İLK HEYECAN-İLK İÇ ÇEKİŞ
Küçücük 6 yaşında bir yürek aşk ile çarpar mı...? Ne tür heyecanlar duyar ve asıl önemlisi acı çeker mi...?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için hafızamı zorladım bugün.Yıllar öncesine bir yolculuğa çıktım...İlkokul birinci sınıfımın kapısından girdiğimde tenefüs zili çalmıştı, sınıf boştu...Sadece en ön sırada Gültekin vardı sınıfta. Sırada oturmuş ellerini başının arasına almıştı...
-"Senin neyin var...?"
-"Başım ağrıyor"
Ufacık aklımla içinden nasıl çıkacağını bilmediğim bir dehlize girmiştim.Nasıl geçerdi bu ağrı, o anda beynime gelen tek komut, "şevkatinle sarmala" idi...O yaşın en saf haliyle uzanıp öptüm onu yanağından.
Tenefüslerde birlikte oyun oynarken yüzümdeki kocaman gülümsemeyi hatırladım şimdi.Ve hazırladığımız piyeste onun kraliçesi olamadığım için duyduğum üzüntüyü. Öğretmenimiz kraliçe olarak beni değilde Aylini seçerek beni üzdüğünü nereden bilebilirdi tabi ki..
Bir annenin çocuğu için endişeleri hiç bitmez, hatta katlanarak o büyüdükçe endişelerde büyür...Ya düşerse, ya şaşarsa, ya hasta olursalarla büyütürsünüz onları...
Benim yeni endişemin adı KARYA..
Geçenlerde okul yolunda ilerlerken, heyecanla itiraf edildi bana Karya..Bana! Bu dünyada senden güzeli yok dediği bana...
-"Anne sınıfta bir kız var çok güzel yaaaaaa"
-"Ne!"..
-" Yanına oturtmuyor ama beni, bana kötü davranıyor!"...
Üstümden şaşkınlığımı atmaya çalışarak ;
-"Sen de çok üzerine düşme, daha yeni yeni tanışıyorsunuz ancak arkadaş olacaksınız"
-"Ha ha Anne sende amma komiksin,üstüne düşersem canı yanar"
Ve bugün okul yolunda;
-" Annee ben en iyisi Karya'ya şarkı söyleyeyim, belki beni o zaman sever...
-"Ah tatlı romeo'm benimmmm"...
Elimdeki çopleri konteynar'a atarken bir de baktım benim ki bir apartmanın bahçe duvarına uzanmış yasemin koparıyor..."Ay ince ruhlu oğlum bak görüyormusun bana çicek verecek" diye içimden konuşurken;
-" Karya için topladım bunları ,belki ona çicek verirsem beni sever...
-" Ühü ühü ühüü"
Okula yaklaşırken çiçekleri arkasında saklaya saklaya gidiyor...
-"Neden saklıyorsun çiçekleri" ?
-"Eee sürpriz yapıcam ya"!
Nihayet sınıfa giriyoruz, bana gösteriyor Karya'yı. Gidiyor yanına veriyor çiçekleri,ama kız hiç oralı olmuyor...Ben o anda sanki Alp salıncaktan düşmüşte canı yanmış gibi bir sızı duyuyorum içimde...
Ama biliyorum tıpkı düşe kalka yürümeyi öğrendiği gibi öğrenecek...Reddedilmenin dayanılmaz ağırlığını, sevilmenin hazzını, özlem duymayı, kavuşmayı hepsini öğrenecek.
Birkaç hafta önce gazete okurken bir röportajda şöyle bir soru vardı...
Öldükten sonra yakılsanız küllerinizi nereye savursunlar istersiniz...? Hemen iki şey geldi aklıma...Bir film ve bir şiir...
Filmin adı; The Bridges of Madison County...Film, Robert ( Clint Eastwood) ve Francesca'nın ( Meryl Streep) aşkını anlatır. Dört gün boyunca müthiş bir aşk yaşarlar,bedenen sadece dört gün beraber olsalarda ,ruh birliktelikleri ölene kadar sürer.Öldükten sonra onları biraraya getiren köprüde küllerinin birbirine karışmasını isteyecek kadar çok severler birbirlerini...
Şiirde şu ;
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
18 Şubat 1945
Piraye Nâzım Hikmet
İşte büyüdüklerinde çocuklarım aşkı böyle ta içlerinde hissederek yaşasın istiyorum...Birbirlerinin küllerine karışmayı isteyecek kadar sevilip sevsinler...
6 Yorum
Önerilen Yorumlar