Tarihte iki farklı düşüncenin doğması, savunucularının da üstünlük kurma çabasını beraberinde getirmiştir. Bu mücadelelerin iyi tarafları da var kötü tarafları da.
Avrupa'nın bugünkü durumunda, kendisinden önce bazı arka planlar olsa da Lutter'in öğretilerinin etkisini reddedemeyiz. Kilisenin mutlak egemenliğine ilk karşı çıkış olmasa da dönemin şartları ile de ilk büyük başarı kabul ediliyor. Bu muhalefet insanların dine ve tabi ki hayata bakış açılarını değiştirmişti. Protestanların Kitab-ı Mukaddes okuma konusundaki hevesleri, onları Hıristiyanlık konusunda donanımlı hale getirmişti. Avrupa'da Katolik-Protestan bölünmesi yaşanırken protestanların bu bilgili hali hasımlarını da onlarla yapıcakları tartışmalarda üstünlük kurmak için aynı şekilde kutsal kitabı okumaya itti. Matbaalar Kitab-ı Mukaddes basmaya başladı ve Avrupa'da eskiye göre dinini çok daha iyi tanıyan bir nesil yetişti. Protestanlık doğmasaydı katolik halkın ne zoru vardı da okumaya başlıyacaktı?
İslam dünyasına baktığımızda da yanlış bir tabir olan İslam Rönesansı yani İslam'ın altın çağının yaşandığı ilk yüzyıllar sadece askeri başarıların mı getirisiydi? Yoksa 10. yüzyıla kadarki süreçte Şia, Havaric, Cebriyye, Mürcie, Mutezile ve Ehl-i Sünnet gibi ekollerin ortaya çıkışının etkisi mi daha büyüktü? Askeri başarılar olmasa bunlar da oluşacak ortam bulamazdı tabi ama bu ayrı bir konu.
Fatimiler'in Kahire'de ünlü El-Ezher'i inşa etmelerindeki amaç buradaki halka ve Doğu İslam Dünyası'na kendi şii görüşünü yayacak insanlar yetiştirmekti. Selçuklular'ın buna karşılık ülkeyi Nizamiye medreseleriyle donatmaları da buna karşı bir hareketti ve aynı amaçtaydı. Nizamülmülk'ün şafii olduğu ve medreselerin müfredatını da genellikle bu bakış açısı ile açması dolayısıyla, halkın isteğiyle Selçuklu sultanları da daha çok hanefi ekole yönelik medreseler açtırmıştı.
Nureddin Zengi Şam'a girince eskiden kalma Fatimi-Şii düşüncesinin izlerini yok etmek için medreseler inşa ettirmişti. Bütün açılan bu medreselerde dini bilimlerin yanında matematik, astroloji,tıp ve doğa felsefesi gibi alanlarda da ders verildiğini biliyoruz.
300 yıl içinde doğan düşünceleri saymıştım. Ondan sonraki 1000 yıl içinde Ehl-i Sünnet'in bu kadar egemen olmasının İslam dünyasının bugün içine düştüğü durumda bir etkisi yok mudur? Yanlış anlaşılmasın Ehl-i Sünnet düşmanlığım yok ama muhalefetin, egemen gücü en azından silkinmeye iticeğini düşünüyorum.
Bir başka açıdan bakarsak da bu mücadeleler maalesef çok kan dökülmesine sebep olabiliyor. Avrupa'da 30 yıl savaşları, engizisyon; İslam Dünyasında da Mihne olayları, Ehl-i Sünnet'in kendi içindeki çatışmaları ve hala devam eden Sünni-Şii çatışmasını görmezden gelemeyiz. Yani en başta bahsettiğim üstünlük kurma çabası çoğu zaman siyasallaştırılıp, diğerini güç kullanarak bastırma yoluna dönüşüyor. Sünni-Şii çatışmasının verdiği zararı biliyoruz, bugün hala birbirlerinin camisini bobmalayan iki taraf sözkonusu. Hiçbirimiz bunu istemeyiz ama örnekler de düşünce farklarının bu platformda kazandırdıklarını bize gösteriyor. Sizce bu rekabetin bedeli midir yoksa başka yollar var mıdır?