Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

RA'NIN RUH SESİ

  • başlık
    203
  • yorum
    1.016
  • görüntü
    382.355

MAĞDURENİN SAYIKLAMALARI


Büyük bir savaşta yenik düşmüş tarafım ben."Yenilgiyi kabul etmek bir erdemdir"diye bir söz vardı değil mi? Yaa, yok demeyin bak,gerçi öle bir söz olsa da, ben kabul ettim, olmasa da kabul ettim...

 

Sizin hiç geçici sağırlık yaşamak istediğiniz oldu mu?Ben çoğu zaman bunu istiyorum da! Horlama sesi yeryüzünde ki en kötü ses olmalı! Uykum varsa sorun yok,duymuyorum bile.Ama biraz uykusuzluğa meyilliysem yandım Allahhh.Ne sarsmak,ne tekmelek ne de uyandırmak işe yaramıyor.Saniye de aynen devam :angry: O an ki; tüm ümidimin tükendiği an işte!Size düşen ya uykuyu yakalamak için mücadele etmek ya da uykuyu salıverip savaş alanını terketmek...

 

Uzun süre ilkini denedikten sonra ikincisinde karar kıldım bu gece de,zira Allah allahhhh nidalarıyla katli vacibtir deyip elimi kana bulayabilirdim :D

 

Duyu kaybına uğramak nasıl bir şeydir acaba? Eşimin ablası 3 yıl evvel çok ciddi bir beyin kanaması geçirdi.Ölümün kıyısından döndü adeta.İyileşti ama ufak bir kayıpla.Aslında çok da ufak bir kayıp değil bence ama onca yaşanandan sonra buna da şükür diyoruz biz.

 

Ablam artık kokuları duymuyor.Kötü kokuları duymuyor ne güzel ama ya güzel kokular.Örneğin;

 

Torunu oldu,onun kokusunu bilmiyor,koku deyip geçmeyin,hayatımızda herşeyin kokusu var,evlerimizin bile... Hem biliyormusunuz koku duymaya duymaya bir süre sonra tad alma duyunuzu da kaybediyorsunuz.Pastırma bile yeseniz (kulakları çınlasın,pastırmayı çok sevenlerin :sweatingbullets: ) ha kösele yemişsiniz ha pastırma! :unsure: Aynen bu şekilde koku alma duyusunu kaybeden bir bayanla yapılmış röportaj okumuştum gazete de,ablamın anlattıklarından ziyade bir şey daha öğrenmiştim oradan:

 

Karşı cinsin kokusunu almadığınız için,cinsel dürtülerinizde ölüyormuş.Burada tad alma duyusu da devreye giriyormuş tabii. :huh:

 

Koku ve tad alma duyusunun kaybını anlıyabilmenin kolay bir yolu var aslında,geçen yıl dişçide kanal tedavisi yaptırırken başıma geldi.Çok zorlu bir operasyon olacağı için dişçim epey uzun sürecek bir şekilde uyuşturdu ağzımı.Sadece ağzım değil,yüzümün yarısı burnumda dahil olmak üzere uyuştu ve bu uyuşukluk 6-7 saatte ancak açıldı.İşte bu süre zarfında ben ablamı çok daha iyi anladım :pinch:

 

Öle kokular ve tadlar var ki belleğine kazınır insanın...(En başında evlat kokusu elbet :wub: )

 

Eski evimizin yatakodasının penceresinden sabah burnuma dolan taze ekmek kokusunu hç unutamam mesela...Köşedeki fırında yapılan ilk posta ekmeğin...Hani çizgi filimlerde olur ya,kıvrıla kıvrıla gelir koku.İşte öle kıvrıla kıvrıla gelir pencereden odamıza girerdi yavaşça...Bir de bahçede ki yaseminin kokusu...

 

Ya dedemin yaptığı höşmerimin tadı...öle beynime kazınmış ki...Erkekte höşmerim yaparmıymış demeyin.Höşmerim yapmak ciddi kuvvet ister.Peynirle şekeri sürekli ve uzun süre karıştırmak gerekir çünkü.

 

Peki ya siz hiç sıcak tahin helvası yediniz mi? Ben çok yedim çünkü helvacı kızıyım.Tatillerde fabrikada helva paketlerken yeni yapılmış helva olurdu öğle yemeğim çoğu zaman.İnanın bir yeseniz bir daha soğuk helvanın yüzüne bakmazsınız...

 

Horultu kesildi vallahi de billahi de kesildi... :huh: Ben gidiyorummmm! :w00t:

4 Yorum


Önerilen Yorumlar

deniz_kizi

Gönderi tarihi:

Koku diyince benim de hep aklıma dedemin sobanın üzerinde pişirdiği patateslerin kokusu geliyor. Dedem öldükten sonra çok yedim belki soba üzerinde pişen o patateslerden ama aynı tadı vermiyor....

 

Abla benim de dişlerim yapılıyor :( suratım hala uyuşuk.

Şahnaz

Gönderi tarihi:

Radya'cım koku üzerine yorum yapamayacağım her kokuyu iyi alırım özelliklere para kokusunu :cokkomik: özellikle eşimin faturalarını kestiği gün hemen alışveriş krizim tutar o gün giyecek hiç bir şey bulamam :usutuk: .....ne tesadüf ki makyaj malzemerimde bitmiş olur :yuvarlan: ....

 

Höşmerimin tadı şimdi damağıma geldi ne kadar lezzetli olur değilmi...hele benim dedemin peynirleriyle ....eeee peynirci torunu olursan başkadır tabi peynirin tadı ..ama bir düzeltme yapmak istiyorum.....

 

Höşmerin tatlısı unla kavrulur elinde derman kalmayacak kadar (yani un kokusu gidinceye kadar) hemen şekeri atar kapatırsın ateşi, birde demlendimi tadına doyma gitsin

Ah birde üzerinede şeker dökeceksin.... sen nasıl helvacı kızısın bakayım... :unsure:

 

Ama senin tadının nerden geldiğini anladım yediğin sıcak helvalardan .... :P

 

Herkese tavsiye ederim sizde bol bol helva yiyin Radya kadar tatlı olursunuz..... :D

 

Horultu nerden geliyor Radya? :aptalkafam:

gloria

Gönderi tarihi:

Koku çok özeldir benim için, koklayamazsam duyamam, göremem, görürüm de eksik görürüm... Ben bir insanın en çok da kokusunu özlerim... Ve bliyorum ki eğer ben koklayamazsam sevemem :) Mmmmmm missss gibi kokuyorsun kız Radya, seni çok seviyorum :)

Dvorak

Gönderi tarihi:

Her gün sabahleyin uykudan uyanınca sesini işitirdim.

 

-Helvaa! Taze susam helvaaa!

 

Yetmiş beş yaşlarında, elmacık kemikleri çıkık, gözleri kanlı, ağzında dişleri kalmamış, saçları dökülmüş, ak sakalları uzamış ihtiyar bir adamdı. Üzerinde her tarafı yamalarla dolu kirli bir pantolon; ayağında kimin verdiği belli olmayan (belki de kendi parasıyla aldığı) arkaları basılmış deri ayakkabı; sırtında kirli, uzun kollu bir kazak vardı. Kazağın yenleri kirden parlıyordu. Çoğu zaman, sık sık akan burnunu bir eliyle tıkayıp, duvarın dibine olanca kuvvetiyle sümkürürdü. Cebinde buruşturulmuş kirli bir mendil bulunurdu; bu mendille burnunu ve elini silerdi.

 

Tiz bir öksürüğü vardı, yaz kış geçmezdi...

 

Sabahları, güneş doğar doğmaz penceremin önüne gelir, kuşluk vaktine dek helva satardı. Sabahın erken saatlerinde, onun sesiyle uykularından uyanan yalın ayak, kıçları donsuz, sümükleri akmış, ayakları takunyalı küçük kız ve erkek çocukları başına toplanırlardı. Analarından para alabilenler helva alırlar, alamayanlar ise başında beklerlerdi.

 

Bir gün sabah çocuklar başına toplanmışlar, bazıları kızdırıyorlardı. Kızdıran çocukların üzerine doğru yürüyünce, diğer taraftan erkek çocukları helva aşırıyorlardı.

Bir başka gün sabah yine penceremin önünde:

 

-Helvaa!... Taze susam helvaaa!...

 

Bu kez, pencereden bakmakla yetinmedim. Yanına gittim. Kimsesi olup olmadığını sorduğumda öfkelendi. Kanlı gözlerini bana doğru dikerek:

 

-Var ya! Hayırsız olduktan sonra, deyip kesti. Anlatmadı nedense. Ben de üstüne gidemedim.

 

Sonra öğrendim. Bu ihtiyarın astsubay bir oğluyla, iki de evli kızı varmış. Oğlu evli ve üç çocuklu olup, Kayseri'de görev yapıyormuş. Kızları da evlenmişler, Eskişehir'de ve Adana'da oturuyorlarmış. İki yıl öncesine kadar anneleri sağmış. Kanserden ölmüş. O zamanlar bu denli düşkün değilmiş.

 

Üç evladında birisi, bir gün bile babamız ne durumda dememişler; ne bir mektup, ne de kendileri gelip aramışlar. Evlatlarıyla görüşmeyeli yıllar olmuş.

 

Yaşlı helvacı, duvarları kerpiçten, üstü saz ve toprakla örtülmüş, eski bir hayvan damında yatıp kalkıyordu. Damın içinde eski bir yatak, bir yorgan, bir yastık, bir su testisi, eski bir ispirto ocağı, eski bir soba, birkaç bakır kap ve duvarda asılı kül rengi kirli bir pardösü vardı.

 

Akşamları yorgun argın eve gelince, yatağının üstüne oturup ağlamaya başlıyordu.

 

Bir ara duruyor, kendi kendine konuşuyordu: "A benim hayırsız evlatlarım, siz hiç utanmaz, arlanmaz mısınız? Ben size ne kötülük yaptım? Bunca yıl sizin için didindim durdum. Sizlere gün yüzü gördüreceğim diye gece mi gündüzüme kattım. Kızları anlıyorum, el oğlunun elinde. Ya sana ne diyeyim? Yazıklar olsun sana. Ulan! İnsan karıdan bu kadar korkar, çekinir mi be?..."

 

Bir başka günün gecesi. Yine gözleri yaşlı. "Gelmenizden de geçtim. İnsan bir mektup atar, halimi hatırı mı sorar. O da yok sizde. Dilerim, Allah yokluk göstermesin. Sizin evlatlarınız da sizin bana yaptığınız gibi yapsın. Görün o zaman yalnızlık, gurbetlik, hâl-hatır sormamak nasıl oluyormuş" dedi.

 

Bir gün yaşlı helvacının oturduğu damı yıktılar. Yerine yeni bina yapılacaktı. Zaten kendisinin değildi. Bundan sonra yatıp kalkacağı yeri de yoktu. Bir süre, boş bir arsa içinde, hurda tenekelerden yaptığı derme çatma barakada barındı. Sonra o da yıkıldı. Sipsivri kaldı.

 

Kış geldi. Havalar iyice soğudu. Yaşlı helvacı o kış duvar diplerinde, merdiven altlarında yattı. Hayır severler, kaldığı yerlere birer tas sıcak çorba, yemek ve ekmek getiriveriyorlardı. Nedense, o kış çok daha fırtına oldu. Kar erken bastırdı. Yaşlı helvacı ölmeden o kışı da çıkardı. Fakat ayakları pek tutmuyordu. Çok zor yürüyordu. Artık penceremin önüne gelip, helva da satamıyordu. Helvadan kazandığı üç-beş kuruşu da bitirdi.

 

Aradan epey zaman geçti. Göremez oldum. Başka yerlerde de rastlamadım hiç.

 

Daha sonra, duvar dibinde bulunan ölüsünün belediye görevlileri tarafından kaldırıldığını öğrendim.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.