Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Şimdi anladım artık. Ben gerçekten karıştırıyor ve atlıyormuşum. Artık karıştıracağımı sanmıyorum. saygılar
Misafir maraba Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 yani önce gidip bilimsel metodolojiye göre değerlendirir, öyle pat diye karşı çıkmamalıdır belkide adam yaratıcıyı görmüştürde bakın bilimsel olarak kanıtladım gelin sizede göstereyim der ve gösterir !!!!!!! Burada madde ötesini (ruh'u) kast ediyorsan eğer; demirefe sana katılıp katılmadığını kendisi söylesin.
Misafir maraba Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Sevgili maraba, Zaman zaman hepimiz, forumda, konuyla ilgili olarak birbirimizin isimlerini veriyoruz. Tarafsız'a haksızlık ettiğini düşünüyorum. Aynı şeyleri savunduğumuzda isim verince, bu, taraftar toplamak mı oluyor. Konuya odaklanmak yerine bu yol seçiliyorsa EVET.
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 İşte benim göstermeye çalıştığım çelişkilerini bu cümlelerinle özetlemişsin brain slapper. Sayın maraba, Hala ne yapmaya çalıştığınızı anlayabilmiş değilim. İnsanların teorilerinin ve pratiklerinin farklı olması onların ikiyüzlü olduğunu göstermez. Ben sana, aynı doktorla ilgili iki örnek verdim. Hangi eyleminin ikiyüzlülük olacağını da açıkladım. Hastalarına sigara sağlığa zararlıdır deyip, kendi sigara içen doktor ikiyüzlü değildir. Teorisi doğrudur. Kendi tercihi bizi bağlamaz. ve kendi tercihi onun ikiyüzlülüğünün kanıtı olamaz. İşin içine başkaları girince işin rengi değişir. * Burada şu açıklamayı yapma gereği duyuyorum: Dinlerin, ideolojilerin beni ilgilendiren yönü, bana yansıyan yönüdür. Bana dayatmadıkça, veya başka insanlara zorla kabul ettirmeye çalışmadıkça, beni hiçkimsenin neye inandığı, neye tapındığı, nasıl tercihlerde bulunduğu zerre kadar ilgilendirmez. Bana bulaşmadıkça, başka insanları kendi doğrularına zorlamadıkça, ne kızkardeşiyle evlenen adamı eleştiririm, ne şeytan taşlayanları eleştiririm, ne çarşaf giyenleri eleştiririm, ne de grup sekse katılanları eleştiririm. Herkesin kendi tercihidir. Benim de, herhangi bir bilimsel temele dayanmayan, hurafelere dayanan tercihlerim vardır. Kimseyi bu tercihlerime katılmaya zorlayamam. Kimseyle benim hurafelerim, senin hurafelerini döver yarışına girmem. Benim hurafelere dayanan tercihlerim tek gerçektir diye ısrar edip, bu tercihlerimi onaylamayanları gerilikle, akılsızlıkla suçlamayamam. Benim forumun din bölümünde tartışmamın nedeni, dinlerin zorla başkalarına kendi doğrularını kabul ettirme potansiyeli taşıyan en önemli olgu olmasından kaynaklanmaktadır. Dinin böyle bir tehlikesi olmasa idi, burada BrainSlapper'ı göremezdiniz. Zira, beni kimin neye inandığı, neye tapındığı, tapındığı şeyin mantıklı mı olduğu, saçma mı olduğu hiç mi hiç ilgilendirmiyor. İşin içine başkalarını zorlama, kandırma, yanıltma girerse, ben işte o zaman gücüm yettiğince müdahil olurum, aksi takdirde bana laf düşmez, terbiyesizlik etmiş olurum. * Bu çerçevede, bir doktrun, kendini ilgilendiren bir konuda, savunduğu teorik bilgilerin aksine bir tercih yapması sadece kendini bağlar. Ancak aynı doktorun, doktorun bilgilerine güvenerek canını emanet eden insanlara yalan söylemesi, yanıltması, kabul edilebilecek birşey değildir. Lütfen iki şeyi birbirinden ayıralım: Kendi tercihlerimiz ile, başkalarını etkileyen davranışlarımız arasındaki sorumluluk düzeyinin farkını kavrayalım. * Olaya tersinden bir örnek vereyim: Eğer Cüppeli Hoca, cematine "televizyon seyretmeyin, günahtır, ben de seyretmiyorum" der ve hakikaten seyretmez ise, kendi içinde tutarlıdır. Dürüsttür. Cüppeli Hoca Cemaatine, "televizyon seyretmeyin, günahtır, ama ben maalesef seyrediyorum" derse, yine tutarlıdır. Dürüsttür. İkiyüzlü değildir. Ama Cüppeli Hoca ne yaptı? Cemaatine ""televizyon seyretmeyin, günahtır, ben de seyretmiyorum" der, ancak evinde plazma tv bulunursa, ancak bu takdirde, Cüppeli Hoca'nın ikiyüzlü olduğunu söyleyebiliriz. Saygılar.
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Değineceğim bir kaç konu var, birbirinden bağımsız: İlki, bilimcinin sözlerinin çarpıtıldığını zaten biliyordum, çünkü bu çok yapılan bir şey. Ama çarpıtma üzerinde durmaya gerek duymadım, çünkü sonuçta böyle bir şey dememişse de diyen biri olabilir varsayımıyla konunun üzerine gittim. Biz burada kuyuya rasgele atılan bir taşı çıkarmaya çalışıyor görünsek de, özellikle o atılan taşı çıkaracağız diye uğraşmıyoruz, kuyudan bir sürü taşı ve bu arada o atılanı da çıkarıyoruz. Nihayetinde bir rahip veya müftü de ateist olmaya karar verebilir, bir bilimci de dindar olmaya... İkincisi, Brain, seninle bir tartışmamız olduğunu hiç hatırlamıyorum. Kardeş evliliği konusunda seni hiç yanlış anlamadım, sadece görüşünü sormuşum. Senin görüşün de tabii ki serbest olmalı değildi, "kardeş evliliğine karşı çıkmanın toplumsal, geleneksel olduğunu, bilimsel olmadığını" söylemene itiraz etmiştim. Bilim kardeş değil, kuzen evliliğini bile zararlı buluyor ve bu görüşünü hem teorik bilimsel açıklamalarla, hem somut sonuçlarıyla kanıtlıyor. Konu edilirse bu konudaki kalıtım teorilerini açabilirim. Yani bilimsel olarak da kardeş evliliği kesinlikle yasaklanmalıdır. Bir görüşümü de tekrarlayacağım: Bu başlıkta "bilim tanrıyı keşfederse" nin ötesinde bir anlaşmazlık göremiyorum. Onun üzerinde de durdum. maraba haklı şimdi, evet doktor sigaranın zararlarını anlatan bir konferansın bitiminde sigarasını tüttürürse, bu abes kaçar. "Sayın dinleyiciler, ben günde birbuçuk paket sigara içiyorum, ama bu çok yanlış ve zararlı" dese, salonda esecek hava pek de olumlu olmaz. Cüppeli hoca da "ben hem de uydudan izliyorum ama siz tv izlemeyin" derse bu da çok abes kaçar. Zaman zaman aşırı özgürlük savunuculuğuna kaçabiliyoruz, sanırım sorun bundan kaynaklanabiliyor. Ben bunu bazen dile getiriyorum, isteyen ağzına içkinin damlasını koymasın, haram olduğuna inansın, isteyen zom oluncaya kadar sünger gibi içsin diye bir şey yok. Polis hiç bir suç işlemiyor, kaldırımda sızmış olsa da zom olmuş bir adamı tutuklamalıdır. Kabahatler kanunundan ceza da yazmalıdır. Böyle özgürlüğü ben savunmam. O adam kimseye zarar vermeden eve gitse bile evindekilere kesin bir zarar verecektir. Öyle olmasa kumar da yasak olmazdı. "Parası var, oynar, kaybederse kendi parası, kime ne?" denirdi. Demokraside birey çok saygındır. Ama hiç sosyal olmayan, tamamen bireysel bir demokrasi olanaksızdır. İnsanlar kuru ekmek bulamazken özgürlük diye dolar saçılan düğünler yapılması da yasaklanmalıdır bence. Demokrasi demokrasi diye demokrasiyi dinamitleyemeyiz. Demokrasi hem liberal demokrat, hem sosyal demokrat, hem laik demokrat olmaya bağlıdır. Demokrasi, ayrı ayrı tanımlanmasına gerek kalmadan tüm bu kavramları otomatik olarak içermelidir.
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Sadece Tanrı'nın varlığına inanılması ve varlığının hissedilmesi bilime bir zarar vermez. Dinlere inanılması zarar verir. Zira, sadece Tanrı'ya inanıldığında, bilimsel verilerle karşılaştırılabilecek, karşılaştırma sonunda da bilimsel verilerle çelişebilecek "metafizik kaynaklı veriler" yoktur ortada. Bu nedenle, bilimsel gerçekler ancak dinlerin sunduğu "değişmeyen doğrular" ile çelişebilir. Dolayısıyla, dinlere inanmak ile, bir ilahın veya çok ilahın olduğuna inanmak farklı şeylerdir. Dinlerde "değişmeyen doğrular" varken, inanılan veya hissedilen Tanrı veya ilahlar hakkında herhangi bir veri yoktur. Onlardan gelmiş değişmeyen doğrular yoktur. ] ya da şöyle diyelim. "müslüman olmadığı sürece sorun yoktur" Bir bilim adamının hangi tanrıya inandığı önemli değildir. Bilim ve din'in birbirinden ayrıldığı nokta dinsel emirlerde değildir. Felsefi bir konudur bu. Bir bilim adamı hangi tanrıya inanırsa inansın felsefenin temel sorusuna metafizik bir cevap vermiş olur. "Evren nasıl var oldu" , "evrenin varlığını sağlayan güç ne" , "madde birincil midir, ikincil midir?" Bir bilim adamı herhangi bir tanrı inancına sahipse, artık maddenin birincil olduğunu reddeder. Çünkü maddi olmayan bir gücün maddeyi öncelediğini kabul etmiş demektir. Senin "metafizik kaynaklı veriler yoktur ortada" iddianın aksine. En büyük metafizik kaynaklı veri ortada olur. Madde ikincidir. Maddeyi önceleyen fizikötesi bir güç vardır ortada artık. Dinlerde "değişmeyen doğrular" varken, inanılan veya hissedilen Tanrı veya ilahlar hakkında herhangi bir veri yoktur. Onlardan gelmiş değişmeyen doğrular yoktur. Başlı başına bu ifade, bilim, din, felsefe ilişkisi hakkında malumat sahibi olmamayı gösterir. Kişi herhangi bir tanrı inancına sahipse bilimin temel dayanak noktası olan "maddenin birincil olması" na karşı değişmez bir doğrusu vardır. Bilim ve din arasındaki konu dini emirler falan değildir. Felsefeciler, bilim adamları bu ilişkide bunları tartışmazlar. Temel nokta şudur, madde birincil midir? Değil midir ? Kişi ister zeusa tapsın, ister Allah'a, ister Dis'e, İster firavuna. Değişmez doğru maddenin ikincil olduğudur. Maddi verilerle evrenin açıklanamayacağıdır, evrenin sonlu olduğudur, bilimin sonlu olduğudur.
Misafir maraba Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Sayın maraba, Hala ne yapmaya çalıştığınızı anlayabilmiş değilim. Ne yapmaya çalıştığımı anlatayım sayın slapper. Cümlenden Anlamamış gözüküyorsun. Birincil olarak, ben de senin gibi fikri ayrı zikri ayrı kimselerin takiyyeci ve iki yüzlü olduklarını anlatmaya çalışıyorum. Cübbeli Ahmet Hoca örneğine göre sanıyorum sende benim gibi düşünüyorsun. Nitekim cübbeli ahmet hocanın pratiğe koyduğu hocalık fikri değil maddeci fikri. Bu bir iki yüzlülüktür. Bu tersinden de düşünülebilir. Bir bilim adamıda, maddeci fikrini değil hoca fikrini pratiğe yansıtabilir değilmi? İkincil olarak ise, ne yaptığımı anlamadığın, yada anlamak istemediğin bir de şu var. O konuda da mutabakat sağlayabilirsek olay çözümleniyor. İnsanlar fikirleriyle uzayda yada ıssız adada tek başına yaşamıyorlar. Senin söylediğin "insanlar kendi fikirleri ile yaşarlarsa sorun yok" fikrinin doğru olmadığını sende görmüş olacaksınki "pratiğe koymasınlar diye mücadelem var" diyorsun. İşte yazın: "Benim forumun din bölümünde tartışmamın nedeni, dinlerin zorla başkalarına kendi doğrularını kabul ettirme potansiyeli taşıyan en önemli olgu olmasından kaynaklanmaktadır. Dinin böyle bir tehlikesi olmasa idi, burada BrainSlapper'ı göremezdiniz." Demekki ideolojiler kitapta durduğu gibi durmazlarmış. Beyinlerde olduğunda mutlaka ve mutlaka pratiğe konulurlarmış. İnsanların toplum içerisinde pratiğe koymadığı bir ideoloje zaten "yok" demek gerekir. Şunu göz ardı ediyorsun; "Paylaşılmayan ideoloji (bilgi) ideoloji değildir." Tartışmamıza bile gerek yok değilmi? Senden farklı olarak ben ise önce ideolojinin yanlış olduğunu vurgular sonrada bu ideolojinin topluma dayatılmasına karşı çıkarım. Ben de en az senin kadar yazılarımı açık ve net yazmaya çalışırım. Kolayca anlaşılsın diye. Biliyorsun şu günlerde fikri ile zikri (pratiği) bir olmayan siyasilerin durumları tartışılıyor. Hem de yargı organlarınca. Sonuç: Fikri ile zikri bir olmayan kişi, iki yüzlüdür, takiyyecidir, düzenbazdır. Pratiğine her an yansır. Pratikler topluma örnektir. Öğrenmenin çoğunluk kısmı da görseldir. Selamlar.
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 BrainSlapper'ın bir çelişkisini göremedim, çünkü genel olarak ne anlatmak istediğini anladım cümleleri kelime kelime irdelersek çok değişik anlamlar çıkartabiliriz yani doğru olmaz bu bence. Kısacası bir bilim asına belirttiğimiz durum şudur, "ben DNA nın köküne kadar inerim bulurum ama bir yaratıcının varlığınıda inanırım yada hissederim bu harika olay karşısında bu duygularım benim DNA nın dibini inmemi engellemez " görüşü sakıncalı değildir ! çünkü ordaki hissettiği şey çalışmasına veya düşüncesine mani olacak bir hayalperestlik değildir. örneğin ben evrime inanıyorum ve bu yönde çalışmaları destekliyorum, inceliyorum ama bir yaratıcının olduğunada inanıyorum, ne olacak şimdi ? çeliştiğim şey nedir ? beni engelleyen nedir ? peki dinlere inansam ne olacak ? herşey altüst olacak, kendimle çelişeceğim, çok basit bir örnek verirsem, ilk insanın adem ile havva olduğuna şüphesiz olarak inanacağım ve gidip adem ile havvanın nasıl oluştuğuna bakacağım, gördüğüm çalışıtığım her molekül adem ile havvaya ulaşmak için olacak yada kafamda hep o olacak !!!!!!!!!! işte sakınca buradadır, insanın canlının nasıl oluştuğunu dinime göre bildiğim için, topraktan ve sudan karışımla ve ilk olarak adem ile havva şeklinde oluştuğuna şüphesiz ve kati suretle inanarak çalışmalarımı yapacağım ! yani elimdeki maddesel (bilimsel) bir çıkış noktası yok ! peki, maraba ve YARASA'nın haklı olduğu konu nedir ? şudur Bu bilimadamı, bütün dinciler ve çıkarcılar (belki çalışmayı yapan bilim adamıda dahil) dini buna alet ederek ve işte bakın gördünüzmü bilim bile yaratıcıyı gösteriyor gibi yaklaşımlarla bilimsel metodolojiyi altüst bir hale getirebilir, eğitimlerde yaratıcıya dair çıkarımlar öğretilebilir yada alıştırılabilir ki bunu bugüne kadar çok gördük ! Bunların başında HY (Adnan Oktar) geliyor yani bu konuda size gerçekten hak veriyorum, o zaman görevimiz bunun böyle olamayacağını insanlara aktarmaktır, ama direkt bilimadamı yaratıcıya inanamaz dersek bu etik olmaz ! saygılar herhangi bir tanrı inancına sahip olan kişi, maddenin birincil olduğuna inanabilir mi? Maddenin birincil olduğuna inanmayan birisi evrenin çözülebilir olduğuna inanabilir mi? Evrenin çözülebilir olduğuna inanmayan bir kişi bunu kanıtlamak için çalışabilir mi? Materyalist bir bilim adamının bizim bakacağımız yönü namaz kılıp kılmaması, tanrının emirlerine uyup uymaması değildir. Bakacağımız nokta onun hangi bilim felsefesine sahip olduğudur. Hangi felsefe okulunun ürettiklerini kabul ettiğidir. Tanrı incancı önemsiz bir ayrıntı değildir. Onun inandığı ve kabul ettiği felsefe okulunu tam tersiyle değiştiren bir faktördür. Tanrıdan gelen emirlere inanırsa bilim yapamaz gibi saçmlıklar değildir ana konu. Koyu Katolik olup bilimde çığır açan insanlarda vardır. Müslüman olup bunu yapanlarda. Hipokrat tıbbın babasıdır ama tedavi yöntemleri arasında "dilek tanrısına tavşan adamak" ta vardır. Buradaki esas nokta. Felsefidir.
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Yani Collins'in "tanrı inancı" onun bilimsel çalışmalarını engellememiş. Tek kusuru, bunu sonradan (her ne sebeptense) açıklamış olması. Birşeyler birbirine karıştı sanırım. Collins'in çalışmasında "Tanrı'nın rolü var mı yok mu"yu tartışmak başka, "Collins bilim yaptı mı yoksa yapmadı mı" yı tartışmak başka. Collins, tanrıya inanıyor ya da inanmıyor, yaptığı çalışma bilimsel bir değer taşır. Neden? Çünkü verileri "BİLİMSEL"dir. Sınanabilir, araştırılabilir, gözlemlenebilir. Hep ne diyoruz? Çalışmanın konusu metafizik konularla çakışmadığı sürece problem yoktur, daha doğrusu gizli kalır. Peki Collins, tüm çalışmaları ile, açıklamaları ile, duruşu ile, kişiliği ile, kimliği ile BİLİMSEL'midir? DEĞİLDİR!!! Tanrının varlığını laboratuvarda hissettim diyen birisi bilimsel değildir! Mikroskop altında hücreleri incelerken Tanrının kudretine şahit oldu diyen birisi bilimsel DEĞİLDİRR! TARAFSIZ, halkalıyıldız ve BrainSlapper, Din ile tanrı inancı ayrı şeylerdir diyorsunuz... Ayrı şeyler değildir! Din, tanrı inancından sonra gelen tapınmadır! İkisi de metafiziğin tavan yaptığı konulardır! Şimdi kalkıp metafiziğin tavan yaptığı konuyu bilim ile paralel hale getirmeye çalışıyorsunuz... Bilimsel felsefeden bahsedecekseniz eğer, bilimsel duruşu öneririm.
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 herhangi bir tanrı inancına sahip olan kişi, maddenin birincil olduğuna inanabilir mi? Maddenin birincil olduğuna inanmayan birisi evrenin çözülebilir olduğuna inanabilir mi? Evrenin çözülebilir olduğuna inanmayan bir kişi bunu kanıtlamak için çalışabilir mi? Buna sen cevap ver. Senin bir ilah inancın var. Saygılar.
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Kulağa komik gelen özet: "Ben bilime inanırım, herşeyin bir nedeni vardır, determinist yaklaşırım. Ancak bir yaratıcının varlığına da inanıyorum" Olay, sadece zihinde açık kalan felsefi bir soru8ndan kaynaklanmaktadır. Daha önce de söyledik. Açıklayamadığın bir nokta varsa Tanrı girer işin içine. İster adına Allah de, ister din de ister spagetti canavarı de. Metafizik dünyaya bir kez adım attınmı zaten gerisi gelir. Demirefe demişti ki: Bilim bir gün baksa ki evrendeki süreçleri yöneten bir bilinç var. Yapacağı "haaa, demek tanrı varmış" demek değildir. Hemen bu bilincin nedenselliğini irdelemeye girişecektir. Tıpkı kendi nedenselliğini, kendi varlığının ve bilincinin kökenlerini irdelediği gibi. Bu yeni keşfedilen bilinç, dinlerde bahsedilen tanrı olmuş olmaz. Birileri de bunu, kendi metafizik görüşleri ile paralel zannetmiş. (Eğer öyleyse her iki görüşü birden eleştiriyorum.) "Bilim bir gün tanrını varlığını ispat ederse" diye yola çıkmak müslüman arkadaşlarımızın "ya varsa" mantığından hiç de farkı olmayan bir şeydir. Burada ince bir ayrılık vardır. Nedenselliğini incelemek. İşte o an Tanrı kavramı olmaktan çıkar. Çünkü yaratıcının, tanrının nedeni yoktur! Eğer nedenlerini araştırabildiğin bir yaratıcıdan bahsediyorsan bu tanrı değildir! Bilimin konusu içine girer ki metafizik olmaktan da çıkar. Şimdi bu beyin fırtınasını alıp da bilimin tanyıyı ispat etmesi gibisinden hayallere kapılmak bilimden uzak hayalperestliğin ürünüdür. Ve son olarak, Cyranonun da dediği gibi bu felsefi bir bakış açısıdır. Mantık yürütmedir. Felsefi çıdan metafiziksel varlığın hayalini kurup bilim yapılabileceğini sananlar elbette gelip bir yerde film yapmaya başlar. Örneğe bakın... Adam inançlıymış, bilim yapmış mı? Yapmış... Sonuçları kullanılabilir mi? Bilimsel mi? Bilimsel. Peki sonuç? Tanrının varlığını laboratuvarda hisseden bir film adamı. Bu adam metafizik dünyayı hissedebiliyor... Ne diyeyim artık???
Misafir maraba Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 herhangi bir tanrı inancına sahip olan kişi, maddenin birincil olduğuna inanabilir mi? Maddenin birincil olduğuna inanmayan birisi evrenin çözülebilir olduğuna inanabilir mi? Evrenin çözülebilir olduğuna inanmayan bir kişi bunu kanıtlamak için çalışabilir mi? İnanmayıp ta çalışamayan insan bilim adamı olabilirmi? Doğrusu böyle bir açıklama aklıma gelmemişti. Buradaki bilim adamımdan kastım: maddeyi birincil, değilde tek olarak görüp evreni çözümlemeye çalışan insandır. Madde ötesi inançla çözmeye çalışan insanda uydurur. Labaratuvarda da uydurur.
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Buradaki bilim adamımdan kastım: maddeyi birincil, değilde tek olarak görüp evreni çözümlemeye çalışan insandır. Madde ötesi inançla çözmeye çalışan insanda uydurur. Labaratuvarda da uydurur. UYDURMAK ZORUNDADIR ve Uydurmuştur!
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 TARAFSIZ, halkalıyıldız ve BrainSlapper,Din ile tanrı inancı ayrı şeylerdir diyorsunuz... Ayrı şeyler değildir! Din, tanrı inancından sonra gelen tapınmadır! İkisi de metafiziğin tavan yaptığı konulardır! Şimdi kalkıp metafiziğin tavan yaptığı konuyu bilim ile paralel hale getirmeye çalışıyorsunuz... Bilimsel felsefeden bahsedecekseniz eğer, bilimsel duruşu öneririm. Sayın YARASA, Bu forumda ilah incanı ve dinleri en çok eleştiren insanlardan biriyim. Din haline gelmemiş, organize ve kurumsal hale gelmemiş bir veya çok ilah inancının tapınma yolu da olabilemez. Tapınma bir dizi ritüellerdir. Varlığı yokluğu bilinemeyen, inanç sahibinin, yokluğu ispatlanırsa üzülmeyeceği, varlığı ispatlanırsa sevinmeyeceği, iyi-kötü, Doğru-yanlış kavramları bulunmayan bir ilah hissi ile din aynı değildir. Örneğin, bir ilahın olduğu hissini taşıyan TARAFSIZ gibi insanlarla ilahın niteliği veya mahiyeti üzerine bir fikir jimnastiği veya geyik çeviremezsiniz. Böyle bir adamı kızdırmak için, sosyal açııdan kötü olarak nitelendirilmiş sıfatları kullansanız "senin ilah gaymiş" deseniz kızmak için bir neden bulamaz. Öncelikle "bu tartışma anlamsız, zira benim hislerim bilimsel bir tartışmanın konusu olamaz, zira test edilebilirliği" yoktur der. Böyle bir adamın ilah hissi ile organize din aynı kefeye konamaz. Böyle bir adamın ilah hissi bilimsel çalışmasına engel olmaz. Madde önce midir, sonra mıdır tartışmasına da girmez. Zira, bilimin sadece gözlenebilir, test edilebilir olguları dikkate aldığını, maddeyi dikkate aldığını bilir. Metafizik dünyanın tamamen fantazi diyarı olduğunu da bilir. Metafizik dünyayla ilgili tartışmaların geyikten öteye geçemeyeceğini de bilir. Benim veya TARAFSIZ'ın hisleri, hayalleri, halüsinasyonları, fantazileri, inançları, tahminleri herhangi bir iddiamızda kanıt olarak ileri sürdüğümüze dair hiçbir yazımızı bulamazsınız. Saygılar.
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 "Bilim bir gün tanrını varlığını ispat ederse" diye yola çıkmak müslüman arkadaşlarımızın "ya varsa" mantığından hiç de farkı olmayan bir şeydir doğru, farklı bir şey söylemedik zaten, bilim duyu organlarına ihtiyaç duyar, duyu organlarıyla algılanan herşey bilimin konusudur eğer tanrı duyu organlarıyla algılanamıyorsa bilimsel değildir felsefelerin hepsi bu noktada önemini yitiriyor ! doğru olan duyu organlarımızın algıladıklarıdır, ve bu olduğu sürece bilim hiç bir şekilde işlevini yitirmez ! bir bilim adamının deney aşamasında yaratıcının varlığını hissetmesinin bilimsel açıdan hiçbir önemi yoktur ! dolayısıyla bilimsel olarak hiçbir sakıncasıda yoktur ! çünkü ne olursa bilim duyu organlarının dışına istesenizde istemesinizde çıkamaz ! bir bilimadamı, tanrıyı bulacağım diye yola çıkarsa bunun bir sakıncası yoktur, çünkü zaten bilim duyulara ihtiyaç duyduğu için, duyusuz bilim yapılamadığı için bilimsel açıdan bir muhatabı olmayacaktır. örneğin, bilim tanrıyı ispatlıyor diyenler, ne kadar yanıldıklarını ancak duyularla aktaramadıkları zaman anlarlar saygılar
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Sayın YARASA, Bu forumda ilah incanı ve dinleri en çok eleştiren insanlardan biriyim. Sayın BrainSlapper, açık söylemek gerekirse beni şaşırtan tarafı da bu oldu. Din haline gelmemiş, organize ve kurumsal hale gelmemiş bir veya çok ilah inancının tapınma yolu da olabilemez. En başında olamaz, evet, ama dinlerin gelişim süreçlerine baktığımda çıkış noktaları hep budur. Kaldı ki, bahsi geçen "tanrı" kavramından "din" kavramının çıkacağını savunmuyorum. Din konusunda ikinizin de sorgulamacı görüşlerinizi iyi biliyorum. Beni şaşırtan tarafı ise işin felsefi yönüdür. Varlığı yokluğu bilinemeyen, inanç sahibinin, yokluğu ispatlanırsa üzülmeyeceği, varlığı ispatlanırsa sevinmeyeceği, iyi-kötü, Doğru-yanlış kavramları bulunmayan bir ilah hissi ile din aynı değildir. Her iki tanrının da varlığı/yokluğu şüpheli değil midir sevgili BraiSlapper? Sanki diğerinin, örneğin müslümanların tanrısının, ya da hıristiyanlarınkinin varlığı kesinmiş gibi konuşuyorsunuz? Yoksa yanlış mı anlıyorum? Her ikisi de aynıdır bana göre. Her ikisi de metafizik mi yoksa değil mi? Mühim olan budur... anki birisi materyalmiş gibi konuşuyorsunuz? Yoksa yanlış mı anlıyorum? Örneğin, bir ilahın olduğu hissini taşıyan TARAFSIZ gibi insanlarla ilahın niteliği veya mahiyeti üzerine bir fikir jimnastiği veya geyik çeviremezsiniz. Böyle bir adamı kızdırmak için, sosyal açııdan kötü olarak nitelendirilmiş sıfatları kullansanız "senin ilah gaymiş" deseniz kızmak için bir neden bulamaz. Öncelikle "bu tartışma anlamsız, zira benim hislerim bilimsel bir tartışmanın konusu olamaz, zira test edilebilirliği" yoktur der. Böyle bir adamın ilah hissi ile organize din aynı kefeye konamaz. Böyle bir adamın ilah hissi bilimsel çalışmasına engel olmaz. Asıl konumuz bu değildir sayın BrainSlapper. Metafizik bir güce inanan bir insanın bilimsel düşünme tarzıdır, bilimselliğidir tartışılan. Tanrısı ile dalga geçildiğinde kızması ya da kızmaması, yokluğu ispatlandığında üzülmesi ya da üzülmemesi beni hiç ilgilendirmez. İlah var mı yok mu? Aslolan budur felsefi açıdan... Madde önce midir, sonra mıdır tartışmasına da girmez.Zira, bilimin sadece gözlenebilir, test edilebilir olguları dikkate aldığını, maddeyi dikkate aldığını bilir. Metafizik dünyanın tamamen fantazi diyarı olduğunu da bilir. Metafizik dünyayla ilgili tartışmaların geyikten öteye geçemeyeceğini de bilir. Bunları bilen bir insan (bir bilim adamı) metafizik bir güce gerek duymaz... Gerek duyuyorsa o bilim adamının bilimsel felsefesinde bir sorun var demektir. Benim veya TARAFSIZ'ın hisleri, hayalleri, halüsinasyonları, fantazileri, inançları, tahminleri herhangi bir iddiamızda kanıt olarak ileri sürdüğümüze dair hiçbir yazımızı bulamazsınız. Sayın BrainSlapper, yazılarını ilgiyle okuyan birisiyim. Böyle bir şüphem yok ve bu yüzden de çok şaşırıyorum. Beni şaşırtan şey, Tarafsızın adına savunma yapma (dışardan böyle görünüyor ve böyle bir izlenime kapıldım) adına, metafizik felsefeyi bilime zarar vermez gibi göstermeniz ve hatta materyalizm ile metafiziği neredeyse kardeş ilan etmeniz oldu. Saygılar...
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 bir bilim adamının deney aşamasında yaratıcının varlığını hissetmesinin bilimsel açıdan hiçbir önemi yoktur ! dolayısıyla bilimsel olarak hiçbir sakıncasıda yoktur ! Önemini ve sakıncalarını yukarıda yeterince açıkladığımı düşünüyorum...
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Önemini ve sakıncalarını yukarıda yeterince açıkladığımı düşünüyorum... bende saygılar
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Kulağa komik gelen özet: "Ben bilime inanırım, herşeyin bir nedeni vardır, determinist yaklaşırım. Ancak bir yaratıcının varlığına da inanıyorum" Olay, sadece zihinde açık kalan felsefi bir sorundan kaynaklanmaktadır. Daha önce de söyledik. Açıklayamadığın bir nokta varsa Tanrı girer işin içine. İster adına Allah de, ister din de ister spagetti canavarı de. Metafizik dünyaya bir kez adım attınmı zaten gerisi gelir. Sayın YARASA, Ben aklımda felsefi açıdan bir sorun kalmamıştır. Ben madde dışında hiçbir olgunun varlığını kabul etmiyorum. Ayrıca "metafizik dünyaya bir kez adım attın mı gerisi gelir" ifadenize ben tersten yaklaşıyorum. Hepimiz, havadan düşmedik. Bugünkü ateist duruşumuza birden sahip olmadık. Bu bir süreçtir. Çocuksunuzudr, muhakeme yapacak, irdeleyecek yeterli bilgi birikiminiz yoktur. Size öğretilen dine inanırsınız. Sonra birşeyler aklınıza takılır. Araştırmaya başlarsınız. Önce atmaktan sakınca görmediğiniz şeylerden vazgeçersiniz. islamiyet bağlamında, önce hadislerin bazılarından vazgeçersiniz. İnancınızı rasyonelleştirmeye çalışırsınız. Sonra hadislere seçmece inananamayacağınızı görüp, hadislerin tümünden vazgeçersiniz. Sonra Kuran rasyonelleştirme aşamasına geçersiniz. Orada da rasyonelleştirmeyi başaramayacağınız ayetlerle karşılaşırsınız. Kuran'ı da atarsınız. Sonunda mevcut dinlerden beslenmiş ama "daha insani" bir ilah kavramı yaratırsınız. Bir sonraki aşamada, mevcut dinlerin veriletriyle yarattığınız ilahın da fantazi olduğunu görürsünüz, dinlerden bağımsız bir ilah yaratırsınız. Hiçbir şekilde bilinemeyen ve tanımlanayan bir güç. Bir sonraki aşamada agnnostist bir aşamaya ulaşırsınız. Tanrı'nın var olup olmadığını bilinemeyeceğini düşünürsünüz. En son ulaşacağınız aşama ateizm aşamasıdır. Artık kendinizi ikna etmeyi başarmışsınızıdr. Aklınızda açık kalan felsefi bir sorun kalmaz. Yani demem şu ki, dinlerden sıyrılmış bir ilah inancını, metafizik dünyaya atılan adım olarak değil de, metafizik dünyayı silmeden önceki son basamak olarak görüyorum ben. * Ayrıca, dil üzerine çalışma yapmış biri olarak, kelimelerin benim için önemi vardır. Bir bilim adamı "tanrı'nın varlığını ispatladım" demesi ayrı şeydir, "Tanrı'nının varlığını hissettim" demesi ayrı şeydir. İnançların, hislerin, hayallerin, halüsinasyonların, tahminlerin bilimsel açıdan bir değeri olmadığı için, bu ifadeleri içeren açıklamaları ciddiye almam. Hiçbir bilim adamı da ciddiye almaz. Zaten bilim adamı kimliği taşıyan birisi, Ben "tanrıyı ispatladım" diyerek ortaya çıkmaz, nihayet bu adam da öyle dememiş. Hissettim demiş. Zira bilim açısından, kelimelerin ne anlama geldiğinin farkında. Saygılar.
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Beni şaşırtan şey, Tarafsızın adına savunma yapma (dışardan böyle görünüyor ve böyle bir izlenime kapıldım) adına, metafizik felsefeyi bilime zarar vermez gibi göstermeniz ve hatta materyalizm ile metafiziği neredeyse kardeş ilan etmeniz oldu. TARAFSIZ burada ve benim savunmama ihtiyacı yok ve kendini benden daha iyi savunur. * Metafizik felsefe bilime zarar vermez demedim veya metafizik ile materyalizmi kardeş de ilan etmedim. Özellikle baştan beri söylüyorum. Metafizik felsefenin içeriği beni ilgilendirmez. İlgilenmiyorum. Ben sadece dinlerden bağımsız bir ilah inancının bilimsel çalışmaya engel olmayacağını söyledim. Her iki tanrının da varlığı/yokluğu şüpheli değil midir sevgili BraiSlapper?Sanki diğerinin, örneğin müslümanların tanrısının, ya da hıristiyanlarınkinin varlığı kesinmiş gibi konuşuyorsunuz? Yoksa yanlış mı anlıyorum? Her ikisi de aynıdır bana göre. Her ikisi de metafizik mi yoksa değil mi? Mühim olan budur... sanki birisi materyalmiş gibi konuşuyorsunuz? Yoksa yanlış mı anlıyorum? Elbette hiçbir ilah kavramı bilimsel açıdan ispat edilemez. Metafiziktir. Orada kullandığım kelime yetersiz kalmış ve haklı olarak farklı anlamlar yüklenmesine sebep olmuş. Varlığı-yokluğu ispat edilemeyen yerine, "tanımlı-tanımsız" demem daha doğru olurmuş. Benim dinlerden bağımsız ilah ile dinlerin ilahları arasında ayrım yapmamın nedeni şudur. Dinlerin ilahları tanımlıdır: herşeyi görür, herşeye gücü yere, kızar, bağışlar, kebap yapar, kendisine tapınılmasını ister, yaratır, yokeder, falan filan. Dinlerden bağımsız ilah kavramı ise tanımsızdır. Bunları bilen bir insan (bir bilim adamı) metafizik bir güce gerek duymaz... Gerek duyuyorsa o bilim adamının bilimsel felsefesinde bir sorun var demektir. Sorun gerek duyma veya duymama sorunu değil. İlah'a gerek duymak ayrı birşeydir. O zaman bilimin içine fantaziler girmiş olur. Anlatmak istediğimiz şey o değildir. Maalesef, dünyadaki herkes bir hurafe ile beslenerek büyüymek durumunda kalıyor. Bu hurafelerden tamamen sıyrılıncaya kadar bilimle uğraşılmasın demek abes olur. Benim ve diğer arkadaşların söylemeye çalıştığı şey şudur: Dinler "değişmeyen doğruları" nedeniyle bilime engel olurlar, öte yandan "değişmeyen doğruları bulunmayan, dinlerden soyutlanmış bir ilah inancı" bilim yapmaya engel olmaz. Belkide şunu eklemeliydik: Dinlerle karşılaştırınca sadece ilah inancına sahip olanlar daha rahat bilimsel bakabilirler. Saygılar. Saygılar.
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Senden farklı olarak ben ise önce ideolojinin yanlış olduğunu vurgular sonrada bu ideolojinin topluma dayatılmasına karşı çıkarım. benim yöntemim tersidir. Benim için öncelik dayatmacılığa karşı çıkmaktır. İdeolojinin rengi, kökeni beni ilk aşamada ilgilendirmez. Bu bir prensiptir. Dayatmacılığın herkesi vurabilecek bir bela olduğunu öncelikle herkesin anlaması ve paylaşması gerekir. Bundan sonra, yeniden tehlike arzetmemesi için ideolojileri çürütmeye yoluna girersiniz. Dayatmacılık konusundaki mutabakat "oyun kurallarıdır". İdeolojiler ise, "oyunculardır". fikri ayrı zikri ayrı kimselerin takiyyeci ve iki yüzlü olduklarını anlatmaya çalışıyorum. Ben de böyle bir genelleme yapamazsınız diyorum. Olaylara bakmak lazım diyorum. Sigara'nın sağlığa zararlı olduğunu bilen ve hastalarına bunu tavsiye ettiği halde, kendisi sigara içen doktor takiyyeci değildir. Eşcinsellere kötü davranılmasına karşı çıkan her insan eşcinsel değildir, olmak zorunda değildir. Hem eşcinsellerin haklarını savunuyorsun, hem de kendin eşcinsel bile değilsin, takiyyecisin diye suçlayamazsın bir insanı. Herkesin öncelikleri farklıdır. Benim önceliğim oyun kurallarıdır. Oyuncular değildir. Oyun kuralı: Hiçkimse kendini ilgilendiren bir tercihinden dolayı, işkenceye maruz bırakılamaz, kötü muameleye tabi tutulamaz, aşağılanamaz. Oyuncuları değiştirisiniz. Sevmediğiniz oyuncular, tercihlerini paylaşmadığınız oyuncular gelebilir. Ama benim için önemli olan kurala sadakattir. Oyuncu eşcinsel olabilir, Hristiyan olabilir, ateist olabilir, Müslüman olabilir. Benim önceliğim, oyun kuralına riayet olduğu için; Eşcinselin eşcinselliğinden dolayı aşağılanmasına karşı çıkarım, bu benim eşcinsel olmamı gerektirmez. Bu nedenle beni kimse takiyyecilikle suçlayamaz. Hristiyanın hristiyanlığından dolayı aşağılanmasına karşı çıkarım, bu benim Hristiyan olmamı gerektirmez. Bu nedenle beni kimse takiyyecilikle suçlayamaz. Müslümanın müslümanlığındanm dolayı aşağılanmasına karşı çıkarım, bu benim Müslüman olmamı gerektirmez. Bu nedenle beni kimse takiyyecilikle suçlayamaz. Zira benim önceliğim, oyun kurallarına riayettir. Dayatmacılığa karşı çıkmak benim temel düşüncemdir. Bu dayatmacı güç, değişebilir. Bugün İslamiyettir, yarın Hristiyuanlık olur, öbür gün komünizm olur, başka bir gün faşizm olur. Saygılar.
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Elbette hiçbir ilah kavramı bilimsel açıdan ispat edilemez. Metafiziktir. Orada kullandığım kelime yetersiz kalmış ve haklı olarak farklı anlamlar yüklenmesine sebep olmuş. Varlığı-yokluğu ispat edilemeyen yerine, "tanımlı-tanımsız" demem daha doğru olurmuş. Benim dinlerden bağımsız ilah ile dinlerin ilahları arasında ayrım yapmamın nedeni şudur. Dinlerin ilahları tanımlıdır: herşeyi görür, herşeye gücü yere, kızar, bağışlar, kebap yapar, kendisine tapınılmasını ister, yaratır, yokeder, falan filan. Dinlerden bağımsız ilah kavramı ise tanımsızdır. Bu kısmını anladım sayın BrainSlapper. Burada sorun yok ki. Tanımlı ya da tanımsız, varlığı//yokluğu ispat edilebilsin ya da edilemesin, her şeye gücü yetsin ya da yetmesin, ilah kavramı, yaratıcı kavramı metafiziksel düşünüşün ürünüdür. Bilimde bunlara yer yoktur. Bunlara kalbinde, beyninde yer verenler bilimsel değildir. Olamazlar, olabilemezler, oldurmazlar... Sorun burada işte. Adı, sanı cismi, gücü nasıl olursa olsun. Tanrıdan bahsediyorsan metafizik düşünüyorsun demektir. Metafizik düşünüyorsan materyalist değilsin demektir. Materyalist değilsen maddeye bir yere kadar önem veriyorsun demektir. MAddeye bir yere kadar önem veriyorsan yaptığın bilim bir yere kadar bilimseldir demektir. Bir yere kadar bilimsel isen, yaptığın çalışmalar kafandaki metafizikle sınırlı demektir. Yaptığın çalışmalar bu şekilde sınırlıysa herşeyin nedenini sorgulamazsın, bir yerlerde kafan açıklayamadıklarından ortaya çıkmış olan metafizik duvara çarpar demektir. O duvara çarpınca da bilim adamı olmaktan çıkmışsındır demektir. Maalesef, dünyadaki herkes bir hurafe ile beslenerek büyüymek durumunda kalıyor.Bu hurafelerden tamamen sıyrılıncaya kadar bilimle uğraşılmasın demek abes olur. Bunu diyen zaten yok. Tartışma da bu değil. İnançlı insanlar da bilim yapabilir. Ama bu bir yere kadardır. ve kişilikleri, benlikleri, düşünce tarzları bilimsel değildir. Ne zamanki sonsuza kadar soracak kadar soru bulur, üşenmeden sorar, çarpacak metafizik duvarları kalmaz, işte o zaman sağlıklı bilim yapar. Benim ve diğer arkadaşların söylemeye çalıştığı şey şudur: Dinler "değişmeyen doğruları" nedeniyle bilime engel olurlar, öte yandan "değişmeyen doğruları bulunmayan, dinlerden soyutlanmış bir ilah inancı" bilim yapmaya engel olmaz. Bir yaratıcı kavramını düşünmek de değişmeyen metafiziksel bir doğrudur. Bilimsel değildir. Yine de engel olmayabilir... Ne zamana kadar? Yolu, metafizik ile çakışmayana kadar. Çakıştığı anda devreye metafizik girer. Girmek zorundadur. Girmiştir. Girecektir. Belkide şunu eklemeliydik: Dinlerle karşılaştırınca sadece ilah inancına sahip olanlar daha rahat bilimsel bakabilirler.[/b] Ehh... Bir nebze ve bir yere kadar Saygılar...
Misafir maraba Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Benim ve diğer arkadaşların söylemeye çalıştığı şey şudur: Dinler "değişmeyen doğruları" nedeniyle bilime engel olurlar, öte yandan "değişmeyen doğruları bulunmayan, dinlerden soyutlanmış bir ilah inancı" bilim yapmaya engel olmaz. Belkide şunu eklemeliydik: Dinlerle karşılaştırınca sadece ilah inancına sahip olanlar daha rahat bilimsel bakabilirler. Neyi eklersen ekle çelişkiden kurtulamıyorsun. Mistik inançları olan bir kişin inancı gerek din olsun gerek bir yaratıcı put olsun değişmez. İnanç inaçtır. Sonuçta bilinmeyeni soyuta atamaktır yaptığı. Soyuta atamayı kurtuluş olarak seçen birisi sıkışınca topu taç'a atacaktır. benim yöntemim tersidir. Benim için öncelik dayatmacılığa karşı çıkmaktır. İdeolojinin rengi, kökeni beni ilk aşamada ilgilendirmez. Yönteminin ters olduğuna şaşmadım tahlillerimiz farklı zira. Sen yaşama tersten bakıyorsun. Dayatma bir fiildir. İdeoloji ise bir kaynak. Kaynağı kurutmadan fiili durduramazsın. Bir an için durdurdun farzedelim kaynak olduğu sürece dayatmalar tekrar başlayacaktır. Bataklık, sivrisinek misali. Sen, sivrisineklerle mücadele ede dur. Kölecilik mefhumunu kaldırmazsan, köleciliği boyayıp parayla çalıştırır el oğlu seni kapısında. Parayıda kaldırsan köleci zihniyet başka bir dayatma yöntemi bulacaktır mutlaka. Sigara'nın sağlığa zararlı olduğunu bilen ve hastalarına bunu tavsiye ettiği halde, kendisi sigara içen doktor takiyyeci değildir. Eşcinsellere kötü davranılmasına karşı çıkan her insan eşcinsel değildir, olmak zorunda değildir. Hem eşcinsellerin haklarını savunuyorsun, hem de kendin eşcinsel bile değilsin, takiyyecisin diye suçlayamazsın bir insanı. Takiyyeciliği bırak, arkadaşımız tutuklamadan bahsediyor(katılıyorum). Görsel de olsa öğreti sağlayan birisi insana, topluma karşı suç işliyor demektir. Arkadaşımızın kumarcı misali de cuk oturmuş konuya. Bakalım ne demiş: Bir görüşümü de tekrarlayacağım: Bu başlıkta "bilim tanrıyı keşfederse" nin ötesinde bir anlaşmazlık göremiyorum. Onun üzerinde de durdum. maraba haklı şimdi, evet doktor sigaranın zararlarını anlatan bir konferansın bitiminde sigarasını tüttürürse, bu abes kaçar. "Sayın dinleyiciler, ben günde birbuçuk paket sigara içiyorum, ama bu çok yanlış ve zararlı" dese, salonda esecek hava pek de olumlu olmaz. Cüppeli hoca da "ben hem de uydudan izliyorum ama siz tv izlemeyin" derse bu da çok abes kaçar. Zaman zaman aşırı özgürlük savunuculuğuna kaçabiliyoruz, sanırım sorun bundan kaynaklanabiliyor. Ben bunu bazen dile getiriyorum, isteyen ağzına içkinin damlasını koymasın, haram olduğuna inansın, isteyen zom oluncaya kadar sünger gibi içsin diye bir şey yok. Polis hiç bir suç işlemiyor, kaldırımda sızmış olsa da zom olmuş bir adamı tutuklamalıdır. Kabahatler kanunundan ceza da yazmalıdır. Böyle özgürlüğü ben savunmam. O adam kimseye zarar vermeden eve gitse bile evindekilere kesin bir zarar verecektir. Öyle olmasa kumar da yasak olmazdı. "Parası var, oynar, kaybederse kendi parası, kime ne?" denirdi. Hristiyanın hristiyanlığından dolayı aşağılanmasına karşı çıkarım, bu benim Hristiyan olmamı gerektirmez. Bu nedenle beni kimse takiyyecilikle suçlayamaz. Müslümanın müslümanlığındanm dolayı aşağılanmasına karşı çıkarım, bu benim Müslüman olmamı gerektirmez. Bu nedenle beni kimse takiyyecilikle suçlayamaz. Zira benim önceliğim, oyun kurallarına riayettir. Dayatmacılığa karşı çıkmak benim temel düşüncemdir. Bu dayatmacı güç, değişebilir. Bugün İslamiyettir, yarın Hristiyuanlık olur, öbür gün komünizm olur, başka bir gün faşizm olur. Çelişkilerinin sonu gelmeyecek galiba Slapper. Saydığın ideolojileri hem dayatmanın kaynağı olarak nitele. Hem de, "sen insana yararlı olmak için var olduğunu söylüyorsun, buna rağmen hükümlerinle hem zararlısın hem de dayatmacısın" de, sonradan da bu yaptırımı takiyye olarak görene karşı çık. Saydığın ideolojiler senin beklentilerine, ve hayaline göre sadece ideoloji olarak kalmalı, oturup insanları seyretmeli öylemi?
Φ Notamatik Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Şimdi ilk önce metafor bir şirket kuralım, daha sonra konunun icabına bakarız. Bu şirketi çok değerli ve saygıdeğer birisi kurmamı istedi. Bütün herşey ona ait olacak ama genel müdür olarak başına ben geçeceğim. * Şirkete sizler de dahil olmak üzere, isteyen herkez ortak olarak sermaye koymak şart olmaksızın katılabilecek. * İsteyen sermaye de koyabilecek, sermaye koyanların ortaklık payı ve geliri de diğerlerinden fazla olacak. Fakat sermaye koyma mecburiyeti yok. Sermayesiz de ortaklar alınacak. * Şirketin kar'ının 1/5'i şirket sahibine ait olacak, geri kalanı ise halka arz şeklinde diğer ortaklara dağıtılacak. Şirket sahibinin payını ben alıp kendisine teslim edeceğim. Siz orasına karışmayacaksınız. Şirket sahibiyle görüşemeyeceksiniz. * Ortaklığa ilk katılan ve şirket için iyi çalışan 3-5 kişiye ny. ünvanı verilecek. * Şu andan itibaren ben de ny. ünvanına sahibim. Ayrıca da genel müdür olduğum için G.M.D ünvanına da sahibim. Bana şimdiden ny.Notamatik(G.M.D) olarak hitap etmeye başlayabilirsiniz. "Bu ne biçim bir şirket?" demeyin, düşünmeden atlayın üstüne. Köşeyi döneceksiniz, o biçim şirket bu. Şirketin faaliyet konusu; şurup imalatı ve pazarlamasıdır. Çalışma sistemini anlamanız için size bir örnek vereyim. Hani bir zamanlar temizlik ve kosmetik ürünler satan bir Amerikan şirketi vardı! Bu şirket pazarlamacı ortaklar aracılığı ile kendi malını kendisi pazarlıyordu. (Hala da durur bu şirket) İşte aynen ona benzer tarzda çalışacağız. Hatta ondan çok daha şahane bir sistemimiz var. Şuruplarımızdan satın alan herkez, sisteme üye olmuş olacak. İster şurupları sadece kendisi içer, ister yarısını içip, yarısını da başkalarına satar. Şurupların hepsini kendi içen, sadece müşteri olarak kalır, başkalarına da satmak isteyen şirket ortağı olur. Ne kadar çok şurup satarsanız o kadar çok kazanacaksınız. İş bununla da bitmiyor; eğer sizin şurup sattıklarınızdan kişilerden de şurup satmaya başlayan olursa; onun sattığı şuruptan da kar payı alacaksınız. Hatta sizin şurup sattıklarınızın, şurup satan müşterilerinden de şurup satmaya başlayan olursa onlardan da kar payı alacaksınız. Bu böyle sonsuza kadar katlamalı bir şekilde gidecek. Buraya kadar, herşey o zincirleme pazarlama yapan şirketlerin yaptığının aynısı. Ama bizim onlardan çok daha önemli farklarımız var. Dolayısıyla bizim kar'ımız onların kar'ıyla mükayese bile edilemeyecek kadar yüksek olacak. Çünkü: Bizim sattığımız şurupları içen, kendini müthiş rahatlamış hissediyor. Ayrıca da bağımlılık yapıyor. Yani bir kere alan devamlı almak zorunda kalıyor. "Ama bu uyuşturucuu! Yasak bu!!" Hayır yasak değil. Çünkü bu şurubun yapıldığı bitki kanunlarda henüz uyuşturucu olarak tanımlanmıyor. Çünkü bilinmiyor. "Peki ama anlaşılınca yasaklanır." Hayır yasaklanmaz. Ona da çare düşünüldü: 1- Uyuşturucu kullanan insanlar, ancak o uyuşturucuyu bırakmaya çalıştığında bağımlılık yapıp yapmadığını anlar. Uyuşturucu sürekli alındığında bağımlılık yaptığını belli etmez. Bu şurup uyuşturucu değil ama aynı uyuşturucuların yaptığı etkiye sahip. (Değil, değil, uyuşturucu değil bizim şurup) 2- Şuruplar bedava denecek kadar ucuz, hatta isteyene bedava bile verilebilecek, yeterki bir alışsın. Dolayısıyla kimse şikayette bulunmayacak. 3- Şurubu içen hiçbir sağlık problemi yaşamayacak, o yüzden de şikayetçi olmayacak. Dolayısıyla şikayet etse bile zararlı bir madde diyemeyecek. 4- Tek problem, tıpkı uyuşturucularda olduğu gibi, insanın düşünce sistemini olumsuz etkiliyor. Ama bunu da içenler anlayamıyor. 5- Esas başka bir güçlü neden var ki; onu da aşağıda anlatınca yasaklanamayacağına yüzde yüz emin olabilirsiniz. Nasıl iş ama!! Bomba gibi değil mi? Daha bitmedi. Bu şurubu içen hem çok memnun kalıyor, hem de iyiden iyiye müptelası olanlar, bunu aynı zamanda da satmak zorunda kalıyor. Tıpkı uyuşturucu parası bulabilmek için uyuşturucu satmaya başlayanlar gibi yani. Dolayısıyla, birkaç müptela-alt pazarlamacı üyeniz oldumu köşeyi döndünüz demektir.(Tabiki ben ve şirket sahibi de.) Hatta kendiniz de müptelası olursanız, (ki tavsiye edilir); kar'ınız yüze katlar. Bir yandan iç rahatla, bir yandan sat rahatla. Bundan güzel iş mi var, üstelik köşeyi de döneceksiniz. Daha bitmedi. Bizim bu tip zincirleme pazarlama yapan diğer şirketlerden çok daha fazla avantajlarımız var. Bizim esas hedef kitlemiz çocuklar ve bebekler. Bu şuruba onları daha bebekken alıştıracağız, anne ve babalarının ve yakın çevrelerinin etkisiyle üstelik. Mesela diyelim ki siz allem edip, kallem edip bir anneyi veya babayı bu şuruba alıştırdınız. Bu ebeveynler bu şurubun onlara bir zarar vermediğini düşünecekleri için, hatta çok faydalı sanacakları için, çocuklarına da bu şuruptan içirmekte bir sakınca görmeyecekler. Dolayısıyla, çocukları daha bebekken farkında bile olmadan alışacaklar. Bu çocuklar ve anne babalardan da sizin payınız olacak, çünkü şurubu satan siz olacaksınız. Çocuk Annesinin, babasının ve en yakın çevresinin bu şuruptan içtiğini gördükçe, zaten bunun zararlı olduğunu düşünemeyecek bile. "Zararlı olsa babam bana içirmez" diyecek. Üstelik o da şirketin bir üyesi olmuş olarak, kendi şirketinin bir ürününü yadırgamayacak, bu şurup neticede babadan toruna geçen bir gelenek olacak. Böylece de ilk katılanlar olarak; sizin kar payınız onlar üzerinden elde ettiğiniz gelirle katlandıkça katlanacak. Benim de tabiki. Bu şurup, özelliklerinden dolayı, zamanla öyle bir gelenek olacak ki; bir süre sonra içen değil, içmeyen yadırganacak. Diyelim ki; birileri kalktı "bu şurubun zararlarını saymaya başladı". Her yerde ötüp duruyor. Ona da çare var. Şurubu damarının en derinlerine kadar çekmiş, şurubun aşığı olmuş olanlardan bazıları gidip o şurup hakkında, saygısızca, ileri geri konuşanın işini birirecek. Böylelikle size bir iş kalmayacak. Ve böylece de şurup hakkında saygısızca konuşabilecek diğerleri ayağını denk alacak. İşte yukarda sonra anlatacağım dediğim yasaklanmayacağının garantisi de budur. Sıkıysa birisi şurubu yasaklamaya kalksın. "Ama bu mafya işi, ayıp bir şey!" Yok canım olur mu öyle bir şey? Sen bir şey yapmayacaksın ki! O müptela gidip o konuşanın işini halledecek. Her türlü eleman hazır yani. Senin tek yapman gereken şey, birisi öyle bir saldırıda bulunduğu zaman; "bunu yapan bizden olamaz" demektir. Ayrıca da; "şurubu içen birkaç kendini bilmezin yaptığını bütün şurup alemine mal edemezsiniz" de diyebilirsin. Nasıl olsa bu şurup kolay satılıyor, ne desen olur, sıyırırsın. Şirket sahibi o saygısızı haklayan müptelanın ödülünü de 90 yıl sonra faiziyle verecek, bizim sistemde mağdur yok, herkez kar'da. Tek zararda olanlar şurubu içmemekte direnenler. Bu şurubun değerini anlayamayanlar. Ama bu da ayıp! Onu da düşündük şirket sahibiyle birlikte. Bu şurup sayesinde neyin ayıp, neyin güzel bir davranış olduğunu da biz belirleyeceğiz. Bu sayede senin yaptığın şeyler bizim kurallarımıza uyduğu sürece ayıp sayılmayacak. İnsanların vicdanlarına ipotek koyacağız. Diyeceğiz ki; şunu bunu yapmak, merhametsizliktir, şunu şunu yapmak, merhamettir, şu ayıptır, şu değildir. İçine de öylesine birkaç gerçek iyiliklerden ilave ederiz olur biter. Şurubu içen bizim ahlak kriterlerizi kabul edecek. Aksi halde onu şurupsuz bırakacağız. Şurupda şu yoktur, bu yoktur, sen bizden değilsin diyeceğiz. Yine de şurupsuz kalıp, şuruptan kurtulursa bu sefer de diğer şurup müşterileri onu kınayacaklar, çünkü bu şurubu içmeyenlerin, kötülüklerinden dolayı içmediklerine dair, kitaplar yayınlayacağız, onlara her türlü iftirayı atacağız. Ama bu ayıp!! Değil işte, değil diyorum. Ayıbı da biz belirliyoruz. Bizde şirketin çıkarına olan hiçbirşey ayıp değildir. Şuruba alışanlardan ortaklardan bazıları, bu şurup üzerine çeşitli çeşitli ayrı gruplar kuracaklar, Nur şurupçuluğu, Şurub-i Erdem vs. gibi takımlar kuracaklar. Dolayısıyla birbirleriyle rekabete girecekler. Şirketin ilk ortakları olarak yine biz karlı çıkacağız bu işten. Nasıl iş ama! Full aksesuar dimi? Eksiksiz? Halk şuruba iyiden iyiye alıştığı zaman; devletten de bu şurubu satmasını, hatta alıp ücretsiz dağıtmasını isteyecek. "Bu şurup ihtiyaçtır, gereklidir, şarttır" diyecek. Şurup devlete bir girdimi de kolay kolay çıkamayacak. Çünkü "şurup işi ayrı, devlet işi ayrı" denildiği zaman; halk "Ama bu resmen şurupsuzluk" diyecek. Halk böyle isteyince; partiler de oy toplamak için; halkın şurup ihtiyacını destekleyecek. Dolayısıyla, bırak yasaklamayı, şurup devlet tarafından da desteklendiği için, halk bu şuruba iyice güvenecek. Hiç şüphelenmeyecek bu şuruptan. Hatta okullara "şurubun faydaları" şeklinde zorunlu şurup dersleri bile isteyecekler. Nasıl sistem ama! Satıcısı hazır, müşterisi hazır, almayanı döveni hazır, hatta gönüllü mafyası bile hazır. Ayıbı sıfır, üstelik de şurubu içen, şeref sahibi olduğu gibi; şurubu satan en şerefli oluyor. Daha bitmedi bu şirketin nimetleri! Şurubu içen de satan da, hem içip hem satan da; şurubu takım ruhuyla destekleyip, "en güzel şurup benim şurubumdur, öbürleri sahte şuruptur" diyerek, takım ruhuyla şirketimize her yerde destek verecek. "Ne Fener, Ne beşiktaaaş nede Trabzoon, bu sene bu şurup şampiyooon. Haydi bastıır, haydi bastıır..." misali sloganlar atacak kendiliğinden, ücretsiz. Reklamı bile bedava. Nasıl şirket ama? Şurupları benden alıp, ilk başlarda bedava dağıtacaksınız. Daha sonra yavaş yavaş ücretini ödeyecekler ama ödediklerinin farkına bile varmayacaklar. Üst düzey ortaklar, bütün şurup evleri ihalelerini kapacak, şurup kitapları basıp basıp satacak, belediyelerin çay bahçelerini, otoparklarını 3 kuruşa kiralayacak, şurup tv'leri kurup şurubun faydalarını anlatacak, böylece de hem bedava bizim şirketin reklamını yapacak hemde diğer reklamlardan parayı götürecek, şurup alamayanlara yardım bahanesiyle, şurup yardımları toplayacak, devletten her yıl alacağımız trilyonlarca lira ortaklar arasında dağıtılacak. Daha nice nice yerlerden alınacak bu şurupların paraları ama halk bunu ödediğini anlayamayacak bile. Anlasa dahi, şuruba alıştığı için, sesini çıkarmayacak. Kimi ortaklarımıza devlet tarafından maaaş bağlanacak; 7'den 70 'e iş var var bizde, ister kullanıcı ister satıcı olsun. Kim olursan gel, zorlama da yok, gelmezsen zaten görürsün gününü sistemi bu. İlk ortaklar olarak ny. ünvanı da cabası. (ilk 3-5 zengin için) Bu ünvan hem size extra para kazandıracağı gibi; aynı zamanda da size hürmet sağlayacak. Çünkü size vereceğim bu ny. ünvanının manası "Ne yüce" dir. ny.Bilmemkim olabilenler, ben ölünce benim yerime geçme fırsatı da bulabileceklerdir. Böylece de şirket sahibinin 1/5 arslan payı ona teslim edilecek benden sonra. Şirket sahibi müthiş merhametli, ahlaklı, akıllı mükemmel biridir. Çok da güçlüdür, aynı zamanda kendisine yapılan saygısızlıkları, veya diğer insanlara yapılan haksızlıkları affetmeyecek kadar adildir. Bunu söyledikten sonra size şirket sahibinin bir kaç mesajından bahsedeyim. * Bu şurubu içmeyenleri yakaladığınız yerde perişan edin. Onları ben de haşlayacağım. * Bu şurubu içenlere 90 yıl sonra şurup için harcadığı paraların hepsini %100,000 faiziyle birlikte geri vereceğim, süre biraz gecikebilir, acele etmeyin, faiziniz işler. * Bu şurubu içmeyenleri dost edinmeyin, dost edinirseniz, alacağınız faiziyle birlikte sıfırlanacağı gibi; aynı zamanda da sizin de hakkınızdan geleceğim. * Benim size yapamayacağım işkence yoktur, ayağınızı ona göre denk alın.(Metafordur) * Benden daha merhametli, daha asil, daha adil birisi yoktur. Vardır derseniz, sonucuna katlanırsınız. * Bu mesajlarımı herkez kolayca anlasın diye, apaçık yazdım. * Mesajlarımdan bazılarının manasını benden başka kimse anlayamaz. * Bu söylediklerimin bazıları mecazidir, bazıları ise gerçektir. Kaplerinde fesatlık olanlar, mecazi olanların peşine düşerler. Gördünüz değil mi ne büyük bir tehdit altında olduğunuzu? Nee? kim tehdit ediyor be? Nee saldırın mı diyor? Yok öyle bir şey, bizim şirkette zorlama yoktur. saldırma yoktur. Şirket sahibi demiş zaten; "kalplerinde fesatlık olanlar benim mecazi mesajlarımın peşine düşer" diye. Bunu bile önceden bilmiş. O sizin kötü dediğiniz öğütlerin hepsi mecazidir. Şirket sahibine inanmamak serbesttir, şurubu içmemek de serbesttir. Ama şurubu reddetmeden önce şirket sahibinin şu yukardaki mesajlarını tekrar anlayarak okumanız, menfaatiniz icabıdır. Ne olur ne olmaz. Zorlama filan yok ama bir okuyun diyorum hani. Katılıyormusunuz şirkete? bakın ben sizden para bile istemiyorum, kaybedeceğiniz bir şey yok. Sermaye katan olursa, zaten şirket sahibi 1000 mislisiyle geri veriyor, onun da benimle alakası yok, şirket sahibiyle sizin aranızda. Zorlama yok ama felaket sert bir adamdır, onu da söyleyeyim yine. Çok da kibar bir beydir. Çok düşünene de kızıyor, ona göre. Beğendiniz mi Sistemi? Beğenmeyen varsa şirket yerine din kuralım. Sistem aynı çünkü. Sadece ünvanlar değişiyor. ny.olanlar hz. oluyor. Ben de bu durumda ny.Notamatik(G.M.D) yerine, hz.Notamatik(S.A.V) oluyorum. Diğer sistemle aynı. Not: Yukarda yazdıklarımın tümü benzetmedir, gerçekte böyle bir şirket kurma niyetim yoktur. Şimdi şirketi bir süreliğine unutun; size başka şey anlatacağım: İnsanlar bazı şeyleri kendisi yapar, üretir, imal ederler. Bazılarını ise hazır almayı tercih ederler. Bazı şeyleri kendisinin üretmeyi tercih etme sebebi; kendi ürettiği şeye daha fazla güvenmesi ve/veya onu daha ucuza mal etmek istemesidir. Bazı şeyleri ise hazır alma sebepleri şunlardır. 1- Kendisinin onu üretmeye aciz olması. 2- Kendi üretirse daha pahalıya patlaması. 3- Harcadığı vakite değmemesi. 4- Üşenmesi. 5- Sermayesizlik, yetersizlik vs. gibi imkansızlıklar. Tanrı konusu da her insanın kafasında halletmesi gereken bir işdir. Aksi halde bu merak insanı ömür boyu rahatsız edeceği gibi; aynı zamanda da dinler tarafından tehdit edilerek sürekli taciz edilmeye açık kalır. Dolayısıyla her insan kafasında tanrı meselesini halletmek zorundadır. Bu onun için mecburi bir işdir. Bu işi hallederken, karşısında iki seçenek vardır. Tıpkı yukarda bahsettiğim işler gibi; tanrı hakkındaki fikirleri ya hazır satın alır, yada kendisi üretir. Bu fikri kendisi üretecek olursa; emek sarfetmek durumundadır. Kafa patlatmak, en zor ve zahmetli emeklerden biridir. Özellikle standard insan modeli için, kafa yormak el-ayak yormaktan çok daha korkunç bir durumdur. Kendisi bunu bilemez, çünkü o kendi kafasındaki aslında detaysız olan düşünmelerini derin düşünce olarak değerlendirip, kendisinin düşünmekten kafa patlatan biri olduğunu sanar. Standard insan, basiti sever, hazırı sever, kolayı sever ama bunu bilemez. Zoru ise hazır paket halinde satın almayı tercih eder, bunu da bilemez çoğu zaman. Elbetteki birçok şeyi hazır satın almak akıl işidir, ancak akılı da hazır satın almak ancak halk işidir. Tanrı konusunu da düşünmek zor işlerden biridir onun için. Fakat bunu da bilemez. Şöyle bir örnek verelim: Köydeki Ayşe teyzeye; Evrim konusunu anlatabilirmisiniz? Anlatsanız da o sizi dinler mi? Metafizik ne demek bilir mi? Enerji-Madde ilişkisinden anlar mı? DNA , enzim, kuantum; bunları anlatabilirmisiniz? Anlatamayacağınıza göre; vede Ayşe teyzenin de tüm insanlar gibi tanrı meselesini halletmesi gerektiğine göre; demekki Ayşe teyze bu fikri hazır paket olarak satın almak zorundadır. Evet, Ayşe teyze çok uç bir örnek; fakat şuna da emin olun ki; bu gün sizlerle evrim konusunu, big-bang'i, izafiyet teorisini sıkı tartışan kişilerin bile çoğu bunları gerçekte kavramaktan uzak insanlardır. Hele ki; bilimdeki ilkeleri, disiplini ve bilim etiğini anlayabilen, hissedebilen standard insan yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla, bu konuda çoğunluğun Ayşe teyzeden pek bir farkı yoktur. Bu yüzden de çoğunluk tıpkı Ayşe teyze gibi; bu tanrı meselesini hazır paket halinde satın almak zorundadır. Evet; nerden alacak bu hazır paketi? Elbette ki dinlerden. Dinler yukarda verdiğim şirket örneği gibi, milyonlarca ortağı olan şirketlerdir. Bilim zaten din satmaz, tanrı satmaz, melek satmaz, şeytan satmaz. Çünkü bilim yalan satamayacak kadar dürüsttür, ahlaklıdır, faziletlidir, erdemlidir. Özetle, bir buzdolabını hazır almakla, tanrı fikrini hazır almak arasında hiçbir fark yoktur standard insan açısından. Nasıl ki ona; buzdolabını hazır almak yerine yapmayı izah edemezsen, tanrı meselasini de aynı şekilde izah edemezsin, o gider seni dinlemek yerine hazır satanı dinler. Buzdolabını da hazır satanı dinler, tanrıyı da hazır satanı dinler. Üstelik de din onu düşünmeye zorlamıyor, tam tersine tam onun istediği gibi, düşünmsini yasaklıyor. Sen ise onu düşünmeye sevk ediyorsun. Yani acımasızca onu derin düşünmeye sevk ediyorsun. En nefret ettiği şeye. Ben de bu Francis Colin gibilerinden nefret ediyorum. Bunları gördükçe insanlığımdan utanıyorum. Nedenini söyleyeyim de; fırsatçılar, "dinlere inanıyorum diyen herkezden nefret mi ediyorsun?" demesin. Sıradan bir insanın "dinlere inanıyorum demesiyle, bir bilim adamının dinlere inanıyorum" diyerek demeç vermesi, bir de hızını alamayıp, insanları dine yöneltme amaçlı kitap yazması utanç verici birşeydir. Çünkü böyle birinin bu şekilde açıklamalar yapması demek, trilyon dolarlık din şirketlerinin sermayesinin, müşterilerinin ve cirosunun artması demektir. Müşteri diyorum, çünkü bu konuya din sektörünün tarafından bakıyorum. (Siz kendinizi müşteri olmayarak görmeye devam edebilirsiniz) Bu kişinin bilim dünyasındaki işi bitmiştir. Çünkü bilime haince ihanet etmiştir. Tanrıya inanarak mı ihanet etmiştir? Hayır. Dine inanarak mı? Hayır. Ama bu açıklamayı yaparak, vede bu amaçlı kitap yazarak ihanet etmiştir. Çünkü "ben inanıyorum demekle kalmamış, bir bilim adamı olarak ben inanıyorum, siz de inanın" demeye getirmiştir. "Böyle düşünüyorsa ne yapsın? Fikirlerini mi saklasın?" Hayır, o böyle düşünmüyor. 30 yıllık ateistten asla bir teist olmaz. Bir deist, panteist vs. olması bile mucize olur. Zira bir ateistin, üstelik de bilimadamı olan bir ateistin birinci ilkesi bilimsel yöntemlerden şaşmamaktır. Eğer bilimsel yöntemlerden şaşmadan, tanrıyı bulduysa onun hakkında söylediklerimin tümü bana aittir ve o benim gözümde bir kahraman olacaktır. Ama bilimsel yöntemlerden şaşarak tanrıyı bulduğu halde,(Hissetmiş) bunu bilimle karışık sunduğu için, kendisi bilimin yüz karasıdır. Gitsin şimdi vicdanı sızlamadan, hawaideki, villasında, yatlarında, katlarında keyif çatsın ama bir daha bilim yuvalarına adım atamayacağı kesin. Bilim dünyasında lanetle anılacağı da kesindir. Ben de bir ateist sayılmam. Keşke olabilseydim. Ama benim tanrı dediğim şey; asla madde ötesi metafizik bir tanrı değildir. Hatta yaratıcı bile değildir, bizim bilinç dediğimiz manada, bilinçsiz bir tanrıdır, oturup düşünebilme yeteneğine sahip değildir. Yani doğanın kendisidir. Doğanın saygı duyulası güzelliğinden öte hiçbir kutsallığı da yoktur, insan odaklı da değildir. Tapınılacak bir şey de değildir, tapınılmayı isteyecek kadar bile bir bilinci yoktur. Sadece sevilecek birşeydir. Yani benim tanrı dediğim şey, ateizmdeki maddenin ta kendisidir. Sadece isimlendirme ve manalandırma farkı vardır. Ben bu tanrı inancımı çoğu zaman dile getirmemeye çalışıp, ateist gibi davranıyorum. Çünkü birileri benim bu tanrı inancımı alıp, kendi dinine malzeme yapabilir. Aslında ben önemli bir kişi değilim, alt tarafı şurda sıradan bir forum üyesiyim. Dolayısıyla ben tanrı inancımı açıklasam bile, benim inancımı kullanan pek çıkmaz, ben sadece işimi sağlama almak için bunu yapıyorum. Tanrı inancı olan diğer dinsiz arkadaşların da bu inancı, inandığı tanrı fikrine göre açıklanmasında sakıncasız veya sakıncalı olabilir. (Dincilerin bu inancı malzeme yapması açısından.) Ama dediğim gibi; bizlerin inançları pek malzeme yapılmaz, önemli bilim adamlarınınki ise, başta din tüccarları olmak üzere bir çok dinci tarafından bir numaralı malzeme yapılır. Bu adam bunların hepsini biliyordu, malzeme olacağını biliyordu, bunu bile bile yaptı. İnsanların düşünüp kafa yormak yerine hazır paket dinleri aldığını da bal gibi biliyordu. Din sektörüne en az onlarca milyar dolar kazandıracağını da biliyordu. Her insanın fikirleri değişebilir ama 30 yıl aynı istikamette gidip, birden bire 180 derece yön değiştirip hurafelere doğru tam gaz yol alan birinin kötü niyetinden değil şüphe etmek, emin olmak lazımdır. Neymiş efendim, bazı insanlar mucizevi bir şekilde ölmesi lazımken, ölmüyormuş. Bu yüzden de bir pandeist, bir agnostik, bir deist de olmamış, gitmiş hıristiyan olmuş. Mucizevi şekilde sağ kalanları 30 yıldır görmemiş mi? Yeni mi gözü görmüş bunları? Neyse, o milyon dolarlarını yiyedursun, pirincin taşını ayıklamak yine bize düşüyor. Saygılar, sevgiler. 1
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2008 :clover: Uzun zamandır okuduğum en güzel yazıydı Sayın Notamatik. Eline, emeğine, yüreğine sağlık...
Önerilen İletiler