Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 "DÜNYA GÖRÜŞÜ"NÜN, FELSEFi AÇIKLAMASI NEDİR? Felsefe ile açıklanabilen dünya görüşleri, insanın doğayı ve insanı anlama, açıklama çabasıdır. Tarih boyunca filozoflar, dünyayı açıklamaya, yorumlamaya çalışmışlardır ve her birinin dünyayı açıklama biçimi birbirinden bir çok farklılıklar taşıdığından bir çok felsefe akımı vardır. Genellikle bu filozofların isimleri ile başlayıp, sonu,"izm"le biten bu onlarca, yüzlerce felsefe akımım biz iki ana grupta topluyoruz: 1) Bilimsel dünya görüşü (maddecilik, materyalizm) 2) Bilimsel olmayan dünya görüşü (metafizik, idealizm) işte enkaba tanımıyla, dünyayı açıklamanın bu iki ana biçiminden bilimsel olanına "materyalizm", bilimsel olmayayına "idealizm" diyoruz. Neden ihtiyaç duyarız ? Dünya görüşleri birçeşit gözlük benzeri iş görür. Yani, dünya görüşü dünyayı ve yaşamı anlamlandırabilmmizi sağlar. Bu nedenle dünya görüşü belirlenmesine özen göstermemiz bizim için çok önemlidir. Dünya görüşümüzü belirlememiz dört nedenle önemlidir. 1-düşünce ve yaşamı birleştirme ihtiyacı. 2- Yaşamı tanımlama, yaşamda umut ve anlam bulma ihtiyacı. 3- düşünceyi ve ona bağlı eylemleri yönlendirme ihtiyacı, Gerçekliğini iddia eden türlü türlü dünya görüşüyle karşılaşırız. Dünya görüşlerimiz yaşantımızın bir parçasıdır. Önemlerini göremeyip kavramamak bizlerin/toplumun zararına olmaktadır. Dünya Görüşlerini doğrulamak/sınamak : 1-Bir dünya görüşü akılcı olmalıdır. Çelişkiler olmamalıdır. 2- Bilimle ve gözlemlediklerimizle örtüşmelidir desteklenmelidir. 3- Gerçekliğinin tatmin edici açıklamaları olmalı. 4-Yaşamımızı sürdürebilmek için gerekli ögeleri bulunmalı, tatmin edici kaynak oluşturmalıdır. 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Güzel dost tartışmaların hiç bir zaman sonu gelmez, sen de bilirsin...Çünkü fikirler kemikleşmiştir ve değişmesi zordur. O yüzden tartışmaların bir sonucu olmaz, sadece tartışırken bir takım gelişmeler gösterebiliriz. Kökten değişim ise imkansızdır. Sevgili güzel dost, Yaşam mücadelesi oldukça tartışmalar tabiki bitmez. Çünkü bakışlar görecelidir, kültüreldir, dünya görüşleri farklıdır. Elbetteki devam edecektir. Lakin temelinde insan sevgisi olunca, farklı görüşler aynı temelde birleşmek zorunda kalıyor. Bilimsel dünya görüşünde, hiç bir olgu, mutlak, değişmez ve kemikleşmiş değildir. "Aksine tek değişmez değişkenliktir." Değişmez tabular, dogmalar, kemikleşmiş fikirler asıl inançsall dünya görüşlerinde mevcuttur. Bazı hükümleri değil değiştirmeye kalkmak, onu sorgulamaya kalkmak bile günah olur, inkara yol açar. Konulara daha bir dikkatle, daha irdeleyici bir şekilde eğilmeni rica ediyorum. Yapında var ama ben yinede bu aşamada dikkatini çekmek durumundayım. Doğru bulmadığım düşünce ve eylemlere saygı duymuyorum demişsin, sanırım düşüncelere saygı duymak zorundayız. Eylemler dersek o başka bir mesele. Demokrasinin en gerekli ayaklarından biri düşünce özgürlüğüdür ve düşünceler farklılık gösterir ben kendi düşüncem ve kendi doğrularımdan başka düşünce ve doğrulara saygı duymuyorum demek bence yanlış. Sonuçta o düşünce özgürlüğüne her birimizin ihtiyacı var ben senin bazı düşüncelerine katılmıyorum, benimsemiyorum ama düşüncelerine saygı duymuyorum diyemem. O düşünceleri elde etmek için oldukça fazla zaman harcamışsındır. Sevgili güzel dost, Senin yanlışlığın şurada. Sen düşüncelerle ona bağımlı ondan kaynaklanan pratik ve eylemi biribirinden soyutluyorsun bu mümkün değil. Atalarımız söylelemişmiki "dervişin fikri ne ise zikri o dur" diye. Bu bilimsel bir görüştür. Elbette demokrasi de farklı düşünceler olacak. Ama temel doğrulardan olan "demokrasi" alt yapıya zarar vermeyecek. Yine temel doğrulardan olan "insan sengisi"ne zarar vermeyecek. Bu değerlere zarar verecek fikir ve ona bağlı eylemler önlenmelidir. Bu kural doğru bir kuraldır. Ben ise buradan hareketle, temel doğrulara zarar verecek fikir ve eylemlere, saygı sevgi ve hürmet gösteremem. İnsanlar, bazı olumsuz düşünceleri elde etmek ve onları korumak için boş yere zaman harcarlar. Dünya görüşü meselesini sen başka açıdan ele almışsın atesit/teist açıdan. Oysa bunlarda kendi aralarında çok farklılık gösteriyor. Hayatımızın merkezine koyduğumuz seçimlerimiz vardır. Ve bence bunlar zaman içinde değişime uğruyor. Senin asla kabul edemediğin şey Yaratıcıya inananların, inanmayanlar kadar bilimsel gerçekleri benimsemedikleri. Ben katılmıyorum. Dünyada çok değerli bilim adamları var bir inançları da var. Bilim ve İnanç çelişmez, çelişmemiştir ama her düşünce kendi gelişim sürecinde farklı sapmalar gösterebilir. Ben inançlı biriyim ama bilimi de takip ediyorum ve bilimin bir tabu olmadığını düşünüyorum. Sonuçta insan tespitleri ve deneme/yanılma metodlarıyla gelişmekte değil mi öyle ise bilim herkese aynı mesafede durmalı. Kimse bilimsel gerçeklikleri kendi tekeline alamaz. Dünya görüşlerini ateist/teist açıdan almadım. Bu görüşleri içeren Bilimsel olan ve bilimsel olmayan (metafizik) dünya görüşü olarak ele aldım. Bilimsellikte ateizm, sadece tanrının olmadığına dair bir görüştür. Yaratıcıya inannanların bilimi kabullenmediğini iddia etmiyorum. Aksine bilimi kabullenmek zorunda kaldıklarını iddia ediyorum. Çünkü gerçek yaşamdaki karşılaşacakları her olguyu, bilimsel çözümlemek zorunda kalmaktadırlar. Aylak, boş kaldıkları zaman, sığınacak birisini ihtiyacı hissetikleri zaman bilime nankörlük edip bir kurgu yaratıcıya(!) sığınmak zorunluluğu hissine kapılmaktadırlar. Ama şunuda bal gibi biliyorlarki, yine, sonradan gerçek olan doğaya ve doğanın korumasına sığınmak zorundalar. Kimse bilimsel gerçekleri tekeline almıyor, aksine bilimsel gerçekler insanları tekeline alıyor. Dünya görüşü dendiğinde benim anladığım şey daha geniş bir perspektifle şöyle: Doğduğun andan itibaren edinmiş olduğun, yaşamsal, siyasi, ahlaki, düşünsel, entellektüel birikimlerin ile belirlediğin fikir bütünlüğü. Ve ben bu konuda sabit fikirli değilim. Şu olmazsa bu olmaz diyemiyorum çünkü gelişme bitmiyor. Düşünceler, fikirler, birikimler değişiyor. O yüzden insancıl ve aydın düşünceye sahip olmak için, bir inanca sahip olmak ya da olmamak bunu değiştirmiyor. Sadece gerçek anlamda herkese demokrasi, düşünce özgürlüğü ve saygı çerçevesinde tartışma gerekiyor. Salt fikir savaşı yapmak için tartışacaksak bunun bir faydası olacağına inanmıyorum. Edindiğimiz tecrübeleri birbirimize aktaracaksak ve bakış açılarımızı geniş tutarsak bunu başarabiliriz. Sanıyorum bunlara da katılmayacaksın, artık birbirimizi tanıyoruz... Senin değişmez sabitlerin var. Bu konuda bir farklılık olacağını zannetmiyorum. Yukardada bahsetmiştim. İnsanlar doğayı yaşamı çözümlerken/tanımlarken kimisi kurgu (metafizik görüş) yolunu seçer. Ki bunu, çözümlemeye gücünün yetemediği yerde ve sığınacak bir yer aradığı zaman yapar. Kimiside deneyle, sorgulamayla, duyumlarıyla (bilimsel görüş) tanımlama gerçeğini ilke edinir. Yukarda da belirttiğim gibi asla değişmez sabitlerim yoktur. Deneysel ispatsal her olgu ve düşünceyi kabullenirim. Beni tanıyorsun ama yanlış mı tanımlıyorsun ? Dünya barışına ise, ben inanmıyorum. Hatta gelecek yılların daha büyük felaketler getireceğini tahmin ediyorum. Bir kahin değilim, sadece gördüğüm şey emperyalist sömürü düzeninin pastanın büyük bölümünü yemekten vazgeçmeyeceğini ve kendisine yeni pazarlar açmak için başkaca yollar deneyeceğini düşünüyorum. bu konuda da insanların bir araya gelerek barış için çaba harcayacaklarını zannetmiyorum. Birbirinin düşüncesine saygısı olmayanların ve kendi çıkarlarını herkesin çıkarları üstünde görenlerin "insan sevgisi" taşıdığına ise hiç inanmıyorum... İnsanlar olumlu şeylere inanmış ve kendilerini ona adamışlarsa eğer; Bu düşüncelerine inanıp o doğrultuda hareket ve eylem düşünürler. Ben dünya barışına inananlardanım ve o konuda mücadelemi veriyorum. Diyalektik olarak insan sevgisi çerçevesinde gelişen "Bilim kaynaklı evrensel ahlak" ; Er geç emperyalizmin, canavarlaşan kötü emellerine galip gelecektir. Gelecek dünyadaki, demokrat, sağduyulu ve insancıl yapıdakilerin (bilimsel dünya görüşlülerin), emperyalizm karşısında birleşeceklerine inancım tamdır. Sevgilerimle. 1 Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Güzel dost Önce bu topic için teşekkür ediyorum umarım faydalı ve eğitici bir tartışma olur. Birde ben şu alıntılayıp aralara yazma işini beceremiyorum hepsini birbirine karıştırıyorum o yüzden bu şekilde cevap yazıyorum... Temelinde insan sevgisi olunca, fikirlerde ortak yol bulunuyor diyorsun, katılıyorum. Ancak bunun çok yaygın olacağını sanmıyorum. Çünkü insanı sevmek zordur, sevdiğin varlığın bütün sıkıntılarını sıkıntı bilmek ve onun için yararlı şeyler yapmak, hümanist bakmak çok kolay olmasa gerek. Bunu yapabilenlerde var elbette ama genellemeye vurduğumuzda azınlıkta kalıyorlar. O yüzden gerçekçiliğine inanmıyorum ve tartışmaların bir sonucunun olduğunu da sanmıyorum. Sen ne kadar bilimsellikte değişmez diye birşey yoktur ve tabuların sadece inançsal dünya görüşünde bulunduğunu söylesende ben her iki görüşe mensup insanlarda olabileceğini düşünüyorum. Bilim bundan bir kaç yıl önce insan zekasını IQ testi ile ölçüyordu şimdi EQ ile ölçüyor duygusal zeka... Bilimsel düşüncede sabitler var, ispat aramak sabitliktir. Şimdi diyeceksin ki ispatlanmamış şeylerde gerçeklik yoktur. Ancak bilim şimdiye kadar insan vücudunda bile keşfini tamamlayamamıştır. Varsayımlar üzerinde deneylerine ve araştırmalarına devam eder. Bilim insanın doğayı, evreni ve kendisini tanımasında büyük faydalar sağlamaktadır. Ancak tek başına yetersizdir. Bilim meydana gelen herhangi bir olayda neden aramaz mı? Önceki tartışmalarımızda sen buna "hayır neden aramaz, sonuçla ilgilenir" demiştin. Peki neden olmadan, sonuç olabilir mi? İnsanlar bilime neden ihtiyaç duymuşlardır? Bilimden önce dogmatik düşünce daha mı fazla egemendi insanlığa? Bence bilim gereklilikti çünkü insan zeki bir canlıydı, doğası gereği araştırmak ve deneylemek istiyor ve bulgularıyla puzzle'ın taşları daha net oturuyor. Ve bilim ilk insandan beri vardı bana göre tabi buda göreceli. Zekaya sahip olan herkes mutlaka hayatı deneyimlemiştir günün şartları ve kendi kişisel tecrübeleri ölçüsünde. Dinin özünde sorgulamak günah değildir. Ve kesinlikle kabul etmiyorum bunu. Dini yönetmeye soyunmuş insanlar yani din liderleri, toplumları daha kolay sindirmek ve bağlamak için onların sorgulamalarını kısıtlama yolunu seçmişlerdir. O yüzden sorgulayanlara bunun günah olduğu inancı benimsetilmiştir. Ayrıca sorgulamanın önüne geçmenin bir sebebide sorulan sorulara verecek cevapları olmamasındandır. Günah sayılmalıydı ki, bilgisilikleri ortaya çıkmasın. Oysa KURAN sık sık aynı soruyu tekrarlar. "hiç düşünmezmisiniz?, Hiç anlamaz mısınız?" Düşünmek sorgulamaktır aynı zamanda. Kafalarımızın içinde dile getiremediğimiz sorularımız vardır, kimseye de soramayız, ya cevabı bilmiyorlardır ya da sizi günahkar saymalarından korkarsınız. İşte buradanda ortaya çıkan insanlar aslında sorgulamalarını sesli düşünceye çevirememelerinin sebebi birbirilerinden çekinmeleridir. Oysa İslam düşünmeyi emrediyor. Düşüncelerle eylemi birbirinden ayırmak zorundayız zaten güzel dost. Her düşünce fiiliyata geçirilmez ki, hepimizin beklentileri var ama bunlar reelde uygulaması zor şeylerdir. Dünya görüşünü ateist/teist açıdan ele almıyorum diyorsun ama öyle. Materyalist/İdelaist düşüncelerin temeli neye dayanır? Oysa bu iki ideoloji dışında da insan çeşitli fikirlere ve dünya görüşlerine sahiptir. Ve bu iki ideoloji çağımızın yeni düşünce terimleridir. Gelecek yıllarda ortaya çıkacak düşünce ve ideallerden çok farklı olabilirler. İnananların bilime sığınmak zorunda olduklarını söylüyorsun... Kesinlikle kabul etmiyorum. Bir Müslüman bilmeliki, bilim, ilim, Allah'ın sıfatlarındandır. Herşeyi bir bilim üzerine Yaratmıştır. Hiç bir şeyi tesadüfe terketmemiştir. Kuran'da anlatılan efsanevi olayların herbirinin bilimsel bir açıklaması vardır. Allah kendi Yaratmış olduğu düzeni/kuralları/sistemi/bilimi kendisi bozmamıştır. Allah kulları gibi günden güne fikir değiştirmez, dünyanın dönüş yönünün değiştiğini düşünebiliyormuyuz herhalde felaket olurdu. İşte bunu sisteme oturtan O'dur... Allah ancak bilimin metodlarıyla doğru kavranmaya çalışılır. Mitelojik tanrılar gibi efsanelerle anlatılırsa işte o zaman dogma olur ve hep mistik bir tanrı gibi algılanır. ancak Allah bunu istemiyor ve Kuran'da diyor ki... "Allah'ı hakkıyla anlamaya çalışmadılar"...(!) Dünya barışına inanman beni umutlandırır. Ve dilerim gerçek olur. Ama ben sanmıyorum. İnsanlar her alanda bu kadar mafyalaşmışken, emperlasizm dünyanın düzenini belirleyici sistem olmuşken ve insanların büyük bölümü dev holdinglerle bir nevi köle/efendi sistemine geri dönmüşken... Bir grup insanın bütün bu güç karşısında birleşeceğine dair bir ümit beslemiyorum. Sevgi ve selamlarımla güzel dostum Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 sevgili bilimselci ''Değişmez tabular, dogmalar, kemikleşmiş fikirler asıl inançsal dünya görüşlerinde mevcuttur. Bazı hükümleri değil değiştirmeye kalkmak, onu sorgulamaya kalkmak bile günah olur, inkara yol açar.''demişsin..haklısın gerçektende öyle bir görüş hakim..bizler bile aklımıza gelen soruları sormaya kalktığımızda cevaplar aynı doğrultuda kesiliyor..çünkü düşünülmemiş sorgulanmamış...ama bunun sebebi en azından benim için allah'ın varlığından şüpheye düştüğümüz için değil..çünkü onun varlığını senin farklı bir gözle baktığın doğada ve bütün canlı türlerinde görüyorum...yani benim inancımın kurgusal olduğunu kabul etmem mümkün değil bu sadece bu görüşü savunanların fikridir.. demokrasiye insanlığa insani değerlere zarar verecek fikir ama özellikle bu fikirden yola çıkılarak yapılan eylemlere saygı ve sevgi göstermek tabiki imkansızdır.. bilimsel görüşe sahip olmak için allahın varlığının reddinin gereğine asla inanmadım..neden bilimi kabullenmek zorunda kalalımki sevgili bilimselci bilim bu dünyayı anlamak,insanı vücudunu çözümleyerek yaşantımızın daha kaliteli daha sağlıklı daha uzun vs olmasını sağlamak için olduğu kadar (kısa bir açıklama)insanlığın ve dünyanın mahvınada yaptıkları buluşları kötü yönde kullanarakta sebep olmaktadır...ne yapalım şimdi bilim kötümüdür diyelim...sizin inanç kötü bunları yazan bir kitaba nasıl inanırsınız demeniz gibi bilimi inkarmı edelim..böylemi olsun... evet bilimsel gerçekler insanı tekeline alıyor ve malesef aç gözlü insan faktörü devreye girerek dünyanın dengesinin bozulması pahasına çaba sarfediliyor..dünyamızın şu anki durumu geleceği açısından beni çok kaygılandırıyor..konumuz değil ama doğanın düzeninin bozulması gerçeği çok önemli... ''İnsanlar doğayı yaşamı çözümlerken/tanımlarken kimisi kurgu (metafizik görüş) yolunu seçer. Ki bunu, çözümlemeye gücünün yetemediği yerde ve sığınacak bir yer aradığı zaman yapar. Kimiside deneyle, sorgulamayla, duyumlarıyla (bilimsel görüş) tanımlama gerçeğini ilke edinir.''demişsin bana görede insanlar doğayı yaşamı çözümlerken yada tanımlarken deneyle, sorgulamayla, duyumlarıyla (bilimsel görüş) tanımlama gerçeğini ilke edinerek içindeki mucizeye tanık olur (metafizik görüş) ve yaradanın varlığına inanır ve yarattıklarına hayran olur.. ben dünya barışının bugünkü gözüken tabloya bakarak yorumlarsak olabileceğine malesef inanamıyorum...ama umarım senin gibi dünya barışına inanların mücadelesi galip gelir... saygılar ve sevgiler... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Önce bu topic için teşekkür ediyorum umarım faydalı ve eğitici bir tartışma olur. Birde ben şu alıntılayıp aralara yazma işini beceremiyorum hepsini birbirine karıştırıyorum o yüzden bu şekilde cevap yazıyorum... Topic'in faydalı olacağına eminim. Umarım önce bizlere faydalı olur. Kısmi alıntılara cevap vermek çok kolay. Ben de araştırarak buldum. Önce aynı konu için ikinci bir sahife açıyorsun. "cevapla "ya girip istemediğin yerleri siliyorsun istediğin kısmı kopyalayıp (biçimlendirmelerle birlikte), Birinci açtığın tamamını sildiğin boş "cevap" kısmına yapıştırıyorsun. Ve altına kendi yazını yazıp biçimlendiriyorsun. Çay içmek kadar basit. Ben yapabildikten sonra sen ta dünden yaparsın Temelinde insan sevgisi olunca, fikirlerde ortak yol bulunuyor diyorsun, katılıyorum. Ancak bunun çok yaygın olacağını sanmıyorum. Çünkü insanı sevmek zordur, sevdiğin varlığın bütün sıkıntılarını sıkıntı bilmek ve onun için yararlı şeyler yapmak, hümanist bakmak çok kolay olmasa gerek. Bunu yapabilenlerde var elbette ama genellemeye vurduğumuzda azınlıkta kalıyorlar. O yüzden gerçekçiliğine inanmıyorum ve tartışmaların bir sonucunun olduğunu da sanmıyorum. Sen katılsanda, katılmasanda insan sevgisi dünya görüşlerinde temel oluşturmakta. Benim bildiğim dostumda, insan sevgisinin üst düzeyde olduğuna inanıyorum. Kaldıki inançlar da bilimsel görüşlerden kopya çekip "herşey insan içindir" demiyormu ? Sen ne kadar bilimsellikte değişmez diye birşey yoktur ve tabuların sadece inançsal dünya görüşünde bulunduğunu söylesende ben her iki görüşe mensup insanlarda olabileceğini düşünüyorum. Bilim bundan bir kaç yıl önce insan zekasını IQ testi ile ölçüyordu şimdi EQ ile ölçüyor duygusal zeka... İnsanlardan bahsetmiyoruzki güzel dostum. Dünya görüşlerinden, felsefesinden bahsediyoruz. Yazındada bilimin yeni gelişiminden bahsetmişsin üstelik. Değişmez hükümler inançlardadır. Bilimsel düşüncede sabitler var, ispat aramak sabitliktir. Şimdi diyeceksin ki ispatlanmamış şeylerde gerçeklik yoktur. Ancak bilim şimdiye kadar insan vücudunda bile keşfini tamamlayamamıştır. Varsayımlar üzerinde deneylerine ve araştırmalarına devam eder. Bilim insanın doğayı, evreni ve kendisini tanımasında büyük faydalar sağlamaktadır. Ancak tek başına yetersizdir. Soru sormuş cevabını vermişsin zaten. Olgunun güncel gerçekliğini/doğruluğunu ispatlamak bilimselliğin ilkesi. Ama asla mutlaklığını değil. "Ancak tek başına yetersizdir" derken; Fal bakmayımı öneriyorsun ? Ne de olsa serde bayanlık var. Bilim meydana gelen herhangi bir olayda neden aramaz mı? Önceki tartışmalarımızda sen buna "hayır neden aramaz, sonuçla ilgilenir" demiştin. Peki neden olmadan, sonuç olabilir mi? İnsanlar bilime neden ihtiyaç duymuşlardır? Bilimden önce dogmatik düşünce daha mı fazla egemendi insanlığa? Bence bilim gereklilikti çünkü insan zeki bir canlıydı, doğası gereği araştırmak ve deneylemek istiyor ve bulgularıyla puzzle'ın taşları daha net oturuyor. Ve bilim ilk insandan beri vardı bana göre tabi buda göreceli. Zekaya sahip olan herkes mutlaka hayatı deneyimlemiştir günün şartları ve kendi kişisel tecrübeleri ölçüsünde. Olayların nedenlerini aramak felsefenin (bilim felsefesi) sorunudur. Birden fazla olasılıklar olabileceği tezleri oluşur. Ancak ispat sonucu bilimdir ve tezin ancak birisi doğrulanmış olur. Bilime neden gerek var'ı güzel anlatmışsın. İlk çağlardaki deneysel doğrulamalarda bilimdi. Ancak 19. yüzyılda geliştirilip, sistemleştirildi/ilkeleştirildi. Dinin özünde sorgulamak günah değildir. Ve kesinlikle kabul etmiyorum bunu. Dini yönetmeye soyunmuş insanlar yani din liderleri, toplumları daha kolay sindirmek ve bağlamak için onların sorgulamalarını kısıtlama yolunu seçmişlerdir. O yüzden sorgulayanlara bunun günah olduğu inancı benimsetilmiştir. Ayrıca sorgulamanın önüne geçmenin bir sebebide sorulan sorulara verecek cevapları olmamasındandır. Günah sayılmalıydı ki, bilgisilikleri ortaya çıkmasın. Oysa KURAN sık sık aynı soruyu tekrarlar. "hiç düşünmezmisiniz?, Hiç anlamaz mısınız?" Düşünmek sorgulamaktır aynı zamanda. Burada "sorgulama"yı tanımlamak gerekiyor. Sorgulama, aslında diyalektik yöntemdir Tez, antitez ve sentezle mümkündür. Sorgulanıyor dediğin şey, sadece tanımaya/tanımlamaya çalışmaksa bu diyalektik sorgulama yöntemi değildir. Değişmeyecek hükümlerin sorgulaması olmaz. Bir hüküm'ün değişmeşemeyeceğini "düşünmek" te sorgulamak değildir. Kur'an'daki "düşünmezmisiniz" isetiği, değişmeyeceğini düşünmezmisiniz anlamındadır. Düşüncelerle eylemi birbirinden ayırmak zorundayız zaten güzel dost. Her düşünce fiiliyata geçirilmez ki, hepimizin beklentileri var ama bunlar reelde uygulaması zor şeylerdir. Teori ve pratik insanın ayrılmaz iki özelliğidir. Birisi olmadan diğeri olmaz. Biri diğerini oluşturur. Pratiğe koymamada bir eylemdir. İnananların bilime sığınmak zorunda olduklarını söylüyorsun... Kesinlikle kabul etmiyorum. Bir Müslüman bilmeliki, bilim, ilim, Allah'ın sıfatlarındandır. Herşeyi bir bilim üzerine Yaratmıştır. Hiç bir şeyi tesadüfe terketmemiştir. Kuran'da anlatılan efsanevi olayların herbirinin bilimsel bir açıklaması vardır. Allah kendi Yaratmış olduğu düzeni/kuralları/sistemi/bilimi kendisi bozmamıştır. Allah kulları gibi günden güne fikir değiştirmez, dünyanın dönüş yönünün değiştiğini düşünebiliyormuyuz herhalde felaket olurdu. İşte bunu sisteme oturtan O'dur... Allah ancak bilimin metodlarıyla doğru kavranmaya çalışılır. Mitelojik tanrılar gibi efsanelerle anlatılırsa işte o zaman dogma olur ve hep mistik bir tanrı gibi algılanır. ancak Allah bunu istemiyor ve Kuran'da diyor ki... "Allah'ı hakkıyla anlamaya çalışmadılar"...(!) "Bilim allahın sıfatlarıdır" dediğin şey aslında, yaratılış felsefesidir. (metafizik felsefe) Çözümleyemediği konularda bilimsel gelişmelere sahip çıkmaktadır. Bilim'in metodlarını da insanlar oluşturmuştur. Semitik dinlerde de yüzlerce dogma ve efsane vardır. Defalarca belirtildi. Dünya barışına inanman beni umutlandırır. Ve dilerim gerçek olur. Ama ben sanmıyorum. İnsanlar her alanda bu kadar mafyalaşmışken, emperlasizm dünyanın düzenini belirleyici sistem olmuşken ve insanların büyük bölümü dev holdinglerle bir nevi köle/efendi sistemine geri dönmüşken... Bir grup insanın bütün bu güç karşısında birleşeceğine dair bir ümit beslemiyorum. Feodalitenin, köleciliğin üstesinden gelen insanlar bir gün emperyalizm'in de üstesinden gelecektir. Buna inancım tamdır. İnsan özü ve aklı diyalektik olarak hep olumluya yönelmektedir. Sevgilerimle... 1 Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Değişmez tabular, dogmalar, kemikleşmiş fikirler asıl inançsall dünya görüşlerinde mevcuttur.Bazı hükümleri değil değiştirmeye kalkmak, onu sorgulamaya kalkmak bile günah olur, inkara yol açar. Konulara daha bir dikkatle, daha irdeleyici bir şekilde eğilmeni rica ediyorum. İnançlı insanlarında "Sorgulama" yeteneğine sahip olabileceğini düşünüyorum. Öncelikle ben kendim için söylemek istiyorum; genel kabullerimize göre Dinleri "Eleştirilemez" olarak gören inançlıların var olduğu şüphesizdir. Ancak "Dinlerin Eleştirilemezliği"nin nedenini "Dinlerin Kendileri" olduğunu düşünmüyorum. Bunu, dinleri "İktidar Aracı" olarak gören "Kullanıcıların" bir tanımlaması ve kabulü olarak görüyorum... Yoksa inançlı insanlarda bir çok konuyu sorgulayabilirler. Bugün isimlerini tanımladığımız bir çok İslam büyüğü (ki bazı arkadaşlar onları Müslüman olarak görmüyor nedense) hep bu sorgulama sürecini yaşamış, Varlığı ve Tanrı'yı sorgulamışlardır. İbn-i Sina şöyle der: "Allah'ım aradım aradım, en sonunda teslim oldum..." Ben şuna inanıyorum ki, inancını sorgulamayan hiç bir insan, inandığı şeyden emin olamaz... Sorgulamaya kalkmanın "İnkar"a yol açtığını düşünmüyorum... Eğer öyleyse, bir Müslüman olarak en başta ben "İnkarcıyım!!!"... Bence bu yapıştırılmış bir yaftadır. İslam yada Hıristiyanlık ne zaman sorgulanmamaya başlamış? Yönetimlerce "Siyasi" olarak halkın "Devlete Bağlılık Bağı" olarak kullanılmaya başlamasıyla... Avrupa'da paganizm varken, din yönetimde etkili değildi, ancak Hıristiyanlık "Devlet Dini" olunca halk artık eski Romadaki gibi "Romalılık" bağı ile değil "Hıristiyanlık" bağı ile devlete bağlandı... Güç tek bir elde toplandı: Kilise... Kilise bu gücü kaybetmemek için Hıristiyanlığı "Eleştirilemez" kılmalıydı ve öyle de yaptı... İslam dünyasında da bu böyledir. Emeviler hükümdarlıklarını "Baki" kılmak için Hz. Muhammed'in Ehl-i Beyt'ini katletmelerine rağmen; "Müslüman olduklarını" iddia edebilerek, temel mantığı "Baştakiler Kötü'de Olsa Devlet İradesine Boyun Eğmek" politik düşüncesini taşıyan görüşleri desteklemişlerdir. Yönetimi, dini kullanarak "Sorgulanamaz" kılmışlardır. Bence "Dinlerin Sorgulanamayışı"nın altındaki "Tarihi Neden" budur. Yoksa Emeviler döneminde, Emevi iktidarının "Ne Olduğunu" iyi bilen Şia'lar yönetimi sorgulayabilmekte idi ve "Tasavvuf" geleneğini canlandırmaya başlamışlardı... Tasavvuf geleneği bildiğiniz gibi Tanrı'nın "Anlaşılma" dönemidir. Zen Budizmine benzer bir yapıdadır. "Aydınlanma" (Satori) olgusu vardır... Yani Tanrı "Sorgulanabilmektedir". Aksine bilimi kabullenmek zorunda kaldıklarını iddia ediyorum.Çünkü gerçek yaşamdaki karşılaşacakları her olguyu, bilimsel çözümlemek zorunda kalmaktadırlar. Aylak, boş kaldıkları zaman, sığınacak birisini ihtiyacı hissetikleri zaman bilime nankörlük edip bir kurgu yaratıcıya(!) sığınmak zorunluluğu hissine kapılmaktadırlar. Bu yargınıza da katılmıyorum pek... Bilime nankörlük hiç bir kılıfa sığdırılamaz bence... Her inanan için "Sığınacak birisini hissettikleri..." gibi bir tanımlama yanlış... Siz öyle görebilirsiniz ama, ben diğer bir konuda tartıştığımız gibi, bence inanan bir insan, İslam'ın nitelediği şeyleri yeterince biliyorsa eğer, Bilime nankörlük etmek gibi bir eyleme sarılmayacaktır. İnsanlar (yada her insan) bir yaratıcıya bu yüzden bağlanmaz diye düşünüyorum... Doğa'yı istediğiniz kadar bilimle açıklayın, İnancın nitelediği değerler çok farklı... İnançların algılanışı çok farklı... Ben inançlı insanların, inançları "Bilim" ile ispatlama çabasına, yani mesela Kur'an-ın gerçek olup olmadığını ölçmek için "Bilimsel Veriler" üretmelerinin de yanlış olduğunu düşünüyorum... Dünyayı anlamada zorluk çekipte, anlayamadığı zaman bir "Yaratıcı" bulup, O'na sığınanlar muhakkak ki vardır ama tüm inançlıları böyle niteleyemeyiz bence... Çünkü ben şahsım için söylüyorum ki; Tanrı'ya ne kadar inanıyorsam, Bilime de o kadar inanıyorum... Benim gibi düşünen insanlar mutlaka vardır... İnsanlar doğayı yaşamı çözümlerken/tanımlarken kimisi kurgu (metafizik görüş) yolunu seçer.Ki bunu, çözümlemeye gücünün yetemediği yerde ve sığınacak bir yer aradığı zaman yapar. "Gücünün Yetmediği" tanımlamasını ben biraz farklı bir açıdan ele alıyorum, biliyorsunuz... Ki bu ele aldığım açıdan bakarsak, diğer bir konuda bana katılmadığınız fikri niteliyor aslında bu söylediğiniz yada ben öyle sanıyorum... Ben bu görüşe benzer bir şekilde ama biraz farklılıkla şöyle diyorum "Algılayabildiği Kadar = Algılarının Yettiği Kadar"... İnsan her türlü bilgiyi hazmedebilecek bir zihne ve beyne sahip. Ancak bu bilgileri "Anlamlandırma" çok farklı oluyor. Siz "Metafizik" anlamlandırmayı "Gücü Yetmeyenlerin Yaptığı" bir süreç olarak görüyorsunuz; yanılıyor muyum? Madde'yi temel alanlarda "Üst Düzey Anlama Yeteneği"ne sahip oluyor yani bunların "Güçleri Yetebiliyor" sizce... İnançlılarda bunun tam tersini düşünüyor tabi, biliyorsunuz... Ben bir diğerini diğerine üstün kılmıyorum... Gelecek dünyadaki, demokrat, sağduyulu ve insancıl yapıdakilerin (bilimsel dünya görüşlülerin), emperyalizm karşısında birleşeceklerine inancım tamdır. "Bilimsel Dünya Görüşlüler" İnançlılar olmadığına göre, size göre "İnançlı" insanlar emperyalizm karşısında birleşemez, İnsancıl olamaz ve sağduyulu olamaz; öyle değil mi? Ben bir Müslüman olarak şöyle söyleyeyim o zaman: İnsanların, İnançlı/İnançsız ayrımı yapmadan el ele vererek tüm ezilenlerin "Emperyalizm" karşısında ayakta durabileceklerine, "Emperyalizm"e karşı var kalabileceklerine inancım tamdır... Zira "İnsancıl Yapıdalık" sadece "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak"la açıklanabilecek bir şey değildir. Mevlana'da insancıldır, Yunus'da insancıldır, Ahmet Yesevi'de insancıldır. Bende İnsancılım... İnançlı/İnançsız ayrımından çok sizi bir "İnsan" ve "Arkadaş" olarak görüyorum. Bizi birleştiren şeyin "İnanç" değil "İnsan Sevgisi" olmasını umuyorum. İnsanların "İnançlılar Gerektiği Gibi Düşünemez" yada "İnançsızlar Gerektiği Gibi Düşünemez" yargılarına saplanıp kalmadığı bir düzeni hayal ediyorum. Yani etimiz ve kemiğimizle "İnsan" olarak ele alındığımız, Mevlana gibi "Ne olursan ol gel" diyerek herkesi kabullenebildiğimiz, Yunus'un dediği gibi: "Yetmişiki Millete Bir Göz İle Bakmayan, Halka Müderrsi Olsa, Hakikat'e ASİ'dir" diyerek herkesi "Aynı" gördüğümüz bir yaşam hayal ediyorum... Eğer siz, bir "İnançlı" olarak beni "İnsancıl" görmüyorsanız, anladıkları İslam'a bakarak ta birileri sizi "İnsancıl" olarak görmüyorsa (ki biliyorsunuz ki sizi böyle görmeyenler mutlaka var) sanırım umduğum şey bir ütopyadan öteye geçemeyecek... Sizinle "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmadığım" konusunda anlaşmıştık, çünkü bana "Bilimsel Dünya Görüşlü" tanımının "Materyalizm" olduğunu ispatlamıştınız ama "İnsancıl Yapıdalığın" sırf "Materyalizm" demek olduğuna inanmıyorum gerçekten... "İnsancıllığı" Materyalizm içerdiği gibi, diğer bilgiler ve inançlarda bunu içermektedir. Tabi "İnanç"ı bir "Devlet Sistemi" olarak değilde "Kişisel Vicdani Bir Seçim" olarak görüyorsanız bu böyledir... Yoksa "İslam Din Devleti" düşünenler karşısında yerden göğe kadar haklısınız, bişey diyemem... Ama şuna inanın, İnançlı insanlarda "İnsancıl" olabilmektedirler... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 sevgili bilimselcihaklısın gerçektende öyle bir görüş hakim..bizler bile aklımıza gelen soruları sormaya kalktığımızda cevaplar aynı doğrultuda kesiliyor..çünkü düşünülmemiş sorgulanmamış...ama bunun sebebi en azından benim için allah'ın varlığından şüpheye düştüğümüz için değil..çünkü onun varlığını senin farklı bir gözle baktığın doğada ve bütün canlı türlerinde görüyorum...yani benim inancımın kurgusal olduğunu kabul etmem mümkün değil bu sadece bu görüşü savunanların fikridir.. Cümlenin yarısına kadar beni doğrulamışsın sevgili Frozen. Teşekkür ederim. Ancak yarısından sonra dünya görüşün devreye girmiş. Doğayı metafizik dünya görüşüyle dekodluyorsun (çözümleme). Yada büyük bir yaratan ruh canlandırıyorsun düşüncende. Ve devamı geliyor artık insanlarla büyük ruhun iletişimi için. Şeytan, melek, cin, madde ötesi herşey. Sen kabul etsende, etmesende bu tür bir çok kurgusal inanç çeşitleri, doğayı kendine has tanımlamaya çalışıyor. Kendilerinden başkada doğru tanımıyor. Metafizik inançtan kaynaklanan yorumlayıcıların(dini liderlerin/peygamberlerin) rant duyguları... Zira "doğru olan benim" iddiaları çok kesin. Tıpkı siyasi ideolojiler ve onların liderleri gibi. bilimsel görüşe sahip olmak için allahın varlığının reddinin gereğine asla inanmadım..neden bilimi kabullenmek zorunda kalalımki sevgili bilimselci bilim bu dünyayı anlamak,insanı vücudunu çözümleyerek yaşantımızın daha kaliteli daha sağlıklı daha uzun vs olmasını sağlamak için olduğu kadar (kısa bir açıklama)insanlığın ve dünyanın mahvınada yaptıkları buluşları kötü yönde kullanarakta sebep olmaktadır...ne yapalım şimdi bilim kötümüdür diyelim...sizin inanç kötü bunları yazan bir kitaba nasıl inanırsınız demeniz gibi bilimi inkarmı edelim..böylemi olsun... Sevgili frozen, Senin tanrıyı reddedip reddetmemen yine bilimin sorunu değil. Bilimsel ilkeler tanrıyı tanımıyor (algılamıyor). Algılaması için madde özellikli olması gerek. Neden bilimi tanımak zorunda kalalımki sorusuna kısa, güzel bir cevap vernişsin. Yaşamımızın sağlıklı olabilmesi için (ilk giriş bölümünde yazmıştım senin gibi). Bilimle teknolojiyi ayırmak gerek burada. Bilim teknolojiyi yarattığında, kullanımı sağduyulu yada olmayan insanlara kalıyor. Teknoloji ve madde yine insan sevgisi çerçevesinde kullanılmalı. bana görede insanlar doğayı yaşamı çözümlerken yada tanımlarken deneyle, sorgulamayla, duyumlarıyla (bilimsel görüş) tanımlama gerçeğini ilke edinerek içindeki mucizeye tanık olur (metafizik görüş) ve yaradanın varlığına inanır ve yarattıklarına hayran olur.. Doğayı, maddeyi çözmek için bilimsel verileri bırakıp hayal ve kurgularla yorum yapanlar, maalesef/üzgünüm ki bilgi eksikliğinden, yahutta beynine kazınmış dogmalardan hareket ediyorlar. ben dünya barışının bugünkü gözüken tabloya bakarak yorumlarsak olabileceğine malesef inanamıyorum...ama umarım senin gibi dünya barışına inanların mücadelesi galip gelir... Yaklaşımın, toplum örgütlerinin sosyal haklar için yaptıkları mücadelelere katılmayıp(belkide eleştirip), sonradan, kazanılan haklara sevinen kişilere benziyor sevgili Frozen... İyi dileklerimle... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 İnançlı insanlarında "Sorgulama" yeteneğine sahip olabileceğini düşünüyorum. Öncelikle ben kendim için söylemek istiyorum; genel kabullerimize göre Dinleri "Eleştirilemez" olarak gören inançlıların var olduğu şüphesizdir. Ancak "Dinlerin Eleştirilemezliği"nin nedenini "Dinlerin Kendileri" olduğunu düşünmüyorum. Bunu, dinleri "İktidar Aracı" olarak gören "Kullanıcıların" bir tanımlaması ve kabulü olarak görüyorum... Yoksa inançlı insanlarda bir çok konuyu sorgulayabilirler. Bugün isimlerini tanımladığımız bir çok İslam büyüğü (ki bazı arkadaşlar onları Müslüman olarak görmüyor nedense) hep bu sorgulama sürecini yaşamış, Varlığı ve Tanrı'yı sorgulamışlardır. İbn-i Sina şöyle der: "Allah'ım aradım aradım, en sonunda teslim oldum. Yani Tanrı "Sorgulanabilmektedir". Sayın boşiq, Sorgulama konusundada dünya görüşleri temelden farklıdır. Bilimsel dünya görüşünde ilkeli, metafizikte akılcıdır. Yalnızca akılcı yöntem, bilimsel görüşte geçerli değildir. İbn-i sinanın sorgulama şekli, sadece hayalcidir. Hayalinde Allah'ın var olduğunu düşünüp, çaresizlikten onu tekrar bulmak, "sorgulamak" değildir. Bilimsel sorgulama, maddesel ve deneysel olmalıdır. Görülüyorki savunmanızı nasıl yaparsanız yapın, görüşlerinize nasıl bilimsel kılıf uydurmaya kalkarsanız kalkın sonuç yine maddeye ve maddesel ispatlara dayanıyor. Bu durumda bilimden soyut olmak zorunda kalıyorsunuz. Ruh ve madde ayrılığı, bilim ve metafizik görüşleri daha temelden ayırıyor. "Gücünün Yetmediği" tanımlamasını ben biraz farklı bir açıdan ele alıyorum, biliyorsunuz... Ki bu ele aldığım açıdan bakarsak, diğer bir konuda bana katılmadığınız fikri niteliyor aslında bu söylediğiniz yada ben öyle sanıyorum... Ben bu görüşe benzer bir şekilde ama biraz farklılıkla şöyle diyorum "Algılayabildiği Kadar = Algılarının Yettiği Kadar"... İnsan her türlü bilgiyi hazmedebilecek bir zihne ve beyne sahip. Ancak bu bilgileri "Anlamlandırma" çok farklı oluyor. Siz "Metafizik" anlamlandırmayı "Gücü Yetmeyenlerin Yaptığı" bir süreç olarak görüyorsunuz; yanılıyor muyum? Madde'yi temel alanlarda "Üst Düzey Anlama Yeteneği"ne sahip oluyor yani bunların "Güçleri Yetebiliyor" sizce... İnançlılarda bunun tam tersini düşünüyor tabi, biliyorsunuz... Ben bir diğerini diğerine üstün kılmıyorum... Sayın boşiq, Diğer başlıklarda, bilimsel görüşlü arkadaşlarla tartışmalarınızı dikkatli bir şekilde takip ettim. Kelimelerle çok oynadığını, takla attırdığını söylemişlerdi bunu aynen burada da yapıyorsun. Şunu çok iyi biliyorsunki "gücü yetmeme" nin anlamı: Bilimsel bilgiden yoksun anlamında söyleniyor. Hayalci ve kurgucu olmadığından da daha sağlıklı kavraması yorumlaması söz konusu. Daha zeki anlamında söylenilmiyor. "Bilimsel Dünya Görüşlüler" İnançlılar olmadığına göre, size göre "İnançlı" insanlar emperyalizm karşısında birleşemez, İnsancıl olamaz ve sağduyulu olamaz; öyle değil mi? Ben bir Müslüman olarak şöyle söyleyeyim o zaman: İnsanların, İnançlı/İnançsız ayrımı yapmadan el ele vererek tüm ezilenlerin "Emperyalizm" karşısında ayakta durabileceklerine, "Emperyalizm"e karşı var kalabileceklerine inancım tamdır... Zira "İnsancıl Yapıdalık" sadece "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak"la açıklanabilecek bir şey değildir. Mevlana'da insancıldır, Yunus'da insancıldır, Ahmet Yesevi'de insancıldır. Bende İnsancılım... İnançlı/İnançsız ayrımından çok sizi bir "İnsan" ve "Arkadaş" olarak görüyorum. Bizi birleştiren şeyin "İnanç" değil "İnsan Sevgisi" olmasını umuyorum. İnsanların "İnançlılar Gerektiği Gibi Düşünemez" yada "İnançsızlar Gerektiği Gibi Düşünemez" yargılarına saplanıp kalmadığı bir düzeni hayal ediyorum. Yani etimiz ve kemiğimizle "İnsan" olarak ele alındığımız, Mevlana gibi "Ne olursan ol gel" diyerek herkesi kabullenebildiğimiz, Yunus'un dediği gibi: "Yetmişiki Millete Bir Göz İle Bakmayan, Halka Müderrsi Olsa, Hakikat'e ASİ'dir" diyerek herkesi "Aynı" gördüğümüz bir yaşam hayal ediyorum... Eğer siz, bir "İnançlı" olarak beni "İnsancıl" görmüyorsanız, anladıkları İslam'a bakarak ta birileri sizi "İnsancıl" olarak görmüyorsa (ki biliyorsunuz ki sizi böyle görmeyenler mutlaka var) sanırım umduğum şey bir ütopyadan öteye geçemeyecek... Doğrusunu söylemek gerekirse; İnançlı insanlar egolarını ön plana alıp, tüm yatırımlarını diğer dünyada yan gelip yatmak için harcarlar. Bu nedenle, onlar için korunacak değerler Tanrı, Peygamberleri ve diğer dünyadaki konumlarıdır. Tanrının emri ile bu dünya onlar için oyun, eğlence, ve yalandır. Bu nedenle insani değerler son planda kalmaktadır. Bu şekildeki bir işbirliğini gerçek değerleri varken ne derece dikkate alırlar bilinmez. Aydın gurupların mücadelesi içinde yer almadıkları gibi, aksine onlara engel olmaktadırlar. "İnsan değeri", bilimsel görüşün ilk değeridir. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Sen katılsanda, katılmasanda insan sevgisi dünya görüşlerinde temel oluşturmakta. Benim bildiğim dostumda, insan sevgisinin üst düzeyde olduğuna inanıyorum. Kaldıki inançlar da bilimsel görüşlerden kopya çekip "herşey insan içindir"demiyormu ? Sevgili dostum İnsan sevgisi dünya görüşünde temel oluşturmakta diyorsun da, nerede bu insanlar... Dostumda insan sevgisinin üst düzeyde olduğuna inanıyorum dediğin sanırım ben oluyorum. Bunun için teşekkür ederim ama çevremize baktığımızda insanların birbirini ne kadar sevdiğine tanık oluyoruz değil mi?(!) O kadar seviyorlar ki, birbirlerini bir kaşık suda boğuyorlar. İnsanlardan bahsetmiyoruzki güzel dostum. Dünya görüşlerinden, felsefesinden bahsediyoruz. Yazındada bilimin yeni gelişiminden bahsetmişsin üstelik. Değişmez hükümler inançlardadır. Soru sormuş cevabını vermişsin zaten. Olgunun güncel gerçekliğini/doğruluğunu ispatlamak bilimselliğin ilkesi. Ama asla mutlaklığını değil. "Ancak tek başına yetersizdir" derken; Fal bakmayımı öneriyorsun ? Ne de olsa serde bayanlık var. İnsanlardan bahsetmiyoruz da kimlerden bahsediyoruz sevgili bilimselci, insan sevgisini taşıyanlarda, emperyalist sistemi yürütenlerde insanlar değil mi? Felsefede bir düşünce biçimi, ve insan merkezli... Değişmez hükümler inançta olduğu gibi, bilimde de yok mu? Örneğin kabul edilmiş bilimsel gerçekler vardır bunlar değişmezler sistemin işleyişi mesela... İnançtada değişebilen fikirler vardır düşünen insan bilirki, bildiğini sandığı şeyler zaman içerisinde değişebilir farklı açıklamalar getirilebilir. Bilimsellik eğer dogmayı kabul etmiyorsa kendisi dogmatik olmamalı. Şöyle ki, bilim bir araştırma yoludur bir din değildir o sebeble ispatlanmış gerçeklerin kabulü gibi, varsayılarında zaman içerisinde cevap bulabileceğini gözardı etmemelidir. Ben öyle sanıyorum ki bilim kendi başına bunu yapmıyor bilimi dünya görüşü olarak kabul edenler böyle kabul ediyor. Tek başına yetersizdir derken falcılıktan sözetmiyorum. Açıklanamazlardan söz ediyorum. Günün şartlarında açıklanamaz olanlar için önyargısız yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Örneğin bilim hiç bir doğa olayının bir sebeb dışında oluşabileceğine inanmazken Yaratıcı Varlığı ispat edemediği için yok saymamalıdır. Ya da bilime inananlar diyelim. Olayların nedenlerini aramak felsefenin (bilim felsefesi) sorunudur.Birden fazla olasılıklar olabileceği tezleri oluşur. Ancak ispat sonucu bilimdir ve tezin ancak birisi doğrulanmış olur. Bilime neden gerek var'ı güzel anlatmışsın. İlk çağlardaki deneysel doğrulamalarda bilimdi. Ancak 19. yüzyılda geliştirilip, sistemleştirildi/ilkeleştirildi. Burada "sorgulama"yı tanımlamak gerekiyor. Sorgulama, aslında diyalektik yöntemdir Tez, antitez ve sentezle mümkündür. Sorgulanıyor dediğin şey, sadece tanımaya/tanımlamaya çalışmaksa bu diyalektik sorgulama yöntemi değildir. Değişmeyecek hükümlerin sorgulaması olmaz. Bir hüküm'ün değişmeşemeyeceğini "düşünmek" te sorgulamak değildir. Kur'an'daki "düşünmezmisiniz" isetiği, değişmeyeceğini düşünmezmisiniz anlamındadır. Nedenleri ararken sonuca ulaşmadığı halde bilim neden yoksayıyor öyleyse. Bilim nesnelerle/maddeyle ilgileniyorsa madde üstü bir varlığı hangi teknik öğe ile ispatlamayı düşünüyor? 19. YY da sistemleştirildiğini söylüyorsun yani daha çok genç bir sistemimiz var. Ancak evrenin yaşı ise bununla mukayese edilemez öyle değil mi? Sorgulamanın teknik yöntemlerini anlatmışsın, sorgulama önce düşüncede başlar ve en büyük erdemdir. Bilim bile düşüncenin ürünüdür. Ve yanılma olasılığı oldukça yüksek olan insanın düşüncesinin ürünü. Bunu küçümsemek için söylemiyorum aksine insan deneyimlerini yanılgılarından çıkarttığı derslerle derecelendirdiği için bunu önemsiyorum. Değişmeyecek hükümler derken neyi kasdediyorsun? Sorgulama anlamak/kavramak/bulmak ve sonuçlandırmak değilmidir? Neden/sonuç ilişkisi ile bağlantılamak gerekiyorsa nasıl sorgulama düşünce değildir diyebiliriz. Kur'an daki "düşünmezmisiniz" isteği değişmezlikten değil doğru anlamaya çalışmaktan ve düşünmeye özendirmek için söyleniyor. Düşünün ki gelişin, gelişmenin tek yolu budur... Teori ve pratik insanın ayrılmaz iki özelliğidir.Birisi olmadan diğeri olmaz. Biri diğerini oluşturur. Pratiğe koymamada bir eylemdir. "Bilim allahın sıfatlarıdır" dediğin şey aslında, yaratılış felsefesidir. (metafizik felsefe) Çözümleyemediği konularda bilimsel gelişmelere sahip çıkmaktadır. Bilim'in metodlarını da insanlar oluşturmuştur. Semitik dinlerde de yüzlerce dogma ve efsane vardır. Defalarca belirtildi. Teorsi ve pratik ayrılmaz bir özellik olabilir ancak benim söylediğim şey her düşünce pratiğe dönüştürülemez ve realitede çok farklıdir... Düşünceyi pratiğe koyma yanlışsa o zaman o düşüncenin özünde bir yanlışlık var demek ki, ama öyle ise o zaman yeryüzünde hiç bir şartla tam demokrasi sağlanamaz teorisi ortaya çıkıyor. Çözümlenememiş konular dediğimiz şey herşeyin bir varedeni oluyorken evrenin ve insanın varedeni olmasını bilim nasıl kabul edemiyor? Cevaplanamamışlar derken bahsedilen ispatlanamamışlar ise zaten bilim teknik imkanlarıyla Allah'ı ispat edemez. İşte akıl burda devreye girer ve sorgulanamaz dediklerimiz sorgulanır. (bu arada ben kopyala yapıştır yaparken cevabı erken yolladım ve ardından düzenleyemedim sanırım admin düzeltir) Selamlar Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Sevgili dostum sardunya, Konuyu ve anlatımlarımı daha netleştirmek için kısa kısa cevaplayacağım. Şunu artık kabullenmemiz gerekir. Bir dünya görüşü yada bir teoriyi eyleme dönüştürmek için onu önce kavramak, sonrada doğru bir şekilde hayata geçirmek gereklidir. Yanlış yapanlar o dünya görüşünü kavrayamamış, pratiğe koyamıyor demektir. İnsanların yaptığı hataların sebebi, bilimsel görüş yada teknolojik bulgular olamaz. "İnsanların birbirlerini bir kaşık suda boğmaları"nın nedeni, bilimsel görüşü kavrayamayıp emperyalist kültüre göre davranmalarından dolayıdır. İnsan sevgisini özümseyen bir insanın eylemi insanca, Emeryalist emelleri benimseyen bir insanın eylemleri "canavarca" olacaktır. Burada asıl vurgulamamız gereken, insan sevgisi kültüründen başha alternatif seçeneğimiz varmı ? İnançtada değişebilen fikirler vardır Yanlış biliyorsun dostum.İnanç hükümleri asla değişmez. Değişebildiğini düşünmek, Allah'ın hükümlerinin değişebilirliğini düşünmek anlamına gelir. "Tek başına yetersizdir derken falcılıktan sözetmiyorum. Açıklanamazlardan söz ediyorum." "Açıklanamazlar" derken eğer, madde dışında bir inançtan bahsediyorsan bu, kurgu hayal ve hatta fal olmaktadır. Bilimin bir olgu ve bir kuramı ele alıp incelemesi için onun madde kaynaklı olması gereklidir. "Kur'an daki "düşünmezmisiniz" isteği değişmezlikten değil doğru anlamaya çalışmaktan ve düşünmeye özendirmek için söyleniyor. Düşünün ki gelişin, gelişmenin tek yolu budur..." Değişmezliği doğru anlamak için düşünün. Farketmiyor.Madde kaynaklı olmayan her düşünce metafizik görüştür.(hayaldir, kurgudur) Bunu sık sık vurgulamamın nedeni anlaşılabilmesi için. "bilim, teknik imkanlarıyla Allah'ı ispat edemez. İşte akıl burda devreye girer ve sorgulanamaz dediklerimiz sorgulanır." Doğrusun. Maddeden soyut, hayalci akılın kurguladığı varsayımlarla bilim ilgilenmez. Sevgilerimle... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Sayın boşiq,Görülüyorki savunmanızı nasıl yaparsanız yapın, görüşlerinize nasıl bilimsel kılıf uydurmaya kalkarsanız kalkın sonuç yine maddeye ve maddesel ispatlara dayanıyor. Bu durumda bilimden soyut olmak zorunda kalıyorsunuz. Ruh ve madde ayrılığı, bilim ve metafizik görüşleri daha temelden ayırıyor. 1- İnancıma hiç bir Bilimsel kılıf uydurmadım. Aksine, İnançların Bilim ile ispatlanabilecek olgular olmadıklarını savunuyporum... Eğer Soyut kavramları "Bilimsel" açıdan ele alma çabam olsaydı, nitelemenizde haklı olurdunuz... Ama nasıl bir anlam yüklediniz anlamış değilim... Daha nasıl açıkça söyleyebilirim size? İnançları Bilim ile, Bilimi de İnanç ile ele alamazsınız? Açık mı? 2- Konumuz "İnanç" ise eğer, zaten "Soyut" olmak zorundayız arkadaşım... "Soyut" olan, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, yani bilim ile ispatlanamayan değerlerden bahsediyoruz... Eğer Doğa Kanunlarını tartışıyor olsaydık, son derece Maddeci de olunurdu. İnanç konusunda "Soyut" olmak, "Zorunda Kalmak" değil bir gerekliliktir. Ne yani size "Melekler Bilimsel Olarak Kanıtlanabilir" mi demeliydim? Yada "Bir Yaratıcı %66.66 Olasılıkla Vardır" mı deseydim... 3- Ruh ve Madde ayrılığını belirttiğimi zaten anlamış olmalıydınız. Zira"Ruh" dinsel bir kavramdır ve Soyuttur ve Bilim ile açıklanamaz... Madde ise Somut bir kavramdır ve Bilimin konusudur... Ben İnanç ile Bilim birbirini nitelemez derken bu tanımı ima etmek istemiştim... Zira sizinde dediğiniz gibi Ruh ve Madde ayrılığı Bilim ile Metafizik görüşleri ayırıyor. Birini, diğeriyle anlamak imkansızdır. Metafiziği yada İnançları "Bilim" ile Bilimi de "Metafizik" ile ele almamalıyız... Yazımda bu görüşü niteledim, ama neyi yanlış yada eksik söyledim bilmiyorum, yani neye koşut olarak verdiniz bu cevabı? Sırf cevap olsun diye mi? Zira şöyle demişim: Doğa'yı istediğiniz kadar bilimle açıklayın, İnancın nitelediği değerler çok farklı... İnançların algılanışı çok farklı... Ben inançlı insanların, inançları "Bilim" ile ispatlama çabasına, yani mesela Kur'an-ın gerçek olup olmadığını ölçmek için "Bilimsel Veriler" üretmelerinin de yanlış olduğunu düşünüyorum... Açık değil mi bu arkadaşım? Sayın boşiq,Diğer başlıklarda, bilimsel görüşlü arkadaşlarla tartışmalarınızı dikkatli bir şekilde takip ettim. Kelimelerle çok oynadığını, takla attırdığını söylemişlerdi bunu aynen burada da yapıyorsun. Şunu çok iyi biliyorsunki "gücü yetmeme" nin anlamı: Bilimsel bilgiden yoksun anlamında söyleniyor. Hayalci ve kurgucu olmadığından da daha sağlıklı kavraması yorumlaması söz konusu. Daha zeki anlamında söylenilmiyor. Arkadaşım, sanırım suçlamak bi şekilde zevk veriyor olmalı... Yanlış anlamış olma ihtimalim olamaz mı? Eğer sizin söylediğiniz niteleme ile aynı paralelde değil idiyse yazdığım, yanlış anlamış olacağım ihtimalini hiç düşünmediniz mi? Ben, o söyleminizi o anlamda söylemiş olduğunuz izlenimine sahip olmuştum ve o yüzden öyle yazmıştım... Ve bunu da belirttim zaten... Yanlış anlaşılma için üzgünüm ama sanırım sizde başladınız "Laf Ebeliği Yaptığım" ithamına... Yanlış anlama "Laf Ebeliği" değildir. Bende uyandığırdığı anlam çerçevesince yorumladım sadece... "Yanlış Anlamışsınız" demeniz yeterlidir, anlayabilirim... Neyse, önemli değil, bu itham beni gocundurmuyor artık, pelesenk olmuş çünkü, belli... Doğrusunu söylemek gerekirse;İnançlı insanlar egolarını ön plana alıp, tüm yatırımlarını diğer dünyada yan gelip yatmak için harcarlar. Bu nedenle, onlar için korunacak değerler Tanrı, Peygamberleri ve diğer dünyadaki konumlarıdır. Tanrının emri ile bu dünya onlar için oyun, eğlence, ve yalandır. Bu sizin Sanrınızdır... Böyle kimseler yok demiyorum ama tüm İnananları aynı kefeye koyamazsınız. Bu dünya Oyun ve Eğlence yeri değildir... Kur'an-da geçen "Oyun" nitelemesi, "Saklanmaç" gibi bir oyun oynama anlamında değildir... Neyse, nasıl algıladığınız belli... Herkesi aynı kefeye koymanız hatalı yalnız, bunu söylemek isterim... Bu nedenle insani değerler son planda kalmaktadır.Bu şekildeki bir işbirliğini gerçek değerleri varken ne derece dikkate alırlar bilinmez. Aydın gurupların mücadelesi içinde yer almadıkları gibi, aksine onlara engel olmaktadırlar. "İnsan değeri", bilimsel görüşün ilk değeridir. İnsani değerler hiç bir şekilde son plande değildir arkadaşım. Bu da sanırım sizin kişisel bir sanrınızdır... İnsancıllıkla ilgili görüşlerimi açık açık "Laf Ebeliği" yapmadan söyledim... "İnsan Değeri" bilimsel görüşün ilk temeli olabilir, değildir demiyorum ancak sadece Bilimsel görüşe has bir değer değildir. Sadece onun malı değildir... Benim inancımda da var bu değer ve yine en ön planda duruyor... Konuyu uzatmaya gerek yok, sonuçta yazılarımı anlamak istediğiniz gibi anladığınız ve kesin bir önyargı ile yaklaştığınız ortada... Size göre: "Dinler İnsancıl Değildir... Öyleyse İnananlarda İnsancıl Değildir..." Bu mantık doğru değil... Daha nasıl ifade edebilirim ki? Oysa yazmıştım... Neyse... Saygılarımla... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Ancak yarısından sonra dünya görüşün devreye girmiş. Doğayı metafizik dünya görüşüyle dekodluyorsun (çözümleme). Yada büyük bir yaratan ruh canlandırıyorsun düşüncende. Ve devamı geliyor artık insanlarla büyük ruhun iletişimi için. Şeytan, melek, cin, madde ötesi herşey. Sen kabul etsende, etmesende bu tür bir çok kurgusal inanç çeşitleri, doğayı kendine has tanımlamaya çalışıyor. Kendilerinden başkada doğru tanımıyor. Metafizik inançtan kaynaklanan yorumlayıcıların(dini liderlerin/peygamberlerin) rant duyguları... Zira "doğru olan benim" iddiaları çok kesin. Tıpkı siyasi ideolojiler ve onların liderleri gibi. evet farklılığımızda orda başlıyor zaten sevgili bilimselci.. benim dünya görüşümde inançlar kurgusal olmadı zaten... ve evet herkes kendine has tanımlar ama ortak değerlerde buluşarak... şimdi ben sana benim inancımı anlatsam sen şaşırıp belkide sen o zaman müslüman değilsin diyebilirsin...sorgulamaya başlayan beyin durdurulamayacağı için ben kendi doğrularımla yorumlayıp herkes gibi bakmadım belki ama allahın varlığı ve birliğiyle ilgili kuşkuyada düşmedim..düşmedim ama sorgularken bazı sorularım ne yazıkki cevaplanamadı çünkü cevabı bu dünyada değil yada ben bulamadım.. niye anlattım çünkü tamda burda başlıyor ayrılıklar bilimsel olan ve bilimsel sayılmayan dünya görüşlerinin farklılığı..ben inanmışım siz reddetmişsiniz.. Sevgili frozen,Senin tanrıyı reddedip reddetmemen yine bilimin sorunu değil. Bilimsel ilkeler tanrıyı tanımıyor (algılamıyor). Algılaması için madde özellikli olması gerek. Neden bilimi tanımak zorunda kalalımki sorusuna kısa, güzel bir cevap vernişsin. Yaşamımızın sağlıklı olabilmesi için (ilk giriş bölümünde yazmıştım senin gibi). Bilimle teknolojiyi ayırmak gerek burada. Bilim teknolojiyi yarattığında, kullanımı sağduyulu yada olmayan insanlara kalıyor. Teknoloji ve madde yine insan sevgisi çerçevesinde kullanılmalı. tabiki değil.. zaten maddesel olmadığı için reddetmek zorunda.. başka türlü açıklanamaz bir yola girmiş olur... neden reddettikleride açık içinden çıkılmaz bir sorun hem bilimin ana kurallarınada ters düşüyor inancı savunmak hemde tıpkı şimdi olduğu gibi cevaplar göreceli olduğundan saygınlık sorunu var... ayrılamaz teknoloji bilimle gelişir...nasıl ayıralım... tabiki insan sevgisi ve sorumluluk bilinciyle kullanılmalı ama malesef uygulama çok farklı.. Doğayı, maddeyi çözmek için bilimsel verileri bırakıp hayal ve kurgularla yorum yapanlar,maalesef/üzgünüm ki bilgi eksikliğinden, yahutta beynine kazınmış dogmalardan hareket ediyorlar. bence haksızlık ediyorsun..inanmak dünyayı inancıyla yorumlamak çözmek yada algılamak sen ne dersen de adına,hayal ve kurgu değil olamaz ama ne yazıkki burda anlaşmamız imkansız.. Yaklaşımın, toplum örgütlerinin sosyal haklar için yaptıkları mücadelelere katılmayıp(belkide eleştirip),sonradan, kazanılan haklara sevinen kişilere benziyor sevgili Frozen... İyi dileklerimle... bak burdada yanılıyorsun ayrıca şu alıntı işini açıkladığın için teşekkür ediyorum sevgili bilimselci gerçekten kolaymış.. saygılar ve sevgiler.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Teengerin arkadaşımız inanç konusunda oldukça haklı. İnanç bilimsel gerçeklere dayanan bir şey değildir. İnançlar bilmsel temellede değerlendirilemez. Çünkü, bilmsel olarak kanıtlanmış şeylere inanıp inanamamak diye bir durum zaten olamaz. Yani bu gün, ben suyun kaldırma kuvvetine inanıyorum gibi bir cümle olabilir mi ? yada yerçekiminin varlığına inanıyorum gibi bir cümle. adı üstünde ispatlanmış. ispatlanmış bir olguya inanmak diye bir şey olamaz. Çünkü inanç adı üstüne kanıta dayalı olmayan bir şeydir. Ancak hatalı olduğu nokta, Metafizik konusu. Metafizik gerçekten yetersiz kalanların işidir. Bunu inanç bağlamında söylemiyorum, dünyanın yorumlanması anlamında. Metafizik, anlamlandırılamayan şeylerde madde ötesi tinsel varlıklara öykünmektir. Kaldıki bilimin her adımı metafiziği öldürmektedir. Yani bundan bir yüzyıl önce Metafizikçiler dünyanın insanın algılarından ibaret olduğunu ve maddi dünya diye bir şey olmadığını söylerlerdi. Oysa bu gün dünyanın insandan milyarlarca yıl öncede var olduğu ispatlandı. Metafizik işin kolayına kaçmaktır. en kaba tabiriyle sıkıştığı yerlerde, doğaüstü varlıklara yormaktır işi. Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 İlk önce canımın içi bilimselcime topic için teşekkürlerimi sunarım. Arkadaşlar, burda yine herzamanki hata tekrarlanıyor. İnanç derken neye inanç bu? Tanrıyamı? Dinemi? Şimdi ikisine birden diyeceksiniz ama böyle bir şey çok mantıksız. Bu ikisini ayrı ayrı ele almalısınız. Hadi diyelim tanrının varlığını bir şekilde anladınız. Peki din deyince, hangi din olacak bu? Öyle ya, Mademki tanrı olunca bir dinde şart oluyor, peki hangi din şart oluyor? Annenizin dinimi? Yoksa hiç farketmez, herhangi bir din olsada olurmu? Şimdi herkez diyecekki; ben dinime ailemden geldiği için inanmıyorum, dinimi kendim sorguladım ve doğru olduğuna karar verdim. Peki ama, nasıl oluyorda insanların çok az istisnası hariç, hemen hemen hepsi ailesinin dinine mensup? Nasıl oluyorda dünyada herkez dinini sorgulayıp ve en sonunda ailesinin dinini seçiyor? Bunda bir gariplik yokmu? Putperestin oğlunada sorduğunuz zaman, ben dinimi sorguladım ve öyle inandım diyor ve oda ailesinin dinini seçiyor. Öyleyse demekki gerçekten bir sorgulama filan yok. Önce inanıp, sonra sorgulama var. Onada sorgulama filan denemez. Bir kere, eğer tanrıya inanıyorsunuz diye, tanrı mutlaka birde din göndermiştir diyorsanız, öyleyse dünyadaki bütün dinleri sorgulamanız gerekir. Hepsini sorgulamadan hangi dinin doğru olduğuna emin olamazsınız. Yani sadece annenizin dinini sorgulamakla, ben din sorguladım ve inandım demeniz kafi gelmez. Neden? Çünkü eğer aileniz putperest olsaydı, siz islam dinini değil, putperestliği sorgulayacaktınız. O zamanda, şimdiki gibi, islam dini hak dindir diyemeyecektiniz. Şimdi herkez, ben putperest bir aileden bile gelseydim, islam dinini yinede sorgulardım diyecek. Diyecek ama ben inanmayacağım. Nasıl inanayımki? Dünyada kaç tane putperest islam dinini gerçekmidir diye sorguluyor? Ayrıca şunuda bilmelisinizki, bir dine inanmanız için, o dinin kitabını baştan sona, en az 10 kere okumanız lazım. Üstelik okurken önce "bu bir yalandır" ilkesini unutmamalısınız. Çünkü kendisini ispatlamamış herşey baştan yalandır. Doğru olacaksa, sonradan doğru olacaktır, en baştan değil. Bir daha söylüyorum, okurken onu "yalandır" diye okumanız lazım. yoksa sorgulamış olmazsınız. Yalanmıdır doğrumudur diyerek bile olmaz, kesinlikle yalandır diye başlamanız lazım. Nasıl olsa siz istediğiniz kadar yalan deyin, o bir gerçekse, en sonunda ortaya çıkar Ama bunu sona bırakmanız lazım. Hangi sona? 10 kere böyle yalandır diye okumanın en sonuna. Neden 5 kere değilde, 10 kere? Çünkü emin olmalısınız, hayatınızı ona göre yönlendiriyorsunuz, dünya görüşünüzü etkilecek en önemli konuya karar veriyorsunuz. Varmı burda öyle biri? Yani Kuranı bu bir yalandır diyerek, baştan aşağıya 10 kere okumuş olan müslüman? Yok tabiki. Bittimi peki? hayır bitmedi, çünkü daha sırada başka dinlerde var. Bütün dinlerin kitaplarını 10 ar kere bu şekilde okumanız lazım. Çünkü belki öbürü daha doğrudur. Nasılki bütün çarşıyı gezmeden, aldığınız en iyi ayakkabıya bile, en iyisi budur diyemezseniz, bütün dinleri gezmeden de en doğru din budur da diyemezsiniz. Yani illada bir din lazımsa diyorum. Peki böyle biri varmı? Tabiki oda yok. Öyleyse sorgulama filan yok. Sadece inanmak var. İnanmak da kendinize ait inanmak olsa hadi neyse, öylede değil. Başkalarının inanmalarına inanmak var. "Kuran gerçek değilse daha o tarihlerde şunu nerden biliyor, bunu nerden biliyor?" Bu bile "kopyalama sorgulama" şekli, başkalarından alınma sorgulama, hazır sorgulama, hiç yorulmadan sorgulama. Hangi din savunana bakarsanız bakın, hep aynı şeyler, aynı imalathaneden çıkmış. Şuraya bir pasaj düşelim, sonra devam edelim; ------------ Arkadaşlar, kuran hiçbirşey bilmiyor. Kuran şu anda sizin bildiğiniz kadar bile birşey bilmiyor. Kuran sadece 1400 yıl önce ne vardıysa onu biliyor. Siz ise 2007 yılındaki bilgileri biliyorsunuz. O nerden biliyor hikayeleride onu oraya, bunu buraya çekmekten başka birşey değildir. Kuran tam tersine, kendi zamanına göre bile ilkel bir kitaptır. Konuları bile birbiriyle alakasız yerlerde karma karışıktır. Örneğin, içinde basit bir konuyu araştıracak olsanız dahi, kitabı baştan sona okumanız gerekir. Çünkü o konu kitabın içinde paramparça vaziyettedir. --------------- İnanmayı ikiye ayırmıştık ya! Yani din ve tanrı inancı olarak. Din konusunu yukarda ele aldık. Şimdide tanrı meselesini dinden ayrı olarak ele alalım. Yanlız inanmak derken, bilerek inanmakmı, yoksa bilmeden inanmakmı? ona bir bakmak lazım. Eğer bilmeden inanacaksanız, şimdiden inanın gitsin, yazımın devamını bile okumanıza gerek yok. Ama bilerek inanacaksanız, bilerek inanmanın tek yolu bilim yoluyla inanmaktır. Yani bilme yoluyla inanmalısınız. Bilme, bilmek, bilim, bilen, bilim......... İnanma yok daha, henüz varlığını öğrenip bilmeye çalışıyoruz. Sonra inanırız, şimdi değil. Ben varsam, ağaçlar, kuşlar varsa, bu dünya, bu evren varsa, öyleyse bütün bunların bir sahibi olması gerekir. Eee, peki bilimde böyle bir kural varmı? Birşey varsa onun birde sahibi vardır diye bir bilim kuralı varmı? Varsa kim koymuş bu kuralı? hangi bilimadamı? Evrenin varı yoğu çözülmüşmü ki, böyle bir şart, kural koyulsun? Ben bir ateist değilim, ama bilimde böyle bir şart olmadığını bildiğim için, bu konuda ateistlere hak veriyorum. Peki bütün bunları kim yarattı? Olmaz ama şimdi, hani bilimle devam ediyorduk? Bilimde böyle bir şart da yok. Birşey varsa onu mutlaka bir başka biri yaratmıştır diye birşey yok. Ne oldu şimdi? Bilimle gittik, elimizde ne tanrı, nede din kaldı. Zaten tanrının varlığı bile kesin değilse, din nasıl kesin olur? Tanrısız din olurmu hiç? Peki ama bilim yetersizdir, herşey bilimle çözülemez: Yahu ne yapalım yani? elimizde bu kadarı var, idare etmesini bilicez. Elimizde ne varsa, onunla yetinicez. Bilim yetersizdir deyip, bilimi/bilmeyi bırakıp duyguları mı devreye sokalım yani? Eğer 2007 yılının bilimini acizdir diyerek onu devreden çıkarıp, sonrada duyguları devreye sokarsak, o zaman bildiğimiz en duygulu canlılar fillerdir, onlar bu konuda ne yapıyorlarsa bizde onu yapalım. Fillerin bir dini varmı? Yok Demekki duyguyla bilmek olmuyormuş? Akıl hastalarının da duyguları var, onlara danışsak nasıl olur? Peki o zaman, mademki illaki duyguları devreye sokacaksınız, öyleyse bilimle karışık, duygularıda devreye sokalım. Oldumu? Yine olmadı. Neden olmadı? Çünkü bilimde duygu, muygu olmaz. Bilimde sadece gerçekler olur, başkada birşey olmaz. Otomobilinizin fren sistemini, birisi duygularına göre yapsın istermiydiniz? Açın bakalım otomobilinizin kaputunu içinde hiç duygusal birşey varmı? Mesela kalp şekline bir karbiratör, yada dudak şeklinde bir radyatör. Yok dimi? Olmaz tabi. Peki duygusuzmu olmalıyız? Hayır, sadece nerede duygulanıp, nerede gerçekçi olmamız gerektiğini iyi ayırt etmeliyiz. Birşeyin gerçek olup olmadığını anlamak için, onu gerçeklerle sınamalıyız, yani bilimle. Gerçek olup olmadığı şart değilse, o zaman duyguları kullanabiliriz. Duygu da neticede bir akıl ürünüdür. Yani beyin içinde üretilen bir takım olaylardır, karaciğerle ilgisi yoktur. Fakat, duygu kontrolsüz bir akıldır. Güvenilmezdir. Güvenilmez bir akılla gerçekleri çözemeyeceğimize göre, bu iletimde burada biter artık. nokta. İşte benim dünya görüşümün bir parçası. Hepinizin yeni yılını en güzel dileklerim ve çiçeklerimle kutlarım. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Sevgili Evrensel, Cyrano, By_x_man, güzel açıklamalarınız için çok teşekkür ederim. Çok yararlandığım bu yazılanları, Güzel dostum ve sevgili frozen arkadaşlarımın da dikkatle okumalarını öneririm. İnançlarımız nereden geliyor, nasıl inanıyoruz ? Metefizik görüşle sorgulamak mümkünmü ? Arkadaşlarımız çok güzel anlatmışlar. Gelelim tartışma üslubunu sevdiğim sayın boşiq'e. Arkadaşımız, metafizik görüşle bilimsel görüşü ayırıyor. Birisi ile, diğerini tanımlamanın mümkün olmadığını söylüyor. Bunu zaten evvelden de söylüyordu ama, sonradan söyleyeceğim çelişkisi hata yapmasına, kelimelere takla attırmasına (laf ebeliği demiyorum) neden oluyor. Ayrıca, dünya görüşlerinde çelişkiler taşıyan diğer arkadaşlarımıza da örnek oluyor. Alt yapılarından hareketle "Bak işte boşiq haklı" diyorlar ve onu alkışlıyorlar. Yanlış yapıyorlar.(umarım kızmazlar) Sayın Boşiq'in çelişkisi şu. "Metafizik görüş ayrıdır, bilimsellik te ayrı." "Birisi diğeriyle bağdaşmaz. Diğerini tanımaz" "Ama ben tanırım. İkisini de tanırım." "İkisini de kabulleniyorum. İki dünya görüşüm var. İkisini de gerçek buluyorum." "Dünyayı anlamada, tanımlamada olguları, olayları çözümlerken/yorumlarken ikisinide referans alabilirim." "Çünkü ikiside benim dünya görüşüm." İşte, sayın boşiq bu bariz çelişkinin farkında değil. Yorumu, dili, araştırması, içtenliği ve hatta insancıl tarafını beğendiğim bu arkadaşım. Biri biriyle çelişen, ilkeleri asla örtüşmeyen bu çelişkiyi, kendisinde yaşıyor. Biri biriyle uzlaştırmaya çalışıyor(uzlaşmazlığını bildiği halde). Kendisinde bir ikilem oluşturmuş. Öyle yaşamaya çalışıyor. Bu çelişkisi, kendisi ile "insani değerler" konusunda sağlıklı işbirliği yapmamıza engel oluyor. Sayın boşiq, bu söylediklerimin farkına varmayıp kabullenmez ise ; İki dünya görüşünün bir insanda bulunmasının neden çok yanlış olduğunu, hatta kendi için de, toplum için de felaketlere yol açacağını tartışmak isterim. Tüm forumdaşlarımın yeni yılını kutluyorum. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Sevgili dostum sardunya,Şunu artık kabullenmemiz gerekir. Bir dünya görüşü yada bir teoriyi eyleme dönüştürmek için onu önce kavramak, sonrada doğru bir şekilde hayata geçirmek gereklidir. Yanlış yapanlar o dünya görüşünü kavrayamamış, pratiğe koyamıyor demektir. İnsanların yaptığı hataların sebebi, bilimsel görüş yada teknolojik bulgular olamaz. "İnsanların birbirlerini bir kaşık suda boğmaları"nın nedeni, bilimsel görüşü kavrayamayıp emperyalist kültüre göre davranmalarından dolayıdır. İnsan sevgisini özümseyen bir insanın eylemi insanca, Emeryalist emelleri benimseyen bir insanın eylemleri "canavarca" olacaktır. Burada asıl vurgulamamız gereken, insan sevgisi kültüründen başha alternatif seçeneğimiz varmı ?. Çok güzel söylüyorsun da güzel dostum bütün bunlar birer ütopya olmuyor mu? İnsanların pek çoğunun içinde varolan "egemen güç/egemen devlet/egemen maddi kaynak" lara sahip olma dürtüsünü yok edebilmenin uygulanabilir eylemi var mıdır? Bilimsel görüşü kavramak diyorsun insan sevmenin tek yolu bu değildir. İslam filozofları çok hümanist yaklaşmışlardır bütün insanlığı kucaklamaya. Ancak bilimsel görüşü savunanlar bütün insanlığı zaten kucaklayamıyorlar. Bu bir kandırmacadan ibaret bence. Çünkü bu konuda o kadar katı kuralları varki herhangi bir inanca sahip olanları asla kendileri ile bir tutmuyorlar, onların inanç haklarını bir hak olarak görmüyorlar bile. Bu durumda bütün insanlığın bir araya gelmesi için toptan inançları terk etmesi gerekiyor sanıyorum ancak bunun mümkünü yoktur. Yanlış biliyorsun dostum.İnanç hükümleri asla değişmez. Değişebildiğini düşünmek, Allah'ın hükümlerinin değişebilirliğini düşünmek anlamına gelir. "Açıklanamazlar" derken eğer, madde dışında bir inançtan bahsediyorsan bu, kurgu hayal ve hatta fal olmaktadır. Bilimin bir olgu ve bir kuramı ele alıp incelemesi için onun madde kaynaklı olması gereklidir. İnanç hükümlerinde ibadet etmenin belli kuralları vardır bunların değişip değişmemesi ise zaten sorun olamaz. Allah'ın varlığı ve birliği hükmünün değişmesinden söz ediyorsan buda değişmez ancak Allah kavramının insanlığın büyük çoğunluğu için tam ve doğru kavranması mümkün olmamakla beraber zaman içerisinde gelişme göstererek değişir. Allah'ın varlığının değişmesinden söz etmiyorum yanlış anlaşılmasın ancak O'nun ve sisteminin anlaşılması kişilere göre bile değişir. Her zihinde farklı bir yönden anlaşılır. Aslında filozoflar hiç bir insanın tek başına ve kısıtlı bilgisi ve algısıyla O'nu hiç bir zaman tam olarak kavrayamayacağını söylerler. Çünkü ziyadesiyle büyük ve akılların idrakının üstündedir. Ancak Yarattığı sistem doğru öğrenilir ve anlaşılırsa o zaman çok farklı pencereler açılır ve işte değişmez zannettiğin şeyler o zaman değişir. Değişmezliği doğru anlamak için düşünün. Farketmiyor.Madde kaynaklı olmayan her düşünce metafizik görüştür.(hayaldir, kurgudur) Bunu sık sık vurgulamamın nedeni anlaşılabilmesi için. Doğrusun. Maddeden soyut, hayalci akılın kurguladığı varsayımlarla bilim ilgilenmez. İşte şimdi tercih etme yolu açılır önümüzde, sen metafizik görüşü ciddiye almazsın ve maddenin gerçekliğine ve geçerliliğine sığınarak bir Yaratıcının var olmadığına inanmayı seçersin. Birileride ispata gerek duymadan aklının ve iç görüsünün yönlendirmesi ile hiç bir şeyin ve hatta ilk maddenin bir "neden" olmadan meydana geleceğine inanmaz ve bunları Yaratan bir güce inanır. Bilim Allah'ın varlığı ile ilgilenmesin zaten. Bilim kendi yapması gerekeni yapsın. İnsanın daha kaliteli yaşaması için, bütün kolları ile birlikte gelişimine devam etsin. Hayalci aklın kurguladığını iddia ettiğin Yaratıcının olmamasını düşünmek varlığına inanmaktan daha akıldan uzaktır... Selam ve sevgilerimle Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Sevgili Evrensel, Cyrano, By_x_man, güzel açıklamalarınız için çok teşekkür ederim. Çok yararlandığım bu yazılanları, Güzel dostum ve sevgili frozen arkadaşlarımın da dikkatle okumalarını öneririm. İnançlarımız nereden geliyor, nasıl inanıyoruz ? Metefizik görüşle sorgulamak mümkünmü ? Arkadaşlarımız çok güzel anlatmışlar. Gelelim tartışma üslubunu sevdiğim sayın boşiq'e. Arkadaşımız, metafizik görüşle bilimsel görüşü ayırıyor. Birisi ile, diğerini tanımlamanın mümkün olmadığını söylüyor. Bunu zaten evvelden de söylüyordu ama, sonradan söyleyeceğim çelişkisi hata yapmasına, kelimelere takla attırmasına (laf ebeliği demiyorum) neden oluyor. Ayrıca, dünya görüşlerinde çelişkiler taşıyan diğer arkadaşlarımıza da örnek oluyor. Alt yapılarından hareketle "Bak işte boşiq haklı" diyorlar ve onu alkışlıyorlar. Yanlış yapıyorlar.(umarım kızmazlar) Sayın Boşiq'in çelişkisi şu. "Metafizik görüş ayrıdır, bilimsellik te ayrı." "Birisi diğeriyle bağdaşmaz. Diğerini tanımaz" "Ama ben tanırım. İkisini de tanırım." "İkisini de kabulleniyorum. İki dünya görüşüm var. İkisini de gerçek buluyorum." "Dünyayı anlamada, tanımlamada olguları, olayları çözümlerken/yorumlarken ikisinide referans alabilirim." "Çünkü ikiside benim dünya görüşüm." Sevgili CYRANO arkadaşımızın açıkladığı üzere, şu yanlış anlamamın farkına vardığımı söylemek istiyorum: Metafizik ile İnanç ayrı şeylermiş... Cyrano'nun açıklamasında bunu görmüş oldum... İkinci olarak, kimsenin beni alkışlaması gibi bir beklentim ve kimseninde beni alkışlamak gibi bir kaygısının olduğunu vede alkış tuttuğunu sanmıyorum... Zira birileri birilerini alkışlayacaksa, bunu başka şekillerde de yapıyor, bunu görebiliyoruz... Ama kimi tespitlerinizin doğruluğu bakımından ben sizi istediğiniz kadar alkışlayabilirim arkadaşım... "Metafizik görüş ayrıdır, bilimsellik te ayrı." => Bu tanımda, yukarıda da belirttiğim gibi "Metafiziğin" "İnanç" ile ayrı şeyler olduğunu Cyrano'nun açıklaması ile anlamış bulunuyorum. O yüzden bu tanımın doğrusu şöyle olmalıdır: "İnanç ile Bilim ayrıdır." "Birisi diğeriyle bağdaşmaz. Diğerini tanımaz" => Kesinlikle böyle bir şey ima etmiyorum. Ben diyorum ki; İnanç başka bir açıdan ele alır, Bilim ise başka bir açıdan ele alır... Bilim deneylerle ispatlamaya çalışır varlığın nedenini, İnanç ise sezgi ile... Yani ele aldıkları şey dışında hiç bir şekilde birbirleriyle ilgileri yoktur. Anlaşmazlıkları yada anlaşabilirlikleri gibi bir tanımlama söz konusu olamaz o yüzden. Dinler "Bilimsel Veriler, Formüller" sunmazlar, Bilimde "Şeytan, Melek, Ruh" gibi kavramları açıklamaya kalkmaz... Sanırım, Çelişki olarak adlandırdığınız düşüncemi hiç bir şekilde anlamlandırmaya çalışmıyorsunuz... Birbirleriyle "bağdaşmazlar" demiyorum, birbirlerini "nitelemezler" diyorum. Yani Bilimin inancı kanıtlamak gibi bir kaygısı yoktur. İnancında Deney yapmak gibi bir kaygısı yoktur... Yazdıklarımı kendinize göre şekillendirmeye çalışıyorsunuz sanırım... İddiam çelişkili değildir ve nesnel olduğunu da düşünüyorum. Yazdıklarım açık ve nettir... Hayır illa ki "Bilim Şeytanı açıklayabilir" mi demeliyim? Eğer böyle söylersem çelişmiş olurum ama siz sanırım ki, kendi düşüncelerinizi "Bilim varsa Din yoktur(olmamalıdır), Din varsa Bilim yoktur(olmamalıdır)" gibi bir şartlanmaya göre temellendirmişsiniz. Yani sadece biri var olabilmeli size göre ve Bilim var olduğuna göre "Din" yoktur... Oysa ki Bilimde vardır İnanç'ta vardır. Zira ikisininde kavrayışı tamamıyla farklıdır. Sadece bunun farkına siz varamıyorsunuz... "Ama ben tanırım. İkisini de tanırım." => Elbette ki ikisini de tanırım. Zira "Bilim varsa Din yoktur" gibi bir şartlanmam yok... Öyle bir şartlanma da yoktur zaten, size göre ve son derece kişisel bir görüştür... Bilimsel bir görüş olduğunu da hiç sanmıyorum. Açık açık bunu söylemediniz ama yazdıklarınız bunu tamamen niteliyor. Bakın burada "Bilimsel Dünya Görüşü/Materyalizimi" kastetmiyorum. Materyalizm ile İnançlılık birlikte var olamaz zaten. Ama Bilim ile İnanç bir arada olabilir... Ben Bilimi de sonuna kadar desteklerim ama bir inanca da sahibim. Çünkü ikisinin yapılarının birbirini çürütebilecek bir şekilde olduklarını düşünmüyorum. Bilim Tanrı'nın yokluğunu ispata çalışmaz ve çalışamaz... Varlığıyla yokluğuyla ilgilenmez anlatabildim mi? İnançlarda Formüller önermez ve öneremez... Yani bu "Suyun Ateşi söndürmesi yada yok etmesi" gibi bir şey değil... Bilimin yeri ayrıdır, inancın yeri ayrıdır... İkisinin varlığını kabul etmek çelişki değildir. Herhangi bir bilimadamı "İnanmamayı" seçtiyse eğer, bunun nedeni o Dinlerin var olmadığı değil, o kişinin herhangi bir dine inanmakla yada bir inanca mensub olmakla tatmin olmamasıdır... "İkisini de kabulleniyorum. İki dünya görüşüm var. İkisini de gerçek buluyorum." => İki dünya görüşüm olduğunu da iddia etmiyorum.. Tek bir dünya görüşüm var ve o da belli... Ancak ben Bilimi yadsımıyorum. Burada sizin yine şöyle bir ön kabulünüze rastlıyoruz sanırım: "İnançlı insanlar Bilimi mutlaka yadsırlar, Bilimi kabullenen insanlar da İnancı mutlaka yadsırlar". Böyle bir şey yoktur. Bir insan Bilime inandığı kadar İnançlı da olabilir... Yani mantığınız şöyle: "Kola içen insan Su içemez, Su içen insan Kola içemez"... Alakası yoktur. Din ile Bilim birbirlerini "Nitelemez" diyorum... Bu "Bağdaşmaz" "Anlaşamaz" "Biri varsa diğeri olamaz" demek değildir arkadaşım... "Nitelemez" diyorum... Yani Biri diğerinin varlığını ispatlamaya çalışmaz, yokluğunu kanıtlamaya çalışmaz, kabullerini çürütmeye çalışmaz... Eğer Olumlu yada Olumsuz bir Niteleme olsaydı aralarında "Şeytanın Moleküler Yapısı" isimli bir araştıramaya bile rastlamamız gerekirdi. Ya da "Cennetde, Alttan Akan Irmakların Debisi ve Alüvyal Yapısı?" "Meleklerin Fizyolojik Yapıları" "Cinlerin Anatomisi" gibi Bilimsel Tetkikler ve Araştırmalar!!! olması gerekirdi. Ama ne yazık ki yoktur böyle araştırmalar ve olamazda... Çünkü ne İnanç nede Bilim, ikisi de birbirini "Nitelemez"ler... "Bağdaşamaz" demek ise "Birbirlerini Çürütmeye Yönelirler" "Birbirlerinin Karşıtıdırlar" "Birbirlerine Zıttırlar" "Anlaşamazlar" gibi bir anlama sahiptir. Oysa ikisinin de anlaşamaması için, birbirlerini çürütebilmeleri için birbirlerini "OLUMSUZ NİTELEME"leri gerekirdi... Oysa aralarında "NİTELEME" gibi bir durum olmadığına göre Bağdaşıp, Bağdaşamama gibi bir durumda söz konusu değildir... Kelimelere takla attırdığımı sanmıyorum, yazdıklarım açık ve net... Görüşlerimde çelişki olduğunu sanmıyorum... Sadece siz önyargılarınızla yaklaşıyorsunuz. Bir çok tesbitiniz gerçekten yararlı oluyor bana ama bazı önyargılarınızı arkanızda bırakmanız gerekiyor sanırım... İnançlı olupta Bilimsel gelişmelere, ilerlemelere inanmak, sahip çıkmak bir çelişki doğurmaz ve "İki ayrı Dünya görüşü" demek değildir. Bilime inanmak "Materyalist" olmayı gerektirmez. Materyalist değilim ancak "Bilim" yaparken "İnanç"ın Bilimi yönlendiremeyeceğine, etkilemeyeceğine inanıyorum. Bilim adamlarının da "İnançlarını Yanlış Anlayarak", Bilimi yönlendirmeleri, etkilememeleri gerektiğine inanıyorum. En basitinden, İnsan klonlamak yapılabiliyorsa eğer yapılmalıdır... Kimi insanlar "İnanç" perdesi ile Bilimsel ilerlemelerden korkuyorsa eğer, bunun nedeni din değil, o kişinin kişisel "Kavrayamaması"ndandır. Eğer Bilim ile İnança dayalı Soyut kavramları açıklamaya çalışıyorsa, yine bu İnançsal yetersizliğinden kaynaklanıyordur. Yine bir Bilim adamı, bir İnancın gerçekliğini yada sahteliğini "Bilim" ile ispatlamaya çalışıyorsa, o da onun Bilim'in ve İnancın sınırlarını bilmemesinden kaynaklanır... Bilim, Tanrı'yı ispatmaya çalışamaz... Son derece açık... İşte, sayın boşiq bu bariz çelişkinin farkında değil. Yorumu, dili, araştırması, içtenliği ve hatta insancıl tarafını beğendiğim bu arkadaşım. Biri biriyle çelişen, ilkeleri asla örtüşmeyen bu çelişkiyi, kendisinde yaşıyor. Biri biriyle uzlaştırmaya çalışıyor(uzlaşmazlığını bildiği halde). Kendisinde bir ikilem oluşturmuş. Öyle yaşamaya çalışıyor. Bu çelişkisi, kendisi ile "insani değerler" konusunda sağlıklı işbirliği yapmamıza engel oluyor. Sayın boşiq, bu söylediklerimin farkına varmayıp kabullenmez ise ; İki dünya görüşünün bir insanda bulunmasının neden çok yanlış olduğunu, hatta kendi için de, toplum için de felaketlere yol açacağını tartışmak isterim. Tüm forumdaşlarımın yeni yılını kutluyorum. Bilim ile Dinin ilke açısından bir ilgilerinin bulunmadığını düşünüyorum. Yukarıda söylediğimgibi, birbirlerini hiç bir şekilde nitelemeyen iki olgunun ilkelerininde birbirinden bağımsız ve alakasız olması çok doğaldır. İkisini birbirleriyle uzlaşabilir kılmam için, iki olgunun yada otoriteninde birbirleriyle ortak yada kesişen bilgiler sunmaları yada aynı veya zıt doğrultuda birbirlerini olumlu yada olumsuz olarak nitelemeleri gerekir... Oysa ki, birbirlerini nitelemedikleri gibi uzlaşma yada kutuplaşma gibi bir ilişkileri de olamaz. Uzlaştırmaya çalışsaydım eğer, benden şöyle bir tanım duyardınız: "Tanrı Kur'an-da Göğü Yedi Kat Yarattığını Söylüyor, Ve Bakın Gök Yüzü Yedi Kat" "Tanrı Dünyayı Altı Günde Yarattığını Söylüyor Ve Bakın Dünya Altı günde Yaratılmış" Ben böyle tanımların ta en baştan yanlış olduğunu savunan birisi olarak, nasıl olurda İnanç ile Bilim'i uzlaştırmaya çalışabilirim? Ben diyorum ki, bu ifadelerin anlamı başka bir şeyi nitelemektedir. Bilimsel veriler değildir bunlar. Din Bilimsel Formüller sunmaz. Bilimsel Teoriler sunmaz... Deneysel açıklamalar yapmaz... Bilimde Dinin soyut kavramları ile ilgilenmez... Peki böyleyken, birbirleri ile ilgisizken bunlar, nasıl olurda uzlaşma yada uzlaşmama gibi bir durumları olabilir. Mesela sizinle uzlaşamamamızın nedeni; Bu konu üzerinde "Bilişsel" bir çaba sarfetmemizden kaynaklanıyor yani düşündüklerimi size "Bilişsel" olarak anlatmaya çalışıyorum, sizde bana aynı şekilde aktarmaya çalışıyorsunuz. Oysa size desem ki "Herşey bir yana, ben Tanrı'nın varlığını Seziyorum", sizin verecek tek bir cevabınız bile olamaz. "Nasıl sezersin kardeşim?" diyemezsiniz. Çünkü sezgisel bir durum söz konusudur ve benim ne hissettiğimi asla ve asla anlayamaz ve yargılayamazsınız. Siz "E bende Tanrı'yı hissetmiyorum, yok" derseniz, yine bende sizi yargılayamam ve "Nasıl hissetmezsin yaa?!" diyemem... Aynen bunun gibi; Din Sezgiseldir, Bilim ise Bilişseldir... Birbirlerini (olumlu yada olumsuz) nitelemeleri, anlaşmaları yada anlaşamamaları, uzlaşmaları yada uzlaşamamaları, bağdaşmaları yada bağdaşamamaları kesinlikle söz konusu değildir ve olamazda... Diğer bir açıdan Sevgili "Evrensel"in yazısını nitelemiyorum bile. Yine o da, Tanrı'yı Bilim ile İspatlamaya çalışan İnançlıların düştüğü hataya düşüp, Tanrı'yı bir şekilde Bilim ile çürütmeye çalışmış, sadece bu... Tüm arkadaşlarımın Yeni Yılını Kutluyorum... Saygılarımla... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Ayrıca şunuda bilmelisinizki, bir dine inanmanız için, o dinin kitabını baştan sona, en az 10 kere okumanız lazım.Üstelik okurken önce "bu bir yalandır" ilkesini unutmamalısınız. Çünkü kendisini ispatlamamış herşey baştan yalandır. Doğru olacaksa, sonradan doğru olacaktır, en baştan değil. Bir daha söylüyorum, okurken onu "yalandır" diye okumanız lazım. yoksa sorgulamış olmazsınız. Yalanmıdır doğrumudur diyerek bile olmaz, kesinlikle yalandır diye başlamanız lazım. Nasıl olsa siz istediğiniz kadar yalan deyin, o bir gerçekse, en sonunda ortaya çıkar Ama bunu sona bırakmanız lazım. Hangi sona? 10 kere böyle yalandır diye okumanın en sonuna. Neden 5 kere değilde, 10 kere? Çünkü emin olmalısınız, hayatınızı ona göre yönlendiriyorsunuz, dünya görüşünüzü etkilecek en önemli konuya karar veriyorsunuz. Varmı burda öyle biri? Yani Kuranı bu bir yalandır diyerek, baştan aşağıya 10 kere okumuş olan müslüman? Yok tabiki. Arkadaşım, bırakın bir din kitabını, herhangi bir kitabı dahi "Bu Doğrudur" diyerek okumaya başlamamalıyız. Ancak henüz anlamlandırmadığınız bir nokta daha var ki, o da, hiç bir kitaba "Bu Yanlıştır" diyerekte başlayamazsınız. Nasıl ki, okuyacağınızı kitaba "Bu Doğrudur" diyerek başladığınızda hepsini doğru olarak kabul ederseniz, aynı kitaba "Bu Yanlıştır" diyerek başladığınızda da, bırakın 10 kereyi 100 kere de okusanız yanlış olarak kabul edersiniz. Yani görmüş oluyoruz ki sizi "Anlamada" yönlendiren şey apaçık ki "ÖNYARGILARINIZ". Bir dini kitaba yada herhangi bir kitaba "Bu Yanlıştır" diyerek başlanamaz... İnanmasanız bile, bir Dini İnanca en baştan "Bu Yalandır/Yanlıştır" diyerek yaklaşırsanız, bu da bir tür "Doğmatik" yaklaşımdır. Bildiğiniz gibi "Doğmatizm", kendi kabullerinden başkasına "Yanlış" diyerek yaklaşan bir olgudur ve ne yazık ki, yukarıdaki uzun ve manalı yazınıza rağmen, bu yüzden aslında size verilebilecek bir cevap yok aslında... Hiç bir bilgiye "Bu Yanlıştır" diyerek yaklaşılamaz ve ayrıca hiç bir bilgiye "Bu Doğrudur" diyerek te başlanamaz... "Doğru Olan Nedir?" sorusu ile yaklaşılır her bilgiye ve bir kitap "Doğru Olan Nedir?" sorusu ile okunulur... Zira herhangi bir kimsenin "Kur'an bir tarafa" hangi kitap olursa olsun "Bu Yanlıştır" (veya doğrudur) ÖNYARGISI ile başlamaması, "Var mı burada öyle biri?" tümcenizde belirttiğiniz gibi bir "CESARETSİZLİK" değil, başlı başına bir erdemdir, bu olması gerekendir... Bildiğiniz gibi Cehalet'in Cesareti farklıdır... Siz eğer bir din kitabını, en baştan "Bu Yanlıştır" diyerek ele almışsanız, zaten sizinle tartışacak hiç bir şeyimiz yok... Bir Müslüman, sizin iddialarınıza, taa en baştan "Aa Bu Yanlıştır" diyerek yaklaştığında (ki bu yaklaşımda yanlıştır) o kimse bilgisiz, doğmatik, düşüncesiz olurken... Sizin aynı yaklaşımınız bu sefer "Bilimselcilik" oluyor ne tuhaf ki? İslam'ı "Kayırmacı" olarak adlandırırken, sanırım kendinizi de "Torpilci" olarak adlandırabilmeniz pek yerinde olacaktır sevgili arkadaşım... Ne Mutlu ki, sizin bu yazınızı okuduktan sonra, Kur'an-ı veya herhangi bir bilgiyi "Bu Doğrudur/Yanlıştır" ÖNYARGISI yerine "Doğru Olan Nedir?" sorusu ile okuyan kimselerin, ne kadar değerli olduklarını gördüm. Burada "İnançlıları" övdüğümü sanmayın sakın. Biliyorum ki bir çok Ateist'te hangi bilgi olursa olsun her bilgiye "Bu Doğrudur/Yanlıştır" ÖNYARGISI yerine "Doğru Olan Nedir?" ERDEMİ ile yaklaşmaktadır... Ama sanırım siz daha ikisi arasındaki farkı anlamlandıramadınız arkadaşım... Size tek söyleyeceğim; herhangi bir bilgiye "Bu Yanlıştır/Doğrudur" şeklinde bir yaklaşım "ÖNYARGI" ve bir çeşit "DOĞMATİK" yaklaşımdır. Bilimi desteklediğinize göre, böyle bir yaklaşıma aslında en başta sizin karşı olmanız gerekmektedir... Diğer bir şey ise, başka bir konuda alıntılamış olduğunuz şu iletidir: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=444285 Bu iletinin, şu satırlarına bence dikkat edilmelidir: Uzmanlar ne diyorYahudi filozofisi uzmanı Neil Gillman: Tanrı, böyle mantıkla ve somut bir şekilde gösterilebilecek bir şey değildir. Profesör Robert Plomin, Psikiyatri Araştırma Merkezi 'Kesinlikle muhteşem! Seks hakkındaki bölüm kahkahalarla gülmeme neden oldu. Bilimsel anlamda. Hamer'ın bunca konuyu bir araya getirip harmanlaması ve davranış genetiğinin ötesine geçip genlerle davranışlar arasındaki nörolojik mekanizmalara uzanması bende hayranlık uyandırdı. Asla küçümseyemem.' Bir şey daha eklemek isterim ki: boşig'i alkışlayanları! yeren arkadaşlar, diğer arkadaşları alkışlarken de: "Bilgilere Nasıl Yaklaşılması Gerektiğini" "Bir bilgiye en baştan yaklaşılırken -Bu Doğrudur- diyerek yaklaşmak ne kadar Bilimselse, -Bu Yanlıştır- diyerek yaklaşmanın da o kadar Bilimsel olduğunu ve Bilimi Alkışlayan İnsanların savunamaycağı bir düşünce olduğunu" "Bilime inanan insanların bilgilere "Önyargı" (Bu Yanlıştır/Doğrudur) ile değilde -Doğru/Gerçek Olan Nedir?- sorularla yaklaşabileceğini" "Bir insanı eleştirirken, alkışladığı insanında ne kadar -Doğmatik- olabileceğini" düşünmeliler Her insan hata yapar, herkes hatalı düşüncelerinde yada yanlış anlamalarında Özür dileyebilmelidir... Benim tek istediğim kimsenin kimse ile "Gruplaşmaması"dır. Gördüğüm kadarıyla, bir insanı destekleyebilmemiz için "Birazda Olsa" bizim gibi düşünmesi yeterlidir. Ondan sonra, o kimse yanlış mı yazmış, doğru mu akıl yürütmüş düşünmüyoruz bile. Ve hemde ilginçtir ki bunu "Bilim"i yada "İnanç"ı savunarak/savunabilerek yapıyoruz ve hemde karşıt görüşlülerimizi "Doğmatik" olmakla suçlarken kendi safımızda "Doğmatik" olanı savunabiliyoruz... Ben kimsenin benim gibi düşünüp düşünmediğini umursamıyorum. İnandıklarımı sadece kendim, gruplaşmadan savunuyorum. Kimsenin söylediklerini, benimle paralel düşünse bile "Kayıtsız Şartsız" kabul edip onaylamıyorum... Bu söylediklerim sadece Ateist arkadaşlarım için geçerli değildir... Herkes öncelikle kendi görüşlerini savunabilmeli... Yoksa kimse kimseye yardım edemez... kimse dünyaya kimsenin (arkadaşı da olsa) gözüyle bakamaz... Saygılarımla... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 görüyorumki herkesin doğrusu kendine ve yine görüyorumki uzlaşmak imkansız...kavrayamamak,hayalcilik yada cinler periler dünyasına karışmış olarak algıladığınız (sadece sizin bakış açınıza göre ben tabiki böyle düşünmüyorum, doğrum kendime .)inançlı kesim yada kendi adıma konuşayım ben, sizin bilimsel bakış açınızla kavrayabildiğiniz,görebildiğiniz tutabildiğiniz gerçekliklere dayanmanızı anlayabiliyorum..siz anlamadığımı düşünebilirsiniz saygı duyarım. anlayamadığım bu kadar benim söylediğim doğru,şöyle yaparsanız şöyle olabilirdi gibi (sayın evrensel in yazısı örnek olabilir)peşin hükümlerinizin olması ve bu hükümlere dayanarak yine kendi adıma konuşayım beni yargılamanız bana doğru gelmiyor.. tartışmalarda karşılıklı fikir alışverişlere genelde ulaşamıyoruz..ulaşamıyoruz çünkü yine bence hep bir benim dediğim doğru ben doğru düşünüyorum yada ben çözdüm bakın bu böyle mantığından hareket edilmesi... ben henüz yolun ortalarında olabilirim,önüme küçükte olsa bir ışık tutabilecek kişilerin bakış açılarına ihtiyaçta duyabilirim,kendi doğrularımı pekiştirmek özümsemek yada sorularımın cevaplarını bulabilmek adına...oysa peşin hükümlü sürekli yargılayıcı tutumlarınızla kendi adıma bir yere varamıyorum.. sevgili bilimselci sizi bu yazdıklarımın biraz dışında tutmak istiyorum çünkü sizin yazdıklarınız önüme küçükte olsa ışık tutuyor...bunun için teşekkür ederim.. sayın evrensel ne güzel böylesine kesin konuşacak kadar çözümlemiş olmanız hayatı... saygılar.. Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Sevgili Tengeriin bosig, Önce şu yanlıştır, şu doğrudur meselesine bir değinelim. Tabiki herhangi bir kitap okunurken "bu yanlıştır" diyerek okunmaz. Tam tersine kitaplara güvenmeliyiz, kitaplara güvenmeyen insan zaten kitap okumasın daha iyi. Fakat, bu bir din kitabı, burada durum farklı. neden farklı? Çünkü: Adamın biri çıkmış ve sıradışı ve en hayli uçuk bir iddia ortaya atmış. Kimsenin ispat edemediği tanrıyı, kendisinin tanıdığını ve hatta onunla konuştuğunu iddia eden biri var ortada. Ve bu kişi kendisinin bir peygamper olduğunu iddia ediyor vede size bunu bir kitapta beyan ediyor. Buna şimdi sıradan bir kitap diyebilirmiyiz? Tabiki diyemeyiz. Bu kadar uçuk bir iddia ortaya atna kitabı tabiki bu kitap yanlıştır mantığı ile okumamız gerekir. Örneğin, hala günümüzde bir sürü insan çıkıp, ben peygamberim diyor, bunların sözlerini ve/veya yazdıkları kitapları acaba doğrumudur/yanlışmıdır diye elinize alıp okuyormusunuz? Tabiki hayır, çünkü buna ne vaktiniz yeter, nede böyle şeylere inanacak kadar saf değilsinizdir. Varsa öyle birisi önce mucizelerini göstersin sonra kitabını okuruz. Neden? çünkü her ben peygamberim diyenin kitabını okusak, en sonunda kafayı sıyırıp, bende peygamberim demeye başlarız. Uçuk iddiaları okumaya işte bu nedenle önyargıyla başlanır. Bu önyargıyı kırma görevi ise bu uçuk iddiaları ortaya atana aittir. Eğer siz böyle uçuk iddiaları bile acaba yanlışmıdır/doğrumudur diye önyargısız okuyorsanız, öyleyse benimde bazı iddialarım olacak, bende bir koca kitap yazayım, onuda Kuranı okuduğunuz gibi defalarca okuyup durun. Bende diyorumki, bu evrenin dışında bir yerde Nurumbu adında bir akıllı güç var. Dünyayı yaratanda o, yönetende o. Nasıl? Önyargısız ve acaba olabilirmi diyerek, hemde defalarca okurmuydunuz benim bu kitabımı? Belki inat olsun diye, okurdum dersiniz ama sizden başka acaba kaç kişi okurdu? Kuranı yanlıştır diyerekten okumanın bir başka faydası daha vardır. Eğer onu birde o gözle okursanız, onun içinde ne yanlışlar olduğunu ancak o zaman görebilirsiniz. Çünkü aksi halde, ona eleştirel yaklaşmak imkansız denecek kadar zordur. Zira siz her ne kadar "acaba doğrumudur, yanlışmıdır" mantığı ile okuduğunuzu sansanız bile, "doğrudur" mantığı ağır basacaktır. Neden? Çünkü; 1- Aileniz ve toplum tarafından bebekliğinizden bu yana yıllarca size o doğrudur şeklinde empoze edildiği için. 2- Cennet ve cehennem kaygıları ve korkuları olduğu için. 3- Dinden koparak, yakın çevrenizden dışlanabileceğiniz için. 4- Yanlış olan bir kitaba, yıllarca inanmış vede ona boş yere ibadet ettiğinizi anlayıp, kendinize kızacağınız için. 5- Daha saymaya gerek yok ama bunlar gibi birçok sebepler olduğu için. İşte tüm yukardan aşağıya doğru yazdıklarım sebebiyle, din kitaplarını yanlıştır mantığı ile okumak gerekir. Diğer bir açıdan Sevgili "Evrensel"in yazısını nitelemiyorum bile. Yine o da, Tanrı'yı Bilim ile İspatlamaya çalışan İnançlıların düştüğü hataya düşüp, Tanrı'yı bir şekilde Bilim ile çürütmeye çalışmış, sadece bu... 1- Tanrıyı bilim ile ispatlamaya çalışanları hatalı bulmuşsunuz. 2- Benimde tanrıyı bilim ile çürütmemi aynı onların yaptığı yanlışa benzetmişsiniz. Bir kere size şunu söylemeliyimki, hatalı olan ben veya tanrıyı bilimle ispat etmeye çalışan teist arkadaşlar değil sizsiniz. Çünkü herşeyde olduğu gibi, tanrıda bilim dışında hiçbir şekilde ispatlanamaz veya çürütülemez. Üstelik, bu konuda hem teist hem ateist ve hemde diğer dinsiz arkadaşların, tanrı konusunu veya din konusunu bilim ile ele almaları sadece kendi istekleriyle değildir. Çünkü Kuran'ında kendini ve tanrıyı bilimle ispatlama çabası ve iddiası var. Bakara(*) Sûresinin 164 . Ayetinde : Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. Gördüğünüz gibi, Kuran'da sezgilerle, duygularla filan değil, kendini ve tanrıyı bilimsel yollarla kanıtlamaya çalışıyor. Kuran kendisi bile böyle yaparken, tabiki bizde onu bilimsel yollarla tartışacağız. Zaten aksi bir şekilde bunun tartışmasını bile yapmaya gerek yok, çünkü inanmak başka şey, bilim başka şey dediğiniz zaman, işin işinden çıkılması zaten mümkün olmaz. Çünkü tartışmalar bilimsel olmak zorundadır. Duygusal veya sezgisel, yada içgüdüsel tartışmalar olmaz. yapılması mümkün değildir. En iyi dileklerimle Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 görüyorumki herkesin doğrusu kendine ve yine görüyorumki uzlaşmak imkansız... Sevgili Frozen, Anlaşamamamızın, uzlaşamamamızın nedeni şu; Konuşma lisanlarımız farklı. Anlaşabilmemiz için ilk önce hangi lisanla konuşmamız gerktiğine kesin bir karar vermeliyiz. Bu konularda oturup tartışabilmek için, benim konuşabileceğim tek dil bilim dilidir. Fakat bazı arkadaşlarımız başka fikirde mesela, bilim herşey değildir, bilimin dışındaki bazı şeylerede inanmak gerekir diyenler var. Ve bu arakadaşlarımız bu dillerle konuşmamızı istiyorlar. Nedir onların konuşmak istediği diller?: 1- Duygu yada sezgi, yada içgüdü. (Bana göre bunların hepsi bir kapıya çıkar) Bunların herhangi birini lisan olarak seçsek, dön dolaş, dur yaparız. Ayrıca insan kendi duygularına bile tamamen güvenemezken, başkalarının duygularına nasıl güvenecekte, burda duygu yoluyla tartışma yapılıp, birşeyler öğrenilebilecek? Üstelik duygular güvenilmez olduğu kadar aynı zamanda değişkendirde. Yani duyguları konuşma dili olarak seçersek, bu gün böyle konuşan, yarın başka türlü konuşur ve tartışma kısır döngüye girer. Çünkü duygular bazen günü gününe tutmayabilir. 2- Metafizik Buda zaten uçuk hayaller dünyasından başka birşey değildir. Yani bilim kurallarını hiçe sayarak, bilim yapmaya çalışmak gibi birşeydir bu. Dolayısıyla buda işimize yarayacak bir lisan değildir. 3- Bilim Mantığında gösterdiği gibi, bu konuları birçok arkadaşlarla tartışmaya ilkönce bilim diliyle başlıyoruz. Ama bu arkadaşlar eninde sonunda lisan değiştirp, duygu, sezgi, metafizik vs. gibi bilim dışı dillere sığınmak zorunda kalıyorlar ve bu yüzden yine aynı dille konuşamamış oluyoruz. Aynı dille konuşamadığımız için ise uzlaşamıyoruz. Uzlaşmak imkansız diyorsunuz ya! işte bunun sebebi bu. Yukarki iletimde de bahsettiğim gibi, Kuran da zaten kendisini ve tanrıyı bilim yoluyla ispatlamaya çalışıyor. Kuranda bu yönde birçok ayet vardır. Hal böyleyken, Kuran bile konuşmak için bilim dilini seçmişken, biz neden başka dillerde konuşalım? Zaten dediğim gibi, uzlaşabileceğimiz tek dil var oda bilim dili. Eğer ondan da mahrum kalırsak, hiçbir tartışmaya da gerek yok. Sebeplerinide yukarda anlattım. sayın evrensel ne güzel böylesine kesin konuşacak kadar çözümlemiş olmanız hayatı... Sevgili Frozen, Bir insan her konuda çelişkili ve şüpheli olmak zorundamıdır? Bir insan hiçbir konuya asla emin olamazmı? Her konumuz, her bildiğimiz çelişki taşımak zorundamıdır? Ben mesele tanrı konusunda emin değilim ama din konusunun tamamen uydurma birşey olduğuna binlerce türlü ayrı yönden eminim. Bu kadar eminsem neden illada kendimden şüphe duyarak konuşmalıyım? Kuranın sahte bir kitap olduğunu bin türlü görmüşken ve halada yeni yenilerini görürken, neden hala bu kadar emin olamayayım? Öyle yaparsam, bu kadar yanlışını gördüğüm halde benim yinede, işimi sağlama almak için, namaz bile kılayım öyleyse. Böyle birşey olabilirmi hiç? Yeni yılınız kutlu olsun sevgili Frozen. En güzel dileklerimle Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2006 Sevgili Tengeriin bosig, Önce şu yanlıştır, şu doğrudur meselesine bir değinelim. Tabiki herhangi bir kitap okunurken "bu yanlıştır" diyerek okunmaz. Tam tersine kitaplara güvenmeliyiz, kitaplara güvenmeyen insan zaten kitap okumasın daha iyi. Fakat, bu bir din kitabı, burada durum farklı. neden farklı? Çünkü: Adamın biri çıkmış ve sıradışı ve en hayli uçuk bir iddia ortaya atmış. Kimsenin ispat edemediği tanrıyı, kendisinin tanıdığını ve hatta onunla konuştuğunu iddia eden biri var ortada. Ve bu kişi kendisinin bir peygamper olduğunu iddia ediyor vede size bunu bir kitapta beyan ediyor. Buna şimdi sıradan bir kitap diyebilirmiyiz? Tabiki diyemeyiz. Bu kadar uçuk bir iddia ortaya atna kitabı tabiki bu kitap yanlıştır mantığı ile okumamız gerekir. Örneğin, hala günümüzde bir sürü insan çıkıp, ben peygamberim diyor, bunların sözlerini ve/veya yazdıkları kitapları acaba doğrumudur/yanlışmıdır diye elinize alıp okuyormusunuz? Tabiki hayır, çünkü buna ne vaktiniz yeter, nede böyle şeylere inanacak kadar saf değilsinizdir. Varsa öyle birisi önce mucizelerini göstersin sonra kitabını okuruz. Neden? çünkü her ben peygamberim diyenin kitabını okusak, en sonunda kafayı sıyırıp, bende peygamberim demeye başlarız. Uçuk iddiaları okumaya işte bu nedenle önyargıyla başlanır. Bu önyargıyı kırma görevi ise bu uçuk iddiaları ortaya atana aittir. ........... Arkadaşım, en iyisi boşverelim biz bu konuyu... Bunları söyleyip, birde Bilimden bahsedebiliyorsunuz... Boşverin... Yazdıklarım yukarıda açık ve nettir... Birşey hakkında, okumadan hüküm veremezsiniz. Yanlışta olsa, yalanda olsa "Yanlıştır/Yalandır" diyerek yaklaşamazsınız... Bunun başka herhangi bir açıklaması daha yoktur. Size bir kimse bir kitap getirse ve dese ki "Ben Tanrıyı Deneyle Açıkladım Bu Kitapta" (ki diğer bir konuda verdiğiniz o örnek kitap mesela). O kitabı bile önyargısız okumalısınız her ne kadar uydurmada olsa... Yaptığınız tek şey, hatanızdan cayamamak... Başka bir anlam göremiyorum... Gerçekten bu konuyu uzatmaya hiç gerek yok... Ne kadar ÖNYARGILI olduğunuzu görmüş oldum, bakış açınızı görmüş oldum... Sadece Kendisini Meşru sayan ve sonra da karşıt görüşlülere "Size göre İnançtan başkası Yanlış zaten" diye niteleyebilen bir görüşle neyin tartışmasını yapalım ki? Bakın, Benim İnandığım, Sizin ise Ateist olduğunuz "Kesin" olduğu halde, ben sizinde bir çok doğrunuzun olduğunu umarak tartışıyorum, paylaşmaya çalışıyorum... Peki siz niye tartışıyorsunuz arkadaşım? İnançlarının "Yalan/Yanlış", dolayısıyla "Yalancı/Yanlışcı" olduğunu düşündüğün insanlarla ne tartışıyorsun? Bizim yalancı olduğumuzu düşündüğüne göre belli ki bizde tek bir doğru bile aramıyorsun ve ummuyorsun... öyleyse tek bir amacın var demek ki: Kendi Doğrularını Dikte Etmek (karşıdan bir beklentiniz yoksa anlamı budur)... Yani İnançların "Tebliğciliğine" karşı çıkarken, kendi tebliğciliğini yapmak... Siz bu görüşlerinizle şöyle niteleyebilir miyiz peki? 1- İnançların "Tebliğciliğine" karşı çıkarken, "Kendi Tebliğciliğini" yapan... 2- İnançlıları maddeye yaklaşırken "Önyargılı(bunlar yanlış)" olarak nitelerken, İnançlara ve Muhataplarına "Önyargılı(bunlar yanlış)" yaklaşan. 3- Muhataplarını "Doğmatik" olarak nitelerken, kendi "Doğma"larından kurtulamayan. 4- Bilimi savunduğu halde, diğer bilgilere "Önyargı" ile yaklaşabilen. 5- Bilim dahi değişime mahkumken, kendisinin bilgilerini ve yaklaşımını "Tek Doğru" olarak görebilen. 6- Ve tüm bunlara rağmen hala "Bilim" diyebilen bir kişi olarak niteleyebilir miyiz sizi sayın Evrensel? Bu halinizle, sizden iyi inançlı (o nitelediğiniz haliyle tabi, sizin anladığınız inançlılardan yani) bir insan olmaz sayın arkadaşım. Bilim'i boşuna savumayın bence... Sayın Evrensel, bakın bu forumda, şimdiye kadar hiç kimsenin yazdıklarına yada düşündüklerine "Yalan" demedim, hayatımda kimseyi böyle niteleme ihtiyacı duymadım. Size de demeyeceğim ama üzerinde yürüdüğünüz "Mantık" kendinizle tamamen çelişiyor... Zira noktalarını vurguladım... Eğer hatalı olan ben isem ve gerçekten yanlışsam, sizden gerçekten çok çok özür diliyorum... Ama eğer haklıysam, bu mantığınızdan vazgeçmenizi umuyorum ve diliyorum... Şunu unutmayın ki, Darwin'in Evrim Teorisi'de yazıldığı dönemde çok uçuktu ve kabul edilebilir değildi. Galileo'nun "Dünyanın Yuvarlaklığı" iddiası da çok uçuktu ve kabul edilebilir değildi. Leonardo'nun fikirleri, şemaları hep uçuk birer palavraydı o gün için... Ama ne yaptık biz? "Bunlar Yalandır" demedik en baştan... Aldık ve onları nitelendirdik... "İnsan Kopyalamak" hala uçuk bir fikir mesela ama ben "Yalan bu kardeşim" diyerek yaklaşmıyorum, yapılabilecekse, yapılmasını destekliyorum... Ha belki inanç açısından siz bu örnekler için "Ne alakası var kardeşim" diyebilirsiniz, ki mantığınızı çözdüğüm kadarıyla bunu söylemeniz kaçınılmazdır zaten, ama emin olun ki yaklaşımınız son derece "Doğmatik"tir... Bunun başka türlü bir açıklaması falan yok... Saygılarımla... Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2006 Sevgili Tengeriin boşig, Yazımı okuyanlardan hiçbiri bana sizin kadar sinirlenmemiş sanırım. Oysaki ben sizin kişiliğiniz üzerine hiçbir yazı yazmamıştım siz niye benim şahsıma taktınız anlamadım. Her neyse, Birşey hakkında, okumadan hüküm veremezsiniz. Böyle bir tavsiyem hiç olmadı. Bunları söyleyip, birde Bilimden bahsedebiliyorsunuz... Boşverin... Yazdıklarım yukarıda açık ve nettir... Dogmanın tam tarifi bu olmuyormu sizce? Size bir kimse bir kitap getirse ve dese ki "Ben Tanrıyı Deneyle Açıkladım Bu Kitapta" (ki diğer bir konuda verdiğiniz o örnek kitap mesela). O kitabı bile önyargısız okumalısınız her ne kadar uydurmada olsa... Sevgili Tengeriin boşig, Neden vakit ayırayımki her türlü uçuk olaylara? Ama her ihtimale karşı diyorsanız, onuda şöyle tek bir cümle ile açıklayabilirim. Nasıl olsa saf insanlardan bir kısmı o kitabı okurlar. Kitap çok tutulursa, bunu gören başkalarıda okur. Ve en sonunda bakarımki kitap hakikatten olay yaratıyor, o zaman bende alır okurum. Yoksa her gördüğümüz kitabı okuyacak olursak, yandık. Hele böyle uçuk olanlara hiç vaktim olmaz. Kendimizi geliştirmek için kullandığımız vaktimiz sonsuz değildir. Vaktimizi tasarruflu kullanmalıyız. Yaptığınız tek şey, hatanızdan cayamamak... Başka bir anlam göremiyorum... Gerçekten bu konuyu uzatmaya hiç gerek yok... Buda sizin bir başka dogmanız olabilirmi acaba? "Kısa kes, benim dediğim doğru" der gibisiniz. Ne kadar ÖNYARGILI olduğunuzu görmüş oldum, bakış açınızı görmüş oldum... Sadece Kendisini Meşru sayan ve sonra da karşıt görüşlülere "Size göre İnançtan başkası Yanlış zaten" diye niteleyebilen bir görüşle neyin tartışmasını yapalım ki? Bakınız burası bir tartışma platformudur. Burda herkez kendi fikirlerini yazar ve zaten sizde aynısını yapıyorsunuz. Kimse kimseye fikir diretmiyor. Ama siz kendinize aykırı gördüğünüz fikirleri, diretme olarak algılıyorsanız orasını bilemem. Bu sizin bana söylediklerinizi forumda herkez herkeze kolaylıkla söyleyebilir. Benim hiçbir yazımda "benim fikirlerim doğrudur, sizinkiler yanlıştır" dediğimi gördünüzmü? Kendi fikirlerimi söylediğim zaman neden bunun adı diretme olsunki. Zaten benim böyle bir yetkimmi varki bana bunu söyleyebiliyorsunuz. Sizde kendi fikrlerinizi yazıyorsunuz, ben size engelmiyim? Bizim yalancı olduğumuzu düşündüğüne göre belli ki bizde tek bir doğru bile aramıyorsun ve ummuyorsun... Lütfen sinirlerinize hakim olun. Ben bu forumda şimdiye kadar kimseye yalancısın diye hitap etmedim. Eğer anlamadıysanız, yalan dediğim şey ne yine söyleyeyim. Bütün dinler yalandır. Her kim ben ben tanrının elçisiyim derse yalan söyler. Kimse bu lafımı üzerine alınmazken, siz neden üstünüze alınıyorsunuz şaşırdım doğrusu. Kendi Doğrularını Dikte Etmek (karşıdan bir beklentiniz yoksa anlamı budur)... Bakınız, ben bu forumda tıpkı herkez gibi, sıradan bir üyeyim. Fikirlerimi dikte edebilmek için herhangi bir özel yetkim yok. Dikte etmek zor kullanmaktır. bırakın benim bunu yapmak isteyeceğimi, böyle bir gücüm de yok. Nedir bu telaşınız anlamadım gitti, konuyu bıraktınız, benim karakterime takıldınız. 1- İnançların "Tebliğciliğine" karşı çıkarken, "Kendi Tebliğciliğini" yapan...2- İnançlıları maddeye yaklaşırken "Önyargılı(bunlar yanlış)" olarak nitelerken, İnançlara ve Muhataplarına "Önyargılı(bunlar yanlış)" yaklaşan. 3- Muhataplarını "Doğmatik" olarak nitelerken, kendi "Doğma"larından kurtulamayan. 4- Bilimi savunduğu halde, diğer bilgilere "Önyargı" ile yaklaşabilen. 5- Bilim dahi değişime mahkumken, kendisinin bilgilerini ve yaklaşımını "Tek Doğru" olarak görebilen. 6- Ve tüm bunlara rağmen hala "Bilim" diyebilen bir kişi olarak niteleyebilir miyiz sizi sayın Evrensel? Bu kadar yorulmuşsunuz, sadece benim şahsiyetime karşı bir araba yazı yazmışsınız. Bari onada üşenmeseydinizde, bana karşı özel bir topic açsaydınız. Yine aynı cevabı vereceğim. Burası bir forumdur, kimse kimseye fikirlerini dikte edecek yetkiye sahip değildir, herkez kendi fikirlerini özgürce yazar. Dikte edebilmek için, yetki ve tehdit gerekir. Bende de bunların ikiside yok. Şunu unutmayın ki, Darwin'in Evrim Teorisi'de yazıldığı dönemde çok uçuktu ve kabul edilebilir değildi. Galileo'nun "Dünyanın Yuvarlaklığı" iddiası da çok uçuktu ve kabul edilebilir değildi. Leonardo'nun fikirleri, şemaları hep uçuk birer palavraydı o gün için... Yukarda bahsettiğiniz bilimadamlarından hiçbirisi ben bir peygamber olmanın keyfini yaşamaya kalkışmadı, insanları tehdit etmeye çalışmadı. Tam aksine, duygularla ve/veya metafizikle değil bilimle uğraştılar. Ama ne yaptık biz? "Bunlar Yalandır" demedik en baştan... Biz derken kimleri kastediyorsunuz bilemiyorum ama şayet inançlıları kastediyorsanız, sonuç hiçde dediğiniz gibi olmadı. İnançlı kesim daima bilimadamlarının başına dert olmuştur. Bilimadamlarının daima başı din ile derde girmiştir. emin olun ki yaklaşımınız son derece "Doğmatik"tir... Bunun başka türlü bir açıklaması falan yok... Bunada yorum yapmasamda olur sanırım. Sevgili Tengeriin boşig, Siz konuyu bırakıp, benim şahsıma yöneldiniz ve banada cevap verme mecburiyeti doğdu. Ama sadece size cevap vermiş ve kendimi savunmuş oldum. Farkettiyseniz hala size yönelik bir tavır sergilemedim. Umarım konuyu şahsıma yönelik sürdürmezsiniz. Saygı, sevgi ve teşekkürlerimi sunarım. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2006 Sayın boşiq, Bazen yazılarına genel olarak bakıldığında doğruları arayan, bilgi haznenle birlikte yoğun bilgilere sahip bir görünümündesin. Ama velakin görüşlerini mercek altına alırsak hiç te öyle olmadığın gözükmekte. "Bilimselliği çok benimsemiş bir insanım" demene rağman, halen genel doğrularda bile çeliştiğin gözüküyor. Bunu nasıl yapacağız, uzlaşmanın üstesinden nasıl geleceğiz. Düşünüyorum. Hiç olmazsa genel doğrularda uzlaşabilsek, diğer kısımlar çorap söküğü gibi gelecektir. Onu bile yapamıyoruz. Bilimselci olup çözüm üretmem gerekiyor. "Genel doğrular", tüm insanlığın birleştiği doğrulardır. Madde madde, genel doğrular konusundaki çelişkilerine değinmek gerekecek galiba. Zira tartışmalar, çok şey anlatımında kişiselleşip konu dışına çıkıyor. Genel doğrularda bile çelişirsek, nasıl tartışabiliriz, nasıl uzlaşabiliriz. Sadece bu başlıkta bile onlarca çelişkine, madde madde değinerek gidebiliriz. Sağlıklı olan bu şekilde ilerlemek olacak sanırım. Kesinlikle tartışmış olmak için tartışmayalım. Misal olarak, halen bilimle materyalizmi farklı görüyorsun. Önce bu çelişkini düzeltmemiz gerekir. Sana ait bir alıntı: "Bilime inanmak "Materyalist" olmayı gerektirmez. Materyalist değilim" "Materyalizm" veya "Materyalist" kelimsesi için seni biraz rahatlatmak gerekecek. İnançlı insanların, tabularından kaynaklanan "Materyalist" sözcüğüne antipatisi var biliyorum. Ya "ist, izm" den gelme, yada ruh karşıtı madde nitelemesinden dolayı. Maddeyi tanımaya çalışan bilgi disiplinine "Materyalizm" Bu bilgi disiplini içerisinde hareket eden kişiye de "Materyalist" denir. Alıntıda bariz bir çelişkin var. Önce onu düzeltelim. Bilim, maddenin varlığını ve onun doğadaki hareketini (devinimini) inceler. Bilimin tek kaynağı maddedir. Bilim, Madde dışında hiç bir şey ile ilgilenmez. "Sosyal bilimler" de madde kaynaklıdır. Madde kaynaklı olmayan hiç bir sosyal bilgi "sosyal bilim"lere ait değildir. "Bilim felsefesi" de madde kaynaklıdır. Bilimle ilgisi olmayan felsefeleri, yine maddeyi referans alarak tartışır, irdeler. Madde=Materyal Bilim=Madde bilgisi O halde Bilim=Materyalizm. Önce bu konuda mutabakat sağlayalım. Bir kucak cümle ve izahat, bizleri konuların özünde anlaşmaktan alıkoyuyor. İyi dileklerimle. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2006 anlayamadığım bu kadar benim söylediğim doğru,şöyle yaparsanız şöyle olabilirdi gibi (sayın evrensel in yazısı örnek olabilir)peşin hükümlerinizin olması ve bu hükümlere dayanarak yine kendi adıma konuşayım beni yargılamanız bana doğru gelmiyor.. tartışmalarda karşılıklı fikir alışverişlere genelde ulaşamıyoruz..ulaşamıyoruz çünkü yine bence hep bir benim dediğim doğru ben doğru düşünüyorum yada ben çözdüm bakın bu böyle mantığından hareket edilmesi... ben henüz yolun ortalarında olabilirim,önüme küçükte olsa bir ışık tutabilecek kişilerin bakış açılarına ihtiyaçta duyabilirim,kendi doğrularımı pekiştirmek özümsemek yada sorularımın cevaplarını bulabilmek adına...oysa peşin hükümlü sürekli yargılayıcı tutumlarınızla kendi adıma bir yere varamıyorum.. Sevgili Frozen, Bilimsel dünya görüşünde herkesin doğrusu, "doğru" olamaz. Doğruluk bilimsel ilkelerle belirlenir, doğrulanır. Bilimsel görüşlü kişilerin açıklamaları maddeyle ve bilimsel ilkelerle çelişmemesi gerek. Yani bir başka deyişle iki bilimsel görüşlü kişinin açıklaması çelişmez, çelişmemesi gerekir. Eğer çelişiyorsa yine ilkeler çerçevesinde tartışıp anlaşması çok kolaydır. Çünkü ilkeli birlik vardır. Çelişme, yeterli olmayan bilgiden kaynaklanmaktadır. Ama metafizik kaynaklı teolojilerde binlerce yorum, binlerce farklı görüş vardır. Uzlaşılmazsa da olur. Burada herkesin doğrusu ve inancı kendisinedir, doğrudur. Metafizik görüşte herkesin doğru sandığı "doğrular" olabilir. Bilimde böyle değildir. Bilimsel ispatlarda, yasalarda birleşmek zorunluluğu vardır. Bilimsel görüşlü kişilerin farklı kültürü farklı üslubu olabilir. Ama sonuçta ilkeli açıklamalar yapmak durumundadır. Üslup farkı olabilir. İyi dileklerimle... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.