tatlı ablam iyi olmaya çalışıyorum tabi gerginliklerle henüz savaşabildiğimi söyleyemem en çok da zaten yalnızlık koyuyor bana şu günlerde
keşke doyasıya kollarında ağlayabileceğim acımı dökebileceğim biri olsaydı yanımda
çok yalnız hissediyorum. ama siz yokmusunuz sanki hep aklımda hep kalbimde büyütmüşüm sizi.
desteğin için ne desem azdır ablacım seni çok ama çok seviyorum
bir gün bi yerde yüz yüze olacağız ve dertleşeceğiz buna eminim ben
hastalıklardan inşallah hep birlikte kurtuluruz. herkesin başında bir dert var
ama onlar olmadan da bazen sağlığın kıymetini anlayamıyoruz değil mi sardunyalardan tatlı ablam.
bu da sana çok dinler oldum:
Erzurum çarşı Pazar leylim amman aman
Leylim amman aman leylim amman aman sarı gelin
içinde bir kız gezer oy ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim
Elinde kağıt kalem leylim amman aman
Leylim amman aman leylim amman aman sarı gelin
Katlime ferman yazar oy ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim
Palandöken yüce dağ leylim amman aman
Leylim amman aman leylim amman aman sarı gelin
Altı mor sümbüllü bağ oy ninnen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim
Erzurumda bir kuş var leylim aman
Kanadında gümüş var oy nenen ölsün sarı gelin
Yarim gitti gelmedi leylim aman
Elbet bunda bir iş var oy nenen ölsün sarı gelin
Seni vermme yabana leylim amman aman
Leylim amman aman leylim amman aman sarı gelin
Nice ki bu canım sağ oy ninnen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim...............
Sarı Gelin türküsüne konu olan efsane de, halkın dilinde yaşarken, kim bilir, ne zaman ve hangi yeni olay üzerine türküye dönüşmüştür... Türkünün ve efsanenin merkezinde bulunan kahramanlar aynıdır: Sarı Gelin ve Şeyh San'an/Sinan.
1918 yılında, bir hey'etle birlikte kuzeydoğu illerimizi gezen tarihçi Ahmet Refik Bey, Sarı Gelin türküsünü, Göle'nin Okçu köyünde tespit etmiştir. Bu seyahat notlarından meydana gelen kitabında şunları yazıyor:
"Okçu köylü Ali'nin en güzel söylediği, Diyarbekir'de, Erzincan'da, Erzurum'da Kürdî nağmelerle okunan bildiğimiz bir türkü. Fakat ezgiler burada daha hüzünlü, daha kederli. Türkünün konusu gayet şâirane: Bir Türk delikanlısı köyünde yaşayan bir Hristiyan kızını seviyor. Sabahleyin tarlaya giderken peşinden ayrılmıyor. Akşamları sürüler ağıllarına dönerken sevgilisinin güzelliğini seyrederek ruhunun ateşini dindirmeye çalışıyor. Kalbi ve kafası o derece meşgul oluyor ki, sonunda taptığı haçı, sevdiği salibi/haçı görmek istiyor. Kalbi heyecan içinde çarparak bir pazar sabahı kalkıyor. Güneş yamaçlara altınlar serper, kuşlar tatlı cıvıltılarla ortalığı şenlendirirken kiliseye gidiyor. Bir köşeye çekiliyor. Sevgilisinin taptığı haçı, kilisede yapılan ayini seyrediyor. Türkü şöyle başlıyor:
Vardım kilsesine baktım haçına
Mâil oldum bölük bölük saçına
Kız seni götürem İslâm içine
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Âh seni vermem dünya malına.
Şarkının nakaratı o kadar hazin, o derece tesirli ki... Ali, elini şakağına koymuş, gözleri yaş dolu, ruhundan kopan acılarla feryat ediyor:
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Seni vermem dünya malına...
dedikçe güya ağlamak istiyor. Sarı Gelinler orada da mı bedbaht âşıkları bu derece büyülemişler (Altınay- 2001: 71-72)
Sarı Gelin türküsünün halk ağzında dolaşan ikinci dörtlüğü de şöyledir:
Vardım kilsesine kandiller yanar
Kıranta keşişler pervane döner
Tersa sevmiş deyin el beni kınar
Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
Seni saran neyler dünya malın.
(Seni alan neyler dünya malın)