Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Taner Bayram

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.352
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    15

Taner Bayram tarafından postalanan herşey

  1. Belki Turk Kurt annelerimiz bir araya gelip bizlere ilham kaynagi olurlar.. Bildigim kadariyla Baris analari bunun pesinde. Turk annelerinin bu harekete katilimlari daha cok olur insallah! Yaziniz icin tesekkurler...
  2. Taner Bayram

    Ermeni sorunu

    Diyarbakirlinin nasil dusundugunu herkes cok iyi biliyor burada. Sakladigimiz hic bir sey yok!
  3. Kurtlere dilleri yasak, Turkce herkese yasal... Ermenilere bu topraklarda yasamalari yasak, muslumanlar her yere yerlesiyor... Daha dune kadar Aleviler bile nasil hor goruluyordu!
  4. Arkadas Insan Haklarini guvence altina almayi neden b u kadar tehlikeli bor olay olarak goruyorsunuz? Kurtce konusabilmek, hristiyan ya da Musluman olabilmek Turkiye'de hangi ulkeyi boler? Ufkumuz acilir ve kaynasiriz en azindan. Neden bu kadar korkuyorsunuz HAK denen seyden? Sizin cozumunuz ne?
  5. Taner Bayram

    Ermeni sorunu

    hayir beni yanlis algiliyorsunuz. Sizin dusunce tarziniza saygi duyuyorum ve DOGRU lduguna inaniyorum. Ama bu forumda sozde demokratlik maskesi altinda kasten kafatasi milliyetciligi yapan uyeler var! Bir de Kurt olarak (ki bakin Kurt olup olmamakta benim elimdeki sey degil) goprdugumuz baskilar filan var. Ve bunlari gozumle gormemem ve yasamama ragmen hala INKAR edenler var. Biraz zoruma gidiyor acikcasi hala bazilarinin bu insanlik dramini INKAR etmeleri. Belki ondan biraz galeyana gelmis olabilirim, ki lutfen afedin! Zaten sorarsaniz basindan beri benim beraberce kardesce insance yasama arzumu dile getirdigimi gorursunuz, ki buna bir suru forumdasim da sahittir. Ama ileri geri konusan birileri oluyorsa, insanin varligina ve haklarina saygiyi cigneyen iletiler olunca biz de gayet dogal bir sekil de etkilenip kiziyoruz. Olay bundan ibaret! Elbette hepimiz sonucta insaniz, kimse Kurt ya da Turk olarak, escinsel ya da normal olarak, beyaz ya da zenci olarak Dunya'ya gelmesini etkileyemiyor. Bunlar dogal ve kontrolumuz disinda olan olaylardir. Evet haklisiniz, sonucta hepimiz insaniz ve bu Turklukten de Kurtlukten de cok cok daha onemli bir ortak yanimiz! Yigidi oldur hakkini verme derler ya, iste o hesap! Haklisiniz! Umarim hepimiz bir gun sizin gibi dusunuruz! Sizi konuya olan evrensel ve insancil yaklasiminizdan dolayi kutlamak istiyorum. Umarim ben de dahil hepimiz bir gun ayni sekilde dusunuruz! Tekrar soyliyeyim ben: Turk, Kurt, Ermeni, Arap Musluman ya da Yahudi, benim icin hic fark etmez. Insan insandir. Hatali da hatalidir! Sadece Turkluk ya da Kurtluk bizlerin melek olmasina neden olsaydi topraklarimizda ve Dunya'da bu kadar kirlilik ve bu kadar yikim olmazdi zaten! Zaten zaman zaman da Ermeni kardeslerimiz olsun, Turkiye'de escinsellerin ya da kadinlarin hakki olsun, cocuk haklari o lsun, bir suru konu da ileti ve yorum da yazmis biriyim. Turkiye'deki sorun sadece Kurtlere yonelik bir insan haklari sorunu degil. Bir dul kadin bile ozgurce, fislenmeden yasayamiyor bu m emlekette! Acilarla dolu bir yasam ve yasatma tarzimiz var! Ben bundan sonra soyle bir sey yapsam: kendim tipki sizin takdtir ettigim y aklasiminiz gibi INSAN HAKLARI yonuyle yaklassam ve birileri burada bagnazlik yaptiginda sizden tepki arzu etsem? O zaman anlasirmiyiz? Ki soz veriyorum size ben de sizin gibi yaklasmaya karar verdim olaylara! ve eger bir surc-i lisan etsem de lutfen haberdar edin beni! Degisim denen sey bir surectir. Bir iki demekle olmaz! Bize de biraz sans taniyin su ofkemizi, hakli ofkemizi yenme savasinda! Saygilar...
  6. Taner Bayram

    Ermeni sorunu

    Bizler ETNIK MILLIYECILIK icin degil, ETNIK MILLIYETCILIGE karsi savasiyoruz! Ikisin ayirt edememeniz beni cok sasirtiyor! Ben ne zaman Turkce ya da Ermenice konusulmasin dedim? Ne zaman "Ne Mutlu Kurdum Diyene" ya da "Bir Kurt Dunya'ya bedeldir" gibi seyler soyledim? Ne zaman forumdaki Dunya gibi Hakan Aytac gibi demokrat Turk arkadaslarina SIZ/BIZ ayirimi yaptim? Asla yapmadim, ki sahitlerim onlardir! Sorun! Buna ragmen bizi de ETNIK MILLIYETCI yaptiniz. Ki MILLIYETCILIK zaten ETNIK b ir olaydir. Siz neden illah bunu ETNIK ya da ULUSAl gibi siniflara ayirmaya calisip adeta Turk ETNIK MILLIYETCILIGI'ni dogrularmis gibi gorunuyorsunuz onu anlayabilmis te degilim Diyarbakirli...
  7. AKP'li Arslan: PKK'lıların hiçbiri keyiften dağa çıkmadı 'Erdoğan-Türk görüşmesini 10 şehit haberi engelledi' FERİT ASLAN DİYARBAKAR - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yakınlığı ile bilinen ve hükümetin Kürt sorunu ile ilgili politikalarında etkili olan AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, Irak bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'ye yakınlığıyla bilinen Kürdistan Habern Ajansı'na önemli açıklamalarda bulundu. Arslan, "Sayın Başbakanın DTP lideri Sayın Ahmet Türk'le en kısa sürede görüşeceğine inanıyorum. Zaten daha önce de görüşecekti. Fakat tam o sırada 10 erin şehit olması o görüşmeyi engelledi" dedi. -KÜRT HALKIDA YORULDU, BÜYÜK BEDELLER ÖDEDİ- Kuzey Irak'ta bir süre önce faaliyete giren Kürdistan Haber Ajansı’na konuşan AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, Kürt sorunu, DTP, CHP, Ergenekon ve Kürt sorununun çözümü konusunda AKP'nin atacağı adımlar konusunda çarpıcı açıklamalar yaptı. AKP'li İhsan Arslan, Kürt sorununun çözümü için devlet kurumları arasında mutabakat oluştuğunu, hem Kürt hem de Türk kamuoyunun çözümden yana olduğunu belirterek, çözüm yönünde geri dönüşü olmayan bir sürecin başladığını söyledi. Kürt sorununda taraflar arasında sanki çözüm "olmazsa olmaz" noktasına gelindiğini söyleyen Arslan, "Çünkü, hem Türkiye, hem Kürt muhalefeti tüm gücünü kullandı ve başka bir şey olmayacağı kanaatine vardı. Hatta kamuoyu da artık kan dökülmesin, şehitler gelmesin ve mutlaka bu sorun çözülsün noktasında. Kürt halkı da yoruldu. Çünkü 30 yıldır çok büyük bedel ödediler. Öyle bir noktaya gelindi ki Kürt sorunundan kaynaklı sıkıntılar bütün Türkiye halkını rahatsız etmeye ve hepsinin yaşamını olumsuz etkilemeye başladı. İşin olumlu yanı insanlar artık bu sorunun çözülmesi gerektiği hususunda hemfikir. İşte esas iyi olan da bu, fırsat da bu. Bir fırsat daha, Türkiye'de kurumlar bu sorunu çözme noktasında açık veya zımni bir mutabakat içindedirler" dedi. -NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE' YAZILARI RENCİDE EDİYOR- Kürt sorununun çözümü konusunda mutabakat içinde olan kurumları, Cumhurbaşkanlığı, Başbakan, Genelkurmay, medya ve sermaye olarak gösteren AKP'li Arslan, "Onun için ben geri dönüşü olmayan bir noktada olduğumuzu ve bu gidişatın da Kürt sorununun çözümü doğrultusunda devam ettiği kanaatindeyim. Çok boyutları, çok tarafları, çok dengeleri olan bir sorundur. Ama belli bir süre bu süreç iyi yönetilirse inşallah geçmişte yaşadığımız acıları bir daha yaşamayız" dedi. Arslan, şöyle konuştu: "Dediğim gibi çok boyutlu, çok yönlü bir olaydır ve günü birlik çözülme şansı yok. Kimse sizin sorunuza cevaben birinci madde, ikinci madde, üçüncü madde böyle böyle tedbirler alınacak ve bu iş çözülecek deme şansına ve gücüne sahip değildir. Böyle programlar olsa bile zamanı gelmeden açıklanması işin tabiatına aykırıdır. Bugün sorunun çözümü için mutabakat aranır, bazen taviz verilir, bazen alınır. Bunların hepsi bir anda olmaz. Hiç kimse, 'Hükümetin bu konuda bir programı yok' demesin. Hükümet her türlü diyalog ve çalışma içinde, gereken tedbirleri alma gayreti içerisindedir. Dağlara yazılan, 'Ne Mutlu Türküm Diyene' gibi sözler orada yaşayan halkın duygularını rencide ediyor. Onlara, 'Siz Kürt değil Türksünüz ve Türk olmaktan gurur duymalısınız' deniyor. Bu sözlerime karşı çıkanlara, "Niye İzmir'in, Trakya'nın dağlarında yok da Güneydoğu'nun dağlarında var' diye sordum. Yine Kürtçe köy isimlerinin değiştirilmesi yanlıştı. Bulgaristan'da Türkçe isimlerin değiştirilmesi ne kadar yanlışsa, Güneydoğu'da Kürtçe isimlerin değiştirilmesi de o kadar yanlıştır. Madem kardeşlikten bahsediyoruz öyleyse bu iyileştirici, rehabilite edici tedbirlerin alınması lazım." -HİÇBİRİ KEYİFTEN DAĞA ÇIKMADI- AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, bugün sayısı 50-60 bine varan insan kaybı olduğunu ve bugün dağlarda sayısı 4-5 bini bulan silahlı bir güç olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: "Bunların hiçbiri keyiften dağa çıkmadı, hala da keyif aldıklarını sanmıyorum. Ama bunların dağdan inmesini temin edici önlemler almak gerekiyor. İnmenin makul gerekçelerini oluşturmamız gerekiyor. Türkiye açısından da böyledir. Eğer bir uzlaşma, barışma, yeni bir dönem yaratma niyeti varsa Türk kamuoyunun da, Türk kurumlarının da duygularının, hassasiyetlerinin rencide edilmemesi gerekiyor. Herkes kendi evindeki yangını hissediyor. Şehit erler buraya geldikçe batıdaki kamuoyumuz rahatsız oluyor. PKK'lı gençler öldürülünce onların da anaları, babaları, akrabaları rahatsız oluyor. Sonuç itibariyle geldiğimiz nokta önemli, herkes artık bu soruna bir çözüm bulunması gerektiği hususunda hemfikir" -PKK, SURESİZ ATEŞİ KESMELİ- PKK'nın 15 Temmuz'a kadar uzattığını açıkladığı eylemsizlik kararı ile ilgili de konuşan AKP'li İhsan Arslan, bu konuda şunları söyledi: "PKK'nın böyle ateşkesi vadelere bağlaması yanlıştır. Sürecin çok iyi gittiğini görmeli, kayıtsız ve şartsız ateşi durdurmalıdır. Ben silahı hemen bıraksın demiyorum. İki tarafı da düşünmek, empati yapmak lazım. O gençler dağa boşa çıkmadıkları düşüncesindeler. Doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılır ama madem o psikoloji içindeler ona göre değerlendirmek lazım. Mademki Türk tarafı çözmek için her fırsatta irade beyanında bulunuyor, o zaman PKK'nın da, 'Ben bu fırsatı tanımalıyım, bila kaydu şart ateşi kesiyorum' demesi lazım. Süresiz ateşi kesmeli ki burası da rahat çalışsın. Türkiye büyük devlettir. Bir milyon ordumuz var, korucularımız var, sivil güçlerimiz var. Allah muhafaza bir 30 yıl daha sürerse 50 bin PKK'lı ölür, üç beş bin de asker ölür ama hepimiz zarar görürüz. PKK'nın da şunu çok iyi hesap ettiği kanaatindeyim, silahlı mücadeleyle alabileceği azami noktaya gelmiştir. Bundan öte silahla yapacağı bir şey yoktur"dedi. -CHP'SİZ KÖKLÜ ÇÖZÜMLER GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ- Kürt sorununun çözümü konusunda CHP lideri Deniz Baykal'ın tavrını da değerlendiren Arslan, şöyle dedi: "Her şeye rağmen sayın Baykal'ın sorunu çözümü ile ilgili af beyanını ifade etmesini takdirle karşılıyorum. Ama geç kalmışlığın telaşından yarışmacı bir mantıkla atağa geçti. Bugüne kadar ne o vakayı kabul ediyordu, ne mazlumiyetten bahsediyordu. Aftan bahsedenler için hain lafını kullanıyordu. CHP'siz köklü çözümler gerçekleştirilemez, CHP önemli bir aktördür. Gerçek de onun dediği gibidir, silahlar susmadan af olmaz. Bence bu sorun afsız da çözülür. Çünkü affetmek birini haklı ve güçlü, birini zayıf ve haksız gösteriyor. Kimin kimi affedeceği sorusu da çok önemlidir." -SORUNU TÜRKLER ÇÖZECEK- AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, DTP'yi önemsediğini, legal siyasi bir kurum olduğunu ve Türkiye partisi olduğunu hissetmesi gerektiğini kaydederek, "Kürt partisi olma rolünden de uzaklaşmalıdır. Bu sorunu Kürtler değil, Türkler çözecektir. Çünkü çoğunluğun iradesi olmadan çözüm yönünde adım atmak mümkün değildir. DTP tamamen PKK'nın veya başka birilerinin güdümünde siyaset yapmamalı, kendi inisiyatif almalı. DTP inisiyatif aldıkça taraf olarak kendisiyle konuşulabilir. Yoksa Avrupa'dan, dağdan, şuradan buradan birilerinin sözcülüğünü yapacaksa onunla masaya oturmanın bir anlamı olmaz" dedi. -ERDOĞAN-TÜRK GÖRÜŞMESİNİ 10 ASKERİN ŞEHİT OLMASI ENGELLEDİ- DTP lideri Ahmet Türk'ün Başbakan'dan randevu talep etmesi ile ilgili olarak İhsan Arslan, şöyle konuştu: "Başbakanımız halkın oylarıyla parlamentoya gelmiş bir partiyle görüşmemezlik yapmaz. Geçmişte de yapmadı esasında. Ama şu var, DTP'nin terörü kınamasını hep istedi. DTP ise bunu PKK'yı kınamak olarak algıladı ve bu gücü gösteremedi. Ama DTP'nin terör ve şiddeti kınaması gerekirdi. Kınamayınca konuşmanın da bir anlamı olmuyor. Sayın Başbakanın DTP lideri Sayın Ahmet Türk'le en kısa sürede görüşeceğine inanıyorum. Zaten daha önce de görüşecekti. Fakat tam o sırada 10 erin şehit olması o görüşmeyi engelledi" Arslan, Doğan Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, Başbakan Erdoğan'ın Türk ile görüşmesine karar vermesinin ardından 29 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır'ın Lice İlçesi'nde PKK'lı teröristlerin askeri zırhlı araca yönelik bombalı saldırısında 9 asekin şehit olması ve aynı gün Hakkari'de yine 1 erin şehit olmasının ertelettiğini söyledi. (dha)
  8. bak canim kardesim, Senin dediklerine gonulden katiliyorum. Agzina saglik. Ama sonucta realite nasil? Boyle dusunenlerin sayisi cok ama cok az! Eh durum boyleyken sizin ne yonteme basvuracaginizi merak ediyorum. Ki iki secenek var: - 100-150 yil boyunca halkimizi INSANI degerler ve HAKLAR konusunda aydinlatip su kor olasica Kurt Sorunu'nu boylece cozmeyi mi istersiniz? Zira 100-150 yil icinde yine en az 100 bin insanimiz olur ve dusmanlik hat safaya gelir... Ve herhangi bir INSANin buna dayanabilecegini sanmiyorum! - Yoksa pratikte bir cozum oneriniz mi var? Cunku kusura bakmayin ama ben bir Kurt olarak BIKTIm artik ve 100-150 yil daha bu baskiya ne ben ne de benim gibiler dayanir. Kana doydu bu topraklar... Insanimiz maalesef Turkuyle Kurduyle cok yavas degisim gosteren bir insanlar toplulugundan geliyor. Ortak yanlarimiza bakip farkliliklari zenginlik olarak gormekten se insanimiz faklari TEHLIKE olarak aligiliyor! Pratikte ne cozumunuz var onu souryorum size!
  9. Kardesim ortada g ercekler var: Kurtlere Kurt olduklari i cin yapilan bir YANLISLIk var... yalan mi? Ben aylardir burada herkes kendi diliyle, kulturuyle ama birlik icinde ve insan olarak y asayabilsin dedim! Sizde kalkip bana etnik milliyetci diyorsunuz! Hayret bir sey! Buyrun madem, gelin cozelim Kurt Sorunu'nu!
  10. Hamidiye Alayları’ndan köy koruculuğuna SEBAHATTİN TOPÇUOĞLU* / Mardin’in Bilge (Zangırt) köyünde yaşanan olay toplumsal bir tradejidir. Bilge köyünde yaşanan vahşetin kökleri yüzsyıldan fazla bir süredir devam ettirilen siyasi bir projenin ürünüdür. Burada sorunun adını net tanımlamak lazım: Sorun ne birey, ne toplum, ne de töre ile açıklanacak bir olgudur, aksine siyasi bir devlet projesinin toplumsal yansımasıdır. Bu projenin temelleri ‘Hamidiye Alayları’ ile atıldı ve yüzyıl sonra farklı bir formda ‘Köy Koruculuğu’ ile devam ettirildi Mardin’in Bilge (Zangırt) köyünde yaşanan olay toplumsal bir tradejidir. Bilge köyünde yaşanan vahşetin kökleri yüzsyıldan fazla bir süredir devam ettirilen siyasi bir projenin ürünüdür. Burada sorunun adını net tanımlamak lazım: Sorun ne birey, ne toplum, ne de töre ile açıklanacak bir olgudur, aksine siyasi bir devlet projesinin toplumsal yansımasıdır. Bu projenin temelleri ‘Hamidiye Alayları’ ile atıldı ve yüzyıl sonra farklı bir formda ‘Köy Koruculuğu’ ile devam ettirildi. ‘Hamidiye Alayları’ adından da anlaşılacağı üzere Sultan II. Abdulhamid tarafından 1890/91 yıllarında kuruldu. II. Abdülhamidözellikle imparatorlukların sınır boylarında gelişen saldırılara ve Ermeni ulusal taleplerine karşı Kürtleri kullanmak istiyordu. Panislamist bir siyaset izleyen II. Abdülhamid ‘Hamidiye Alayları’nı özellikle sunni Arap, Türkmen ve Kürt aşiretlerinden oluşturmak istemişti. Hamidiye Alayları sadece Sultan’a sadık aşiretlerden kabul edildiği için Alevi- Kürt aşiretleri zaten dışlanmışlardı. Çünkü Alevi Kürt aşiretlerinin Osmanlı’nın merkezi iktidarıyla hiçbir zaman iyi ilişkileri olmadı. Bu, basit bir sebepten kaynaklanmadı: Osmalı’nın resmi dini müslümalık ve mezhebi ise hanifilik idi. Alevi- Kürt aşiretlerin aksine çoğunluğu sunni ve mezhepsel olarak şafii olan Kürtler Osmanlı’nın ve dolayısıla II. Abdülhamid’in siyasi panislamist projesine daha uygunlardı. Fakat sunni Kürt aşiretlerinin bir bölümünü II. Abdülhamid’e bağlayan sadece belirtilen din faktörü değildi. Aksine Kürtlerin 16. yy.’dan itibaren Osmanlı ile girdikleri siyasi ilişkinin bir sonucuydu. KÜRTLER VE OSMANLI İdris-i Bitlisi’nin Kürt sunni aşiretlerini 16. yy.’da Osmanlı’ya kazandırması, Kürtler ile Osmanlı arasında simbiyotik bir ilişkinin başlamasına yol açtı. Bu simbiyotik ilişki Türkler ile Kürtler arasında günümüze kadar farklı biçimlerde devam etmektedir. Kürt aşiretleri İdris-i Bitlisi aracılığıyla yapılan anlaşmada Sultan Selim’in taleplerini iki sebepten dolayı kabul ettiler. Birincisi ‘din’, ikincisi ise ‘özerklik’ faktöründen dolayı. Sunni Kürt aşiretlerinin İran imparatorluğu ile ittifaka girmemelerinin en önemli sebebi belirtilen ‘din’ ve ‘özerklik’ ilişkisiydi. Çünkü Iran İmparatorluğu’nun bu dönemde Kürt aşiretlerine ‘özerklik’ verme gibi bir politikası yoktu ve dini olarak da birbirinden farklıydılar. Kültürel açıdan Iran’a daha yakın ve Osmanlı’ya uzak olan Kürt aşiretleri, tercihlerini belirtilen ‘din’ ve özerklik’ faktöründen dolayı Osmanlı lehine kullandılar. Osmanlı bu ittifaktan dolayı doğuda sınırlarını koruyabildi ve Iran’a karşı başarı sağlayabildi. Fakat bu anlaşma sonucu Kürtler de tarihlerinde ilk defa ‘özerk’ bir statüye sahip oldular. Kürtler bu şekilde sadece kendilerine has olan bu özel özerklik statüsüyle 16. yy.’dan 19. yy.’ın ortalarına kadar Osmanlı himayesi altında kendi yarı-bağımsız mirliklerine sahip oldular. Bu tarihe kadar Kürt aşiretleri belirtilen özerklik çerçevesinde Kürt mirleri tarafından yönetildiler. Aşiretlerarası kavgalar, çatışmalar bu şekilde önlenebiliyordu. Fakat Kürtlerin bu özerklik yapısı 19. yy.’ın ortalarında Kürt mirliklerinin ortadan kaldırılmasıyla son buldu. Bunun önemli sebeplerindin biri Osmalı’nın bu tarihlerde güç ve toprak kaybetmesiydi. Bu, Osmalı’yı aynı zamanda merkezileşme politikasına yöneltmişti. İKTİDAR EL DEĞİŞTİRİYOR Kürt toplumsal yapısı iyi analiz edildiğinde mirlerden boşalan iktidar boşluğunu ‘dini liderlerin’ (şehylerin) doldurduğu rahatlıkla anlaşılır. Zamanla Kürt aşiretleri ‘şeyhler’ tarafından organize edilmeye başladılar. Hamidiye Alaylarının kurulması tam da Kürt toplumunda iktidar boşluğunun meydana geldiği bir döneme denk gelir. Karizmatik bir lider olan Şeyh Übeydullah, ilk önce İran’a ve daha sonra Osmanlı’ya başkaldırmıştı, fakat herhangi bir başarı elde edememişti. Şeyh Übeydullah’ın yenilgisi Kürt toplumunda iktidar boşluğuna yol açmıştı. Aşiretlerarası kavgalar ve çatışmalar yeniden sıklık kazanmıştı. Kürtlerde meydana gelen bu iktidar boşluğunu II. Abdülhamid, Alayların kurulmasıyla doldurmak ve Kürtleri kendine bağlamak istiyordu. Hamidiye Alayları’na katılmak aynı zamanda ciddi bir ‘imtiyaz’ anlamına gelmekteydi. Alaylara katılan aşiretler vergi ve düzenli askerlik gibi mecburi hizmetlerden muaf tutulmaktaydılar. Hamidiye Alayları özel bir statüye sahiptiler ve yerel bürokrasinin değil, sadece askeri yönetimin denetimi altındaydılar. Bu şekilde Hamidiye Alayları’na katılmayan aşiretlere karşı oldukça imtiyazlıydılar ve Osmanlı devletinin koruması altındaydılar. Hatta aşiret reislerinin çocuklarının eğitilmesi için İstanbul dahil bir çok merkezde ‘Aşiret Mektebi’ adı altında okullar açılmıştı. Sultan’ın hedefi bu şekilde kendine bağlı, sadık Kürtler yetiştirmekti. Fakat tarihin ironisi olarak ilk Kürt milliyetçileri bu aşiret mekteplerinden çıktı ve Cumhuriyet sonrası gelişen Kürt ayaklanmalarının temellerini oluşturdular. Hamidiye Alayları’nın kurulması Kürt aşiretleri arasında asimetrik bir ilişkiye yol açtı. Alaylara katılan aşiretler yerel iktidar şeklinde hareket etmeye başladılar, güç sahibi oldular. Bu güce dayanarak her türlü zorbalığı yaptılar. Bu aşiretler sadece Ermeni ulusal hareketinin bastırılması için kullanılmadı; aksine aynı zamanda Sultan’a sadık olmayan (özellikle Alevi) Kürt aşiretlerine karşı da kullanıldı. Aşiretlerarası meydana gelen çatışmalardan bu şekilde hem Osmanlı devleti hem de Alaylara katılan aşiretler kârlı çıktılar. Savaş koşulları dışında da silahlandırılan Alaylar, aynı zamanda ‘Paşa’ ünvanıyla da ödüllendirildiler. Devlet tarafından iyi maaş alan bu Alaylar, zamanla Kürt toplumunda önemli bir güç haline geldiler. Her ne kadar II. Abdülhamid’i tahttan indiren Jöntürkler Hamidiye Alayları’nı feshettiyseler de, kısa bir dönem sonra Balkan savaşlarında (1912-1913) aynı gücü yeniden ‘Milis’ örgütlenmesi şeklinde kullanmak zorunda kaldılar. YÜZYIL SONRA... Yaklaşık yüzyıl sonra bu sistem ‘Köy Koruculuğu’ adı altında devlet tarafından yeniden örgütlendi. Burada az da olsa bu iki dönem arasında bir nüans farkı bulunmaktadır: Her ne kadar Hamidiye Alayları diğer Kürt aşiretlerine karşı müdahale etmiş olsa da, bu yapılanmanın esasen ‘dış güçler’e ve gayrimüslimlere karşı organize edildiğinin altını çizmek gerekir. Hamidiye Alayları amaç olarak sadece Alevi Kürt aşiretlerini hizaya getirmek için kurulmamıştı; aksine özellikle doğu sınırında Ruslara ve Ermenilere karşı kullanılmak üzere geliştirilmişti. Fakat ‘Köy Koruculuğu’ birebir Kürdü Kürde karşı kullanma projesidir. Burada ne dış güçler ne de gayrimüslimler meselesi bulunmaktadır. Başa dönecek olursak, Mardin’in Bilge köyünde meydana gelen, adına ister katliam, ister vahşet, ister töre vs. densin, olaya retrospektif bakış açısıyla yaklaşmaz, tarihsel olarak yaratılan bu sistemin mantığını sorgulamazsak, yaşanan insanlık dışı bu olaydan ders çıkaramayız. Son otuz yılın yarattığı tahribat ortada; her iki taraftan toplam kırk binin üzerinde insan kaybı; on yedi binden fazla faili meçhul (belli); dört binden fazla yerleşim bölgesinin tahrip edilmesi; milyonlarca insanın yerini, yurdunu ve toprağını terk edip mülteci konuma düşmesi yakından biliniyor. Kürt toplumunun büyük bir kısmı böylesi bir ‘travma’ ile karşı karşıya iken, Köy Koruculuk sisteminin halen devam ettirilmesi sadece basit bir ‘suç’ değil, aynı zamanda insanlık adına yapılmış bir ‘cürüm’ olarak algılanmalıdır. Ayrıca burada Korucuların rant elde etmek için yaptıkları zulmü anlatmaya gerek yok (Insan Hakları Raporları bu tabloyu net olarak veriyor zaten); bunlar bilinen şeyler.Bu, sistemin bir ürünü ve yansımasıdır. Sonuçta İnsanlar canavar olarak dünyaya gelmiyorlar; aksine insanı şiddete ve canavarlaşmaya yönelten temel olgu içinde bulunduğu ortam (milieu) ve sistemdir.
  11. Kürdoloji’nin dünü, bugünü ve yarını Taraf/herTaraf - Istanbul - 12.05.2009 METİN ATMACA* / YÖK’ün gündemine aldığı Kürdoloji bölümleri açma projesi eğer hayata geçer, siyasi endişelerden uzak bir şekilde, finansal olarak da desteklenirse, akademik alanda hem Ortadoğu’da hem de dünyada önemli merkezler haline gelebilir Bilindiği gibi yakın zamanda YÖK, Ankara ve İstanbul üniversitelerinde olmak üzere iki yeni Kürdoloji bölümü açma kararı aldı. Bu açılımın Kürt çalışmaları alanına yeni bir soluk getireceği kesin. Peki, Batı’da çok önceden başlayan Kürdoloji‘nin bir yan alandan (minor study) ana alana (major study) geçiş süreci içerisinde Türkiye’de açılacak olan bu yeni alananasıl bir katkısı olabilir? Bu konuya gelmeden önce Kürdoloji’nin Batı’daki seyri üzerine biraz durmakta fayda var. GARZONİ: KÜRDOLOJİ’NİN BABASI Batı’da Kürt çalışmalarının tarihi 18’inci yüzyıla kadar gidiyor. İlk ciddi çalışmayı bugünkü Kuzey Irak’ta misyonerlik çalışmalarını yürütmüş olan Katolik rahip Garzoni’nin 1787’de ilk Kürtçe gramer kitabı ve Kürtçe-Latince sözlüğünü (Grammatica e Vocabolario della Lingua Kurda) yayınlamasıyla başlıyor. Ondan yaklaşık bir buçuk asır sonra bu alana “Kürtler: Sosyolojik ve Tarihsel Çalışma”(Les Kurdes: Etude Sociologique Et Historique, 1956) adlı eseriyle ikinci büyük katkıyı sağlayacak olan o zamanın Urmiye’deki Rusya konsolosu Basile Nikitine’nin deyişiyle Garzoni sayesinde “Kürdoloji’nin babası” olarak tarihe geçiyor. Birçok okur şaşırabilir, fakat bu iki yazarın arasında geçen bu dönemi aslında Kürdoloji’nin altın çağı olarak değerlendirmek hiç de yanlış olmaz. Çünkü en fazla ve en değerli eserler bu dönemde verilmiştir. Mesela yine bir Katolik rahip olan Campanile’nin, 1818’de bugünkü İran, Irak ve Türkiye’de, Kürtlerin yoğun olduğu bölgeleri dolaşırken, edindiği deneyimleri ve gözlemlerini Latince olarak bastırdığı kitabı kayda değer bir eserdir. İngilizlerin 19’uncu yüzyılın başından 20’inci yüzyılın ortalarına kadar Kürdoloji alanına diğer bütün milletlerden daha fazla katkıda bulunduğunu belirtmekte yarar var. 19’uncu yüzyılın başında Kürtlerin yaşadığı bölgeleri dolaşıp farklı yönlerine değinen Sir John Malcolm, C.J. Rich, Horatio Southgate ve Austen Henry Layard gibi isimler, onlarca “kürdolog”dan sadece bir kaçı. Amerikalı Samuel Rhea’nın Kürtçe gramerine yaptığı katkıları da unutmamak gerekir. Bu dönemde Fransızlar ve Almanlar da Kürtlere “ilgi göstermiş” fakat İngilizler kadar eser ortaya koyamamışlardır. Pierre Amedé Jaubert ve aynı yüzyılın sonuna doğru “Kürdistan, Mezopotamya ve İran’a dair” ( Au Kurdistan, en Misopotami et en Perse, 1887) isimli değerli çalışmasıyla Henry Binder akla gelen iki önemli Fransız isim. Aynı yüzyılın başında, Almanlar az da olsa önemli çalışmalar yapmışlardır. Helmuth von Moltke’nin “Türkiye’den Mektuplar”(Briefe aus der Türkie) bunların en iyi bilinenidir. Almanların daha sonra ortaya koyacağı eserler çoğunlukla bu bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar üzerine olacaktır. Bütün bunların yanında Ruslar da bu dönemde Kürdoloji’ye daha derinlemesine ilgi duymuş ve seyahatname türü gözlemci eserlerden ziyade daha çok Ahmed-i Hani’nin Divanı, Şerefhan Bitlisi’nin Şerefname’si gibi klasik Kürt eserlerini batı dillerine çevirmeyi yeğlemişlerdir. 19’uncu yüzyılın ortalarında, St. Petersburg’taki ünlü Doğu Bilimleri Enstitüsü’ndeki oryantalistler arasında, Kürtlerin el yazması eserlerini toplama ve tercüme ile başlayan bu ilgi, Alexander Jaba, V.F. Minorsky, ve V.P. Nikitin gibi ünlü kürdologların öncülüğünde 1959 yılında ayrı bir “Kürt Çalışmaları” alanının açılmasıyla en iyi zamanlarını yaşamıştır. Böylece ilk kez dünyada gerçek anlamda bir Kürdoloji bölümü açılmış oluyordu. İngiltere, Fransa ve Rusya’da Kürtler üzerine yapılan çalışmalar, uzun süre Kraliyet Akademilerine bağlı Doğu Bilimleri Enstitüleri’nde İranoloji’nin bir kolu olarak devam etmiş, daha sonra yine devlet destekli üniversitelere bağlanmıştır. 20’inci yüzyılın başında Kürtler üzerine kayda değer çalışmalar yine daha ziyade İngilizler tarafından ortaya konmuştur. Bilhassa Kuzey Irak’ın İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra yapılan yeni çalışmalar, önceden ortaya konmuş olan eserlerin üzerine bina edilerek daha da ileri götürülmüştür. C.J. Edmonds ve Binbaşı Banister Soane Kürtlerin sadece stratejik konumlarıyla ilgilenmekle kalmamış; onların tarih, edebiyat, dil ve kültürlerine de ilgi duymuş ve değerli eserler bırakmışlardır. Batıdaki bu ilgi, 20’inci yüzyılın başlarına kadar, çok daha “sosyokültürel temelli iken” II. dünya savaşından sonra yerini daha çok pragmatist amaçlara yönelik siyasi ve jeopolitik çalışmalara bırakmıştır. Bugün Kürtler üzerine yapılan çalışmaların çoğu bu tür amaçları olan ABD ve Avrupa ülkelerinde yapılmaktadır. Bu çalışmaların çoğu devlet destekli üniversiteler ve çıkar gruplarına ait think-tanklerde üretilmekte olup birbirini tekrar eden tezlerden öteye gitmeyen, günü kurtarmaya yönelik çalışmalardır. Bu kurumlarda sığ çalışmaların ötesine geçmek isteyen akademisyenlere verilen finansal destek ise kesilmekte veya daha çok o ülkenin stratejik çıkarlarına yarayabilecek çalışmalar yapmaya teşvik edilmektedir. Devlet destekli olmasına rağmen yukarıda saydığımız enstitülerden farklı kurumlar da ortaya çıkmaktadır. Yakın zamanda İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nde “Kürt Çalışmaları Merkezi”(Center for Kurdish Studies) adı altında bir bölüm açılmış ve bahsettiğimiz manada stratejik endişelerin ötesinde, Kürtler üzerine uluslararası bir merkez olma iddiasıyla yola çıkmışlardır. Burslu olarak hem yüksek lisans hem de doktora yapma imkânı sağlayan merkez sadece siyasi ve uluslar arası ilişkiler üzerine değil, tarih, din, dil, edebiyat, antropoloji, sosyoloji ve hukuk alanında da çalışma imkânı sağlıyor. GELİŞMELER UMUT VERİCİ Türkiye, günümüzde, Kürdoloji’de sadece Batı dünyasından değil, İran ve Irak gibi Ortadoğu ülkelerinden de geri durumdadır. Doğusundaki komşu ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye’nin en büyük Kürt nüfusuna sahip olması ve buna rağmen Kürdoloji‘deki zayıflığı, durumu daha da vahim hale getiriyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye’de devlet bazında yakın zamanda atılan adımlar umut vericidir. Kürtçe dil eğitiminin (özel kurslarda) serbest bırakılması ve TRT-Şeş’in açılması bu husustaki önemli kilometre taşlarıdır. TRT-Şeş, daha şimdiden yapmış olduğu programlar sayesinde, yok olmaya yüz tutmuş birçok “sözlü kültür” ürünü eserleri kaydederek “gelecek nesillere aktarılabilir bir arşiv” oluşturma görevini yürütmektedir. Bu tür programlar; Kürt halkı tarafından şimdilik “anlaşılmaz” bulunsa da, Kürdoloji uzmanları için eşsiz bir hazine olduğu kesin. Halen Kürtler üzerine çalışma yapmak isteyen Türkiyeli öğrenciler, Batı’da eğitim görmeyi tercih etmekte ve ilginç bir şekilde bu alana olan ilgi de hızlı bir şekilde artmaktadır. Zira Exeter Üniversitesi Kürt Çalışmaları Merkezi’nde yakın zamanda Kürtler üzerine yapılan uluslararası bir konferanstaki 50 katılımcıdan 15’i (yüzde 30) Türkiye’li doktora öğrencisi olup bunlardan sadece bir tanesi Türkiye’deki bir üniversiteden katılıyordu. Hiç de göz ardı edemeyeceğimiz bu oran, Türkiyeli öğrencilerin Kürdoloji ile ne kadar ilgilendiğini ve hem de bu ilginin çoğunlukla dışarıda tatmin edildiğini gösteren güzel bir örnektir. YÖK’ün yakın zamanda açacağı Kürdoloji bölümleri eğer akademik özgürlük çerçevesinde, siyasi endişelerden uzak ve finansal olarak güçlü bir şekilde desteklenirse, Türkiye’deki bu bölümler hem Orta Doğu’da hem de dünyadaönemli merkezler haline gelebilir. Türkiye’nin artık bu alana cesurca ve samimi bir şekilde giriş yapması gerekiyor. Bahsettiğimiz mevzulara dikkat edilirse, Türkiye, dışarıya giden öğrencileri hem kendine çekme, hem de önümüzdeki dönemlerde akademik ve diğer alanlarda “Kürt ve Kürtçe uzmanına” duyulacak olan ihtiyacı bir nebze olsun karşılama imkânı bulmuş olacaktır. Türkiye’de daha önceleri kısıtlı imkânlarıyla Kürdoloji’ye katkıda bulunmuş yazar ve düşünürler fazlasıyla mevcut. Aynı zamanda Osmanlı döneminde bilhassa Kürt şeyhler, şairler, dengbejler (ozan) ve medrese hocaları tarafından bize bırakılmış eserler de çok. Türkiye’nin bu konuda zengin kaynakları var. Yeter ki bunlardan yararlanmasını bilelim ve bu mevzuda çalışmak isteyenlere destek verelim. *Araştırmacı, Freiburg Üniversitesi / [email protected]
  12. Sonuna kadar destekliyorum bu yazinizi! Diyarbakirli...
  13. Kardesim... Siddet hicbir seyin cozumu olamaz zaten de bir de sunu deneseniz: Lanet olsun PKK'ya da insanlarin dillerini/haklarini yasaklayanlarada! Bizler biktik artik! Diyarbakirli...
  14. Iste sayin by_x_man... Bende bunu soylemek istiyorum... Anlatabildim mi?
  15. Taner Bayram

    Ermeni sorunu

    Sevgili kardesim, Turk Kurt Arap bir olup Kurtlere Kurt olduklari icin yapilan bu baskiyi KINAMALARI gerektigini belirtmek icindir! Ben bir Kurdum, Kurt oldugum icin baski altinda yasiyorsam beni bir taraf olmaya iten birileri vardir demektir! Siz gelin olaya insan haklari acisindan yaklasin isterseniz ben oyle yapamam! Anlatabildim mi? Yani bizlere pratik cozum lazim... Emperyalizme karsiymismisiz, yok insan haklariymismis, evet dogrudur! Karsi olmaliyiz! Ama bizlerin canina da tak etti artik! Oyle bir luksumuz yok. Pratik cozume ihtiyacimiz var! Diyarbakirli...
  16. Ben degerlerimin yasaklanmasina cignenmesine izin verseydim, o zaman Kurtlus Savasi'nda benim dedelerim savasmazlardi. Degerlerimiz namusumuzdur, tipki Turklerin degerlerinin onlarin namusu oldugu gibi! Bunu unutmayalim! Diyarbakirli...
  17. Dusunme dil ile olur degil mi? Peki dili kisitlamak ya da yasaklamak ne olur? Fikir ozgurlugunu kisitlamak olmaz mi? Lutfen bu sorunun cevabini verin ve Turkiye uzerindeki analizini yapin! Diyarbakirli...
  18. - Sokakta zaten isteyen istedigini konusur. Beyinlerimizi de kontrol altinda tutamazlar ya? Olayi boylesine basit bir cizgiye nasil indirebiliyorsunuz? hani okullar? Hani Kurtce kitaplar ya da kanallar? Hani gazeteler? Gercek su: Bu ulkenin Cumhurbaskani da basbakani'da ana muhalefet partisi de ve hemen hemen her aydini da ve sokaktaki vatandaslarimizin cogu bile artik olayin adini oldugu gibi koyuyor Siz ister inkar edin isterseniz bizlere YOk diyin, ve siterseniz, Kurtlere hic bir zaman haksizlik yapilmadigini ifade edin! Gercekler ortada! **********
  19. Taner Bayram

    Ermeni sorunu

    1 - Savundugunuz ve alinti yaptiginiz anayasaya bakin... Neyi savunuyorsunuz siz? 2 - TURKLER ulusalcilik adi altinda milliyetcilik yapinca hosunuza gidiyor degil mi? Ve destekliyorsunuz! Dili yasaklanan ne Turkmen ne de Turk, Kurtlerdir...Faili mechullerle oldurulen ne Turk ne de Arap, Kurtlerdir... Tabii ki Kurt olarak karsi duracagim! Cunku beni taraf olmaya itenler var ev sizler bile bunu yapiyorsunuz kasten! Evet tarafiz, Bizlere karsi uygulanan baskilar yuzunden TARAFIZ! Kurt oglu Kurduz... Ve yasadigimiz yerde kendi degerlerimizle yasayacagiz! Kim buna itiraz ediyorsa cekip gitsin! Hadi kardesiz diye diye ne oldu? Ne gecti elimize? KART KURT diye ses cikaran DAG TURKLERI ilan edildik! INSAF! Diyarbakirli...
  20. Taner Bayram

    Ermeni sorunu

    Dogrudur derim... Kurdum, ve benim gibi milyonlarca Kurt Turkiyeli var! Diyarbakirli...
  21. kardesim illah hecelemek mi lazim: KURTLER TURK DEGIL! Turkiyeli olabilirler ama TURk degiller. Bununla neden alay ediyorsunuz? Diyarbakirli...
  22. Hayda, iste sizin birlik anlayisiniz. Alayci ifaedelere gerek yok beyler. Sayin Tenqeriin, Bir gun MILLIYETCI diye bizi sucluyorsunuz, oteki gun sirf Kurtler diye DTP'ye atip tutuyorsunuz. Sizin elestirebileceginiz hic bir Turk Siyasetcisi kalmamis gibi. CHPyi elestirin, MHPyi elestirin! Diyarbakirli...
  23. hay cok yasa... guzle omus...
  24. Sizin yaptiginiz resmen SAYISAL yorumlar. Hadi Kurtlerin sayisi 20 milyon degil de 15 milyon olsun, hadi diyelim 5 milyon olsun. Bu Kurtlerin kulturel haklarini yasaklamaya neden midir?
  25. Taner Bayram

    Ermeni sorunu

    Her zaman ne dedik. "Birakin Kurtler Kurtce konussun, birakin Araplar arapca konussun, Turkler Turkce konussun ve herkez biraz Kurtce biraz Turkce konussun. Ne olur? En azindan kaynasiriz, birbirimize daha da yakinlasiriz!" Bunu ne art yani olabilir? Bakin Mehmet Ali Erbil bile cark-i felek programinda Kurtce iki uc kelime soyledi ve ne kadar taktir aldi biz Kurtlerden. EMPATI gosterin biraz! Evet EMPATI! Bizler de sizlerdeniz, sizler de bizlerden olun!
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.