Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

harmony

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    78
  • Katılım

  • Son Ziyaret

harmony - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. harmony

    HAZİN SALTANAT

    Bu hazin saltanatı, kendinin sanma... Hepsini bırakıp, hiç olup söneceksin... Ey insan, boşuna gururlanma... Çıplak geldiğin gibi, çıplak döneceksin...
  2. harmony

    AŞK ve ÖZGÜR İRADE

    AŞK ve ÖZGÜR İRADE Aşk, Yüce bir kavramdır. Ama ne yazık ki, insanlarca henüz kavra- namamıştır. Aşk'ın anlaşılamaması ya da Yanlış anlaşılması, toplumu o- luşturan bireylerin, aşk'a hatalı yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. Aşk'ı sadece kadın ve erkeğin arasındaki duygu yoğunluğu ile kı- sıtlamak, onu cendereye sokmaktır. Kadın ve erkek arasındaki aşk, aşk basamaklarından sadece biridir ve önemli bir basamakdır. Fakat bu ö- nemli basamak da yanlış anlamaların ve dejenerasyonun kurbanı olmuş- tur. Erkek ve kadının birbirlerinden hoşlanmaları ve bir ilişki süreci yaşa- maları, aşk yaşamak şeklinde ifade edilir hale gelmiştir. Bu ifade şekli, aşk'ı yerlerde sürünür hale getirmiştir... Oysa aşk, tüm sınırlamaların ötesinde, özgür irade ile yaşanır. Hiçbir kalıba sığmaz ve baskıya gelmez. Kadın ve erkek arasındaki yaşa- nışı, eril ve dişil dengeyi sağlayıcı güç oluşturur ve bu haliyle, bilinen kav- ranışların çok ötesindedir. Aşk halinin diğer yüzleri bizi bu halin içindeki diğer basamakları çık- ma konumuna getirir. Bu basamakları tek tek çıkarken, aşk'ın bir çok yü- züne bakarız. Önce, karşı cinsimize aşk duyarız. Ardından, bu aşk'ın sonu- cunda ortaya çıkan yeni aşk kaynakları bizi cezbeder. Evlat aşk'ı bunlar- dan biridir... Bir anne için çocuğu, başlı başına bir aşk yoğunluğudur. yaşamının merkezi konumuna gelmiştir. Onun için, gerekirse meslek aşkından bile vazgeçebilir. Ya da sanat aşkından... Yaşamımda ve insanlarla kurduğum ilişkilerde, daima özgür ira- deye önem verdim. Benim için önemli olan, insanların özgür iradeleri ile, hareket etme serbestliği içinde olmalarıydı. Karşılaştığım veya ilişki kur- duğum kişilerin davranışlarına ket vurmadım. Fakat bu ilişkilerimde prob- lemler yarattı. Sevgi duyduğum insanlar, bu yaklaşımımı anlayamadılar. Onlara söylemiş olduğum, senin isteğin ve özgür iraden dışında, hareket etmem, iletişimimi ancak sen istersen keserim, bunun dışında asla sen- den ve seni sevmekten vazgeçmem demem anlaşılamadı... Sevdiğim insanın, benle bağını koparmasına özgür iradesine ve iste- ğine müdahale etmemek için ses çıkarmadım. Ama o kişi, kendisine duy- duğum sevginin bittiğini, kendisini kandırdığımı zannetti... Halbuki ben, acıların ve üzüntülerin en yoğununu yaşıyordum. Fakat o bunu bilmiyor ve anlayamıyordu. Benimle aniden iletişimini kes- ti ve bunu yaparken de, en ufak bir açıklama yapmadı. Ondan, en azından bunu beklerdim. Aşkta kapris olmaz. Ama, aşkta özgür iradeye saygı esastır. Zorla, bir insan bağlanamaz. Böyle olmasaydı, zaten aşk olmazdı...
  3. harmony

    YAŞAM BUDUR...

    Yüzünü alıyorum elime yaşam budur , Bir gülün akşamı da budur Seninle doğmak yeryüzüne her sabah Ve silinmek seninle. Sen yollara yürürsen , çiçekler de yürür, şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa, Bir çocuk kapılari kırıp kırlara koşmazsa, Sen ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür, Gülüşü ışık olup da yüzüme akan düş, Sen uzak kıyıların denizkızı, Sen benim yüreğimde açan gülsün.. Benim sevgim, zaman ve uzaklıkla sınırlı değildir. Zamanı kaldırınca aynı andayız. Uzaklığı kaldırınca aynı yerdeyiz. O zaman her an ve her yerde seninle birlikteyiz... Eğer çölde açan bir çiçek olsan Seni kurutmamak için hep ağlardım. Gözyaşımda bir damla olsaydın, Seni kaybetmemek için asla ağlamazdım. Yanağına konan kar tanesi eriyip dudaklarına indiğinde, Hissettiğin o bir damla serinliği benimle paylaşmak istersen, Yönünü rüzgara dön ben o rüzgardayım... Sen dünyaya sürgün bir meleksin Ve ben seni o kadar çok seveceğim ki Bir daha cennetine dönemeyeceksin Ne seni unutmak gibi bir çaba var yüreğimde, Ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm, Ne de kaybetmeye dayanacak kalbim var. Sevgi bir yıldızdır yanıp sönen , Masmavi bir düştür gökyüzünde hiç ölmeyen , Sevenlerin mumudur sevgi , Eriyip de hiç bitmeyen.....
  4. harmony

    GİZLİCE SEVİYORUM SENİ...

    Gizlice seviyorum seni Kimse bilmesin,duymasın Yüreğimde saklıyorum seni Sen bile bilmiyorsun. Yüreğim yansada alevler içinde Ağlasamda seni her düşündüğümde Kaybolsam bile kadehler içinde Ben seni gizlice seviyorum. Açıklarda bir gemiye benziyorum Binlerce balığın benden haberi yok Denizlerin içinde kayboluyorum Denizin bile benden haberi yok. Gizlice seviyorum seni Tarifi imkansız duygular içinde Sen gözlerimin içinde,her baktığım yerde Yolum hep çıkmazlarda hikayem yalan kitaplarda Sürgün gibi diyarlarda hep gizli kalacaksın Ben gizlice seviyorum seni. yüreğimin köşesinde Ve bir gün gelip ben ölürsem Kendini bulacaksın benim kalbimde. Ben gizlice seviyorum seni.
  5. harmony

    BENİ DÜŞÜN...

    Bu günlerine bakıp sakın ola aldanma İçine çaresizlik çökünce beni düşün! Aynalara bakarken güleceğini sanma İntizarım boynunu bükünce beni düşün! Kaybolan umutlar da yıkılan hayallerde Yaradan'a sığınan açtığın bu ellerde Bedenimde günahın dolanırken dillerde Gözlerin kanlı yaşı dökünce beni düşün! Bak şimdi gözünde yaş sözünde bin pişmanlık Düşün şöyle maziyi nerde kaldı düşmanlık Hani hep söylenir ya ömür ise bir anlık Dilin yürekten bir of çekince beni düşün!
  6. harmony

    BİLİRİZ...

    Bir tıkınmayı bir de ıkınmayı biliriz, nerede duygu, nerede sevgi bilinmez... Hayat öyle bir yazı yazmış ki alnımıza, kezzapla da silsen silinmez... Arada bir kaç insan çıkar, istisna da olsa. Belki onlar da sapıtırdı, cepleri para dolsa...
  7. harmony

    ŞÜKRAN DUYMAK...

    Şükran duymak da bir yaklaşım tarzıdır ve bizim müteşekkir olacak o denli çok şeyimiz var ki... Loise Redden isimli çok fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle bir manava girer. Dükkan sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır. Kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler. John Longhouse isimli manav ona ters bir şekilde bakarak derhal dükkanını terketmesini ister. Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek, lütfen efendim der, paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim. John kendisine bir kredi açamıyacağını çünkü onun eski bir müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını söyler. O sırada dükkanın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. İçere girerek Johna yaklaşır ve ben o kadının almak istediklerine kefilim der. Ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver. Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve bir alış veriş listen varmıydı diye sorar. Louise"Evet efendim" der. "Tamam" der manav. Şimdi onu terazinin şu kefesine koy, onun ağırlığınca diğer kefeye istediklerinden koyacağım.!" Louise bir an duraksak, sonra başını önüne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmış bir kağıt parçasını çıkartır ve manavın kendisine gösterdiği kefeye özenle bırakırken başı hala öne eğiktir. Manavın ve diğer müşterinin gözleri terazinin kefesine dikilirken hayretle büyümüştür. Manav müşteriye dönerek , kısık bir sesle, "İnanamıyorum." Der. İnanılacak gibi değeldik. Müşteri manava gülerken manav çoktan diğer kefeye eline geçeni doldurmaya başlamıştır ama nafile, diğer kefeyi yerinden bile kıpırdatamamıştır. Terazinin kefesi artık üzerindekileri almayacak kadar doldurduğunda çaresiz hepsini bir torbaya doldurarak kadına verir. Şaşkınlıkla üzerinde bir şeyler çiziktirilmiş kağıdı eline alır ve okur. Bir de bakar ki orda bir alış veriş listesi yoktur. Sadece bir dua yazılıdır. "Tanrım neye ihtiyacım olduğunu sen bilirsin, kendimi senin ellerine teslim ediyorum." Manav taş gibi bir sessizliğe bürünmüştür. Loise kendisine teşekkür ederek dükkandan ayrılır. Müşteri Johnun eline bir elli dolarlık tutuştururken, her kuruşuna değdi, der. Daha sonra John Longhouse terazisinin kefelerinin kırılmış olduğunu görür. Bu nedenle duanın ne kadar ağır çektiğini sadece Tanrı bilir...
  8. harmony

    ZAMAN TAPINAĞI-7

    Onlarsa daha çok arayacaklardı. Bu huzursuzluk, güvensizlik ondandı. Herkes ayaklarını yere basabildiği ölçüde mutlu olabilirdi anneme göre. Geleceğin bu denli belirsiz oluşu da, ayakları o sağlam yerden uzakta koyardı. Önündeki yemeğe hışımla uzanıp herkesten çok yeme çabasında bir koca gövde. Büyük ağabeyim. Canlı, atak. Cesur yüreği kavgadan uzak koymazdı onu. Güçlü kolları taşı iyi yontardı ama ona güzelliğini verecek sabır yoktu yüreğinde. Bir gün geldi, asker olacağını söyledi. Orduya kabul edilmişti. Eğitimler, savaşlar... Kim bilir en son ne zaman gördüm onu. Annemden sonra en çok konuşanımız, küçük ağabeyim. Her gün bir başka öyküsü olurdu. Değişik olan her şey ve garip öyküler çekerlerdi onu büyüleriyle. Duyduğu her öyküyü kendinden bin katarak anlatırdı bize. Anlatırken gittiği yerlerde yemek tabağı çok uzağa düştüğünden annem sık sık uyarmak zorunda kalırdı onu. Kervanların gelişini dört gözle beklerdik. Uzak diyarlardan getirdikleri çeşitli malları sererlerdi tüccarlar gözler önüne. Belki de hiç görmeyeceğimiz ülkelerden gelen eşyalara el sürmek ne değişik heyecanlar veriyor insana. Ben de severdim renkli eşyaları ve masalları, ancak ağabeyim kadar iyi anlatmayı beceremedi dilim.
  9. harmony

    KOMBUCHA

    Kombucha(Kombu çayı); çok eski zamanlardan kalmış olmakla birlikte,son teknolojiler kadar da moderndir ve yüzyıllardan beri, saç kaybından, sağlık kaybına kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanılmış ve başarılı sonuçlar vermiştir. Kombucha, son zamanlarda medyanın da, dikkatini çekmiştir. Bazıları onu, sağlıkla ilgili son çılgınlık diye tanımlarken, bazıları yıllarca deneyip, sonuçları alınana kadar tedbirli davranmayı tercih ettiler. Ancak, bir avuç insan, Kombucha'nın insanlık tarihinde, önemli bir sağlık olayı olduğunu kanıtladılar. Zamanlama mükemmel. Son yirmi yılda, batı tıbbı ilgisinin bir bölümünü,hastalığı iyileştirmekten ziyade, hastalığı önleme konusuna kaydırdı. Süper teknolojistlerden oluşan toplumumuz, eski kültürlere kulak vermeye başladı. Bir hastalığı iyileştirirken, bir dizi yeni hastalığın çıkmasına sebep olan ilaçlar yerine, insanlık bugün daha değişik yöntemlerin beklentisi içindedir. Her ne kadar medyanın bir bölümü kadim geçmişi inkar etse de ve tıp adamları, ev- de hazırlanan preparatların riski konusunda fikir yürütse ve tartışsa da toplum, Kombucha'nın neler yapabileceği konusunda merak ve umut içinde. Düşünün ki, evde her gün çok ucuza hazırlanabilen bir içecek, kozmetik ve tıbbi bir dizi sorunu, önleme ve tedavi etme gücüne sahip. Şimdiye dek, hastalıkları önlemek ya da tedavi etmek için, bağırsak florasının sıhhileştirilmesi gerektiğini pek az duyduk. Kombucha, gerekli maddeleri vücuda eklerken, bu işlemi, halkın benimseyeceği şekle sokar. Kombuchanın içinde enzimler, yardımcı bakteriler, bakteri asitleri, notralize ve detoksife(zehirden temizleme işlemi) yapan asitler ve anahtar vitaminler vardır. Dünyada bazı küçük insan toplulukları vardır ki, hemen hemen her evde kombucha tüketilmesi dolayısı ile, yaş ortalaması 100'ün üzerindedir. Yaşlılık problemleri hiç gözlenmemiştir. ve tüm bunlar normal sayılmaktadır. Günde 60-120 gram çay sabahları aç karnına içildiğinde, zehirden temizleme nedeni ile bağırsak düzeninde, bir değişme hissedilir. Bu etki, bir kaç gün geçtikten sonra, kendiliğinden kaybolur. Vücut, zehirli atıklardan temizlenme sürecinden geçerken ve bağlayıcı dokularla hücre duvarları yenilenirken, kişiden kişiye gözle bariz gözlenebilir ya da hiç gözlenemez tarzda değişik likler gösterecektir. Kombucha, iki bin yıldan fazla bir zamandır belgelenmiş olan bir maya enzim çayı dır. Tazeleyici bir özelliği vardır ve tadı çok güzeldir. Sadece basit ev malzemeleri ile hazırlanabilen bir formülle, büyük bir yelpazede yer alan bir çok hastalıkları tedavi ettiği ve sağlığı yenilediği belgelenmiş hayat uzatıcı bir tonik hazırlanabilmektedir. Aynı zamanda, Mançurya Mantar Çayı olarak da bilinen toniğin, kayıtlara geçmiş ilk kullanımının, İsa'dan önce Çin İmparatorluğunun Tsin Hanedanı zamanında olduğu saptanmıştır. O zamanlar Kombucha'ya Ölümsüzlük ilacı ya da, Divine Tsche adları verilmiştir. Almanya, Fransa, Rusya, Çin, Japonya, Kore, Hindistan, Endonezya, Brezilya, Meksika, A.B.D ve Kanada'daki doktorlar, bilim adamları ve araştırmacılar Kombucha hakkında belgelendirme yapmışlardır. Aşağıdakiler, Kombucha'nın bir çok değişik isimlerinden bazılarıdır. Kombucha İksiri Combuchu Tschambucco Kwassan Teekwass Ölümsüzlük İlacı Volga Kaynağı Champignon de Longue Vie Bu geleneksel ilaç tamamen doğaldır ve şimdiye dek kaydedilmiş, her hangi bir yan etkisi yoktur. Basit olarak, bir kavanozda biyo-kimya laboratuvarı yaratılmaktadır. Rusya'da insanların 130 yaşının üzerinde yaşadıkları Kargasok isimli bir yer bulunmaktadır. Bu aktif yüz yaşlılar, uzun yaşamalarının sırrını, yüzlerce yıldır diyetlerinin bir parçası haline gelmiş maya enzimine bağlamaktadırlar. Bu insanlar adeta birer sağlık timsalidirler ve gözle görülür çok az yaşlanma belirtileri gösterirler. Ciltlerinde neredeyse hiç kırışık yoktur. Her gün en az 240 gram civarı kombucha içerler. Bu çayın kökeninin, M.Ö. 221 yılı Çin'ine dayandığına inanırlar. Ona, Ölümsüzlük İlacı adı verilmiştir. M.S. 414 yılında Koreli Dr. Kombu, Japon İmparatoru Inkyo'yu tedavi et- mek için bu ilacı Japonya'ya getirmiştir. Daha sonra bu mantar çayının kullanımı, Rusya, Hindistan ve Avrupa'ya yayılmıştır. Ayrıca, Kanadalı kızılderililerin geleneksel bir ilaç olarak kullanmış oldukları da duyulmuştur. 1950'lerin başında, Sovyet bilim adamları ve kanser araştırmacıları, II. Dünya Savaşı sonrası kanserin fazla artışının sebebini araştırmışlardır. Ural dağlarındaki Kama nehrinin üzerinde yer alan Perm bölgesinde, iki yöne bilimsel araştırma heyeti göndermişler, bu iki bölgede neden hiç kanser olayına rastlanmadığı konusunda oldukça meraklanmışlardır. Önceleri insanların yaşam tarzlarında, belirli bir değişiklik bulamamışlardır. Hatta onların, kurşun, civa ve amyant maddeleri ile kaplı bir bölgede yaşadıklarını farketmişlerdir. En sonunda her evde, tea kvass denen fermante edilmiş bir tas içecek bulmaları onlara çok ilginç gelmiştir. Başka bir ilginç rapora göre, Ronald Reagan, mantar çayının yararı konusunda bilgi almış ve kanser tedavisinin bir parçası olarak onu kullanmıştır. Kemoterapi sonrası metastasın oluşmasını takiben, A.B.D.'li bir takım hekimler Alexander Solzhenitsyn'nin “Kanser Bölgesi”kitabını referans göstererek, kendisine bilgi vermişlerdir. A.B.D.'ye iltica eden bu ünlü Rus yazar, bu Sovyet işçi kampında kanser tedavisi görmüştür. Başkan Reagan'ın yardımcıları, kitaptaki referansları izlemişler ve kendisinin kanseri yenmesini sağlayan çay kültürünü elde etmişlerdir. Reagan'ın günde bir litre içmesi sonucunda, kanseri tamamen iyileşmiştir. Kombucha bağırsak sistemini güçlendirici, en önemli içkidir. Kısa sürede farkedilen, bir iyileşme yaratmadığı hiç bir hastalığın görülmediği ve çok ilerlemiş kanser vakalarının, üç aylık bir kullanım sonucunda iyileşme gösterdiği söylenmektedir.
  10. harmony

    ZAMAN TAPINAĞI-6

    USTA'NIN HİKAYESİ... Kulaklarımda keskinin taşa vuruş sesleri. Yüzlerce keskinin yüzlerce taşı işleyişinin sesleriyle her günkü gibi bir gün. Ustalarım harıl harıl ortalığı toza buluyorlar. Bir gün o toz kalkacak ve tanrıların lütfuyla onlara armağan olacak olan benim ellerimin çizdiği kutsal yapı çıkacak ortaya. Ben bu cesareti nereden buldum ? Kutsal olana kutsal armağanlar sunma cesaretini; yaratma cesaretini... Kızgın güneşin altında, toz bulutları arasında birbirleri üzerine eğilmiş bir adam, bir çocuk. Adamın saçları sakalları toza bulanmış. Ve kirpikleri. Sabırla dokumakta vücudunu kavuran güneşi önündeki taşa. Kralın bir oğlu olduğu gün başlamışlardı bu sarayı yapmaya. Kahinler hayırlı haberler getirmişlerdi yolcudan. Yerlerin, göklerin ve ikisi arasındaki tüm canlıların hükümdarı olacaktı doğacak çocuk. Sarayı da ona layık olmalıydı. Gelen bir güneş kraldı güneş kralın yerine. Bu saray da güneşin sarayı olmalıydı. Babam bir taş ustasıydı. Onun yanında öğrendim her taşı, her türlü yontu tekniğini. Babam iyi bir ustaydı. Öyle söylerlerdi. Önündeki taş yavaş yavaş kendi tozu içine gömülürken susar, susardı. Bazen gözleri işinden biraz kalkar, beni görünce gülümserdi. Böyle zamanlarda aletlerini taşın üzerine bırakır, kendisi konuşmaya başlardı. Çok kısa ve öz olurdu bu anlar. Taşı dinlememi ister, bunu nasıl yapacağımı anlatırdı. “Ne işlediğime bak,” derdi. “Her taşın ve her desenin sesi değişiktir. Önce duymayı öğreneceksin. Sonra daha yolun uzun.” Burada duraklayıp yüzümü avucuna alır; “Sen,” derdi “Senin yolun benimkinden çok uzun.” Böyle ara verdiği zamanlarda, taşın üzerinde biriken tozu temizlememe izin verirdi. Aletlerini; çekicini ve keskisini kutsal şeylere nasıl dokunulursa öyle alırdım taşın üzerinden. Parmak uçlarımda algıladığımın gözlerime aşikar olması beni en heyecanlandıran kısmıydı babamın yanında geçen saatlerin, günlerin. Ustabaşı Kartalgöz de, ben ona öyle derdim, beni böyle çalışırken görünce şakadan kaşlarını çatar, “Dışarıdan gelip iş tutanlara yevmiye yok !” derdi. Sonra gülüp eklerdi. “Babana iyi bak. Onun ellerinin nasıl iş işlediğini gör. Onun kadar iyi bir usta olunca bir gün kendi yanıma alacağım seni.” Hayır. Bunu, bu son kısmı yalnızca bir kere söyledi. O an aklıma koymuştum işte. Ben, ustaların ustası olacaktım. Ailem... Yemek yerken sık sık durup onları izlerdim. Sanki onları kafamda dondurup taşa işleyecekmişim gibi. Ses çıkarmadan hızlı hızlı yemek yiyen kızkardeşlerim. Onların aksine durmadan konuşup gülen annem. Babam, onunla konuşmayı severdi. Sürekli birbirlerine birşeyler anlatıp gülerlerdi. Konuşmaları ve kahkahalarıyla bezenirdi soframız. Çok yorulurdu annem. Yine de her zaman her yerde, hepimizin yanındaydı. Gülüşü en büyük desteğimizdi. Şimdi gözlerimin önüne geliyor da; nasıl özledim. Hep birlikte yemek yediğimiz bir akşamüstü, suya uzanan ince bedeni, yüzüne düşen üstlerini ördüğü uzun kara saçları belirdi önümde. Sürmeli gözler her birimizi bir kez daha süzdü, sanki hiç gitmemişler gibi. Ağabeylerim de taş işlemeyi öğreniyorlardı başka ustaların yanında. Ancak yüzlerine baktığım- da orada bir taş ustası göremiyordum. Doğru işi yapanlardaki yüz aydınlığı yoktu onlarda. Nedense bana kızarlardı. Bu hevesim onların isteksizliğini daha da ortaya çıkardığı için mi ? Çekingen devinim lerle, gözleri masadan ayrılmadan yemek yiyen kızkardeşlerim. Hep sessizdirler. Ağabeylerim beni üzdüğünde annem beni avutur, onlara kızmamayı öğretirdi. Ben şanslıydım. Ne istediğimi bulmuştum.
  11. harmony

    ZAMAN TAPINAĞI-5

    KUDS... Kuds; birleşim noktası. Başlangıcı ve bitişi dünyanın. Kutsal olanın dünyaya sunulduğu, kutsal olanın bekçilerinden gizlendiği nokta. Bu kristal, dünyanın bereketli toprağı üzerinde durur, geldiği yerde... İşlenmemiştir, Belkıs'ın göğsünü süsleyen elmas gibi. İşlenmesine gerek yoktur. Işığı içindedir onun. Gücü, dünyanın gücüdür. Üzerinde, onu hazırlayıp oraya diken ellerin sadakatini, sevgisini taşır ona bakana. Aslında kararmamıştır. Yalnızca bakan gözlerin sadakatsizliğinden gizler kendisini. Saf gözler, saf yürekler görecektir bakir ışığını. Bu kristal, alın çakrasıyla ilgilidir. Yüreğiyle bakanlar yalnız ışığını görürler. Ancak onu gerçekten görenler alın çakrasından bakanlardır. Kirletmeye çalışanlar da yine bunlar olmuştur. Ve gözleri kapatılmıştır, doğru yönü seçene dek onlar.
  12. harmony

    ZAMAN TAPINAĞI-4

    BELKIS'IN MEZAR ODASI... Siyah parlak bir taştan bütün mezar. Obsidiyen; ayna-taş. Öyle siyah ve öyle parlaktır ki; Belkıs'ın güzelliği sonsuza dek yansıyacak buradan ışık olup yeryüzüne. Mezarın üzerinde Belkıs'ın kutsal vücudunun kabartması var. Kutsal, çünkü o varlığın en güzel simgesiydi. Kendini öyle yarattı. Burada ondan başka hiç süs yok. Odanın hemen dışında, yukarı çıkan merdivenler var. Aynı taştan. Her birinin basamağında yaşamın, maddenin simgeleri kazınmış. Üzerlerine basmadan girilemesin diye mezara. Ve şöyle der Belkıs, Mezarın kapısı üzerinde: Her gecenin sonu mu gördüğün Başlamakta mı yoksa yeni bir güne Yaşlı bedenin ? Bir gecenin sonu mu gördüğün, Umutla haykırmakta mı yoksa Bir bebeğin genç sesi Yeni bir güne yaşlı bir dünyada Yıl almış bir ruhla ? Burada yatmakta bedenim Ey ölümlü ! ... Ey beden, buraya girmekte olan Bil ki buraya ancak Ölümsüzlük girebilir Geride bırak yaşamı her adımda Unutma yaşamı, ne de varlığı Ama ölüm ve yokluk bulacağın Bu kapının ardında ! Ey ölümlü ! Sonsuzluğunda gel...
  13. harmony

    ZAMAN TAPINAĞI-3

    YAŞAMIN İLK ŞARKISI... Süleyman dedi ki Usta'ya: “Buraya yaşamı işledin sen, her işarete. Burada her canlının yaşamı ve ölümü, varoluşu ve yokoluşu var. Ondan da ötede; burada varlık ve yokluk var. Kutup var. Kutupsuzluk var. Şimdi sana bunları anlatacağım, sen de işleyeceksin taşlara; sonsuza dek orada kalabileceklermiş gibi. Ve ben diyorum ki sen, ey ustam, bitirdiğinde, nasıl şimdi sen benim önümde eğiliyorsan öyle eğileceğim önünde. Çünkü benim sana anlatıp yaşayamadıklarımı sen anlatacak aktaracaksın. Ve bunun için de yaşayacaksın.” Usta, kulağında, ruhunda Süleyman'ın sesiyle aldı kağıdı önüne. Yazmaya başladı önce: “Ölüm” , dedi. Yaşamdan önce gelirdi ölüm. Sesten önce sessizlik vardı. Ancak sessizliği anlatan da sesti. Bunun üzerine, bir de yaşam yazdı önündeki kağıda. Kuşlar çizdi. Çünkü kuş sesleri geldi kulağına. Süleyman fısıldamıştı ona kuşların meramını. Saçakların altında yuva olacaktı onlar için. Tanrının çatısı altında onlara da yer olacaktı ki tüm kötülükleri kovsunlar kanatlarının rüzgarıyla. Yaşamın en alt kıstasta sesi buydu işte. Yaşamın ilk şarkısıydı... Varlık yokluktan gelir. Bu afallattı usta'yı. Bir şey anlamıyordu. Şekiller çizdi eli. Yaratan ve yok eden deniz gibi. Bizler için nedeni bilinmez uysallığının ve hırçınlığının. En olumluyu en olumsuza çevirir gibi. Yoksa tersi mi ? Ancak bu, yalnızca ruhlar için. Evrenin denizi çok daha durgun, çok daha çalkantılıdır. Her an durgun, her an dalgalı. Varlıktan yokluğa, yokluktan varlığa devinip durur; her an yoklukta, her an varlıkta. Ya bunu nasıl anlatacak usta ? Ve nerede anlatmalı. En sert taşa işlenir sonsuzluk. Sanki sonsuza kadar orada olabilecekmiş gibi. Öyle dedi kralım, öyle dedi her canlıdan haber alan, geleceği bilen. Hareket etmiş ona doğru geleni bilen. Halbuki sonsuzluğa varlığın ihtişamını, neşesini işlemek gerek. Evet, işte bir anahtar daha sana usta. Bu dünya, üzerindeki varlığı işlemek, güzelleştirmek içindir. Bu dünya, varlık kendisini görebilsin diyedir.
  14. harmony

    ZAMAN TAPINAĞI-2

    Zamanla zamansızlığın birleşimidir Süleyman Tapınağı. Yerin, denizlerin ve göklerin birleştiği noktadır. Her şeyin birleşip göğe yükseldiği noktadır. Yerlerle göklerin ayrı olmadığının bu dünya üzerinde bile yaşandığı noktadır. Güneşin yüzlerinden biridir Süleyman. Belkıs, ayın yüzlerinden biri. Güneş, Süleyman'ın bir yüzüdür, Ay , Belkıs'ın bir yüzü. Güneşle Ayın tapınağıdır Süleyman Tapınağı. Güneşle Ayın birbirine kavuştuğu ancak yine de hep ayrı kalacaklarını bildikleri o noktadır. Usta, bunu bilmiş ve böyle söylemiştir. Belkıs'ın gözyaşları, buradan yağmur olup yerleri, yeryüzünü ve gökleri yıkayacak. Dünyanın üç denizi, Belkıs'ın gözyaşıyla yıkanacak arınacak. Üçü birbirine kavuşacak en sonunda. Yepyeni bir deniz doğacak bu beraberlikten. Ve yepyeni bir yaşam... Belkıs'ın gülüşü orada ve hep orada olacak. Oradan ışıtacak doğmamış, yaşayan ve yaşamış dünyayı. Aynı noktadan. Güneşin ışığını yaratılanlara dağıtacak, dağıttı, dağıtıyor. Ve güneşin ışığını gözyaşlarında eritip sunuyor, sundu, sunacak. Süslemeler, ayın ve güneş ışığının tamburdaki pencerelerden belli zamanlarda düştükleri noktalara yerleştiriliyor. Her biri birer şifre. Taşın yanı sıra metal de kullanılıyor bu kubbenin iç tarafındaki süslemelerde. 12 sayısı önemli. Daha çok göksel imgeler kullanılıyor ve bu çember dönebiliyor. Gezegenlerin yıllık hareketlerine göre döndürülebiliyor. Özellikle ayın ışığının yansımasına göre hareket ediyor. Ayın belli bir günü, ışığın düştüğü sembolün altında, beyazlar giyinmiş bir rahibe duruyor. Rahibeler halka olmuş. Hepsinin gücü... ay ışığı ve sembolün gücü o rahibe üzerinde toplanıp ana kristale yansıtılıyor... Rahibenin ve kristalin üzerinden yansıtılıyor. O alan altın ve gümüş ışıklarla yıkanıyor. Bütün önemli noktaları kapsıyor bu. Tapınağın çevresinde altından ve gümüşten bir yoğunlaşma... Bütün alan yıkanıp arındırılıyor. Tapınak ilk yapıldığı yerde değil bugün. Kristal karardı çünkü. Herşey düzeltilmeye çalışılıyor önce, sonra taşınıyor tapınak. Ancak enerjisi hala orada. İşlevini yerine getiriyor. İşte her an orada olması ve olmamasının anlamı bu. Ve tapınağın taşınması ile, esas tapınağın; yeraltındaki tapınağın da girişi kapatılıyor. Alt tapınağın inşasında yeraltı ülkesinden gelenler çalışıyor. Yeraltından taşları ve madenleri taşıyorlar, işliyorlar. Süslemeleri yapanlar ise Deniz Ülkesinin Evlatları. Girişi kaplayan büyük rölyef, önce yerde işleniyor. Sonra duvar örülüyor. Çok yavaş ve büyük bir özenle yapılıyor herşey. Sütunların üzerindeki yılanların pulları bile tek tek işleniyor. Sevgi yüklü bu tapınak. Deniz ülkesi, Yeraltı ülkesi ve Dünya çocuklarının Amon'a sevgisiyle yüklü. İşte buydu oluşturulan. Dünyada yaratılan kötülük, kristali karartınca uzaklaştırıldı tapınak. Bu sevgi alanı bozulmasın diye. Ancak o saf sevgi orada hala. Sor hakime Kim tutar gökte ayı Dil söyler, kulak işitmez tufanı Kor yürekler yanar Sönerse gönüller söner Işığı söner dünyanın Zaman, zaman içinde Gerçek hayal içinde Hayal deniz içinde Deniz benim, Suyu benim içimde Tuttuğun ne, bak eline Benim dediğin dönmemiş mi toza ? Hakimi olduğun nedir ? Sen bilmezken kendini Ellerde bir tutam çorak toprak Eller benim olmayınca
  15. harmony

    ZAMAN TAPINAĞI

    Gözlerimi kapamış oturuyorum halımın üzerinde. Taşı işleyen keski seslerini dinliyorum. Diyorum ki ustalara; vücut, insan vücudu kutsaldır. Kutsal şeyleri barındırır. Bu yüzden kutsaldır tapınaklar. Kutsal şeyler barındırırlar ve insan vücudunu yinelerler. Şeklini ya da oranlarını. Vücudun kalbi sarmaladığı, ruhun zırhı olduğu gibi. Ve kutsal yerlere ancak onu bilen ulaşabilir. Kalbin sesini bilen, o sesi dinleyen ulaşır. Duymak için kalbin yanında olmak gerekmez. Yapı, o sesi dışarıya en mükemmel bir şekilde yansıtmak için kurulur. Yapı, ruhun en kolay hareket edebileceği bir biçimde kurulur. Ve her bir taş, en kutsalı oluşturmak için olması gereken yere konur. Özenle işlendikten sonra. Ve işte ben, tapınağın en ortasında oturup sesleri dinliyorum. Tapınak yavaş yavaş oluşurken. Sesin tınısını dinliyorum. Tını tam olmalı ki, Süleyman'ın sesi gürlesin, bu çatı altındakilerin başlarına altın yağmur damlaları gibi aksın. Bina tamamlanırken eskiyor ve yıkılıyor bir yandan. Aynı anda. Döngü tamamlanıyor her an. Ustalar yeşil taşlara, birbirinin içine geçmiş kıvrık dallar ve yılanlar işliyorlar. Bir heykel yontuyor bir usta. Mermerden. Heykeli o yontuyor ama gülümsemesini heykelin ben koyuyorum. Saçlarını ben dalgalandırıyorum. Gözlerdeki bakışı ben koyuyorum; saçları, gözleri, dudakları o işliyor Işıltıyı ben veriyorum. Ve tapınak bir yandan yapılırken yıkılıyor öbür yandan. İhtişamın bu dünyada geçici olduğunu hayal olduğunu bildirmek için. Ve Süleyman'ın Tapınağı'nın bile günü gelince yıkılacağını, taşlarının taşınacağını ama barındırdığının hep bütün olarak kalacağını anlatmak için. Tapınak, Ustabaşı, Süleyman'ın ve Belkıs' ın temsilcisi olarak orada bulunmakta. Ve çalışmak- ta durmadan. Onların güçlerini... Amon'un gücünü, gönlünü tapınağın her taşına kendi alınteri ve göz yaşı ile işlemekte. Her bir çekiç sesi, Amon'un şarkısında bir nota olmalıdır... Bir nota... Ve çalışmak çalışmak çalışmak istiyor O'nun yolunda. Her bir taş diğerinin üzerinden yükselmekte. Ve her taş bir diğerinden ayrı ancak onlarla bir bütünün zerresi olduğunun bilincinde. Her biri yaşamakta ve yaşlan- makta. Yaşamın izlerini, gözyaşlarını taşımakta her biri. Belkıs'ın gözyaşları Kutsal Merkez'in altın- daki odaya düşmekte. Orada ağlamış ve sonra Niobe'nin çocukları ardından ağladığı gibi. Ustanın içinde, kalbine damlar Belkıs'ın gözyaşları. Güzel gülüşü parmaklarının ucundaki ak mermeri şekillendirmekte. Süleyman'ın sevgisi saçlarını bukle bukle kıvırmakta. Tapınağın içindeki tören nasıl bir tören olacak, dedi usta Süleyman'a. Kutsal rahip ve rahibeler yürüyüp çember olacaklar bir yüreğin çevresinde. İç çemberde rahipler, dış çemberde rahibeler var. Ve böylece ortada Süleyman'ın idareci vurgusu temel olacak tapınağa. Ve tapınak onun çevresinde, Belkıs'ın sevgisi ile, doğanın sağaltıcı gücü üzerinde yükselecek. En ortadaki kararmış kalp, Amon'un çocuklarının kalpleriyle temizlenecek. Ve hep öyle kalacak. Bir başka tapınak olacak bu dağın içinde. Bu, özel olacak Belkıs ve Süleyman için. Onların ilahi aşkları birleşecek burada ve akacak tüm dünyaya. Yeryüzü, yeraltı ve denizlerin çocuklarına aşklarını sunacaklar buradan. Ve gizli olacak. Gizlenmesi gerektiğinden değil. Kutsal ama kutsal ne demek? Buradaki enerji yakar kavurur buraya başka giren olursa. Gizlenmesinin amacı, çocuklarını korumasıdır. Ve böylece yeryüzünün temelleri altına gizlendi en kutsal olan. Toprak emsin diye enerjileri. Duvarları kayalara oyuldu. Yer ülkesinin Deniz ülkesine bağlantısı olacak, dedi Süleyman. Denizin naif bedeni ve coşkunluğu toprakta emildi, dinginleşti bu noktada. Burada bir ağırlık noktası gereki- yordu bu üçlü birleşim noktası için. Özel güç merkezi inşa edilmesi gerekti. Sistem yapı yapılırken aynı yerde, aynı anda yapılacak. Zamanın başladığı yerde zamansızlık vardır. Geçmiş, gelecek ve şu an olarak nitelendirilenler hep o andadır. Hep kendileri olarak ve hiç aynı kalmayarak... Süleyman Tapınağı yapılırken aynı anda yıpranır ve yıkılır. Çünkü o, hem o noktada, hem de değil. Hep orada oldu ve hiçbir zaman orada olmayacak. Orası, zamansızlık noktasıdır. Zamanın kurgulandığı noktadır. Her şeyin her an yaşandığının bu dünyada bile algılandığı, anlaşıldığı, yaşandığı noktadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.