Φ bekir Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Ben bir insanım (aksini iddia edenler olabilir). Öncelikli meselem yeme, içme ve soluk almadır. hatta yeme ve içme ertelenedebilinir. Ama bunlar olmazsa ben ölü bir insan olurum. Benden, elmas taşlı yüzük isteyen biriyle çıkmak istemek de benim harcım değil. Bu benim için abartılı bir lüks olur. Yani ki önem sıramı doğru tespit etmek zorundayım. Hava alma, içme ve yemeği temin etmeden mesela kim olsun Scarlett Johanson (daha kısa isimli tanındık biri aklıma gelmiyor şu an)'la çıkmaya çalışmam orangutanca bir refleks olur. Memleketimin güzel insanları aciliyet, önem, ihtiyaç, mesele hususlarının tespitinde bir sancı yaşıyorlar. İçimizde rakının aciliyetine inananlar var. 28 Şubat sürecinde PKK'dan daha tehlikeli 1. öncelikli tehlike-tehdit birşey tespit edildi. Bu hiç şüphesiz yeni bir şey değildi ancak, 1. tehdit olarak bu dönemde kabul edildi. PKK'dan daha tehlikeli müslümanlar (ay pardon irticacılar diyecektim) algılaması mevcut oldu..Halen bu algılamanın uzantısı bazı sorunlar gözlerimizin önünde bulunuyor. Burası Türkiye, bu ülkede yaşayan gerek aydın (bizdeki aydınlar sanki aydınlatma değil de karartma yapıyorlar gibi geliyor bana) gerek bazı bürokratik oligarşi, gerek bazı-bir kısım askeri bilmem hangi zevat öncelikli tehdit irtica başlığı altında... sanırım gerisi belli...(laf aramızda birşey uyduramadım) Peki bu ülkede belirttiğimiz kesim, neyi tespit etmiş, hangi somut tehlikeyi görmüş, 1. tehdit algılamasına neden olacak hangi topyekün kalkışmayı ortaya çıkarmış da böyle bir tehdit algılamasında bulunmuştur. Konuya laiklik sorunsalı, irticanın gerçek anlamı, Türkiye de gerçekten irtica cı var mı? Eğer gerçekten varsa bizi götürmek istedikleri hangi geri var başlıklarını da ekleyerek devam edeceğim, belki de bunlar için ayrı başlık açsam daha iyi olur... Konuya bazı alıntılarla devam etmeye çalışacağım. *İrtica elden gidiyor (1986) -İsmet ÖZEL Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 evet pkk büyük tehlıke görülüyordu.. şimdi ne yapılacak,doalr ve euro nasıl yükseğe çekılecek,insanların arasına nasıl bölücülük tohumları ekilecek işte böyle.. irtica gelıyor,o gelemedi diyelim sonra bişey elbette gelecek başımıza,niye ekonomi hep altlarda gezsın halk huzurlu olmasın dıye.. emperyalizm bızı bırbırımızle boğuşturup ıstediğini yapsın diye.. ya farkına varın artık. bölücülük tohumları kürt halkımıza çok güzel bir şekılde atıldı.irtıca diye uğraşacağınıza devlet kurma peşinde olan ve tarıhını bile yazan kürtlerle uğraşsanız.. benım bulunduğum yerdeki kürt vatandaşlar bazıları özzellikle devlete nefretle dolu.ve süreklı doğum yapıyorlar,soruncada pkk ya adam yetiştiriyorum dıyor.. bölunme tehlıkelerınden bırı işte bu. Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Bunların hepsi birer oyun... Bir ara Fadime şahin ve tayfası vardı ... Sonra aczimendiler çıktı..Sokaklarda sarıklı adamlar doluydu..Onlar tehlikeydi..Şİmdi aczimendiler nereye kayboldu acaba? Şimdide farklı isimler altında sözde başka tehlikeler çıktı... Bunlar büyütülüp , besleniyor... Her dönem karşımıza başka başka kimliklerle çıkacaklardır... Bazen islami irtica diye , bazen pkk diye , bazen de.... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Ben bir insanım (aksini iddia edenler olabilir). Öncelikli meselem yeme, içme ve soluk almadır. hatta yeme ve içme ertelenedebilinir. Ama bunlar olmazsa ben ölü bir insan olurum. Benden, elmas taşlı yüzük isteyen biriyle çıkmak istemek de benim harcım değil. Bu benim için abartılı bir lüks olur. Yani ki önem sıramı doğru tespit etmek zorundayım. Hava alma, içme ve yemeği temin etmeden mesela kim olsun Scarlett Johanson (daha kısa isimli tanındık biri aklıma gelmiyor şu an)'la çıkmaya çalışmam orangutanca bir refleks olur. Memleketimin güzel insanları aciliyet, önem, ihtiyaç, mesele hususlarının tespitinde bir sancı yaşıyorlar. İçimizde rakının aciliyetine inananlar var. 28 Şubat sürecinde PKK'dan daha tehlikeli 1. öncelikli tehlike-tehdit birşey tespit edildi. Bu hiç şüphesiz yeni bir şey değildi ancak, 1. tehdit olarak bu dönemde kabul edildi. PKK'dan daha tehlikeli müslümanlar (ay pardon irticacılar diyecektim) algılaması mevcut oldu..Halen bu algılamanın uzantısı bazı sorunlar gözlerimizin önünde bulunuyor. Burası Türkiye, bu ülkede yaşayan gerek aydın (bizdeki aydınlar sanki aydınlatma değil de karartma yapıyorlar gibi geliyor bana) gerek bazı bürokratik oligarşi, gerek bazı-bir kısım askeri bilmem hangi zevat öncelikli tehdit irtica başlığı altında... sanırım gerisi belli...(laf aramızda birşey uyduramadım) Peki bu ülkede belirttiğimiz kesim, neyi tespit etmiş, hangi somut tehlikeyi görmüş, 1. tehdit algılamasına neden olacak hangi topyekün kalkışmayı ortaya çıkarmış da böyle bir tehdit algılamasında bulunmuştur. Konuya laiklik sorunsalı, irticanın gerçek anlamı, Türkiye de gerçekten irtica cı var mı? Eğer gerçekten varsa bizi götürmek istedikleri hangi geri var başlıklarını da ekleyerek devam edeceğim, belki de bunlar için ayrı başlık açsam daha iyi olur... Konuya bazı alıntılarla devam etmeye çalışacağım. *İrtica elden gidiyor (1986) -İsmet ÖZEL Gerçekleri ortaya çıkarma uğruna önce sosyalist değerlere, daha sonra da islami değerlere yaklaşıp sözüm ona değerlerin tahlilini yapan İsmet özel, Sözüm ona çözümü(!) demagojik yaklaşımda sansasyonda bulmuş. Amaç, "İrtica elden gidiyor" isimli özde sansasyon yaratmak amaçlı bir kitap çıkartarak gelir vurgunu. Gelir vurgunu diyorum çünkü; Önce demagoji yaparak, daha sonra da sosyalistlere, aydınlara, islami kesime, hızını alamayıp AKP lilere de çatarak, sansasyon yaratıp, reklam yapıp, kitap satarak, para kazanmak. Bizim sevgili forumdaşımız Bekir ise, aynı parelelde; Demagojiye bir demagoji katarak, ustasına katılmış, bazı adın bürokratları, ve askerlerimizi karanlıkçı aydıncılar diye niteleyerek, aynı yoldan forumda sansasyon yapmaya kalkışmış. Belliki o da büyük yazar ve yorumcu(!) olmaya soyunmuş, ustası gibi. "BANA İKİ RAKI VER, ACİL "İrtica elden gidiyor"* Ne diyelim bu da bir kişilik. İnsanlardan bazıları da böyle etkili fikir yerine demagojik yaklaşımla, boş sansasyon yaparak dikkatleri çekmeye çalışmakta. Ama bu tür amaçların içi boş ve kof olduğu için foyası çabuk çıkıyor. Daha sonra da bozum oluyorlar. Sizlerin bu alaycı yaklaşımı; Cumhurbakanlığı, Askerler, üniversitelerin, aydınların ve diğer siyasi partilerin irtica uyarısını, Türkiyenin gerçekleri hakkında ciddi çalışmalar yapan bu kurum ve kişileri, alaya alıp dalga geçmek oluyor. Türkiyeye, Cumhuriyete, demokrasiye ne yapıyorsunuz farkındamısınız ? Yapmayın !.. Hata yapıyorsunuz !.. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Selamlar... Ekleyecek olduğumuz alıntılardan biri aşağıda.. Biraz uzun oldu ama kusura bakmayın...Ama inanın okumak yazmak dan daha kolay... İRTİCA ELDEN GİDİYOR Rivayet edilir ki bir zamanlar ülkemizde "din elden gidiyor" diye haykıran insanlar varmış. Bu insanlar gerçekten var mıymış, var idiyseler böyle haykırmakla neyi murad etmektelermiş, bunlar konumuz değil. Bizi bugün "irtica elden gidiyor" diye hayıflanan insanlar ilgilendiriyor. Siz hemen bana meseleyi yanlış koyduğumu ve gerçekte ülkemizde "Laiklik elden gidiyor" diye haykıran insanlar bulunduğunu söyleyebilirsiniz. Ama ben görüşlerimde ısrar ediyorum. Günümüz Türkiye'sinde sadece "irtica elden gidiyor" diye hayıflanan kişiler vardır, buna mukabil "Laiklik elden gidiyor" gidiyor diye haykırma gücünü kendinde bulan kimse yoktur. Çünkü birileri çıkıp da "Laiklik elden gidiyor" demeye kalkarsa ona şu sorular sorulabilir: Siz din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasını mı istiyorsunuz? Yani Türkiye'de devlet din işlerine karışmasın ve buna karşılık dinle ilgili meseleler de devlet işlerine girmesin mi demek istiyorsunuz? (Bu soru benim Yam yam'a sorduğum soruya ne kadar benziyor) Böyle tüyler ürpertici ihtimaller karşısında laiklik elden gidiyor demeye yeltenen kişi hemen itiraz edecektir. Hayır, devlet din işlerine karışsın ama benim istediğim gibi, benim istediğim yönde karışsın diyecektir. Buna mukabil devlet işlerinin din meselelerinden uzak ele alınması fikrini iyi bulacaktır. Nitekim eskiden de böyleydi diyecektir. Devamla şöyle sözler edilebilecektir. Eskiden ne iyiydi, irtica diye birşey vardı. Gerektiği zaman "irtica var", "irtica hortladı" derdik ve böylelikle siyasi rakibimizi köşeye sıkıştırırdık. Şimdi bu tehdit para etmiyor, çünkü biz ne zaman irticadan söz etmeye kalkarsak, karşımıza insan hakları, temel hak ve özgürlükler gibi tezlerle çıkıyorlar. Eskiden iyiydi, insanlar bazı hakları olduğunu ileri süremezler ve biz de uygarlık ülkümüz adına yürütürdük gemimizi. Defalarca peynir gemisinin lafla yürüdüğünü ispat etmiştik. Birine mürteci, gerici, sağcı dedik mi işi bitikti. Şimdi öyle mi ya? Şimdi ne zaman irtica lafı etsek bazıları çıkıp "Siz müslüman değil misiniz" diye soruyorlar. Bu soruya menfi cevap vermek de müspet cevap vermek de işimize gelmiyor. Ama eskiden ne iyiydi: Soruyu biz sorardık. Sakın sen Müslüman olmayasın diyerek aydın çevrelerden şıkıştırırdık önümüze geleni. Nerede eski günler. Değişiyor her şey, irtica elden gidiyor. Evvel zaman içinde bazı adamlar varmış "din elden gidiyor" diye bağırırlarmış. Daha sonra böyle bağıranlar olmamış. Demek ki, ya bu bağıranların sesi kısılmış (çok bağırdıkları için sesleri kısılmış olabilir) veya böyle bağırmalarına gerek kalmamış (din elden gittiği için gerek kalmamış olabilir). Daha sonra başka adamlar gelmiş, onlar da "Laiklik elden gidiyor" diye bağırmışlar. Ama sonradan bu bağırmayı kesmişler. Bunların da başına, önceki bağıranların başlarına gelen gelmiş olabilir. Yani ya sesleri kısılmıştır veya laiklik elden gitmiştir. En sonunda başka bazı adamlar gelmi ve son olarak şöyle bağırmışlar: İrtica elden gidiyor! Nihayet daha öncekilerin başına gelen bunların da başına gelmiş ve tıpkı öncekiler gibi muhtemelen onların da sesleri kısılmış ve irtica elden gitmiş. Tabii onun, bunun, şunun sesi kısılınca din, laiklik ve irtica elden gidince masal burada bitmiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Masal bittiğine göre gerçeklere dönmemiz beklenen ve yerinde bir tutum olurdu, ama ne yazık ki masal bitince hikayelere, romanlara ve televizyon dizilerine dönüyoruz. İçinde yaşadığımız toplumun geçmiş deneyleri bugün birer kazanç olarak ele alınamıyor. Yani bir bakıma geçmiş sandığımız vakıalar günümüzde yaşananların benzerleri. Bu yüzden bunden elli, yüz yıl önce yaşanılanları gerçek yüzleriyle, asıl mahiyetleriyle bilip tartışmakta zorluk çekiyoruz.Olan bitenin "masal" kısmı sonar ermiş olabilir, ama bu masaldaki sembollerin tekabül ettiği gerçek, hükümranlığını sürdürüyor. Türkiye'de aldatmaca aşıldıktan sonra göğüslenemeyecek zorluk yoktur. Aşılması zorunlu olan aldatmaca, hepsi aynı mayadan yapılma oldukları halde bir kısım halkın büyük çoğunluğu "güdülmesi" gereken bir sürü gibi görmelerinden doğuyor. Din konusundaki tartışmalar Türkiye'deki aldatmacanın merkezinin teşkil etmektedir. Yöneticilerin oldukları gibi görünmedikleri, göründükleri gibi olmadıkları esas husus Türkiye'de dini ilgilendiren husustur. İSMET ÖZEL...Kitabın ismi başlıkta Bizim sevgili forumdaşımız Bekir ise, aynı parelelde; Demagojiye bir demagoji katarak, ustasına katılmış, bazı adın bürokratları, ve askerlerimizi karanlıkçı aydıncılar diye niteleyerek aynı yoldan forumda sansasyon yapmaya kalkışmış. Belliki o da büyük yazar ve yorumcu(!) olmaya soyunmuş ustası gibi. Merak ettim bilimselci, Yani kendi adıma merak ediyorum.. Tamam hadi diyelim ki İsmet ÖZEL-Usdam benim, (adamdan bir alıntı yaptık diye ustamız oldu-hadi hayırlısı) sansasyonla kitap satmanın derdinde olan bir adam. İyi de ben sansasyondan ne kazanacağım. Söylenilene baksanız daha iyi edersiniz, söyleyenden ziyade ne söylenmişse bizim açımızdan o önemlidir. Daha da garip olan şeyler sizin itikadınızca insanlar bir düşünceden diğerine geçemezler. Hele de sosyalistsen asla...Acımaya başladım bilimselci... Bilimselce konuşmaya devam edememenize içim acıyor... Görüyorum ki siz de bir insansınız... Objektifliğini yitirmiş bir insan... Söylenilenin dikkate almayan bir insan... Ve biz bahsettiğiniz değerlere sizden daha çok önem veriyoruz... Türkiye ye sahip çıkmayanlar, hukuku bize adres gösterip de adeletten sapanlar, kendi peynir gemilerini yürütmek uğruna başkasını suçlayanlar ve bunlara hiçbirşeyin farkına varmayıp da alkış tutanlar.... Biz gerçekleri, ironik bir dille ortaya koyuyorsak, konu trajı-komik olduğundandır...Suçlamalarınızda, eleştirilerinizde daha dikkatli olursanız ben de dikkatli olurum sayın bilimselci... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Çok ilginç sayın bekir, Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyormu? Daha da garip olan şeyler sizin itikadınızca insanlar bir düşünceden diğerine geçemezler. Hele de sosyalistsen asla...Acımaya başladım bilimselci... Bilimselce konuşmaya devam edememenize içim acıyor... Görüyorum ki siz de bir insansınız... Objektifliğini yitirmiş bir insan... Söylenilenin dikkate almayan bir insan... Bilimsel düşünen insan, bir düşünceden diğerine geçemiyormuş !.. Sansasyon amaçlı (ver iki rakı) yazılar yazacağınıza. Dizinizi kırıp bilimselliğin ilkelerini öğrenseniz daha iyi edersiniz. Bilimselliğin olmazsa olmaz ilkelerinden biride, "gözlem" ilkesindeki istatistiki çalışma. Burada yüzlerce fikir ve değerin gözlemi ve varsayımı dikkate alınır. Sansasyon amacından sonra bu kezde, "karalama" amacıylamı üste çıkmak amacınız. Lütfen biraz gerçekçi olun. Tarihte, daha önceleri başkaları yapıyordu ama; Siz Bekir, ne zamandan beri dogmacılık olarak nitelenen inanç ve itikadınıza, bilimsel kılıf geçirmeye başladınız. Yazılarınızda az görülüyordu. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Benim irtica konusundaki başvuru kaynaklarımdan birisi İsmet ÖZEL'in yukardaki kitabı.... Ama irticayla ilgili onlarca kitapdan yararlanıyorum...Yani ki benim onlarca usdam var...Tamam biliyorum usdam yazılmaz ustam yazılır ama böylesi daha sert ve sağlam duruyor... Bu kitaptan bir alıntı ve başka bir kitaptan başka bir alıntı daha ekliyorum... 200 yıldır Türkiye'de temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen "irtica"dan her uygun fırsatta söz etmek adet haline geldi. İrtica geriye dönüş demekse önce sormamız gerek: Kimler, hangi geriye dönmek istiyor? Bilen varsa söylesin acaba "hangi geride kalmış yapı" bir siyasi faaliyet için esas alınmaktadır? Eğer konuştuğumuz ülke Türkiye ise bu ülkede hiçbir zaman bir aristokrasinini mevcut olmadığının akılda tutmak zorundayız. Bu sebepten Avrupalı anlamda "royalist" hiçbir akım yaşamadı ülkemizde. Osmanlı hanedanının iktidarı ele almasını isteyen olursa buna deli gözüyle bakılacağını bilmek için fazla zeki olmaya gerek yok. Kaldı ki Türkiye'de modernizmin öncülüğünü yapmış bir ekip olarak bilinen bu tip insanların faraza yönetimde etkin rol oynadıklarını kabul etsek, Batıcılıkta hiçbir kimseyi geride bırakmayacaklarını anlamak çok kolay. Türkiye de aristokrasi ne kadar yoksa "kilise" de öylesine uzak ülke insanlarının din anlayışına. İslamiyet bu toplumun hiçbir döneminde kurumlar eliyle ve kurumlar aracılıyla güç sahibi olmadı. Dolayısıyla Müslümanlar da örgütlü bir gücün nüfuzunu yaygınlaştırmasını değil, belli ilkelerin hayatiyet kazanmasını savunan durumdalar. Abdullah Yıldız.. Meşrutiyetten Cumhuriyete iktidar kavgaları ve sanal irtica. "Klasik olarak, Arapça sözlük manası "geri dönmek" olan "Ra-ce-'a" kökünden türeyen rücû, ircâ, râci, tercî, irticâ, mürtecî, istircâ gibi kavramlar, ıstılahi anlamda genellikle musibet anında "İnna lillahi ve inna ileyhi râci'ûn: Muhakkak biz Allah'a aitiz ve kesinlikle biz O'na dönücüleriz"(Bakara 156) diyerek Allah'a sığınmayı ifade ediyor ya da çağrıştırıyordu. XX yüzyıl başlarından itibaren ise, irticâ, "ibtibdat taraflısı olmak" yani "Sultan Abdulhamid'in sözde baskıcı rejimini desteklemek" ve be-tahsis 31 Mart Vakasından sonra "istibdatı geri getirmeyi istemek" anlamında siyasal bir söylem olarak kullanılmaya başlandı... Böylece; Osmanlı'nın son döneminde ve özellikle Cumhuriyet devrinde iktidar erkini ellerinde bulunduran Batıcı elitler, artık rakiplerine karşı oldukça müessir bir psikolojik silaha ve politik baskı aracına sahip oluyorlardı:irticâ! İsmet özel ne diyordu istibdatı isteyenler için... eee irtica ne peki... irticacı ne... İslamda protestanlık yok demiştik. Yani ki böyle bir kitle yok. Osmanlının döneminde islamın döneminde müslümanların oluşturduğu tek birlik camideki cemaat oldu. Müslümanların siyasi bir teşkilatları olmadı geçmişte. Bugünkü mürteciler neyi getirmeyi amaç edinmişlerdir. Suudi Arabistan islamını mı? Saçmalamayalım. Bugün müslümanlığının gereğini yerine getirme derdinin haricinde siyasi bir talebi yok müslümanların... İrtica bir göz boyama, susturma, bastırma silahının adından başka bir şey değildir... Devam edeceğiz Allah nasip ederse... Siz Bekir, ne zamandan beri dogmacılık olarak nitelenen inanç ve itikadınıza,bilimsel kılıf geçirmeye başladınız. Hani nerede böyle bir şey yapmışım. Yani dini inancıma bilimsel demişim. Ben koskoca başlık açmadım mı bu konuda. Bir dogma olduğu söylenen inancımdan fevkalede memnunum demedim mi? Oraya siz de katılmadınız mı? Şartlanmış bir refleksle hareket ediyorsunuz. Kafanızda oluşturduğunuz imajla cevap veriyorsunuz. Söylediklerimi dikkate alın... Doğruluğunu söyleyenle değil gerçekler le tartın, hayatın akışıyla , Türk sosyal hayatıyla tartın.. Başka bir yerde bir arkadaş HY'nın her yeni çıkan şey işte bakın bu islamda var diye kanıt getirmesinden rahatsız oluyor musunuz demişti. Ve evet demiştim. İslam bir dindir, bir bilim dalı değildir. Bu yüzden lütfen dediklerime dikkat edin... Başka bir yerde, bir kızın ailesince katline dair yazdığınız Tevratla ilgili konular acaba doğru mu diye 2 saat araştırma yaptım... Yanlışmış o ayrı hikaye... Ben azami çabayı sarf ediyorum dedikleriniz için ancak bu tipten şartlı reflekslerle yazarsanız bundan sonra dediklerinize fazla itibar etmemek zorunda kalacağım.. Selamlar ile... Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Ve biz bahsettiğiniz değerlere sizden daha çok önem veriyoruz... Türkiye ye sahip çıkmayanlar, hukuku bize adres gösterip de adeletten sapanlar, kendi peynir gemilerini yürütmek uğruna başkasını suçlayanlar ve bunlara hiçbirşeyin farkına varmayıp da alkış tutanlar.... Biz gerçekleri, ironik bir dille ortaya koyuyorsak, konu trajı-komik olduğundandır...Suçlamalarınızda, eleştirilerinizde daha dikkatli olursanız ben de dikkatli olurum sayın bilimselci... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Beni dikkate alıp almamak sizin bileceğiniz bir şey sayın bekir. "Tümden gelim tüme varım" Tarafınızdan tarafımız (gerçekler) ne zaman dikkate alındıki !.. Ben sizi her zaman dikkate alacağım, "bilimsel düşünce karekterim" gereği. Olurda yararlanabilirim belki sadece pozitif bilgilerinizden. Daha da garip olan şeyler sizin itikadınızca insanlar bir düşünceden diğerine geçemezler. Hele de sosyalistsen asla...Acımaya başladım bilimselci... İtikat= iman, inan, inanış, kanaat. Bir düşünceden diğerinden diğerine geçememe= iman, inanç itikat, inanış. Bunlar bilimselliğe dogmatik kılıf geçirmek değilmi sayın bekir ? Yok değil diyorsanız eğer birlikte irdeleyelim. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 "İrtica yok" söylemlerinde bulunanlara... http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Alınan bilgiye göre, YAŞ toplantısında 58'i subay, 109'u astsubay olmak üzere toplam 167 personelin TSK ilişiği kesildi. Atılanlar arasında GATA'dan bir profesör ile bir yüksek mühendis albayın bulunduğu da öğrenildi. Ayrıca, 'aşırı sol' başlığı altında bazı terör örgütü PKK sempatizanı TSK mensuplarının da ordudan atıldığı bildirildi.Toplantıda YAŞ üyelerine iç ve dış tehdit konularında birer brifing verildi. İç tehdit bölümünde bölücü terör ile irticanın birinci önceliği almaya devam ettiği ve irticanın trendinin giderek yükseldiği belirtildi. Türban eylemlerinin artan irtica tehdidi çerçevesinde değerlendirildiği belirtilen brifingde, hükümete bu konuda şu uyarı yapıldı: "İrtica Türkiye'de değil azalmak, giderek yükselen bir trend gösteriyor. Defaatle söylediğimiz gibi, bu mücadele toplumun tüm kesimlerince topyekûn verilmelidir. Bu çerçevede yasal düzenlemeler ve yasal altyapı hazırlanmadan irtica ile mücadelede başarılı olunamaz. Bu nedenle TBMM'deki tasarıların bir an önce yasalaşması gerekir." GAZETELER... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Daha da garip olan şeyler sizin itikadınızca insanlar bir düşünceden diğerine geçemezler. Hele de sosyalistsen asla...Acımaya başladım bilimselci... İtikat= iman, inan, inanış, kanaat. Bir düşünceden diğerinden diğerine geçememe= iman, inanç itikat, inanış. Kastınızı anlayamadım, cehaletime verdim... Biz müslümanlar iman ettik deriz. Tasdik ettik, kabul etti mahiyetinde. İslam bir itikat meselesidir. Ama bu dinde mürtet diye bir de tabir vardır. Dinden çıkma... İmandan çıkma...Yani imanlı itikatlı birinin bu dinden çıkması değiştirmesi mümkündür. Sizin takıldığınız itikad zaten bir inanç demektir. Sosyalistler inançsızdır diyorsanız ben de diyorum ki hayır onların da bir inancı itikadı vardır. Bu inanç, belki tanrının olmadığı inancıdır. Onun varlığına inanmamak da bir inanca mensup olmaktır bence...Yine bana kalırsa ateizm bir dindir. Dinsizlik dini. Tanrıya karşı ortaya atılan bütün düşünceler bir inanç sistemidir bence. İster onun varlığını kabul edin ister etmeyin bir şeye inanıyorsunuzdur. Mesela siz onun olmadığına inanıyorsunuz. Mesela ateist itikad da tanrının olmadığına inanırsınız. Ve anlamadığım, o kadar cümlemin içinde buna mı takıldınız yani nedir: itikad demek inanç demektir ama bizim zaten inancımız yok o halde yanlış bir cümle kurmuşsunuz...Bu mudur? Yani gerçekten bunu mu demek istiyorsunuz. Burada mürtet'e dinden çıkmış değil de sız siz gibi bir ek getirirsek. veya itikada bu eklerden birini getirirsek itikatsız tabiri ancak inançsız anlamına geleceği için belki o zaman düşüncenizi destekleyen birşey ortaya çıkabilir ama bence buna takılmamanız gerekir di, zira niyetim belli. Malumu yanlış bir sözle ilam etmiş de olabilirim. Evet şöyle kursaydım cümleyi daha bir ahenkli ve daha bir oturmuş olurdu. İnançsız birinin islam inancına geçmesi sizce mümkün değildir... Daha da garip olan şeyler sizin itikadınızca insanlar bir düşünceden diğerine geçemezler. Hele de sosyalistsen asla...Acımaya başladım bilimselci... Pekiyi ben bu cümleyi neye karşılık yazmışım. Gerçekleri ortaya çıkarma uğruna önce sosyalist değerlere, daha sonra da islami değerlere yaklaşıp sözüm ona değerlerin tahlilini yapan İsmet özel Ama hala ortada bir sorun var... Siz sanırım mümkün olduğunu söylüyorsunuz. Bilimsel düşünen insan, bir düşünceden diğerine geçemiyormuş !.. Bu ünlemli cümleden böyle bir anlam çıkartıyorum. Ben kinayeyle sizin itikadınızca bir düşünceden diğerine geçiş olmadığına dair bir cümle yazdım. Bunu da ismet özelin evrimiyle ilgili kurduğunuz cümle neticesinde yazdım. Bütün mesele bu cümle bir kinayedir demememden çıktı galiba... Demeli miydim,,, Yoksa herhalde bilimsel bakış açısında doğruyu kabul edeceksiniz. Doğruyu bulmanın önündeki en önemli engel at gözlüğüyle yaklaşmak değil midir? Bilim de değişmemezlik mümkün olur mu? Bilim yıka yıka ilerlemiyor mu? Tamam şimdi siz biriktire biriktire de üstüste konularak da diyebilirsiniz. Ben konumuz açısından bazı durumlarda bilim daha önceki bir bilginin yanlışlığını ortaya koymuyor mu demek istiyorum.. Yeterinden fazla uzadı özür dilerim...Sanırım konu sarahate kavuştu... BU ARADA BELİRTTİĞİNİZ YAŞ (Yüksek Askeri Şura) KARARLARI NİYE YARGI DENETİMİ DIŞINDADIR. ASGERİ YARGININ DAHİ DENETİMİ DIŞINDA OLUŞUNUN SEBEBİNİ SORUYORUM. BU KARARLAR AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN DAHİ DENETİMİ DIŞINDADIR. YAŞ DA ALINAN BÜTÜN KARARLAR HUKUKA UYGUN SOMUT VAKIALARA DAYANIYOR DEĞİL Mİ? KAÇ KİŞİ ACABA SADECE KARISININ BAŞI ÖRTÜLÜ DİYE BURADAN ATILDI BİLİYOR MUSUNUZ? BEN BİLMİYORUM...PEKİYİ YAŞ KARARLARININ GEREKÇESİNİ GÖREN OLDU MU? BEN GÖRMEDİM... BİRİLERİ İRTİCA VAR DEDİ... KİM DEDİ... NİYE DEDİ... NE GÖRDÜKÜ DEDİ... NE BİLİYOR Kİ DEDİ... Hey gidi koca dünya gam yükü müsün Söyle söyle fani dünya dert küpü müsün... Bu şarkıyı bir yerden bulup dinlemeliyim... Uzun zaman olmuş... Selam ve saygılarla... Alıntılara devam ediyoruz... Gerici Kim? Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor. Ne güzel tarif: "Gerici, bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiç bir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeğe çalışan (kimse)" (Meydan-Larousse). Tarifin tek kusuru bu ucubenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi. Murdar bir hal'den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir. IV. Murat'a, Süleyman devrine dön! diye haykıran Koçi Bey'den* Reşit Paşa'ya* kadar Osmanlı Devleti'nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante*, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac* eserini iki ezeli hakikatin ışığında yazar: kilise ve krallak. Dostoyevski* maziye aşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici. Gerici, ilerici...Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu Cemil MERİÇ-Bu Ülke * Bu işaret kitabın sonunda belirtilen isimlerin açıklaması var diye konulmuştur, ben yazıya müdahil olmamak için dokunmadım. ------------------------------------------ 28 Şubat nedir bilen var mı? Postmodern darbe nedir? Sanırım yarın biraz da darbeden önceki günlerde gazetelerin başlıklarını alıntılayacağım ki topyekün kime kalkışma varmış görülsün... Bu ülkede bazı kesimler dindarların bir yerlere gelmelerini, dindar kimliğinin göz önünde cereyan etmesini istemiyorlar. Bazıları dindar başbakanları içlerine sindiremiyor. Başörtülüleri içlerine sindiremiyorlar...Gündüz yapılması gereken ARAMA VE SORGULARIN gece milletvekili evi basılarak yapıldığını gördük tarihimizde Tarihe kara leke olarak geçen bir darbeye alkış tutan, seçimle iş başına gelen bir hükümeti darbeyle düşürmeye varan süreci demokratik olarak gören insanlar bulunuyor bu ülkede... Neyi savunduğunuzun, neyi amaçladığınızın, bu ülkede müslümanları bu ülkeye küstürmekle nereye varacağınızın, müslümanlığın bu devlet katmanlarından uzaklaşmasıyla neyi kazanacağınızın neyi kaybedeceğinizin, Başörtülü birinin devlette bulunmasının kime ne zararı olduğunun,... Kısacası FARKINDA MISINIZ? Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Sayın Bekir, Sizle iletişim kurmak gerçekten zormuş. Bu basit konunun üzerinde bu kadar durmamın nedeni, ayrılığımızın temelini teşkil ettiğinden. Yoksa ben de uzamasından pek mutlu değilim. Biraz daha açık olmam gerekecek galiba. Benim itikat kelimesinin üzerinde duruşumun nedeni. Sizin bana ithaf ettiğiniz bizlerin (bilimsel düşünenler) ve sosyalistlerin (ben ikisini bir kabul ediyorum) itikatlarının değişmeyeceği idi. Ben de bunu kabul etmeyip, dizinizi kırıp bilimi öğrenmenizi önermiştim. Ama siz son olarak “kinaye idi” tabiri kullandığınızda iş değişti tabii. Forumdaki inançlı arkadaşların çoğuyla tartışmalarımızda; Konu tam da sonuca varmak üzereyken latife, kinaye sözcükleri çıkıyor ortaya her nedense. Alıştık artık. O halde ilke olarak tekrarlayayım. Bilimde değişmezlik sadece değişkenliktir. Bilimde değişmez itikat ve inanç olamaz. Bilimde doğrular günceldir, zamana ve somut şartlara bağlıdır. Bu nedenle ateizm de, sosyalizm de dediğiniz gibi ne dindir ne de değişmez itikatdır. Şimdilik aktif siyasetten soyut olduğuna inandığım YAŞ'ın kararlarını; Demokratik ve laik yapısı çerşevesinde almış olduğuna inanıyorum. Öyle olamasa idi kokusu çabuk çıkardı merak etmeyin. Siz şarıkınızı dinlemeye devam edin sayın Bekir. Selamlar... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Sayın bilimselci nickinizin bilimselci oluşundanmıdır yoksa, işinizi yüzdürme taktiğindenmidir nedir.. bilimle yatıp bilimle kalkıyorsunuz.. Her söylemde her iletide bu bilimsel değil, objektif değil, bilmin kyralları vardır, gibi savunmalarınızı anlayamıyorum.. Size göre bilim nedir.. Bilimden kastınız fizik ve kimya gibi deneysel destekli alanlarmıdır yoksa herşeymidir.. Siz sosyal bilim diyince ne anlıyorsunuz.. Din bilimi diyince ne anlıyorsunuz.. Teoriden kanun haline gelebilmiş kaç olay var..?? Yoksa teroilere de mi bilim yada bilimsel diyorsun..? Bilimsellikte felsefe yada mantık yokmudur..?? Biz din ve yaratılış mevzularını verisiz tartışmayalımmı..?? Sence bu konulardaki veriler neler olabilir.. Bu konulardaki deneyler ve gözlemler neler olabilir..?? Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 'kralx' date='Jun 15 2006, 07:49 AM' post='247080']Sayın bilimselci nickinizin bilimselci oluşundanmıdır yoksa, işinizi yüzdürme taktiğindenmidir nedir.. bilimle yatıp bilimle kalkıyorsunuz.. Sayın Kralx, Nickimin bilimselci olduğu gibi beyniminde bilimselci olduğundandır sanırım. Bilimle yatıp kalkıyorum, doğru ve dürüst olmamı sağlıyor. Toplum içinde karşılığını da görüyorum. Her söylemde her iletide bu bilimsel değil, objektif değil, bilmin kyralları vardır, gibi savunmalarınızı anlayamıyorum. Ben rahatsız olmuyorum, gocunanlar da sağolsun. Size göre bilim nedir..Bilimden kastınız fizik ve kimya gibi deneysel destekli alanlarmıdır yoksa herşeymidir.. Siz sosyal bilim diyince ne anlıyorsunuz.. Din bilimi diyince ne anlıyorsunuz.. Bilim, bir düşünme metodudur. Gerçeğe ve olgulara dayalı, önyargısız, tutarlı, rasyonel ölçülerde bir anlama, bulma, doğrulama metodudur. Bilim, bir taraftan düşünme ve ele aldığı konuları bilimsel metodlarla araştırma sürecidir. Bir taraftan da bilimsel araştırma sonucunda ulaşılan bir üründür. Bilim, sürekli gelişen dinamik bir bilgidir. Teoriden kanun haline gelebilmiş kaç olay var..??Yoksa teroilere de mi bilim yada bilimsel diyorsun..? Bilimsellikte felsefe yada mantık yokmudur..?? Biz din ve yaratılış mevzularını verisiz tartışmayalımmı..?? Sence bu konulardaki veriler neler olabilir.. Bu konulardaki deneyler ve gözlemler neler olabilir..?? Bilim, mantıksaldır, dolayısıyla bilimsel hükümler birbiriyle tutarlı ve çelişkisizdir. Teoriler (varsayım), bilimselliğin ilkelerinden biridir, tabii elenmemiş ve bilimsel içerikli ise. Bilimsel önermelerden doğru mantıksal çıkarımlar yapılırsa, onlar da doğru olur. Dini tartışmalardaki veriler somut olamayacağına göre gerçekte değildir. Bence bu konudaki veriler sadece kurgudur. Deney ve gözlem, bilimsel ilkelerdir. Kurgularla bağdaşmaz. http://www.turkish-media.com/forum/index.p...=0entry236846 Selamlar. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 hmmmm... Somut sonuçlar vermesi gerekir öylemi... O halde somut sonuçlar vermiş bilimsel olaylar aktarsana. Bence olay somutlukta falan değil.. Burada hepimizin yaptığı felsefeden ibaret.. Bunları bilim diye yutturmaya çalışıyoruz.. Olay budur.. Bilim bilim bilim diyorsunuz ama bilim adına bir tek geçerli ve ıspatlanmış olay ortaya koyamıyorsunuz.. Allahın varlığı yada yokluğu konusunda da bizlere bilim adına en küçük bir gözlem deney yada ıspat aktaramıyorsunuz.. Cevaplarımı aldım tşekkürler... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Bilim bilim bilim diyorsunuz ama bilim adına bir tek geçerli ve ıspatlanmış olay ortaya koyamıyorsunuz.. Bilimsel doğrularda, somutluk içeren kanunlara rastlamayıp, örnek isteyen biriyle tartışmak ilginç oluyor. Yeri burası olmamasına rağmen binlerce somutluk içeren doğrulanmış pozitif ve sosyal kanunundan birer örnek; Bir iletkenin özdirenci, boyu ile doğru, kesiti ile ters orantılıdır. Binlerce kez denenmiş kural haline getirilmiş somut bir bilimsel kanun. Sosyal bilimden somut doğrulanmış bir örnek; Kişinin demokratik haklarının bittiği yerde diğer insanların demokratik hakları başlar. Bu gibi binlercesini, boş felsefe yaparak bilim diye yutturmaya çalışıyormuşuz. Ama olsun ne yapalım, hep söylerim. Kişi ve niyeti önemli. Allahın varlığı yada yokluğu konusunda da bizlere bilim adına en küçük bir gözlem deney yada ıspat aktaramıyorsunuz.. Bu, bilimin ve bizlerin sorunu değil. Bu konuda deney yapıp, ispata çalışmayı düşünmekte saçmalıktır. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2006 Arkadaşım sanırım iletişim kuramıyoruz.. Ben somut bilimsel olarak ıspatlanmış kanunlardan bahsetmiyorum.. Elbette teoriyken kanun olmuş yada direkt kanun olmuş bir çok mesele var.. Diyorumki, burada din tartışılıyor, yaratılış tartışılıyor, hadisler tartışılıyor, sen kalkmışsın bu tartışmalarda sanki deney ve gözleme tabi birer konularmış gibi somut yasalar ister gibi hareketlerde bulunuyorsun.. Bende diyorum ki bu tartıştığımız konularla ilgili olarak bir örnek göster.. Yoksa sana E=mc2 yi yada newton kanunu, bir atomun yapısı, dna nın keşfi, mikrop ve virüslerin varlığı v.s... soran yok, oun yeri başka.. Daha iyi anlaman için şöyle diyim.. Bilimle felsefeyi ayırt etmeni öneriyorum.. Yoksa hiç bir şekilde hiç bir şey yazmayalım bu topiclere.. Gidelim başka bir yere, teorileri de kabul etmeyelim sadece ve sadece somutlaşmış kanunlardan buluşlardan keşiflerden bahsedelim ok... Saygılar-sevgiler... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Arkadaşım sanırım iletişim kuramıyoruz.. 1. Sebebi kurgucu bir zihniyetle gerçekçi bir zihniyetin tartışması. 2. Sebep, amaç fikir alışverişi değilde sadece karşı tarafı karalamak yada laf kalabalığı olursa. Önce sorup cevap alıyorsun, sonra da meseleyi karmaşaya getiriyorsun bilinçli olarak. Tartışmaların başından beri (diğer başlıklarda da) laf kalabalığı yapıyorsun. Sanıyorsunki tartışılan, konular birkaç ileti atlayınca unutuluyor. O halde somut sonuçlar vermiş bilimsel olaylar aktarsana. Bunu soruyorsun... Cevap veriliyor; Ben somut bilimsel olarak ıspatlanmış kanunlardan bahsetmiyorum.. Şu an böyle diyorsun. Bilim bilim bilim diyorsunuz ama bilim adına bir tek geçerli ve ıspatlanmış olay ortaya koyamıyorsunuz.. Yine böyle bir iddiada bulunuyorsun. Cevap veriliyor ; Diyorumki, burada din tartışılıyor, yaratılış tartışılıyor, hadisler tartışılıyor, sen kalkmışsın bu tartışmalarda sanki deney ve gözleme tabi birer konularmış gibi somut yasalar ister gibi hareketlerde bulunuyorsun.. Böyle cevaplıyorsun. Teoriden kanun haline gelebilmiş kaç olay var..??Yoksa teroilere de mi bilim yada bilimsel diyorsun..? Bilimsellikte felsefe yada mantık yokmudur..?? Şeklinde soruyorsun. (Yukarda cevap vermiştim, yazım olan linkte verdim) Bilimle felsefeyi ayırt etmeni öneriyorum.. Tekrar bu şekilde bir yanıt alıyorum. Bilim ve felsefeyi sen ayırt et deyince mi ayırt olunacak. Böyle bir şey mümkün olabilirmi ? Bilimden kastınız fizik ve kimya gibi deneysel destekli alanlarmıdır yoksa herşeymidir..Siz sosyal bilim diyince ne anlıyorsunuz.. Cevap veriliyor; Bunları bilim diye yutturmaya çalışıyoruz.. Bilgisiz tartışmanın sonucu tabiki iletişimsizlik olacak. Ayrıca, laf salatası da yapıyorsun. Yoksa sana E=mc2 yi yada newton kanunu, bir atomun yapısı, dna nın keşfi, mikrop ve virüslerin varlığı v.s... soran yok, oun yeri başka.. Gidelim başka bir yere, teorileri de kabul etmeyelim sadece ve sadece somutlaşmış kanunlardan buluşlardan keşiflerden bahsedelim ok... Seni tebrik ediyorum !... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Biraz daha açık olmam gerekecek galiba.Benim itikat kelimesinin üzerinde duruşumun nedeni. Sizin bana ithaf ettiğiniz bizlerin (bilimsel düşünenler) ve sosyalistlerin (ben ikisini bir kabul ediyorum) itikatlarının değişmeyeceği idi. Ben de bunu kabul etmeyip, dizinizi kırıp bilimi öğrenmenizi önermiştim. Ama siz son olarak “kinaye idi” tabiri kullandığınızda iş değişti tabii. Forumdaki inançlı arkadaşların çoğuyla tartışmalarımızda; Konu tam da sonuca varmak üzereyken latife, kinaye sözcükleri çıkıyor ortaya her nedense. Alıştık artık. Ben kinayeyle sizin itikadınızca bir düşünceden diğerine geçiş olmadığına dair bir cümle yazdım. Bunu da ismet özelin evrimiyle ilgili kurduğunuz cümle neticesinde yazdım. Sayın bilimselci birincisi bu başlık altında bilimin tartışılmasından yana değilim. Arkadaşım kinayeyi ayırt edemiyorsan ben ne yapayım. Mecburen size bunun kinaye olduğunu söylemek zorundayım. 167 Cm boyundaki bir adamı tarif ederken sırık gibi boyu var denmesi böyle bir şey değil midir? İsmet Özel'in bir düşünceden diğerine geçişini başka şeylere bağlamışsınız. Biz ne demişiz, sizin düşüncenizde itikadınızda değişmemezlik kuralı hakım galiba mı? Bu cümlenin başka ne anlamı olur kinaye haricinde. Siz anlamlandırma yoksunluğu yaşıyorsunuz diye ben size iyice açıklamak zorunda kalıyorum. Ve merak ettim: Neden sosyalislerin veya bilimsel düşünenlerin itikadları değişmeyecek miş...Ben yukarda itikadla ilgili bir ton açıklama yaptım. Tamamen dogmatik konuşuyorsunuz... Sizinle tartışmak kolay değil anlamsız sayın bilimselci... Objektif olamıyorsunuz, konuya ilişkin açıklama getiremeyince, başka şekilde savunmaya geçiyorsunuz...Konuyla ilgili tartışacağınız yerde... Devam etmeyeceğim... Yeter... İsterseniz size özel mesajınıza bir fıkra sitesi ismi göndereyim, siz orada sosyal yapıdan, siyasi yapıdan, iktisadi yapıdan uzak durarak hayata bilim haricinde karışmayın.. Mesela gidin suyun hala kaldırma kuvveti var mı yok mu yahu su ne kadar günahı kaldırabilirsin bunların cevabını arayın ve sıkıldığınızda bir iki fıkra okuyun.E, hayata sadece bilim penceresinden bakmaya kalkarsanız, edebi sözleri de, bazı dokundurmaları da, kinayeyi de anlayamaz ondan sonra başkalarını suçlarsınız... Fransız meclisinde bir vekil bu meclistekilerin yarısı .....tir(uzun kulaklı uzun kuyruklu bir hayvan) diyor... İtiraz ediliyor ve vekile sözünü geri alması söyleniyor. Vekil pekiyi sözümü geri aldım bu meclistekilerin yarısı .... değildir diyor... Burada ki konuyu anlayabildiniz mi sayın bilimselci... Bilim böylesi bir cümlede çaresizdir. ... Bilim bu cümleye anlam veremez. Bu cümle edebi, Politik muhteşem bir cümledir. Şimdi ben bunun bir tariz olduğunu size söylemek zorundamıyım... Zira dediğim gibi sizinle tartışmak anlamsız...Kendinize iyi bakın, görüşmemek üzere...Selamlar... Geldik medyanın tutumuna....Alıntı alıntı devam ediyoruz... 1996 Mayıs sonunda iflası kesinleşen Anayol koalisyonunun yerini Haziran sonunda Refahyol koalisyonu aldı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu: Medya, bir anda "irticâ" ı keşfetti. İrticâ edebiyatının en ********* ve çirkef numünelerini sergilenmeye başladı; Pireler deve yapılmaya, bir kaşık suda fırtınalar korarılmaya çalışıldı: Cezayir'deki köktendinci (!) vahşet manşetlere taşınıyor, bazı RP'li milletvekillerinin yıllar önce yaptıkları konuşmalara ait "şok kasetler" ortaya çıkarılıyor, "islami gettolar" mercek altına alınıyordu...Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe'nin 10 Kasım konuşması, bu ********* edebiyata pirim veriyor; özürler, valsler, vaziyeti kurtarmaya yetmiyordu. Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı, Fadime Şahin'li haberlerin ekranlardan manşetlerden inmediği günlerde (Yeni Yüzyıl, 13.11.1996) "Ve Çarşaf Mecliste" manşetiyle çıkıyordu. Aynı günlerde bir hanım Prof. Laikliğin büyük tehlikede olduğunu yazıyordu: "TBMM'ye özel olarak türbanlı, karaçarşaflı, takkeli, cüppeli ziyaretlere yapılıyor... Bakanlar, kaymakamlar, valiler kadınların elini sıkmıyor...) 1997 Ocak ayından itibaren kampanya iyice hız kazanıyor, bütün oklar aynı hedefe yöneliyordu: Koalisyonun ağırlıklı ortağı RP ve Başbakan Erbakan! -Taksim Meydanına Camii yapma girişimi, -Erbakan'ın Başbakanlık'ta cemaat ve tarikat reislerine verdiği iftar yemeği, -Ramazan'da özel mesai uygulama teklifi, Bu ve benzeri konulara, ilişkin haberler, 1'in yanına 5 katarak aktarılıyor, abartıltıkça abartılıyordu.. -Refah Gerdi! Erbakan'ın radikal islam şovu tedirginlik yaratıyor (28.1.1997 Y.Yüzyıl) -Refah Milis Gücü Kuruyor? (29.1.1997, Radikal) Erbakan'ın özel kıyafetli korumaları böyle yorumlanıyordu Dahası, İstanbul'un Sultanbeyli semtine bir heykel dikilmesi, Ankara'nın Sincan ilçesinde her yıl yapılan Kudüs Gecesinin 1997'de de tekrarlanması... gibi lokal hadiseler Türkiye'nin 1. numaralı meseleleri haline getiriliyordu... 4 Şubat 1997'de Sincan tank sesleriyle uyanıyordu, 5 Şubat tarihli gazeteler olaya "gözdağı", "uyarı", "askerin mesajı" şeklinde veriyordu.Sonraki günlerde yıldızı parlayacak olan ve adeta 28 Şubat Süreci ile özdeşleşen ünlü general Çevik Bir, olayı "Demokrasiye balans ayarı" şeklinde yorumluyordu. 15 Şubat'ta "Şeriate karşı kadın yürüyüşü" organize ediliyor, böylece bu işin elebaşlarının sinelerinde sakladığı kin ve nefretin neye yönelik olduğu ortaya çıkıyordu. 28 Şubat'a tekaddüm eden günlerde, malum basın üzerine düşen -daha açıkçası tevdi edilen- görevi fazlasıyla yapıyor; MGK dayatmasının meşru kılacak biçimde ortamı gerdikçe geriyordu: -RP İran benzeri bir rejimin peşinde! (22 Şubat 1997, Sabah) -Erbakan MGK'da terleyecek (24 Şubat 97 Radikal) Böylece medya, "kurt-kuzu" hikayesinde olduğu gibi "suyu bulandıranın" RP ve Erbakan olduğunu kamuoyunu ikna (!) ediyordu. ve 28 Şubat 1997 MGk toplantısı, tam 9 saat sürüyor, ertesi günkü gazeteler, 18 Maddelik "tavsiye kararları"nın hükümetçe yerine getirilmemesi halinde askerlerin "yaptırım" uygulayacağını yazıyordu. Bu düpedüz bir "muhtıra" idi. sonraki adıyla "Postmodern" bir darbeydi. Erbakan'ın MGK kararlarını imzalamayı birkaç gün geciktirmesi bile basını çileden çıkarmaya yetiyordu: -Erbakan meydan okuyo! (5.3.97 Sabah) -Hoca Ateşle Oynuyor (7.3.97 Sabah) Erbakan bütün liderleri ziyaret edip görüşlerin aldıktan sonra imzalamıştı; ama sorun bitmemişti. 6 Mart tarihli Sabah'ın manşeti "Paşa paşa imzaladı" şeklindeydi ve yaylım ateşi sürüyordu. -Y.Yüzyıl (4.3.97): Genelkurmay: "İrtica PKK'dan daha Tehlikeli!" -Sabah (5.3.97): Ürperten Yemin- (1960'larda basılan bir kitapta geçen ve Kur'an kurslarında Laikliği yıkmak için yapıldığı iddia edilen bir yemin metnine dayanıyor) -Y.Yüzyıl (12.3.97):Askerlerin İmha Planı: Ne RP kalacak, Ne Erbakan! (öylede olmadı mı) Görüntülü ve yazılı medya destekli taarruz, ara vermeden ve hız kesmeden sürmeliydi ki Refahyol iktidardan çekilsin ve darbenin ilk etabı tamamlansın. Bu amaca ulaşmak için "atma Recep din gardaşıyız" dedirtecek türden haberler de üretilmeliydi: 25.4.1997 tarihli Milliyet: Refah'ın 2005 Planı: Din Eğitimi veren okul ve Kur'an Kurslarından çıkan RP'ye oy verecek ilave seçmen sayısı 2005 yılında 6.5 milyona ulaşacak. Toplam oyların %62 sinin yani mutlak çoğunluğu alanlar böylece dine dayalı devleti rahatlıkla kuracaklar" 20.4.1997 Cumhuriyet: İmam hatiplerde Şeriat eğitimi 25.4.1997 Y.Yüzyıl: Bağcılar da dehşet: Cihat timleri kuruldu 23.4.1997 Radikal: Generallerin Sabrı Taşıyor Alıntı bitttiii...Gerisini karışık kuruşuk ben hatırladığım kadarıyla anlatacağım...Akılları çalıştıracak veya düşünmeye itecek sorular sormaya çalışacağım...Başarabilirsem...Ben çokça cevap vermekten ziyade çokça soru sorup yanıtlar aranmasını temin etmeye çabalıyorum...En azından bu benim derdim ama formun birçok yerinde çokça cevaplar verdim...Paradoksal bir cümle oldu galiba... Her neyse... Cumartesi ve Pazar günü birşey yazma ihtimalim yok, bu süre içerisinde kendilerine cevap veremeyeceğim arkadaşlardan özür diliyorum... Selamlar ile... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 GörüşMEmek üzere sayın bekir, Cevap hakkımı kullanıyorum. Bir dogmacı ile bir gerçekçinin hangi tartışması uzlaşmayala sonuçlanmış ? Yada sürtüşmesiz sonuçlanmış ? Helede bilgileri yerli yerine oturmuşsa. "Daha da garip olan şeyler sizin itikadınızca insanlar bir düşünceden diğerine geçemezler. Hele de sosyalistsen asla...Acımaya başladım bilimselci..." İsmet ÖZEL'in saf değiştirme eleştirisi konusundan sonra, yukardaki cümleyi bana ve benim gibi düşünenlere atfen söylemeniz, Daha sonrada, kinaye kılıfı kullanmanız ; Düzeltme oluyor. (o kelimeyi kullanmıyorum) Temelde uzlaşamayınca, diğer konulara girmenin de bir anlamı kalmıyor. Hep böyle yapacaksınız... Kinaye;(http://sourtimes.org/show.asp?t=kinaye)çift anlam taşıyan kelimelerin asıl anlamlarının dışında kullanılıp kafa bulandırma operasyonlarında iyi sonuç veren sıfat olması muhtemel bi kelimedir . Öğrenmişiniz bir, "burada bilimle cevap veriyorsun." Dogmlarınıza karşı, dogmaylamı cevap verecektim. Alternatifiniz ne? Bahsettiğiniz Fransa meclisi gibi. Buradaki meclisin yarısı da bilimsel cevaplardan anlıyor. GörüşMEmek üzere selamlar... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Öğrenmişiniz bir, "burada bilimle cevap veriyorsun."Dogmlarınıza karşı, dogmaylamı cevap verecektim. Alternatifiniz ne? Alternatifimiz mantıktır bilimselci... Mantık... MANTIK... İster mantıkla cevap verin ister mantıklı cevap verin...Ama cümleleriniz bir mantığa dayansın...Doğruya ulaşma mantığına. Muhalefet mantığına değil. Ve kinaye'nin tanımını isterseniz itibar edilmesi gereken yerden aktaralım. Yoksa kinayeye başka yerlerden öyle garip tanımlamalar bulabiliriz ki; TDK yani ki Türk Dil Kurumu...Ben ordan alıntı yapmanızı umardım... 1-Düşünüleni, dolaylı olarak anlatan söz: 2-Üstü kapalı, sitemli, dokunaklı söz: 3-edebiyat Sözün gelişiyle, gerçek anlamların dışında bir kavrama değinme sanatı. Sanırım tanımlamada kafa bulandırma yok... Kafanızın bulanması kafanızın basmamasındandır...Veya anlamlandıramamanızdandır. Ama ben size cevap verdiğimi unuttum o kinayeli cümlede... Şapşallığımdan, herkese yazar gibi size de kinayeli bir söz kullandım...Aklıma gelmedi, sizin anlayamayacağınız... Hayatında edebiyatı, sosyal bilimleri ilim penceresinden amlandıran birine kinayeli bir söz yazılır mı? Sizden özür diliyorum... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Alternatif olarak gösterdiğniz MANTIK doğruları tesbit edebilme yoludur. Burada da iki türlü mantık yürütme çıkıyor karşımıza. Yürütülen mantığın temelinde doğru tesbitler(bilimsel)yoksa, metafizik(kurgusal/akılcı) mantık olacaktır. Mantık doğru düşünme kuralları ile uğraşan ve sadece akla dayalı, olgusal olmayan bir ( formel-rasyonel) bilimdir. Bilimsel düşünmede ve bilgi edinmede çok önemli bir işlevi vardır. Sadece kendi başına olgusal gerçekliğin anlaşılmasında bir etkinliği yoktur. Mantık, olguyla değil düşünme kuralları ile ilgilidir. Mantık için olgusal gerçekliğin doğruluğu değil, düşünme kurallarının doğruluğu önemlidir. Adına "düşünme yasaları" denilen şu üç ilkede bunu açıkça görmek de mümkündür: 1-Bir şey A ise, A' dır. 2-Bir şey hem A, hem de A değil olamaz. 3-Bir şey ya A'dır, ya da A değildir. Bunlar düşünme yasalarıdır ve evrensel ilkelerdir. Bunları ve benzeri ilkeleri inkar etmek kendimizle çelişmektir. Düşünme konumuz ve düşünme tarzımız ne olursa olsun, bu ilkeleri doğru saymak zorunluluğu vardır. Bu nedenle bilimi anlayabilmek ancak mantık'la mümkündür. Bu açıdan mantık da, anlaşılabilir oluşun bir gerekliliğidir. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 16 Haziran , 2006 1. Sebebi kurgucu bir zihniyetle gerçekçi bir zihniyetin tartışması. 2. Sebep, amaç fikir alışverişi değilde sadece karşı tarafı karalamak yada laf kalabalığı olursa. Önce sorup cevap alıyorsun, sonra da meseleyi karmaşaya getiriyorsun bilinçli olarak. Tartışmaların başından beri (diğer başlıklarda da) laf kalabalığı yapıyorsun. Sanıyorsunki tartışılan, konular birkaç ileti atlayınca unutuluyor. Bunu soruyorsun... Cevap veriliyor; Şu an böyle diyorsun. Yine böyle bir iddiada bulunuyorsun. Cevap veriliyor ; Böyle cevaplıyorsun. Şeklinde soruyorsun. (Yukarda cevap vermiştim, yazım olan linkte verdim) Tekrar bu şekilde bir yanıt alıyorum. Bilim ve felsefeyi sen ayırt et deyince mi ayırt olunacak. Böyle bir şey mümkün olabilirmi ? Cevap veriliyor; Bilgisiz tartışmanın sonucu tabiki iletişimsizlik olacak. Ayrıca, laf salatası da yapıyorsun. Seni tebrik ediyorum !... İletilerimden kısım kısım alıntı yapıp güya savunma yapmışsın yada cevap vermişsin ama, asıl sen laf salatası yaparak yada laf dansı yaparak olayı örtbas etmişsin.. Bilgi diyorsun.. Buyur edebiyat yapmadan istediğini sor, cevap veremezsek bilgisisz dersin.. Tekrar ediyorum üstü örtülü kelimelerle işin içinden sıyrıldığını zannetme.. Net ve somut sorular sor ver somut cevaplar verelim.. Aklınca net ve anlaşılır argümanlarla hareket ettiğini sanıyorsun ama aramızda bir çok kimse bu argümansı kelime estantenelerini yutmuyor... Saygılar sunarım... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2006 Bu nedenle bilimi anlayabilmek ancak mantık'la mümkündür.Bu açıdan mantık da, anlaşılabilir oluşun bir gerekliliğidir Mantık tabiki anlaşılabilir olandır Sonuçta mantıklı dediğimiz şey anlamlı olandır. Doğrudan bahsetmiyoruz.. Hani bir yerde herkes her manaya muhatap olamaz demiştik ya! Sayın bilimselci yazdığım cümle o kadar sarihti ki, kasti mahsusla dahi sizin saçmaladığınız şekle gelmezdi. Bu cümleyi anlamamak için beyninizi inanılmaz zorlamanız gerekirdi. Sizden başka da kimse sanmıyorum ki o cümleyi anlamasın... Bakın, benim açtığım konunun içeriği ismet özel'in zihin dönüşümü değil. Bu beni birinci elden ilgilendirmiyor. Bu sebeple, yaptığım alıntıların kimlerden olduğunu değil, ne için yapıldığını, ne söylediğini dikkate alsanız çok iyi edersiniz. Hal böyleyken, bundan sonraki yazılarınızda kinayeyle ilgili kısmı bırakıp ya konunun özüne dahil olunuz veya "dizlerinizi kırıp oturunuz"... Selamlar ile... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.