democrossian tarafından postalanan herşey
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
İletiler artık yanıt veremedi olmasın, dostlar iş başında görsün amaçlı, resmi bülten yayınlar dilde yazılmaya başlandı mı, tartışma verimi sıfırlanmış demektir. Devamda fayda yok. Söylenecekler söylendi. Tekrara girmeye de gerek yok, hep aynı resmi bültenler yayınlanacak. Dükkanı kapatma zamanı... Bir fıkra ile işi tatlıya bağlayalım. Hep düz mantık dendi de, aklıma geldi. Temel bir yarışmaya katılmış, bir kitap hediye edilmiş. Bakmış, adı düz mantık. "Ben pek kitap okumayrum, nedur ha bu, ne anlatiyur?" demiş. Sunucu "şöyle" demiş. "Örneğin bir adamın evinde akvaryum varsa, hayvanları seviyordur. hayvanları seven, insanları da sever. İnsanları seven evlenir, karısı olur. Karısı olan da homoseksüel olmaz. Buna düz mantık denir." Temel kitabı almış çıkmış. Karşısına Dursun çıkmış. "Ha o nedur? demiş. "Duz mantuk." "O da nedur?" "Senun evunde akvaryum var midur?" "Yoktur!" "O zaman sen ......sun!"
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Bu söze her zaman gülerim. Takens iri yapılı, bazen nezaketi bir kenara bırakan bir İskandinavdı. Aslında bu sözün Einstein'in "tanrı zar atmaz" sözünden daha ünlü olması gerekirdi. Fakat Takens'i pek bilen yoktur. Bence bu söz ile tanrıya inanmadığını anlatmış. Ben bunu tanrı kavramından başka peygamber kavramına da uyarlarım. "Hiç Muhammed'e ayet diye neler söylediğini hatırlayıp hatırlamadığını sordunuz mu?" Bence bu iyi uyarlama. Hiç sanmıyorum ki ayet diye söylediklerinin toplamının neye ulaştığını biliyor olsun. Kesinlikle bilmiyordu. Yoksa ortaya böyle karmakarışık, tekrarlı, hafızlara bunalım geçirten, hiç bir sistematiği olmayan bir çorba çıkmazdı. Sağlığında derlemediği bu sözleri sonradan derlemeye kalkışanlar da akla karayı seçmişler. Sonunda bir düzene koyamayacaklarını anlayıp rasgele birleştirmiş, sureler oluşturmuş ve görünürde bir bütünlük var gibi gösterip bu işten kurtulmuşlar. Bütünlük ise surelerde bile yok. Tamamında hiç yok. Adeta kağıt hurdalığından sayfalar seçip ciltleyip sözde bir kitap yapmaktan farksız bir şey. Sure dedikleri bölümlerin isimlerini de içindeki bir kelimeye göre yazıvermişler. Hiç "bakara" diye sure olur mu yahu? Anlamını yazsam, "kime diyorsun, bana mı?" diye kızan olur! Yani şimdi şehadet kelimesi denen bir cümle var. Bunu söyler, tanrının birliğine ve elçisine şahitlik ediyorum derken, tanrıya sormadınız, evren diye bir şey yarattığını hiç hatırlıyor musun? demediniz. Elçisine sormadınız, bize kitap diye ne bıraktığını hiç hatırlıyor musun? demediniz. Peki siz neye şahitlik ediyorsunuz kuzum? Hakkında hiç bir şey bilmediğiniz bir şeylere şahitlik ederek çıktığınız bu yoldan ne beklenebilir?
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
İlla ki fizik bilimi ayrı şeydir, fizik kitabı ayrı bir şeydir ama bu neyi kanıtlar? Fizikte ne incelendiğini, ortaya ne konduğunu fizik kitabından okuyoruz. Dinin ne olduğunu da herhalde kutsal diye iddia edilen kitabından başka bir yerden okuyamayız. Bunlar eski dilde "cerbeze" denen, konuyu ekseninden uzaklaştırma çabaları. Buna şimdi demagoji diyoruz. Özet olarak süslemeye çaba gösterilen cümleler sarfederek bir şey söylüyor gibi yapıp hiç bir şey söylememek olarak tanımlanır. Söylenenler konu ile ilgili gibi gösterilen, fakat konuyu ekseninden çıkarma amaçlı çabalardır.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Konuya en çok yoğunlaşanlar Swinney ve Gollub oldu. Ödenek alamamalarına karşın kendi olanakları ile kurdukları lazer ölçümlü ve bilgisayar analizli düzeneklerle sıvılardaki türbülansı incelediler. Aldıkları sonuçlar heyecan vericiydi. Türbülansları öngörülebilir hale getirmişlerdi. Fakat değişik sıvılarla yaptıkları gelişmiş deneylerde yine kaos türbülansa egemen oldu. Öngörü kayboldu. Bir noktadan sonra türbülansı öngöremiyorlardı. Fakat o yıllarda kullandıkları bilgisayarlar masaüstüne konan türden değildi. Sonuçta işe David Ruelle el attı. Ve Floris Takens. İkisi bir yarışa girdiler. Takens işi felsefeye döktü. "Hiç tanrıya şu kahrolası evreni yarattığını hatırlayıp hatırlamadığını sordunuz mu?" dedi. Ruelle işi daha bilimsel düzeyde ele aldı ve "Rastlantı ve Kaos" adlı ünlü eserini yazdı. Bu kitap klasik determinizmin modern determinizme dönüşümünün öyküsüdür. Son derece bilimsel olmakla birlikte, konu halen bilim ile felsefe arasındaki geçiş köprülerinden biri olma durumunu sürdürüyor. Çünkü, kaosun ünlü söylemindeki gibi: Pekin'de kanat çırpan bir kelebeğin, Florida'da patlayacak bir tayfuna katkısını ölçecek durumda değiliz...
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Anladım. Kuran 12 yaş düzeyinde inmiş, 12 yaşına kadar beynine Kuranı soktun soktun, ağaç yaş iken eğilir. 12 yaşından sonra bu bilime ve insan haklarına aykırı kitabı asla kabul etmez diyorsun. Doğru. O yüzden 4 kere üç mü, üç kere dört mü her neyse eğitimi çıktı. Dogmaları kurtarmak için. E doğru...
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Henry Poincare yaşarken anlaşılamamış bir dahi idi. Köprünün üzerinde oturur, saatlerce suda oluşan girdapları izler, bir tekinin bile diğerine benzemediğini gözlemler, düşünürdü. Girdaplar ne aynı yerde oluşuyor, ne de biçimleri benzer oluyordu. Hiç bir tekrar oluşmuyordu. Kaos teorisi yavaş yavaş kafasında biçimleniyordu. Suyun akışı ve aktığı hacim aynı ise, neden girdaplar tekrarlanmıyordu? Bir girdap nerede oluşacak ve nasıl biçim alacak, niye tahmin edemiyordu? Bunu her şeyin belirlenebilir olduğunu söyleyen klasik determinizmle nasıl bağdaştırabilirdi? Tüm ömrü bu soruları yanıtlayarak geçti. Kimsenin anlayamadığı eğriler çizdi, sayfalarca formüller, denklemler yazdı. Fiziği olduğu kadar matematiği de çok iyi biliyordu. 1912 de öldüğünde bir çok bilimsel çalışma bıraktı. Hiç kimse ne anlattığını anlayamadı. Ama çalışmaları saklandı. Fizikte herkes rölativite ve belirsizlik tartışmalarına odaklandığı için Poincare'nin notlarına yoğunlaşan olmadı. 1974 yılına gelindiğinde Mitchell Feigenbaum konuyu ele aldı. Kaos teorisi yüzünden sigaraya başladı. Dumanın kıvrımları hiç hava akımı olmaksızın neden sürekli biçimden biçime giriyordu? Los Alamos polisi ondan kuşkulandı. Bu adam sürekli dolaşıp bulutlara bakıyordu. Hatta devlet boş işlerle uğraşıyor diye bazı bilimsel yetkilerini kısıtladı. Fakat artık yol açılmıştı. Ard arda kaos teorisi ile ilgili araştırmalar ve çalışmalar, bilimsel yayınlar gelmeye başladı. Sonuçta kaos, en ilgi çeken teori haline geldi. Poincare, bunları önceden öngördüğü için modern determinizmin kurucusu olmuştur. Ancak kuantum teorisi ile determinizm Heisenberg'den sonra bir kez daha çökertilmek istenmiştir. Bu tartışma determinizm lehine büyük ölçüde dönse de, tartışma bitmiş değil. Bu seferki uzun sürecek, çünkü kuantum çok fazla küçük şeylerle uğraşıyor.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
İlla ki. Bundan kaçamayacaklar. Hatta kendi sonlarını hızlandırıyorlar gibi. Yaşayan nesil görmezse bile sonraki nesil dinlerin çöküşünü mutlaka görecek. Sonrasında din yok olmayacak. Folklorik bir ögeye dönüşecek. Ritüeller değişecek, ayakkabıları çıkar, yat yerlere filan bunlar başka biçimlere girecek. İlahiler, şarkılar, ritmik dualar vesaire...
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Ben tanrıyı sınava sokmadım, "tanrı sınava girmez" oldu. Ben Kuranı sınava sokmadım, "Kuran da sınava girmez" oldu. Bir sınava filan gerek yok, sınava girecek ehliyete zaten sahip değil. Zaten bir kitap da değil. İhtiyaca göre söylenen sözler, sonradan bunları artık bir derleyelim diye niyet edilip toparlanmaya çalışılmış, o da olmamış. Ne bir sistematik var, ne bir düzen. Karmakarışık, aşure gibi bir şey. İbrani mitolojisi, zanlar, tahminler, öfkeler, tehditler, karmakarışık doldurulmuş. Bunlar öyle bir kaynaktan sistematik biçimde gelse, zaten bana geldi diye iddia eden kişi ölmeden hareminde eşleriyle, cariyeleriyle zaman öldüreceğine, Mısır'dan gelen cariyeyi geri gönderip bunun yerine bana papirüs gönderin" derdi. Güzelce eli kalem tutanlara sayfa sayfa yazdırır, hayata gözlerini ondan sonra rahatça yumardı. Cariye diye, kuzen diye, kendini mehirsiz hibe eden kadınlar diye bir sürü eşi birbirine düşürüp onların arasında yok boşarım sizi, daha neler alırım, başkasıyla da evlenmeniz haram diye tehditler savurarak boğuşsun, bir yukardan gelen vahiyleri kitaplaştıramasın! Bir akla uygun bir şey iddia edin de, haaa olabilir mi ki diyelim. Bu iddialarda aklın hiç işi yok...
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
En baştaki en basit nedene neden ulaşılamadığını da kısaca açıklayayım. Bunu açıklamanın bir çok yolu var. Poincare tarafından ortaya atılan "başlangıç durumuna hassas bağlılık" kuramı içinde bu vardır. Kendisi klasik determinizmi reddedip yeniden düzenleyerek modern determinizmi kurmuştur. Bunu bilardo örneği ile açıklar. Bir bilardo masası düşünün, bir çok top var ve ortam tamamen sürtünmesiz. Toplar oradan oraya çarpışarak karmaşık hareketler yapıyorlar. Siz de geldiniz baktınız. Topların ilk hareketlerine ne kadar zaman önce, hangi açılarda, hangi yönlerde başladıklarını tayin etmek çok zor olacaktır. Bilebileceğiniz bazı şeyler olur. Çarpışmaların şiddeti sabit kalacak, değişmeyecektir. Malzeme yorulmasından zamanı tahmin edebilirsiniz. Malzeme yorulması, çarpışmaları zamanla yavaşlatmış da olmalıdır. Ayrıntılara ise ulaşamazsınız. Bir topu ele alıp, bu top ilk hareketine hangi yönde başladı, ilk hangi topla ne yönde çarpışıp ne yöne döndü, ardından nasıl bir hareket diyagramı çizmeyi sürdürdü, bunun şemasını çıkarabilmeniz olanaksız. Poincare kaosun belirsizliğini klasik determinizme eklemleyerek onu modern determinizme dönüştürmüş ve kuantum belirsizliği de önceden öngörmüştür. Fakat bu belirsizlik mutlak belirsizlik değildir. Rastlantının bile nedenleri var, ama biz nedenlerini bilmediğimiz için rastlantı diyoruz. Rasgele, nedensiz olan hiç bir şey yoktur. Kuantumun nedensellikleri de keşfedilebildiği oranda keşfedilecektir. Şimdiden fizikçiler, kuantum alanındaki belirliliğin, makro evrendeki belirlilikten bile daha kesin olduğunu söylemeye başladılar. Sorun, ölçümde. Kuantum tanecikler öyle küçük ki, ölçtüğümüz anda ölçülen durum değişiyor. Buldozer kepçesiyle porselen tabaktaki taze domates çekirdeğinin tabağın neresinde olduğunu göremeden arıyoruz. Bulduğumuz anda o artık önceki yerinde olmayacaktır. Kuantumu mutlak belirsizlik olarak anlayan fizikçiler de var tabii. Onlara göre örneğin elektronun konumu belirsizdir. Belirlemek de olanaksızdır. Determinist fizikçiler ise bunun ölçüm araçlarımızın kabalığı yüzünden olduğunu, mutlak olmadığını söylüyorlar. İşin gerçeği elektrik nedir, onu bile bilmiyoruz. Elektron akışı ama, elektronlar niye elektrikli? Elektrik nedir? "Herşeyin kuramı" nı bulmak için daha çok yol var... CERN bunun için dünyanın masrafı yapılıp kuruldu.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Ben bilemem oturup mu konuşmuşlar, ayakta mı konuşmuşlar, telepati ile mi konuşmuşlar, dini yaratıp Kuranı yazan adamların ne hayal ettiğini ben ne bileyim? Yazdıkları, konuşmuşlar. Öyle yazıyor, ben yazmış da değilim. Konuşmadılarsa, ne yaptılarsa yaptıkları işi ifade eden kelimeler Arapçada yok değildi. Ne yapmışlar diyorlarsa yazsalardı. Akla mantığa sığıp sığmayacağını da mı ben düşüneceğim? Kim yazdıysa o düşünecekti. Ben bunu yazıyorum ama, bu akla mantığa hiç sığıyor mu diye bir düşünselermiş. Düşünmeden yazınca işte böyle oluyor...
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Böyle bir durum yok. Din herkesin kendi anlayışınca kendisinin anladığı ve yaşadığı bir olgudur. Kimsenin din anlayışı bir diğerininkine uymaz. Eğer dini toplumsallaştırırsanız, soyut kavramlar üzerinde çok farklı anlayışlar olabileceği için toplumda derin ayrışmalara yol açarsınız. Din çok derin, hiç bir başka düşünce tarzında olamayacak kadar derin ayrımlar içerir. Kendi gibi olmayan inanış biçimleri ile arasında ebediyen bağdaşmayacak bir ayrım öne sürer. Üstelik bunu son derece bencilce ve etiğe, insanlığa çok aykırı biçimde ebedi işkence ve ebedi zevk olarak ortaya sürer. Birey bilinci olmadan hiç bir uygarlık gelişmez. Herkes kendi anladığı biçimde bir din anlayışı geliştirir. Kimseye benim anladığım gibi anla diyemezsiniz. Derseniz din faşizmi olur. İsteyen tanrısız dine inanır, isteyen peygambersiz. İsteyen hiç inanmaz. Hiç bir kayıt kuyut, şart standart koyamazsınız. Din toplumsal dediğiniz anda bu tektipleştirme, birey bilincini yok etme, köle, aklı çalışmayan, aklı rehin alınmış zihinler yaratma olur. Bundan hiç bir çıkış yoktur. Dinin toplumsallaşması, akılların çalışmaması, egemenler tarafından akla rehin konulması demektir. Din insanları ebediyen sadece inanan inanmayan diye bölmez. Gereği gibi inanmayan, yalandan inanan, inanır gibi yapan, benim anladığım gibi anlamayan, değişik yorumlayan diye de böler. Din bir ayrıştırıcıdır. Bunun tek ilacı da laiklik, dini toplumsallıktan çıkarmak, bireyselleştirmektir. Bu, inanç özgürlüğünün biricik sigortasıdır. Dinin ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı ve nefret üretici, ötekileştirici etkisinin panzehiri budur. Kendiniz mecaz diyorsunuz. Mecazın yüzelli çeşit, hatta insan sayısı kadar farklı yorumu vardır. Böyle toplumsallık olur mu? İsteyen istediğine yorar. Kimse de karışamaz. Ben dini soykırıma zemin hazırlamak isteyen yağmacıların icat ettiğine, tanrı diye ve peygamber diye bir şey olmadığına inanıyorum. Buna kim karışabilir? Öyle akıldı, şuydu buydu diye de insanları ötekileştiremezsiniz. Kimsenin Arabın aklına, hele zamanının en bilinen bilgilerinden bile habersiz olup bir de din yaratmaya kalkan adamların aklına ihtiyacı yok. Bu akılları ancak Kuranı okumayan, okusa da anlamayanlar yutar. Kuranı okumuş, anlamış kimse bu akıllara metelik vermez. Ortada, apaçık bir metin. Ne bilimle, ne insan haklarıyla bağdaşır en küçük tarafı yok...
-
KÜÇÜK DİL
Gen haritalama, canlıların akrabalık derecesini ortaya çıkarıyor. İnsana en yakın genetik, şempanzeninkidir. Bu çok yaygın bilinen bir konu. Bir şüphe de yoktur bu konuda. Kulaklarına baksanız, aynı bizim kulaklarımızdaki kıvrımları, şekilleri görürsünüz. Başka hiç bir canlıda insanın aynısı kulak kepçesi ve bu kadar çok benzeyen eller yoktur. Yüzü de insana en çok benzeyen canlıdır. Her benzerlik köken yakınlığını göstermeyebilir tabii, istisnalar yok değil. İnsan gözüne en benzeyen göz, ahtapot gözüdür. Şempanzenin gözü daha az benzer. Göz akı pek görünmez. Deniz gözlüğüyle tüpsüz epey derine dalarım. Bir ahtapot gördüm ve bakışlarından bayağı ürperdim. Bir çift insan gözü üzerime dikilmişti. Tabii asıl korkan oydu. Hemen kumlara kamufle oldu. Kumların içinden hâla gözlerini bana dikmiş bakıyordu.
-
USTA! NE DİYORSUN BU HUSUSTA?
Düşünmek çabasız da olabilir. Konusuna bağlı... Aslında çoğu filozof düşünceyi, pankreasın insülin salgılaması gibi kabul ederler. Beyin de düşünce salgılıyor gibi yani... Çünkü hiç düşünmeseniz bile, "hiç aklımdan çıkmıyor ki" dediğiniz şeyler vardır. O hiç ürününü almadığım (nedenini tahmin edebilirsiniz, anti reklama girmeyeyim) firmanın bu reklamı itiraf etmeliyim güzeldi. İyi bir reklamcıya para ödemişler.
-
13 Bin Yıllık Natufian Medeniyeti
Güneş ve rüzgar enerjileri, mevcut enterkonnekte sisteme destek sağlıyorlar. Güneş battığında veya rüzgar zayıfladığında yine klasik santraller enerji sağlıyor. Küresel bir enterkonnekte sistem kurulsa ve tüm çöller güneş hücreleri ile kaplansa bile, dünyanın yarı tarafı okyanus. Google Earth'de dünyayı çevirince görünüyor. Güneş o tarafa geçince çöllerin hiç biri güneşi göremez. Ayrıca kollektör verimleri düşük olduğu gibi temizleme sorunu var. Çöl fırtınalarında aşınma, kopup uçma durumu var. Enerji her durumda zor konu...
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
İslam aslında yok olmak üzere olduğunu anladı ve uzlaşı arayışına girdi. Papa eli öpüldü, gömlek değiştirdiğini iddia eden, sonra "aaaa çorapları değiştirmeyi unutmuşum ama, neyse..." diyen başa geçirildi, dünyada tek direnen adam diye islam kahramanı ilan edilen kişiye "oh olmuş, iyi ki öldürüldü, ellerine sağlık efendimiz" denildi, vs... Eşzamanlı müslüman adı taşıyan bir adam da dünyanın en büyük gücünün başkanı yapıldı, papa eli öpenler de oraya gitti. Dünyanın en büyük gücünün desteği bilinen karşılıklı çıkarlar bedeli olarak sağlandı. Bu güce dayanarak hukuksuz, faşist, tiranca zulümler, cinayetler işlendi. Bunlar son çırpınışlar. Bu emperyalistler bunları kullandıktan sonra mendil gibi çöpe atacaklar. Kurtulalım derken daha çabuk yok olacaklar. Bunun geri dönüşü, yanlış adamın peşine takılmışız pişmanlığı da olamayacak. Sakın kimse papa eli öpen islamı nerden temsil ediyor demesin. Verilen destekler, açıkça bu kişileri islamın sözcüsü yapmıştır. Destek yarın bir gün akıllar başa gelip çekilecek, bu bizi temsil etmiyor denecek ama geçmiş ola... Atı alan Üsküdarı geçecek.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Nedensellik bilimde kullanıldığı gibi felsefede de kullanılır. Şu kadar var ki, bilim tanrı ile ilgilenmez. Tanrı diye bir nedensellik yoktur çünkü. Nedensellik örüntüsü içinde tanrı diye bir faktör hiç bir zaman belirlenmemiştir. Bilim açısından tanrı, yoktur. Bu, bilimin tanrının olmadığını kanıtlaması anlamına gelmez. Öyle olsa, bilimden kanatlı atların, alev soluyan ejderhaların, cinlerin, meleklerin olmadığını da kanıtlaması istenirdi ki, bilim işi bulmuş olurdu. İşi gücü bırakır, efsanelerle, yalan dolanlarla uğraşırdı. Bu gibi işleri felsefe üstlenir. Tanrı sorunu felsefi bir sorundur. Felsefe de nedenselliği kullanarak tanrı iddiasının olamaz bir iddia olduğunu kanıtlar. Bunu çok kez açıkladım, o yüzden kısaca belirteyim. Karmaşık, girift, kompleks yapıda ve düzenli, gelişmiş bir yapıya kısaca "gelişkin" diyelim. Gelişkin bir şeyin eğer kendiliğinden olamayacağını, tasarım gerektirdiğini iddia ederseniz, tasarımcı tasarladığından daha gelişkin olmalıdır. Ona da ondan daha gelişkin bir tasarımcı daha lazım. Ona da, ondan önceye de... Bu böyle gidemeyeceği için, tasarım yok, evrim vardır. Gelişkinler, daha basitlerden gelmiştir. En başta ulaşamayacağımız, bilemeyeceğimiz kadar basit bir neden vardır. En gelişkinin en başta olması olamaz, akla aykırıdır.
-
Efendim Sunnimi? Siimi? Yanlis cevap hayata mal olur.
Ateist olmak bilinç gerektirir. Kimse durduk yerde çıkar dayanışmasını, beleş sömürüyü elinin tersi ile itip onurlu bir hayat öngörmez. Cemaatten şifre almak, atamasını istediği yere yaptırmak, ranttan pay almak, iki süslü Arapça laf edip haketmediği bir saygıyı cahil kitlelerden görüp onları alabildiğine sömürmek dururken niye ateist olsun? Üstelik hadi ya bir de tanrı varsa da ateist olmayı gösterirse korkusunu da aşmak gerekiyor. Hatta ateist diye öldürülmek de söz konusu. Tüm bunlar düşünülünce ateist olmak çok ciddi bilinç düzeyi gerektiriyor. Öte yandan: Bir kişi bir kelime Almanca bilmeden, hatta hiç okuma yazma bilmeden Das Kapital'den bölümleri ağlayarak, sallanarak, kendini yerlere atarak yalan yanlış, aksanlı okusa ve kendisinin çok sıkı Marksist olduğunu söylese, bir psikiyatri kliniğinde biraz yatması iyi olur değil mi? Evet. Ama bu kitap Das Kapital değil Kuran olduğunda, bırak kliniğe yatmayı, gerçek hakkında en küçük fikri olmayan bu adam, bir düzine cahil değil, hatta üniversite bitirmiş insanı alabildiğine sömürür değil mi? Dükkan açsa, ibriği alıp kolları sıvasa, müşteri yağar. Şeyh olsa, getir karını kızını, okuyacağım üfleyeceğim dese getirirler. Çıkın paraları dese hemen zaten... Daha da bir açıklama yapmaya gerek sanırım kalmıyor...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Söz konusu Kuran pasajındaki ifade aynen şöyle: "şimdi allah hafifletti sizden ve bildi sizde zaaf olduğunu". (Kuran 8/66) Allahın aklının başına gelmesiyle yanlış verdiği rakamı düzeltmesinden bahsediliyor. Böyle dedikten sonra yeni oranlar veriyor. Kuranın insanlar tarafından yazıldığını hemen her cümlesinden anlamak son derece kolaydır. Tabii müslümanlar demagoji yapıp "allahın eli mi var da eline kalem alıp yazacak, tabii insanlar yazdı" derler. Tabii ki biz kısaca ifade ediyoruz ama, hay hay ile tay tay öğretmek gerekirse şöyle lafı uzatacağız: Kuranın pek yok ama olduğu kadarıyla kurgusu, içinde ne konuların olacağı tamamen insanlar tarafından tasarlanmıştır. Yazma işi zaten sonra. Bunun kendisine "indiğini" iddia eden kişi bile zahmet edip hareminden çıkıp bunu toplatmaya tenezzül bile etmemiş. İnsanlar neye taptıklarını hiç bilmiyorlar. Aynen belli bir tapınağa yöneldiklerini sanıp, dünyanın yuvarlak oluşundan dolayı uzaya, yıldızlara dönüp tapındıkları gibi...
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Bu söylenenler tümüyle anlamsız ve üzerinde değerlendirme yapmaya bile değmez. Dönemin Arapları gelişmiş bir dile ve edebiyat geleneğine sahiptiler. Onlara hiç bir şeyi mecazla hicazla anlatmaya hiç gerek yoktu. Dosdoğru söylenen her şeyi anlayabilirlerdi. Doğru dosdoğrudur, aynen söylenir. Eğrinin ise binlerce, milyonlarca şekli olur. Mecaza kapı açtığınız anda milyon biçimde algılanabilir. Dini mecaz diye yutturmanın sonu yok. Din icat eden mecazlı filan din icat etmez. Ne ortaya koymak istiyorsa aynen koyar. Kuranda öyle "mecaz söylüyorum, adamım sen anla, nasıl anlayacağını da bilirsin, anlarsın ya, işte öyle" tarzı hiç bir ifade yoktur. Tersine apaçık, anlayasınız diye indiriyoruz yazar. Zaten mübin sıfatı verilir ki bu apaçık demektir. Yoksa Kuranül mecaz denilirdi. Böyle mecaz filan gibi bir durum hiç ve kesinlikle yok, sözü bile edilemez. Bunlar boya cila, süs püs işleri. Zehiri yutturabilmek için şekerle kaplama hileleri. Aklı olan bu zehirli hapı asla yutmaz. İnsan hayatta kalma sınavındadır, öyle olmayan tanrının olmayan sınavında filan değildir. Ben nerde tanrıyı sınava soktum? Olmayan bir şey sınav edilir mi?
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Çocuk akıllı ve çocuk düzeyinde konuşan bir tanrı fikrine sıcak bakmam olanaksız. O zaman büyüse, akıllansa da öyle kitap gönderseymiş, acele etmiş... Olamaz yani, bir konuyu düpedüz güzelce anlatmak varken hangi çocuk akıllı böyle tutarsız saçma mecazlara başvurur? Tabiat kuvvetleriyle konuşmak da neyin nesi? Dosdoğru söylesin, yarattığım kuvvetler desin. Çocuklara masal yazan Lafonten mi bu? Üstelik bir konu mecazsa elli ayrı şekilde yorumlanabileceği konusu havada kalmış. Böyle bir şeyin kabul edilmesine hiç yol yok. Neresinden tutsan bu mecaz diye yorumlama işi olmaz. Olabilirliği yok. Eğer bu mecaz işine kanarsam kendimi aptal gibi hissederim. Mecaz diye yut, uyu, adamlar iktidarı ele geçirince mecazı hicazı göstersinler. Yok öyle yağma...
-
Savaşa Hayır de !
Tek dogma dindir iddiasında bulunan kimse olmadı.
-
13 Bin Yıllık Natufian Medeniyeti
Rüzgar ve güneş sistemlerinde depolama sorunu var. Devasa akü bataryaları gerekiyor ve bunların ömrü de maksimum beş yıl. Beş yıl içinde ortalık akü hurdaları ile dolar. Aküler de malum kimyasal. Akü olmadan bu sistemler kararlı çalışmıyor maalesef... Yine de çok kapsamlı sistemler kurulursa bu sorunun üstesinden gelmenin yolları var. Büyük ve kapsamlı enterkonnekte sistemler kurulursa bu sorun akü kullanılmadan aşılabilir. Ayrıca güneş enerji sistemleri istenen verimi yakalayamadı. Rüzgar türbinleri ise kuşlar için çok büyük tehdit oluşturuyor. Sorunsuz enerji üretme durumunu henüz yakalayamadık.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
E ama şimdi olmuyor. Melek tabii ki kuvvet kökünden türemiş bir sözcük ama, anlamı açık. Bu melekler allahla konuşmuyor mu? Ademin yaratılmasına itiraz etmiyorlar mı? Allah ben sizin bilmediklerinizi bilirim demiyor mu? Sonra secde etmeye davet edilmiyorlar mı? Basbayağı karşılıklı konuştukları anlatılmıyor mu? Yani ona mecaz, buna mecaz da, ortada bir şey kalmadı o zaman... Hepsi mecaz, hiç birini kaale almaya gerek yok o halde. Böyle bir şey olmaz. Sen mecaz dersin o mecaz der ama bunlar iktidara geldiklerinde hiç bir şeye mecaz demiyorlar! Oh ne iyi, mecaz diye iktidara getir, Kurana uymak farzdır diye ne yazıyorsa onu yapsın! Yazanlar da bilime, insan haklarına, her şeye aykırı... Ben size edebiyat kitabı indirdim mi yazıyor da mecaz olacak? İyi o zaman, hepsi mecaz. Oku geç... Arapça oku oku sevap bekle... Gani gani... Anlamı mı, boş ver, mecaz hepsi... Bu mudur yani? Hayır mecazsa elli tarafa çekilir. İnsanları cennetlik cehennemlik diye böldü, yetmedi, bir de her nasıl anlayan nasıl anlarsa elli de mezhebe bölsün insanları. Bu işin sonu olmaz. Bu insanlığa felaketten başka bir şey vermez!
-
13 Bin Yıllık Natufian Medeniyeti
Bu başlıkta bile 13 000 yıllık medeniyetten bahsediliyor. Matematik olarak onüç, yediden büyüktür, öyle değil mi? Üstelik başlığı siz açmışsınız?!
-
KURAN'IN ARAP OLMAYANLARA BAKIŞ AÇISI
Bu apaçık gerçeğe rağmen Kuran evrenseldir demek, ırkçılığın dik alasıdır ama, Kuranı en az okuyanlar, onun inanırları maalesef. Hiç okumuyorlar. Okurlarsa da anlamını merak etmekten şiddetle kaçınıyorlar. Her Arapça harfinde bin sevap var diye kendilerini avutuyorlar, sırf anlamını öğrenmemek ve uyanmamak için...