Yusuf Kaplan

 

Devlet olsa, devlete de, millete de sahip çıkar

 

Bir avuç “çete”, Türkiye'nin kaderiyle oynuyor; Türkiye'nin önünü tıkıyor. Devlete çöreklenen, devleti ve milleti rehin alan, ülkemizin huzurunu dinamitleyen komitacı çetelerden sözetmiyorum yalnızca.

 

Bu çeteleri de doğuran ve 1908'den itibaren ülkeye vaziyet eden, sekülerleşme (=zihnî sömürgeleştirme) projelerini adım adım hayata geçirerek devleti rehin alan, milletin ruhunu çalan gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan, yani durumdan vazife çıkaran bu çetelerin ağababalarından sözediyorum. Osmanlı'nın çökertilmesinde Batılı sömürgecilerle işbirliği yaparak bu ülkenin istikametini tersine çeviren, bu milletin tarihini, kültürünü, düşüncesini, medeniyetini unutturacak, bu milletin İslâmî ruhunu yok edecek kadar azmanlaşan figüranlardan sözediyorum.

 

Menderes'in iktidara gelişi, bu komitacı çetelerin ülkenin kilit kurumlarını nasıl ele geçirdiklerini ve Türkiye'yi İslâmî iddialarından vazgeçirmek için ne tür “numaralar çevirdiklerini” gün ışığına çıkardı. Bu nedenle, gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim kökenli, kimliklerini gizleyerek devleti ele geçiren bu çeteler ve bunların çocukları, 1950'den itibaren Anadolu çocuklarının iktidara gelişlerini, Atatürkçülük ve laikliği kullanarak karşı devrim olarak nitelendirmekten çekinmediler; hâlâ da çekinmiyorlar.

 

Batılıların yapmak istedikleri şey bu/ydu zaten. Bunu son yıllarda, ABD'de yaşayan azgın İslâm düşmanı Yahudi kökenli Daniel Pipes, Michael Rubin ve Bernard Lewis gibi paranoyak kişilerin ağzından açıkça dillendirmeye başladı Batılılar. Ve bu kişiler, tıpkı içerdeki gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim kökenli veya zihniyetli komitacı çeteler gibi, “demokrasinin Türkiye'nin laiklikten uzaklaşmasını ve İslâmo-faşistlerin kontrolüne geçmesini sağladığını” söyleyerek Amerika'daki düşünce kuruluşlarıyla Türkiye'de felâket senaryoları geliştimeye başladılar.

 

Adına ulusalcılık denen şer akım, işte bu iki iç ve dış kaynaktan besleniyor.

 

Sivil ve sivil olmayan bütün unsurlarıyla bu “ulusalcı işbirlikçiler”in bu ülkeyi aslî tarihî yörüngesine yeniden oturtma çabalarını önlemekten başka hiç bir kaygıları yok.

 

Bu ulusalcı akımın “milliyetçilik”le, bu ülkenin millî değerleriyle, kültürüyle, dinamikleriyle ve ruhuyla zırnık kadar ilişkisi yok. Aksine, tıpkı Batılılar gibi, bunları yok etme mücadelesi veriyor; İslâm'ı, İslâm'ın sembollerini, halkın iradesini aşağılamaktan geri durmuyor bu akım.

 

O yüzden, bu ülkede bir laik-antilaik gerilimi icat etmekte hiç bir sakınca görmüyorlar. Halkın demokratik yollarla kendi kurumlarına, kendi ordusuna, kendi devletine sahip çıkma yürüyüşü bu çeteleri, çileden çıkarıyor ve paranoyaklaştırıyor. Bu çetelerin Atatürkçülüğü, laikliği, cumhuriyeti sadece kendi çıkarlarını ve dolayısıyla küresel egemenlerin çıkarlarını korumak için kullandıkları artık görülmelidir.

 

Ömer Lütfi Mete, yıllardır, “bu ülkede devlet olmadığını” söyleyip duruyor.

 

bu milletin bir devleti olmuş olsaydı, bu millete, bu milletin kültürüne, tarihine ve medeniyet yürüyüşüne sömürgeci Batılılarla ve paranoyak Yahudî şebekeleriyle işbirliği yaparak set çeken bu gayr-ı Türk ve dolayısıyla gayr-ı müslim kökenli ya da İslâm'dan nefret eden karşı-devrim söylemini dillerine pelesenk eden komitacı çeteler, medyaya, hariciyeye, ülkenin yüksek bürokrasisine, sivil ve sivil olmayan bütün kurumlarına bu kadar derinlemesine nüfûz edemez ve milletin temsilcilerini “İslâmo faşist, gerici, Atatürk ve laiklik düşmanı gibi” provokatif söylemlerle suçlamaya kalkışarak bu ülkenin ve bu milletin önünü tıkamaya soyunamazlardı.

 

Türkiye, tarihî yürüyüşünü tersine çeviren, ruhunu yok etmek için 100-150 yıldır bu milletin burnundan getiren bu işbirlikçi gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim veya gayr-ı müslim zihniyetli komitacı çetelerin, devletin için/d/e bu kadar yuvalanmasına ve milletin önünü tıkamasına artık son vermenin yollarını bulmak zorundadır.

 

Bu komitacı ve işbirlikçi çeteler etkisiz hâle getirilmediği sürece bu millet gün yüzü göremeyecek, bu devlet, milletin devleti olamayacaktır.

Tabi birde sormak lazım.

 

Bir avuç çete Türkiyenin kaderiyle oynarken Hükümet ne yapmaktadır.

 

Buda Hükümetin sorumluluk kapmsamına girmiyorsa bilmem tabi.

 

Bu kadar çete bunca suçu işlerken, içişleri bakanı ne yapıyordu ?

 

Ben bazı yazarların yazı yazarkenki büyük maharetlerine hayranım.

 

Mesela, Terörün tırmanmasını ve artmasını anlatacaksınız, ama bunu yaparken kesinlikle hükümete bir sorumluluk yüklemeceksini.

 

Asayiş ve suç oranlarının artmasını eleştireceksini, ve yine bunu yaparken hükümete sorumluluk yüklemeyeceksiniz.

 

Çeteleşmeleri, organize suçu anlatacaksınız ve bunu yaparkende hükümete sorumluluk yüklemeyeceksiniz.

 

Öyle ya Hükümetin, terör, asayiş, organize suçla mücadele gibi konularda bir yükümlülüğü yoktur. Bunların bu kadar artmasındada bir suçu yoktur. Hükümet bunlardan sorumlu değildir. Gerçekten bunu böyle yansıtmaya çalışmak büyük kalem mahareti ister.

 

Tıpkı, artan kapkaç ve gasp olaylarıyla ilgili açıklama yaparken neden arttığının mazereti olarak "bunların arkasında çeteler var biliyoruz" diyerek kamuoyuna şikayette bulunan emniyet müdür gibi. O adama "Kardeşim bizemi şikayet ediyorsun, madem biliyorsun git çeteleri yakala" deneceği gibi. Hükümetede Terör tırmanırken, asayiş diye bir şey kalmazken, çeteler artarken senin elin armutmu topluyordu demezlermi adama.

Hükümete de Terör tırmanırken, asayiş diye bir şey kalmazken, çeteler artarken senin elin armutmu topluyordu demezlermi adama.

 

Sevgili CYRANO iyi bir noktaya temas etmişsin.

 

Ben de şuradaki yazımda, terörün, aşayişsizliğin, kanunsuzluğun AKP iktidarının Türkiye'yi fakirleştirme projesinin meyveleri olduğunu şuradaki yazımda küçük bir örnek ile anlatmaya çalıştım. Umarım herkes okur ve AKP Hükümetinin Türkiye'yi fakirleştirme projesine "dur" demeyi bilir.

 

Saygılar.

dış kaynaklı kaygıların ve bunların içerideki uzantıları çetelerin magrifetiyle kotarılan 28 şubat süreci, bu ülkediki asli muhalefeti bastırmıştır.

o günden bu güne siyaset sahnesinde yaşananlar bu arzunun istikametinde cereyan etmektedir.

sözde rejime, özde ise dünya sisteminin (ki bu kapitalizmdir) işleyiş mantıgına ters hiç bir siyasi görüşün, siyaset sahnesinde ve toplum yaşamında tahammül edilememesidir 28 şubat süreci.

asli kaygıları dış odaklı olan bu süreci kotarmak için, içeride de sözde kaygılar ve bunları ortaya çıkaran ve kullanan kimi oluşumlar, tarihden beri Türkiyenin en büyük sorunudur.

çok eski argümanlar,

 

Yani bir hükümet ülkeyi 5 yıl yönetmiş.

 

Ve memlekette olan her güzel şey bu hükümetin eseriymiş. Memleketteki her türlü kötü şeyde, dış güçlerin ve onların yerli uzantılarının eseriymiş.

 

Yani yine aynı noktaya geldik. Hükümet fasulyeden oturmaktadır. Artan terörde, asayiş sorununda, çeteleşmede hiçbir sorumluluğu ve suçu yoktur.

 

Bunu alabilecek ve sığrıdrabileceğimiz bir mantık var mı ?

 

şöyle olur sorgulama .

 

-Sen hükümetmisin ?

 

-evet

 

- Ülkeyi terör vakalarının nadiren görüldüğü bir şekilde devraldın, getirdiğin noktada artık terör yine ülkenin bir numaralı problemi haline geldi. Neden görevini yapmadın

 

- O bizim sorunumuz ve yükümlülüğümüz değil

 

- devam edelim, Türkiye olaylı yıllarında bile böyle asayiş sorunu yaşamadı. İnsanlar artık sokakta huzurlu bir şekilde yürümeye dahi çekiniyor, gasp, hırsızlık, uyuşturucu satışı, hayatın her alanında şiddet tavan yaptı. Neden içgüvenliği sağlıyamadın

 

- O da bizim suçumuz değil.

 

-Okullarda şiddet artık olağan bir durum haline geldi. Aman okula gidip gelirken yolda başına bir şey gelemsin diye, iki adımlık yol için bile servis parası ödeyen aileler artık okulun içinde çocuklarını nasıl şiddetten koruyacaklarına kafa yoruyor. Neden şiddetin okullara dahi girmesini engellemedin

 

-O da bizim suçumuz değil.

 

E sen fasulye başımısın. Senin, Adalet Bakanın, milli eğitim bakanın, içişleri bakanın fasulyedenmi oturdu o koltuklarda. Giderayak aman illa cumhurbaşkanı bizden olsun diye elli takla attın, denemediğin yol kaymadığı, buna harcadığın cabanın onda birini niye , ülkenin bu büyük problemlerine harcamadın.

 

Oğlun Nasıl bilmemkaç milyon dolara gemi aldı. memlekette bilmemkaç milyon kişi hacizlikken bu değirmenin suyu nereden geliyor diye soran gazetecilere gelince, aslan kesildin. Çetelere gelince nereye gitti senin kasımpaşalılığın.

 

gibi akilane sorular sorulabilir. Ancak tabi ikinci bir sebep var, hiç sorgulama yapmadan gözü kapalı ideolojik bakmak.

 

o zaman başka tabi.

hükümet diye bir şey yok.

ya da dogrusu bu milleti temsil eden ve taleplerini yansıtan bir irade yok.

mevcut sistemi kökten degiştirmeye aday bir siyasi oluşum yoksa, orada herkes aynıdır. ister muhalefet adını alsın istersede hükümet.

kalabalıkların yalnızlıgı devam edecekdir.

bu hükümetden başkası da gelse degişen çok şey olmayacakdır hatta hiç bir şey olmayacakdır.

yani kalabalıklar gene yalnız gene yoksun olacakdır.

ne zamanki çeşmenin başını tutanlar insafa gelirde adil olmaya karar verirse o zaman bir şeyler olur.

buda eşyanın tabiatına aykırı bir durum arzedeceginden, yapılacak olan adil olanın çeşmeyi ele geçirmesi.

Türkiye'de asıl sorun otoriter/totaliter devlet aygıtıdır.

Türkiye'de siyaset, hiç bir zaman bu yapıyı-statükoyu, merkezi devlet çekirdegini degiştirmek için yapılmıyor.

Yapmak isteyenlerin başına nelerin geldigini hepimiz biliyoruz.

Türkiye'nin degişmesi ve gerçek anlamın da demokratikleşmesi için yapılması gereken bu otoriter yapıyı köklü bir şekilde degiştirmekdir.

Pastayı paylaşanlar buna her zaman direnecekdir. bunun şu adla yada bu adla olması sadece perdelemedir, toplumu afyonlamadır.

herşey iş bu pastanın nasıl bölünecegine endesklidir.

daha dar mı? yoksa daha geniş bir bölüşüm mü?.

olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu....

Yine hikayeler yazilmaktadir,otoriter totaliter devlet aygiti,cesme basini tutanlar falan filanlarla dolu bir hikaye.Adaleti saglamak icin kendini ortaya<atan ve hasbelkader iktidar cogunlugunu elinde bulunduran iktidar Türkiyede hic ama hicbir seyi degistirmeyi denemedi ama Laikligi safdisi yaparak dinciligi getirmeye calisti.Dincilik bu ülkede sökmez denildigi icinde birileri otoriter totaliter diyip geciyor.Sen iktidar olarak bu Cumhuriyeti kuranlara savunanlara küfredeceksin,sehitlerine kelle katillerine sayin diyeceksin,demokrasiyi tramvaya benzeteceksin Laikligi savunanlara dinsiz diyeceksin ve sonrada kalkip statükodan bahsedeceksin.güldürmeyin insani..

Sen bu ülkeye bu millete birseyler vermek isteseydin elindeki cogunlukla bunu pekala basarabilirdin ama sen ülkeye millete birseyler vermeye degil sen o milletin bütün milli degerlerine saldirmak icin iktidar oldunO milli degerleri yoketmek icin iktidar oldun,sana IMF nin ABD nin ve Masonlarin vaad ettiklerini elde edebilmek icin iktidar oldun sana Yahudiler bosu bosuna *Light Islam Tayyib*dememislerdir.Sen 24 saat basini secdeden kaldirmasan bile seni ne oldugun ortadadir hic bosu bosuna bulanik suda balik avlamaya calisma.

 

saygilarla

Yine hikayeler yazilmaktadir,otoriter totaliter devlet aygiti,cesme basini tutanlar falan filanlarla dolu bir hikaye.Adaleti saglamak icin kendini ortaya<atan ve hasbelkader iktidar cogunlugunu elinde bulunduran iktidar Türkiyede hic ama hicbir seyi degistirmeyi denemedi ama Laikligi safdisi yaparak dinciligi getirmeye calisti.Dincilik bu ülkede sökmez denildigi icinde birileri otoriter totaliter diyip geciyor.Sen iktidar olarak bu Cumhuriyeti kuranlara savunanlara küfredeceksin,sehitlerine kelle katillerine sayin diyeceksin,demokrasiyi tramvaya benzeteceksin Laikligi savunanlara dinsiz diyeceksin ve sonrada kalkip statükodan bahsedeceksin.güldürmeyin insani..

Sen bu ülkeye bu millete birseyler vermek isteseydin elindeki cogunlukla bunu pekala basarabilirdin ama sen ülkeye millete birseyler vermeye degil sen o milletin bütün milli degerlerine saldirmak icin iktidar oldunO milli degerleri yoketmek icin iktidar oldun,sana IMF nin ABD nin ve Masonlarin vaad ettiklerini elde edebilmek icin iktidar oldun sana Yahudiler bosu bosuna *Light Islam Tayyib*dememislerdir.Sen 24 saat basini secdeden kaldirmasan bile seni ne oldugun ortadadir hic bosu bosuna bulanik suda balik avlamaya calisma.

 

saygilarla

 

 

sevgili politika .

sen tayyibe mi? yoksa bana mı? cevap veriyorsun.

mevcut yapının otoriter/totaliter ve statükocu olmasını tayyip falan söylemiyor.

hemen her işde oldugu gibi sapla samanı karıştırma.

bir cevap yazacaksan, böyle olmadıgını söyle ne bileyim çok demokratik falan de, birşeyler de işte.

ama hemen laikligi, cumhuriyeti falan filan araya sokma.

ben buna perdeleme der geçerim, beni çokda ilgilendirmiyor.

ben adalet ve eşitlige bakarım.

sistemler benim için ikinci, üçüncül önemdedir.

İtalyan küreseleşme karşıtlarının bir sloganı varmış '' adalet yoksa barışda yok''. diye...

konunun özüne gel...

selametler.