Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 18 yıl Çocuk pornosuna karşı dünya çapında büyük bir mücadele yürütülürken, önceki akşam Kemer’de düzenlenen “Little Miss Georgia” adlı çocuk güzellik yarışması tüyleri diken diken etti. Merkezi Gürcistan’da olan ve 1996 yılından bu yana faaliyet gösteren Promotion Centre adlı şirketin düzenlediği 5 -15 yaş arası kız çocuklarının katılabildiği yarışma Carelta Otel’de yapıldı. Mısır, Rusya, Yunanistan, Türkiye, Çeçenistan, Hindistan, Gürcistan ve Kazakistan’dan toplam 10 çocuğun katıldığı yarışmada minikler sahneye yetişkinlerin giydiği, dekolte giysilerle çıktı. Yüzlerine aşır makyaj yapılan çocukların sahnedeki oryantal ve erotik dansları ‘bu kadarı da olmaz’ dedirtecek türdendi. 7 YAŞINDA ORYANTAL Skandal yarışmada 7 yaşındaki Sertap Ö. isimli Türk kızının dansöz kıyafeti ile çıkması büyük tepkiye oldu. Yöresel kıyafet adı altında giydirilen bu kostümle ilköğretim öğrencisi Sertap, Arap müziği eşliğinde oryantal yaptı. Yarışmada 6 yaşındaki Rus Fironova Natalia birinci olurken, 11 yaşındaki Çeçen kızı Geargiadu Christina 2’nci oldu. Yarışmanın birincisi Fironova Natalia’ya birincilik tacını, geçen yılın birincisinin takıp küçük kızı dudaklarından öperek kutlaması tepkilerin büyümesine neden oldu. Yarışmada dereceye giren çocuklara ödül olarak Carelta Otel’de bir hafta tatil verildiği açıklandı. Bu yarışmada dereceye giren çocukların Yunanistan’da düzenlenecek olan Miss Universe yarışmasına katılacağı belirtildi. KAYMAKAM İZLEDİ Bu skandal organizasyonda olayı başından sonuna kadar izleyen ve seyirci kalan Kemer Kaymakamı Adem Yılmaz, yarışmada kendisinden istenen özel konuşma yapma teklifini geri çevirdi. Kaymakam Yılmaz, skandal yarışmayla ilgili soruları da yanıtsız bıraktı. “Promotion Center”ın sahibi Maya Tadadze, adayların internetten gönderdikleri fotoğraflardan seçildiğini söyledi. Tadadze’nin, burada dereceye giren çocukların Yunanistan’da yapılacak “Miss Universe”e katılacaklarını sevinçle anlatması da şaşırttı. -------------------------------------------------------------------------------- Bir de katalog yapmışlar “www.littlemissgeorgia.com.ge” adlı internet sitesi bulunan ve 1996 yılından bu yana faaliyette olan Promotion Centre adlı şirket, düzenlediği yarışmaları kazanan kızların isimlerine de kataloglarında yer vermiş. Katalogda, yarışmayı kazanan kızlardan birinin New York’ta mankenlik yaptığı, yarışmayı kazanan diğer kızların da işyerinde başarılı oldukları belirtilmiş. -------------------------------------------------------------------------------- Küçük bedenler böyle sergilenemez KADINLAR Dayanışma Derneği Başkanı Güler Mete, yarışmaya büyük tepki gösterdi. Yetkilileri bir an önce göreve çağıran Mete, şöyle konuştu: “Olay çok üzücü, İnsanın içini acıtan manzaralar. Küçücük çocukların bedeninin bu şekilde sergilenmesini onaylamak mümkün değil. Kimse rahat davranmamalı.Yetkililerin bu konuya duyarsız kalmamaları ve bir an önce gerekenin yapılması gerektiğine inanıyoruz.” -------------------------------------------------------------------------------- ABD’de yasaklanmıştı PSİKİYATRİST Prof. Dr. Bengi Semerci, çocukların cinsel obje olarak görülmesinin yanlış olduğunu belirterek şöyle dedi: “Bu tür yarışmalara özendirilen çocuklar erken yaşta cinsellikle tanışıyor. Organizasyonu düzenleyen kadar aileler de suçlu. ABD’deki bir yarışmada birinci seçilen çocuk, tecavüz edildikten sonra öldürülmüştü. ABD’de bu yarışmalar yasaklandı. Türkiye’de de yasaklanmalı.” -------------------------------------------------------------------------------- OTEL YÖNETİMİ: KIYAFETLERİ ONAYLAMIYORUZ Yarışmanın sponsorlarından Carelta Otel yetkilileri yarışmaya katılan çocukların kıyafetlerini görmediklerini söylerken, küçük yaştaki çocukların bu tür kıyafetler ile yarışmalarını onaylamadıklarını vurguladılar. Olayın duyulmasından sonra sivil inisiyatifler ayağa kalktı. Bu yarışmayı gerçekleştiren ve izin verenler hakkında işlem yapılmasını istedi. Tanju ALTINAY - Bülent TATOĞULLARI
Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 18 yıl Bu yaşta ki çocuklar çeşitli organizasyonlarla ortaya sürülerek,hem hasta ruhlu insanların iştahı kabartılıyor hemde o körpe beyinler böylesi yaldızlı hayatlara özendiriliyorlar...Bu çocukların yeri burası değil, organize edenlerden çok aileyi suçlarım ben bu konularda.. Geçmiş yılların birinde de normalden daha erken gelişen kızını güzellik mi yoksa mankenlik mi tam hatırlamıyorum ,bir yarışmaya sokan anne tv stüdyolarında psikologlara karşı arslanlar gibi savaşmıştı..Madem böyle neden yararlanmayalım, neden kullanmayalım bu fırsatı naralarıyla, eğitiminden vazgeçmek pahasına piyasaya sokma çalışmalarından asla vazgeçmedi..Sonu mu? Kimbilir ki, ben hatırlamıyorum... Yine geçmiş yıllarda bir okuma bayramında ,üç kız çocuğunun dansöz kıyafetleriyle mezdeke ( ismi yanlış yazdıysam özür) grubunu taklit ettiğini de gördüm ya artık ölsemde gam yemem Bu aslında eğiticilerimizin de eğitime ihtiyacı olduğunun kanıtı değil mi?Üstelik kaymakam da konuşmasını yaptı gayet normal bişey izlemişçesine..Tv kanallarının birinde ünlü şarkıcıların taklit edildiği bir yarışma sonrasında, yaşının dışında giyinip abartılı makyajlarıyla başkası olmaya çalışan çocukların bundan aslında ne kadar olumsuz, etkilendiğini Prof. Ferhunde Öktem'in katıldığı bir panelde bizzat izleyerek özümsedim... Bir yazısından alıntı var aşağıda ve bu sadece izleme, birde birebir içinde bulunduklarını düşünürsek durumun vahameti çıkar ortaya...... Televizyon programları ile birlikte, gündelik hayatın en önemli alanlarından biri olan “özel yaşam” (mahremiyet) kavramı da esnekleşmektedir. Bireye ait olanlarla topluma ait olanlar arasındaki sınır giderek ortadan kalkmakta, böylelikle de tüm toplum, aynı özel yaşamın özneleri haline gelmekte ve aynı mahremiyeti paylaşmaktadır. Öyle ki, yatak giysileriyle başkalarının yanına çıkmanın saygısızlık ve özensizlik sayıldığı bir ilişki biçiminden, sadece yarışma kurallarının önem kazandığı ve milyonlarca izleyicinin önünde mahremiyetin neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir ilişki biçimine gelinmiştir. Televizyon programlarını izleyenlerin, günlük yaşam kültürü içerisinde hayatlarının şekillendiği ve zamanlarının büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirdikleri görülmektedir. Özellikle ev kadınlarının, televizyonu, yemek ya da ev işi yaparken dahi izledikleri, gündelik yaşamlarında televizyonun çok önemli bir konumda olduğu söylenebilir. Magazin türü programların etkileri üzerine, gecekondulu kadınlarla yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, kadınların aile içi iletişimlerinin ve çocukların okuma alışkanlıklarının azaldığı; aynı şekilde, çocukların, programda gördüklerini taklit etme eğilimlerinin arttığı tespit edilmiştir. Kadınların yarısından fazlası, çocuklarının televizyonda gördükleri ünlülere ya da yarışmacılara özendiğini belirtmiştir. Kadınların çoğu, bu tür programlardaki görüntülerden rahatsız olduklarını, bu görüntülerin, kültürel değerlerin üzerinde değişmeler meydana getirdiğini ifade etmektedirler. Özellikle evlilik ve gelin-kaynana türündeki yarışma programlarının gelenek ve göreneklerimize aykırı olduğunu, kültürel değerlerimizi yozlaştırdığını, evlilik kurumunun bu şekilde gerçekleşmesinin doğru olmadığını düşünmelerine rağmen, bu tür programların örneklem grubunun neredeyse tamamı tarafından izlenildiği de tespit edilmiştir (Mert, 2004). Bu tür programlar, aynı zamanda, izleyiciler üzerinde güçlenen bir alışkanlık yaratır. İnsanların yaşadıkları sıkıntılar, aile içi şiddet mağdurları, yarışmacılar arasında yaşananlar, her hafta yaşanan final heyecanları, elenenler, birinciler, desteklenenler, taraf tutmalar, sevilenler, sevilmeyenler izlenme unsurlarını artıran faktörlerdir. Bu programlar, seyreden kadınlarda, yalnız olmadıklarını, kendi başlarına gelenlerden daha ağırlarının başkalarının da başına geldiğini göstererek rahatlama duygusu yaratabilir. Kadınlar, yarışma programlarındaki yarışmacılarla günlük hayatlarını paylaşırlar, yarışmacıları birer aile üyesi gibi kabul ederler. Gözetlemeye dayalı yarışma programlarında izleyici, kendisine ve kendi davranışına en çok benzeyen ya da kendisinden daha aşağıda gördüğü kişi ile özdeşim kurmakta ve onu desteklemeye başlamaktadır. Bu sırada, o programın izleyiciliği süreklilik kazanmaktadır. Aslında, bu tür yarışmaların sonunda en yakışıklılar, en güzeller, sesini en etkili kullananlar değil, ama toplumdaki ortalama insana en çok benzeyen kişiler yarışmayı kazanmaktadır. Televizyondaki yarışmalarda belirli rolleri oynayan yarışmacılar, izleyici tarafından kabul edilir, benimsenir ve onunla özdeşleşilir. Bu tiplerin başarıya ulaşması ile kendisinin de başarıya ulaşabileceği konusunda, bireyde olumlu duygular uyanmaktadır. Bunun yanı sıra, bir başka boyut da, yarışmacıların düştükleri durumlardan, izleyicinin, farkında olmadan zevk alabilmesidir. İzleyicisi olduğu kişinin veya diğerlerinin düştüğü durumlara kendisi düşmediği için kişi sevinmekte ve yarışmaya ya da programa katılmamasının ne kadar doğru olduğu konusunda kendisini onaylamaktadır. Bu yorum, aynı zamanda, şu aralar oldukça gündemde olan kadın programları için de geçerlidir. Ülkemizde, son yıllarda yayınlanan bazı yarışma programları, özel hayatın mahremiyeti konusundaki toplumsal değer yargılarını değişime zorlamakta ve bireylerin toplumsal değerler konusunda çatışmalar yaşamasına yol açmaktadır. Bu tür programların izleyicilerinin önemli bir bölümünde, özel hayatların mahremiyetini gözetleyerek kendini rahatlatma eğilimi kışkırtılmaktadır. Bir diğer ifade ile, bireylerde ‘röntgencilik’ duygularını açığa çıkarma gibi, yayıncılık etiği açısından ahlâkî olmayan bir yol, reyting uğruna izlenebilmektedir. Oysa, insanın bu yönünün açığa çıkması, psikiyatride hastalıklı bir ruh hâli olarak kabul edilir. Bu programlarda öne çıkan şahsiyetler, ekranlardan göründükleri kadarıyla, çoğu zaman sağlıksız ruh hâline sahip olan ve toplumsal yaşam açısından sağlıksız kişilik özellikleri gösteren kişiler olabilmektedir. Hiç kuşkusuz bu durum, bu programların telkine yatkın sürekli izleyicileri ve özellikle özdeşim kuran çocuk ve ergenler için son derece olumsuz rol modelleri oluşturmaktadır. Toplumca erdem sayılan değerlerin hiçe sayılmasıyla kışkırtılan rekabet ve yarışma ortamı, çoğu da canlı yayınlarda engellenemeden her türlü olumsuzluk ve saldırganlığın ortaya çıkmasına yol açmakta, bu da söz konusu kitle tarafından örnek olarak alınmaktadır. Ülkemiz ruh hekimleri ve klinik psikologları, karşılarına gelen birçok vakada bu etkilenmeleri gözlemlemektedirler. ‘Reality’ programlarının hemen her türünde, insanların özel hayatlarının ve mahrem ilişkilerinin alenen sergilenmesi, bu insanlar ve yakınları için örseleyici (travmatize edici) dir. Sergilenen özel hayat, sadece kişinin kendisini ilgilendirmemekte, yakınları da teşhir edilmiş olmaktadır. Son aylarda, sırf bu nedenle aile içi cinayetler işlenmiş ve konunun çarpıklığı, yazılı basının da büyük tepkisini çekmiş (Güzin Abla, Hürriyet, 21 Nisan 2005; Tufan Türenç, Hürriyet 20 Mayıs 2005), hatta bazı programlar, televizyon yönetimleri tarafından acilen yayından kaldırılmıştır. Bu tür programlarda sergilenen psikopatolojik davranışlar, telkine yatkın toplum bireyleri tarafından taklit edilebilir; ortaya dökülen hezeyanlar da paylaşılabilir. Astroloji ve parapsikolojinin konuşulduğu programlarda konuk edilen, ruhsal bozukluğu olan bazı kişiler, gelecekle ilgili felaket senaryoları anlatabilmekte, gerçek dışı, akılla bağdaşmayan yorumlar yapabilmektedir. Tüm bu yansıtılanlar, televizyonun otoritesiyle, bir kısım izleyici tarafından gerçekmiş gibi alınabilmekte, benzer psikopatolojisi olan ya da kaygılı ve depresif kişilerde, psikopatolojinin artmasına yol açabilmektedir. Bu değerlendirmeler, nedenselliğin bilimsel olarak gözlenebildiği araştırmalara, etik nedenlerle gelemeyecek konulardır ve klinik uygulamadaki gözlemlerin sonucudur. Son yıllarda, televizyon programlarında çıplaklık, evlilik dışı kadın – erkek ilişkileri ve cinselliği ön plana çıkaran tavırlar, tutumlar ve kıyafetler karşısında, genel olarak toplumumuzun sistematik olarak duyarsızlaştığı görülmektedir. Cinsellik, gelişimsel olarak belli evrelerden geçerek kavranır. Bu gelişimi göstermemiş bir çocuğun, kavrayamayacağı düzeyde cinsellikle televizyonda karşılaşması, bu konudaki sağlıklı gelişimini çeşitli biçimlerde etkileyebilir. Bu nedenle, çocukların televizyon izledikleri saatlerde gösterilen, cinselliğin açık biçimde sergilendiği, özendiriciliği yüksek ve eyleme geçmeyi cesaretlendiren filmler sakıncalıdır. Ülkemizde geniş bir kesimi oluşturan düşük sosyo-ekonomik düzeyden ailelerde, çocukların yatma zamanının, daha eğitimli çevrelerdeki kadar düzenli kontrol altında tutulamadığı dikkate alındığında, yayıncıların bu konuda da büyük bir dikkat göstermeleri gerekmektedir. Yürürlüğe konması beklenen koruyucu simge sisteminin, eğitimli kesimde bu konuda önemli bir çözüm olabileceği beklenirken, eğitimsiz çevrelerde önemli bir etkisinin olması, ana-baba kontrolü eksikliğinden dolayı zor görünmektedir.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.