KARIŞIK...
Bertrand Russel ne demiş:
"Pek ender olan tam mutluluk anlarımızda da, doymuşluğun sürekli olmadığını bildiğimiz için, Othello gibi ölümü istememiz doğaldır. Sürekli mutluluğu sağlayacak şey, insanoğlu için olanaksızdır: Yalnız Tanrı'dır tam mutluluğa erişen, zira 'saltanat ve iktidar ve şan ve şeref' O'nundur. Yeryüzündeki saltanatlar, başka saltanatlarla sınırlıdır; yeryüzündeki iktidarı ölüm kısa keser; piramitler de diksek, 'ölümsüz şiire bağlı'da olsak, yeryüzündeki şan ve şeref, yüzyılların geçişiyle söner. İktidarı az olanlara, şan ve şerefi az olanlara, biraz daha fazlası yetecekmiş gibi gelir, ama böyle sananlar yanılmış olurlar: İstekler doymak bilmezdir, sınırsızdır ve onlar ancak Tanrı'nın sonsuzluğuyla yatıştırılabilir. Varolmak ve çoğalmak hayvanlara yettiği halde, insanoğlu yayılmak ister ve insanoğlunun bu konudaki istekleri sadece hayal gücünün olanaklarıyla sınırlıdır. Her insan, eğer elinden gelse, Tanrı gibi olmak ister; pek az rastlanan bazı insanlar vardır ki, bunun olanaksızlığını kolay kolay kabul edemezler."
Evet hep bir arayış ve doyumsuzluk.Mutsuzluğun sebebi mi? Ben bilmem ben her bakımdan doydum mu ki bunu soruyorum.Bak çelişki burada başlıyor.Bize doymuşluğu sağlayan şeyler nedir ki?Bilmiyoruz işte neye göre doyarız para, aşk, ev araba, kariyer gibi her neyse...Hangi noktada doyduğunu bilmiyorsun.Bunu bilmeyincede mutsuzluk başlıyor.Doymayan doyumsuzluk saçma değil mi? Sadece bilinçsizce yaşıyoruz.Ama çok sıradan isteklerin karşılanması ile mutlu olan bir arkadaşım vardı.Fabrikada bir iş bulayım akşamları da kahveye gideyim benim için yeterli.Bir çocuk yaparım onu parka götürür salıncakta sallarım diyordu ve bunlar oldu mutluda oldu uzun bir dönem.Sonra işten çıkartıldı.Ters gitti herşey.Çok ilginç.Kimin elinde mutluluk.Senin elinde mi?Biri mi veriyor? Siz mi alıyorsunuz? Çok karışık...
------
Albert Camus demiş ki:
Devrimlerde insanı paramparça bulurlar. Ama sevdikleri, hayran oldukları tek değeri de orada bulurlar : insan ve sessizliği. Yoksulluklar zenginlikler bundan gelir. Bir tek lüksleri varsa, o da insanlar arasındaki alışveriştir. İnsan nasıl anlamaz ki, bu geçici evren içinde, insanca olanın, yalnız insanca olanın daha ateşli bir anlamı vardır. Uzanan çehreler, bugün var yarın yok kardeşlik,insanlar arasındaki o güçlü ve çekingen dostluklar en gerçek zenginliklerdir. Çünkü, bunlar yok olup gidecek değerlerdir. İnsan yalnız onlar arasında kendi güçlerini ve sınırlarım, yani kendi yapabileceği şeyi kavrar. Kimileri "deha" sözünü ederler. Ama "deha" pek düşünülmeden söylenmiş bir sözdür. Bence zekâ demek daha iyi. Doğrusu, zekâ yaman bir değer olabilir. Bu ıssız dünyayı aydınlatan, ona egemen olan zekâdır. Köleliklerini bilir ve değerlendirir. Zekâ bu bedenle birlikte ölecektir. Ama, bilgi, işte, onun özgürlüğüdür.
Ne kadar da doğru ama masalsı geldi bana bu sözler.Bu sözleri çıkıp bir meydanda bağıra bağıra söylese birisi indirin şu deliyi şuradan ne diyor bu."İnsanca olanın daha ateşli bir anlamı vardır" ne kadar doğru.Ama şu anda en ateşli olan şey silahların ve bombaların ateşi...Bakın bende masala geçiş yaptım bir anda.
Anlaşamıyoruz, konuşamıyoruz çünkü insanlıktan çıktık.Sadece kendimizi düşünmek, kendi çıkarlarımızn peşinde koşmak, kendini insan olarak görüp karşındakini ne olduğunu bilemediğimiz bir varlığa sokmak haklı çıkarma çabasıdır bütün bu yaşananları.
not:ben birini biliyorum ki; o "insanca" yaşamak için var bu dünyada.
-----------
gottfried wilhelm leibniz de şöyle demiş:
İyilikseverlik, evrensel bir iyiyürekliliktir ve iyiyüreklilik aşk veya duygulanım durumudur. Sevmek veya duygulanmak başkasının mutluluğuna sevinmektir veya aynı anlama gelen başkasının mutluluğunu kendisininkinin içine sokmaktır. Bu şekilde, Tannbilim'de çok önemli bir zorluk çözümlenmiş oluyor; her umuddan, her kaygıdan, çıkarla ilgili herşeyden kurtulmuş çıkardışı bir sevginin nasıl varolacağını bilme konusu. Çözüm, başkalarının mutluluğu bizi sevindirdiği zaman, onların mutluluğunun kendi mutluluğumuzun içine girmesidir, çünkü bizi sevindiren şey kendi için aranır.
Umutsuzum... Başkaların mutluluğunun kendi mutluluğumuzun içine girmesini bırakın bizi mutsuz eden bir mutluluk oluyor.Neden? Kıskanmak fiili ile açıklanabilir mi bu acaba.Başkalarının mutluluğundan kendimize biraz pay çıkarsak güzel olabilir ama kendi mutsuzluğumuza çare değil gibi
.Bazen TV de izlediğimiz yarışmalarda başkalarının kazanmasına sevinebildiğimiz gibi , kaybetmelerine de "oohh iyi oldu" da diyebiliyoruz. Sırf kendi mutluluğumuzla alakalı yani kendimizi tatmin eden ne ise ona göre vaziyet . Kötü...
Karışığım bu aralar buarada da karıştırmış olabilirim ortalığı
6 Yorum
Önerilen Yorumlar