Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

bihaber

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    34
  • Katılım

  • Son Ziyaret

bihaber tarafından postalanan herşey

  1. bihaber doğum gününüz kutlu olsun!

  2. selam muhacirin teklifi hoş ve geçerli çünkü ne yazıkki bizim toplumumuzda bir bilgisi olmadığı halde fikir beyan etme tarzı var o yüzden eleştirilen eser vekişinin hayatı iiiii araştırılmalı araştırlınınca anlaşılacakkki yapmış olduğu mücadele tarihte eşine nadir rastlşanılacak cinsten
  3. evet baylar bayanlar sizin din ve dine bakış açınızı bilmem ama bazı insanları belli kılıflarla belli noktalara getirdiğiniz yetmezmiş gibi dini açıdanda bazı noktalara getirme uğraşlarınız komik yamyam ve birçok kişinin geçmişteki yazmış olduğu yazılara bakarsanız m.kemalin din anlayışı ortadadır, yapmış olduğu inkılaplar ve diğer ilkeler ve günümüzde ona istinaden yapılan uygulamalar eğer m.kemali dini açıdan değerlendireceksek argümanlarınızı merak ediyorum çünkü ve bizde çooook bilgi var..........
  4. esselam aleykum bakiniz bazi arkadaslar anlasilan herzamanki metotlarindan vazgeçmeye niyetleri yok ..........ben size isterseniz konuyu bir hatirlatayim gerçi siz konuyu bu noktaya getirerek soruya çok güzel cevap vermissiniz.......................................
  5. iste sizin farkiniz ayni kisiden bahis etselerde yinede farklilar çünkü kafalarindaki canlandirdiklari veya olmasini istedikleri farkli..............................................bana molla inancini biraz izah edermisiniz nedir bu ?????????????????????????????
  6. esselam aleykum ahirzaman bazi arkadaslar kanitsiz konusmaya aliskin oldugu için delile dayanan metinlere dayanamaz ancak çalismandan dolayi seni kutluyor ve bizim aksimize yani çogunlugu müslüman nüfusa sahip olan ülkelerin disindaki pekçok ülkede bizim aksimize taklidi degilde tahkiki islama girisler oluyor vede azda degil vede bu büyükbir hiz vede hersiniftan özellliklede okumus kesimden özellikle ..............paylasimlarin devami dilegi ile kolaygelsin vesselam
  7. bihaber

    Atatürkçülük

    esselam aleyküm hakikaten perfect çok hos ya daha nediyeyimki söz birakmamissin.........................
  8. bihaber

    Mehdi gelecek mi?

    gelecek gelmeyecek belki bir fikrim yok bu siklardan biride belkide geldi ve gitti ..................................................................
  9. bihaber

    TÜRKÜN TANIMI

    ben irken türk degilim ve ben türkümde diyemem ancak bu vatana 1864 te gelmisiz ve tabi gelmeden öncede osmanli tebasiyiz yani irken bagim yoktur ancak din birligim ve gönül birligim vardir. Bu arada çerkes olarak ben birinin çerkeslerin türk oldugunu idia etmesi komik...................................
  10. bihaber

    IZ BIRAKANLAR

    Bediüzzaman Said Nursi (Ocak-Mart 1878 - 23 Mart 1960) Risale-i Nur Enstitüsü Gençliği ve Tahsil Hayatı: I. Meşrutiyet Devri Bediüzzaman Said Nursi’nin doğduğu yıl Osmanlı Devleti, Balkanlar ve Kafkasya’da, Rusya’yla savaşmaktaydı. Osmanlı tarihçilerinin Rumi takvime göre ‘93 Harbi’ diye adlandırdığı 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı, hem Osmanlı Devleti hem de Batılı Devletler için yeni bir dönemin başlangıcını teşkil edecek kadar önemlidir. Rusya’nın Sırpları kışkırtması ile Bosna-Hersek ve Karadağ’da başlayan isyanlar, Avrupa’nın yarısını ve Osmanlı Devleti’nin tamamını etkileyecek kadar büyük bir savaşa sebep olmuştu. Bu sırada Osmanlı Devleti, Meşrutiyeti ilan etmiş; siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda büyük değişikliklere yol açacak olan anayasal parlamenter sistemi yürürlüğe koymuştu. Nisan 1877’de, Rusya’nın savaş ilanıyla Kafkas ve Balkan Cephelerinde başlayan çarpışmalar, Osmanlı kuvvetlerinin sürekli olarak geri çekilmesi ile sonuçlandı. Ruslar, batıda Plevne’yi düşürdükten sonra Balkanları boydan boya istila ederek, İstanbul’a 18 kilometre uzaklıktaki Yeşilköy’e kadar gelmiş, doğuda Ardahan, Oltu, Kars’ı alarak Erzurum’a girmişti. Bu esnada, Osmanlı ülkesinde ekonomik kriz had safhada idi. Halk, fakirlik ve salgın hastalıklardan ayakta duramaz hale gelmişti. Parlamento, devam etmekte olan savaş yüzünden sağlıklı çalışamadığı, ülkenin acil olarak çözüm bekleyen sorunlarına pratik çözümler üretemediği için çalışmalarına ara vermişti. Savaşın sonunda Yeşilköy’de imzalanan Ayastefanos anlaşması ile Osmanlı, Balkanlarda ve Avrupa’daki topraklarının neredeyse tamamına yakınını kaybetmişti. Tuna Cephesinde Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlığına kavuşmuş ve Bulgaristan prensliği kurulmuştu. Kafkas Cephesinde ise Batum, Kars, Ardahan ve Doğubeyazıt Ruslara bırakılmıştı. Osmanlı Devletinin ödemesi gereken ağır savaş tazminatı, uzun yıllar süren ekonomik çöküntüye yol açmıştı. Anlaşmadan sonra terk edilen topraklarda yaşayan Müslüman ve Türk nüfusun her türlü zor şartlar altında başlayan göç dalgaları, ülkedeki durumu daha da ağırlaştırmıştı. Bediüzzaman Said Nursi, yeni bir devrin başlangıcı sayılan bu gelişmeler yaşanırken dünyaya geldi. 1878’de1 Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğan Bediüzzaman, ilk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah’tan aldı. Tağ Köyü’ndeki medresede öğrenim hayatına başladığında sekiz yaşındaydı. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca, bir çok medresede kısa sürelerle bulunarak ders aldı. Bu süre zarfında Kur’an’ı hatmetti ve medrese eğitiminin temeli olan sarf ve nahiv kitaplarını İzhar’a2 kadar okudu. Sonunda, Doğu Beyazıt’ta bulunan Şeyh Mehmet Celali’nin medresesinde üç ay süren bir eğitim gördü.3 Burada, medrese eğitiminde yer alan kitapların yanında pek çok başka kitabı da okudu. İcazetini4 alarak Doğubeyazıt’tan ayrılan Said Nursi, son derece hareketli geçen tahsil hayatında, çok genç yaşta iken klasik medrese eğitiminin sınırlarını aşan engin bir birikime sahip oldu. Doğudaki ilim merkezlerine tek tek giden Said Nursi, o dönemin medrese alimleri arasında gelenek halinde olan ilmi münazaralara katıldı. Keskin zekası ve güçlü hafızasının yardımıyla bu münazaralardan başarıyla çıktı. Şarktaki medrese alimleri karşısında ilmi rüştünü fiilen ispatlamış olan Said Nursi’nin genç yaşta ulaştığı ilim seviyesi, herkesi hayrete düşürmüştü. Anlaşılması en zor konuları kolaylıkla anlaması ve mütalaa ettiği kitapları kolaylıkla ezberine alması gibi farklılıkları sebebiyle, zamanın alimleri ona “Bediüzzaman”5 lakabını uygun görmüşlerdi. 1893 yılında, Miran aşiret reisi Mustafa Paşa’yı, yöre halkına yaptığı baskı ve zorbalıktan vazgeçirmek için6 Cizre’ye giden ve burada bir müddet kalan Said Nursi, 1894’te Mardin’e geldi. Mardin’de kaldığı süre zarfında her türlü sosyal faaliyetin içinde bulunan Bediüzzaman, burada karşılaştığı Şeyh Cemaleddin Afgani’nin bir talebesinden Afgani’nin siyasi fikirlerini tanıma fırsatı buldu.7 Siyasetle ilgilenmeye de ilk defa Mardin’de başlayan Bediüzzaman, tartışmalarda fikrini açıklamaktan geri durmuyordu. Bulunduğu topluluklarda tartışmalara neden olan Said Nursi’yi, Mardin Mutasarrıfı bir tedbir olarak il hudutları dışına çıkarmak zorunda kaldı. Bitlis’e gelen Bediüzzaman’ın ilmi vukufiyeti ve farklı kişiliği, Bitlis Valisi Ömer Paşanın dikkatini çekmiş ve Vilayet konağında kalarak çalışmalarına devam etmesi için ona bir oda tahsis etmişti. Konağın büyük kütüphanesi İslami ilimlere ait olan eserleri tamamen mütalaa ederek çalışmasına müsait zemin oluşturmuştu. Bitlis’te geçirdiği iki yıllık süre Bediüzzaman’ın İslami ilimlerde derinleşmesine vesile olmuş, ilmi üstünlüğü ulema ve nüfuzlu kimseler arasında ona, hatırı sayılır bir şöhret kazandırmıştı. Bu arada onun ulema ve halk arasındaki şöhret ve itibarından etkilenen Van Valisi Hasan Paşa, Van’a gelmesi için ısrarla davet ediyordu. İki senelik Bitlis hayatından sonra Said Nursi, Vali Hasan Paşa’nın daveti üzerine gittiği Van’da on yıl kadar kaldı. Hasan Paşa’nın yerine tayin olunan İşkodralı Tahir Paşa da Said Nursi ile ilişkilerini devam ettirmiş ve aralarında samimi bir dostluk kurulmuştu. Bediüzzaman konağın kendisine ayrılan bölümünde uzun süre kalarak çalışmalarına devam etmişti. Çeşitli gazete ve dergilerin de zamanında bulunabildiği konağın zengin kütüphanesi, Bediüzzaman’a çeşitli konularda derinleşmesi için iyi bir imkan oluşturmuştu. Said Nursi, burada Paşa’nın kütüphanesindeki pozitif bilimlere ait kitapları da inceleyecek çalışma imkanını buldu. Bir yandan tarih, felsefe, coğrafya, matematik, kimya, jeoloji ve felsefe ile ilgilenirken, diğer yandan içinde yaşadığı toplum yapısını çok yakından inceleme ve tanıma fırsatına sahip oldu. Osmanlı cemiyetinin içinde bulunduğu sıkıntıların aşılmasında eğitime çok önemli bir rol düştüğünün farkındaydı ve medreselerde din ilimleriyle birlikte müsbet ilimlerin de okutulması gerektiği kanaatine vardı. Hatta bu yolda eğitim esasları ve yönetim şekliyle bir de üniversite projesi zihninde teşekkül etmiş, bundan sonraki hayatının en büyük iki gayesinden birini oluşturan idealindeki bu üniversiteye, “Medreset-üz Zehra” adını vermişti.8 Valinin konağında ilmi çalışmalarına devam ederken, bir yandan da kendine ait Horhor Medresesinde ders veriyordu. Tahir Paşa, bir gün ona, konağa getirilen gazetelerin birinde, İngiltere’nin Sömürgeler Bakanı Gladstone’un Avam Kamarasında yaptığı konuşmanın haberini okudu. Habere göre Gladstone elinde bir Kur’an-ı Kerim ile kürsüye gelerek: “Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” demişti.9 Bu söz Said Nursi’nin dünyasında fırtınalar koparmış ve hayatının belki de en önemli kararını vermesine yol açmıştı. Gladstone’un sözüne karşılık olarak, “Ben de Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez ebedi bir güneş gibi mucize olduğunu dünyaya ilân edeceğim” diyen Bediüzzaman, hayatının diğer bir gayesi olarak “Kur’an’ın bu asra bakan manevi mucizesi”ni insanlara ispat ederek gösterme kararını verdi.10 Van’daki uzun ikametinin neticesi olan bu karar ve Şarkta kurulmasını istediği üniversite fikri, Said Nursi’nin bundan sonraki hayatını şekillendiren en önemli iki hareket noktasıydı. Van’ın, Said Nursi gibi bir deha için çok küçük olduğunu düşünen tecrübeli Osmanlı Paşası Van Valisi Tahir Paşa, onu İstanbul’a gitmesi için teşvik ediyordu. Ve nihayet Said Nursi, 1907 yılının başlarında İstanbul’a gitmeye karar verdi. Maksadı, fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte okutulacağı, idealindeki üniversite düşüncesini hükümete iletmekti. Tahir Paşa’nın Sultan Abdülhamid’e hitaben yazdığı referans mektubunu alan Bediüzzaman, önce karayoluyla Trabzon’a, oradan da gemiyle İstanbul’a gitti.11 İstanbul’da ilk önce Ferik Ahmed Paşa’nın evine yerleşti.12 İlk iş olarak, Doğu’da kurulmasını istediği üniversite ile ilgili bir dilekçeyi padişahın özel kalem dairesi olan Mabeyn-i Hümayun’a sundu. Ancak, hükümet dilekçenin konusu olan üniversite projesinin önemini kavrayamadı ve bunu gerçekleştirmek için hiçbir teşebbüste bulunmadı. Bediüzzaman, İstanbul’a gelişinden iki ay sonra Fatih’teki Şekerci Han’da kalmaya başladı.13 Burada odasının kapısına “Burada her suale cevap verilir, her müşkil hallolunur; fakat sual sorulmaz” diye bir yazı astı. İçerisinde alimlere ve aydınlara gizli bir meydan okuma da bulunduran bu davet, kısa sürede bütün İstanbul’a yayıldı. İlim adamları, medrese hocaları, talebeler, siyasetçiler, herkes bu Şarktan gelen keskin zekalı ve garip kıyafetli adamı konuşmaya başladı. İnsanların yavaş yavaş bu genç alimin etrafında toplanmaya başlaması hükümetin evhamlanmasına sebep oldu. Birkaç kere tutuklandı ve serbest bırakıldı. Said Nursi’den kurtulmak isteyen hükümet, onu bir defa da Tımarhaneye gönderdi.14 Bunun muhalifleri sindirmek için başvurulan bir yol olduğunu bilen Said Nursi: “Akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum. O çeşit akıldan istifa ediyorum”15 diyerek kendisini susturmak isteyenlerle uzlaşmadı. Toptaşı Tımarhanesi doktorunun, “eğer bu adamda zerre kadar cünun varsa dünyada akıllı adam yoktur” diye rapor vermesiyle de serbest bırakmadılar ve tımarhaneden alarak hapishaneye gönderdiler. Gözaltında iken Zaptiye Nazırı Şefik Paşa, kendisini ziyaret ederek Padişahın selamıyla birlikte İhsan-ı Şahaneden 1000 kuruşu takdim etmişti. Şefik Paşa, O’nun eğitim hakkındaki teklifinin Bakanlar Kurulunun gündemine alındığını, kendisinin de açılacak üniversiteye otuz lira maaşla rektör tayin edildiğini ve maaşının hemen başlayacağını da tebliğ etmişti. Bediüzzaman ise bunun bir sus payı olduğunu ifade ederek, kendisine takdim edilen makamı ve ihsanı reddetmiş ve derhal padişahla görüşmek istemişti. Hayretler içinde oradan ayrılan Şefik Paşa’dan ve hükümetten herhangi bir haber çıkmamış, Bediüzzaman da hapishanede kalmaya devam etmişti.16 Dipnotlar: 1. Doğum tarihi için bkz.: Doğum Tarihi. 2. Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Germany 1994, s. 68. 3. Bediüzzaman Said Nursi, İçtimai Reçeteler, İstanbul 1990, C.1, s. 10. 4. Sadık Albayrak, Son Devrin İslam Akademisi, İstanbul 1972, s. 198. 5. Bediüzzaman Said Nursi, İçtimai Reçeteler, İstanbul 1990, C.1, s. 23; Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul 1990, C. 1, s. 76. 6. Abdurrahman Nursi, Bediüzzaman’ın Hayatı, İstanbul 1993, s. 28. 7. Abdurrahman Nursi, Bediüzzaman’ın Hayatı, İstanbul 1993, s. 33. 8. Bediüzzaman Said Nursi, İçtimai Reçeteler, İstanbul 1990. C.1, s. 24. 9. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Germany 1994, s.438. 10. Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Germany 1994, s. 83. 11. Abdurrahman Nursi, Bediüzzaman’ın Hayatı, İstanbul 1993, s. 45 12. Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul 1990, C.1, s. 142. 13. Bediüzzaman Said Nursi, Asar-ı Bediyyât, s.331. 14. Bediüzzaman Said Nursi, Divan-ı Harb-i Örfi, İstanbul 1995, s. 87. 15. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Germany 1994, s. 303. 16. Bediüzzaman Said Nursi, Asar-ı Bediiyyât, s. 331 --------------------------------------------------------------------------------
  11. arkadaslar nedendir bilmem insanlar bu gibi husularda fazla düsünmüyor.......bilimsel dil içerisine bütün bilimleri hem fen hemde din ilimlerini içine alIr .................simdi birdaha düsünün
  12. Çanakkale Şehitlerine Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!" Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında, Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ! Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam, Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak, Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm. Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi; "O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi. Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek. Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar... Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. "Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât! Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber. mehmet akif ersoy
  13. bihaber

    NEDEN?

    Ahmed yaratılmış o büyük Nur-u Ehadden, Her zerrede nurdur, o ezelden, hem ebedden. Bir nur ki odur hem yüce, hem lâyetenâhi, Ol fahr-i cihan Hazret-i Mahbub-u İlâhî. Parlattı cihanı bu güzel nur-u Muhammed (a.s.m.) Halk olmasa, olmazdı bir zerre ve bir fert. Ol nuru ânın, her yeri, her zerreyi sarmış, Baştan başa her dem bu kesif zulmeti yarmış. Bir nur ki odur sade ve hem lâyetezelzel, Ârî ve berî cümleden üstün ve mükemmel. Bir nur ki bütün zerrede ancak o nümâyân, Bir nur ki verir kalblere hem aşk ile iman. Bir nur ki eğer olmasa ol nur hele bir an, Baştan başa zulmette kalır hem de bu ekvan. Bir nur ki değil öyle muhat, hem dahi mahsur Bir nur ki eder kalbi de pürnur, çeşmi de pürnur. Bir lem'adır andan, şu büyük şems ve kamerler. Hep işte o nurdan bu acâib koca âlem, Halk oldu o nurdan yine Cennetle Cehennem. Şek yok ki o nurdur okunan Hazret-i Kur'ân, Ol nur-u ezel hem sebeb-i hilkat-i insan. Herşeye odur mebde' ve asıl ve esas hem, Ondan görünür nev-i beşer böyle mükerrem. Bir zerre değil, bahr-i muhit o bahr-i münirden, Hem nasıl beşer hiç kalıyor hepsi de birden. Şek yok ki cihan, katre-i nurundan o nurun, Şek yok ki bu can, zerre-i nurundan o nurun. Sönsün diye üflense, o derya gibi kaynar, Söndürmeye hem kimde acep zerre mecal var? Söndürmeye kalkmıştı asırlar dolu küffar, Kahreyledi her hepsini ol Hazret-i Kahhâr. Hep sönmüş asırlar, yanıyor sönmeden ol, Tarihe sorun, kimdir o nur, hem kimmiş menfur? Alnında yanan nur-u Muhammeddi Halîl'in, Yetmezdi gücü bakmaya her çeşm-i alîlin. Görseydi Resulün o güzel nurunu Nemrud, Yakmazdı o dem, nârını ol kâfir-i matrud. Bir sivrisinek öldürüyor o şâh-ı cihânı, Atmıştı Halil'i âteşe çünkü o canî. Bir perde açıp söyledi Hak gizli kelâmdan, Ol âteşe bahseyledi hem berd ü selâmdan. "Dostum ve Resulüm yüce İbrahim'i, ey nâr, At âdetini, yakma bugün, sen onu zinhar!" Bir gizli hitap geldi de ol dem yine Haktan Bir abd-i mükerrem dahi kurtuldu bıçaktan. Ol nurdan için Yûnus'u hıfzeyledi ol hût, Ol nur ile kahreyledi hem kavmini ol Lût. Ol hüsn-ü cemal, eyledi âlemleri hayran, Nerden onu bulmuş, acaba Yûsuf-u Ken'an? Hikmet nedir, ol dertlere sabreyledi Eyyûb, Hem sırrı nedir, Yûsuf için ağladı Yakub. Öldükçe dirildikçe neden duymadı bir his? Ol namlı nebi, şanlı şehid Hazret-i Cercis. Hasretle neden ağladılar Âdem ve Havvâ? Kimdendi bu yıllarca süren koskoca dâvâ?
  14. 26. söz birdaha gözden geçirin isterseniz..............................................................
  15. esselam aleykum birader ben bu verdigin link egirdim birçok kez ancak ben bu linc i tam kullanam1yorum bir izah edebilirsen mutlu olurum simdiden tesekkürler vesselam
  16. birader anlayamadIgIm sey su neden bukadar din düsmanlarI varken durupda böyle ömrünü küfür ile mucadeleyle geçiren bir insan ile ugrasIyorsun!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
  17. peki birader sen sunu bidaha oku ve tarihide bir gözden geçir bakalIm yapIlan inkIlaplarI halkmI istedi dinine ve örfüne aykIrI bir sürü uygulama at su, at gözlüklerini ve tarihi oku o sana cevap verir.........................
  18. hiç unutmam sene 1900 çift sIfIr diyeyim sonrada gerçek tarihe geri döneyim evet sene2000 o yIl YIl basI ramazan ayI içinde hocaya sorarlar hocaaaaaaam biz yIl basI aksamI içsek ertesi günde oruç tutsak olurmu?????hoca tabiki ilmühüm tabiki ülmühüm der yani olur der ne güjeeeeeelllll tabiki tutmak ve dahi inanmayana veya tutmak istemeyene ve kendine kIlIf arayana "yasasIn yasar nuriiii"ah bu hocaya söylesekde su namazada bir el atsada eeeeee tabi zekat falan derken negüjeeeeeel olur dimi ne gerekvarki 1400 yIl öncesine aslInda arkadaslar amerikalIlar isi biliyor onlar IRAK iskalinden sonra bilirsiniz "GERÇEK FURKAN"diye bir kitab çIkardIlar meydana onu Irak yerine göndersene yasar hocaya ne ayIp
  19. benim en iyi bildigim komplo teorisi yahudi-evangelist isbirligi tabiki günümüz için geçerli yoksa geçmise gidersek oooooooooooo tapInakçIlar-farmasonlar-haçlI seferleri-fIransIz ihtilali-1.dünya savasI-bolsevik ihtilali-özellikle OSMANLININ YIKILMA PiLANLARI-türkiyede ve daha birçok ülkede dikdatörler-askeri darbeler-2.dünya savasI =israil devletinin kurdurulmasI=BÜYÜK ORTA DOGU(VAAD EDiLMiS TOPRAKLAR)YAAAAA bende sasIrdIm bukadar uzun yazIya ancak yazmaya baslIyInca öyle devam eti
  20. ben sunu okudum ingiliz sömürge bakanI lord gürzon galiba ismini yanlIs hatIrlIyor olabilirim neyse ney sadet diyorki zat bu" müslümanlarIn elinden ya bu KURAN-I KERiM-i almalIyIz yada onlarI KURAN dan sogutmaLIyIz "artIk biraz tarih bilgisi olan ingiliz siyasetini bilen gerisini getirir.........
  21. geldimi peki bu mehdi ile deccal yok geldi ise icraatlarI ne olmus acaba hem bunlar ne yapacak ahir zaman denen vakitte ben çok duyuyorum bu vaktin ahir vakit oldugunu bunlar ya gelip görevlerini yapm1ssa
  22. "Teist arkadaşların"dedigin arkadaslar kim ben tam anlayamadIm ha ben biraz daha derin bir açIklama bekliyordum beklemeyede devam ediyorum çünkü gelen ayetler bildigim kadarIyla sadece bir insana degil bütün insanlara (inanan ve inanmayan)"emredilmistir"biraz düsünelim isterseniz
  23. ben tam bilmem ancak ataist=yaratIcIya inanmayan deyilmidir ??? burada ben kavram karmasasI görüyorum bir insan müslüman oldugunu söylüyor birde ekliyor "Biz Müslüman ateistleriz" ihtimali varmI sizce?????
  24. çok enteresan bir insan1n bu yapt1g1 "çok bilmislikmi"??? acaba bu kadar iddial1 konusmak büyük cesaret ben bi bakay1m kimmis bu" Bediüzzaman"neyse bilgi destegi istiyorum bu kisi hakk1nda yaln1z dogru bilgi
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.