Zıplanacak içerik

about.you

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

about.you tarafından postalanan herşey

  1. about.you şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    İsterim ama diyet olsun Blog yazmak ister
  2. about.you şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Oylamakta
  3. about.you şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Konya Antares AVM
  4. about.you şurada cevap verdi: TaTLiB3L4-- başlık Forum Oyunları
    Sirdalud MR kapsül
  5. Hiç kimseyi takmazdım kafaya
  6. about.you şurada cevap verdi: Radya başlık Forum Oyunları
    Duygu E
  7. about.you şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Tuttu Keyiflisin
  8. Yanında güzelim diyen halt etmiş
  9. Anlamadım diye yakınacağına, otur da biraz anlamaya çalış mankafa evladım, yazıklar olsun sana verdiğim ders paralarına, seni doğuracağıma taş doğursaydım daha iyiydi.
  10. about.you şurada cevap verdi: Radya başlık Forum Oyunları
    Anlaşılmak istemeyenleri anlamıyorum.
  11. about.you şurada cevap verdi: Radya başlık Forum Oyunları
    Ben hiç Sabiha Gökçen havaalanından uçağa binmedim.
  12. about.you şurada cevap verdi: Radya başlık Forum Oyunları
    İnsan beynini en çok çalıştıran eylem kelime üretmek. Sözcüklerin linguistik özellikleri sol beyne, anlam bölümü sağ beyne, duygular ise beynin derinliklerine yazılı. Sözcük üretirken hepsi birden ortak çalışmalıdır. Kadınlarda ve dişi hayvanlarda bu özelliğin biyolojik eğilim olarak üstün olduğunu görüyoruz. KONUŞMANIN PSİKOLOJİK DİNAMİĞİ 1)Kadın üzüntülü olduğunda kendini iyi hissetmek için konuşma eğilimindedir. Erkek ise susmayı tercih eder. 2)Kadın yüksek sesle düşünür. Ne söylemek istediğini yüksek sesle araştırır. 3)İçtenlik ve paylaşımcılık hisleri kadını konuşmaya iter. Yakınlık ve yalnız olmama isteği konuşma ihtiyacını artırır. 4)Kadın bilgi paylaşımı için konuşur. Erkek için ise konuşmak sadece bilgi aktarma işidir. ERKEĞİ KONUŞTURMA YOLLARI NELERDİR? Erkeğin temel psikolojik ihtiyaçlarından bir tanesi bağımsızlık ve özerk olma ihtiyacıdır. Erkek bir kadına yakınlaştığında birden bağımsızlığının gittiğini düşünmeye başlar ve kendisini geri çeker. Bu geri çekilişte kadın onun üzerine giderse geri çekilme kovalamacaya döner. Erkekler konuşmak için konuşmazlar, konuşmak için bir nedenleri olmalıdır. Zamanlama ve yaklaşım biçimi uygun ise konuşmaya başlarlar. Konuşması için bir erkeğin ilgi alanını bulmak gerekir. Erkek konuştuğunda baskı altında olmadığını hissederse açılmaya ve iletişim kurmaya başlar. Erkeği olduğu gibi kabul eden ve bunu hissettiren kadın eşinde olumsuz duygular uyandırmadığı için aranan eş olur
  13. Gözüme gelmesin amman diyeyim Kuş pisliği
  14. about.you şurada cevap verdi: arman başlık Forum Oyunları
    Skopi
  15. Rahmetli komşum Reha
  16. about.you şurada yorum gönderdi about.you'nın blog başlığı içinde Something About You
    Zaman seninle duruyor, mutlululuk seninle sonsuz...
  17. about.you şurada bir blog başlığı gönderdi: Something About You
    Her yer kararmıştı İstanbul'da. Kıbrıs Savaşı'ndaydık. Radyo vardı sadece. Radyodan yeşil sarı kırmızı gibi alarm seviyeleri bildiriliyordu, karartma vardı. Zaten tek tük olan arabalar, caddelerde farlarını o sırada sadece iki rengi olan defter kaplarından mavi olanıyla kaplamıştı. Evlerde perdeler açılmıyordu. İstanbul olası Yunan hava saldırısına karşı ışıksız bir köy görünümüne bürünmüştü adeta. Neyse ki ileri seviyelere hiç geçmedi o alarm ve misilleme gelmedi... Anneannem kan ter içinde yoğuruyordu leğende çamaşırları. Hiç durmaz çalışırdı ev içinde. Titizlik hastalığı vardı, duramazdı, ya cam siler, ya bulaşık yıkar, ya toz alır, ya da yerleri silerdi, kısacası işi hiç bitmezdi. Bu yüzden hep ter içinde hatırlarım onu. Bir de bunca çalışmaya rağmen, bir türlü yaranamadığı dedemden gıkını çıkarmadanyediği dayaklarla... Evde hemen her gün tarçınlı sütlaç olurdu. Öyle koyu olurdu ki çay kaşığı ile altından tünel açmayı bir eğlence haline getirmiştim. Anneannem tabakta kırıntı kalsa ağlar sonra günah derdi. Daha sonra obez olduğum dönemlerde hep bu sözün aklımda ettiği yer yüzünden mi diye düşünmüşümdür... Eve ilk televizyon alındığında ne heyecanlanmıştım. Siyah beyaz ve karlı göstermesi hiç önemli değildi. Sadece TRT vardı. Akşam İstiklal Marşı ve Anıtkabir'de askerlerin nöbet devir teslimi görüntüleri ile başlar ve gece 4-5 saat yayından sonra yine aynı törenle biterdi. Anneannemin, İstiklal Marşı'nda dışarıda tüfekleriyle gezen askerlerin evde ayağa kalkmayanları camdan vurduğunu söylemesiyle, en az bir sene boyunca evin içinde tek başıma da olsam gözlerim korkuyla dışarıyı gözlerken ayakta dinlediğim İstiklal Marşı dönemi, onun garip bir mizah anlayışına sahip olduğunu anlamama kadar sürdü... Haliç tersanesinden emekli olan dedem, evimizin altındaki dükkanda bakkalığa başlamıştı. Çok sert bir mizaca sahipti. Akşam eve geldiğinde korkardık, gülümsediğini hiç hatırlamam. Ava meraklıydı ve iki av köpeği vardı. Zaman zaman vurduğu kuşları getirirdi eve, fakat kimse av hayvanı yemediğinden, temizleyip, pişirir kendi kendine yerdi. Bir de egzaması için eve getirip keserek kanını içtiği kirpiler de ayrı bir seremoniydi... Evin önünde kanalizasyon sistemi yetersizliğinden yeşil bir gölet oluşurdu ve içinde iribaşlar kurbağalar yüzerdi. Biz çocuklar, zaman zaman kim daha uzağa işer yarışması yaptığımız bu gölete dizlerimize kadar girer cam ayran şişelerine koyduğumuz iribaşları yakalardık. En az 5 kilometre yürüdüğümüz Et Balık Kurumun'dan yarım kilo kıyma alabilmek için tüm gün kuyruk beklediğimiz, ayağımızdaki lastik denen ayakkabının asfaltsız sokaklarda bastığımız çamurlara yapışıp yerde kaldığı, suyun olmadığı ve tankerlerle getirilen temizliği tartışılır suları kapmak için elimizde bidonlarla mahalleliyle kavgaya girdiğimiz itiş kakış yokluk günleriydi o zamanlar... Bir gün göletin yerine nereden geldiği belli olmayan bol miktarda mazot dökülmüş ve mazot göleti oluşmuş ve kim olduğu bilinmeyen birince de ateşe verilmişti. Biz çocuklar ellerimizde sopaların ucunu mazota batırıyor ve meşale gibi elimizde sallıyorduk ki, gölette müthiş bir patlama oldu, üstüme yapışan mazotlarla alev alev yanarak dedemin bakkalına koştum ve söndürüldüm. Çok korkmuştum. Ergün adlı arkadaşım bir şişenin içine pil koyarak ağzının kapatılıp ateşe atıldığını ve patladığını söyledi. 35 sene herkese pillerin ateşten uzak tutulması gerektiğini ve şiddetle patladığını anlattım durdum, ta ki Ergün'le buluştuğumuzda ateşe atılıp patlayanın pil değil de, onun attığı piknik tüp olduğu itiraf etmesine kadar... Bakkalımızın önünde çocuklarla oynuyorduk. Birden öğrendik ki önümüzdeki caddeden Demirel geçecekti. Bizim için şişman birisinden başka bir şey değildi. Hep beraber "Şişko Demirel, yarım kilo patates" diye tempo tutup zıplıyor gülüyorduk. Birden kulağımdan havalandım. Dedem öfkeden delirmişti. Sonradan öğrendiğime göre Ecevitçiler, dedem Demireli tutuyor diye önceden linç etmeye kalkmışlardı ve bu yüzden Demirel'e laf söylenmesine hiç müsamahası yoktu... Bunun üzerine benimle beraber kulakları uzayan arkadaşımla birlikte, evden üç tekerlekli bisikletlerimizle kaçmaya karar verdik ve sabah planı uygulamaya geçtik. Patikalar, tepeler, otlardan geçiyorduk son sürat kaçarken evden. Ayağımı taşa çarpmıştım ve bana gülen Ersen'e çok sinirliydim. Derken Ersen'in bisiklet selesi birden kopup bisikletin demiri poposuna saplanıverdi. Mecburen ben ayağımdan, Ersen akan kanlarla poposundan yaralı, bisikletlerimizi sürükleye ağlaya eve döndük o halde. Tentürdiyotun acısı yediğimiz yeni dayakla daha da arttı. Yıllar sonra o kaçtığımız bize kilometreler gelen mesafenin taş çatlasa 400-500 metre mesafe olduğunu şaşkınlıkla farkettim. Küçükken dünya ne kadar büyük geliyormuş meğer... Bir gün dedem yürüyün sizi sinemaya götürüyorum dedi. O zamanlar evlerde televizyon yoktu. Genellikle yazlık sinemalarda, tahta sıralarda, çekirdek yiyerek, sohbet edip sivrisinek kovalayarak seyrettikleri yeşilçam filmleri insanların tek eğlencesiydi. Kapıların açık yatıldığı, isteyen komşunun kapıyı itip mutfağınızdan rahatça ihtiyacını alabildiği günlerdi. Dedem sinemaya yürürken filmde kendisinin de oynadığını söyleyince çok şaşırmıştık. Dedem gibi sert biri ve artistlik...! Filmde dedem bir fabrika patronuydu ve ne kadar jön varsa gelip gidip dedemi yerlerde tekmeliyor dövüyordu. O günden sonra dedemin sertliğini hiç bir zaman ciddiye alamadım, hep içimden o sahneleri düşünüp sırıttım durdum... Meliha teyzelerin gecekondusunda yangın çıkmıştı. O dönemlerde itfaiye yetersizdi. Çeşmelerden de su akmazdı. Kuyular vardı sadece. Çıkrıkla kovayla su çekip söndürmeliydiniz yangını. Saatlerce uğraştı tüm mahalle. Tabi yandı kül oldu ev, evlere misafir alındı gözü yaşlı yangınzedeler. Orada gördüm ilk kez yanarak kavrulmuş Karabaş'ın cesedini ve ölümü ilk kez kavradığımı düşündüm. Almanya'dan yazları ailesiyle tatile Türkiye'ye Mercedes'leriyle gelen çok sevdiğim arkadaşım Süleyman'ın önümüzdeki caddede yaptıkları kazada cama sıçrayan sarı saçlarıyla karışık beyin parçalarını gördüğümde tam olarak ölümü kavramamış olduğumu aylar boyu her gece rüyalarımdan ağlayarak sıçrayıp yatağımı ıslattığımı fark ederek uyandığımda anladım... Camdan yağmurlu bir günde dışarı bakıyorduk annemle. Birbiri ardına kornalar çalan üç araba birden park ediverdi önümüze. Dedemin bakkalına girdiler güle eğlene. Sonra kös kös binip uzaklaştılar arabalarına binip. Sonradan öğrendik ki döneme göre şık giyinen, bakımlı annemi işe giderken görüp bekar sanıp istemeye gelmişler meğer. Mehter marşıyla gelip, İzmir marşıyla gidişleri bundanmış, çok güldük, eğlendik, tabi babam hariç... Garip ama keyifli günlerdi kısacası... Hoşçakalın... about.you
  18. Pervin Pantolonuna Pisledi Ö Ü F
  19. about.you şurada cevap verdi: Radya başlık Forum Oyunları
    Hayır Ebis kontrol etmek ister
  20. about.you şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Patlıcan salatasını tercih ederim Alttaki debağ olmak ister

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.