
nicomedias
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
1.085 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
nicomedias tarafından postalanan herşey
-
ya ben girdim bu başlığa ileti yazdım okudum okudum senin iletini bir saat sonra gördüm onu demek istedim e bidaha geçmiş olsun hatta artık geç-miş olsun gelmesin bi daha diş ağrısı
-
Yıldız ve Samanyolu Bahçedeki muz ağacını anlatır bir öyküsünde Erdal Öz... Çocuklar ağacın gövdesini taşlar. Taşlar yerini bulursa, muz ağacının yumuşak bedenine saplanır; sular sızar taşın gömüldüğü yerden.... Ağlar muz ağacı; kurur zamanla... Muz salkımları boynunu büker, buruşur gider. *** Bir öyküsünde demir parmaklıklı pencereden bir mahkûmun hücresine giriveren güvercini anlatır Erdal Öz... Etli kanatlarıyla mahkûmun başının üzerinden karşı duvara uçar, çarpıp yere düşer. İlk sersemliğinden sıyrıldığında bu kez karşı duvara vurur kendini... Mahkûm, misafirini ürkütmemek için siner köşeye... Güvercinin korku dolu kırmızı cam gözleriyle bakışırlar bir süre... Güvercin duvara vurmanın acısıyla yeniden havalanıp demir parmaklığa konar. Mahkûm bu kez de yeniden yalnızlığa dönecek olmanın hüznüne bulanır. "Gitmese" diye yakarır içinden... O sırada kapı açılır; ürkütücü bir görevli içeri girer; güvercin korkuyla havalanınca içeri düşer. Karşı duvara çarpıp görevlinin ayakları dibine serilir. İki hoyrat el sarılır gövdesine... Tutuklu güvercin, görevlinin hoyrat ellerinde uzaklaşır. *** Bir öyküsünde iki arkadaşı anlatır Erdal Öz... Bir Akdeniz kasabasında aynı sınıfa düşmüşlerdir. Çocuklardan biri kitapsız, deftersiz gelmiştir sınıfa; belli ki yoksuldur. Arkadaşı kitap alır ona.... O da karşılığında uçurtma yapmayı öğretir. Renk renk kaplama kâğıtlarını kesip nişasta bulamacıyla birleştirerek kocaman bir uçurtma yaparlar. Bunun keyfiyle, kayalıkların orda, öyküsünü anlatır yoksul olan... Annesi yoktur, ablası kaçmıştır evden; babasının zulmünden... Ve babası dün gece çok kötü şeyler yapmıştır ona... "Artık gücüm tükendi. Bununla baş edemeyeceğim" der arkadaşına... "Sana anlatırım ama kimselere söylemeyeceğine söz ver" der. Sözleşirler. Dertleşirler. Vedalaşırlar. Ertesi gün kayalıkların dibinde bulunur ölüsü... Bir uçurtma gibi hışırtıyla gökyüzüne yükselmiş, sonra dönüp ıslak kayalıklara çakılmıştır. Nedenini bir tek arkadaşı bilir; ama söz vermiştir, söylemez kimselere... *** Belki de ölüm, bir yıldız kaymasından fazla bir şeydir. Belki de yasımız, kayan o yıldıza olduğu kadar, her kayan yıldızla Samanyolumuz biraz daha eksildiğindendir. Giden, yalnızca ölen değildir; bizden de bir şeyler götürür yanında... Anılarımız vardır onunla ya da yapıtlarıyla... Bir imza gününde tebessümünü görmüş, hasta düştüğünde kitap götürmüşüzdür. Filmlerine, oyunlarına gözyaşı dökmüş, öykülerinde boyun bükmüşüzdür. O kuruyan muz ağacı bizim bahçededir artık... Hücredeki güvercine ağıt yakmış, uçurtmaya özenen çocuğun acısını çekmişizdir. Yaralıyken, kanarken direnmenin onurunu ondan öğrenmişizdir. Ölüm, bütün bunları da öldürür ilk anda... Öyle sanırız. Kaybımız kadar kendi eksilmemize de yanarız. Kururuz; cenazelerle taşlanmış muz ağaçları gibi... *** Lakin yanılgıdır bu... Yıldız kayar, ama asla eksilmez Samanyolu... "Selvi Boylum Al Yazmalım" oradadır. "Bir Uçurtma Gibi" orada... "Kanayan", "Güvercin", "Duvar" orada... Okudukça, izledikçe,andıkça yaşatırız onları... Eksilmez, çoğalırız. Not:valla kusura bakmayın nereye koyacağımı bilemedim...ben bu yazıyı okurken gözyaşlarıma hakim olamamıştım.Hem Erdal Öz ü de bi anmış oluruz tekrar.
-
Perihan Mağden'in Yazısı (Dava Açılan)
nicomedias şurada cevap verdi: nicomedias başlık Güncel Konular
saol dostum. ki bu konuda ailecek çok çekmiş biri olarak için çok iyi anlıyorum bu yazılanları. perihan mağdeni protesto etmeye gelenler bağırıp çağırdılar küfür ettiler. şimdi o bağıranlar şöyle diyim nöbette en çok uyuyan tipler. asker doğdum diyenler silah temizlemesini bile bilmiyolar iş lafa gelince ooooo...neysee geriliyorumm . -
Ben diyorum ki, hayır kardeşim Her Türk Asker Doğmaz! Her Türk asker doğmak, askerlik yapmak, asker ölmek, asker de ölebilmek mecburiyetinde değildir. Nasıl her Türk nükleer fizikçi, baraj mühendisi, balet, narenciye üreticisi, son ütücü olarak doğmuyorsa, doğmayacaksa, doğmaması tercih nedeniyse her Türk, asker de doğamaz. Doğmayacaktır. Doğmaması gerekir. "Birleşmiş Milletler 70'lerden beri vicdani reddin bir insan hakkı olduğu fikrini savunuyor." Diyerek mi girelim? Nasıl girelim bu 'hassas' konuya? Bu konu çok hassas çünkü Askeriye'yle ilgili her konu çok hassas. Çok çok hassas, bu ülkede. Orduyla ilgili herrrhangi bir şeyde: öneri/eleştiri/neden böyle/neden öyle-hayır haksızsınız, porselen dükkânındaki filsiniz. Tuhafiyedeki zürafasınız; aman çabuk pılınızı pırtınızı toplayıp o konunun topraklarından uzaklaşın-ızzz. Ben diyorum ki, hayır kardeşim Her Türk Asker Doğmaz! Her Türk asker doğmak, askerlik yapmak, asker ölmek, askerde ölebilmek mecburiyetinde değildir. Nasıl her Türk nükleer fizikçi, baraj mühendisi, balet, narenciye üreticisi, son ütücü olarak doğmuyorsa, doğmayacaksa, doğmaması tercih nedeniyse her Türk, asker de doğamaz. Doğmayacaktır. Doğmaması gerekir. Önce yıllardır, on yıllardır, yüz yıllardır maruz bırakıldığımız militarist koşullanmalardan kurtulmamız gerektiğini, bazılarımızın böyle bir tercihi olabileceğini kabul etme 'alicenaplığını' göstermemiz gerektiğini, ARTIK gerektiğini söyleyerek lafa başlayalım. Avrupa Konseyi'ne üye 46 ülke içinde vidani reddin bir hak olarak tanımlanmadığı yalnızca iki ülkenin: Azerbaycan ve Türkiye'nin bulunduğunu belirtelim. Ermenistan'ın dahi vicdani reddi bir hak olarak tanıdığını, kurucuları arasında bulunduğumuz Avrupa Konseyi tarafından vicdani reddin tarafımızdan reddiyle ilgili, mutat sıklıklarla uyarıldığımızı- Şimdi biliyorsunuz (ya da bilmiyorsunuz) Mehmet Tarhan diye biri var. Mehmet Tarhan total redçi. Mehmet Tarhan, kardeşim ben barışı seviyorum. Ben anti-militaristim. Ben elime silah almam, Silahlı Kuvvetler'e de (hiçbir kisve altında) hizmet vermem, veremem. Diyor. (Onun sözleriyle değil, ben kendi dilime çeviriyorum.) Mayıs 2001'de askerlik yapmayı reddettiği için tutuklanıyor. Ve o gün bugündür Mehmet Tarhan'ın başı belada. Zira Türkiye Cumhuriyeti, Mehmet Tarhan'a bu insan hakkını, eline silah almama, Silahlı Kuvvetler'e hizmet etmeme hakkını tanımıyor. Mehmet Tarhan eşcinsel olanlar bir nevi 'sakat' 'kusurlu' vs. vs. kabul edilerek askerlikten muaf tutulabiliyorlar. Bir sağlık kuruluşunun muayenesine maruz bırakılarak. Mehmet Tarhan bu muayeneye maruz bırakılmayı reddediyor. Zira o eşcinsel olduğu için değil (yani 'kusurlu' ve bir nevi 'sakat' kabul edilmeyi kabul ettiği için değil) TOTAL REDÇİ olduğu için askerlik yapmayı reddediyor. Askeri Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi ise vicdani reddin kabul edilemezliğine hükmediyor. "Silahlı çatışmaların devam ettiği bir coğrafyanın ortasında bulunan Türkiye'nin ülke savunması için gerekli tedbirleri alması zorunludur. Bunun için her erkeğin zorunlu askerlik yapacağı benimsenmiştir" ifadesiyle. Ve de Sivas Askeri Mahkemesi'nin Mehmet Tarhan hakkında verdiği iki davada toplam dört yıl hapis kararını bozuyor. Tarhan'ın (zorla) muayeneye tabi tutularak 'eşcinsellik' gerekçesiyle terhisinin verilmesini talep ediyor. Yani Tarhan'ın davası yine Askeri Yargıtay'da. Saçları zorla kesilmiş bulunan Mehmet Tarhan Sivas'ta, Askeri Cezaevi'nde. Bu davanın seyrine bakarak daha yıllarca orada kalacağına da hükmedebiliriz. Cezaevi koşullarının alabildiğine 'zor' olacağını da. Zira Mehmet Tarhan'dan önce 87'inci maddeden (EMRE İTAATSİZLİK maddesi) yargılanıp askeri hapishanelerde yatmış bulunan vicdani retçiler Osman Murat Ülke, Mehmet Bal ve Halil Savda'nın ne mene maddi ve manevi işkenelere uğradıkları; diyelim Mehmet Bal'ın üstünden askeri üniformasını çıkartmaması için ellerinden ve ayaklarından kelepçelendiği, el fizyonomisi 'düşünülerek' yapılmış bulunan kelepçeler ayaklarını kestiği için Adana Askeri ezaevi Komutanı Albay Durdu Solak tarafından özel olarak imal ettirilen prangalandığı 'filan' biliniyor. Yani Mehmet Tarhan'ı Askeri Cezaevi'nde geçireceği 'meşakkatli' (nasıl da efendice kelimeler seçiyorum) yıllar bekliyor. Böyle bir tercihi olduğu için. Anti-militarist olduğu için. Silahlı Kuvvetler'e hzmet vermeyi reddettiği için. Bu ret hakkı kendisine tanınmadığı için. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım: Yurdumuz topraklarında 300 bin ila 400 bin arasında değişen (kayda değer) sayılarda asker kaçağı dolaşıyor. Ne yapılıp edilse bu sayı aşağı çekilemiyor, her üç ila beş yılda bir 'bedelli askerlik' çıkarılarak zevahir kurtarılıyor: Yani 'bedelini' ödeyebilecek maddi imkânlara sahip çocuklarımız Askeriye'nin emrinde geçirilecek 15 aylık bir süre ve süreçten 'yırtıyorlar.' Modernize edilmiş bir ordudan, profesyonelleştirilmiş bir ordudan (bizzat ordusu tarafından) bu denli sık söz edilen bir ülkede, ordumuzun bütçemizden aldığı pay bu denli 'hatırı sayılır' iken, teknoloji bu denli ilerlemiş (özellikle savaş teknolojsi) bir sürü aletin başına 'uzmanlar' yani 'teknik donanımlı subaylar' dışında kişilerin yerleştirilmesi giderek imkânsız hale gelmiş iken- 1. Askerlik süresi şu kısaltılmış haliyle bile, ziyadesiyle uzun değil midir? 2. Ordumuzun bu kadar çok sayıdaki kişiyi askere almaya çalışması hakiki bir zaruret midir? 3. Bu denli çok para harcayabilen ve hatta elemanlarının kaynaklarıyla OYAK gibi bir ekonomi devini yaratıklandırabilen Yüce Ordumuz, 'Türkiye'nin içinde bulunduğu ÖZEL koşullar' teranesinin artık az biraz eski etkisinde ve inandırıcılığında olmadığını, bilmem kabule yanaşabilecek midir? Diyelim Aczmendiler, Yehova Şahitleri, kimi fundamentalist Protestanlar ellerine dinleri gereği silah değdirmeyi reddediyorlar. E artık biz Avrupa Birliği'ne Uyumlu müreffeh bir ülke olduğumuza/olacağımıza göre Budistlerimiz'in, Hindularımız'ın sayısında da natürel bir artış olacak. E madem fikri hür, vicdanı hür bir ülkenin çocuklarıyız; vicdani retçilerimiz de anlaşılan olacak. Olacaktır. Olsun. Askeriyemiz için 'Bedelli Askerlik' söz konusu olduğunda içleri kan ağlayarak da olsa göz ardı edilebilen 'eşitlik' ilkesi bu denli mühim ise; hem hakikaten Türk Ordusu'nun profesyonelleşmesi, modernleşmesi konusunda ciddi adımlar atılsın, askerlik süresi yeniden kısaltılsın, hem de VİCDANİ RET bir insan hakkı olarak tanınsın. Zira ben bir kız çocuğu annesi olarak böyle bir dertten 'sıyırmış' olabilirim; ama bir oğlum olsaydı ve vicdani nedenlerle eline silah almayı reddetseydi hem sonuna kadar onun (ve gerekirse mücadelesinin) yanında olurdum, hemde diyelim öğretmenlik yaparak/koro çalıştırarak/ambulans sürerek/ağaç dikerek/kreşte çocuk bakarak/aşı yaparak/icabında yerleri silerek DE devletine 'hizmet' edebilmesinin mümkün olduğu, ama bu görevlerin 'eşit' ve hakiki ihtiyaçlar için dağıtılması ilkesiyle, pek de âlâ mümkün olduğu düşüncesi içinde olurdum. E, şimdi oğlum yok diye tam da 'kurtulmuş' sayılmam. Zira ülkemde vicdani reddin bir hak olmaması beni (vicdanımı) rahatsız ediyor. Daha önce 87. maddeden yargılanan üç vicdani retçiye karşın Mehmet Tarhan'ın 88. maddeden yani TOPLU ERAT ÖNÜNDE EMRE İTAATSİZLİKten yargılanmasının rahatsız ettiği gibi. Sivas Askeri Cezaevi'nde 'hangi koşullar' altında yatıyor olamadığım gibi. O niye peki hapiste? Peki niye biz rahat rahat yatağımızdayız? gibi. Peki biz rahat mıyız? Biri, insan haklarından bir hak için mücadele verirken, biz rahat olabilir miyiz? Rahat uyuyabilir miyiz? gibi. Askeri konulara gelince medyalamamızın içinde bulunduğu ağır militarist koşullanma, uyguladıkları 'oto-sansür' normal midir, 'norm' bu ise bu memleketin 'normlarını' daha insanileştirmenin, vicdanileştirmenin zamanı gelmemiş midir, gelmeyecek midir, hiç gelmeyecek midir?? GİBİ. Liste uzuyor. E kesmek, bir yerde bitirmek lazım. Bitti. --------------------------------------------------------------
-
hoş bulduk kııı naber dur bari şarkı yaziyimde sapıttırmıyim başlığı steppenwolf-Born to Be Wild
-
ben vakana
nicomedias şurada cevap verdi: VAKANA başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
neysee ...... vakana zaten hoş gelmiştir hoş davranılmamıştır kırmışlardır onu bence... -
ben vakana
nicomedias şurada cevap verdi: VAKANA başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
ya bu arada vakana sana değil di bu sözüm yani şimdi bi yanlış anlama olmasın üstümdeki zat-ı muhtereme idi... -
bob marley -stir it up "little darling" sonrada buffalo soldier heheh şimdi ben bütün bob marley şarkılarını yazarmışımm
-
yok kesin artık sen DİSSOSSİYATİF sin
-
anaaa bakar kör diye bana derler pardonnn... geçmiş olsun.
-
80 Lİ YILLARDA ÇOCUKMUYDUNUZ.......................
nicomedias şurada cevap verdi: VAKANA başlık Diğer Edebi Türler Forumu
internet çet çut bilgisayar cep telefonu yoktu bol bol arkadaşlarımız vardı.... -
ben vakana
nicomedias şurada cevap verdi: VAKANA başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
senin hoş gelebilme ihtimalin varmı kiii -
7 ayda 450000 ytl kazanmak isteyenler
nicomedias şurada cevap verdi: erdal001 başlık Havadan Sudan Konular
tamam ben para sayma makinası alayım da bi gelem bi bekleeee olar mııııııı.......... -
sitemizde en çok hangi takım olduğunu öğrenelim...
nicomedias şurada cevap verdi: Lost_95_ başlık Futbol - Süper Lig - Dünya - Avrupa
LİVORNO yu tutuyorum kalpten hemideee fallaaa livornoyu bilenler anlar neden tuttuğumu -
olar böyle fiqqaro arada bir gelir gider sonra sabah olur bakkala giderr gazeteni alırsın elektrik su faturası derken bi bakmışsın yine oyuna devamm
-
bekleyenleri bekliyorum........
-
sağol teşekkürler.o balığın belki başka adı vardır yaww...şey misali çekirdeğe çiğdem diyosunuz yaa onun gibi...
-
hewallo 3 film az ama şu anda aklıma gelen 3 film şunlar: Good Fellas The Godfather Pulp Fiction ya bi de ben bunlarıda parantez içinde müzikal olarak yazıyım dayanamadım(Blues Brothers,Grease)
-
yaw ben izmir de boş boş gezerken,bir pazar günüydü pazara gittim balıkçılara baktım balık gördüm balığın adı gopez "hööö" dedim onee jennifer lopez gibi . dedim izmire has bi balıkmış galiba... ben istanbulda sordumm bilen yok yaww.bi bilen varsa tarif etsin tadı tuzu nasıl yoksa ben mi yanlış gördüm.yanlış görmüş olabilirim güneş çarpmış olabiler
-
Heautontimoroumenos Öfkesiz ve kinsiz vuracak sana bıçağım gözünü kırpmadan sakin bir kasap gibi, kayayı paralayan hazreti musa gibi! gözkapaklarından çıkartacağım, göz göz o ıstırabın pınarlarını kendi sahra’mı sulamaya. denizde kum bende umut arzulamaya yüzecek o senin tuz çölü ağlamalarını. açıklara yollanan gemiler gibi, kalbimde sarhoşlayacaklar güzelim hıçkırıkların çınlayacaklar bir bir, hücum borusu çalan trompetler gibi! İlâhi! İlâhî ilâhîde yanlış bir akort degil miyim ki ben, beni sallayan, beni ısıran, beni iten gözü aç, dönmüş kürk’çü “it” alay'ın terkisinde? sesimde kanarya sanki, gargara yaygara! hepsi benim kanım, bu kara ağu Şom aynayım: kendi kanatlarında müntehir kuğu cadının kendini seyreylediği kara kara. hem tokadım ben, hem surat! hem yarayım ben, hem bıçak! İşkencedeki âzâ, işkenceci çark, İşte kurbanım ben, işte cellât! vampirim: yüreğimi emdim, emiyorum, emeceğim, -o ebedî gülüşe hükümlüyüm, o “iyi”ye yükümlü müebbedim o mohikanım, o son’um, o ezel, o ebed’im, bir daha hiç, ama hiç, gülümseyemeyeceğim! charles baudelaire fransızca aslından serbest çeviri: reha yünlüel
-
senin durumun buradakinden beter . burada çok farklı şizofreni diyebiliriz ama senin durum oy oy oy yaniii....dissossiyatif beee. ya da MPD olabilir.benceee......yani sen açmasan konuyu ben dokunmazdım sana.
-
Piraye için yazılmış şsaat 21-22 şiirleri'nin içinde bir kısmı 22 Eylül 1945 Kitap okurum : içinde sen varsın, şarkı dinlerim : içinde sen. Oturdum ekmeğimi yerim : karşımda sen oturursun, çalışırım : karşımda sen. Sen ki, her yerde «hâzırı nâzır»ımsın, konuşamayız seninle, duyamayız sesini birbirimizin : sen benim sekiz yıldır dul karımsın... 23 Eylül 1945 O şimdi ne yapıyor şu anda şimdi, şimdi? Evde mi, sokakta mı, çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı? Kolunu kaldırmış olabilir, — hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!...— O şimdi ne yapıyor, şu anda, şimdi, şimdi? Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor. Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir, — her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar!...— Ve ne düşünüyor beni mi? Yoksa ne bileyim fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi? Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne düşünüyor, şu anda, şimdi, şimdi?... 24 Eylül 1945 En güzel deniz : henüz gidilmemiş olanıdır. En güzel çocuk : henüz büyümedi. En güzel günlerimiz : henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz : henüz söylememiş olduğum sözdür...
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
nicomedias şurada cevap verdi: kralx başlık Forum Oyunları
saol dostum çiçekten bir parça aldım. bende sana çiçek pazarından sarı laleler alamadım ama... kadıköy haldun taner in oradaki çiçekçilerden dünyanın en renkli kişisinden bir tane çiçek aldım ama resmi yok yaw şimdi uğraşmayalım resimlee... bir de uzun uzun uzun zamandır göremediğim mizyal a ya o da mı bıraktı forumu azizil gibi... bu arada senin ters gittiğin 3 kişi(alaturka yı tanımıyorum ona lafım yok)ama diğer ikisi ters doğmuşlar bencee -
peehhhhh way beee nereden ne çıkarmışşş heheheh gülüyim biraz tüh işim çıktı sonra yazıcamm...
-
aaaaaaa evleniyomusun kııııı wah wah wah.... ay pardon mutluluklar