Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. SENDEN ÖĞRENDİM Öyle bir gelip geçtin ki hayatımdan Kurtulmak mümkün olmadı hiç izlerinden Ne kadar duygu varsa yaşadım sonuna kadar yaşattın.... Sevdim seni biliyorsun hem de nasıl! Gözlerini kattım gözlerime seninle baktım herşeye seninle gördüm görülecek ne varsa görmek adına... Nefret ettim senden biliyorsun hem de nasıl! Sendin nedeni bana göre konulan bütün noktaların Ölmüştük biz artık İhanet ettiğimiz sevgimizle sevgilere layık değildik... Sana göreyse bendim arkasını dönen çekip giden hayatından Oysa ben yitirilmişlerimizi görmüştüm çoktan Onaramayacağımız yıkıntılarımızın farkındaydım sadece Gittim ama hiç unutulmuşum olmadın sen benim Senin gözyaşlarınla ağladım hep Her deniz kıyısında her köhne balık lokantasında Taksim, Beyoğlu, Anadolukavağı’nda ve içtiğim her yudum rakıda acıdan öleceğimi sanarak senin şarkılarını söyledim Ne büyük aşklar dahil hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmediğini ben ilk senden öğrendim...
  2. çok güzel taurusmutis gerçekten çok güzel... teşekkürler... evet kocaman bir yalanmış, sahi sandığımız, kendimizi paraladığımız, hırslarımız, koşturmalarımız ve hatta üzüntülerimiz bile yalanmış... gerçek olan yaşadığımız yalanlardan bize kalan... ve o gerçeklerden biride şiirde dediği gibi hiç bir şey bilmediğimizdir... ki asıl bilmek belkide budur...
  3. sen uyu uyu, numaradan tabiki, valla şaka bir yana iyiki burdasın ya yalnız değilim sayende, canımsın... evet çekirdeği de var, ama bir tane daha vereyim bari hazır uyurken sen...
  4. sevgiliiiiiiiiiiim kendimin başı kelmi, değil tabiki kendime de sardunya armağan edeyim bari
  5. sardunyam şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    kankinde yok sende yoksun ne ayak, ikiniz birlikte terk mi ettiniz bizi özledim ama ben
  6. gecem görüşemiyoruz neredesin nasılsın canım kardeşim özledim ama ben
  7. nasılsın mrs su, siyahx canını sıkmıyor değil mi?
  8. aysumcum özletiyorsun kendini, geçen msn de yakaladık birbirimizi ama fazlaca görüşemiyoruz yahu,
  9. neredesin prenses, unuttun mu bizi
  10. melek kızım yeni okul dönemin hayırlı olsun, başarı ve güzellikle geçsin... seni seviyorum canım
  11. canım seni özledim, ben yetimin sensiz, yurtsuz yersiz, dilerim bensiz ANLAYACAKSIN...
  12. bir çiçek armağanım olsun istedim, karıncaya dikkatini çekerim çiçek sensin karıncada ben, kaşıntı yapıyorum demi
  13. yeni okul dönemin hayırlı olsun minexim başarılar diliyorum, seni seviyorum
  14. bir çiçek bıraktım kapına çalıkuşum yeni dönemin hayırlı olsun seni seviyorum
  15. çiçek bıraktım kıss bu akşam kapına, şiirler tükenmiş bu aralar
  16. minex, leyla, yumote ve egzorsist canlarım sizi seviyorum biliyorsunuz değil mi? egzorsist ürktüm yahu, hakketten mi? yok yok yumotem kandırmaz beni, ben çok güvenirim ona, gözüm kapalı giderim onunla...
  17. petrol yasası ve laleler; çok alakasız değil mi? aslında alakalı, bu el altından geçirilmeye çalışılan yasalarla dün lale soğanı sattığımız Hollanda'nın ekonomisi göz önüne alınırsa, topraklarımızdan çıkan petrolünde seyircisi olacağımız aşikar... bir çiçekle bile ülke ekonomisini kalkındıran ülkeler ve ülkesinde yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip çıkamamış bir Türkiye... İşsizlik ve gelir adaletsizliği... bu kafalarla nasıl olmasın ki... yarın topraklarımızdan çıkan pertolün kimleri nasıl zengin ettiğini laleleri seyreder gibi seyredeceğiz... ve önümüzde bir cumhurbaşkanlığı seçimi ve Çankaya'dan veto yemeden sessiz sedasız geçecek ne gibi yasalar ve satılan daha neler olacak belkide hiç bilemeyeceğiz... Akp yasa çıkartır, artık Çankaya'da kim oturursa Akp'den oda onaylar ve alınmış, babalar gibi satılmış ruhumuz duymaz... hadi hayırlısı... (!)
  18. 7 Ocak 2007’de TBMM’den geçirilen Türk Petrol Yasası, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin KKTC karasularında petrol araştırmalarına izin vermeye kalkışması ve Irak Milli Petrol Şirketi SOMO’nun küstah girişimi, Türkiye’de petrol ekseninde dönen olayları bir kez daha gündeme getirdi. Kerkük’te yaşanan gelişmeler ve Hırant Dink cinayeti ile gözden kaçan Türk Petrol Yasası konusunda özellikle MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural, ATO Başkanı Sinan Aygün, CHP Milletvekili Tacidar Seyhan, eski Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay ve Petrol-İş Sendikası Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın uyarıları, bu yasanın tekrar gözden geçirilmesini zorunlu hale getirdi. İşte Türkiye’de petrol ekseninde dönen oyunlar ve yeni Türk Petrol Yasası’ndaki tuzaklar: Petrol yok diye kuyuları kapattılar Dünyanın 7 dev petrol şirketi, yeni ülkelerde petrol araması yapmak için iktidarları yasal değişikliklere zorluyor. 1950’li yıllarda arama yapan yabancı şirketler, uzay teknolojisini de kullanarak Türkiye’nin sahip olduğu petrol rezervlerini saptadılar; ancak hiçbir yerde petrol çıkarmadılar Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu dönemlerde Atatürk, sosyal hayatla ilgili devrimlerin yanı sıra ekonomide de önemli adımlar atmak için mücadeleler yürütüyordu. Ekonomide Türkiye’nin yer altı kaynakları önemli bir yer tutuyordu. Atatürk de bu önemli konuda her zaman Türkiye’nin menfaatlerini ön planda tutarak politika üretiyordu. Özellikle petrol işletmeciliğini devlet tekeline alması, bu konuda attığı önemli adımların başında geliyordu. Yabancılara imtiyaz Türkiye’nin petrol politikalarını anlayabilmek için öncelikle 1954 yılında çıkarılan 6326 sayılı Petrol Kanunu’nu incelemek gerekiyor. Demokrat Parti Hükümeti’nin, uluslar arası petrol şirketlerinin temsilcisi olarak bilinen Max Ball’ın hazırladığı bu kanun çok büyük tepkileri beraberinde getiriyordu. İsmet Paşa, bu kanun ile ilgili olarak “Petrol Kanunu, bir kapitülasyon kanunudur” yorumunu yapıyordu. Ancak İsmet Paşa daha sonra bu görüşünden cayar ve iktidara geldiğinde bu kanuna dokunmaz. Metin Aydoğan, “Bitmeyen Oyun” kitabında bu kanunu “...petrol işletmeciliğini devlet tekelinden çıkarıyor ve yabancı şirketlere geniş imtiyazlar veriyordu. Şirketler, Türkiye’nin her yerinde arama yaptılar, uzay teknolojisini de kullanarak Türkiye’nin sahip olduğu petrol rezervlerini saptadılar; ancak hiçbir yerde petrol çıkarmadılar, açtıkları kuyuları petrol yok gerekçesiyle kapattılar” şeklinde tanımlıyor. ABD’ye sözler verildi Celal Bayar’ın, Ocak 1954 tarihinde yaptığı ABD gezisinin de etkili olduğu dile getiriliyor. Hatta bu gezide, Bayar’ın ABD’de petrol şirketleri temsilcileriyle yediği yemekte, “Petrol Kanunu’nun onların istedikleri biçimde, memlekete dönmeden önce Meclis’ten çıkacağını” söylediği de önemli iddialardan biridir. Petrolle ilgili çalışmalarıyla bilinen Devlet eski Bakanı Hikmet Uluğbay da, o yılları petrol bolluğunun yaşandığı yıllar olarak tanımlıyor: “1954 tarihli Petrol Kanunu çıkarıldığında dünyada tam anlamı ile bir petrol bolluğu yaşanmaktaydı. Bu yıllar, petrol üretimindeki artışın talep büyümesinden çok daha hızlı olduğu dönemdir. Bu dönemde Suudi Arabistan’ın petrol yataklarının işletilmesi ivme kazanmaya başlamış, İran’da Başbakan Musaddık’ın petrolleri millileştirme girişimini baltalamak için alınan diğer önlemlerin yanında Irak’ın petrol yataklarının işletilmesine hız verilmiştir. Bu yıllar aynı zamanda, dünyanın 7 dev petrol şirketinin Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Venezuela, Meksika ve daha bir çok ülkenin düşük maliyetli ve yüksek kâr marjlı petrol varlıklarını işletme hakkını ellerinde tuttukları bir dönemdir. Dolayısı ile bu dönem 7 dev petrol şirketinin yeni ülkelerde petrol araması yapmak için nazlı davrandıkları ve yasal kuralları geniş ölçüde dikte ettikleri bir zaman dilimidir. İşte Türkiye, 1954 tarihli Petrol Kanunu’nu böyle bir petrol dünyası gerçekleri ortamında çıkarmıştır ve o dönemde yasanın ABD’li uzmanlarca hazırlandığı yönünde eleştiriler yapılmıştır.” Kanunun en önemli özelliği, yabancı şirketlere işletme ruhsatı verilmesiydi. Milli menfaat vurgusu “Kapitülasyon” olarak tanımlanan Petrol Kanunu’na, özellikle Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında yaşanan ambargo ile baş gösteren sıkıntılar nedeniyle bazı eklemeler yapıldı. Kanunun 2’nci maddesi, yapılan bir değişiklikle “Petrol kaynaklarının millî menfaatlere uygun olarak ... aranmasını, geliştirilmesini ve değerlendirilmesini” amaç olarak öngörmüştür. Bu bağlamda 13. maddenin birinci fıkrası şu hükmü içermekteydi: “Petrol hakkı sahipleri, 1 Ocak 1980 tarihinden sonra keşfettikleri petrol sahalarında ürettikleri ham petrol ve tabiî gazın tamamı üzerinden, kara sahalarında yüzde 35 ini ve deniz sahalarında yüzde 45 ini ham veya mahsul olarak ihraç etme hakkına sahiptirler, geri kalan kısım ile 1 Ocak 1980 tarihinden önce bulunmuş sahalardan üretilen ham petrol ve tabiî gazın tamamı ve bunlardan elde edilen petrol mahsulleri memleket ihtiyacına ayrılır.” Bu hüküm, 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile Petrol Kanunu bünyesine dahil edilmişti. Çünkü Kıbrıs Barış Harekatı’nda yaşanan sıkıntılar henüz tazeydi. Özellikle Batı’lı ülkelerin uyguladığı ambargo nedeniyle, Türkiye, harekat sırasında uçaklarına akaryakıt ve yedek parça bulmakta çok zorlanmıştı. Bu bilgileri veren Uluğbay, ayrıca, şu önemli maddelere dikkat çekiyor: “78’inci maddeye göre üretilen petrolün veya doğal gazın yüzde 12.5 i Devlet Hissesi olarak alınacaktı. 95’inci maddeye göre, petrol ve doğal gaz sahalarını işletenlerin ödeyecekleri gelir vergileri kesintileri toplamı yüzde 55 i geçmeyecekti.” TPAO’nun kuruluşu 1954 tarihli 6326 sayılı kanun çıktıktan hemen sonra da 6327 sayılı kanunla TPAO kuruldu. Ancak yıllardır TPAO’nun çalışmadığı, daha doğrusu çalıştırılmadığı iddiaları gündemdeki yerini korudu. Hakan Yılmaz Çebi’nin “Türkiye’nin Petrol Savaşları” kitabında yer alan iddiaya göre, “Milli (!) şirket TPAO kurulduğu gündem bu yana geçen süre içinde Türkiye’nin bir yıllık petrol tüketiminin ancak iki misli petrol üretebildi.” Ancak, bu konuda yalnızca TPAO’yu suçlamak doğru bir tutum olmaz. Bu konuların, Türkiye’de gelişen siyasi gelişmelerden bağımsız tutamayız. Türkiye’nin özellikle Soğuk Savaş döneminde özellikle ABD ile olan ilişkileri, Batı’ya bağımlılık sürecinin tetikleyici dönemini teşkil ediyor. Soğuk Savaş’ın son yıllarında yaşanan bir olay, petrol arama konularında yabancı şirketlere bağımlılığımıza önemli bir örnektir. 1980’lerin sonlarına doğru ABD’ye ait ARCO çokuluslu şirketi, Diyarbakır-Kayayolu sahasında incelemeler yaptı ve “petrol olmadığı” gerekçesiyle bu sahayı kapattı. Mart 1999’da TPAO’nun o bölgede yaptığı yeni çalışmalar sonucunda o sahada, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en zengin ve kaliteli petrol yatağı bulundu.
  19. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Amerika'nın Yeni Türkiye Planı - Bülent Esinoğlu 19/01/2007 Emperyalizm yeni Irak planını açıkladı. Aslında yeni olan hiçbir şey yok. Strateji değişmemiştir. Taktiklerde ufak tefek değişiklikler vardır. Eğer strateji değişseydi yığınakta değişiklik olurdu. Yığınakta değişiklik yok. Yığınak Irak'ta, yani Orta Doğu'da. Taktik değişikliler; kuvvetleri sınırlara taşımak, sınırlara Patriot yerleştirmek, ilave 22 bin daha eğitimli asker getirmek. Peki,yeni bir durum olmadığı halde, yeni bir durum varmış gibi hareket eden Amerikancıların görev telaşı ne? Söyleyeyim. Türkiye'de ve Suudi Arabistan'daki Amerikancılar değişen taktiğe göre yeni görevler aldılar. Bu görevin esaslar şudur; 1_ Irak'ta Şiî ve Sünnî iç savaşı var temasını işlemek. Aslında Şii ve Sünni savaşını kışkırtan Amerikanın kendisidir. Ama henüz başarılı olamamıştır. Amerikanın Irak çıkarmalarını yakından takip edenler bilirler. Amerika savaşa başlamadan önce üçe bölme niyetine sahipti. Tıpkı Yugoslavya'da olduğu gibi. 2_ Sünnîlerin hamiliğini yapmak üzere Irak'a girecek olan Türk Ordusu İran'ın desteğindeki Şii'ler ve İran ile karşı karşıya gelecektir. Planın dayandığı temel konu budur. 3_ İran'ı vurmak için yaptığı hazırlıklarda hep Türk Ordusunu yanına alma gayretindedir. Fakat Türk ordusu buna yanaşmamaktadır. Eğer Amerika İran Türkiye savaşını çıkartabilirse geriye bölünmüş bir Türkiye bırakır. Biz İran ile savaşırken Talabani ve Barzani bizi arkadan vurur. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı'nda Ermenilerin yaptığı gibi. Amerikanın sahte Kürt hayranlığı böylece bölgede bölünmüş Türkiye, yıkılmış İran, İsrail'in kontrolüne geçmiş Suriye bırakır. Hani şu Condelezza Rice 22 ülkenin sınırları ve rejimleri değişecek dediği konum. Amerika'nın şimdilik hayali budur. Irak'ta Amerikanın karıncayı gözünden vuracağını söyleyen, ama şimdi Irak'ta batağa düşen Amerika'yı kurtarmak için Kerkük türküleri söylüyorlar. Bundan çok değil bir buçuk iki yıl önce bizler Telafar, Kerkük yanıyor derken seslerini çıkarmayanlar acaba neden Kerkük türküleri söylüyorlar? Kafamıza çuval geçtiğinde "müzik notası mı diyenler" in Kerkük derdi nereden geliyor? İnisiyatif almayı Amerika ile birlikte hareket etme diye Türk halkına yutturmaya çalışıyorlar. Evet ulus devletimiz tehdit altında. Ama neden açık söylemiyorlar kimin tehdidi altında? Bunların ulus devleti kurtarmaktan anladıkları Amerikanın korumasına girelim demektedirler. Ağızlarının altındaki bakla odur. Yani tehdit edene teslim olacağız ve tehditten kurtulacağız. Tam işbirlikçi mantığı. Emperyalizme emperyalizm diyemiyorlar. RTE kendini cumhurbaşkanlığına taşırsa kendini kurtaracağını sanıyor. Vatanı pazarlayanlar, değil cumhurbaşkanı peygamber olsalar, kendilerini bu millete hesap vermekten kurtaramazlar. Ülkeyi bu hale sokacaksın sonra kaçacaksın. Yok öyle şey. Dünün özelleştirmecileri bu günün ulusalcısı olamazlar. Milliyetçilik milleti satarak olmaz. Bu siyasi kadroların hepsi tasviye olacaktır. İhanete izinler katlı. Halk kendi varlığını kurtaracaktır. Onlar değil biz kazanacağız. Yaşar Nuri Öztürk
  20. Lalenin tarihi Bir toplumun ruh halini anlamak için, o toplumun uğraşlarına bakmak gayet mantıklı olabilir. Lâle sevgisinin özellikle Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminin, en gösterişli zamanında bir tutku haline gelmesi sosyolojik açıdan değerlendirilmesi gereken bir konudur. Halk ve saray çevresinin bu çiçeğe karşı beslediği sevginin kaynağı, o dönemdeki iç ve dış durumlardan kaynaklanabilir. Artık Avrupa’daki topraklarını kaybetmeye başlayan Osmanlı Devleti Pasarofça anlaşmasıyla girdiği barış dönemini, Lâle Devri adıyla yaşamıştır. Bu dönemde padişah ve saray çevresi büyük bir israfa başlamış, halk bu dönemde ağır vergiler altında ezilmiştir. Bu döneme Lâle Devri denmesinin sebebi yeni yapılan bahçeler,saraylar, kasırların lâlelerle donatılmasıdır. Saray çevresi ve halkın bunaldıkları savaş ortamından bir nebze de olsa güzel ortamlara uzaklaşma istekleri de bu tutkuya neden olmuş olabilir. Sadrazam İbrahim Paşa bile kendi elleriyle lâle yetiştirmektedir. Lâle sadece Osmanlı Gerileme devrinde değil , Osmanlının bütün dönemlerinde gözdeliğini korumuştur. Anadolu’ya Türklerle birlikte gelen lâle Selçuklu Döneminden itibaren Türkler için bambaşka bir yer tutmuştur. Lâlenin diğer çiçeklerden sıyrılıp Türk ruhuna değişik bir şekilde hitap etmesinin sebebi hayli ilginçtir. Gerek şekli, gerek ismi onu farklı kılmıştır. Lâlenin anavatanın Orta Asya olduğu yaygın bir görüştür. Beşir Ayvazoğlu Lâlenin Türkistan’ın bozkırlarında yabani bir çiçek olarak uç verip, Bulgar Türkleriyle İdil boyuna, Timuroğulları ile Hint’e, Selçuklularla İran’a ve Anadolu’ya geldiğini savunmaktadır. Lâleye yabani olarak Akdeniz’in kuzey kıyıları ve Japonya’da da rastlanmaktadır. Çiçek kültürü Türkler de oldukça gelişmiş olup, lâlenin bu kültürde özel bir yeri vardır.Ayrı bir öneme sahip olan lâle motifi, tarihi kaynaklardaki örneklerden de anlaşılacağı üzere ilk olarak Orta Asya’da ortaya çıkmıştır. Sanat tarihçilerinin büyük bir kısmı Orta Asya sanatında veya 16. yüzyıla gelinceye kadar Türk sanatı süslemelerinde lâleden bahsetmezler. Lâle form benzerliğinden dolayı palmet grubu içerisinde değerlendirilir. Hun sanatına ait bilgilerin büyük çoğunluğunda ve kurganlarda çıkarılan buluntularda lâle motifinin yoğun bir şekilde kullanıldığı süs eşyalarına ve aksesuarlara rastlanmıştır. M.Ö. 5. ve 6. yüzyıllarla tarihlendirilen 1.Pazırık Kurganı’nda bulunan at koşum takımına ait ahşap malzemelerin ve eğer için kullanılan deriden kesilmiş parçaların, lâleye ait palmet motifleri olduğu görülmektedir. Uygurlar dönemi ile ilgili bir mezardan çıkarılan ipek kumaş üzerinde de lâle motifleri net bir şekilde görülmektedir. İran Selçuklularının ve Büyük Selçukluların sanat eserlerinde, 12. Yüzyıldan itibaren, lâle motiflerine rastlanmaktadır.Anadolu Selçuklu devletinin başkenti Konya’da ki eserlerde de lale motiflerine rastlanır. Lale ve lâle kültürünün Anadolu’ya Türklerle birlikte geldiği kesindir. İstanbul’un Fethi’nden sonra, şehir imar edilirken, bizzat Fatih’in emri ile yeniden düzenlenen bahçeler (parklar) lâlelerle süslenmiştir. Zaten Fatih Sultan Mehmet bir bahçıvandı.Bu meslekte çok önemli bir yeri vardı.Boş vakitlerinin çoğunu bunun için harcar ve bundan büyük bir haz duyardı.Seferler arasındaki boş zamanlarda Topkapı ve diğer sarayların bahçelerinde çalışmaktan da büyük zevk alırdı. Kanuni devrinde de, lâle türleri geliştirip çoğaltılmıştır.
  21. Rüzgar tüccarı kelimesi benim icat ettiğim bir şey değil. Bu söylemin kökleri 300 yıl öncesine dayanıyor. 1630 yıllarında, Hollanda'da inanılmaz bir şey gerçekleşti. Öylesine ki, bu olay, Hollanda'da gerçekleşen en büyük ekonomik çöküntünün nedeni idi. Bu ekonomik çöküntünün ana kaynağı ne para, ne altın ne de borsa hisseleriydi. Bu ekonomik çöküntünün tek nedeni Osmanlı İmparatorluğundan ithal edilen lale soğanı idi. 1630'lu yıllarda, Hollanda, o dönemde çok popüler olan lale soğanı ihraç etmeye başladı ve birçok Hollandalı, bu güzel çiçeği bahçelerinde yetiştirip, satmaya başladı. Fakat o dönemde Hollanda'da yetiştirilen laleler, bir virüs nedeniyle hastalanmaya başladı. Ölümcül bir hastalık değildi bu hastalık. Tam tersine, bu virüs sayesinde, laleler renk değiştirmeye başladı ve o zamana kadar görülmemiş, rengarenk laleler yetişmeye başladı Hollanda'da. Bir nevi mutasyona uğradı Hollanda laleleri. İşte bu mutasyon, Hollanda'da görülecek en büyük ekonomik çöküntülerden birinin kapısını araladı. Birçok Hollandalı, o dönemde işini gücünü bırakıp, çok popüler olan lale soğanı alım-satım işine başladı. Öylesine ki, lale soğanı, o yıllarda en büyük, en pahalı yatırım kaynağı haline geldi. Birçok kişi, parasını, lale soğanına yatırmaya başladı. Bir anda lale, statü sembolü haline geldi. Ortalama yıllık gelirin 150 Florin olduğu bir ülkede, popüler bir lalenin soğanı, 1250 Florin gibi bir fiyata satılabiliyordu. Birçok kişi evini, hayvanlarını, arsasını satarak, parasını lale soğanına -yatırım amaçlı, yatırmaya başladı. Eğer o zamanda, başarılı bir lale brokeri iseniz, aylık geliriniz 5000 Florine yaklaşabiliyordu (örneğin, 1636 yılında Semper Augustus adı verilen en pahalı ve ender lale soğanı, 6000 Florine alıcı bulabiliyordu lale borsasında). Fakat bütün bunlar 1637 yıllarının sonlarına doğru değişti. Lale soğanının fiyatı hızla düşmeye başladı. Birçok kişi, kasalarında sakladığı "yatırım kaynağı" lale soğanlarına ödedikleri paranın binde birini bile alamadılar. Hollanda büyük bir ekonomik çöküntü içine sürüklenmeye başladı. İşte bu döneme "Lale Balonu" ve yapılan ticarete ise "rüzgar ticareti" adı verildi. Bu çöküntünün kanımca en büyük nedeni, o dönemde bu ticarete katılan ve paralarını lale soğanına yatıran kişilerin, ellerindeki hammaddeyi tam anlayamamaları ve geleceği iyi görememelerinden kaynaklanıyor. -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Güney Amerikalı yerlileri asırlar boyunca maymun avlamak için çok basit bir kapan kullandılar. Yerliler, küçük bir hindistancevizinin ucuna, bir maymunun elinizin girebileceği boyutta bir delik açıp, bu delikten, hindistancevizinin içine bir miktar pilav koyarlar. Daha sonra bu kapanı, maymunların ziyaret edebileceği ağaçlardan birine bağlarlar. Maymun gelir, pilavın kokusunu alır ve karnını doyurmak için elini bu delikten içeri sokar ve pilavı avuçlar. Kapanın en önemli noktası, maymunun boş elini sokup, pilavı tutan yumruğunu geri çıkartmaya çalışmasında yatıyor. Maymun, açlığın ve açgözlülüğün verdiği duygular içinde ve başına geleceklerden habersiz bir tavırda pilavı tutan yumruğunu, saatlerce bazen günlerce o kapandan çıkarmaya çalışır fakat hindistancevizinde bulunan delik, maymunun pilavı tutan yumruğunun çıkmasına izin vermeyecek kadar küçüktür ve bir müddet sonra, yerliler gelip, maymunu kolayca avlar. alıntı Mehmet Doğan
  22. sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Burada eklediğim resimler Hollanda'nın ünlü lale bahçeleri, çok güzeller değil mi? Güzel olmalarının yanı sıra bir başka özellikleri de Hollanda'nın bu çiçekle ülke ekonomilerine, hem turizm geliri hem ihracat geliri kazandırmakta... İşin bir yanıda laleleri Osmanlı'dan ithal etmiş olmaları... Bir döneme adını vermiş olan bu çiçek şimdi bizlerin bahçelerinde ve parklarında bir süs bitkisi olarak kaldı... Ama lale denilince bir dönem Osmanlı bilinirken şimdi Hollanda bu çiçekle anılır oldu... Bizden almış oldukları çiçeği bir gelir malzemesi olarak kullanmayı başaran Hollandalılar mı çok akıllı yoksa biz mi akılsızız yorum hepimizin...
  23. yaaa öyleymiş işte, bende yeni öğrendim ben öyle diyorsam öyledir, egzorsist, sen bana yalançıı mı diyon, yoksa bu frozen cadısı mı kandırdı seni... bu arada, ben gene kilo almışım 130,99 kilo olmuşum haberiniz olsun, bu arada frozende pigmeymiş biliyor muydunuz? egzorsistte bir göbek varmış kendisi gelmeden yarım saat önce köşeyi dönüyormuş... siyahx, protez diş takıyormuş çünkü kadının biri dişlerini dökmüş... bunuda bilmiyordunuz demi? :lol: kötüyüm ben kötüyüm, kötüyüm herkesi hasta ederim ederim.hıııımmmmm
  24. figgarocum bana katılmaman mümkün olamaz senin özellikle bu konuda bilirim çünkü ne çok ortak sorgu geliştirdiğimizi... biz biliriz birbirimizi... ve yumotem, en doğru söz budur sahiden, "anlatılmaz, yaşanır" ... ama ardından bu soru gelir ki, her yaşayan anlar mı? ve asıl kafamıza takılanda budur değil mi? hayat adına sorguları olanlara, yaşadığını anlamlandırmaya çalışanlara, binlerce teşekkür... işte hayatın yaşanılır yanlarından biride budur, birlikte sorgulamak ve paylaşmak içimizden geçenleri... şiirlerini, sözcüklerini, duygularını bizle paylaşan dostlar inanın her kelimenizden bin mana çıkartıp özümsemekteyim... ve çokta iyi gelmekte bana... prusias hayatının anlamını bulmuş gibi, dilerim kaybetmesin... eren şiiri çok beğendim, yine görmek isteriz seni sayfamızda... hepinizi görmek isteriz... hadi bana en sevdiğiniz şiirleri gönderin, içinde kendinizi yaşadığınız "an"larınızı bulduğunuz şiirleri... hayat, çok kısa, çok amansız ve hatta çoğu zaman kuralsız bir deneyim... deneyimlerimizin boşa çıkmaması dileğiyle... sizi seviyorum... Yalnız Bir Opera ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim imrendiğin, öfkelendiğin kızdığın ya da kıskandığın diyelim yani yaşamışlık sandığın Geçmişim dile dökülmeyenin tenhalığında kaçırılan bakışlarda gündeliğin başıboş ayrıntılarında zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, Büyüyüp kök salan , benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren Bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin... murathan mungan

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.