Zıplanacak içerik

marti_name

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

marti_name tarafından postalanan herşey

  1. Melekler Şehri (City of Angels - 1998) Meleklere inanmıyordu, taa ki birine aşık olana dek Yönetmen : Brad SILBERLING Oyuncular : Nicholas CAGE,Meg RYAN,Dennis FRANZ,Andre BRAUGHER Müzik : Gabriel YARED Görüntü Yönetmeni : John SEALE Yapımcı : Dawn STEEL,Charles ROVEN Senaryo : Dana STEVENS Yapımcı Firma : Warner Home Video Filmin Konusu : Filmde Nicolas Cage, Los Angeles üzerinde gezinen ve kalp cerrahı Dr. Maggie Rice'la karşılaşan melek Seth'i canlandırıyor. Dr. Rice, bir hastanın nedensiz bir şekilde ameliyat masasında saybetmiş, kendine güveni altüst olmuştur. Seth, her ne kadar ölen hastaya yardım için orada olsa da, kendine güvenini tekrar kazanmasına yardım etmek istediği Maggie'den etkilenir. Maggie'in güvenini kazanmasını sağlarken ona aşık olur ve hep izleyip hiç yaşamadığı dünyevi hayata kavuşmanın yollarını aramaya başlar.
  2. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Yitirilen Olaki yürürüm bir baska aska Yada yürürüm mavi olmayan bir gülüse Unutmaki tek ask oldugum sensin Asik oldugum deyil Karanlikla süzülüyor icime yikim Dur diyorum yikiliyorum Ucurumlari bas ucuma koyuyorum sonra Oksuyorum rüzgarda saclarini Sicak ilik bir koku siniyor yüreyime Gitme diyorum düsüyorum Sonra beni soruyorlar bana Tanimiyorum diyiyorum Daha hic karsilasmadik Ayni cizgide bilge sus umu dinliyorlar Ben sustukca Yazik, bir cigligin dogusu gibi ölüyorlar; Önce bir bir, sonra hepsi Sonra br ucurumlar kaliyor birde yikimlar Verilen hersey borcmus gibi aliniyor Önce bir bir sonra hepsi Sonra bir ben kaliyorum, birde yalnizlik Ucurumlar, yikimlar, ben ve yalnizlik Zorlu bir savasin unutulmus cesetleri gibi Yatiyoruz yan yana Öpüsüoruz, sevisiyoruz da hatta.... Her sey oyun yasaklarina uygun Bir günah oluyor sonra Tek umudumuzu göye gelin ediyoruz Telli, kanli düyün iste Üsüyor saclarin biliyorum darginmisin? Bu baharda mayisa biraktigim gibi misin hala? Vurulmus cocuk gibi büyümemis yüreyindeki hüzün Hala kaciyormusun zamansiz Gözlerini birakarak birilerinden Hala ellerinden tutup sevgileri Hala öyle sovuk bir gök Hala öyle yerini yurdunu bulamamis bir mavi Diüpsiz kuyuya saliyormusun agliyarak Kücücük bir dokunusla son sevilen olabiliyormusun? Kendin kadar aklimdasin Ve askini sasirmis bir tanri Cogalan sizisiyla mutlu bir yara Öyle misin mavi gözlü sari sacli yoldasim Öyle biraktigim gibimisin Gerceyi yakmada hala ustamisin Yoksa cirakmi yanerken yollarda Saclarima dolanan aydinligimsin Somutlastiramadigim tek imgensin Siirde anlattikca eksilen tek anlam Hala biraktigim gibimisin Yoksa beni biraktigin gibi mi Kac mevsimsiz kar düstü topragima Kac mevsimsiz kar düstü topragima Hala biraktigim gibi misin
  3. armağan rüyanın ütülediği bulizlerden birini kontrol eder ARMAĞAN:Evet altı buruşuk üstü kaymak ha GÜYA:E estetik ütü yapıyorum armağan ARMAĞAN:Peki ya bu düğme neden diğer düğmelerle aynı sırada değil cansu CANSU:Çünkü o sıradışı bir düğme onu da diğerlerinin yanına dikip sıradanlaştırmak istemedim
  4. merhaba arkadaşlar... ben hilmi yarıyıcı hakkında bilgi vermek istiyorum ) şimdi efendim grup elemanları Beşiktaşta sohbet ederken hilmi bey geliyo...ben gruba girmek istiyorum diyo.ama bi peltek ki konuşması sormayın başlarından savmak için gel çal diyolar eee ondan sonra ses mükemmel katıyolar gruba
  5. yarim gezer düşünde türkü dizer kışında ay dünyayı dolanır ben güneşin peşinde bir rüzgar eser uzaktan bir ışık vurur ocaktan yarin üstü açılsa öpsem çıplak ayaktan boşboşuna söylüyorum şarkımı kimseler duymaz ben boşuna seyrediyorum güzelliğine kimse doymaz su uyur, düşman uyur haste-i hicran uyumaz
  6. yok şewal apla abartma yaaa nerde o günleeeeeeeer istediğim gibi gezemedim bi türlü istanbulu...netten takip ediyorum hatta bazen canım çekiyo canlı yol kameraları var onlardan taksimi seyrediyorum gözlerim kapalı Asmalı Mescit,Fransız sokağı,gir çiçek pasajına fiyatlarından kaçayım derken hooooooop Nevizade de al soluğu kışın sıcak şarap yazın soğuk biranı iç ucuza ahhhhhhh ahhhhhhhhhhh KARADENUZZZZZZZ ZALİM OLMAAAAAAAA AYIRMAAAA BENUUUUUUUU İSTANBULDAAAAAAAAAN
  7. YÜKSEK KALDIRIM galata’dan aşağı yol gider suya vurur, şu istanbul dediğin yavrum, koynumda uyur, asker dizilir asker, camlara sardunyayım, karavana içinde yavrum, kanasın canım... hani benim istanbulum, ben gül idim kurudum eller sevdaya düştü, sen benim yarim oldun aman aynam kırıldı aynam, yitirdim cemalini sırça kafes içinde sevsinler hayalini aman ben de küçücüğidim evlerin eğlencesi hayat bildiğin senin yavrum, el söylencesi pazar kurulur pazar çarşının arasına aşk dediğin satıldı yavrum, el parasına oooooo şewwal apla sende severmisin ezginin günlüğünü wallaha ben çok sewiyorum yaa adamlar harika.Dinlemek isteyen arkadaşlara duyurulur İstiklal caddesinde Bekarlar sokağında çalıyolar giriş 10YTL bira-cola 5 YTL gayet uygun 1 gün önceden yer ayırtın iyi olur.Cuma akşamları çalıyolar...
  8. orda duruyorsun terk edilmiş beyaz ve nazlı git diyorlar gidiyorsun kal diyorlar ne bir ses ne bir şarkı kırgınım saçılmış bir nar gibi sessiz akan bir ırmağım gecede git dersen giderim kalırım kal dersen söylenmemiş sahipsiz bir sarkıyım git dersen giderim kal dersen kalırım
  9. GALATA KÖPRÜSÜNÜN ŞARKISI Değmeyin bana Göğsümde bin yara var Yeditepeli kent gibiyim Kafamda sarhoşluklar Açıktan geç be sandalcı Çek öte yana küreğini Kulaklarına sahip ol bayan Çizmesin şarkım yüreğini Bazen Omzumda ceket Her dokuz çekiliş Cebimde bilet Sabah martılara ekmek atarım Akşam göğsüme jilet Balıklarımız körpedir Derya kuzularıdır Her aşk biraz eksik Her tamam biraz yarıdır Her yıl biraz daha kısa Her ölüm erkendir Günler çoğaldıkça azalır Al gümüş tabakanı Kafana tokanı tak Şöyle kolkola girip Beyoğluna bir çıksak Lastikleri aynalı Keyifler gıcır Kardeşinin düşündüğü şeye bak Kunduralar aynalı Keyifler gıcır Kardeşinin düşündüğü şeye bak
  10. *** 1980 adlı rembetikolarını hala istiklalde sıkca duyabileceginiz, dusler sokagi ve bilenler için can yucelin sevgi duvari adlı siiri yorumlamalarıyla da tanınırlar. ***hakan yılmaz'li zamanlarindan beri pek cok kez tarz ve solist degistirmis olan, genellikle siirleri besteleyen, 1982'den bu yana varligini koruyan muzik toplulugu. ayrica ask bitti en guzel sarkilaridir. ***Şarkılarını dinlerken benim için yazmışlar diyor insan...(en azından ben diyorum) birde nasıl oluyosa İstanbul kokuyo tüm şarkıları
  11. merhaba arkadaşlar... Galataray spor kulübü maddi krizde olduğu için bağış kampanyası başlatmış...taraftarlarından destek bekliyormuş.bana göre bu bir rezalet!!!Allah aşkını Türkiyenin her sorunu bitti bir Spor kulübünün maddi sorunu mu kaldı ??? Türkiyede bu kadar yardıma muhtaç insan varken nedir bu saçmalık...bir çok çocuk eğitimine maddi imkansızlıklardan dolayı devam edemiyor!Muhtaçlar ilaç alamıyor...Çöplerden ekmek toplayan insanları hepimiz görüyoruz... Daha fazla birşey yazmak istemiyorum yorumu size bırakıyorum ve bu kampanyayı başlatanları ve KATILARIDA kınıyorummmmmmmmmmmmmmm!!!!!!!!!!!!!
  12. merhaba... Sevgili uprocker bu dizi bittiğinde bende aynı şeyleri düşünmüştüm...ama Oya Yüce ile yapılan bi söyleşiyi okudum.tam olarak hatırlamıyorum ama demek istediği '7 numara dizisi bir rüya idi ve bitti...Rüya en güzel yerde bitti...sürdürmenin uzatmanın bir anlamı yok gibi bişiler demişti.düşündüğüm zaman hak veriyorum.bazı şeylerin tadında kalması lazım... 7 numara sevildi çok sevildi çünkü şuan ki diizilere olmayan bir çok şey vardı...tüm oyuncular Tiyatro kökenli ne biri manken nede şarkıcı.ben onların tiyatro performansınıda gördüm ve gerçekten çok memnun kaldım... benim düşüncem onları hep aynı dizide görmek yerine farklı dizilerde sinemalarda tiyatrolarda görmek.hepimiz armağana haydara cansuya vs vs inandık bu çok ince bi çizgidir...sevdik çünkü inandık.inandırdılar neden başka projerlerde aynı şeyler olmasın ? uprocker madem böyle mailler yazmaya hevesin var o zaman başka şeyler gönderelim meselaaaa dizilerde mankenlere şarkıcılara yer verilmesin...(kişisel görüşüm mankenler podyumda kalsın şarkıcıların kimisi rollerinin hakkını veriyo yiğidi öldür hakkını yeme)
  13. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    UMUTSUZ BİR ŞARKI -------------------------------------------------------------------------------- -------------------------------------------------------------------------------- Çıkıp geliyor hayalin beni saran geceden. Denize karıştırıyor inatçı yakınışını ırmak. Terk edilmiş, gün batımındaki rıhtımlar gibi. Ayrılık saati bu, ey terk edilmiş! Yağıyor yüreğime soğuk taç yaprakları. Ey yıkıntı uçurumu, vahşi mağarası kaza geçirenlerin. Sende toplanır savaşlar ve uçuşlar. Yükselir senden şarkı kuşlarının kanatları. Bir uzaklık gibi yuttun her şeyi. Deniz gibi, zaman gibi sende battı her şey! Saldırı ve öpüşün mutlu saatiydi o. Deniz feneri gibi parıldayan o esrime saati. Uçuş korkusu, kör dalgıç öfkesi, çalkantılı esrikliği aşkın, sende battı her şey! Kanatlandı, yaralandı ruhum pusun çocukluğunda. Kayıp keşif, sende battı her şey! Sarıp sarmaladın acıyı, tutunuyorsun arzuya, kendinden geçmişsin üzüntüyle, sende battı her şey! İttim gölge duvarını geriye, arzu ve eylemin ötesine, yürüdüm gittim. Ah, ten, benim tenim, sevip yitirdiğim kadın, seni çağırıyorum yaslı saatte, sana adıyorum şarkımı. İçine aldın sonsuz sevecenliği bir fanus gibi ve tuz buz etti seni sonsuz unutuluş. Oradaydı adaların kara yalnızlığı, orada sevda kadını, sardı kolların beni. Susuzluk ve açlık vardı, meyveydin sen. Acı ve yıkıntı vardı, mucizeydin sen. Ah kadın, bilmem nasıl erittin beni ruhumun toprağında, kollarının arasında! Ne korkunç ve ne kısa oldu sana olan tutkum! Ne zorlu ve ne esrik, ne gergin ve ne aç. Öpücükler mezarlığı, sönmedi hâlâ yangını mezarlarının yanar hâlâ kuşların gagaladığı verimli dalların. Ey ısırılmış ağız, ey öpülmüş organlar, ey aç dişler, ey sarmalanan bedenler. Ey umut ve çabanın çılgın bağlanışı, içinde kaynaşıp umutsuzlandığımız. Ve sevecenlik, su ve toz kadar hafif, başlar sözcük belli belirsiz dudaklar arasında. Yazgımdı bu içinde geçti özlem yolculuğum ve orada yıkıldı özlemim, sende battı her şey! Ey yıkıntı uçurumu, içine düştü her şey, çekmediğin hangi üzüntü kaldı, hangi dalgalar kaldı seni yutmayan. Yine de seslendin, şarkı söyledin dalgalardan dalgalara. Dikilip bir gemici gibi pruvasında geminin. Çiçek açarsın şarkılarla hâlâ, hâlâ kırılırsın akıntılarda. Ey yıkıntı uçurumu, açık ve acı kuyu. Solgun kör dalgıç, derinliklerin bahtsızı, kayıp kaşif, sende battı her şey! Ayrılık saati bu, hoyrat, bu gibi saat. Gecenin tüm zaman çizelgelerine işaretlendiği an. Sarar kıyıyı hışırdayan kuşağı denizin. Yükselir soğuk yıldızlar, göç eder kara kuşlar. Terk edilmiş, günbatımındaki rıhtımlar gibi. Titrek bir gölge kaldı ellerimde oynaşan. Ah, her şeyden uzak. Her şeyden uzak. Ayrılık saati bu. Ey terk edilmiş! PABLO NERUDA
  14. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Televizyon ve Radyo
    haydar: üşüdün mü? titriyorsun. armağan: bütün bunların yaşanması gerekiyor muydu, ha? haydar: bana neden kızdığını söyle armağan. armağan: çünkü o zavallı kızın canını yaktın. haydar: canını yakmak için ne yaptım? armağan: onu bu gece neden yalnız bıraktın, ha? neden? haydar: sana bakmaya çıkmıştım. armağan: bana mı?. inanmıyorum. orda sana deli gibi aşık ve yardıma ihtiyacı olan bir kız varken sen bana bakmaya çıkmıştın, ha? öyle mi? haydar: evet. benim de yardıma ihtiyacım vardı. o çocuğa "evet" dedin mi? armağan: bu seni neden ilgilendiriyor? haydar: çünkü "evet demeni istemiyorum. armağan: bak haydar. haydar: dedin mi? cevap ver. armağan: demedim ama demeyeceğim anlamına da gelmez. haydar: ben... seni seviyorum armağan! armağan: ne? haydar: seni seviyorum dedim. seni doğduğum, nefes aldığım günden beri, toprağa sıcağı avucladıgından beri, ağacın dibine oturup yaktıgım türkülerden beri seviyorum. hiç görmeden bildiğim, görünce tanıdığımsın. yanımda yokken sen bende varsın, yanımda varken ben sende yok oluyorum. işte söyledim armağan. iki yıllık sessizliğimin mührünü söküp attım. gerisi sana kalmış. (armağan gitmek ister, haydar onu kolundan yakalar) haydar: dur, birşey demeden yollamam seni. armağan: sana ne diyeyim, bilmiyorum. haydar: bana neden kızgın olduğunu söyleyeceksin. armağan: söyledim ya. iclal'e acı çektirdin. haydar: iclal benim onu kardeş gibi sevdiğimi biliyordu. armağan: sana duyduğu aşk hoşuna gidiyordu. sana dokunması, sana sarılması, sana sarılması. haydar: hayır, rezzan hocam içindi. peki sen niye beni iclal'e doğru ittin? armağan: ben vicdanımın sesini dinledim. haydar: diğer bacılar dururken niye en çok sen bağrına bastın? armağan: çünkü çok çaresizdi. haydar: sen iclal'i kıskandın. armağan: madem böyle düşünüyorsun, onu niye eve getirdin? haydar: söyle armağan. iclal'i kıskandın değil mi? armağan: hayır! haydar: kıskandığın için vicdanın seni ayıpladı değil mi? armağan: hayır! haydar: kendinden sakladığın hayaletler iclal gelince hortlamadı mı? armağan: hayııır!.. evet, evet kıskandım, evet kıskandım. haydar: niye peki? armağan: çünkü sen benimdin, benim parçamdın onun değil. haydar: sana son defa soruyorum, bi daha da sormayacağım. "benim bir parçamsın" ne demek armağan? (armağan tekrar gitmek ister, haydar yine tutar ve soruyu tekrarlar) haydar: ne demek armağan? armağan: kabul etmekten deliler gibi korktuğum, kırk kilide vurup sakladığım herşey demek. yitirdiğim çocukluğumdan saklı kalan masumiyet demek. bir türlü yol bulup da yüreğimden dilime gelmeyen o cümle demek. ben de seni seviyorum haydar demek, ben de seni seviyorum demek. (yağmur yağar, sarılıp ağlarlar, yanyana iken yaşadıkları hasret bitmiştir artık) kova hikayesi (88. bölüm) (haydar'ın armağan'a anlattığı hikaye) bir sucu boynuna astığı uzun bir sopanın ucuna astığı iki büyük kovayla su taşırmış. kovalardan biri çatlakmış, sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine giden uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. bu durum iki yıl boyunca hergün devam etmiş; sucu her seferinde patronun evine sadece bir buçuk kova su götürebiliyormuş. sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş. bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: "kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum". "neden" diye sormuş sucu. kova cevap vermiş: "çünkü ben çatlak bir kovayım". sucu demiş ki: "patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum, yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu, diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi? yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve hergün ırmaktan dönerken sen onları suladın, ben de bu güzel çiçekleri toplayıp, patronumun evini süsleyebildim". konusu: universitede okumak için ıstanbul'daki vahit emmi'lerinin 7 numarali evine yerlesen saf ve temiz 3 koy delikanlisi ile turkiye'nin cesitli buyuk sehirlerinden * yine universite okumak icin ıstanbul'a gelip 7 numara'da kiraci olarak kalan 4 kiz arkadas arasindaki once cekisme ve dusmanlik ile baslayan sonra dostluga ve hatta bazilari aska donusen iliskileri anlatir. ayrica vahit emmi ve zeliha yenge'nin, cok istemelerine ragmen, cocuklari olmamis, bu nedenle yegenlerini ve kiracilarini cocuklari yerine koymuslardir. ve olaylar gelisir... turkiye'nin kozmopolit yapisini, bu yapinin gruplari arasindaki catismalari ve bu catismalarin biraz sevgi ve hosgoruyle aslinda ne kadar kolay yokedilebilecegini ortaya koyan bir demokrasi dersidir aslinda 7 numara. farkliliklar ne kadar buyuk olursa olsun, ortak noktalarin cok daha fazla oldugu gosterilir mizahi, duygusal ve iyimser bir dille... **************************************************************************************** Haydar- Hava mı alıyon? Armağan- Hmm.. Sıkıldım biraz. Sabahtan beri aynı mevzu... Haydar- Nasıl? Armağan- Bizim kızlar... Akılları, fikirleri aşkta, meşkte... Başka hiçbirşey düşündükleri yok. Oysa hayatta daha ciddi şeyler de var.. Bunları niye sana anlatıyorum ki? Belkide seni kendime benzetiyorum da ondan.. Senin de önceliğin okuyup adam olmak.. Aşk meşk bunların benim için değeri sıfır. Haydar- Sıfır bir değer değildir. Bir sayı bile değildir. Anca başka bi sayının yanına gelince değer yaratır. Tıpkı sevda gibi. Sevdanın da tek başına bi değeri yok. İlle de biri olmalı. Sıfır ne kadar çoksa sayı o kadar çoğalır, sevda ne kadar çoksa insan o kadar çoğalır, büyür. Armağan- Sen ne güzel şeyler söylüyosun böyle Haydar. Haydar- Biri dese ki sevdamı al, kendine ekle, bir ömürle çarp sonra sonsuza eşitle. Yine değeri sıfır mı olur senin için? Armağan- Bilmem ki... Bana daha önce kimse böyle bişey söylemedi. Haydar- Bugün biri söylüyo işte. Armağan- Kimmiş o? Haydar- Arkadaşım, Mustafa. Sana vurulmuş. Armağan- Yaa.. Neden kendi söylemiyo öyleyse? Haydar- Sevda bu.. İçindekileri anlatmaya kalkınca kelimeler feleğini şaşırır. Belki ondan.. Armağan- Neden? Sen pek güzel söylüyorsun ya işte.. Haydar- Kendim için olsa anlatamazdım. Armağan- Başkaları adına konuşma Haydar.. Hele benimle hiç.. İnsan kendi duygularını kendi anlatmalı ************************************************************************************ bahçenin birinde, güneşe sevdalı bir gündöndü yaşarmış. onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir sarmaşık. gündöndünün gövdesine sımsıkı sarılır, yüzünü ona dönsün, onu sevsin diye umutla beklermiş. gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevdayla göğe çevirip hayran hayran güneşi seyredermiş. sarmaşıkçık çaresiz, daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye. ama nafile, gündöndünün aklı güneşte. akşam olup da güneş battığında sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker, içine kapanır kalırmış üzüntüden. sarmaşık daha sıkı, daha sıkı yapışırmış o zaman. gelgelelim sabah olduğunda, gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini, günesle onun arasına giremeyeceğini bir daha anlarmış. ama bir sabah, minik sarmaşık uyanınca ne görsün: ilk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil, kendine dönük. sevinçten az kalsın çığlık atacakmiş ki gündöndüsünün öldügünü anlamış. çünkü sarmaşık, sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sarıldıkça, yavaş yavaş onu boğduğunu, öldürdüğünü hiç farketmemiş. gündöndü ölünce sarmaşığın sarılacağı bir sey de kalmamış. zamanla o da sararıp solmuş. sonra çiftçinin biri gelmiş, ikisini de bir kenara koparıp fırlatmış.
  15. marti_name şurada cevap verdi: ERBAY başlık Şiir Forumu
    Bakırköyden Mektup Var sensizdim kendime bir iş aradım, baştan savıp asabımı bozdular. hatırşinas dostlarıma uğradım, sağolsunlar müdür beye yazdılar. müdür bey gerçekten yufka yürekmiş, işim inşaatta kazma kürekmiş, bir sağlık raporu almam gerekmiş, tam teşekkül hastaneye yazdılar. yağışlı gözümün hazan çağı da, olur olmaz yerde başlar ağıda, sinir servisine giden kağıda, aklından zoru var diye yazdılar. bir saat anlattım tek bir buseni, doktorlar efsane sandılar seni, belki de alaya aldılar beni, belki palavracı diye kızdılar. bir ara sensizlik krizim tuttu, bilmem ki o anda ne olup bitti. hekimler heyeti havale etti, acil vak’a bakırköy’e yazdılar. bu çağda bu sevda abes dediler, cezası çelikten kafes dediler, ben kime ne yaptım,ne istediler, bana bu çukuru niye kazdılar. burda ne sen varsın, ne de bir iş var, üç adım voltalık gidiş geliş var. en ayıp sözlerle kaplı dört duvar, bunca küfrü kime ,niye yazdılar. açmak için zahmet etme zarf açık, hala bana sevgin varsa birazcık, mektubumu alır almaz yola çık, gözyaşlarım bir acayip azdılar, gözyaşlarım bir acayip azdılar.
  16. marti_name şurada cevap verdi: marti_name başlık Şiir Forumu
    rica ederim birce aplam
  17. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    “(*)Dünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun”. “Bir söylenceye göre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biribirine ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip sevmişler biribirilerini. Aşkları, gökle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmiş. Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına göre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Ve yöre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış… Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamış… Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biribirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terkedip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar. Zehranın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşler... Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar. Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içini… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermiş… Kuşların inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi… Renk renk, desen desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler. Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklara… Dağ, taş dillenirmiş sesinde… Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşa… Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar. Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır. İkisi yan yana gömülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biribirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere.... Yelpınarın suyu gövdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarından… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara Zehra kızın, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmış… Tarifsiz bir acı çökmüş her yana… İşte o gün bu gündür her bahar biribirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleri… Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir. Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dönüşerek yaşadıklarına inanan yörenin gençleri. Bu söylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederler... Rüzgarın sesi bu yörelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide...
  18. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Kaybettim seni bu gece.. Farkındayım. Sıradanlıkların içinden kurtulmuştum oysa seninle. Şimdi bakıyorum da sıradanlıklar esir almış bizi. Çarçabuk bitip tükenen heyecanların içinde... Zordur severken ayrılmak. Herhangi bir şeyden, yaşadığınız şehirden, oturduğumuz evden, eşinizden, işinizden… Bir ağaç düşünün; budadınız, suladınız, ilaçladınız; yaprak döküşünü, çiçek açışını izlediniz. Sonra, o ağacın artık sizin olmadığını söyledi birileri. İçiniz yanar. Kimselere emanet edemezsiniz. Çünkü, bu “sevgi”dir, “aşk”tır. Ağaç siz, siz ağaç olmuşsunuzdur. Ayrılık zordur. Artık size ihtiyaç duyulmayacak olması ise en ağırıdır. Bunu sindirmek ise hiç kolay değildir. ”Aşkım, Bir tanem, Canım, Hayatım, Sevgilim” her ne iseniz, artık değilsinizdir. Dün yanı başınızdayken, bugün artık yoktur. Sizden kimsenin beklediği bir şey kalmamıştır. Neyi ne kadar bildiğiniz, neler becerebildiğiniz kimsenin umurunda değildir. Bu dünyada yalnız bedeniniz kalmıştır, ruhunuz ise kimselerin bilmediği yerlerde… Unutmak için akşamları erkenden yatarsınız. Yatakta uyumak için verdiğiniz savaş onu unutmak için verdiğiniz savaşa yenik düşer. Unutamazsınız. Aklınızı yitirme noktasına da gelseniz, unutamazsınız... Derken eliniz telefona gider; isimler arasında dolaşırken tuşlarsınız numaraları… İçinizde bir ses yankılanır; “Neye inanıyorsan öyle davran “… Pehhhhhhhh… Sonra anında wazgeçersiniz, paketteki son sigarayı da içip düşünürsünüz; “Severken ayrılmak hakikaten ne kadar da zormuş”
  19. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Sevmek... "Sevmek" dedim. "Yoluna ölmek" dedi. "Yol" dedim. "Alıp başını gitmek" dedi. "Gitmek" dedim. Bir "Ahh" çekip, "Dostlardan ayrılmak" dedi. "Dost" dedim. Durdu. Bana baktı. "Dost" diye mırıldandı. "Yüreğime nasıl koysam bilemediğim" dedi. "Yürek" dedim. "Dünyaları içine sığdıramadığım" dedi. "Dünya" dedim. "Hayatın bir yüzü" dedi. "Yüz" dedim. "Ardında ne gizli bilemediğim" dedi. "Giz" dedim. "Hep çözmeye çalıştığım" dedi. "Çalışmak" dedim. "Bitmeyecek öykü" dedi. "Öykü" dedim. "Binlercesini içimde gizliyorum" dedi. "Gizlemek" dedim. "İşte, her şeyin bitimi" dedi. "Şey" dedim. "Sevda" dedi. "Sevda" dedim. "Peşinden koştuğum" dedi. "Koşmak" dedim. "Hayat, bir maraton" dedi. "Hayat" dedim. "Öyle kısa ki!" dedi. "Niçin kısa?" diye sordum. "Yaşanacak çok şey var, zaman yok" dedi. "Yaşanması gereken ne var? " diye sordum. "Aşk" dedi. "Kaç kere?" diye sordum. "Bin kere" dedi, "Milyon kere" "Neden bir kere değil?" diye sordum. "Bütün aşkların toplamı, en yüce ve tek aşk" dedi. "Önce ona varsan olmaz mı?" diye sordum. "Keşke olsa" dedi, "Ama önce yoğrulmak gerek" "Acı çekmek mi?" diye sordum. "Evet, aşk acısında yok olmak" dedi. "Yok olunca!" dedim. "İşte gerçek aşkta o zaman yaşamaya başlarsın" dedi. "Gerçek aşk!" dedim. "Büyük o!" dedi. Durdum. Durdum. Ve sustum! "Neden sustun?" diye sordu. "Yüreğim titredi sanki" dedim. "Neden?" diye sordu. "Bilmiyorum" dedim. "Büyük O!" "Evet" dedi, "Büyük O!" "Nerede?" diye sordum. "Her yerde" dedi. "Nasıl?" diye sordum. "Yüreğini aç" dedi. "Yüreğimi açmak!" dedim. "Bir tebessümle bak her şeye" dedi. "Tebessüm" dedim. "Her kapının anahtarı" dedi. "Kapı" dedim. "Girmeden bilemezsin" dedi. "Ya korku!" dedim. "Bilinmeyenden korkar insan" dedi. "Ben bilmiyorum" dedim. "Neyi?" diye sordu. "Ben'i" dedim. "Sen kimsin?" diye sordu. "Ben kimim?" diye sordum. "Sevgiyle beslenensin" dedi. "Kimin sevgisiyle?" diye sordum. "Büyük O'nun" dedi. Durdum. Durdum. Yine sustum. "Kimsin?" diye sordum. "SEN'im" dedi.
  20. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Gittin... Ben arkandan sadece baktım. Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki... ’’gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin günlerimi. O karanlıkta yolumu kaybedeceğim...’’ diyecektim sana. Konuşamadım.. bana candan bir kez aşkımmmmmmm diyenmi var senden başka..... Fırsatları sayısız sanıp, hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız birisini, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu Karşımıza erken çıkmış insanları yolun dışına sürerken; bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz Hayat her zaman cömert davranmaz bize. Tersine, çoğu kez zalimdir. Her zaman aynı fırsatları sunmaz. Toyluk zamanla zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün... Bir akşam üstü yanımızda kimsecikler olmaz; Ya da olması gerekenler yanımızdakiler değildir...
  21. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    GÖNÜL KUŞLARI...Kuşlar döner mi?Kuşlar ayaza soğuğa dönmez ki?Onlar minicik yüreklere benzerler.Kuşlar; gittikleri yere yalnızlığı bırakmak için giderler.Anlaşılmayışı, üşümüşlüğü minicik yüreklerinde hissederek,arkaya bakmadan dönmek için giderler.Bir sıcak gönül bıraksalar arkalarında,bir güneş ışığı hissetseler acaba giderler miydi?Onlardan; soğumuş insanlardan, buz tutmuş ağaçlardan kaçıyorlar.Bir sıcacık, toprağın şefkatine sığınıyorlar. Bir ağacın yeşiline, umuduna dalıyorlar.Kuşlar; tatlı esen rüzgarı almak istiyorlar kanatlarının altına.O tatlı esen rüzgarın şarkılarını söyleyeceklerini, o rüzgarların, söyledikleri şarkıyı, don tutmamış gönüllere ulaştıracağını biliyorlar...Kuşlar,ancak yürekler ve toprak ısınınca şarkılarının işitileceğini biliyorlar.Tellere değil, ağaçlara kavuşmanın mutluluğunda, sonsuza kadar aşk çığlıklarını duyacak birilerini arıyorlar...Binbir nameyle bağırıp o namelerle gönüllere girmek sıcaklığı hissetmek istiyorlar...Kuşlar bize göçmenliğimizi hatırlatıyorlar...
  22. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Adam genç kadina seslendi: - Bana gözyasi borcun var! Genç kadin sordu: - Nasil öderim? Adam gözlerini kirpti: - Haydi gülümse! Gülümsedi genç kadin. Adam, cebinden mendilini çikarip, borcunu sildi. Ve mendilini özenle katlayip, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu. Bir demet mor sümbül vardi kadinin elinde. Ikisi de bahar kokuyordu... Biri ilkbahar, digeri güz. Adam, seslendi yine: - Bana mutluluk borcun var! Genç kadin, biraz mahçup, biraz saskin sordu: -Nasil ödeyebilirim? Heyecanlandi adam: - Haydi yat dizlerime! Genç kadin bir kedi uysalliginda, yatti dizlerine usulca. Adam, sefkatle saçlarini taramaya basladi kadinin. Saçlari, günese ve yagmurlara hasret hiç yasanmamis baharlara benziyordu. Çaresizligini ördü sira sira. Sonra saçinin her teline, mutlulugun çigliklarini bagladi adam. Yetmedi, gizli dügüm atti.. Agladi. Hava kararmak üzereydi. Disarida yagmur yagiyordu delice. Adam, sürekli borç defterlerini kurcaliyordu. Genç kadinin gözlerinin içine bakti: - Bana yürek borcun var! Borcunun farkindaydi sanki genç kadin. Sasirmadi: - Bu borcumu nasil ödeyebilirim? Adam kollarini uzatti: - Haydi tut ellerimi! Sümbül kokusu sinmis ellerini uzatti genç kadin. Elleri öyle sicakti ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarinin içinde. Genç kadin gitmek üzereydi. Adam son kez seslendi; - Bana can borcun var! Kadin irkildi; - Can mi? Sigarasindan derin bir nefes çekti adam; - Evet.. Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni! Hosuna gitti sözler kadinin: - Peki bu borcumu nasil tahsil etmeyi düsünüyorsun? Adam, biraz daha yaklasti; - Yum gözlerini! Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini. Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu kadinin titreyen dudaklarina. - Bu ne simdi yaptigin ? diyerek çatti kaslarini kadin... Adam, pismanlikla, memnunluk arasinda gidip geldi. Kekeledi: - Hayat öpücügüydü! Kisa bir sessizligin ardindan bu kez kadin öptü adami sehvetle... Adam, sasirdi; - Ya senin bu yaptigin neydi? Genç kadin kapiya yöneldi; - Veda öpücügü! Kalan borçlarina karsilik, yürek dolusu çaresizlik ve bir de mor sümbüllerini masanin üzerine rehin birakip gitti genç kadin. Adam kostu pesinden sümbülleri geri verdi kadina: - Ne olur iyi bak umut çiçeklerime solmasinlar... Genç kadin sümbülleri aldi: - Merak etme günasiri sularim çiçeklerini! Adam sevindi: - Günese, suya gerek yok. Gülümse yeter! Kadin, gözden kaybolurken haykirdi adam: - Umutlarimi kefil yaptim. Unutma, bana ask borçlusun! Haykirisi yagmura karisti, kadin yagmuru hissetmeyen kalabaliga.
  23. Mademki Yoklugumla Daha Mutlusun... Hayat soğuk, yağmurlu ve vurdumduymaz bir İstanbul gecesiydi... Ve gece yağan yağmur hep ürkütürdü beni. Yağmur değil yalnızlığımdı pencereleri damla damla yalayan, yıllarımı dolduran sensizlikti... Hep bir yanı yarımlık, hep senden uzaktalık, hayattaki tek 'kimse'mden yoksunluk, yani kimsesizlikti. Bir kavuşma mucizesine inanma yolunda harcanmış bir hayatın ansızın sonuna gelme, ve o mucizeyi yaşayamadan bir başına ölme korkusuydu yağmur... Yine yağmur yağıyor, yine gece... Yine İstanbul... Dönüp geriye bakıyorum da, sanki yıllar değil yüzyıllar geçmiş aramızdan... Aramızdan ayrılıklar, ihanetler, kayboluşlar, vazgeçişler, yeniden bulmalar, korkular, yalnızlıklar, savrulmalar geçmiş. Ve bu ilişki ne çok biçim değiştirmiş... Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim. Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim. Seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp da yazdığın mektuplarca sevdim. Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından. Hayatımı öyle olduğu gibi bıraktım. Şehrine geldim, ama kalbine giremeden sevdim. Neydik biz o yıllarda hiç düşündün mü? Neydik birbirimiz için sevgili? Geldim. Bana destek olacak, sırtımı vereceğim bir aşkın yoktu arkamda. Kendime yeni bir hayat kuracağım yalanını, kendim dahil, sen dahil herkese söyledim. Oysa tek istediğim seninle birlikte bir hayattı. Öyle cesaretsizdim ki karşında ve öyle açık sözlüydün ki bana karşı, ancak iddiasız bir sığınmacı olabildim hayatında. Hayatına iltica etmek isteyen bir yürek sürgünü... Bir aşk meczubu sadece... Dürüstlük kimi zaman yalanlardan çok daha acımasızmış, sevgili... Gerçeğin buzdan ülkesinde yapayalnız kalan yürek, hayatta kalabilmek için yalanları bile özleyebilirmiş kimi zaman... Bana aksini ispat etmek için elinden geleni yaptığın o yıllarda, buzlar ülkesinde biraz olsun ısınabilmek için, aslında beni sevdiğin yalanına inandırmıştım ben de kendimi... Aşkıma kapalı bir kapının önüne bırakılmış yaralı bir kuş gibiydim. İnanacak, bir ibadet gibi yaşayacak tek şeyimdi senin aşkın. Karşılıksız, güvensiz, sessizce yaşanan bir aşk... Nasıl da hoyrattın bana karşı... Kalbinde değil miydim gerçekten? Neydik biz söylesene? O yıllarda senin neyindim ben sevgili? Can yoldaşın mı? Yol arkadaşın mı? Dostun mu? Sevgilin mi? .. Sonra bir gün geldi ve unutuldum. Ve bu sorular birer birer bıçak gibi saplandı yüreğime ve yüreğimde yanıtlarını buldu. Unutuluş hepsinin acımasız cevabı oldu. Sonrası dipsiz bir karanlık... Sonrası çaresiz bir çıldırış... Hayata karışmamak için tek kalkanım, tek sığınağımdı aşkın. Tek silahımı yitirdim ve hayata teslim oldum. Aldı beni savurdu başka bedenlere, parçası olamadığım o kırık dökük öykülere... Kırgınlık kimlik değiştirdi ve vazgeçiş oldu benim için. Unutmanın en ağırı unutamadan unutmaktır. Seni sonsuza kadar kaybetmek kimlik değiştirdi ve unutmak oldu benim için. Seni unuttuğum yalanıyla hayatı kandırmaya çalışınca hayat hiç olmadığı kadar acımasız tokatlar indirdi yüzüme... Sonrası dipsiz karanlık... Sonrası hatırlamaya bile dayanamadığım düş yıkımları... Sonrası kesif, karanlık ve rutubetli bir kuyu... Koskoca bir boşluk... Sonrası 'yalnızlık' kelimesine sığmayacak kadar derin bir yalnızlık... Ah sevgilim, ayrılık trenini çoktan kaçırmadık mı biz? Bulup bulup kaybetme oyunlarını çoktan tüketmedik mi? O dünyevi aşk oyunlarından, kıskandırmalardan, kaçamaklardan çoktan vazgeçmedik mi? Birbirimizi en ağır ihanetlerde sınamadık mı? Anlamadın mı artık, varlığım sana acı vermek için değil... Sadece seni sevmek için yaşadım ben! Senin için bir ilişkide girilebilecek bütün kimliklere bürünmedim mi? Önce aşkla değil kalbinin boşluğuyla tutunduğun bir can yoldaşıydım... Yüreğin bir başkasına kapılarını açtığında hayatından dışlanıp unuttuğun oldum sonra... Başka hayatlarda, başka ilişkilerde seni unutmaya çalışırken, belki de aslında sadece seni ararken kıskançlıktan deliye döndüğün oldum... Kalbime geri dönmek istediğinde gururumun gemilerini yakıp, metresin oldum... Vicdanın oldum senin... Merhametin oldum... Pişmanlığın oldum... Hazzın en sıradışı boyutlarını seninle paylaşan fahişen oldum... Arkadaşın oldum... Kardeşin oldum... Sevgilin oldum... Söylesene kaç kez biçim değiştirdi bu ilişki? Kaç kez kimlik değiştirdim seni sevebilmek için... Öyle çok reddedildim ki, öyle çok unutuldum ki senin tarafından, sensiz kalmak yüreğimi ezen tek korku artık. Öyle ki hayatım yalnız bir korku halinde ayakta duruyor şimdi... Korkumu gerçeğe büründürdüğün anda yıkılıp gideceğim. Her şeyi tükettim. Hayata tutunmak adına ne varsa her şeyi yaktım seni sevebilmek için... Tüm sabrımı, kendime ve insanlara güvenimi, sevginin hayatın tek harcı olduğuna olan inancımı... Artık senden başkasına verecek enerjim, sevgim ve hayatla hesaplaşacak bir benliğim kalmadı. Geriye dönüp sığınacak bir kendim kalmadı... Korkuyu beklemenin telaşı korkunun kendisinden çok daha ürkütücü biliyor musun? İşte bu yüzden sensizliğin karanlık kuyusuna kendi ellerimle bırakıyorum kaderimi. Korkuyu beklemekten vazgeçiyorum, ama asla seni sevmekten değil, sevgili... Sana veda etmeden kayboluşa karışmam da aslında sadece bunun için... Madem varlığım acı vermiyor sana, madem ki ancak yokluğumda sevgimi hissedebiliyorsun, öyleyse yokluğumla kal sevgili... Madem ki yokluğumla daha mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun...
  24. bu konuyu paylaştığın için çok tşk ederim... 1 aydır böyle söylemler var zaten...ilk İsrail vuracam dedi şimdi Rusya ve ABD... büyük ortadoğu yapacaklar bunu bi şekilde.ama Irakta olduğu gibi olmaz bu.Irak halkı amerikaya resmen gel dedi.saddam kafa tuttu sonra yerin dibine saklandı.halaylar çekildi abd conileri için.İrana girerlerse çıkamazlar.ayrıca abd ırağa girdi girmesine ama hala kontrolü ele almış değil.hergün kaç kişi ölüyor.abd halkı buna karşı çıkacaktır...avrupa zaten abd ile nasıl arayı bozmadan askerlerimi ıraktan çeksem diye hesaplar yapıyor... Saldıramaz demiyorum ama hemen olmaz bu...Eğer olursa Iraktan çok farklı olacağı kesin...
  25. Allah anne ve babalarının yardımcısı olsun... bir belgesel kanalında izlemiştim.amerikanın bir eyaletinde zehirli yılanlar olduğu için ufak bir sağlık ocağı gibi birşey açılmış.orada çalışanlardan biri diyor ki bu görmüş olduğunuz buzdolabı dünyanın en pahalısıdır.çünkü içinde 1 milyon dolarlık panzehir bulunuyor!!! Sadece bununlada kalmamışlar bilim adamları çalışıyor yılanlar yakalanıp panzehir yapıyolar.ambulanslar çalışanlar,farklı tıb makinaları vs vs... ama ülkemize bağıra bağıra resmen ben geldim burdayım diyen hastalığa kurbanlar veriyoruz...yazık...yakışmıyor ülkemize bunlar...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.