AŞK-I HAKİKİ

Yusuf'u kuyuda ,odada ve zindanda yalnız bırakmayanın adıyla...
-elif-lam-ra-
Kalbim esir düşmüşken beşeri kalıpların acımasız ve hiçleştirici zindanlarında,
Hislerin kalbi değil ,kalıbi yaşandığı bir ışık(sızlık) zuhur etmişken cihanda,
"Gömleğini gönder Yusuf! " nidasıyla,
Bir yakarış dağildı boşluğa.
Ve bulduğum sen oldun ey!...
Yusuf'un gömleğinin aydınlığında.
Artık kayıtsız değildi yüreğim;gözlerin görmediği, yürekleri kamaştıran ışığına...
Bilesin Ey Yar !
Didarının nuruyla kamaşan yüreğimi hafifçe kısarak gelişini bekliyorum gönlüm yollarında,
Yalnızca beklemek,yarım kalmaktır bilirsin ya,
Beklemekle kalmıyor , düşüyorum çöllere senı bulmanın kaybetmenin ve yeniden bulmanın ... hülyasıyla.
Ve hasretinin hararetinden değil, vuslatının özlemınden kavrulan bir yürek taşıyorum sol yanımda...
Ey Yar-i Esrari!
Düştüğün çölde izini bulmak adına,
satır satır yazıyorum seni sadrıma...
Şimdi duyun ey kalıplar zindanının sahte gardiyanları !
Sizin,sahte davanızı kanıtlamak adına zavallı çırpınışlarla uydurduğunuz,ciltler dolusu kitaba benzemez...
Gönlümün sevdasının destanı!
Amma tek satırında cihana sığmayacak denli
ESRAR-I AŞK-I HAKİKİ saklı...
( EY AZAD !
Kuyunun asaleti içine düşene, güvenli / emin kılınmasındandır,
Şimdi, senın kuyuların bana emın bir sığınak kılınmışken,
Nasıl olur da senden gayrısını asil sayarım ben ?)
-alıntı-
1 Yorum
Önerilen Yorumlar