Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

tamersahin

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3
  • Katılım

  • Son Ziyaret

tamersahin - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İçerik Başlatan
  • İlk İleti
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. tamersahin

    YAŞAMA SANATI

    Her sabah hayatımızı değiştirmek için bize yeni bir fırsat doğmaktadır. Hep karanlık görülen, hep şikâyet edilen hayat ki­me ne kazandırmıştır ki... Olgun ve gelişmiş insan, yavaş yavaş şikâyet ikliminden ayrılır. Hayatı olduğu gibi görmeye ve kabul etmeye doğru gider. Yavaş yavaş hayrı konuşan, yayan ve ya­şayan bir insan olur. Önemli olan hayatın kabuğundan özüne doğru inebilmektir. Burada san’at eserleri bize çok faydalı olur. Gerçek san’at eserlerinde biz varlığın özü ile temasa geçeriz. Nasıl çeşitli san’at eserleri varsa bir de hayat san’atı, yaşama san’atı vardır. Asıl önemli olan, yaşama san’atında usta olabil­mektir. Elde edilmesi en güç dostluk, insanın kendi kendisiyle olan dostluğudur. Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Her yer, her köşe, her nokta insanın soluğunu kese­cek, insanı hayretler içinde ürpertecek güzellikler, harikulâde­liklerle dolu... Önemli olan sadece gözle bakmak değil, vücudun bütün hücrelerini göz haline getirebilmektir. İnsanoğlu bu nok­taya gelince, o zaman hayatın kendisi bütünüyle bir san’at eseri oluyor. Önemli olan hayat kitabını okuyabilmek, lezzet alabil­mek, haz duyabilmektir. Asıl büyük san’at, yaşama san’atıdır. Asıl büyük san’atkâr, hayatını en güzel, en faydalı, en dolu şekil­de aşk, şevk, heyecan ve vecd içinde yaşayabilen insandır. Şiir okumak güzeldir, şiir yazmak güzeldir; ama önemli olan bütün hayatımızı bir şiir haline getirebilmek, o şiirin inanılmaz, akıl almaz güzellikteki zevkini ve lezzetini günlük hayatın her ânında duyabilmektir. İşyerinde çalışırken, sokakta yürürken, alışveriş yaparken, bir dostla selâmlaşıp hâl hatır sorarken, ye­mek yerken, su içerken, ibâdet ederken, okurken, yazarken, ye­ni alınan bir kitabın, bir derginin sayfalarını okşar gibi açarken, o şiiri yaşayabilmek, tâkat getirilmez bir aşkı yüreğinde duyabil­mektir. İnsan günlük hayatını yaşarken, hayata karşı o kadar dik­katli, o kadar uyanık, o kadar saygılı olmalıdır ki, kendi hayatı bir şiir, bir renk, bir ışık olabilsin... İnsanları sevmek, onlara saygı duymak, onlara faydalı ola­bilmeyi bir yaşama ilkesi haline getirebilmek ne yüce bir duy­gudur. Sait Faik, “her şey bir insanı sevmekle başlar” der. Önemli olan, o sevgiyi büyütüp yüceltebilmek, bütün kâinatı içi­ne alacak bir genişliğe ulaştırabilmektir. Gerçek insan, insan­ların kalbine iyinin ve güzelin tohumlarını ekebilendir... İnsanlara ışık, mutluluk, haz ve güzellik verebilendir. İnsanlara aydınlık getiren, onları karanlıktan kurtarandır. Fazıl Hüsnü Dağlarca, bir şiirinde “ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel” diyor. Bu anları çoğaltmak, hayatın tümünü kapsayacak bir çizgiye getirmek ne güzeldir. Başrol alamadıkları için kırılan, incinen, küsen öğrencilere büyük rejisör Karl Erbert’in söylediği söz ne kadar anlamlıdır. “Yanılıyorsunuz arkadaşlar, mühim olan hep başrole çıkmak de­ğildir. Kendi rolünü benimsemek, kabullenmek, küçük görme­den, canla başla, heyecanla çalışmaktır. Rolümüz tek kelimelik de olsa, onu öyle güzel, öyle muhteşem telâffuz etmeliyiz ki, aradan yıllar geçse de etkisi kaybolmamalı, devam etmelidir...” Sadece san’atı sevmek de yetmez. İnsan hayatını öyle içten, sıcak, temiz ve güzel yaşamalıdır ki, insanın kendi hayatı bir san’at eseri olmalıdır. Yaşamanın kendisi başlı başına bir muci­zedir. Varlık binbir sırla doludur. Yaşamayı, büyük, güzel, ürper­tici yapan da budur. “Varlıklarının dar hendesesinden” kurtulup kendilerini kâinatla bir ve beraber hissedenler, mutluluğu, o ele geçmez gibi sanılan cıvıl cıvıl özü bulanlar, iç dünyalarını bütün boyutlarıyla yaşayanlardır. İşte o zaman insan Yunus gibi “Se­velim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” der ve ilâve eder “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası...” İnsan için en acı şey, kendi hayatında mahpus kalmasıdır. Bu hapishanenin kapısı, sevgi, dostluk ve paylaşmak ile açılır. İşte o kapıyı açanlar “hür maviliğin bittiği son hadde kadar yürüyenlerdir”. Kâinata ve insana bir san’atkâr gözü ile bakan­lar, onlarda muhteşem estetik imajlar bulacaklardır. Günlük ha­yatın küçük engelleri, kırgınlıkları bizi yolumuzdan alıkoyma­malıdır. Bilmeliyiz ki, bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. Her şeyi çok güzel ve derin söyleyen Yunus, sevgiyi her biriyle bile olmak diye tarif eder. Kendi kendileriyle dolu olan­larda başkalarına yer yoktur. Onlar kalp ve gönül kapılarını sım­sıkı kapamışlardır. Onlar kimse ile “bile olmak” istemezler. Yunus’un ısrarla belirttiği gibi, insan hayatında önemli olan gönüldür. Gönül çalabın tahtıdır ve dünyaya hükmeden odur. Büyük Ressam Matisse, “görülen her şeye, ilk kez görülü­yormuş gibi” bakılmasını ister. “Yaşamın üstünü örten ön­yargı ve alışkanlık örtüsünün kaldırılmasını” bekler, o zaman der, görülenler “yağmurla yıkanmış, pırıl pırıl olmuş bir dün­yanın tazeliğini taşır...”. Günlük hayatın tek düzeliğinden, sevginin, dostluğun, san’a­tın ışığı ile kurtulmak ne güzel bir olaydır. O zaman sıkıntı­lardan, bunalımlardan uzaklaşırız. O zaman insan hayatının en basit, en önemsiz görünen olayları bile büyük bir önem ve gü­zellik taşırlar... Ve işte o zaman dudaklarımızdan güzel nağ­meler, güzel mısralar dökülmeye başlar. “Sevmek devam eden en güzel huyum” deriz. “Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni...” deriz... sabri tandoğan * gonulsohbetleri.net
  2. Olgun insan, baktığı her yerde, gördüğü her şeyde ilâhi hik­meti ve güzelliği gören insandır. Sohbetlerde bazen insan kendi kendisiyle buluşur. Kendi kendini tanır. Dikkat buyurun lütfen, bu çok önemli bir husustur. İnsan, kendi üstüne kilitlenmişken, bir an gelir, açılıverir, genişler, bir ferahlık hisseder. İçini bir se­vinç, bir mutluluk kaplar, hafifler, kendini bulur, Özüne kavuşur. Sohbetin asıl önemli yanı buradadır. Gerçek sohbet bizi bize götürendir. Hayatta kötü ve çirkin insan yoktur. Müsait ortamı bulamadığı için içindeki güzellikleri ortaya çıkaramayan insan vardır. Tıpkı bahar gelince, kupkuru dallardan, o güzelim bahar çiçeklerinin fışkırışı gibi... Sohbet, işte o ortamı hazırlamak, gü­zelliklerin tezahürüne vesile olmak içindir. Gerçek sohbetler, bir ibâdettir. Son derece dikkatli, hassas, saygılı, edepli, uyanık ol­mak gerekir. Sen gözünü kaparsan, etrafın ışık olmuş ne fayda. Tekâmül ve edep yolunda sabırlı olmak gerekir. En iyi nişancı bile ilk atışta onikiden vuramamıştır. Bütün tabiat, nesneler, bit­kiler, hayvanlar, bütün mevcudat konuşuyor ama, onu duyacak kulak gerek. Yunus, “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi” der. İnsanlar gayeleri nispetinde büyüktürler. Düşün­celerinizi değiştirin, göreceksiniz bütün hayatınız değişecektir. Aramayan nasıl bulur? Gerçek olgun insan, kralla da çobanla da aynı şekilde konuşan insandır. Önemli olan bütün insanlara, bütün varlığa saygı ile muamele edebilmektir. Bir tasavvuf şairi, insanda görecek göz, işitecek kulak, hissedecek kalp varsa, kâinattaki bütün zerreler, insana, Allah’ın emirlerini bildiren birer Cebrail olur, diyor.
  3. Telefon çaldı, açtım. YOYAV’ın değerli başkanı, aziz dost İbrahim Ateş’in tatlı, yumuşak, ipeksi sesi... “Sabri Bey, YOYAV Dergisi’nin yeni sayısı için bir yazı rica ediyorum. Konu yeni yıl olsun”, dedi. Ben de Allah nasip etsin, dedim ve yazmak için oturdum. Genellikle birçok kimseler yeni bir yıla girerken bir takım kararlar alırlar. Uygulanır, uygulanmaz, o ayrı mesele. Önce işe bir genel af ile başlasak nasıl olur acaba? Allahım desek, şu ana kadar beni kıran, inciten, üzen, ağlatan ne kadar insan varsa senin aşkına, Resul’unun aşkına hepsini bağışlıyorum. Sen de bağışla Yarabbi. Eğer onlarda bir hakkım kalmışsa hepsine ana sütü gibi helal ediyorum. Allahım, O insanların iki dünyasını cennet et, çocuklarının mürüvvetini göster. Onları yaşadıkları toplumda ençok sevilen, sayılan, el üstünde tutulan insanlardan eyle. İnsanın kendine yapacağı en büyük iyilik önce işe kendi kafasını ve gönlünü temizlemekle başlamasıdır. İç dünyamızı kirlerden, pisliklerden, düşmanlıklardan arıtmak olmalıdır. İnsan gönlü öyle muhteşem bir mabet ki, en ufak bir kin, nefret, düşmanlık, intikam duygusu manevi tekamülümüze engel olur. İnsan bu durumda ne yaparsa yapsın mana aleminde yol alamaz, ilerleyemez. İnsanın gönül alemi kinler ve nefretlerle doluyken değil manevi, maddi güzellikleri bile göremez, algılayamaz, özümleyemez. Büyük mutasavvuf Mısri Niyazi Hazretleri ne güzel söylüyor: “Ben sanırdım halk içinde hiç bana yar kalmamış Ben, beni terk eyledim gördüm ki ağyar kalmamış” Dikkat edeceğimiz ikinci husus; gerek aile içinde, gerek iş muhitinde, gerek sosyal hayatta uyum içinde yaşamaktır. İnsanları ve hayatı oldukları gibi kabul etmek, bizim gibi düşünmeyenlere de Allah rızası için sevgi ve saygı göstermek, onlara şefkatle muamele etmek ana ilkemiz olmalıdır. Büyük Yunus; “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” diyor. Bir büyük veli; “Sen kim oluyorsun da, Allah’ın yarattığı bir insanı kardeşliğe kabul etmiyorsun” diyor. Gayet tabi, bu alemde herşey zıttıyla bilinecek. Güzelin yanında çirkin, iyinin yanında kötü, asilin yanında bayağı, inananın yanında inanmayan olacak. Kainatın nizamı öyle kurulmuş. Bir pilin iki ucu var, biri artı diğeri eksi. Pilin iki ucu da artı veya iki ucu da eksi olsa radyomuz çalışmaz. Herkesin bizim gibi duymasını, düşünmesini, hareket etmesini beklemek hayatı ve insanları hiç mi hiç anlamamak olur. Önemli olan kainattaki her zerreye edeple, saygıyla, incelikle yaklaşabilmektir. Her zerreden zikredenin Allah olduğu bilincine ulaşabilmektir. Ne ki yaratılmıştır bir sebebi, bir hikmeti vardır. Eğer onu göremiyorsak, anlayamıyorsak kabahati kendimizde arayalım. İstanbul’da herkesin bildiği bir Merkez Efendi kabristanı vardır. Herşeyi yerli yerinde gördüğü için o mübarek Sultan’a Merkez Efendi ismi verilmiştir. O noktaya ulaşabilmek ancak devamlı tefekkür, ibadet, edep, saygı, incelik ile mümkündür. Ayna tozlu, kirli ve pis olursa yüzümüzü göremeyiz. Önemli olan gönül aynasını tertemiz, pırıl pırıl hale getirebilmektir. Üç-beş kitap okumakla, üç-beş sohbet dinlemekle kendilerini olgunlaşmış sayanlar ne büyük bir gaflet içindedirler. Onlar kendi kendilerine ihanet etmektedirler. Allah cümlemizi bu duruma düşmekten kurtarsın. Dikkat edeceğimiz üçüncü husus; her an dikkatli, uyanık ve gayretli olmaktır. Kainatın Efendisi gece yatarken dua ederlermiş. “Allahım! Beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma”. Nefis öyle büyük, öyle önemli bir imtihan ki Resullullah Efendimiz bir savaştan muzaffer olarak dönen askerlerine hitaben, “Şimdi küçük cihattan, büyük cihata dönüyoruz. Asıl önemli olan düşmanı değil nefsimizi yenebilmektir.” diyor. İnsanı nefis yoluna sürükleyen en büyük etkenler benlik duygusu, gurur ve kibirdir. Kendilerini büyük görenler, gurur ve kibir içinde olanlar şeytana mensupturlar. Kainatın en büyük şairi Yunus Emre kendi kendisine şöyle hitap ediyor; “Miskin Yunus sen seni bir adam mı sanırsın Halini miktarını bil derlerse ne dersin?” Yeni yılda dikkat etmemiz gereken dördüncü husus; hayatımızın her anında münakaşadan, tartışmalardan uzak kalmak olmalıdır. Bugüne kadar hiç kimse bu lüzumsuz çekişmelerden hiçbir şey kazanmadı, eline birşey geçmedi. Sadece kalpler kırıldı, gönüller incindi, insanın iç dünyasında hiçbir zaman unutulmayacak acı hatıralar kaldı. Yunus ne güzel söylüyor; “Kakımak olaydı ger Muhammed de kakırdı Vara yoğa kakırsın Sen derviş olamazsın.” Kimse bizim gibi düşünmeye, bizim gibi hareket etmeye mecbur değil ki. Size bir şey söyleyeyim mi? “Bir insanın münakaşaya düşkünlüğü, onun aklıyla ters orantılıdır.” Dikkat etmemiz gereken beşinci husus; israftan kaçmak olmalıdır. Peygamberimiz; “Dere kenarında abdest alırken bile suyu tasarruflu kullanın” buyuruyor. Cemaatten biri; “Ya Resullullah, Ben bunu anlayamadım. Zaten derenin suyu akıp gidiyor, biz dikkat etsek ne olacak” diyor. Yüceler yücesi Peygamberimiz cevap veriyor. “Önemli olan senin tasarruf terbiyesi içinde yetişmen. Bolluk zamanında tasarrufa riayet etmeyen darlık zamanında perişan olur”. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu acı durumlar hep tasarrufa riayetsizlikten oldu. Ülkemizi kriz ortamına getiren zengininden fakirine kadar herkesin kendi imkanlarına göre içinde bulunduğu israf, savurganlık ve sorumsuzca yaşamalarıdır. Dünyanın neresine giderseniz gidin bizdeki kadar israfı hiçbir yerde bulamazsınız. En kısa zamanda bu çılgın gidişe bir son vermedikçe Allah esirgesin daha kötü durumlarla karşılaşabiliriz. Bir atasözü vardır; “Balık baştan kokar” derler. Daima halktan fedakarlık bekleyen devlet adamları önce kendileri örnek olsalar. Bu yapılmadıkça ikide bir yoksula dar gelirliye dönüp sizden fedakarlık bekliyoruz demek iyi bilelim ki bir kara mizah olmaktan öteye gidemeyecektir. Türk Milleti bana göre insanlık ailesinin en fedakar, en gözüpek, en yiğit mensubudur. Yeter ki devlet büyükleri güzel davranışları ile bu aziz millete önderlik etsinler. Altıncı husus; ümitsizlikten kaçmak olmalıdır. Şunu iyi bilelim ki bedbinlik ve yılgınlıkla hiçbir yere varamayız. Açık konuşalım, zor hem de çok zor günler geçiriyoruz. Ama tarihe bakacak olursak Türk Milleti nice güçlükleri yüzünün akıyla, başarı ile geçmesini bilmiştir. Hiç şüphe yok yine öyle olacaktır. Gençlerimiz arasında öyle pırlantalar yetişiyor ki, yarınlar daha güzel olacaktır. Yeter ki hepimiz elimizden gelen gayreti gösterelim. Yediden yetmişe, kadını ile erkeği ile çalışalım hem de çok çalışalım. Allah’ın izniyle bütün karanlıklar ışığa dönüşecektir. Yeni yılın bizler için ve dünyada ki bütün insanlar için, hayırlar, iyilikler ve güzelliklerle dolmasını diliyorum.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.