Bir kaç gündür bunu düşünüyorum.
Yani sarılmayı.
Dünyanın en güzel, en içten şeyidir aslında ve ne az yer kaplar hayatlarımızda.
Sevdiğiniz bir insana ya da bir hayvana sarıldığınızda, bir kaç saniye gözlerinizi kapadığınızda bir enerji dalgasının iki beden arasında nasıl dolaştığını hissedersiniz.
O an, dünya yavaşlar, zaman yavaşlar, garip bir huzur kaplar içimizi.
Fakat, gittikçe birbirinden uzaklaşan, araya türlü mesafeler koyan insanlık, çeşitli bahanelerle, sarılmayı ihmal eder olduk.
Türkiye’de “ne sağcıyız ne solcuyuz futbolcuyuz futbolcu” klişesini yıkan, toplumsal konulara duyarlı bir taraftar grubu var; Beşiktaşlı Çarşı Grubu. Tribüne ünlü devrimci CHE posteri de asıyorlar; 1 Mayıs’ta Taksim’e de yürüyorlar. Nükleer santrallere de, ırkçılığa da karşılar. Son Galatasaray maçında açtıkları “Türkan Saylan Onurumuzdur” pankartı ise polis engeline takıldı. Peki Çarşı niye devrimci? Bu tavırları hangi siyasal hareketten miras kaldı?
Yıl: 1902.
Yer: İstanbul -Beşiktaş Serence
Hayatın sırları var, evrenin sırları var bizzat biz kendimiz dahi bize göre sırrız... Gördüğümüz herşeyin bir başka yönü, boyutu, açısı var...
Hayata tutunmaya çalıştığımız ilk dünyasal mekanımız olan annemizin karnı belkide en özgür olduğumuz yer... Bütün dünyasal ve insansal öğretilerden uzak, kendi kendimize ve kendi halimizde içimizden geldiği gibi yaşadığımız tek mekan orası... Doğduğumuz anda ve yerde başlıyor üzerimizden inançlarını ve buna bağlı ritüelleri geçirmeleri, bizim ülkemizd
Yoksulluk ve yoksunluk aynı şeyler değil. Yoksulluk giderilebilir birşey ama yoksunluk ebedi olabilir...!
Aynaya baktığımda yüzümde korkunç bir olgunluk, sonsuz bir durgunluk, anlamlı bir bakış görüyorum artık. Ne kadar çok biriktirmişim meğer... Çok eskiden yılda bir kaç kez boşaltırdım tavanaralarımda kalanları, biriken tozlanan örümcek ağı bağlayan duygularımı... Şimdi hissizim... Morfin yutmuş gibi... Halsizim...
Geçenlerde hiç tanımadığım ve beni ilk kez gören biri "gözlerinizde k
Bir dokunsan bin ahh işitirsin halimden, fakat ben ahh edemez oldum...
Bir dokunuyorum bin ahh işitiyorum herkesten...
Gülümsüyorum,
Bu aralar olura olmaza, kendime ve herkese gülümsüyorum...
Bu iyi birşey mi dersin?
( Büyükler derlerdi ki, "Allah çekemeyeceği derdi yüklemez kuluna" öyle mi acaba? )
Oysa bütün ölümler acı, bütün kayıplar derin, bütün ihanetler can yakıcı...
Oysa, her yeni gün, her yeni yıl takvimlerimizin eksilen sayfaları... İlk günden, ilk andan ve ilk gözya
Aylardan Kasım...
Kasımpatı kokarken sokaklar, önünden geçtiğim her ağaç dökülen yapraklarıyla selamlarken beni ve birlikte gezindiğim sonbaharı... İçime anlatılmaz duygular çörekleniyor. Adına ne hüzün diyebilirim bunun, ne sevinç... Öyle karmaşık, öyle içsel...
Biraz ağlamaklı, biraz hayranlıkla bakıyorum sarıya çalan doğaya... Öylesi sana ait hissederken kendimi, senden koparılıp atılmış bir yaprak gibiyim şimdi... İçim parçalanıyor... Dudaklarımdan çıkmak için sıraya giriyor ke
Hayli zaman oldu
Ne kadar uzaklaştık birbirimizden
Artık adını anmayı unutuyorum zaman zaman
Herşeye rağmen içimde kanayan bir yer var hala
Acısına alıştığım
Hatta garip bir zevk alır olduğum acı!
Seni özledim
En çok gözlerini
Sonra kokunu
Gözlerimi kapatıp, nefesime çekmeyi isterdim
Ellerimle keşfetmeyi
Seni...
Oysa ne çok korkuyorum
İçimi görmenden
Aklımı okumandan
Gardımı indirmiş sayılmamda
Kendimi savunacak değilim!
Masum bir hayal işte
Çocukça
ve oldukça aptalc
1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerde
Karakol görevlileri ise şaşkındı. İhbar edilen gençlerin hemen hepsi eski saraya yakın ailelerin çocuklarıydı.
Örneğin basılan konağın sahibi Medine Muhafız Komutanı Ferik Osman Paşa’ydı. Oğlu Mehmed Şamil ve yeğeni Hüseyin (Bereket) gözaltına alınanlar arasındaydı.
Keza Fetgeriler, Gürcistan tahtına kadar yükselmiş daha sonra İstanbul’a göç etmiş, Saray’a yakın durmuş bir ailenin çocuklarıydı.
Neyse ki iş sonunda anlaşıldı. Gençler sadece beden hareketleri yapıyorlardı; o dönem kötü gö
olduğu gibi kabul edersen sana sunulanları
hayat güllük, aşk gülistanlık, dünya halleri
doğuştan kusurluysan eğer,
bir türlü oturmuyorsa yerine taşlar
ağırıyorsa başın
fedakarlığının sınırı yok sanıyorsan
tükenmeyecek gibi geliyorsa sabrın
olmalı diyorsan,
daha iyisi
daha güzeli
ortalama olamıyorsan eğer
uçlarını seviyorsan duyguların
bıçak sırtında, çıplak ayaklarınla
dişlerini sıkıp, geçmesini istiyorsan zamanın
her defasında duvarlara toslayıp
açılan dil yaralarını, onarmak içi
ölüm kokuyorsun her kokladığımda sevgili
zoruna gitmesin
ölümden başka gerçek görmedim
dudaklarım her değdiğinde alnına
soğuk bir mermer dokunuyor yüzüme
parmak uçlarınsa kitlesel imha
kavrulmuş bir yürektir
nefes aldığında içine dolan
soyutla kendini öğretilmiş ayıplardan
sardunyam
sibel....
yalancı cennetin
hayalet melekleri
kürtaj ettiler bütün dinleri
kutsanan ile kutsal olan
karışır birbirine
ruhsuzdur tapınak şövalyeleri
kral çıplak onüçüncü fi tarihinden
yüreksiz doğdu el öpüp, etek tutan
mezun oldu, şarlatan akademisinden
sardunyam
sibel ....
Dalgınmışım
Yorgunmuşum
Kırgınmışım
Kızgınmışım
Deliymişim
Huysuzmuşum
Evet dalar giderim çoğu zaman, baktığım boşluğu görmeyecek, yanımda konuşulanları duymayacak, anlatılanları anlamayacak kadar üstelik...
Dalıp dalıp gitmelerimin, yolda karşılaştığımın yanından kör gibi geçmelerimin nedeni bu arsız ruhum...
Ne düşünüyorsun bu kadar diyorlar, çoğu kez altında başka manalar arayarak!
Oysa aklım nerelerde!
Şimdi ben buradayken, böylece duruyorken, dünya dönüyorken işkenc
SATILIK VATANDAŞ...
Keşke böyle olmasaydı...
Büyük bir ihtimalle, eğer bir SATILIK VATANDAŞsanız bu metni sonuna kadar okuyamayacaksınız.
Çünkü daha yazının başlığını görür görmez SİZDEN söz edildiğini anlayacaksınız...
Size tavsiyem; metni sonuna kadar okumanız ve pişman olmanız,aklınızın başınıza gelmesi,tövbe etmeniz (Dua edelimde yanında bulgur,kömür gibi maddi çıkar olmayan ve sadece kelimlerden oluşan bu yazı bir iki kişiyi doğru yola yöneltsin...kimbilir belki işe yarar)...
36 yaşında bir insanım, kendimce çok şey gördüm geçirdim, çok sayıda insan tanıdım, ilahi adaletin tecellilerini defalarca gördüm, kötülük edip ondan güzellik bekleyenlerin er geç mutlaka ama mutlaka yaptıklarının karşılığını bulduğunu gördüm, Allah'a ve onun adaletine inancım sonsuz, herkes yaptığının karşılığını mutlaka bulur... Bulacaktır...
Dinini siyasetine ve çıkarına alet edenler yüzünden dinden soğudum, dindar görünenlerden korktum, ve yazık ki hala aksi ile karşılaşmadım, kim dini s
İslam'ın Darwinleri vardı
İSLAMCILARIN NESİ VAR?
Bilim ve Ütopya dergisi, sanki başımıza gelecekleri bilmiş, Mart sayısındaki kapak başlığı: "İslam'ın Darwinleri".
Evet, bir zamanlar İslam'ın Darwinleri vardı, Câhız'lar, Birûnî'ler, İbn Tufeyl'ler, El Maksidi'ler, El Zencâni'ler, Kınalızâde Ali Efendiler ve diğerleri...
8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15. yüzyıllardan söz ediyoruz.
Peki bugün, bin yıl sonra İslamcıların nesi var?
Sadece yobazları...
Ya TÜBİTAK'ın nesi var?
Artık TÜB
(CUMHURİYETTEN korktular!...
EGE ÜNİVERSİTESİ)
Kurtuluş Savaşından korktular...
Kurtuluş Savaşını kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktular...
Türk Bayrağından korktular...
AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN ELLERİNDE İŞLERİ BİTENE KADAR
İstiklal Marşından korktular...
AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN İŞLERİ BİTENE KADAR SÖYLEYECEKLER
Bandırma vapurundan korktular...
Samsundan korktular...
1919 dan korktular...
19 Mayıstan korktular...
Er
Çocuklukta başlıyor karakter...
Çocukken nasıl biriyseniz, yetişkin olduğunuzda da pek değişmiyor bu özellikler...
Bence hepsi kalıtsal, yani karakterimizi oluşturan özelliklerimiz...
Bana kimse sorgulamayı öğretmedi, çevremde hiç kimse sorgulayamazdı, çünkü korkarlardı...
Ben hep sorardım, birgün birileri bahçemizdeki ördeklerimizi öldürdü, neden öldürdü diye düşündüm aylarca... Ne istemişti ki ördeklerimizden, neden? Milyonlarca cevabı var belki ya da cevapsız...
Güneş tutu
doğduğunu bilen
ölmekten korkmaz
o hesap korkmam
ölmekten,
aslında ne gökgürültüsünden
ne karanlıktan
hatta ne kavgadan
ne de yalnızlıktan korkmadım
hurafelere hiç inanmadım
korktuğum
incitilmekti, incitmemişken
kırmadan, kırılmaktı,
onlarıda kabullendim yeniden...
fakat hala bir korkum var
özgürce çırpamamak kanatlarımı
üstelik hava bahar havası olduğu halde
ve bulutlar bembeyaz
gök masmaviyken...
hayalerimden bir uçurtma yaptım
kuyruğuna seni bağladım
benimse zaten k
Sen,
Evet sen değerli vatandaşım, yurttaşım, aynı topraklar üzerinde yaşayıp, aynı havayı soluduğum, aynı yemeklerden tadıp, aynı korkularla uyuduğum, sana soruyorum... Senin önceliğin ne?
Çok para kazanmak mı?
Çok güzel olmak mı?
Çok yakışıklı olmak mı?
Çok mutlu olmak mı?
Çok yükseklere çıkmak mı?
En pahalı giysileri giymek, en pahalı restoranlarda yemek, en pahalı ve havalı arabalara binmek mi bütün amacın? Evlenmek mi, çocuklarını büyütmek mi, emekli
Hayalleri mi de alıp götürdün giderken, keşke onları alabilseydim senden...
Ben, bu devrin aşığı olamadım, ayak oyunlarına, ayak uyduramadım, ne çok açık kapı bırakmışım meğer, içimde çalınmadık elmas, yakut, inci ve mercan bırakmamışlar...
Kalbim bomboş derler ya, işte öyle... Ama bildiğin gibi değil, içimde değer kalmadı... Öyle boş... Bomboş...
Şimdi öğreniyorum, hayatın acı gerçeklerini... Dostun bile gerçekte dost olmadığını, kardeşin bile kardeş...
Bir anda ters esince rüzgâr, de
Paulo Coelho'nun, Seytan ve Genc Kadin adli romanindan
bir bolum…
..."Yollari oldukca uzunmus, yokus yukari
gidiyorlarmis, gunes
yakiciymis, ter icinde kalmislar, susamislar.
Bir donemecin ardinda harika bir mermer kapi
gormusler; kapi, ortasinda
bir cesme bulunan altin doseli bir meydana
aciliyormus, cesmeden
berrak bir su akiyormus.
Yolcu kapidaki bekciye donmus.
'Iyi gunler.'
'Iyi gunler,' diye yanit vermis bekci.
'Burasi harika bir yer, adi ne?'
'Burasi cenne
"Kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı
Bitsin artık bu hasret kavuşalım gayrı"
Diye geçer mısralar, bu şarkıyı aklıma getiren yıllar... Yirmi koca yıl geçmiş bir ömür dile kolay! Bir ömür ve bir anda anlatılmayacak kadar çok yaşananlar...
Beni almaya geldiğin yere doğru yürürken ne anılar geçti gözümün önünden, kırk yıl geçmiş olsa bile üzerinden herşeyi unutsam, bir şeyi unutmayacakmışım... Onuda dün anladım...
Beyazlar içerisinde bir kuğu gibi, kırmızılı bir sülün gibi, havaya karışmış