Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince
Rüzgarlar esmiyor mu serince
Bir sigara yakıyorum efkarlanarak
Çıkıp karşıma sen geliyorsun
Saçların ıslanmış oluyor
“Gel” diyorum duymuyorsun beni bir türlü
Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor
Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden
Ellerim boşlukta kalıyor.
Bir gün çıkıp gideceksin
Sonra arkandan yine ince bir yağmur yağacak
Cadde cadde,sokak sokak
Sayıklar gibi dolaşıp seni arayacağım
Beni bir köşe başında ağlıyor bulacaklar.
İşte Yine Sana Yazıyorum...
Deli fırtınalardan sonra sığındığım tek limanımsın...Ne kadar yol alsamda bu hayat koşuşturmasında yine sadece sana sığınıyor ve yine sana dertleniyorum...Bazen bir yudum su oluyorsun susuz kalan yüreğime,bazende sıcak bir el oluyorsun saçlarımı okşayan...Tesellilerin en güzelini sende buluyorum...Yalnız geçen gecelerime ortaksın...Uykusuz saatlerimde bir tek sen varsın düşüncelerime ortak...
İşte Yine Sana Yazıyorum...
Yağmurlu bir gecenin ardından yine s
Orta Çağ'da kaleme alınmış Orta Doğu kökenli edebi eserdir. Şehrazad'ın hükümdar kocasına anlattığı hikâyelerden oluşur.
Hikâyeye göre Fars kralı Şehriyar "Hindistan ile Çin" arasındaki bir adada hüküm sürer (eserin daha sonraki biçimlerinde, Şehriyar'ın Hint ve Çin'de egemenlik sürdüğü yazar). Şehriyar karısının kendisini aldattığını öğrenir ve öfkelenir, tüm kadınların sadakatsiz, nankör olduğuna inanmaya başlar. Önce karısını öldürtür, sonra da vezirine her gece kendisine yeni bir hanım b
Ergenekon destanı, Göktürkler'in türeyişini anlatan bir Türk destanıdır. Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır.
Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türkler'in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir ara
İlk kez hesaplaşıyorum kendimle
Tuhaftır kalemi kağıdı ve seni onca sevmeme rağmen
İlk kez yazıyorum,
Şimdi sen yoksun seni düşünmek var
Çocukken de seni düşünürdüm.
Her gece radyo dinler
Şiir yazardım
Her çarşamba pazara giderdik annemle,
Babam maaş aldığında baklava yerdik.
Dondurmayı da çok severdik ablam üç top yerdi ben iki top
Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.
Oysa oysa hayatımın vazgeçilmeziydi ablam
Onun da yüzü hiç gülmedi hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını
Aklımdan
Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki Elif Elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden...
Mustafa Kemal'in Kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden...
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocaba
Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Gül ki sen, neş'enle gülsün ay, toprak, deniz.
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Bir güneştin bir zamanlar, aya kadar kaldındı dün,
Dün bir ay'dın, sislenen boşlukta yıldızsın bu gün;
Benzin uçmuş bak, ne rüya'dır, bu akşam gördügün?
Ey Vatan gözyaşlarin dinsin, yetiştik çünkü biz.
Beklesin Türkoğlu'nun azminde kuvvet bulmayan,
Sel durur, yangın söner elbette bir gün Ey
*Pers imparatorunun basveziri Buzur Mehir tarafindan 1400 yil once
tasarlanan tavla oyunu; dunyanin en populer oyunlarindan biridir. Zaman
kavramindan alinan ilhamla tasarlanan oyunun zamana boylesine direnmesi son
derece etkileyici. Senenin birligi olarak tavla bir tanedir. 4 kosesi 4
mevsimi, tavlanin icindeki karsilikli 6'sar hane 12 ayi, pullarin toplami
ayin 30 gununu ,siyah-beyaz pullar gece ve gunduzu, karsilikli 12'ser hane
gunun 24 saatini simgeler.. *
*Eski zamanlarda Hint
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesala,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani,bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani, o derece, öylesine ki, mesala,
kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut, kocaman gözlüklerin,
bembeyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,hem
de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna
zorlamamışken, hem de en güzel, en gerçek
Bir zamanlar Ayaz adli bir köle varmış. Takdir bu ya,
köle bir gün Sultan Mahmud'un kölesi olmuş. Sultan,
köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş.
Derken Sultan'ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün
sultanlığın haznedârı tayin edilmiş ve en kıymetli ve
zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu
gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız
olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona
basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi
rütbeleri
Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkum etmişti.
Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen mahkumlardan bir tanesi hayatını
bağışlarsa , bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceğini söyledi.
Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etti.
Diğer mahkum inanmayan gözlerle arkadaşına baktı: "Atların uçamadığını
biliyorsun.Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya?
Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar."
" "Pek değil" dedi birinci mahkum.
"Kendime
İmkansızlıklara bağlanmış sana giden tüm yollar. Adını anmak bile suç, bilinip cezalara vurulmuş yüreğim. Sensizilik çekilmez , sensizlik yaşatmaz beni. Oysa senden uzakta, teninden kokundan uzakta yaşamak,kadere yazılmış bir kere. Sebebsizliklerle ayrılsada yollarımız ,sebeb bilimişiz en adi şuçları bu aşkta. Bağlanmaktan korkmuş, tutsaklıktan alıkoyamamışız kendimizi. Gözlerimiz kaçıyor şimdileri birbirlerinden oysa bir kez doyasıya bakamamışım hasret kaldığım gözlerine. Bir kez hissedeme
Gördüğüm en güzel rüya olsun istiyordum..Hiç bir kuvvet beni bu rüyadan uyandırmamalıydı...Kimse rahatsız etmesin beni, rüyalarıma dalmak istiyorum...Tıpkı çocukluğumda olduğu gibi..Rüyalarımın etkisinde kalmak istiyorum günlerce..Hatırladıkça hep aynı tebessüm olsun istiyorum yüzümde...Biliyorum bazen çok şey istiyorum..Anneannem çocukken, yatmadan önce dua ederdi ve tekrar etmemi söylerdi..Büyük bir zevk ve heyecanla eşlik ederdim..''Allah dualarımız kabul etsin'' derdi...Bende hemen ''Amin''
- Osman Bey, bu delilik nasıl birşey?
- Gazi Paşam az da olsa herkeste bir parça vardır...
Deyince Atatürk :
- Ne demek istiyorsun,bende de mi var ?
Hoşsohbet ve sözünü esirgemeyen biri olan Mazhar Osman :
- Ohoooo....Sizde herkesten bin beteri var...İçeride ve dışarıda dört iklim yedi cihana kafa tutmak akıllı adamın yapacağı iş mi ?
Atatürk dakikalarca güler...
Kaldır başını kan uykulardan,
Böyle yürek, böyle atardamar,
Atmaz olsun...
Ses ol, ışık ol, yumruk
9 ' uncu yüzyılda dünya üzerinde hiç kimse onlardan daha cesur; daha sadık ve daha kalabalık değildi...Türkler gerçekten çetin insanlardı..Atlarını bedenlerinin bir parçası gibi kullanıyorlardı..Türkler, dinin dünya işlerinden uzaklaşma olduğuna sahip değillerdi...
Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün toprakları elden çıktığında yalnız Türkiye'de yaşayan zeki,sert ve dayanaklı ırka mensup Türkler, dünyaya vatanseverlik dersi vererek, 20 ' inci yüzyılın ortasında bağımsız bir ülke olarak ort
Akşam olunca bir hüzün çöker gözlerime,
Yağmurlu bir günde gittiğin gelir aklıma,
Veda bile etmeden sessizce..
Akşam olunca bir ihanet türküsü başlar,
Ardına bile bakmadan gittiğin o günün türküsüdür,
Rüzgarın ıslığı eşlik eder namelerine,
Ellerim değmez olur ellerinin değdiği yere...
Akşam olunca bir ürperti sarar içimi,
Boş odalar buz kesilir yokluğuna inat,
Derin bir haykırıştır sensizliğe ,
Gökyüzünü aydınlatan şimşekler...
Bir yıldırım düşer yüreğimin tam ortasına,
Akşam olunca
Gözleri gülmeliydi bana her bakışında,
Vuslatı hissettirmemeliydi sözlerinde,
Gelmek istedimi dağları bile yok saymalıydı,
Düşündüm gelirmi diye,
Gelmedi..
Gelmeyecek biliyorum..
Alıp götüremeycek hasretimi,
Esen rüzgarlarla birlikte..
Bir toz bulutu olup,
Dağıtmayacaksın sana olan özlemimi,
Karlı bir kış gününde,
Saçlarıma düşen kar tanesinde,
Bulamayacağım seni...
Gözlerin gülmeliydi bana..
Her bakışında seni yeniden keşfetmeliydim...
Adına yalnızlık denen türkülerde,
Nakaratım
Beklemediğim anda karşıma çıkan ayrılıkları,
Aniden bastıran kışı,
Aynanaya her baktığımda değişen kadını,
Mevsimler içinde mutlaka bir sevinç getiren yazı,
Gülünce yüzleri bayram yeri olanları,
''Geçecek'' diyerek yarama üfleyenleri,
Okuduğunu anlayanları,
Anlayıp da susanları,
Cesur olanları,
Yeniden başlayanları,
Geride kalanları
Ve
Hayatın mutlak çoşkusunu,
Sizi,
Seni,
Her şeye rağmen üstelik
''Gördüğüme Sevindim !... ''
İclal Aydın
Yağmur yağsın isterdim bu gece gökyüzünden,
Elleri değsin isterdim üşüyen ellerime...
Toprağa düşen her damlada,
Bir adım daha gelmek isterdim sana...
Gece...
Diyor ; İclal Aydın kitabındaki bir paragrafta....Bu cümleyi tekrar tekrar kaç kez okudum bilmiyorum...Ne kadar da doğru bir cümle dedim kendime ..Keza bilmediğimiz yada başımıza gelmeyen bir cümle değildi...Ama her zaman dışardan duyduğumuz sesler sanki beynimizde ilk defa bir dalgalanma yapıyormuş gibi tepki veririz..’’Ne kadar da haklı ‘’ yada ‘’ Ne kadar doğru söyledin’’ ... Bunun gibi bir çok sıralı cümleler aklımızdan gelir geçer...Oysa ki biz zaten birebir bunu yaşamakta ve olumsuz şekild