Bir şeyin basitliğine dem vuracaksak ondan böyle bahsederiz . Sebildir gözümüzde su.
Nereye baksak ulaşılabilirdir. Özellikle bizim ülkemizde nereye dönseniz onunla karşılaşırsınız değil mi? Çok rahat bulunur olduğu için en az onu önemseriz. Çeşmelerimizi açtığımız anda avuçlarımızdadır çünkü. En az onu önemseriz ama en çok ona ihtiyacımız olduğunu her zaman unuturuz.
Bu birazda şey gibidir hani burnunun ucundakini görmez ya insan. Öyle.
Size biraz HES’lerden bahsetmek istiyorum bugü
Herkese selam ve sevgiler değerli dostlar,
Geçen hafta ,fethullah gülen'e ait bir gazetenin genel yayın yönetmeni Bakırköy’de bir soru sormuştu sizce Gülen, bir din otoritesi değil mi diye..Ben de " o, bir din otoritesi değildir, olsa olsa siyasi bir otoritedir”.
Din de otorite olmaz bu otoritelik Yahudilik ve Hıristiyanlıkta geçerlidir. Çünkü Allah adına kimse insanlar için bir yetkili, aracı ve otorite olamaz. İslam dininde buradan da şu noktaya varalım: laiklik ve sekülerlik iki fark
Dalgınmışım
Yorgunmuşum
Kırgınmışım
Kızgınmışım
Deliymişim
Huysuzmuşum
Evet dalar giderim çoğu zaman, baktığım boşluğu görmeyecek, yanımda konuşulanları duymayacak, anlatılanları anlamayacak kadar üstelik...
Dalıp dalıp gitmelerimin, yolda karşılaştığımın yanından kör gibi geçmelerimin nedeni bu arsız ruhum...
Ne düşünüyorsun bu kadar diyorlar, çoğu kez altında başka manalar arayarak!
Oysa aklım nerelerde!
Şimdi ben buradayken, böylece duruyorken, dünya dönüyorken işkenc
Uzun bir süredir, kendimi tarihi eser gibi hissediyorum...
"sen gittğinden beri yani"
Hani şu vakıflar müdürlüğüne bağlı olup, yıkılması ya da onarılması mümkün olmayan ve kendiliğinden tarihe karışana kadar göya saklanan antika yapılar gibiyim...
Aynalara küsmüş... Duygusal komaya girmiş... Aşkla mumyalanmış iç organları bağışlanmış...
Şiirler çok acıtıyor atmaya çabalayan kalbimi, elim ne vakit yazmaya gitse bundandır uzak duruşum şairliğimden... Anlamsızım artık bütün bildikl
(CUMHURİYETTEN korktular!...
EGE ÜNİVERSİTESİ)
Kurtuluş Savaşından korktular...
Kurtuluş Savaşını kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktular...
Türk Bayrağından korktular...
AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN ELLERİNDE İŞLERİ BİTENE KADAR
İstiklal Marşından korktular...
AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN İŞLERİ BİTENE KADAR SÖYLEYECEKLER
Bandırma vapurundan korktular...
Samsundan korktular...
1919 dan korktular...
19 Mayıstan korktular...
Er
doğduğunu bilen
ölmekten korkmaz
o hesap korkmam
ölmekten,
aslında ne gökgürültüsünden
ne karanlıktan
hatta ne kavgadan
ne de yalnızlıktan korkmadım
hurafelere hiç inanmadım
korktuğum
incitilmekti, incitmemişken
kırmadan, kırılmaktı,
onlarıda kabullendim yeniden...
fakat hala bir korkum var
özgürce çırpamamak kanatlarımı
üstelik hava bahar havası olduğu halde
ve bulutlar bembeyaz
gök masmaviyken...
hayalerimden bir uçurtma yaptım
kuyruğuna seni bağladım
benimse zaten k
Dünyanın efendileri
Avrupa, Amerika
Beş kıtaya hükmeden, her şeyleri bilen, barışın, demokrasinin, özgürlüklerin, insan haklarının sembolü, savunucusu, sahibi, Avrupa-Amerika.
Kandan kurulmuş kulelerinde dünyayı yönetiyorlar.
Efendilerin elleri bu günlerde Asya topraklarının derinliklerinde, bu topraklar üzerinde yaşayan insanları öpüp kokluyorlar.
Asya’da hüzün, Asya’da gözyaşı, Asya da kan.
Ön Asya, Orta Asya, Uzak Asya.
Uzak Doğu, Yakın Doğu, Ortadoğu.
Neresi olursa olsun ne fark ede
Çocuklukta başlıyor karakter...
Çocukken nasıl biriyseniz, yetişkin olduğunuzda da pek değişmiyor bu özellikler...
Bence hepsi kalıtsal, yani karakterimizi oluşturan özelliklerimiz...
Bana kimse sorgulamayı öğretmedi, çevremde hiç kimse sorgulayamazdı, çünkü korkarlardı...
Ben hep sorardım, birgün birileri bahçemizdeki ördeklerimizi öldürdü, neden öldürdü diye düşündüm aylarca... Ne istemişti ki ördeklerimizden, neden? Milyonlarca cevabı var belki ya da cevapsız...
Güneş tutu
Hiç bir küfür, onun ağzında durduğu kadar gül durmadı bir başkasının ağzında.
Hiç bir rakı kadehi onun elinde durduğu kadar aşina durmadı bir başkasının elinde.
Ve bir yaz günü alıverdi onu günebakan çiçekleriyle koynuna ''mekanım olsun'' dediği Datça...
İşte onun mizahi üslubuyla 33 maddelik mal beyanı...
Sevgilerimle...
Ömür Bingül
Can Baba'dan Mal Beyanı...
1-Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2-Gökyüzünde bir bulut
3-Bitlis'te beş minare
4-Biri yazlık, bi
Sesleniş / Uğur Mumcu
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız,
sırtında yük taşı*********** getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. İşke
İnsanlardaki ruhi ve ahlâki kirlenmeye bağlı olarak, insanlığın her kıymeti gittikçe infisaha uğruyor, her nimet kirlenip kokuşup bozuluyor. Her değer tefessüh ediyor. Hava, su, toprak, gıda; çevre, zaman, mekan; cemiyet, müzik ve lisan... Ufkumuzu bir dud-i muannid sarmış sanki... Kara, uğursuz inatçı bir sis... Göklerimizin mavi ve dinlendirici berraklığını örten, dağılmaya hiç niyeti yokmuş gibi gözüken bir inatçı duman altında yaşıyoruz.
Atmosferdeki bin bir çeşit atık gazlar, şehirlerin
''Derin Okyanusların sessizliği büyüler beni. İçimi bir heybet hissi kaplar. Kalbim fırtınalarla dolar...''
İnsanların ve toplumların karakteri ya düşerlerken ya da yükselirlerken belli olur…
Bilgelerin, şairlerin, yazarların tüm öğretileri benliğimizi bulmamıza yardımcı olan öğretilerdir.
Su, kendine sırdaş arıyordu.
Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta.
Sağnak sağnak döktü suyun tüm sırlarını…
Sonra göle gitti su.
Ona anlattı derdini.
Bu arada bulut suyun sı
Hayli zaman oldu
Ne kadar uzaklaştık birbirimizden
Artık adını anmayı unutuyorum zaman zaman
Herşeye rağmen içimde kanayan bir yer var hala
Acısına alıştığım
Hatta garip bir zevk alır olduğum acı!
Seni özledim
En çok gözlerini
Sonra kokunu
Gözlerimi kapatıp, nefesime çekmeyi isterdim
Ellerimle keşfetmeyi
Seni...
Oysa ne çok korkuyorum
İçimi görmenden
Aklımı okumandan
Gardımı indirmiş sayılmamda
Kendimi savunacak değilim!
Masum bir hayal işte
Çocukça
ve oldukça aptalc
TEGET GECTİ HAMDOLSUN
Amerika'da kriz çıktı
Avrupa'da dalga yaptı
Dünya'da tsunami yarattı
Ülkemizi teğet geçti hamdolsun!
Sus dediler, höt dediler
Yumağa dolaştı kediler
Ananı da al-git dediler
Alıp gittiler hamdolsun!
Okunmuyor kitap, diziler revaç
Çarklar dönmeyince, çalışanlar aç
Simdi ekranlarda desti-izdivaç
Özelimiz genel oldu hamdolsun!
Amerikan krizi ekonomiktir
Avrupa'nın derdi sosyolojiktir
Türkiye'nin krizi psikolojiktir
Hastalığımız komik çıktı hamdolsun!
Egemenl
ölüm kokuyorsun her kokladığımda sevgili
zoruna gitmesin
ölümden başka gerçek görmedim
dudaklarım her değdiğinde alnına
soğuk bir mermer dokunuyor yüzüme
parmak uçlarınsa kitlesel imha
kavrulmuş bir yürektir
nefes aldığında içine dolan
soyutla kendini öğretilmiş ayıplardan
sardunyam
sibel....
Karakol görevlileri ise şaşkındı. İhbar edilen gençlerin hemen hepsi eski saraya yakın ailelerin çocuklarıydı.
Örneğin basılan konağın sahibi Medine Muhafız Komutanı Ferik Osman Paşa’ydı. Oğlu Mehmed Şamil ve yeğeni Hüseyin (Bereket) gözaltına alınanlar arasındaydı.
Keza Fetgeriler, Gürcistan tahtına kadar yükselmiş daha sonra İstanbul’a göç etmiş, Saray’a yakın durmuş bir ailenin çocuklarıydı.
Neyse ki iş sonunda anlaşıldı. Gençler sadece beden hareketleri yapıyorlardı; o dönem kötü gö
Hayalleri mi de alıp götürdün giderken, keşke onları alabilseydim senden...
Ben, bu devrin aşığı olamadım, ayak oyunlarına, ayak uyduramadım, ne çok açık kapı bırakmışım meğer, içimde çalınmadık elmas, yakut, inci ve mercan bırakmamışlar...
Kalbim bomboş derler ya, işte öyle... Ama bildiğin gibi değil, içimde değer kalmadı... Öyle boş... Bomboş...
Şimdi öğreniyorum, hayatın acı gerçeklerini... Dostun bile gerçekte dost olmadığını, kardeşin bile kardeş...
Bir anda ters esince rüzgâr, de
Sen,
Evet sen değerli vatandaşım, yurttaşım, aynı topraklar üzerinde yaşayıp, aynı havayı soluduğum, aynı yemeklerden tadıp, aynı korkularla uyuduğum, sana soruyorum... Senin önceliğin ne?
Çok para kazanmak mı?
Çok güzel olmak mı?
Çok yakışıklı olmak mı?
Çok mutlu olmak mı?
Çok yükseklere çıkmak mı?
En pahalı giysileri giymek, en pahalı restoranlarda yemek, en pahalı ve havalı arabalara binmek mi bütün amacın? Evlenmek mi, çocuklarını büyütmek mi, emekli
Türkiye: Sonun başlangıcı
18 Mayıs 1919 tarihli The New York Times gazetesi, “Türkiye: Sonun Başlangıcı” başlığı altında “Türkler’e Anadolu’da küçük bir bölge bırakılabileceğini” yazıyordu.
İzmir’in işgali, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) tarih boyunca Türkler’e hangi gözle baktığının da bir göstergesi ve dahası “tarihi bir belgesi” oldu.18 Mayıs 1919 tarihli The New York Times gazetesi, “Türkiye: Sonun Başlangıcı” başlığı altında “Türkler’e Anadolu’da küçük bir bölge bırakılabile
BİR KERE DAHA 1071 FELÂKETİ
Anadolu’da ön-Türkler çok kısa :
Prof.Dr.Afif Erzen : Anadolu’ya - Batının , emperiyalistlerin istediği gibi- 1071’de değil İ.Ö.13binlerde geldik ; (Doğu Anadolu ve Urartular 1984 TTK. Ankara)
* Bu bilgi Ord..Prof. E. Akurgal’ın Anadolu Kültür Tarihi adlı kitabına alınmamıştır.
* Resmî Türk Tarihi kitaplarımızda da bulunmamaktadır(!?)
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir. Kâzım Mirşan :: Göçebe değil GÖÇMEN olarak ileri s
Paulo Coelho'nun, Seytan ve Genc Kadin adli romanindan
bir bolum…
..."Yollari oldukca uzunmus, yokus yukari
gidiyorlarmis, gunes
yakiciymis, ter icinde kalmislar, susamislar.
Bir donemecin ardinda harika bir mermer kapi
gormusler; kapi, ortasinda
bir cesme bulunan altin doseli bir meydana
aciliyormus, cesmeden
berrak bir su akiyormus.
Yolcu kapidaki bekciye donmus.
'Iyi gunler.'
'Iyi gunler,' diye yanit vermis bekci.
'Burasi harika bir yer, adi ne?'
'Burasi cenne
Ne güzeldir benim Anadolum. Benzeri timsali yoktur dünyada. Dağları kekik, ovaları alagözlü nergis, mor sümbül kokar. Kızları ıtır kokulu, gelinleri keklik sekişlidir.
Analar erkek evlatlarını ellerine kınalar yakarak gönderir askere, vatanına kurban osun diye. Ak perçemli nineler, beyaz sakallı dedeler torunlarını duayla uğurlar vatan yolculuğuna...
Antalya’da bu sabah oldukça güzeldi. Yüreğimde yükselen 18 Mart Çanakkale Zefari’nin yıldönümünün yarattığı heyecanla sokağa çıktım. Niyeti
Dünya bir oyun bahçesi aslında...
Ve biz insanlar geçimsiz çocuklar, bütün oyuncakları kendimiz için istiyoruz, eğer bir başkasına vermek zorunda kalırsak onu kırıyoruz! Sonra yapıştırıyoruz fakat hiç sağlam olmuyor!
Bu oyun bahçesinde kısıtlı bir zaman geçireceğimizi hep unutuyoruz, oysa burada eğlenmek elimizde, fakat önce ayağımıza batan taşları, dikenleri ve pislikleri temizlemeliyiz, sonra kendi içimize dönmeli ve bu oyunda nerede olduğumuzu ve ne aradığımızı sormalıyız!
Ama ner
Bu ‘Egemen’i ‘Bağışla’ma
Ali Sirmen
AKP’nin İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın AB Başmüzakereciliğine getirilip, Devlet Bakanı da olması, doğrusu pek fazla kişinin dikkatini çekmedi.
Bu ilgisizlikte, Ergenekon Soruşturması ve de Filistin olaylarının etkisi olmuştur kuşkusuz.
Ama kim ne derse desin, ayrıca Türk kamuoyunun AKP’nin AB oyununun, AB’nin de AKP oyununun farkına varmış olması ilgisizliğin en önemli etkeni.
Aslında, Başbakan’ın Brüksel’dan Türkiye’ye dönmesinde ha