donatan biziz. Yorum: Gökyüzü ve yakınlık. gökyüzüne baktığımızda gerçekten de gök cisimlerinin bize yakın olduğu görülür. hele bazı geceler ayı tutabileceğinizi sanırsınız. ama aslında gökyüzü inanılmaz derinlikte yani uzaklıktadır. bize en uzak quasarın(bir gök cismi) en azından 12 milyar ışık yılı uzakta olduğunu biliyoruz. Fussilet 9-13: De ki yeri iki günde yaratanı mı tanımıyorsunuz? ........O, yerin üstünde ulu ve muhkem dağlar yarattı. ortaya çok hayır ve bereket koydu, orada olanlara münsaip olan azıkları miktarı muayyen üzere takdir etti. bunları tastamam 4 günde yarattı. bu da soranlar içindir. sonra göğe döndü, gök ise bir duman halindeydi. göğe ve yere dedi ki isteyerek, istemyerek hükmüme gelin. bunlar da "isteyerek geldik" dediler. artık iki günde göğü yediye çıkardı. her bir göğe de kendi işini vahiy etti. biz dünya göğünü yıldız çırağları ile donattık, afetten sakladık, işte bu husus yegane galip, hakkıyle alim olan Zatın takdiridir. Yorum 1- Gördüğünüz gibi önce yeri yaratıyor, sonra göğü yaratıyor. dağların ise yer yaratıldıktan sonra onun üzerine konduğu burada yineleniyor. göğü ise yedi kat yapıyor, ve her birine görev veriyor. ilginç. önce yer sonra gök he. yerin maddesinin göklerdeki yıldızların patlamalrından oluştuğunda haberi yok bu tanrının heralde. 2-Burada unutulmaması gereken bir şey de, insanlar evrenin böyle 6 günde oluşmadığını bilimsel olarak ispatladıkları zaman, dincilerin buradaki "gün" kelimesini "evre,aşama" olarak yorumlanasmsı gerektiğini söylemeleridir. peki soruyorum 1400 senedir neredeydiniz ey dinci kardeşler. neden bilimsel gerçekler ortaya çıktıktan sonra piyasaya çıkıyorsunuz. ben ne anlıycam bu kitabın üstünlüğünden o zaman. bundan 500 sene önceki adam evrenin 6 günde yaratıldığını sanıyordu. nolcak şimdi. gelelim bu olayın doğruluğuna. tabiki doğru değil, burada kastedilen düpedüz "gün"dür. çünkü arapçası "yevm" dir. günlük dilde de kullandığımız yevmiye=gündelik demektir. yok efendim neymiş, arapçada evre anlamına da gelirmiş. hayır efendim, o zaman sadece evre anlamında gelen kelimeyi kullansaydı. üstelik tanrı neden bu kadar anlaşılması güç bir dil seçmiş onu da anlamış değilim. bir kelimenin 6 anlama geldiği bir dil ne kadar anlaşılır ne kadar kutsal olur ki. Fussilet 38: ....... rabbinin nezdine bulunan melekler usanmayarak gece gündüz daima Onu tespih ve tenzih ederler. Yorum: Gece ve gündüz güneşin dünya veya başka bir gezegen üzerindeki etkisidir. yani gece de gündüz de gezegenlerde geçen olaylardır. meleklerin gece ve gündüzle bir alakası yoktur. yoksa cennette de mi güneş var da bazen gece bazen gündüz oluyor. Kaf 6: Üzerindeki göğe bakmıyorlar mı ki? onu nasıl bir kudretle bina ettik, nasıl donattık? onda hiç bir yarık göremiyorlar mı? Yorum 1: Şimdiye kadarki ayetlerin bazılarında belirttiğim çoğunda belirtmediğim bir husus da ".....bunda bir kudret, bir nişan görmüyorlar mı?" şeklinde ifadeler var. ya cahil bir adam, göğe bakar, neyin nasıl olduğunu bilmez, biri çıkar der ki, işte bunlar allahın nişanıdır, daha neden inamıyorsun. burada adamın vereceği iki cevap vardır. a) ne malum, onun yaptığı. ki nedense birçok insan, şuandaki müslümanların hepsi dahil bu soruyu soramıyorlar. vay beee, doğru. İşte bu da tipik bir cahil davranışı. hemen kanıyor. muhammed döneminde inananların çoğu b şıkkını uygulamışlar, çünkü adamlar bu sorularına cevap arıyorlar, ve cevabı veren tek kişi var, muhammed, ama nasıl olduğunu ise hiç anlatmıyor. 2- Gökte yarık yok, diyor. yarık, ancak katı bir cisimde olur. bu ise göğün katı,sınırlı bir şey olduğunu gösteren en bariz ayet bence. Kaf 7: Yeri nasıl yaydık..... Yorum: Bu da yeri tepsi yapan bir başka ayet.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.