Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DostunDostu

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    9
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DostunDostu - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

3

İçerik İtibarınız

  1. Rüyada mıyız ne? Gözümüz kapalı, görüyoruz, nasıl? Zamanın raksı nedir bir kürenin üstünde?
  2. İlk kural şudur ki bir yaratıcıya inanacaksın. Bunun adını ne korsan koy. Her yerden bir şeyler bağırmaktadır. Ben her zaman şu misali veriyorum; Düşünün! İleri bir zaman da makinalar, bilgisayarlar ve yazılımlar o kadar gelişiyor ki bunlar kendi kendilerini geliştirip üretir hale geliyorlar. Temel yazılıma bir kod eklenmiş kendini geliştirerek etrafına uyumlayarak üretip çoğaltabiliyor. Zamanla insana ihtiyaç kalmıyor ve insan nesli tükeniyor. Dünyaya makinalar hakim oluyor. Zamanla bu makinalarda öyle bir bilinç gelişiyor ki birileri; biz nerden geldik, nereye gidiyoruz, diye bazı şeyleri sorgulamaya başlıyorlar. Çok sonra bu makinalardan birisi yer katmanlarında bir dişli buluyor. Günümüzün freze makinasına ait bir dişli, kayış falan işte. Başkası da köstekli bir saatin iç aksamını buluyor. Makinalar toplanıp bunları inceliyor. İçlerinden birisi bir teori geliştiriyor. Diyor ki; İşte bu ilk metal dişli bizim temelimiz. Metalden olmasının sebebi büyük bir göktaşı çarpmış ve o oluşan ısı ve basınçla topraktaki demir mineralleri erimiş, bir araya gelmiş, su değmiş sertleşip çelik olmuş, Rüzgar esip zımparalayıp düzlemiş, zamanla bu dişli falan dişliyle birleşip şu köstekli saati oluşturmuş. Sonra bu saat bozula yapıla doğal seleksiyon sürecinde gelişmiş. Bu minval üzere elene elene biz oluşmuşuz.!!! Dikkat ederseniz bu makinaların yaratıcısı olan eller bizim ellerimizdir fakat o eller piyasada görünmediği için o makina oluş sırrını böyle yorumlamak zorunda. O makina için en bilimsel gerçek bizim nezdimizde en saçma iddiaya dönüşüveriyor. Bu manzaranın içinde hakikat bizim bildiğimiz gerçek olmakla birlikte o makinanın malik olduğu bilgi hakikat değildir. İlm-i Ledun'la zahir bilimin farkı da böyledir işte. Birisi daima yenilenmeye mahkum, diğeri ise hiç değişmez hakikatin ta kendisi. Lakin bilim çok önemlidir. O olmadan diğerini anlamak mümkün değil. Zira ulaşacağı son nokta hakikattir. Adım adım gider. Kestirme kanallar ve yollar mevcuttur. Arada ki zaman farkını atlayarak o aleme dalmak kabul ister. Zira çok ağır gelir adama. İsyan ettirir. Küfür ettirir. Adım adım ilerleyen bilim bile bir öncekilere isyan ettiriyorda hakikatler nasıl isyan ettirmesin ki? Adamda ne iman bırakır ne haysiyet. Onun için hakikat alemine girilecekse bunun ilk şartı bizi programlayıp kendi kendimize üreyip çoğalacak niteliğe getiren bir elin varlığına inanmaktır. Peygambere inanır inanmazsın o başka birşey. Mesele tamamen akıl denen aygıtla o gizli elin varlığını akletmektir.
  3. Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesi, farsçaya en yakın tercümedir. Onda sansür yoktur. Bazı müstehçen yerleri sadece üstü kapalı geçmiş ama ima ederek üstünü kapatmış. Bazılarının yaptığı gibi tam silip atmamış. Kur'an'da hakikat alemi gün gibi aşikar yatıyor. Giriş kapıları orada mevcut. Lakin Kuran'ı soymak lazım. Onu çırılçıplak yapmadan avret yerlerini görmek mümkün olmuyor. Bu hemhal oluşun iki yolu var. Ya aşkla gireceksin ya da şehvetle. Aşkla gireni o koynuna alıyor ve kendini açıyor. Sadece çıplaklığa şehvet duyarak girilirse o tecavüz oluyor. Kuran'a tecavüz etmeye yeltenen ise çarpılıyor. Onun için ilk etapta elbiseli dış hatlara bir aşık olmak lazım. Tavını alıp gönlünü razı edersen koynuna alır insanı. Şu ince nöansa çok dikkat etmek lazım. Gaye seks olmamalı. Rıza olmalı. Rızaullah çok önemli. Çoğu Kuran sevicilerinin kaybettiği nokta neresidir biliyormusun. Dış hatlarına aşık olup davet aldığı halde soymaya ve soyunmaya cesaret edememeleridir. Korkuyorlar. Neyzen Tevfik'in güzel bir sözü vardır. Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre, der.. İşte korku ve heyecan insanı iktidarsız yapar. O aşktan da ne bir çocuk doğar ne de bir aile olur. Resme bakar gibi bakar o hakikatlerin giriş kapılarına. Tanrı'nın hakikat sırlarına dahil olmaya kaç kişi hazır?
  4. Kitapları suya verelim ve kapkaranlık o aleme dalalım. Cesaret ister! Gerçekler de sadece cesurların hakkıdır. İki yol vardır. Birisi fizik kurallarına bağımlı zahir alem, diğeri ise zaman ve makan üstü hakikat alemi. Mevlana, Zahir ve Batın alemi tarif ederken ilginç bir misal verir. Der ki; Prizmanın bir tarafı zahir alem, öbür tarafı ise hakikat alemidir. Hakikat tarafında kalan ışık birdir, tektir, bütündür. Orada ne iman vardır ne de küfür. Ne müslüman vardır ne de kafir. Orada ne Musa vardır ne de Firavun. Hepisi birdir. Prizmadan geçen ışık bölünür ve farklı farklı renklere ayrılır. İşte o ayrışmadan sonra fizik kuralları başlar, Zaman ve mekan vardır. Ayrım gayrım vardır. Çokluk vardır. Müslüman kafir vardır. Bu manada sen Firavuna kızma, kızacaksan Musa'ya kız. Zira Firavunu firavun yapan Musa'dır, der.. Hakikat aleminin nalları ve at koşumları terstir, der. İzini belli etmemek için atların nalları ters çakılmıştır, der. Onun için Velayet makamına erenlerin elde ettikleri İlm-i Ledun, yani Hakikat aleminin ilmi, zahir, yani zaman ve makan aleminde sır olarak saklanmak zorundadır. Akıl ve mantık almaz hakikat ilmini. Bu sebepten dolayı sır olarak muhafaza edilir, anlatılmaz, yazılmaz. Mevlana, Mesnevi'sinde ip uçları vermektedir. Hikayelerle tarif etmektedir. O pencerelerin açılması için bütün gözlükleri ve ön bilgileri ve ön yargıları ve tabuları ve klişeleri kaldırmak lazım. Çünki bütün bunlar perdedir. Bunları kaldırmadan asla hiç bir ip ucu elde edilemez. İz sürülemez. Zahir aleme inen tüm şeriatler birbirinden farklıdır ve birbiriyle çatışmak zorunda. Çünki zaman birbiriyle çatışır, doğa birbiriyle çatışır, zahir alemin kuralı bu malesef. Fakat hakikat aleminin şeriati hiç bir zaman değişmez ve hep sabittir. Daha neler var neler.. Bu kadarla yetinelim. Zira devam edersek kafalar karışacak..
  5. Kalk kız soğan doğra.. (Dostoyewski)
  6. Bir daha Dünya'ya gelsen ne olmak isterdin, diye sordular hikmet sahibine. Güldü! Bir dahası yok dedi..
  7. Marifet Sovyetlerde diyorsun yani! Bu da bir başka kompleks çeşidi. Sovyetler, Türki devletlerden gelen külçe altın yardımı kırpıklaya kırpıklaya bize vermiştir. O da silah olarak vermiştir ki verdikleri silahların % 90'ının tetik mekanizması kasıtlı olarak kırılmıştır ve öyle verilmiştir. Cumhuriyet ve Atatürkçülük adına birşeyleri savunurken Sovyet fetişistliği yapmana gerek yok. Tarih bilmen yeterlidir. Sovyetlerin 1. Dünya Savaşı'nda hangi cephede yer aldığı ve Doğu Anadolu'da Ermeni ayaklanmasında kimlere yardım ettiği ve bu ayaklanmanın içinde nasıl yer aldığı ortadadır. Bize mi yardım edecek? Lütfen tarihi, versikalardan öğrenelim. Belgeli tarih diye bir şey var. Tarafgir insanların yazdığı kitaplardan tarih öğrenilemz. Bizim problemimiz şudur. Bizde hiç bir zaman bizden olan bizi yansıtan bir fikir adamı olmamıştır. Şeriatçısı desen Arap fetişistidir. Komünistsen Rus fetişisti olman şart. Demokratsan Amerikan fetişizmi kaçınılmaz.. Yahu hiçmi tarhte bizim hatırı sayılır bir yerimiz yoktur? Hiçmi dünyayı sarsmadık? Altın çağımızın müsebbibi olan aşk, vecd ve tefekkürüne muhtacız. Nerede kaybettiysek oralarda aramak zorundayız.
  8. Toplumsal kişiliği bu coğrafyanın içinde barındırdığı realite üzerinden gerçekci ve samimi olarak bakalım. Bakalım neler göreceğiz? Bir ülke kurulurken ismini genelde iki şeyden alır. Ya bulunduğu coğrafyadan ya da sınırları içinde ki ırkın adından. Bu pencereden baktığınız zaman Amerika bir coğrafya adıdır ve bir Amerikalının, ne mutlu Amerikanım diyene, demesi bizde ki birizinin, ne mutlu Sivaslıyım, Konyalıyım, İzmirliyim, demesi gibi doğaldır çünki üzerinde yaşadığı coğrafya ile aidiyet kurması insan doğasına ters düşmez. Dolayısıyla eyalet sistemi Amerikayı bölmez, birleştirir. Almanya da durum gene farklıdır çünki ırk temelli bir birlik realitesi vardır ve eyaletler ırksal bir sınır değil, eski dere beyliklerinin sınırlarıdır. Bizde ki Anadolu beylikleri 18. yüzyıla kadar ayakta kalsaydı böyle bir birliğin temeli olabilirdi. Dolayısıyla Almanya'nın ırk temelli devlet ismi ve yapısı komünizmanın dağılmasıyla gölünmemiş tam tersine birleştirici olmuştur. Bizim manzaramız, batı ülkelerinden farklıdır. Belki bu ülke baştan Anadolu Cumhuriyeti adıyla kurulsaydı içinde barındırdığı her unsur otomatikmen Anadolulu olacaktı ve kendisini hiç bir söylemle dışlayamıyacaktı. Sadece bu coğrafyadan çıkmakla buralı olmaktan çıkacaktı. Anadolulu bir Türk, Anadolulu bir Kürt, Anadolulu bir Laz, Çerkez, Arap, Rum, Ermeni.. Hepisi Anadoluda doğup büyüdüyse otomatikmen buralı olacaktı. Adını bulunduğu coğrafyadan alan Amerika bu açıdan Türk köküne dayalı Türkiye ismini taşıyan bir ülkeyle model olarak asla kıyaslanamaz. Kendi sınırları içinde ırk birliğini barındıran Almanyayla hiç kıyaslanamaz. Fransa ve İspanya deseniz zoraki bir manzara arz etmekte ve çatırdamaya müsait pozisyon vermektedirler. Kendi çaremizi bulmak zorundayız. Bulunduğumuz coğrafya müstakil bir isim taşımaktadır. Bu bizim için büyük bir avantaj.. Bunları düşünmekten ve tartışmaktan korkmamalıyız. Zira Avrupa Birliği de bir coğrafyanın ismidir. AB denince gözler kamaşıyor, çiçekler açıyor, tebessümler geliyor da biz neyden korkuyoruz? Neden dudaklarımız uçukluyor. Asıl böyle bir manzara karşısında başkalarının dudakları uçuklaması gerekmez mi? Kraldan daha kralcı olmuşuz ve başkaları adına kendimizden korkar hale gelmşiz.. Ne mutlu Anadolulu bir Türküm diyene, sözü bu minvalde bu topraklar üzerinde yaşayan hiç kimseyi rahatsız etmez diyorum.
  9. Merhaba sayın Türkish-Media.com üyeleri, Yeniyim! Bir kuru dalın ağaçtan kopması gibi geldim aranıza. Bu siteyle tanışıklığım görücü usûlüyle olmamıştır..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.