Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BilincArkeolojisi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    23
  • Katılım

  • Son Ziyaret

BilincArkeolojisi tarafından postalanan herşey

  1. Arkadaşlar moda sanatçıları dinliyoruz, moda programları izliyoruz, evlilik öncesi ilişkilerin sayısıyla öğünüyoruz çünki popülerliğimizi artırıyor, marka giyiniyor statü kazanıyoruz, popüler kültür diğince sizin aklınıza neler geliyor bilmiyorum ama benim için kocabir yalan gibi geliyor içerisinde olmakla zorlandığımız bir yalan ve tercihlerimizle bu yalana güç kazandırıyoruz ben karşıyım arkadaşlar popüler olan herşeyde bir bayağılık tadı alıyorum ya siz?
  2. teşekkürler arkadaşım Allah razı olsun. umarım okuyanlar derslerini alır bu yazıdan.
  3. senin söylediklerine bakılırsa sen yoksun o zaman senin bu yazdıklarında yok sana cevap yazmama gerekte yok zaten bu yazıda yok. insanın aklını mantığını nekadar köreltebileceğine sen çok güzel bir delilsin benim nazarımda. anlamadığımızı göremediğimizi feryat figan haykırırken kendi yanılgılarını gözün görmez olmuş. istersen tabi tercih senin o haklarında okuyup yargıya vardığın her konuyu derinlemesine araştır her iki düşüncenin neler ileri sürdüğünü oku ama nasıl bir açık bulurum diye okuma okuduklarını mantığınla aklınla anlamaya çalış. Belki İnşAllah hidayet nasip olur. arayana herzaman cevap vardır. Big bang'in bilim adamlarınca açıklanması ile Kur'an daki yaratılışın tarifi birbirine çok yakın bilim ilerledikçe yapacağı şey sadece kuranı doğrulamak olacaktır. ama imtihan sırrı devam ediyor daha ortadan kalkmadı imtihan inanmak istemeyenlerede seningibi perdeler arkasına saklanabilecekleri kafalarını kuma sokabilecekleri kum hep olacaktır.evrenin bir biri içerinde kaç tane oluşum içerisinde olduğuna baksan dünyadan atmosfer tabakalarının yapısına baksan bir biri içerisindeki 7 kat gök ile anlatılmak isteneni anlarsın.işte gök kubbe lafından kafasının üstünde evinin tavanına benzer bir tavan arayacak kadar kıt anlayışını bakışını genişletmeye çalış anlayamadığına yanlıştır diyeceğine.kara deliklere yaklaştıkça zamanın yavaşladığını bilim adamları ispatladılar her şartta bilinen alemde zaman kavramının bile sabit ve durağan olmadığı zaten ispatlandı sadece dünya günü yoktur güneş günü diye kavramlarda vardır.Kur'an daki gün kavramıda tabiki belli zaman aralıklarında gerçeklerşmiş 6 evreyi altı günü anlatmıştır.Dalga geçmiyoruz Kur'an'ı bilimsel göstermeyede çalışmıyoruz sizin idialarınıza sizin dilinizle cevap veriyoruz ve verdiğimiz örneklerden hiçbirşey anlayamıyorsunuz anlamak işinize gelmiyor çünki bunlara inansanız hesap var cennet var cehennem var zor geliyor bunlar başı boş yaşamak istiyorsunuz öyle olmasını hayal ediyorsunuz ama iş öyle sizin sandığınız gibi de değil.
  4. arkadaşlar başlık sorumu tekrar soruyorum olmayan ne var bizim bildiğimiz bizim bildiğim herşey vardır olmayan bişeyi biz bilemeyiz Allah'ıda bildiğimize göre o da vardır. şimdi gelin mahiyetini anlamaya çalışalım hep birlikte...
  5. zeus vardır ama hayalde vardır gerçekle alakası yoktur peki sen Allah'ın varlı konusunda ne diyosun az önceki yazdıklarımızı oku bizi tekrar aynı şeyleri yazmaya mecbur bırakma.Allah'ın hayaldemi var olduğunu yoksa gerçektemi var olduğu konusununda cevabı yazıldı hiç bir hayal bukadar zamandır böyle tutarlı idda edilemez. ve hiçbir hayalin bukadar çok mantıksal delili olamaz.onun için Allah hayal değildir. ikra gerçeğin yegane tek saihibidir.
  6. sağdan soldan duyduğunuz seyler! önce öğreninde gelin! bu tür sözleri sizin gibi akla bilime değer veren birisine hiç yakıştıramadım yoksa biz sizi yanlışmı değerlendiriyoruz yoksa kendinizi yanlışmı tanıtıyorsunuz? burada size ve inanmayanlara bişeyler düşündürmeye çalışan insanlara bu şekilde davranarak kendinize bir fayda kazanamazsınız istersen sende araştırmaya ve okumaya devam et belki ve inşallah Rabbim sanada hidayeti nasip eder. eğer seviyeyeyi koruya bilirsek konuşmaya devam edelim yoksa bir anlamı olmaz.
  7. kardeşim yazını zevkle okudum teşekkür ederim bende aynı fikirdeyim seninle...
  8. güzel sonunda soruyu anlayan birisi çıktı. o zaman senin mantığını baz alırsak zeus'un uydurma olduğunu söylemişsin o yazdıkların içerisinde tek doğru olan bu. doğrudur zaus uydurmadır ama uydurmada olsa zeus diye bir kavram vardır hatta heykelleride vardır üzerine yazılmış şiirlerde edebi eserlerde vardır zeusun uydurma olduğunu neye dayanarak idda ediyorsunki işin o kısmını anlamadım hadi işin o kısmını es geçelim peki o zaman Allah vardır ( haşa ama ) uydurmadır sonucuna ulaşırız doğrumu? ozaman Allah'ın varlığı, peygamberler, hz.adem hz musa, hz isa, ve kitaplar evrenin yaratıldığı, ölümden sonraki hayat hesap günü, şu evrenin kusursuzluğunun bir yaratıcısının olması gerektiği, kendiliğinden olamayacağı, doğanın akıl taşımadığı herşeyin belirli bir ölçüde olması ve tek merkezden yaratıldığı ve yönetildiği hepsi hepsi uydurma uydurma olacak hemde nasıl oluyorsa tarihin değişik devirlerinde aynı özelliklere sahip uydurmalar milyonlarca alim evliya asfiya tarafından şahitlik edilecek hepsi ısrarla aynı uydurmadan bahsedecek bunlar uydurma olacak ama maymundan geldiğimiz, insanın başıboş olduğu, ahlak kurallarının gereksiz olduğu yapanın yanına karkaldığı küfredenin cezasız kalacağı, hesabın olmadığı, ölümün yokluk olduğu, iyi ve kötü diye bişeyin olmadı uydurma olmayacak öylemi ?
  9. bu soruyu ateistlere sordum çünki onlar haşa Allah yok diyorlar bende diyorumki bana yok olan bişey söyleyin. olmayan bişey bilmediğimiz bişey söyleyin diyorum umarım anlaşılmıştır. varlık yokluk kavramları üzerinde düşünürsen ne demek istediğimi anlarsın.
  10. anlaşılmayacak bişey yok bi soru sordum soru şu bana olmayan bişey söyle? istersen dikkatlice bidaha oku yukarıyı.
  11. o zaman giyotin vardı ama adamın uyurken gördüğü rüyayı kim nerden biliyor.
  12. lena biz sadece sıfatlarında benziyoruz görmek duymak gibi. bişeyin sıfatı ayrı şeydir kendisinin mahiyeti ayrı şeydir inkar etmicez ama o bize kendisini nasıl tanıttı ise biz onu öyle bilicez. böyle bir tarifi hçbir ayette yada hadiste duymadım böyle kendi algımızı tanım yapmaktan kaçınmamızı tavsiye ederim saygıalrımla arkadaşlar...
  13. bir arkeolog olarak cevaplıyorum dergilerde yada gazetelerde gördüğün eski insan çizimlerini neye dayanarak gerçek sanıyorsun? neden eski insanlar böyleydi diye düşünüyorsunki arkeolojik buluntularda senin sandığın gibi bir kanıtın olduğunu ben hiç görmedim senin gibi inançsızların yaptığı rekondiksiyon çizimler hariç onlarda gerçeği yansıtmıyor. başlıklar arasında seningibilere sorulmuş bir sorum var istersen senbir oku belki sen bişeyler söyleyebilirsin haa ama hiç sanmıyorum. aklı tek değer sayan sizin gibiler için pek cevabı varmış gibi gelmiyor bana ama yinede sen bir oku istersen başlık ismi ATEİSTLERE SORU.
  14. arkadaşlar ben bu tartışmanın daha hareketli olacağını düşünmüştüm ama bildiğimiz şeylerden bahsediyorsunuz ben elinde bu konuda kaynağı ve belgeleri olanları bu forumda ellerindeki bilgileri bizlerle paylaşmaları için davet ediyorun...
  15. arkadaşlar halen bu sorunun muhataplarından cevap gelmedi aslında umarım bu başlık en az cevap yazılan başlık olur buda beni sevindirir.
  16. Ayrıca şunu belirtmek isterim bu kadar çok tartışabiliyor olmamızın söyledebir sonucu var bana göre okadar çok bilgi varki ortalıkta dolaşan insan bu kadar çok algı bombardımanı olan bir ortamda kendi yolunu bulamıyor kayboluyoruz yani kalabalıklar içerisinde yalnız kalarak....
  17. sevgili yamyam kardeşim belki bunları yazdığım için beni yemek isteye bilirsin ama önce yazdıklarımı oku belki imana gelirsinde vaz geçersin. çok doğru faydalı bilgiler vermişsin bunlar güzelde çözüm için söylediğin sözler can sıkıcı bir gerçeği hatırlattı bana; söyleki acaba bırakalım dünyayı müslüman dediğimiz bu memlekette zevke eylenceye ve israfa nekadar para harcanıyordur dini inançlar dan dolayı inancını yaşaya bilmek için nekadar para harcanıyordur bu memlekette içki sektörünün fuhuş sektörünün milyarlarca dolarlarla ifade edildiği bu memleket için kuranı kerimden söyle bir ayet maali hatırıma geldi EY MÜMİNLER İMAN EDİNİZ...
  18. bu konuda ileride fırsat buldukça bişeyler yazıcam ama ben önce insanların bu konuda neler bildiğini ve ne düşündüğünü merak ediyorum mesela sorunuza soru ile cevap vereyim şimdilik. bilderberk diye bişey duydunuzmu?
  19. BilincArkeolojisi

    ATEİSTLERE SORU

    selam arkadaşlar size bir sorum olacak eğer bu sorunun cevabını verebilen birisi çıkarsa kabül edicemki Allah yoktur(haşa) ama eğer bana bu sorunun cevabını bulamıyorsanız inadınızdanda vaz geçin ona yönelinki o da size yönelsin. soru: bana olmayan bir şey söyleyin? hayalde,maddede, olmayan bişey olsun bu öyle bişey olsunki hiç kimsenin daha önce algılamadığı bişey olsun. inançsızlar "Allah" yok derken aslında onun varlığına şahadet ederlerde bilmezler. eğer tamam ama mahihiyeti söyledir böyledir derseniz o zaman varlığını kabül etmiş olursunuz ama sıfatlarında hataya düşersiniz o yüce Allah bize kendini nasıl tanıttı ise biz onu öyle tanırız mahiyeti anlaşılmaya çalışılabilir ama tartışma konusu olamaz.Akıl sahipleri için herşeyde Allah'ı gösteren deliller vardır.
  20. Ne düşünüyorsunuz bu konuda ne dersiniz komplo teorilerinden bahsetmekte sizce koplonun bir parçasımıdır. Yoksa bu tür konularla ilgilenmek bir paranoyamıdır. Bana sorarsanız; Dünyadaki yaşamımız hiçbir şekilde birkaç kişi yada kurumun örgütlü çalışması ile yönlendirilebilecek kadar basit olaylar silsilesi değildir ama buna uğraşan insanlar vardır bence hatta bizim ne yiğeceğimizi ne giyeceğiğmizi, kaç çocuk yapmamız gerektiğini nelere ilgi duymamız gerektiğini yada nelerden nefret etmemiz gerektiğini düşünen ve bu yolda çalışan insanlar vardır. YA SİZCE?
  21. Arkeolojik Veriler Bağlamında Kur'ân Kıssalarının Fiilen Gerçekleşmemiş Hadiseler Olduklarına Dair Bahattin Dartma* (AKADEMİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ AĞUSTOS/EKİM 2003 SAYI:18) Giriş Kur'ân'ın, hacim itibariyle önemli bir bölümünü kıssalar oluşturmaktadır. Onun kıssalara bu kadar geniş yer vermesinin sebebi, insanların ibret ve öğüt alarak,' hidâyette olmayanların hidâyete gelmelerini, hidâyette olanların ise hidâyete daha fazla sarılmalarını sağlamaktır. Ve Kur'ân, bu en güzel kıssaları,2 tarihte fiilen olmuş birer hâdise olarak sunmaktadır: "Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz..."3 Ancak, Kur'ân'da yer alan kıssalar hakkında, "bu olayların (kıssaların), insanların öğüt ve ibret almaları için uydurulmuş (üstûre/masal) edebî metinler/ürünler olup, tarihte fiilen meydana gelmemiş/gerçek hayattan alınmamış oldukları"4 şeklinde özetleyebileceğimiz, Kur'ân'ın sıhhatini ve orijinalliğini zedelemeye yönelik bir takım iddialar ortaya atılmaktadır. Hatta kimileri, bazı peygamberlerin tarihî varlığından bile şüphe etmektedirler.5 'Kur'ân kıssalarının, edebî metinler oldukları, insanların öğüt ve ibret almaları için anlatıldıkları' doğrudur. Yanlış olan taraf, 'onların, uydurulmuş (Ustûre/masal), tarihte fiilen vuku bulmamış oldukları' şeklinde, târihî hakikatlere ve arkeolojik verilere tamamen aykırı olan iddia ve kabullerdir. Şimdi, bu küçük çaplı etüdümüzde, hem üzerinde durmak istediğimiz asıl konu olmadığı ve hem de ilgili eserlerde yeterince bilgi verildiği kanaatini taşıdığımız için "kıssa" kelimesinin kökü, lügat ve terim anlamları ve faydalan gibi hususları bir tarafa bırakıp,6 Kur'ân kıssaları hakkında ileri sürülen bu vb. maksatlı görüşlerin, tarihî gerçeklere ters düştüğünü, daha açık bir ifade ederek, kıssalarda anlatılan olayların tarihte fiilen gerçekleştiklerini somut delillerle kısaca ortaya koymaya çalışacağız. Bunun için de arkeolojinin bulgularından istifadeyle, Nuh, Hûd, Salih, İbrâhîm ve Mûsâ(as)'ın peygamber olarak gönderildiği dönemlere ait bir takım kesit ve pasajlar sunup bazı mukayeseler yapacağız. I. Nuh (as): Nuh (as), peygamber olarak gönderildiği kavmine, duyurmakla mükellef olduğu ilâhî mesajı tebliğ etmiştir: "Andolsun Nuh'u kavmine gönderdik: Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben size büyük bir günün azabının inmesinden korkuyorum."7 "Andolsun biz Nuh'u da kavmine gönderdik: Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım, Allah'tan başkasına tapmayın. Gerçekten ben, sizin acı bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum, dedi."8 Ancak kavmi onun tebliğ ettiği bu mesajı kabul etmemiştir: "Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve 'cinlenmiştir' dediler. Ve ona çeşitli eziyetler yapılarak tebliğden menedildi."9 Bu sebeple de onlar, suda boğulmak suretiyle tarih sahnesinden silinmişlerdir: "Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık... ve âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk..."10 Kur'ân, bunları ortadan kaldıran tufan manzarasını şöyle tasvir etmektedir: Biz de nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık, su[lar] takdir edilmiş bir işin olması için birleşti. Nuh'u da tahtalar ve çiviler[le yapılmış gemi] üzerinde taşıdık."" "(Nihayet) ey yer suyunu yut! ve ey gök (suyunu) tut! denildi. Su çekildi; iş bitirildi; gemi de Cûdî üzerine oturdu."12 Tufanın, hem 'göğün kapılarının açılması', yani kesintisiz bir şekilde yağan sağnak yağmur sularıyla ve hem de 'topraktan gözelerin/kaynakların fışkırması' yani tektonik hareketler sonucu karanın yarılarak yerden fışkıran suların birleşmesiyle meydana geldiği13 bildirilmektedir. Bu arada o çevrede bulunan nehirlerin (Fırat, Dicle vb.) de taştığı, Hint okyanusu yüksek basınç merkezinden Basra körfezi alçak basınç merkezine doğru şiddetli hava akımlarının (antisiklon) tesiriyle denizin kabardığı14 da ileri sürülmektedir. Konuyla ilgili İngiliz arkeolog Sir Leonard Woolley ve ekibi, 1922-1934 yılları arasında Mezopotamya'nın târihî şehirlerinden Ur'da uzun süre kazılar yapmış; MÖ IV bin yıldan kalma kral mezarlarını ortaya çıkarmış; tufandan önceki kral listesini içeren kil tabletleri bulmuştur.15 Woolley'in Ur şehrinde yaptığı bu kazılarda: Birinci tabakada kral mezarlarına tesadüf edilmiş; İkinci tabakada modern usullerle döndürülerek imâl edilmiş çanak ve çömlek kalıntıları bulunmuş; Üçüncü tabakada 3 ile 3.70 m. arasında değişen kalınlıkta tufandan geriye kalan kurumuş çamur tabakası görülmüştür. Daha sonra, bu çamur tabakasından alınan örneklerle Fırat nehir suyundan alınan çamur örnekleri laboratuarda incelenmiş ve yapılan analizler sonucu numunelerin aynı elementleri ihtiva ettiği görülmüştür. İşte söz konusu tesbit, mil tabakasının tufan esnasında oluştuğunu gösterdiğine ve ayrıca tufan sırasında, Kur'ân'ın "yeryüzünde kaynaklar fışkırttık"16 ifadesinden, 'Fırat nehrinin de taşmış' olduğuna dair kuvvetli bir işaret olarak kabul edilebilecek niteliktedir. Çamur katmanının altındaki Dördüncü tabakada ise tekrar basit bir şekilde elle yapılmış çanak-çömlek kalıntılarına rastlanmıştır.17 Böylece Kur'ân'da anlatılan tarihî bir olay, arkeoloji disiplini tarafından da aynen doğrulanmış olmaktadır. II. Hûd (as): Kur'ân'da zikredilen ve MÖ 2800-2280 târihleri arasında yaşadığı18 bildirilen Ad kavmi, Nuh kavminden sonra gelmiş ve fizik olarak da onlardan daha üstün özelliklerde yaratılmışlardır : "... Düşünün ki Allah sizi, Nuh kavminden sonra, onların yerine hâkimler yaptı. Üstelik yaratılışta size irilik ver-di..."19 Allah onlara geniş bir servet vermiş ve paha biçilmez-nimetler bahsetmiştir: "Onlara size vermediğimiz servet ve kuvveti vermiştik..."20 Onlar da bu sayede şu geçici dünyada ebedî kalacakları zehabına kapılarak inşaat alanında fevkalâde bir ilerleme kaydetmişlerdir : "Belki ebedî yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?"21 Hatta kurdukları İrem şehrinin bir benzeri olmadığı bizzat Kur'ân tarafından zikredilmiştir: "Görmedin mi Rabb'in ne yaptı Ad kavmine? Sütunlu İrem'e? Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılmamıştı."22 Konuya ilişkin olarak, 1837 yılında James R. Wellested tarafından Hısn-ı Gurâb yakınında, II. Ad kavmine ait, MÖ 1800 yıllarında yazıldığı bildirilen ve üzerinde, Hz. Hûd'un adının ve Kur'ân'ın bu kavmin maddî zenginliği hakkında verdiği bilgilere paralel bilgiler veren arkeolojik bir kalıntıdaki şu ifadeler dikkate değer görünmektedir : "Bu kalenin içinde, uzun bir zaman son derece rahat ve müreffeh bir hayat yaşadık. Öyle ki, yaşantımız her türlü sıkıntı ve ızdırabtan uzaktı. Kanallarımız her zaman su ile dolu idi... Hükümdarlarımız ise her türlü kötü düşünce, ard niyet ve ahlaksızlıktan uzak asîl krallardı. Onlar kötü kişi ve bozgunculara çok sert davranırlardı. Bizi Hz. Hûd'un kanunlarına göre idare ederlerdi. Bütün önemli kararları bir kitaba yazarlardı. Mucizelere ve ölümden sonraki hayata inanırdık."23 Görüldüğü gibi Ad kavmi hakkında Kur'ân'da verilen bilgilerle arkeolojik kalıntıdaki bilgiler kayda değer bir paralellik arzetmektedir. III. Salih (as): Kur'ân, kendilerine peygamber olarak Sâlih(as)'ın gönderildiği Semûd kavminin, Ad kavminden sonra geldiklerini, Hicr denilen yerde yaşadıklarını ve peygamberleri yalanladıklarını haber vermektedir: "Düşünün ki Allah, Âd'dan sonra sizi hükümdarlar yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi..."24 "Andolsun Hicr halkı (Semûd) da peygamberleri yalanladılar."25 Onların Hicr'de yaşadıkları hadîslerde de yer almaktadır.26 Ayrıca Asurlulara ait bir kitabede (MÖ 715) Semûd kavminin Hicr'de yaşadığı belirtilmekte; Yunan tarihçileri de Hz. isa'nın doğduğu yıllarda Thamudeni' dedikleri Semûdluların, Hicr'de oturduğunu söylemektedirler.27 Öte yandan Arab tarihinde Nûh(as)'dan sonra gelen Ad ve Semûd kavimlerine, helak olmuş anlamında 'el-Arabu'1-Bâ'ide' denmektedir.28 Bütün bunlar, vaktiyle Ad ve Semûd adlı kavimlerin yaşadıklarını gösteren arkeolojik ve târihî delillerdir. Şimdi, Semûd kavminin yaşadığı yerlerden biri olan Hicr'in coğrafî konumunu tesbit ettikten sonra biraz da burada bulunan arkeolojik kalıntılardan bahsedelim. Hicr, Arabistan'ın kuzeybatısında Hicaz (Medîne) ile Şam arasında,29 Teymâ'nm yaklaşık olarak 110 km. güneybatısında, bu günkü Alâ'nın 15 km. kuzeyinde bulunan bir yerdir.30 27° derece kuzey, 38° derece güney meridyenleri arasında bulunmaktadır.31 Halen Medîne-Tebük demiryolu üzerinde bir istasyon olan 'Medâ'in-i Salih' adıyla anılmaktadır.32 Semûd kavmi, oturdukları bölgelerin dağlarında evler yontmuşlar, ovalarında da saraylar yapmışlardır: "... Onun düzlüklerinde saraylar yapıyor, dağlarında evler yontuyorsunuz..."33 Onların kayaları/merdivenleri ilk yontan millet oldukları ve Vâdî'l-Kurâ'da (köy/şehir olarak) bütünüyle taştan yapılmış 1700 yerleşim birimi kurdukları34 söylenmektedir. Yaz günlerinde ovalardaki saraylarında, kış günlerinde de dağlardaki evlerinde35 lüks bir hayat yaşamışlardır. Mimaride, özellikle de dağları/kayaları oyarak ev ve saray yapımında çok maharet,36 toprağı işlemede de bir hayli başarı elde etmişlerdir.37 Oldukça müreffeh bir hayat Semûd kavmi, olumsuz düşünce ve davranışlarından vazgeçerek hidâyete gelmemeleri nedeniyle helak olmuşlardır.38 Onlardan geriye ibret nişanesi olarak ıssız evlerinden başka bir şey kalmamıştır: "İşte şunlar zulümleri yüzünden çökmüş ıssız kalmış evleridir. Şüphesiz bunda bilen kavim için bir ibret vardır." 39 Bu gün bunlardan hala ayakta duranlar vardır. İbn Batûta ( 770/1367), hicrî sekizinci yüzyılda el-Ûlâ'ya uğradığında burası hakkında şu ifadelere yer vermektedir : "Semûd kavminin ikâmetgâhları anılan yerde kırmızı taştan dağlar içinde oyulmuş olup eşikleri nakışlarla süslüdür. Gören yeni yapılmış zanneder. Bu kavmin çürümüş kemiklerini bahsedilen evlerde görmek mümkündür."40 İstahrî (v. 340/951) ise Semûd evlerini şöyle tasvîr etmektedir : "Semûd kavminin dağlar içinde (taştan yapılmış bu) evlerinin bizim evler gibi olduğunu gördüm. Uzaktan bakıldığında bunlar birbirine bitişik zannedilir. Aralarına girildiğinde ise ayrı oldukları görülür. Kumluk olan çevresi dolaşılabilir. Fakat yukarısına güçlükle çıkılabilir."41 Evliya Çelebi'nin de kayda değer niteliktedir : "Bu dağları öyle mağara mağara, yâr yâr edip saraylar yapmışlar ki, kayaları peynir gibi kesmişler. Kayalara pencereler, kapılar açmışlar, oymalar yapmışlar. Birbirlerine yollar açmışlar. Köşkler, divanhaneler, yer altı odaları var ki her birine bin-iki bin adam sığar..."42 İbn Batûta (770/1367)'nın el-Ûlâ hakkında bilgi verirken söylediği, "Sâlih(as)'ın nâka[deve]sının çöktüğü yer dahi orada iki dağ arasındadır. Bunların arasında bir mescid kalıntısı olup halk orada namaz kılar. Hicr ile Ûlâ'nın arası yarım günlük veya daha az bir mesafedir"43 sözleri de bu bilgileri te'yîd etmektedir. Anlaşılan o ki, Semûd kavminden günümüze kadar gelen bu eserler, söz konusu kavim hakkında Kur'ân'ın verdiği bilgilerin doğruluğunu yeterince ortaya koymaktadır. IV. Ibrâhîm (as): İbrâhîm (as), kavmini tevhide çağırmıştır. Başta ailesi olmak üzere, çevresine ve devrin idarecilerine, tevhid ilkesini benimsetmek için var gücüyle gayret etmiştir: "Onlara ibrahim'in haberini de oku : Babasına ve kavmine : Neye tapıyorsunuz? Demişti. Putlara tapıyoruz, onların önünde ibadete duruyoruz, dediler. Peki dedi, siz dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı? Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, dediler. İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz? dedi."44 "Babasına demişti ki, babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"45 Bir türlü tevhidi benimsemeyen kavmi, bu yüzden onu ortadan kaldırma teşebbüsünde bile bulunmuştur: "Kavminin ibrahim'e cevabı, sadece : Onu öldürün yahut yakın demeleri oldu. Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan toplum için ibretler vardır."46 Hz. İbrahim'in MÖ yaklaşık olarak 1940 yıllarında,47 yani bronz çağında48 Irak'ın, bugünkü Nâsıriye şehrinin 10 km. kadar güneyinde, Bağdat'ın 300 km. güneydoğusunda ve Fırat nehrine 18 km. uzaklıkta yer alan Ur (Tel el-Mukayyer/Muğîr/Muquayyar) şehrinde dünyaya geldiği; Mukayyer'in İbrahim'in kavmi diye tanıtılan Keldânîlerin49 eski Ur şehri olduğu, 1854'te Kırım savaşı esnasında British Museum adına, J. G. Taylor tarafından burada ilk kazıya başlandığı zaman Ravvlinson tarafından bir tümülüste bulunan belgelerden tespit edildiği50 bildirilmektedir. Ayrıca Ur ve çevresinde yapılan kazılar esnasında iki belge daha daha ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi "Tarah oğlu Abraham" yazılı olan bir tablettir. Bu tablette sadece bu isim yazılıdır, başka bir kayıt yoktur. İkinci belgede ise Ur peygamberinin yakalanması için Acbor oğlu Elnathan'ın aldığı tedbirler yazılıdır. Bu belgeyi teyîd eden bazı Sabi'î kaynakları da mevcuttur. Söz konusu kaynaklarda Hz. İbrâhîm'in zamanın me-lîki tarafından takibat altına alındığı ve tutuklandığı kaydedilmektedir.51 • • • İbrâhîm, bir kıtlık nedeniyle 12. sülâle52 (veya Hiksoslar53 (2214-170354) döneminde Mısır'a gitmiştir: "Peygamber İbrâhîm (as) üç yalandan başka hiç yalan söylememiştir. (Bunların) ikisi Allah'ın zâtına aittir. Biri 'ben gerçekten hastayım', diğeri 'belki bu işi büyükleri olan şu put yapmıştır' demesidir. Bir tanesi de Sâre hakkındadır. İbrâhîm yanında Sâre olduğu halde bir cebbarın55 memleketine gelmişti. O (Sâre) insanların en güzeli idi. İbrâhîm ona : Bu cebbar senin benim karım olduğunu bilirse, senin için bana galebe çalar. Bina'enaleyh sana sorarsa kendinin kız kardeşim olduğunu haber ver. Çünkü sen İslâm'da benim dîn kardeşimsin. Zîrâ yeryüzünde seninle benden başka müslüman bilmiyorum, dedi. Cebbarın ülkesine girdiği zaman onun bir adamı Sâre'yi gördü. Cebbara vararak : Gerçekten senin ülkene öyle bir kadın geldi ki, o kadının senden başkasının olması uygun olmaz. Cebbar hemen Sâre'ye haber göndererek onu getirtti. İbrahim (as) namaza kalktı. Sâre cebbarın yanına girince cebbar elini ona uzatmaktan kendini alamadı. Fakat şiddetli bir şekilde eli tutuldu. Bunun üzerine cebbar ona : Allah'a ducâ et de elimi salsın, sana bir zarar vermeyeceğim, dedi. O da bunu yaptı. Fakat (o yine) aynı hareketi tekrarladı. Eli ilk defakinden daha şiddetli olarak tutuldu. Cebbar Sâre'ye az öncekinin aynısını söyledi. O da onu tekrarladı. Fakat cebbar aynı hareketi yine yaptı. Bu defa eli ilk ikisinden daha şiddetli bir şekilde tutuldu. Artık cebbar, Allah'a ducâ et, elimi salıversin. Allah şahidim olsun sana bir zarar vermeyeceğim, dedi. O da bunu tekrar yaptı ve cebbarın eli salındı. (Bu sefer) Cebbar, Sâre'yi getiren adamı çağırarak : Sen bana insan değil, ancak bir şeytan getirmişsin! Bunu hemen ülkemden çıkar, Hacer'i de ona ver, dedi."56 Bu hâdise, Lût Gölü yakınındaki Kumran mağaralarında bulunan ve MÖ 50 - MS 50 yılları arasına tarihle[nebil]en ceylan derisine yazılmış tarihî bir vesikada da aynen geçmektedir. Söz konusu belgede olay şöyle anlatılmaktadır: "Onun yüzüne bakınca, o ne kadar güzel, başındaki saçlar ne ince, gözleri ne kadar güzel, burnu ne hoş! Bütün ışıltılar onun yüzünde, göğsü nasıl güzel! Beyazlığı ne sevimli! Kollarının görünüşü ne biçimli. Elleri ne kadar uygun. Avuçları ne hoş, parmakları uzun ve ince. Bacakları ne güzel! Kalçaları kusursuz. Bütün kızların ve gelinlerin hiçbiri onun kadar güzel değil. Hepsinin üstünde, o çok akıllı bir kadın. Ve kral, Horkanoş'un ve onun iki arkadaşının bu sözlerini duydu. Üçü de tek adam gibi konuşuyorlardı. Kral onu çok görmek istedi, onu getirmeleri için adanı gönderdi. Onun güzelliğine hayran kaldı ve onu karılığa aldı ve beni öldürmek istedi. Sâre, krala, "o benim erkek kardeşimdir" dedi. Ben Abram'ı kurtardı ve beni öldürtmedi. Bu benim için iyi idi (böyle söylemesi bana uygun geldi) ve ben Abram, Sâre'nin benden zorla alındığı gece büyük bir acı ve üzüntü ile ağlarken kardeşimin oğlu Lût da benimle ağladı. Önce büyük bir üzüntü ile gözlerimden yaşlar akarak dua ettim : "Bütün dünyanın Efendisi, Sen ey Yüce Tanrı; bütün kulların, bütün beylerin efendisi ve onları yargılayan Sen kutsal, dinle şimdi! Mısır firavunu Zoan, -bu isim kıral adı değil, Mısır'da Nü deltasında bir şehir adıdır (deniyor)-benim karımı elimden aldığı için önünde ağlıyorum. Onu benim için yargıla. Senin güçlü elini onun ve evindekilerin üzerine indir ve bu gece karımla beraber olmasın. İnsanlar, Senin yeryüzü krallarının efendisi olduğunu bilsinler" ve ben ağlıyorum, acı içindeyim. O gece Yüce Tanrı, ona ve evine bulaşıcı bir hastalık getiren bir rüzgar gönderdi ve rüzgar çok fena idi. Kralı ve bütün evini yakaladı ve iki yıl kadının yanına yaklaşamadı. İki yıl konraya kadar bu hastalık daha güçlendi ve daha acıklı hal aldı. O Mısır'ın bütün bilginlerini, sihirbazlarını, doktorlarını çağırdı, fakat hiç biri iyileştiremedi. Rüzgar onları da vurdu ve kaçırdı. Sonra Harkanoş, bana geldi ve Kral'ı için dua etmeni, elimi onun üzerine koyarak yaşatmam için bana yalvardı. Lût, ona dedi ki: "Abram benim amcamdır, karısı Sâre kralla olduğundan kral için dua edemez. Git, krala, karısını kocasına göndermesini söyle, o zaman o dua edecek ve kral da yaşayacak." Horkanoş, Lût'un söylediklerini duyunca krala giderek: "Kralını, beyimin başına gelen bütün bu felaket Abram'ın karısı Sâre'nin yüzünden, Sâre'yi kocası Abram'a geri ver, bütün bu bela başından gidecek ve sen yaşayacaksın!" Kral bana: "Sâre'nin uğuruna bana neler yaptın? Sen bana onun için 'kız kardeşim' dedin. Onun için ben onu karı olarak aldım. Karını al. Mısır ülkesinden çıkıp git ve şimdi benim için dua et. Evimden ve benden bu felaket uzaklaşsın." Ben dua ettim, elimi başına koydum ve onun üzerinden bela ayrıldı, fena rüzgar gitti ve o yaşadı ve kral bana bunun bozulmayacağına yemin ettirdi. Kral bana ince keten elbiselikleri ve Hâcer'i verdi ve beni götürecek insanları da belirledi ve ben Abram, bol sığırlar, gümüş ve altınla zengin oldum ve Mısır'dan ayrıldım. Kardeşimin oğlu Lût da benimle idi. Lût'un da büyük malları vardı ve oradan bir de karı aldı."57 Böylece, tarihî varlığından bile şüphe edilen îbrâhîm(as)'ın,58 hem fizikî olarak varlığı ve hem de tebliğ sürecinde yaşadığı olaylar, tarihî ve arkeolojik bulgu ve belgeler tarafından da ortaya konmuş olmaktadır. V. Musa (a.s): Tiran insan Firavun İsrâiloğullarına, kız çocuklarına dokunmaksızın erkek çocuklarını boğazlayıp öldürmek suretiyle bir soy kırım siyaseti uygulamıştır: ".Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık. Hani (onlar), size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı ve bunda sizin için Rabb'ınızdan büyük bir imtihan vardı."59 1896 yılında yapılan arkeolojik kazılarda, Hz. Musa dönemi Firavunlarından olan Mineptah'ın kahramanlık ve kazandığı zaferlerden bahseden, MÖ 1207 tarihli bir levhadaki şu ifadeler de bu hususu doğrulamaktadır: "İsrailliler imha edilmiştir/silinip süpürülmüştür. Ve onların yeniden türemeleri için geride hiçbir tohum bırakılmamıştır."60 Bu bilgiler, "sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık. Hani (onlar), size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı" âyetine uygunluğu bakımından son derece önemlidir. Kur'ân'ın, yaklaşık olarak MÖ 13. asırda -ki bu Hz. Musa dönemidir- vukûc bulmuş bir olayı harfiyyen aktarması oldukça anlamlı olsa gerektir.61 Ayrıca ilgili belgedeki "tohum/sperma" kelimesinin, âyette geçtiği gibi kız çocuklarının değil, erkek çocuklarının öldürüldüğüne dair kuvvetli bir işaret olarak görünmektedir. • • • ________________________________________________________________ yazının tamamı ve dipnotları aşağıda linkini verdiğim sitede. http://64.233.179.104/search?q=cache:oqY7-...tr&ct=clnk&cd=2 *
  22. MUSTAFA KEMAL'İN CORİNE HANIM'A MEKTUBU ...Gerçekten de cehennem hayatı yaşıyoruz. Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidir. Bundan başka husisi inançları, çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini daha çok kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün. Ya gazi ya şehid olmak! Bu sonuncusu nedir , bilirmisiniz ? Dosdoğru cennete gitmek... Orada Allah'ın en güzel kadınları , hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar. Yüce saadet... Görüyorsunuzya madam, benim insanlarım şehit olmayı ararkende budalaca davranmıyorlar. Peygamberimiz nekadar bilgeymiş! İnsanların gerçek arzularını nekadar iyi biliyormuş! Bana gelince... Çok yazık ki, bu inanmış insanların , Allah vergisi nitelikleri bende yok, ama bu nitelikleri desteklemeyide hiç ihmal etmiyorum. Çok garip bulduğum bir şey var: Erkeklere huriler huriler ve başka güzel eğlenceler vaat eden Hazreti Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhide girmiyor. Bu duruma göre ölümden erkekler, cennetteki kadınlara sahip olarak hoş vakit geçirirlerken , kadınların dayanılmaz hale düşecekleri anlaşılıyor. öyle değilmi? "Görüdüğünüz gibi madam, dağdağlı ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehnnemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı'yı bile eleştirmek için zaman bulabiliyor. Madam, eğer Tanrı'mızı eleştirerek günaha girmemi önlemek isterseniz , çarpışmalar dışında kalan zamanımı hangi meşkaleyle geçirebileceğim konusunda lütfen bana yol gösteriniz. (İhsan yılmaz Milliyet gazetesi , 9 Nisan 2001) B. bozgeyik, Birdestandır çanakkale, sf.272
  23. selam arkadaşlar size bir sorum olacak eğer bu sorunun cevabını verebilen birisi çıkarsa kabül edicemki Allah yoktur(haşa) ama eğer bana bu sorunun cevabını bulamıyorsanız inadınızdanda vaz geçin ona yönelinki o da size yönelsin. soru: bana olmayan bir şey söyleyin? hayalde,maddede, olmayan bişey olsun bu öyle bişey olsunki hiç kimsenin daha önce algılamadığı bişey olsun. inançsızlar "Allah" yok derken aslında onun varlığına şahadet ederlerde bilmezler. eğer tamam ama mahihiyeti söyledir böyledir derseniz o zaman varlığını kabül etmiş olursunuz ama sıfatlarında hataya düşersiniz o yüce Allah bize kendini nasıl tanıttı ise biz onu öyle tanırız mahiyeti anlaşılmaya çalışılabilir ama tartışma konusu olamaz.Akıl sahipleri için herşeyde Allah'ı gösteren deliller vardır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.