Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Sevgili arkadaşlar sitede köşem için Gaziantep yazısına konu arıyordum.

fakat bu vermiş olduğum GAZİANTEP ve GAZİANTEP'liler için görüşleri gördüğümde ben GAZİANTEP'li olduğuma bir kez daha gurur duydum sizlerle bu konuyu ve verilmiş çok hoş cevapları paylaşmak istedim eminimki sizlerde bana hak vereceksiniz

 

 

BEN HER ZAMAN GAZİANTEP'LE VE GAZİANTEP'LİLERLE GURUR DUYDUM DUYMAYADA DEVAM EDECEĞİM..

 

 

İŞTE CEVAPLAR

 

C 1

daha az önce okudum..kurtuluş savaşı sırasında ayıntapın nüfusu 18000 civarındaymış..daha sonra savaşta 6617 şehit verilmiş..yani orda yaşayan her üç kişiden biri şehit düşmüş..şimdi de GAZİANTEP in şehir merkezi nüfusu 1,300,000 kadarmış..varın siz hesaplayın nasıl bi şehir olduğunu...gaziantepi görmedim orda doğmadım ama elimde olsaydı bi gaziantepli olmak isterdim

 

C 2

gaziantep.....yemek yemeyi seven insanların memleketi...atatürkün memleketi...22 km lik parkın memleketi...avrupanın 3.büyük hayvanat bahçesinin memleketi...dünyanın 2.büyük mozaik müzesinin memleketi...şahinbeylerin,karayılanların memleketi...sanayinin,ticaretin.tarımın,ekonominin,paranın memleketi...kebapların,lahmacunun,baklavanın,yemeğin memleketi...delikanlı insanların memleketi...DOĞUNUN PARİSİ.....GAZİANTEP....

 

C3

 

en gelişmiş sanayii bölgelerine,sahip bir ilimiz

 

C 4

 

antepli bi arkadaş vardı..nohut dürümü nohut dürümü der dururdu...biz de gülerdik nohutun dürümü olurmu diye...antebe gidince öğrendik ki nohutun dürümü olurmuş arkadaş...hemde çok güzel olurmuş...küçük bi tavsiyem var.antebe gidince nohut dürümü ve baklava yemeyi unutmayın..

 

C 5

 

ülkenin batısında daha cok koca bi köy gibi bilinir.ama ne de aptalca bi yanılgı..o 100.yıl parkı diyolar aman ya rabbi o ne öyle ya..git git bitmiyo..yani 22 km lik bi park olabilir mi kardeşim....bu arada antep hayvanat bahçeside avrupanın 3.büyük hayvanat bahçesiymiş....valla bravo

 

C 6

 

gaziantep....muhteşem yemekleri,tatlılaları hele baklavası ve katmeri...devasa sanayisi,çalışkan ve delikanlı insanları ile süper bi şehir......

 

 

C 7

 

herşeyiyle 4 X 4 lük değil 4x 5 lik bir şehir

çalışanına öğrencisine yaşlısına gencine ev hanımına burası tam yaşanacak bir yer...

 

C 8

 

gidip görmeyi çok istediğim şehir

 

C 9

 

2 yıl görev yaptım.en ilginci kız isteme adetleriydi.oğluna kız arayan anne ve akrabalardan biri ev ev gezebiliyordu.girdiği evi tanıyıp tanımaması hiç önemli değildi.ilk sorulan soru evde bekar kız var mı olurdu.ve ben buna bizzat tanık oldum.

mutfak kültürüne hayranım,misafirperverliğine de.

 

C 10

 

üzerinde yaşanmaya devam edilen dünyanın en eski kenti.ŞAHİN BEYLERİN,KARAYILANLARIN Yurdu ' DÜŞMAN CESEDİMİ ÇİĞNEMEDEN YURDUMA GİREMEZ' Diyen şehitlerin mekanı.Adıyla müsemma GAZİ şehir GAZİANTEP...NAZIM HİKMET Kurtuluş savaşı destanında diyorki 'Antepliler yiğit olur,silahşör olur.Uçan turnayı gözünden kaçan tavşanı ard ayağından vururlar.'Şimdiki modern GAZİANTEP Dev bir sanayi şehridir.HALKININ % 90 TÜRK ve TÜRKMENDİR.ÇALIŞKANDIR.Medenidir.Okumaya ve tahsile çok önem verirler her aileden enaz birkaç kişi Üniversite okumuştur.Devletin kurduğu hiçbir fabrika yada büyük bir ekonomik teşebbüs yoktur.Keşke 10-15 adet şehrimiz daha GAZİANTEP Potansiyeline gelse TÜRKİYEM Refah ve Huzur yurdu olur....

 

 

C11

 

Atatürk'ün nüfusa kayıtlı olduğu il

 

C 12

 

Sevgili dostum, can yoldaşım HASAN YILDIZ'ı çağrıştırıyor. Türkiye İşçi Partisi İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde işçi sınıfının mücadelesinde omuz omuza idik. 30 seneden beri kendisinden haber alamıyorum. Bu yiğit yoldaşımdan sağlık haberini alsam çok sevineceğim. Behçet

 

C 13

 

3 yılım geçti güzel şehir allah için..

 

C 14

 

kuşbasısıyla, caartlagiyla ünlü, kebap diayarı güzel bir şehir. Amaaa üniversitesinde okuyan öğrenciler için bir hapishane... hatta ünlü bir söz vardır öğrenciler arasında.... ' burası bir bataklıktır cırpınan bogulur' diye

 

C 15

 

ANTEPLİ

Şahinler mekanı,yazılar,tepe

Kara günler gitte,gelme Antep'e

Çeteler takdırdı,tarihe küpe

Hürriyet takısı,Gazi Antep'li

 

Antebin her ferdi,bir Karayılan

Gelmek haddine mi,düşman sayılan

Özgürlük ateşi,yanıp kayılan

Çetelerle yumruk,Gazi Antep'li

 

Atatürk Antep'i,gözünden öper

Yurdu da kurtardı,eylemi süper

Gökler hainlerin,başına keper

Yerle gök arası,Gazi Antep'li

 

Yiğitli,gazilik,kitaba girdi

Vatana, altı bin şehidi, verdi

Tarih mazlumlara, örnek göster

Şehit emaneti,Gazi Antep ' li

 

Geneyikli,Antep altın ayarı

Nüfusu olanın,canında yarı

Karayılan,Şahin,çete diyarı

Tarihin şerefi,Gazi Antep’li

 

 

C 16

 

valla hiç görmedim ama antepli çok arkadasım var...hepsi harbi delikanlı..bu memleketten saglam adamlar cıkıyo arkadas...

 

C 17

 

eski sevgilimin memleketi olması dolayısıyla zaten sevdiğim baklavayı bana daha da çok sevdiren şirin şehrimiz... tepsi tepsi baklava yesem döner mi acaba?

 

 

C 18

 

Hızla gelişen sanayii şehri.

 

 

C 19

 

yemek yemeyi sevenlerin yaşadığı bir şehir

 

 

C 20

 

yıllardır gitmediğim memleketim...

 

C 21

 

Hafta sonları üzeri mangal dumanı ile kaplanan şehir.

 

C 22

 

güneydoğu anadolu bölgesinin en gelişmiş şehri

 

C 23

 

güneydoğunun en güzel ve en şahane şehri

 

C 24

 

dun gece roma ya cakan takim..helal olsun beeeee

gaziantepspor 1-0 roma

 

C 25

 

celal doğan...

 

 

:P:stuart::D

Gönderi tarihi:

Gaziantep ağzı:

 

 

Elden gelen düyün bayram.

(Düşünmeye gerek yok,herkesin başına gelen bizimkine de gelir)

 

 

Allah gendi gendini bilenlerle garşılaştırsın.

(Allah iyi insanlarla karşılaştırsın)

 

Oğlunla oba, kızınla komşu olasın.

 

(Eski bir Türk geleneğini yansıtan bu dua, bir baba için oğlan ve kız çocuğu arasındaki adil tercihi yansıtır.)

 

 

 

 

 

Ocak başından yırak.

 

(Bir felaket veya feci bir olayı anlatmadan önce söylenir ve kendi aile ve çevresinin bu gibi durumlardan uzak kalması için)

 

 

 

 

 

Allah huyu-husu, südü-sümüğü pak nasip eyleye.

 

(Evlenecek kız veya oğlan çocuğunun iyi birine düşmesi için söylenir.)

 

 

 

 

 

Göğsünde ak kıllar bitsin.

 

(Çok yaşar, ihtiyar olursun inşallah)

 

 

 

 

 

Ciğer acısı (veya ateşi) görmiyesin.

 

(Evlat acısı görme İnşallah)

 

 

 

Allah sonunu getire.

 

(Bu söz başlanılan bir işin başarıya erişmesi temennisi ile söylenir)

 

 

 

 

 

Mırazın karnında kala.

 

(Hevesin kursağında kala)

 

 

 

 

 

Dilin tepeden çekile.

 

(Ölüm öncesi haldeki gibi dilin susa.)

 

 

 

Çenen Çekile.

 

(Ölesinde söyleyen çenelerin söylemeye.)

 

 

 

 

 

 

Boyuna ip ölçüle.

(Kefen ölçüsü iple alındığı için ölesin anlamında)

 

 

 

 

Ayın bayın olasın. (Alil, mefluç olasın)

 

 

 

 

 

El eli yur, elde döner yüzü yur.(yur=yıkar)

 

(Alt üyelerin temizliği,dürüstlüğü,çalışkanlığı üst üyelere akseder.)

 

 

 

 

Avradı boşayan topuğuna bakmaz.

 

(Büyük bir olaya kalkışan küçük şeyleri düşünmez.)

 

 

 

 

Herkesin ağzı çuval delki, çekip büzesin.

 

(Başkalarının ağızlarını bir çuval gibi kapatamayız,isteyen istediğini konuşur.)

 

 

 

 

Her rengi boyadın da, fıstıki yeşil mi kaldı ?

 

(Önce kolay ve normal olan işlerini hallet,zor işleri yapmak için zaman harcama)

 

 

 

 

Oğlum akıllı parey netsin, oğlum deli parey netsin.

 

(1-Oğlum akıllıdır ekmeğini taştan çıkarır bu nedenle paraya ihtiyacı yoktur. 2-Oğlum deli olduğu için zaten paraya ihtiyacı yok.)

 

 

 

Eldeki yara duvar deliği.

 

 

Gomşu gomşunun eşşeğini türkü çağırarak ararmış.

 

(Başkasına ait sıkıntıları fazla önemsemeden ilgilenmiş görünmek anlamında.)

 

 

 

Yiğit iken yıkılasın.

 

(Genç iken ölesin- Beddua.)

 

 

 

Hamama giren terler, düğüne giden oynar, ölüye giden ağlar.

 

(Bulunduğun ortama ayak uydur)

 

 

 

Mum dibinde gidesin.

 

(Damat olup mumlar arasında namaza gidesin)

 

 

 

Yurdun yuvan dağıla.

 

(Eşinden boşanasın - Beddua)

 

 

 

Evde var eşiklik, Hamama gitmek eşeklik.(Deyimler)

 

 

 

Al Allah kulunu, zapteyle delini.(Deyimler)

 

 

 

Yüzün yüzüle.

(Yüzünün şekli bozula anlamında.Bilhassa yüzsüzlük edenler için)

 

 

 

Gözüne betire düşe.(Gözünde çıkma(çıban) çıka.)

 

 

 

Ağzına Sapan Taşı değsin.(Yani keşke bunu söylemeseydin)

 

 

 

Canından, ciğerinden bulasın.

 

(Canın gibi bildiğin kişilerden kötülük bulasın)

 

 

 

Allah sana dünyada tad aldırmaya.

 

(Dünyadan hiç bir zevk almayasın,hayatın zehir olsun.)

 

 

 

Babanın sinine nur yağa.

 

(Babanın mezarına nur yağsın)

 

 

 

Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa.

 

(Sen ağa ben ağa gibi oturursak işleri kim görecek.)

 

 

 

Parası olanın, balı Bağdat'tan gelir.

 

(Parası olan işini her yerde görür.Elde edemeyeceği yoktur.)

 

 

 

Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak.

 

(İşinin görülmesi için cömert ol.)

 

 

 

Oğlan olsun, deli olsun, ekmek olsun, kuru olsun.

 

(Erkek çocuk isteyen kesimin feryadı.)

 

 

 

Yurdun yuvan dağılsın.

 

(Evin dağılsın,mutluluğun bozulsun,huzurun kaçsın)

 

 

 

Ata dost gibi bakıp, düşman gibi binmeli.

 

 

 

 

 

Bitli baklanın kör alıcısı olur.

 

 

 

Gönül istemedik aş, ya karın ağrıtır ya baş.

 

(Gönülsüz yapılan işten hayır gelmez.)

 

 

 

 

 

Kırkından sonra azana defar olmaz.

 

(kırk yaşından sonra azana çare bulunmaz.)

 

 

 

 

 

İt iti yemiş kuyruğuna gelince bizim it demiş.

 

 

 

 

 

Bıyığın uzunsa borazan çal.

 

(Başkalarına muhtaç olma,yardım bekleme.Kendi ihtiyacını kendin gör)

 

 

 

 

 

Yola çıkan yol alır, erken evlenen döl alır.

 

 

 

 

 

Avrat malı kapı mandalı, girerken kafana çarpar, çıkarken kafana çarpar.

 

(Hanım malına güvenenlere yada kayınpeder parasına göz dikenlere, bunun karşılığının da olacağını belirtiyor.)

 

 

 

 

 

Ne yer ne yedirir, tükürür mundar eder.

 

 

 

 

 

Et diye kaptım balcan börkü çıktı.

 

(Et diye aldım, patlıcan başı çıktı)

 

 

 

 

 

Kızım, Allah sana ocağı küllü, körüğü kirli yer nasip etsin.

 

 

 

 

 

Arıca etek , kuruca yatak.

 

(Bu dua bilhassa ihtiyar kimselerin yatalak olduklarında feci hallere düşmemeleri için söylenir.)

 

 

 

 

 

Babanın sinine nur yağa.

 

(Babanın mezarına nur yağsın.)

 

 

 

 

 

Allah kimseyi yaz günü ayransız, kış günü yorgansız, bayram günü oğlansız, uşaksız etmesin.

 

 

 

 

 

 

 

Yemeni ile yürüdüm de habbapla kaçmam mı kaldı.(deyim)

 

 

 

 

 

Başını bargını yesin.

(Verilecek birşeyi vermeyen için söylenir, O malın veya o verilmeyen nesnenin hayır etmemesi için kullanılır.)

 

 

 

 

 

Kepeğin kesile. (Hayvanlar için söylenen bu beddua insanlar için cinaslı olarak kullanılır.)

 

 

 

 

 

Allah tırnağını uzatmaya. (İflah, berhüdar olmayasın)

 

 

 

 

 

Yahşi yiğit , yareninden belli olur.

 

(Delikanlı mert yiğit sevdiğinden belli olur.)

 

 

 

 

 

Üveye etme özde bulursun, geline etme kızda bulursun.

 

(Üvey diye eziyet etme özünden aynı davranışı görürsün.Gelin diye eziyet etme kızında bulursun.)

 

 

 

 

 

Bakmakla öğrenilse it kasaplığı öğrenir.

 

(Çalışmadan uğraşmadan emek sarfetmeden bir şey öğrenilmez.)

 

 

 

 

 

Arsız adama söz neylesin, kokmuş ete tuz neylesin.

 

(Vurdumduymaz,düşüncesiz adama ne kadar nasihat ve söz söylersen söyle, kokmuş ete ne kadar tuz dökersen dök fayda etmez.)

 

 

 

:D:stuart:

Gönderi tarihi:

düğün manileri:

 

Havanda leymun tuzu

Almayın el kızını

Alırsan Antepden’den al

Hem tadı var hem tuzu.

 

Mangalda maşa külü Gelin de güveynin gülü.

 

Söğütte serçeler bakışır Gelin de güveğiye yakışır.

 

Tabahanada GaLa böyle Görümü ALLAH ala.

 

Sahanda GabaK su Gaynananin Yidi Boha Bak.

 

Ag Yarlik Yesil YarliK oynayanlarin eline Saglik.

 

Goruklar üzüm oldu gelin kiz bizim oldu.

 

Kellenin kefi geldi gaynananın keyfi geld.i

 

Masa masa benzer damatta Pasaya benzer.

 

Yerde Antep kilimi Gelinimizde baklava dilimi.

 

Massalah Massalah abbiside bekarlara olur insallah ;)

:D

Gönderi tarihi:

Alleben

 

 

 

Dedemi hatırlayıp, onunla yaşadığım geçmişimi yazmak isteyince, ister istemez kalemime mürekkep yerine gözyaşı dolduruyorum. Kalın, demir belbetlerden yine dışarıya bakıyorum o günleri yeniden yaşayınca, hayalimde. Kuşların, bir adam boyundaki ahşap pencerelere yaptığı yuvalardan dökülen tüyleri, tandır başındaki sıcak ve uzun sohbetleri anımsayarak yürüyorum yine, dedemin evine giden dehlizden. Bir soba bacasından çıkan duman kadar koyulaşıyor düşüncelerim. Şosede yürürken hatırlıyorum, hiçbir şeyi umursamadan önümde koşturan çocukluğumu. Dedem demek, zaman demek, geçen zaman, buruk hatıralar, sararmış bir fotoğraf karesi. Başım önde, düşüncelerimi biriktirerek yürüyorum geleceğim olan en kısa yarına, bir saniye ileriye ve sonrasına. Neye? Nereye?

 

Dolu dizgin umutlarımı, damla damla akıtarak yürüyorum Alleben’in kenarında. Alleben ile Kavaklık birbirinden ayrı gibi görülen anayla çocuğudur benim için. Alleben, suyuyla emzirmiştir Kavaklığı. Kavaklık, yeşeren yapraklarıyla öpmüştür Alleben’i. Birbiriyle bir bütün oluşturan bu kan bağı, Antep’i yaratmıştır olanca cömertliğiyle.

 

İlk baharda Cuma günleri, tatili getiren bu günün okul dönüşlerinde sabırsızlıkla ertesi günü beklerdim; çünkü Cumartesi’leri, halalarımın, teyzelerimin, ablalarımın, ağabeylerimin seyrengah dedikleri Alleben’e giderdik. Halamın evde doldurduğu acı dolmayı, bakır kazanın dışını külleyerek ocağa oturtuşunu görüyorum sisli gözlerinden. Hiç olmazsa halam çok yaşasa...

 

İrice taşları hilal şeklinde yan yana dizerek yaptığımız ocağın üzerine kazanı büyük bir itinayla yerleştirirdi halam. Biz çocuklar, ocağa yakacak olarak çalı çırpı toplardık heyecanla; bir oyundu bu bizim için. Dayımın hanımı köfte yapar; ablalarım sofrayı kurardı. Babamla eniştelerim, iğde ağaçlarının diplerine sakladıkları rakı kadehlerini yudumlardı bizden gizli. Ama görürdük biz, gizlemeye çalıştıkları kadehleri.

 

İs sinmiş dolmalı akşam yemeğinin unutulmaz keyfi sarardı bizi açık havada. Hepimiz gönülden mutluyduk, huzurluyduk; henüz, bizi bekleyen dertlerden sıkıntılardan uzaktık, çok uzak. Gelecekten. Sanki acılar, sıkıntılar, dertler sadece acıklı hikayelerde yer alırdı. O hikayelerse yalan gelirdi, uydurmaydı, gerçek olamayacak kadar ıraktılar bize. Biz çocuktuk.

 

Bir at arabası zevki var mı şimdiki BMW’lerde, Mercedes’lerde? Nerede!.. Nerede çocukluğum? Nerede ben? Kaybolup gittiler, o arkası açık, cam el arabalarının dikdörtgen köşelerinden. Cam arabaların ardı sıra düşlerimi görmekteyim. Henüz dün gibi yakınlar. Rengarenk pamuklu şekerler, küncülü helvalar... Alleben’in kıyısına sıralanmış çekirdekçiler... Herkes, kendisini kahkahalarla güldüren bir oyunun içinde; kimi kaçıyor, kimi kovalıyor; kimi salıncak kurmuş kocamış ağaçlara; kimi top oynuyor… İp atlardık doğal bir yaşamın doğallığında. Alleben gürül gürül akardı yanımızda, serinletirdi, ferahlatırdı etrafındaki her şeyi, gönüllerimizi.

 

Mezopotamya bereketi vardı Alleben’de. Yüzyıllar boyu, umutlarımızı derelere, suya bağlamışız. Bereket için, umut için. 6 Mayıs’ta Hıdırellez kutlanırdı Alleben’de. Rahmetli, nur yüzlü anama ne inatlar ederdim Hıdırelez’e gitmemek için. Şimdilerde, neden gitmek istemezmişim diye kızıyorum kendime. İnatçı ruhum, burnunun dikine giden mizacım, kendi doğru bildiğinden şaşmayan kişiliğim, küçüklüğümden bu yana çok dolandı ayağıma. Hayatta çok engelle karşılaştım, sırf bu yapımdan dolayı. Hepsinin üstesinden gelmeyi bildim de, insan o yaşlarda, Antep gibi bir yerde, anasının dediğinden çıkamıyor pek. İnadımı kırıp, anacığımın ardına düşer giderdim kutlamalara. İyi ki de gidermişim. Şimdilerde mumla arasan bulamayacağın anlarmış onlar. O huzur, o sükunet. Dalar giderdim o hareler çizen suyun yüzüne bakarken, derin derin. Bu su nereden gelir, nereye giderdi? Su demek, umut demekti. Acaba bana ne getirecekti Alleben? Beni de yeşertecek miydi Kavaklık gibi, bunlar geçerdi çocuk kafamdan. Diğer çocukları seyrederdim. Neşeyle suya girerlerdi zıbınlarını çemreyip . Dizlerine kadar suya batıp, Alleben’den çıkarttıkları kağıtları okurlardı ferman gibi. Gülerdim yaptıkları çocukluklara.

 

Kızlar... Biz Antep kızları. Okul kapanıp da yaz tatiline girdiğimiz vakit, dikiş nakış ustasına giderdik, gitmeliydik. Elimiz iğne iplik tutsun diye bize dikiş nakış öğreten ustamızın da hizmetini görürdük bir taraftan, görmeliydik. Çok çalışıp didinmeyi ve bundan hiç şikayet etmemeyi öğrenirdik, öğrenmeliydik, el kapısına hazırlık niyetine. Sen, Nezihe ablam... Neşeli, gülen gözlerinle umudu aşılamıştın o günlerde bizlere. Sıcak bir Tomus günü ikindi serinliğinde, Nezihe ustamızın yıkanacak kilimlerini, yünlerini taşımıştık Alleben’e. Ama ne neşe, ne keyif, ne unutulmaz anılardı o anlar, geleceğimize, genç kız yüreğimize ne güzel hatıra. Öyle yaz tatilleri, beş yıldızlı otel keyifleriyle kıyaslanır mı? Sulaşmak , bir Alleben adetiydi. Hem iş tutar, hem de suyla oynardık, Alleben’i oyuncağımız yapıp. Üstümüz başımız sırılsıklam olurdu. Kimin umurunda? Neşe içinde yediğimiz o bir öğün yemeğin anlatılmaz tadı dolaşırdı damaklarımızda gün boyu. Alleben, genç neşemizin içinden akıp giderdi çağıl çağıl, hayallerimizi de peşine takıp...

 

Büyüdük. Büyümeye direnmek isterdik. Ama mümkün mü? Bu devr-i devranın yasası bu. Değişiyor, her şey değişiyor. Hiçbir şey aynı kalmıyor ve hiçbir şey, bize çocukluğumuzu, gençliğimizi geri getirmiyor, biz ne denli istesek de, gözlerimizde hüzünle, yüreklerde kederle...

 

Düşünüyorum, Alleben’e bakarken düşünüyorum; bana mı öyle geliyor yoksa zaman gerçekten kötüye mi oynuyor, diyorum. Eski, aynı zamanda eksilmek mi demek yoksa? Evet, zaman. Zaman, yılları eskitti, tıpkı Alleben’i eksilttiği gibi. Alleben’e bakıyorum, bir park köprüsünün üzerinden. Geride kalan, gördüğüm, korunmaya muhtaç bir Alleben, şehrin orta yerinde. Beton bir oluğun içinden akmakta. Ama yine de umutla, yanından geçenlere hala birilerine umut vermekte belki, diye düşünüyorum. Hala akıyor, diyorum kendi kendime. Doğallığı bozulmuş, yaşlı ninem gibi cılız olsa da. Hala akmakta içime, geçmişi dün gibi yaşatarak, o günü gören özüme buruk bir umudu sızdırarak...

 

 

Ülkü Tamer’e saygılarımla

--------------------------------------------------------

1. -Belbet: G.Antep lehçesinde cumba.

2. -Alleben: G.Antep’in simgelerinden, şehrin ortasından akan, şimdilerde kurumuş sayılabilecek bir çay.

3. -Kavaklık: Alleben’in hemen yanı başında yer alan bir koruluk.

4. -Küncü: G.Antep lehçesinde susam.

5. -Çemremek: G.Antep lehçesinde, kıvırmak.

6. -Tomus: Halk arasında, Temmuz ayı.

7. -Sulaşmak: G.Antep lehçesinde, birbirinin üzerine su sıçratmak yada dökmek

 

 

Bu Yazı Nesrin Özyaycı Adlı Arkadaşımızdan Alıntıdır Emeğine Buradan Teşekkerlerimi Sunarım

_________________

;):)

Gönderi tarihi:

Bende bir antepliyim. Bir yıl olacak memleketimi görmeyeli.Çok özledim. Hele de yemeklerini... Sivas gibi bir yerde görev yapınca insan memleketinin taşının toprağının kıymetini, insanını daha bir arar oluyor. Burası bir cehennem. Paylaşım için teşekkürler...

Gönderi tarihi:
Bende bir antepliyim. Bir yıl olacak memleketimi görmeyeli.Çok özledim. Hele de yemeklerini... Sivas gibi bir yerde görev yapınca insan memleketinin taşının toprağının kıymetini, insanını daha bir arar oluyor. Burası bir cehennem. Paylaşım için teşekkürler...

 

 

rica ederim, bende Ankara'da yaşıyorum ve çok özlüyorum :unsure: bir başkadır benim memleketim ,bu şarkıyı dinlemek bile zor geliyor ;) bu başlığa senden de bişeyler eklenirse çok sevinirim ve bu iletiyi okuyan diğer Antep'li arkadaşlarımızdan...

3 gün sonra 25 aralık, Antebin düşmam işgalinden kurtuluş yıldönümü, ben biraz döküman aktarayım :)

Gönderi tarihi:

baymap1dt3.gif

 

 

 

Gaziantep Savunması

 

A) Giriş

 

Gaziantep savunması, ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik, kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz şahikasıdır. Bu destanı yaratanlar yurt sevgisi, milliyet aşkı ve iman dolu göğüslerinden başka silahları olmayan açık bir şehrin, bir Türk kentinin çocukları idiler... Karşılarında kuvvetten başka hiçbir hak tanımayan , I. Dünya Savaşının galibi, mağrur ve mütehakkim Fransız ordusu idi. Bu açık şehir halkı , bütün yokluklar ve imkansızlıklar içinde hiçbir yerden yardım görmeden kadını erkeği; genci ihtiyarı; çoluk ve çocuğu ile bu koca orduya göğüslerini siper ederek çarpıştılar. Türk’ün fıtrî ve ezeli azim ve imanı karşısında bütün toplar, uçaklar, mitralyözler yetersiz ve aciz kaldı. Koca Fransız ordusu bu şehri almak için on bir ay bütün kudret ve kuvvetiyle savaştı. Gaziantep savunması, bu eşsiz kahramanlığı ile hem kendini, hem de güneydoğu Anadolu’yu düşman istilasından kurtarmış oldu.

 

Gaziantep savunması, bir halk hareketi, milli şuurun şahlanışı, Türk milli birliğinin kendiliğinden teşekkül etmiş fıtri ve tabii bir oluşu idi.

 

B) I. Dünya Savaşı ve Gaziantep’in Jeopolitik durumu:

 

1914' te Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Gaziantep Türkiye’nin ortasında idi. En yakın sınır bile binlerce kilometre ile ölçülüyordu. Ve o zaman Gaziantep 83 bin nüfuslu bir LİVA merkezi idi. Şehir nüfusunun %57 si Türk, %43 ü Ermeni idi. Savaş sırasında Gaziantep’ten 35,000 kadar Ermeni Suriye’ye sürülmüştü. Köyler tamamen Türk’tü. Mondros Mütarekesi imza edildiği gün Gaziantep Türk hudutları içinde ve fakat bir sınır şehri olmuştu.

 

C) İngiliz İşgali:

 

Savaşla aldıkları Halep’te bulunan İngilizler, Mondros Mütarekesinin 7. Maddesine dayanarak 15 ocak 1919 da bir süvari livası (tugayı), bir istihkam müfrezesi, bir top bataryası ve ağır makinalı tüfeklerden kurulu bir kuvvetle Gaziantep’i işgal ettiler. Amerikan Kolejini ve çevresindeki Ermeni evlerini kışla ve karargah edindiler. Gaziantepliler bu işgali, mütareke hükümlerini bozduğundan bahisle protesto ettiler. Hiçbir kuvvete dayanmayan bu protesto tabiatiyle sonuçsuz kaldı. İngilizler kışı geçirmek ve hayvanlarına yem temin etmek amacıyla Antep’i işgal ettiklerini beyan ettilerse de, bir ay sonra Maraş ve Urfa’yı da işgal etmekle bu iddialarını fiilen yalanladılar.

 

Birinci Dünya Savaşında Suriye’ye sürülen Ermeniler de fırsattan istifade ederek İngilizlerle birlikte Antep’e döndüler. Dönenler arasında Antepli olmayan ve asayişsizlikten dolayı memleketlerine dönemeyen Sivaslı, Erzurumlu ve diğer Anadolu şehirlerinden Ermeniler de vardı. Yabancılarla birlikte Ermeni mevcudu Türk nüfusunu aşıyordu. Türklere karşı büyük bir hırs, kin ve nefretle dolu olan Ermeniler, İngiliz makamlarına karşı sert, mütehakkim ve zalim bir idare tesis ettiler. Türklerin satışa çıkardıkları menkul (taşınabilir) malları Ermeni malıdır diye gasbettiler. Silah arama bahanesi ile şehir günlerce baskı altında tutuldu; köşe başlarına zırhlı arabalar, makinalı tüfekler yerleştirilmek suretiyle bütün evler arandı;sokağa çıkma yasağı kondu. Türkler bıçaklarına kadar ellerindeki kesici ve patlayıcı silahları İngiliz makamlarına teslim etmek zorunda kaldılar. Bu da kafi gelmedi, 15 Mart 1919 da on beş günlük dükkan kapatma ve sokağa çıkma yasağı koydular. Bütün toplantılar yasak edildi. Dükkanlardaki etler koktu, sebzeler çürüdü, bozuldu. Bu baskı nihayet 31 Mart 1919 da son buldu.

 

İşgalin ağırlığı, düşmanın eziyet ve kötü davranışları, Türkler üzerinde reaksiyon yaptı. Uzun ve çetin bir savaşın yorgunlukları, çekilen sonsuz ızdırap ve sefalet unutulmaya, yenilginin verdiği yeis ve gevşeklik yerini karar ve direnme azmine terk etti. Halktaki bu ruh halini sezen ve Ermenilerin giriştikleri yalan ve kışkırtmaların doğuracağı olumsuz sonuçları anlayan İngilizler, idare şekillerini değiştirdiler. Ermeniler ve Türkler arasında ayrılık yapmadan memleketi idareye yöneldiler. Mahalli teşkilata karışmadılar. Osmanlı memurlarını yönetimlerinde serbest bıraktılar.

 

Ç) Fransız işgali ve Ermeni taşkınlıkları:

 

1919 Ekiminin sonunda İngilizler Gaziantep’i Fransız işgaline terkettiler. 29 Ekimde Antep’e gelen Fransız-Ermeni alayı komutanı Kolonel Saint Mari, İngilizlerin Antep’in işgal idaresini teslim aldı ve 5 Kasım 1919 da hepsi de Ermeni gönüllülerinden kurulu Fransız birlikleri, Ermenilerin taşkın gösterileri, çiçek yağmurları altında Antep’e girdi. Antepliler Fransız işgalini çok kötü karşılıyor ve Fransızların Adana’da Türk halkına yaptıkları zulüm ve işkenceyi bildiklerinden, bu şehirde oynanacak dramı sanki gözleriyle görüyor, bütün varlıkları ile bu işgali protesto ediyorlardı. Nitekim Fransızlar şehre girdikleri gün marifetlerini gösterdiler. Akyol karakolundaki Türk bayrağı bir Ermeni tercüman eşliğinde bir Fransız subayı tarafından zorla indirtildi.

 

Milli varlığımızın sembolü olan bayrağımıza karşı yapılan bu davranış Türk halkı arasında bomba gibi patladı. Mutasarrıflık, Cemiyet-i İslamiye, Belediye bu tutumu şiddetle protesto ettiler. Bu kötü başlangıcı daha kötü davranışlar takip etti. Fransız işgal komutanlığı daire ve müesseselere çekilmekte olan Türk bayrağının indirilerek Fransız bayraklarının çekilmesini istedi. Türk polis ve jandarmasının Fransız makamlarına bağlanmasını talep etti. Hiçbir zaman tatbik edilmeyen bu emirler, Türkler üzerinde şiddetli tepkiler yarattı. Fransızların bu davranışlarına paralel olarak, Ermeni askerleriyle işbirliği yapan yerli Ermenilerde Türk halkına karşı zulme, dövüp sövmeye, yalnız buldukları yerde akla gelmedik işkenceler yapmağa başladılar. Türkler Ermenilerin çoğunlukta oldukları semtlerde dolaşamaz oldular. Tecavüzler, sarkıntılıklar arttı. Bir akşamüzeri şimdiki Şehit Kamil İlkokulu önünden geçen bir Türk anasına sarhoş Fransız erleri sarkıntılık ettiler. Annesini korumak isteyen ve taşla kendilerine saldıran çocuğu da süngüleyerek öldürdüler. Bu şehit edilen çocuk şimdi okula ismi verilen Mehmet Kamil’di. Hadise şehirde bomba gibi patladı. Dükkanlar kapandı; halk her tarafta toplanmaya, bu tecavüze mukabele etmeğe hazırlanıyordu. Olay Cemiyet-i İslamiye tarafından Fransız makamları nezdinde şiddetle protesto edildi ve halkın zaptedilemiyeceği bizzat kumandan Sent Mari’ye anlatıldı. Sent Mari Cemiyet_i İslâhiye’ye kadar gelerek tarziye ve katillerin en yakın zamanda yakalanarak cezalandırılacağına dair teminat verdi ve çocuğun babasına tazminat vermek istedi. Fakir, fakat tok gönüllü , yüce ruhlu olan Ökkeş Ağa bu tazminatı nefretle reddetti.”Benim oğlum öldü. Milletimin intikamını alacaktır. Ben çocuğumu para ile satacak vicdansızlardan değilim.” Cevabını verdi. Bütün bu haksızlıklar, zulümler ve halk üzerinde yarattığı şiddetli tepkiler Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin (ki o zamanlar gizli çalışıyordu) vazifesini kolaylaştırıyor ve giriştiği savunma hazırlıklarını hızlandırıyordu.

 

D) Müdafaa-i Hukuk-u Milliyenin teşekkülü:

 

4Eylül 1919 Sivas Kongresinde teşkil edilen ve Mustafa Kemal Paşayı Heyet-i Temsiliye Reisi seçen Anadolu ve Rumeliyi Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti, bütün il ve ilçelerde şubeler açılması ve Milli Misakın tahakkuk ettirilmesi için valilere, mutasarrıflara genelgeler göndermişti. Tahrirat Müdürü Ragıp Bey vasıtasıyla genelgeden bilgi edinen Antep vatanseverleri cemiyeti gizli olarak kurdular ve Hama Mutasarrıfı Sabri Bey’in Ekim 1919 tarihinde, Cemiyetin beyannamesini hükümete vererek ilmühaberini aldılar. Buna rağmen cemiyet yine gizli çalışıyordu. Önceleri teker teker yapılmakta olan üye kaydı Fransızların kötü tutumları karşısında gittikçe hızını artırdı, memleketin aydın hocalarından kurulu Tahlif(yemin) heyetleri kendilerine kitleler halinde başvuran vatandaşlara yemin ettiriyor ve onları cemiyete üye yazıyorlardı. Aralık ayında cemiyet bütün Türkleri üye olarak kaydetmiş; kazalarda şubeler açmış ve bütün köylerde bu milli ruhu benimseterek onların da üyeliğini sağlamıştı.

 

Cemiyetin sancak dahilindeki teşkilatını Heyet-i Merkeziye adı verilen il yönetim kurulu idare ediyordu. Parola: “Silahlanmak ve bir silahlı direnmeye hazırlanmaktı.” Her Gaziantepli Cemiyetin bu çağrısına heyecan ve istekle cevap veriyor. Mali durumu müsait olan esnaf parayla, müsait olmayanlar yatak ve yorganlarını veya çift öküzlerini satarak silah tedarik etmekle bu kampanyaya katılıyorlardı. Geceleri kafileler halinde altın para ödenerek Halep’ten satın alınan silahlar şehre sokuluyor ve gönüllü mücahitlere dağıtılıyordu. Heyet-i merkeziye o sırada Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı talimatla Pazarcık’a gelen ve milli harekatın tanzimine memur edilen Kılıç Ali Beyle temas ediyor ve merkezin direktiflerini alıyordu.

 

30 Aralık 1919 da o zamana kadar yapılmayan Osmanlı İstiklalinin kutlanması adı altında Fransız gösterisi yapıldı. O günün Sabahı on binlerce vatandaş belediye önünde toplandı. İşgali protesto eden nutuklar söylendi, daha sonra başta sancakları, kudum ve haliliyeleri ile Rüfai ve Kadiri tekkeleri mensupları olduğu halde bu büyük kütle şimdiki İnönü Caddesi yoluyla harekete geçti. Fransız karargâhının bulunduğu şimdiki Lisenin önünden dolaşarak Atatürk Bulvarını takiben Belediyeye dönüldü. Fransız ve Ermeniler bu gösteriye seyirci olmaktan başka bir şey yapamadılar. Fakat bu gösterinin düşmanlar üzerindeki tesiri ne kadar yıkıcı ve kahredici idiyse Türkler üzerindeki morali yükselten, imanı ve güveni artıran tesiri de o derece kuvvetli oldu. Bundan sonra Gaziantep’te hakimiyet ve inisiyatif fiilen Türklere geçmişti. Fransız devriyesi geceleri şehre inemiyor, bu görevi silahlı milli kuvvetler yapıyorlardı. Zahire tüccarları Ermeni ve Fransızlara zahire satışını durdurdular. Satın aldıkları direklerle tahkimat yaptıkları öğrenildiğinden direkçiler Fransızlara direk satmadılar. Türk mahallelerindeki Ermeniler, Ermeni semtine taşınmaya başladılar. Şehirde umumi bir gerginlik yer aldı ve tam manası ile bir savaş havası esmeğe başladı.

 

1920 senesinin girişi ile savaş da başlamış oldu. 11 ocak 1920 tarihinde 400 piyade, 50 süvari ve iki dağ topundan kurulu bir Fransız müfrezesi Sakçagöz’e hareket etmişti. Geceyi Büyükaraptar Köyünde geçiren müfreze, halkı köyden kovmuş, evlerdeki sandıkları açarak eşyayı yağma ve kadınlara sarkıntılık etmiş; bulabildiği koyun, keçi ve tavukları boğazlayarak büyük zararlara sebebiyet vermişti. Çevre köylere dağılan halk etraftaki milli kuvvetlere haber ulaştırdılar ve çevre köylerden toplanan silahlı çeteler Çatalmazı denilen dar boğazda Fransızları kıstırarak savaşa mecbur ettiler. Bu savaştan pek az Fransız kurtulma imkanı buldu. Antep Fransız Kumandanı küplere bindi. Bir Türk ve bir Fransız subayından kurulu heyet hadiseyi yerinde tetkik etti; Fransızların suçlu olduğu anlaşıldığından kumandan herhangi bir harekete girişmekten çekindi.

 

19 Ocak 1920 de Antep’ten Maraş’a hareket eden başka bir Fransız müfrezesi de Karabıyıklı’da Karayılan çetesi tarafından pusuya düşürülerek tamamen imha ve esir edildi. Antep – Maraş yolu Fransızlara kapandı.

 

E) Şahinbey Bey Savaşları:

 

Gaziantep’teki Fransızlar tamamen mahsur bir vaziyete düşmüşlerdi. Şehirden çıkamıyor, dışarıdan da kuvvet alamıyorlardı. Erzakları bitmişti. Katmadaki ikinci Fransız Tümen Kumandanlığından boyuna yardım istiyorlardı. Düşmanın bu sıkışık durumunu sürdürmek ve sonunda şehri terke mecbur etmek için Kilis’ten gelecek yardım kuvvetlerine engel olunması Heyeti Merkeziyece kararlaştırıldı. Bu gereği yerine getirecek tecrübeli, bilgili bir kumandan araştırılmağa başlandı. O sırada esaretten dönen ve İstanbul Hükümetince Nizip Askerlik Şubesine memur edilen Üsteğmen Mehmet Sait Efendi (Şahin Bey) Antep’e gelmişti. Heyeti Merkeziye azasından Ahmet Muhtar (Göğüş) Bey, Şahin Beyi yakından tanıyor ve yüksek vasıflı kahraman bir subay olduğunu biliyordu. Şahin Beyi Heyeti Merkeziye ile tanıştırdı ve Gaziantep-Kilis yolu Kuvayi Milliye Kumandanlığı için en münasip subay olduğunu anlattı. Şahin Bey kendine yapılan bu teklifi tereddüt etmeden seve seve kabul etti. Ve tek silahı ile Kilis yoluna hareket etti. Çapalı Köyünde karargah kurdu. Köylerde henüz teşkilatlanmış milli kuvvetler yoktu. Her köyde 5-10 silahlı vatandaş vardı. Şahin Bey güzel konuşan, karşısındakine etki yapan, her görüştüğü insanı kendine sevgi, saygı ve biraz da korkuyla bağlayan bir şahsiyetti. Çevre köylerin ileri gelenleri ile konuşuyor onlara millet, vatan sevgisinin ne demek olduğunu, işgalin doğuracağı neticeleri, beliğ ve veciz bir tarzda ve onların anlayacağı bir dille anlatıyor ve her konuştuğu kişiyi kendine bağlıyordu. Ayrıca köylere çıkıyor ve her köyde aynı sohbetler yapıyor, köylerin silahlanmasını ve gereğinde kendine yardımcı olmalarını sağlıyordu. Şahin Bey bu çalışmaları sonunda çevre köylerde milli ruh vatan duygusu etrafında toplanmış, teşkilatlanmış MİLLİ MÜFREZELER meydana getirdi. Bunların her birine ayrı ayrı vazifeler verdi. Biri Acar sırtlarında, biri Kertil’de, biri de Bostancık ve Elmalı sırtlarında olmak üzere üç müdafaa hattı tespit ve buralarda siper kazılması için çevre köyleri memur etti. Bu siperlerde gece gündüz nöbetçilerin de bulunmasını temin etti.

 

Antep – Kilis yolu üzerinde asayiş ve emniyet mükemmeldi. Çeteler kendilerine Şahin Bey’in kumanda ettiği süre içinde çevre halkının mal ve mülkünün, ırz ve namusunun hakiki bekçileri durumuna gelmişlerdi. Bu durum Şahin Beyin tutumunun tabii bir sonucu idi. Hatta Heyeti Merkeziyenin gönderdiği çadırlarda mutfaklar kurdurmuş, çeteleri orada pişen yemeklerle iaşe etmiş, çetelerin halka yük olmamasını sağlamıştı. Zaman zaman çevre halkının kendisi için gönderdiği yemekleri reddetmiş, çeteler için pişen yemeklerden yemeyi daha uygun bulmuştu. Siperlerin önüne kurduğu bir çadırda oturur, gelen heyetleri, çete reislerini orada kabul ederdi. Yıllarca dağlarda kalmış, eşkıyalık etmiş çete reisleri onun önünde diz çöker oturur, emirlerini ilahi bir emir gibi telâkki ve kabul ederlerdi.

 

8 Mart 1920 de Kilis’ten Antep’e hareket eden iki bölük piyade ve bir takım süvariden kurulu bir Fransız müfrezesine karşı ilk savaş verildi. Düşmanın hareketini haber alan Şahin Bey, maiyetindeki 30 40 çeteyle düşmana saldırdı. Kendi en önde gidiyor: “Vurun aslanlarım, koman yavrularım” diye bağırıyordu. Silah seslerini duyan çevre köyler halkı, her yönden koşarak geliyor ve savaşa katılıyordu. Durumun kötülüğünü anlayan düşman savaşarak Kilis’e dönmek mecburiyetinde kaldı. 18 Martta Akçakoyunlu’dan Kilis’e gelmekte olan büyük bir Fransız kuvveti, Seve Boğazının Şahin Bey kuvvetleri tarafından çevrildi. Sabahtan akşama kadar şiddetli bir savaş devam etti. Öğleden sonra şiddetli bir yağmur başladı her tarafı kesif bir sis kapladı. Köylü çeteler yalınayak silahları ile savaş meydanına koşuyorlardı. Akşam olunca müfrezeler köylere çekildiler, düşman da gecenin karanlığından faydalanarak perişan bir halde Kilis’e girebildi. Erlerinden bir çoğu karargahlarını bulamamış sokaklarda gecelemişlerdi. bu da onların nasıl bir paniğe kapıldıklarını göstermektedir.

 

Şahin Bey’in üçüncü ve son savaşı 25 Martta başladı. 25 Martta üç piyade taburu, topçu ve süvari birlikleri ile 400 arabadan kurulu bir düşman kuvveti saat 15,00' te hareket etti. Anez Köyü yanında çadırlı ordugahta geceledi. 26 Mart sabahı fecirle birlikte Acar Köyünden Kantara Köyüne kadar uzanan bir cepheden taarruza geçtiler. Şahin Bey kuvvetleri 6 saatlik çetin bir savaştan sonra düşmanın sayı ve silah üstünlüğü karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Çekilen müfrezeler yaralı ve şehitlerini alarak tamamen köylerine dağıldılar. 27 Mart sabahı Kertil sırtlarında 25-30 kadar maiyetiyle düşmanı karşılayan Şahin Bey, adım adım savaşarak akşama doğru Bostancık kuzey sırtlarına çekildi. Antep’ten ve köylerden gelen çetelerle tutulan siperler, 28 Mart sabahı düşmanın şiddetli topçu ateşi himayesinde yaptığı taarruz neticesinde, milli kuvvetler her taraftan ricata başladı. Şahin Bey sol kanadı takviyeye uğraşırken cephe tamamen bozulmuş ve düşman Dokurcum Değirmeninin güneyindeki sırtı tutmuştu. Durumun kötülüğünü ve hiçbir mukavemet ümidi kalmadığını gören Şahin Bey, bindiği hayvandan atlamış, şoseye doğru koşarak tek başına bir orduya karşı aslanlar gibi savaşmış; süngülenerek şehit olmuştur. Gazi şehrin bu kahraman evladı, bu insanüstü davranışı ile hemşehrilerine verdiği “ DÜŞMAN ARABALARI CESEDİMİ ÇİĞNEMEDEN ANTEP’E GİREMEZ.” Şeref sözünü, bu kanlı fakat muhteşem bir tablo halinde tarihe hediye etmiş, onu halk şairinin dilinde destanlaştırmıştı:

 

 

 

“Şahini sorarsan otuz yaşında

 

Süngüyle delindi köprü başında

 

Çeteler toplanmış ağlar başında

 

Uyan Şahin uyan gör neler oldu

 

Sevgili Antep’e Fransız doldu.”

 

F) Şehirde savaş başlıyor:

 

Şahin Bey’in kahramanca şahadeti, Gaziantep ve çevresindeki büyük bir üzüntü ve ızdırap yaratmış ve herkesi yenilmez bir intikam hırsı ve arzusu ile coşturmuştu. İşte bu derin tepki şehirde aylardan beri sürüp gelen gergin havayı ateşledi. 1 Nisan 1920 de Kilis’ten gelen ANDERYA birlikleri Antep’ten ayrıldığı ve Balaban Boğazında Kılıç Ali Bey’in müfrezesi ile savaşa tutuştuğu sırada, Antep'te de savaş başladı. Heyet-i Merkeziye ilk açık toplantısını yaparak savaşın idaresini eline aldı. 27 semt halinde yüzer kişilik mücahitten kurulu birliklere önceden hazırlanmış plana göre savaş yerlerini tutmalarını emretti.

 

Şehir şimdiki Hürriyet Caddesiyle ikiye ayrılmıştı. Caddenin doğu yönü Türk hatlarını, batı tarafı Fransız ve Ermeni cephesini teşkil ediyordu. Caddenin su burcu ile birleştiği yerden batıya yönelerek Çınarlı Camii ile batısındaki okulu (şimdiki Çınarlı Parkının olduğu yer) içine alan ve caddenin kuzeyini teşkil eden evlerle Hürriyet Caddesinin, İnönü Caddesi ile birleştiği yerden batıya doğru caddenin güneyindeki binalar da Türkler tarafından tutulmuştu. Hazırlıklar tamam, sinirler gerilmiş, herkes harbin başlamasını bekliyordu. Tesadüfen atılan bir silah üzerine, caddeler barikatlarla kapanmağa, cepheye düşen evlerde mazgallar açılmaya, evden eve geçen kapalı yollar yapılmaya başlandı. Harp fiilen başlamıştı. Bir milli müfreze, o zaman askeri fırın olan, 20 kişilik bir Fransız müfrezesinin barındığı Şehit Kamil İlkokulunu sararak içindeki askerlerle birlikte subaylarını esir etti. Başka bir müfreze Mardin binasını, Kurban Baba ve Azez yokuşu tepelerini tutarak Fransız karargahını ve koleji ateş altına aldı. Şıh Camiinde bir hastane açıldı. Başhekimliğini Sağlık Müdürü Şahabettin Bey, operatörlüğünü Dr. Mecit (Barlas) Bey, iç hastalıkları kısmını Dr. İbrahim Söylemez ve Fahri Can beyler; eczacılığını da Nuri Bey üzerlerine aldılar. Bu kadro harbin sonuna kadar büyük feragat ve fedakarlıkla çalışmıştır.

 

Savaş mazgallarda karşılıklı ateş teatisi şeklinde başlamıştır. Gerek Fransız Komutanlığı, gerekse Heyet-i Merkeziye şehir içinde savaşı önlemek için ciddi olarak çalıştılar. Fakat müthiş bir galeyan halinde bulunan halkı yatıştırmağa imkan olamadı; karşılıklı mazgallardan Ermeni çetelerinin tahrik edici tutumları bu çalışmaları engelledi.

 

4 Nisan Kuvayi Milliye Kumandanı Kılıç Ali Bey, müfrezesi ile Burç’tan Antep’e geldi. Ermenileri savaştan vazgeçirmek için uğraştı. Maraş' tan öğüt verdirmek için Ermeni papazları getirtti.; fakat Ermeni gençlerini ikna etmek mümkün olmadı. Her semtten toplanan bir kısım eratla dörder bölüklü YILDIRIM ve ŞİMŞEK taburları kuruldu. Birlik komutanlıklarına yedek subaylar tayin oldu. Geriye kalan semt efradı kendi reislerinin emrinde savaşıyorlardı. Savaş, karşılıklı mazgallardan ateş suretiyle devam ederken 16 Nisanda Kolonel Norman komutasında bir birliğin Nizip’ten gelişi ile harp ateşi alevlendi. Kılıç Ali Bey bir kısım kuvvetle gelen düşmanı BABİLGE kuzeyinde karşıladı. Top seslerini duyan şehirliler Kılıç Ali Bey’e yardıma koştular. Ateş ve sayı üstünlüğü ile Kılıç Ali Bey’İ uzaklaştıran düşman, Antep' ten gelen çeteleri de Göllüce yazsında önemli kayba uğrattı. Düşman sağ kanadı ile Cünüt, Kuşcu Dağı, Çıksorut ve Hacıbaba'yı; sol kanadı ile Sarımsak Tepe Mardin ve Kurbanbaba tepesini işgal etti. Kolejdeki birlikleri ile bağlantı kurdu; topları ile şehri bombardımana başladı. Bu arada ilk defa olarak Kolejdeki Fransız topları da bombardımana katıldı. Düşman şehre girdi diye yayılan bir haber umumi bir panik yarattı. Bir kısım halk henüz kapanmamış olay kuzey yönünden şehri terk ediyordu. O sırada çıkan müthiş bir fırtına ve sağanak halinde yağan dolu, bu kaçışın fecaatini artırıyordu. Kılıç Ali Bey, yanındaki kuvvetlerle şehre girememiş Dülük Köyüne çekilmişti. Şehirde kalan az bir kuvvet hem mevcut cepheleri tutmak, hem de şehri çepeçevre kuşatan düşmana karşı yeni cepheler açmak zorunda idiler. Bu cephelerde siper yoktu, halk kadınlı erkekli kazma küreklere sarılarak şehrin kenarında siperler kazmağa başladılar.

 

Bir ültimatomla şehrin teslimini isteyen düşmana mülayim cevaplar verilerek oyalandı. Kılıç Ali Bey nezdindeki birlikler geceleri düşmanın kapatamadığı yerlerden şehre sokuldu. Birkaç gün içinde iç cephe durumu ıslah edildi. Teslimden ümidi kesen düşman, bombardımanlar ve saldırılarla şehri tazyike başladı.

 

26 Nisan sabahı bir düşman müfrezesi, iki tank himayesinde şiddetli topçu ateşi desteği ile şehrin doğusunda Mağarabaşı mevkiinden hücuma geçti. İlk hamlede bir kısım evleri işgal etti. Diğer cephelerden takviye alan milli kuvvetler karşı hücuma geçtiler. İşgal edilen evlerin damlarını, duvarlarını delerek bomba hücumu ile düşmanı attılar. Atılan çelik mermilerle düşman tanklarından biri hasara uğratıldı. Düşman ağır zayiat vererek çekildi. Bu savaşa Türk kadın ve çocukları da mücahitlere cephane ve su yetiştirmek, yaralıları taşımak suretiyle katıldılar.

 

Kılıç Ali Bey, çevre köy ve kasabalardan gelen Milli müfrezeler, Maraş’tan gelen kadro halinde bir nizamiye taburu ve bir batarya dağ topuyla muhasarayı yarmağa hazırlanmıştı. 26/27 Nisan gecesi şehrin kuzeyinden taarruza geçti. Fakat Norman birlikleri daha önce muhasarayı kaldırıp Nizip istikametinde çekilmiş olduklarından savaş vermeden şehre girdi. On gün devam eden Antep’in birinci muhasarası da böylece bitmiş oldu.

 

3 Mayısta düşman işgalinde bulunan Kurbanbaba’ya hücum edilerek şiddetli bir savaş sonunda buradaki düşman tamamen yok edildi. Mardin binasını tahrip edecek top bulunmadığından bu sebeple alınamadı.

Gönderi tarihi:

G) Akbaba Savaşları:

 

9 Mayısta iki tabur himayesinde erzak kolunun Kilis’ten Antep’e hareket ettiği öğrenildi. Binbaşı Hamdi Bey komutasında Nizamiye ve Yıldırım taburları, Kılıç Ali Bey komutasında milli birlikler 10 Mayısta Akbaba ve Körkün sırtlarında düşmanı karşıladılar. Verilen savaş sonunda düşman geri atıldı ve Kilis’e kadar takip edildi.

 

9 Mayısta iki tabur himayesinde erzak kolunun Kilis’ten Antep’e hareket ettiği öğrenildi. Binbaşı Hamdi Bey komutasında Nizamiye ve Yıldırım taburları, Kılıç Ali Bey komutasında milli birlikler 10 Mayısta Akbaba ve Körkün sırtlarında düşmanı karşıladılar. Verilen savaş sonunda düşman geri atıldı ve Kilis’e kadar takip edildi.

 

Gaziantep Milletvekili seçilmiş olan Kılıç Ali Bey aldığı emir üzerine 13 Mayısta müfrezesi ile Antep' ten ayrıldı. Yozgat isyanının bastırılmasına memur birlikler arasında vazife almıştı. Bu suretle de Kılıç Ali Bey’in Gaziantep savaşlarındaki 39 günlük hizmeti sona ermiş oldu.

 

20 Mayısta topçu ve süvari ile takviye edilmiş 5 piyade taburundan ibaret bir Fransız birliğinin Kilis’ten Antep’e hareketi öğrenildi. Kılıç Ali Beyden sonra Kuvayi Milliye Komutanlığını da üzerine alan 9. Alay Kumandanı Recep Bey kumandasından Nizamiye ve Yıldırım taburları ve milli müfrezelerden mürekkep bir kuvvet, düşmanı Akbaba ve Körkün sırtlarında karşıladılar. 22 Mayıs sabahı başlayan savaş akşama kadar bütün şiddeti ile devam etti; düşmana büyük zayiat verdirildi, bizim kayıplarımız da az değildi. Başta yedek teğmen Mahmut Söylemez olduğu halde bir çok şehit ve bir hayli yaralımız vardı. Akşama doğru cephaneleri bitmiş olan birliklerimiz çekilmek zorunda kaldılar.

 

Düşman, 23 Mayısta bir kısmı Kızılhisar üzerinden, diğer bir kısmı Nafak Boğazından gelerek batı ve doğudan şehre ulaştı. Düşmanın bu galebesi Anteplileri yıldırmadı. 24 Mayısta Sarımsak Tepedeki düşmana hücum edildi. Şiddetli bir savaş verildi. Bu savaşta ünlü çetebaşılarından Karayılan başta olmak üzere bir çok şehit verildi.

 

Karayılan da Şahin Bey gibi Antep savunmasının sembollerinden biri oldu, üstüne türküler dizildi:

 

“Karayılan der ki gelin oturak

 

Kilis yollarından kelle getirek

 

Fransız adını bütün batırak

 

Vurun çetelerim Antep günüdür

 

Sürerim, sürerim gitmez kadana,

 

Fransız kurşunu değmez adama.

 

Kara haber verin benim anama,

 

Vurun çetelerim Antep günüdür."

 

Şehirde bombardıman ; cephelerde piyade, bomba, makinalı tüfek ateşi olanca şiddetiyle devam ediyordu. Bombardıman cephelere değil açık bir şehre karşı yapılıyor, dünya milletlerince kutsal sayılan mabetler bile bu bombardımandan kurtulamıyordu. Bir Cuma günü, tam Cuma namazı kılınırken düşman bir camimizi bombardımana başladı. Hiç telaş eseri göstermeyen cemaat, bombardıman altında tevekkül ve sükunetle ibadetine devam etti.

 

g_Mütareke :

 

28 Mayısta Mustafa Kemal Paşa’dan gelen bir telgraf 29 Mayıstan itibaren Fransızlara 20 günlük bir mütareke akdedildiğini bildiriyordu.

 

Fransız Komutanlığı da kendi merciinden mütareke emrini almıştı. Mütareke gereğince Fransızlar Antep’i tahliye edeceklerdi. Bir haftalık müzakere sonunda Ermeni mahallelerini boşalttılar. Zerdalilikteki (şimdiki lisenin yeri) evlerle Kolejde ve Çiftçinin garajında toplandılar. Yıldırım taburunun iki bölüğü Belediye Hastanesi (şimdiki Bahçelievler’in bulunduğu tepe) ve Beyazın Hanını (şimdiki Tekel Başmüdürlüğü ) işgal ederek Ermenilerle Fransızların arasında mevki aldı. Bir Türk subayı komutasında Türk ve Ermenilerden kurulu bir inzibat kuvveti Ermeni mahallatının asayiş ve inzibatına memur edildi. Ermeniler Fransızlarla bir daha işbirliği yapmayacaklarını ve Türklere sadık kalacaklarını taahhüt ettiler. Verilen müsaade üzerine Türk semtine inerek zahire mubayaasına giriştiler. Bu arada savaş başlarken evlerini terk ederek kaçan Ermenilerin evlerinden bir komisyon vasıtası ile toplanan eşyaları ve ticaret metaları da Ermenilere iade edildi. Halbuki Ermeni mahallelerinde kalan Türk evleri yağma edilmiş, binalar tahrip edilerek taşları ile siperler yapılmıştı. Şehre normal hal avdet etti. Mücahitlerden başka herkes alış –verişleri ile sanatlarıyla uğraşmaya başladılar .18 Haziranda mütareke resmen bitmiş olmakla beraber sükunet muhafaza edildiğinde mütareke kendiliğinden uzatılmış oldu.

 

Mütareke sırasında savaş hazırlıklarına ara verilmedi. 1310 ila 1316 doğumlu bütün erat Nizamiye askeri olarak taburlarda, bu doğumlulardan küçük veya büyük olanlar da müfrezelerde hizmete çağrıldı. Milli Merkez taburu adıyla yeni bir tabur teşkil edildi. Yıldırım taburuna bağlı bir inzibat bölüğü ile iki ağır ve üç hafif makinalı tüfekten ibaret bir makinalı tüfek bölüğü teşkil edildi. Silah altında bulunan mücahitlerin ailelerinin iaşeleri için yardıma muhtaç asker ailelerine yardım heyeti adıyla bir cemiyet kuruldu. Bu cemiyete mali kaynak olarak vakıflar idaresinin yedirme ve yatırmaya ayrılan geliri ile belediye dellaliye resmi ayrıldı. Binbaşı Recep Bey Kuvayi Milliye Kumandanlığından alınarak yerine Kurmay Yarbay İrfan Bey tayin edildi. 20 Haziranda B.M.M. Hükümetince Adana cephesi namıyla Mersin’den Fırat’a kadar devam eden sahayı içine alan bir cephe kuruldu. Cephe kumandanlığına Kurmay Albay Selahaddin Adil Bey tayin edildi. Selahaddin Adil Bey Ankara’dan bir kurmay başkanı, bir topçu kumandanı ve bir yedek subaydan ibaret maiyetiyle ayrıldı. Mersin’den itibaren cepheleri teftiş ederek 20 Temmuzda Maraş’a geldi ve gelir gelmez düşmana karşı bir keşif taarruzu emrini verdi. Heyet-i, Merkeziye bu emrin icrasını durdurarak Selahaddin Adil Bey’i Antep’e davet etti.

 

Gaziantep savaşlarının ikinci devresi:

 

Selahattin Adil Bey 27 Temmuz’da Antep’e geldi. Durumu yerinde inceledi ve taarruz emrini verdi. Taarruz 29 Temmuz sabahı Fikri Bey komutasındaki bir taburun Çiftçinin harafındaki düşmana hücumu ile başladı. Belediye Hastanesi ve Bayaz’ın hanındaki birlikler yakın mesafeden Zerdalilikteki düşman karargahı ve Koleji ateş altına aldı. Antep taburu Azez yokuşu ve Kurbanbaba’dan bu ateşe iştirak etti. Çiftçinin harafına taarruz eden birlik tel örgüsünde dayandı. Binayı ve tel örgüsünü tahrip edecek top olmadığından ağır zayiat vererek geri çekildi. Düşman Kolejdeki topları ile Belediye Hastanesi ve Bayaz’ın hanını ateş altına aldı ve hastaneyi ve siperlerimizi tamamen tahrip etti. Enkaz altında kalan erler kısmen şehit oldu ve bir kısmı da yaralandı. Savaşın başlaması ile Ermeniler derhal harb durumuna geçtiler. Yaralılarımızın Ermeni mahallesinden geçmesine müsaade etmediler. Geri ile irtibat ancak gece sağlanabildi. Taarruz muvaffak olamadı, ancak savaş yeniden başlamış oldu. 10 Ağustosa kadar savaş aynı şekilde devam etti. Düşman her gün siperlerimizi yıkıyor, biz geceleri tamir ediyorduk. Durum kritikti; Ermenilerin ihaneti halinde hastanedeki bölüğün çekilmesine imkan yoktu.

 

İ) Anderya birliklerinin gelişi, Antep’in ikinci muhasarası :

 

Savaşın başlamasıyla Fransız garnizonu kuşatılmış oldu. Katmadaki tümenden yardım istedi. Akçakoyunlu’da bulunan Kolonel Anderya Katmadan aldığı takviye ile 5 piyade taburu, 75’lik iki batarya, 155’lik yarım batarya top, iki süvari bölüğü ve yardımcı birliklerden mürekkep büyük bir kuvvetle 9 Ağustosta Akçakoyunlu’dan Antep’e hareket etti. 10 ağustosta İrfan Bey komutasındaki milli kuvvetler tarafından Körkünün kuzey sırtları ve Nafak Boğazı güneyinde karşılandı. Şiddetli bir savaştan sonra milli kuvvetleri dağıtarak şehre girmeğe muvaffak oldu. 11 Ağustosta çevre tepeleri savaşla elde eden düşman saat 11’de şehri tamamen kuşatmış oldu.

 

İrfan Bey komutasında savaşan birlikler şehir dışında kalmıştı. Şehirde 350 mevcutlu Yıldırım Taburu ile kısmen silahsız 600 semt gönderdiği bir ültimatomla şehrin teslimini istiyordu. Gayet mütehakkimane bir eda ile mutasarrıflığa hitaben yazılan ültimatomda özetle şöyle deniyordu:

 

“1- Sevr Muahedesi Antep’i Fransız mandasına bırakmıştır.

 

2- Mutasarrıf ve Türk memurlar, şehir ileri gelenleri ve milli kuvvet komutanları bugün saat 17’de Fransız karargahına gelerek arzı mutavaat edeceklerdir.

 

3- Şehirde bulunan asker, jandarma ve polisler harb esiri olarak Fransızlara teslim edileceklerdir.

 

4- Antep savaşı Fransızlara ve zayiata mal olduğundan 1,5 milyon altın lira harb tazminatı ödenecektir.

 

5- Bu şartlar yerine getirilmediği takdirde büyük çaplı toplarla yapılacak bombardıman ve cebri hücumlarla şehir tahrip ve zapt edilecek; dökülecek kanlardan, vuku bulacak katliamlardan müdafiler sorumlu tutulacaktır.”

 

İrfan Beyin hariçte kalması şehri komutansız bırakmıştı. Bu ültimatom geldiği sırada mutasarrıf, Heyet-i Merkeziye ve semt reisleri toplanarak şehre bir kumandan seçiyorlardı. Mütareke sırasında Suriye’den Antep’e gelmiş olan, mutasarrıf ve heyet-i merkeziyenin itimat ve sevgilerini kazanan Ali Şefik Özdemir Beyi şehir komutanı seçtiler. Özdemir Bey, asker olmamakla beraber uzun süre Suriye’de Türkiye lehine Faysal Hükümeti ile çete savaşları yapmıştı. Aslen Mısır Çerkezlerinden olan bu zat, bu tarihten itibaren şehrin sukutuna kadar büyük bir feragat ve fedakarlıkla üzerine aldığı vazifeyi ifaya çalışmış ve Gaziantep savaşı tarihinde layık olduğu yeri almıştır.

 

“1- Antep’in Fransız mandasına bırakıldığını bilmiyoruz; Hükümetimizden talimat almak üzere mühletin uzatılması lazımdır.

 

2-Özyurtlarını savunan Antepliler, sizden zelilane af istemektense siperleri altında kalarak ölmeği şeref sayarlar.

 

3-Antep halkı, ya vatanlarını kurtarmağa veya bu uğurda ölmeğe azmetmiştir. Antep’te taş taş üstünde kaldıkça ve bir tek Antepli sağ bulundukça bu şehre katiyen giremeyeceksiniz.”

 

Bu cevabı alan düşman saat 18'de irili ufaklı bütün toplarıyla şehri dövmeğe başladı. Patlayan mermiler içinde şimdiye kadar Antep’in görmediği 15,5’luk obüsler de vardı. Bu mermiler hiçbir engel tanımıyor, iki katlı taş binaları yerle bir etmeğe kafi geliyordu. Her mermide bir ev yıkılıyor; bir hanüman sönüyordu. Şehir çok feci bir durum almıştı; her tarafı kesif bir duman kaplamış; taş, tahta, demir parçaları, insan vücutları havada uçuyordu. Açık bir şehre ve masum halkın oturduğu yerlere yöneltilen bu bombardıman 24 saat aralıksız devam etti. Ve ertesi gün gece yarısına doğru kesildi.

 

Gece yarısı şiddetli piyade ve makinalı tüfek ateşiyle desteklenen düşman, şehrin güneyinden hücuma geçti. Şehrin her tarafından yetişen milli kuvvetlerle bu taarruz defedildi.

 

Şehrin durumunu anlatmak ve cephane noksanını ikmal etmek üzere harice fedai postalar çıkarıldı. Gece düşman hatları arasından geçen bu kahramanlar ertesi gün sırtlarıyla 7000 fişek getirdiler. Muhasara esnasında muhabere bu postalarla ve postaların götürdüğü güvercinlerle yapılıyordu.

 

Düşman ikinci bir ültimatomla yine teslim isteğinde bulundu. Bu ültimatomda özel bir bağış olarak tazminat isteğinden vazgeçiyor; şehrin teslimine işaret olmak üzere kalenin güney burcuna beyaz bir bayrak çekilmesini istiyordu. Antepliler bu ültimatoma da aynı şekilde ve aynı şiddette bir cevap verdiler ve “Fransızlar için Verdün ne idiyse, Antep de bizim için odur. Şehri almak istiyorsanız geliniz, alınız; Türk’ün ne olduğunu görünüz.” Dediler. Fiili bir cevap olmak üzere de, kalenin güney burcuna büyük bir Türk bayrağı çektiler.

 

Bu cevap üzerine düşman bütün hıncıyla şehri tekrar bombardımana başladı. Bir taraftan da uçaklardan beyannameler atılıyor, halk isyana teşvik ediliyordu. Bombardımanın şiddetinden halk mağaralara, bedestenlere, hanlara ve su yollarına sığınmıştı. Buralarda fazla izdihamdan, rutubetten, havasızlık ve sefaletten bulaşıcı hastalıklar baş göstermeğe başlamıştı. Şıh Camii Hastanesi yaralı ve hastalara yetmediğinden etrafındaki bütün evler hastane haline konulmuştu. Hastanede değil bu hastalıkları tedavi edecek ilaç, yaralıları pansuman için oksijen, kanı durduracak tentürdiyot, ameliyatlarda kullanılacak kloroform ve tetanoz serumu bile yoktu. Hastanenin gösterdiği lüzum üzerine bu ilaçlar, Fransız kesimindeki Amerikan Hastanesinden istendi. Fransız Komutanlığı kloroforma müsaade etmemiş yalnız tentürdiyot ve tetanoz serumu alınabilmişti. Türklerin bu sıkışık durumundan faydalanan ve o zamana kadar siperlerinde tarafsız olan Ermeniler de 15 Ağustosta savaşa katıldılar

Gönderi tarihi:

J) Muhasaranın Açılması:

 

Gaziantep’in muhasarası ve şehrin büyük çapta toplarla bombardımanı Malatya’dan beri bütün çevre kasaba ve şehirler halkını galeyana getirmişti. Her taraftan gönüllü kuvvetler Göksüncük köyünde bulunan İrfan Bey emrinde toplanıyordu. 18/19 Ağustos gecesi milli kuvvetler şehrin kuzey ve doğusundan taarruza geçtiler: Cünüt’teki düşmanı atmağa ve şehre girmeğe muvaffak oldular. Düşman kuzey sırtlarındaki kuvvetlerini de şehrin güneyinde toplayarak muhasarayı kaldırdı.

 

K) Karatarla Mitingi:

 

15,5’luk topların halkın maneviyatında yaptığı etki, uçaklardan atılan beyannameler, şehirdeki savaşa karşı olanları cesaretlendirmiş, halk arasında harb aleyhtarı propagandalar yapılmağa başlanmıştı. Bu durum karşısında halkın nabzını yoklamak kararını alan Heyet-i Merkeziye Eylül ayı ortasında Karatarla Camiinde bir toplantı düzenledi. Bu toplantıya semt reisleri, subaylar, şehrin ileri gelenleri ve savaşa karşı olanlar da çağırıldı. Savaşa devam etmek veya teslim olmak konuları uzun boylu tartışıldı. Her iki taraf fikrini açıkça söyledi ve sonunda savaş taraflıları çoğunluğu kazandılar; savaşa devam kararı verildi.

 

Bir kış savaşına hazırlanmak gerekiyordu. Şehre mümkün olduğu kadar erzak ve cephane sokulmasına çalışıldı. 15,5’luk mermilere dayanabilecek sığınaklar, siperler inşasına girişildi. Bunun için tahkimat kumandanlığı adı altında yeni bir teşkilat kuruldu. Tabur mevcutları köylerden gelen eratla takviye edildi. Biri askeri, diğeri mülki olmak üzere iki iaşe komisyonu teşkil olundu. Savaşa katılamayan şehir halkının şehri terk etmelerine izin verildi. Bu izne mukabil zenginlerden biri bir çıkış parası alınıyordu. Bu sırada İrfan Beyin yerine mıntıka kumandanlığına Hüsnü Bey isminde bir yarbay atanmıştı. O sırada Selahattin Adil Bey, Adana mıntıkasına gitmiş olduğundan Antep’in mukadderatı mıntıka kumandanına kalmıştı. Antep’in aralıksız erzak ve cephane isteklerini komutan yerine getiremiyordu.

 

L) Çınarlı Taarruzları:

 

Bütün bu olaylar arasında şehrin bombardımanı sürüp gidiyordu. Bombardımanla şehri düşüremeyeceğini anlayan düşman, bir kere de cebri hücumla şehre girmeyi denemek istedi. Cephenin en kritik noktası olan ve savaşların şiddeti dolayısıyla Türklerce ARIBURNU adı verilen Çınarlı Camii ve bunun batısındaki Ermeni mektebine bir hücumu kararlaştırdı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Garp cephesinde şehir savaşlarında tecrübe kazanmış olan subaylar idaresinde bir birlik hazırlandı. Bu birliğe, arazi üzerinde günlerce tatbikat yaptırıldı. Hücumun en ince ayrıntıları gösterildi. 5 Ekim saat 14’te cami ve mektep 15,5’luk obüslerle bir saat süreyle aralıksız bombardıman edildi. Mektep ve camide büyük yıkıntılar oldu. Küçük çaplı bataryalar ve Ermeni evlerine hususi surette yerleştirilmiş makinalı tüfeklerin desteğiyle bu birlik Kendirli kilisesinden (şimdiki öğretmen okulu)çıkarak mektebe saldırdı; yıkılmış duvarlardan içeri girdi, siperlerinin enkazı altında bekleyen sekiz kahraman mücahidin karşı koymasıyla birçoğu telef oldu. Kalanlar da canlarını kiliseye dar attılar. Düşman bir hafta sonra 14 Ekimde aynı hareketi yeni hazırlıklardan sonra tekrarladı. Bu saldırı da birincinin akıbetine uğradı.

 

Düşman komutanlarının bu taarruzlar hakkında vardıkları yargıları önemine binaen aynen alıyoruz.

 

Kolonel Anderya, “Fransızlara nazaran Suriye ve Kilikya Muharebatı” adlı esrinde şöyle diyor: “İşte bu suretle ikinci teşebbüs dahi mümkün olan bütün dikkatlerle izhar ve seçilmiş bir birlik tarafından icra edilmiş olmasına rağmen, başarısızlıkla sonuçlandı. Düşmanımız pek kuvvetli bir surette tahkimat yapmışlardı. Bunlar hatta, 15,5 ‘luk mermilerimize karşı bile emin sığınaklara malik olup, bombardıman esnasında oralara iltica etmekte ve hücumun geldiğini hisseder etmez kendi muharebe mevzilerine sıçramakta ve bu suretle bizi karşılamağa hazır bir hale gelmekte idiler. Şu da malûm idi ki Türk neferi müdafaada daima temayüz etmiş cesur bir askerdir. Etice olarak bir defa şu husus istihraç edildi ki şehre karşı umumi bir taarruzun başarı şansı tamamiyle nazari ve hayali bir şeydi.”

 

Kolonel Abadi ise, “Türk Verdünü Gaziantep” isimli eserinde şöyle yazıyor: “ Bu muharebe, Türklerin müdafaadaki azim ve metaneti ile çevikliğini, bununla birlikte sokak muharebeleri ile evlerin müdafaa haline konulmasındaki kabiliyetini bir defa daha ibraz eyledi.”

 

Eylül 1920 sonlarında Adana Cephesi Kumandanlığı, İkinci Kolordu Kumandanlığı adını almış ve Urfa havalisinde bulunan Beşinci Tümenle (ki kadro halinde bir tümendi), Maraş’ta teşkil edilen ve bütün eratı çevre halkından ibaret olan Dokuzuncu Tümen, bu kolordu emrine verilmişti. Kolordu, 5. Tümenin iltihakından sonra 16 Kasımda Haral- İkizkuyu köyleri arasında Akçakoyunlu’dan dönen 12. Düşman erzak koluna taarruz etti. Bir Arap casusundan hücum edileceğini öğrenen düşman ****** avlanmadı ve taarruz başarısızlıkla sonuçlandı.

 

M) General Gobo Tümeninin gelişi ve Antep’in son muhasarası:

 

Fransız Şark Ordusu Kumandanlığı sekiz aydan kahramanca savaşan Gaziantep’in bombardımanlar, cebri hücumlarla zaptedilemiyeceğini kesin olarak anlamıştı. Şehrin uzun süre kuşatılarak müdafilerin aç ve cephanesiz bırakılmasını tek başarı şansı olarak görüyordu. Bu görüş neticesi General Gobo komutasındaki 4. Fransız Tümenini Antep’e gönderdi. Bu tümen 20 Kasımda Antep’e geldi. Çetin savaşlar vererek Antep’i çeviren tepeleri zaptetti. 23 Kasımda şehir tamamen kuşatılmıştı. Gobo’nun tümeni 13 tabur piyade, 1,5 süvari alayı, 4 batarya 75’lik 5 batarya 65’lik, yarımşar batarya 105 ve 155’lik top, bir uçak filosu ve diğer yardımcı birliklerden kurulu idi. Antep ‘teki Fransız garnizonu ve Ermeni gönüllüleri de katılınca düşman kuvveti 20,000’e çıkıyordu. Buna karşılık şehirdeki Türk kuvvetleri 400 mevcutlu Yıldırım taburu, 200 mevcutlu Antep taburu, 120 mevcutlu 25, Alay birinci bölük, 750 semt efradı ki, toplam 1470 silahlı ve 500 silahsız tahkimat eratından ibaretti. Türklerin silahlarına gelince: Osmanlı, Alman , İngiliz, Fransız, Rus tüfekleri olmak üzere muhtelifti. Bütün bu tüfeklerin sadece 82 süngüsü vardı. Biri Maksim, biri Hoçkins iki ağır makinalı tüfekle 3 İngiliz hafif makinalı tüfeği de bu kuvvetlerin ağır silahları idi. Cephane mevcudu yüz binin altında idi. Mevcut erzaka gelince: milli kuvvetlerle şehirde lalan on beş bin civarında sivil halkı en çok bir ay iaşe edebilecek durumda idi. Bütün bu kötü şartlara rağmen Anteplilerin direnme azmi kırılmamış, düşman muhasarasını yarmak için saldırılar tertip etmekten vazgeçmemişlerdir.

 

General Gobo, bir kısım kuvvetleriyle şehri kuşatırken ayrı bir kuvvetle de hariçteki kolordu birliklerine saldırdı. 9. Tümeni Beylerbeyi civarında, 5. Tümeni Küllü köyü yakınlarında yenerek Birecik’e kadar takip etti. 5, Tümen Fırat’ın doğusunu geçmek zorunda kaldı. Düşman 27-28 Kasım günlerini Nizip’te geçirdi. 30 Kasımda Antep’e döndü. 1 Aralıkta Özdemir Beye şu istekleri kapsayan bir nota gönderdi:

 

Fransız mandasının tanınması,

 

Asker ve jandarmanın harp esiri addedilmesi ; silah ve mühimmatın devredilmesi,

 

İsimleri verilecek muharrik eşhasın teslimi.”

 

24 saatlik bir mühletle verilen bu notaya şu cevap verildi:

 

“1- Antep’i savunanlar Anteplidirler; hariçten gelmiş asker yoktur.

 

2- Antep’e muharrik ve müşevvik diye kimse yoktur; bütün Antepliler bu savunmanın tertipçisi ve tatbikçisidirler.”

 

Bu yazışmalarla düşman dört gün oyalandı ve bombardıman hafifledi. Şehir en çok erzaksızlıktan muzdaripti. Yeniden teşkil olunan erzak tespit komisyonları evleri arıyor, mevcut erzaktan sahibine yetecek miktarını bırakıyor, artanını diğer fiyatıyla satın alarak iaşeye sarf ediyordu. Erlerin iaşesi yarıya yarıya indirilmişti.

 

Cephane noksanını telafi için de bir imalathane kuruldu. Şehirde mevcut usta ve araçlar burada toplandı. Kara baruttan fişek dolduruluyor, patlamayan top mermilerinin dinamitlerinden faydalanılarak bomba yapılıyordu. Fişekhane kısmında şehit çocukları çalıştırılıyor ve bunlar iaşe ediliyor; vafilendirilen öğretmenlerle ilkokul eğitim ve öğretimi yaptırılıyordu. Cephane ihtiyacı bu imalathane ile kısmen karşılanmakta ise de erzak sıkıntısı günden güne artıyordu. Tüccar ambarlarındaki üzümler, fıstıklar bittikten sonra acı zerdali çekirdeğinden faydalanıldı. Bunlar günlerce suda bırakılarak tatlandırılıyor, una katılarak ekmek yapılıyordu.

 

Kolordunun kuşatmayı açmak, şehre erzak ve cephane ulaştırmak için yaptığı teşebbüsler neticesiz kalıyordu. 20 Aralıkta Çıksorut ve Hacıbaba’ya hücum edildi, fakat başarı sağlanamadı. 27 Aralık ta şehrin güneyinden Karataş kesiminden düşmana ikinci bir taarruz daha yapıldı. Kurbanbaba’daki düşman topları kısmen tahrip ve kısmen iskat edildi ise de piyadenin yetersizliği ve muharebedeki güçlük dolayısıyla şehir içi kuvvetleriyle işbirliği yapılmaması büyük bir başarıyı engelledi. Ocak ayından açlık son haddini bulmuştu. Kadınlar ölmüş beygir etini kapışıyorlardı. Kumandanın ve Heyet-i Merkeziyenin kapıları önünde yüzlerce kadın ve çocuk açız diye feryat ediyor, inliyordu.

 

Şehrin ve müdafilerin içinde bulunduğu acı durumu Şakir Sabri Yener şu mısralarla dile getiriyordu:

 

Antep Mahsurlarının son Feryadı

 

Yer karanlık, gök karanlık; yer demir, gökler bakır;

 

Lane yok, virane çok, sandık sepetler tamtakır.

 

Bir gelen yok, bir giden yok; tel çekilmiş çevreye,

 

Top kurulmuş, çifte nöbetler dikilmiş her yere.

 

Kar yağar, kurşun yağar; kan fışkırır karlar erir!

 

Haricin ahvalini ancak güvercinler verir.

 

Müslümanlar, kurtarın Allah için Allah için!...

 

Yirmi bin masumu kestirmek boğazlatmak için!

 

Şehir bütün Ümidini Kolorduya bağlamıştı. Kuvvetlerini biraz toplayan Kolordu yeni bir plan hazırladı. Akçakoyunlu’dan dönecek düşman erzak kafilesine saldıracak, bu kuvveti yok ettikten sonra şehrin güney ve doğusundan hücum ederek muhasarayı açacaktı. 18 ocakta yapılan ve ilk hamlede büyük başarı kazanan bu harekette piyadenin yetersizliğinde herhangi bir başarı elde edilmedi.

 

Bu harekattan sonra Kolordu muhasarayı hücumla kaldırmaktan ümidini kesmişti. Özdemir Beye yazdığı mektuplarda bir huruç hareketi ile içerdeki kuvvetlerin dışarı çıkmasını tavsiye ediyor ve kolordunun bu hurucu desteklemekten başka bir şey yapamayacağını bildiriyordu. İçerideki kuvvetler bu harekete hazırlanırken 30 1921 sabahı düşman şiddetli topçu ateşi himayesinde tanklarla Musullu cephemize taarruz etti. Tanklar siperlerin önüne kadar dayandı. Kahraman Mustafa Yavuz komutasındaki 3, Bölük siperlerinden kımıldamıyor ve çelik mermilerle tankları durdurmağa çalışıyordu. Bu mukavemet düşman hücumunu kırdı; tanklardaki mürettebattan birçokları yaralandı ve düşman yenilerek geri çekildi.

 

N) Çıksorut taarruzu:

 

30 /31 ocak gecesi şehir kuvvetleri tarafından kuzey kesimindeki düşman mevzilerine bir taarruz yapıldı. Bir kısım siperler işgal edildi. Hariçteki kuvvetler de bu taarruza katılacak ve iki kuvvet birleşince cephe yarılacaktı. Dışarıdaki kuvvetlerden bir ses çıkmayınca gün ağarırken birlikler taarruza kalktı. Bu savaş çok kanlı olmuş, başta Mustafa Yavuz olmak üzere 28 şehit ve yetmiş küsur yaralı verilmişti. Geri kalan birlikler şehre döndüler. Çıksorut taarruzunu takip eden hafta, bütün şehirde açlık ve sefalet ayrı kurtuluş ümidinin kaybından dolayı da derin bir üzüntü ve huzursuzluk yaratılmıştı.

 

P) Huruç Hareketi:

 

Kolordunun emri ile 6/7 şubat gecesi şehrin doğusundan Selavat Yokuşuna karşı bir Huruç hareketi hazırlandı. Kolordu iç cephelerde bırakılacak setir birliklerinden başka bütün mücahitlerin (en az bin kişi)

 

Huruç hareketine katılmasını, cephe yarılınca kumandan ve heyet-i merkeziye gibi savaş sorumlularının ve isteyen halkın harici çıkmasını istiyordu. Kolordu topçuları düşman karargahını, topçu mevzilerini ateş altında tutacak, bir kısım piyade ve Cünüt’e hücum ederek taarruzu destekleyecekti. Akşamdan sonra Şehreküstü Caddesi dışarı çıkmaya hazırlanan memurlarla ve halka dolmuştu. Hücum birlikleri alaturka saat beşte Şehreküstü mezarlığında toplandılar. Saat altıda hücum başladı. Şiddetli bir bomba savaşı sonunda Salavat Tepesindeki düşman imha edilerek tepe zapt edildi. Dışarıya bir gedik açılmıştı, bu gediğin sağ ve sol kanatlarını muhafaza ile görevli birlikler vazifelerini başaramadıklarından açılan gedik kapandı. Huruç hareketine katılan 600 kadar mücahitten 450-500 kadarı dışarı çıktı. Kumandan ve dışarı çıkmağa hazırlanan diğer zevat içeride kaldılar.

 

Özdemir Bey ve bir kısım devlet memurları, hakimler, doktorlar ve halk 7/8 şubat gecesi fedai postalar rehberliğinde iki grup halinde gizlice şehirden çıktılar. Asıl sorumlu tanınan Heyet-i Merkeziye Reis ve azaları içeride kalmıştı.

 

R) Şehrin Teslimi:

 

8 Şubat sabahı, şehrin ileri gelenleri Heyet-i Merkeziye azaları, semt reisleri Şıh Camiinde toplandılar; durumu görüştüler, Fransızlara teslim olmaktan başka bir çıkar yol bulamadılar. Kolordu Kumandanı da aynı görüşü tekrarlayıp durmuştu. Teslim şartlarının görüşmek üzere bir heyetin kabulü yolunda Fransız Komutanlığına bir mektup yazıldı. Fakat başta yedek teğmen Fehmi Kayaalp olmak üzere bir kısım Antepliler bu mektubun gönderilmesini istemediler. Fransızlardan bir teklif gelmesinin daha uygun olacağını savundular. Bu fikri savunanları öğleden sonra Fransız Komutanlığından gelen bir mektup haklı çıkardı. Fransızlar şehrin teslimi için bizimkilerin akıllarından geçiremediği uygun şartlarda teklif ediyorlardı. Dr. Mecit Barlas başkanlığında bir heyet, Fransız karargahına giderek teslim şartlarını görüştüler. Ve tespit edilen bu şartları imzadan önce Şıh Camiinde dönerek halka anlattılar. Halkın muvafakatı üzerine 9 Şubatta aşağıda özetini verdiğimiz teslim şartlarını imza ettiler:

 

Gaziantep Fransız mandasını kabul etti.

 

Antepli olmayan subaylar, nizamiye eratı ve jandarmalar harp esiri addedildi.

 

Top, tüfek ve bütün mühimmat Fransızlara teslim edildi.

 

Antepli Türk subayları serbest olacak ve silahlarını taşıyabileceklerdi.

 

Silahlı hiçbir Ermeni Türk mahallelerine giremeyecekti.

 

Fransız idaresince tayin olunacak yerli memurlar vasıtasıyla şehrin sivil idaresi tesis edilecekti.

 

Şehir ve civarının asayişinin muhafazası için bir Türk subayı komutasında Türk ve Ermenilerden jandarma ve polis birlikleri kurulacaktı.

 

Şehirdeki Antepli rüesayı milliye ile müşevvikler affolunacaklardı.

 

Şahıs, mal ve din hürriyetine kat’i surette riayet olunacaktı.

 

Anlaşma imzayı müteakip yürürlüğe girdi. Fransızlara kamyonlarla un, bulgur, şeker vs. getirerek fakir halka parasız dağıttılar. Ekmekçi dükkanlarını açtırarak ekmek tevzi ettiler. Yalnız taahhütlerine rağmen Heyet-i Merkeziye azaları ile yedek teğmen Fehmi Kayaalp’i esir alarak koleje götürdüler.

 

Bu suretle 1 Nisan 1920’de başlayan Gaziantep savunması dost düşman bütün dünyanın hayranlık ve takdirlerini kazanan kahramanlıklarla on ay dokuz gün sürdükten sonra açlık yüzünden sona ermişti. Düşman bu süre içinde, şehre yetmiş bin mermi atmış, şehir bir kül ve enkaz yığını halini almıştı. Antepliler şehirlerinin savunması uğrunda 6000 evladını şehit vermişler ve 220 bin altın lira para sarf etmişlerdir.

 

O) Netice:

 

Gaziantep savunması son günlerini yaşarken bu savunmanın olağanüstü anlam ve önemini takdir eden Antep Türkiye Büyük Millet Meclisi 6 Şubat 1921 tarihli toplantısında 93 numaralı Kanunla Antep’e tarih boyunca hiçbir şehre nasip olmayan GAZİ’lik unvanını vermiştir.

 

Yine bu şanlı savunmadır ki Gaziantep’i ve çevresini işgal ve istiladan kurtarmıştır. Bu iddianın en açık delilini, Fransız Şark Orduları Kumandanı General Goro, bir dostunun, “Niçin Fransız mandasına verilen mıntıkayı işgal etmiyorsunuz?” sualine; “Fransız ordusu Antep’e girmek için on ay bekledi; Anadolu’da bin Antep var.” Cevabı ile vermiştir.

 

Gaziantep’in teslimi, Türkleri en derin elem ve mateme boğduğu kadar, Ermeni ve Fransızlara da düğün bayram yaptırmıştı. Ancak bu sevinç çok sürmemiş, 15 Mart 1921 tarihinde Londra’da Türkiye Hariciye Vekili Bekir Sami Beyle Fransız delegasyonunun Antep, Adana ve çevresinin Türklere iadesi üzerinde anlaşmaya varmaları, sevinenleri ümitsizliğe matem tutanları büyük bir heyecan ve sevince boğmuştur. Nitekim bu anlaşma Ankara İtilafnamesi ile son şeklini almış ve 25 Aralık 1921 tarihinde son Fransız neferi Gaziantep’i terk ederken , kahraman Türk ordusu halkın coşkun sevgi gösterileri ve sevinç gözyaşları içerisinde Gaziantep’e girmiştir.

Gönderi tarihi:

ANTEPLİ ŞAHİN

 

 

 

Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.

Mavzer omzuma yük.

Ben yumruklarımla dövüşeceğim.

Yumruklarım memleket kadar büyük.

 

Hey, hey!

Yine de hey hey!

Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım

Düşman kurşunlarına inat köprü başında

Memleket türküleri çağıracağım.

 

Bu dağlarda biz yaşarız,bu dağlar bizim dağımız.

Namusumuz temiz, bayrağımız hür

Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız

Burada erkekçe dövüşür

 

Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde

Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak

Bayraklar içinde en güzel bayrak

Düşüncem senden yanadır

 

Hep senden yanadır çektiğim kahır

Bu senin ülkende, senin gölgende

Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar

Korkum yok ölümden kâfirden yana

Alacaksa alsın beni şafaklar.

 

Hey, hey!

Yine de ey hey!

Al bayraklar altında kara bir kartal gibi

Yaşamak ne güzel şey.

 

Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa

Çıkmış bir eski savaştan

Türk ün bir karış toprak parçası için

Destanlar yazacağız yeni baştan.

 

Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini

Çıktı karşıma biri,

Çıktıkça çektim tetiği Bismillâhlar la beraber

Vurdum alnından kâfiri.

 

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh

Bu kaçıncı ölüdür?

Bir türkü söylenir siperlerde her sabah

Vurun Antepliler namus günüdür!

 

Ben Antepliyim Şahin’im ağam

Mavzer omzuma yük

Ben yumruklarımla dövüşeceğim

Yumruklarım memleket kadar büyük

 

 

 

Yavuz Bülent Bakiler

 

 

 

 

 

KARAYILAN SAVAŞ DESTANI

 

 

 

Karayılan derki harbe oturak

 

Kilis yollarından kelle getirek

 

Fransız adını bütün kaldırak

 

Neylemeli Aslan Mulla vuruldu!

 

 

 

Fransız topları leyleğe vurdu

 

Salladı salladı Anteb’e vurdu

 

Yılan bey uğruna bekçi mi durdu

 

Neylemeli Aslan Mulla vuruldu!

 

 

 

Atıyor da zalim gavur atıyor

 

Mulla beyim şehit olmuş yatıyor

 

Güçcük Mehmet çetelerin kaçıyor.

 

Vur gavuru dayanmaz Mulla beye!

 

 

 

Anama söyleyin damda yatmasın

 

Çuha şalvarına uçkur takmasın

 

Oğlum gelir diye yola bakmasın

 

Neylemeli Aslan Mulla vuruldu!

 

 

 

Karayılan derki öldüm gaziler

 

Kurşun değdi yaralarım sızılar

 

Evde yetim kaldı emlik kuzular

 

Neylemeli Aslan Mulla vuruldu!

 

 

 

Atına binmişte elinde dizgin

 

Çeteler içinde yılanım azgın

 

Olduğu cephede hiç vermez bozgun

 

Vurun Türk Uşağı Antep gidiyor!

 

 

 

Anteb’in kolleci yücedir yüce

 

Topların sesinden yatılmaz gece

 

Gözünü sevdiğim Savcılı Hoca

 

Neylemeli Aslan Mulla vuruldu!

 

 

 

Kolumu salladım toplar atıldı

 

Kara daş içinde çete koymadı

 

Karşıdan göründü düşman kalmadı

 

Vurun arkadaşlar namus günüdür!

 

 

 

Şıhın Dağı derler bir ova yazı

 

Yazıda yaylar koyunla kuzu

 

Gözünü sevdiğim Türk Elif Kızı

 

Neylemeli Aslan Mulla vuruldu!

 

 

 

Hüseyin EROĞLU

Gönderi tarihi:
Sevgili Ilyada Annemin esi Antepli ve harika biri....Cok iyi bir insan Ve en cok da sizin oralarin

tatlilarina hastayim....Ama sanirim anteplilerde aile anlayisi cok genis cunku bana anlatiyor ben bir turlu kafamda tutamiyorum...Amcanin oglunun kizinin esi gidip geliyor.......

Ama orlarin yemeklerinede bayiliyorum....

Ve hanimlari cokda hamarat :)

Ve onun sayesinde dilim bozuldu

bel--bolum

cep--cebum

Bide su beri olayini anliyamadim beni aydinlat lutfen

Bana hep beri gel diyo ben geri gidiyomm!!!! :(

 

:stuart::D ileri gitmeyi dene, kesin tutturursun :P

Gönderi tarihi:
Hadi bunu cozduk diyelim hala alcakla engini anlaymiyorum....

Bana gore engin yuiksektir ama o tam tersini diyor!!

Annemde espiriyle 'sen ondan iyimi bilcen diyo??? ;)

 

 

Ama enginin sözlük anlamı geniş, ucu bucağı olmayan.. yükseklikle ilgisi yokki.

Yöremizde alçak, alışılmış olanda aşağıda anlamında kullanılır.

 

 

 

 

suya çızzıh çızmış gibi gırfıcırf cırteyna gibi kullanımların da içinde yer aldığı bu özel dille ilgil en güzel örneklerden birisi, ülkü tamerin yaşamak hatırlamaktır kitabında da yine ömer asım aksoyun kitabından nakille anlatılan nakıp ali'nin ilki yanan sinemasının yerine yeni yaptırdığı sinemada tekrar kaçış telaşına yol açan yangın sanılan karışıklıktan sonra yaptığı konuşmadır.

şöyledir bu:

 

bire yo'oorum, dayım dayım yangın m'olur?

 

bi alov gördüüünüz kimi gaçmıya kaçmaya) gahıisiz (kalkıyorsunuz)

 

acık beklen ba'aalım. (azıcık bekleyin bakalım)

 

gırmızı lombey orıya goyan niye gomuş? (kırmızı lambayı oraya koyan niye koymuş)

 

o yandı'ıı na'aal gaçarsı'ıız. ( o yandığı vakit kaçarsınız)

 

hemin a'aam, siz geçmey de bilmeysi'iiz. (hem ağam siz kaçmayı da bilmiyorsunuz)

 

biri ötee'nii yitiy. (biri ötekini itiyor)

 

öte'ee de öte'eeni yitiy. (öteki de öbürünü itiyor)

 

taa'ların cemleri gırfıcerf oldu. (pencere camları paramparça oldu)

 

her daf'ada bi etek `bellur: billur) parası veriyk. (her sefer bir etek dolusu cam parası veriyoruz)

 

angeslek mi yapıysı'ıız y'oorum? (kasten mi yapıyor sunuz?)

 

bi şey yoğ dedikçe ambelbeter gaçışıysı'ıız. (bir şey yok dedikçe daha beter kaçışıyorsunuz)

 

halbundahı gırmızı lomba yandı'ı na'al gapının yanındahılar usulladak gapıları açmalı. ( anlaşılıyor,

yoruldum aaa!)

 

urgundahı çıkmadan ahadahı kimsey' yitmemeli. (arkadaki çıkmadan öndeki kimseyi itmemeli.)

 

sıreynan dof dof çıkmalı.

 

(antepte cikan yerel gazetelerden birinde, bunun en komik örneklerine yer verilirdi bir zamanlar, bir köselerinde.

kesinlikle bambaska bir dil havasindadir ve komiktir kendileri.

 

aklima gelen bir kac örnek :

 

acik kahkta bi çüt hanek edek (biraz kalk da bir cift laf edelim)

 

-neediyyn yooorum..

-nedek iste oturuyk. esas sen napiyn yooorum.

-dombalak asip oturuym iste yoorum.

la goda get heeeriiif.

la gedde yat heeeriff.

cip, allaem gibi türkçe karşılığı olmayan kelimeleri de barındıran, ikinci bahar dizisinde şener şen'le ayrı bir güzellik kazanan, torosların doğusuna sıkışakalmış hoş kültürel birikim .

 

"neydin" kelimesi aslında ne yapıyorsun anlamında olsa da, pratikteki anlamı "nasılsın, neler yapıyorsun" şeklindedir.

 

- neydin rafık?

- eyi rafık, sen neydin?

- needek, fırlanik işte.

 

 

kelimeleri vurgulamak için harf dönüşümü yapılabilir. örneğin (b->p, k->g):

- garpuz pıçağnan (karpuz bıçakla)

 

başka şehirde yaşayan anteplilerin ne zaman bir araya gelseler mutlaka antepçe konuşurlar. dinlemeye fırsatı olanlar mutlaka dinlemeli. özellikle küfürlerin antepçe versiyonu çoğu kişiye komik gelecektir.

hös diym hös diym, hösmiyn, ambel beter beni kerç ediyn

"sus diyorum sus diyorum susmuyorsun".

ambel beter'in tam manası türkçede yoktur. en yakın anlamı üstüne üstlük diyebiliriz.

"üstüne üstlük beni taklit ediyorsun

 

yaldır cılbak: tam karşılığı "komple çıplak".

çelet: afacan.

navak: ne zaman

ovağançak: o zamana kadar

yeğn: çok. örnek kullanım:"yeğn çeletmişin yoğruum"

haarda: nerede

 

antepçe'de yüklemlerin "-iyor" eki ve bu ekin sonuna gelen şahıs ekleri kullanılmaz/kısaltılır:

yağıyor : yağiy

napıyorsun = napin ("a" biraz uzatılara söylenir. naapiyn gibi) veya neydin.

gidiyorum: gidim

 

tiğn tebaat: herşeyde şikayet eden

balhımak: sancımak. "miğdem balhiy"

sindi: makas

gercik: gıcık. "yeğn gercikmiş yooğğrum bu mamet"

avadanlık: hediyelik eşya, takı

sahre: piknik

höngürhöç: takteravelli

süğük: korkuluk

mahmil: dolap

hazna: kiler

gatrembiz: kavanoz

cıncık: cam kırığı

gidişmek: kaşınmak

çimmek: yıkanmak

hacet yeri: yatak&yorgan rafı

gap gacak: mutfak eşyası

yağn: sırt. "yağnım balhiy"

angeslek: bilerekten, kasten

gaspağancak: zorla

yumak: yıkamak

kelep: yumak(iplik yumağı)

sirli sitirli: tertipli, düzenli

kenayi: inadına

fenikmek: fenalaşmak

goğurtmak: bırakmak, salmak. "çocukları sokağa goğurtmuşlar"

curun: havuz

 

yoorum, aam, garadayı- hitap şekilleri

cıncık- cam parçası

mundar- bozulmuş, heder olmuş (yemek mundar olmuş)

bıldır- geçen sene

ganne- şişe

depme- bidon

sumsuk- yumruk

püsük- kedi

püsük daşşaa- lokma tatlı

tabaat- şahsiyet

caartlak kebabı- karaciğer ve böbrek ile yapılan bir çeşit kebap

hanek- söz

hazvel- kötü, işe yaramaz

siypancak- kaydırak

dangılebizzo- tahteravalli

guzzulgurt, gara yerin dibi, ganı içine akmayasıca, hanan haraba ola- beddua örnekleri

sen saa bişir sen saa yi- kendin pişir kendin ye

maayer- iyi, kaliteli

binaan- böylece

maamed-mehmet, muhammet

mıhrıs- cimri

gavırga- patlamış mısır

küppan- bir çeşit pide

hönüsü- bir üzüm çeşidi

hallik- bir tür koyun

 

binaan sevdim seni

vara sevmez olaydım

la yorum aşgın gudurttu beni

tabaatini annayamadım

şendik: topluluk

gelinçi: düğün

sıypmak: kaymak

mintan: gömlek

düven: dükkan

 

 

iki anteplinin günlük konuşmaları:

 

-la nediysiz yoorum (napıyorsunuz lan?)

-ne edek iki çit hanek edek dedik sen geldin (ne yapalım?iki çift laflaşalım diyorduk sen geldin)

-la bedeninize fransız topu deyesiceler ekşama ne yiycik?(akşama ne yiyeceğiz?)

-malhıtalı köfte yoğurucuk (mercimekli köfte yoğuracağız)

-la benim madem balhir acı yarın yapak mı?(lan benim midem yanıyor yarın yapsak olmaz mı?)

-yoorum ne tintebaat adamsın bilmiym ki.(yav ne cins adamsın sen yav)

-köylü maamedin fırınında balcan kebabı yaptırak(köylü mehmetin fırınında patlıcan kebabı yaptıralım)

-küncülü de alak mı yanına?(susamlı pide alalım mı yanına?)

-gara gara dert yiyesice...nidicin küncüsünü? (ölümlere gelesin susamı ne yapacaksın)

-yiri ağam yiri şordan gedek de hösün dayıya uğrayak(hadi ağam hadi şurdan gidelim de hüseyin dayıya uğrayalım)

 

köftelik bulgura simit denir.

cig kofte icin kullanilani biraz daha esmer oldugu icin de kara simit denir

kendi kendime : ben baa

kendi kendine : sen saa

ev ve işyerlerine satılık ilanı için "satlık" yazmaları da anteplicenin başka bir boyutudur.

- yaw rafik, gel bir oturak bir kayfe icek senne?

+ yok yorum, ben gidiym eve acik.

- nedicin evde sen saa, az oturak iste şurda.

+ eyi baglim, pekey. bi çit hanek edek.

 

gaziantep ağzı yani diğer adıyla anteplice yi diğer yöre ağızlarından ayıran en önemli özellik anteplilerin bu yöresel konuşma şeklini sadece aralarında kullanmalarıdır.bu yöre ağzına yabancı olan kişiler ile düzgün türkçe konuşurlar ve anteplice yi sadece aralarında kullanırlar.

 

-la bahiym garşıdan geliy sümbülüylen sohrandım acık biliyn mi?(lan baktım karşıdan geliyor havalı havalı sinirlendim biraz biliyor musun)

-he yoorum.böğön sahreye gediilermiş.(evet.bugün pikniğe gidiyorlarmış.)

-pardon hükümet konağı na nereden gidebilirim?

-şurdan sağa dönün akabinde bir yol ayrımı var.köşedeki süpermarketin anından caddeye çıkarsanız tam karşınızda.

-teşekkür ederim iyi günler

-sağolun size de iyi günler.

-sen bişey diciydin geri höstün.(bişey diyecektin geri sustun)

-heee heeee...

 

 

la_bohéme :P az çalış sen bu derslere :D

Gönderi tarihi:

adsz1wo6.png2ys2.png

 

BU GÜN 25 ARALIK, UĞRUNA DEDELERİMİZİN NİNELERİMİZİN CAN VERDİĞİ GAZİ ŞEHRİMİZİN 85. KURTULUŞ YILDÖNÜMÜ..

VATAN SİZE MİNNETTARDIR; YATTIKLARI YERLER NUR İLE DOLU OLAN ŞEHİTLERİMİZ, ONLARDAN BİRİSİNİN TORUNU OLMAKTAN GURUR DUYDUĞUM GAZİLERİMİZ..VATAN SİZE MİNNETTAR...

 

Gaziantep Savunması’nda; Tankı topu tüfeği, uçağı ve ordusuyla işgalci Fransa’ya karşı; döküntü müzelik silahlar ve ramazan topu ile acı, zehirli zerdali çekirdeğinden ekmek yiyerek kafa tutup, 6317 şehit verip 8000 yapının yerle bir olduğu şehri inatla savunarak bir kasabanın bir ülkeye karşı onurlu direnişinin destanı yazılmıştır.

 

25 Aralık tarihi, destansı Antep direnişinin ve “Gazi”lik ünvanının sembolü, Antep’in düşman işgalinden kurtuluşun yıldönümüdür. Bu vatan için can veren tüm şehitlerimizi ve Milli Şef İsmet İnönü’yü de saygı ile anarken; Gaziantep’in 25 Aralık Kurtuluş Bayramını da kutluyorum.

 

NAZIM 'DAN...

 

KARAYILAN HİKAYESİ

Ateşi ve ihaneti gördük.

Dayandık, dayandık her yanda,

dayandık İzmir'de, Aydın'da,

Adana'da dayandık,

dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.

 

Antepliler silâhşor olur,

uçan turnayı gözünden

kaçan tavşanı ard ayağından vururlar

ve arap kısrağının üstünde

taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.

 

Antep sıcak,

Antep çetin yerdir.

Antepliler silâhşor olur.

Antepliler yiğit kişilerdir.

 

Karayılan

Karayılan olmazdan önce

Antep köylüklerinde ırgattı.

Belki rahatsızdı, belki rahattı,

bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular,

yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi

ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.

Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,

onun atı, silâhı, toprağı yoktu.

Boynu yine böyle çöp gibi ince

ve böyle kocaman kafalıydı

Karayılan

Karayılan olmazdan önce.

 

Düşman Antep'e girince

Antepliler onu

korkusunu saklayan

bir fıstık ağacından alıp indirdiler.

Altına bir at çekip

eline bir mavzer verdiler.

 

Antep çetin yerdir.

Kırmızı kayalarda

yeşil kertenkeleler.

Sıcak bulutlar dolaşır havada

ileri geri...

 

Düşman tutmuştu tepeleri,

düşmanın topu vardı.

Antepliler düz ovada

sıkışmışlardı.

Düşman şarapnel döküyordu,

toprağı kökünden söküyordu.

Düşman tutmuştu tepeleri.

Akan : Antep'in kanıydı.

 

Düz ovada bir gül fidanıydı

Karayılan'ın

Karayılan olmazdan önceki siperi.

Bu fidan öyle küçük,

korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,

namlıya tek fişek sürmeden

yatıyordu yüzükoyun.

 

Antep sıcak,

Antep çetin yerdir.

Antepliler silâhşor olur.

Antepliler yiğit kişilerdir.

Fakat düşmanın topu vardı.

Ve ne çare, kader,

düz ovayı Antepliler

düşmana bırakacaklardı.

 

«Karayılan» olmazdan önce

umurunda değildi Karayılan'ın

kıyamete dek düşmana verseler Antep'i.

Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.

Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,

korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.

 

Siperi bir gül fidanıydı onun,

gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun

ak bir taşın ardından

kara bir yılan

çıkardı kafasını.

Derisi ışıl ışıl,

gözleri ateşten al,

dili çataldı.

Birden bir kurşun gelip

kafasını aldı.

Hayvan devrildi kaldı.

 

Karayılan

Karayılan olmazdan önce

kara yılanın encâmını görünce

haykırdı avaz avaz

ömrünün ilk düşüncesini .

«İbret al, deli gönlüm,

demir sandıkta saklansan bulur seni,

ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»

 

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp

bir tarla sıçanı kadar korkak olan,

fırlayıp atlayınca ileri

bir dehşet aldı Anteplileri,

seğirttiler peşince.

Düşmanı tepelerde yediler.

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp

bir tarla sıçanı kadar korkak olana :

KARAYILAN dediler.

 

«Karayılan der ki : Harbe oturak,

Kilis yollarından kelle getirek,

nerde düşman varsa orda bitirek,

vurun ha yiğitler namus günüdür...»

 

Ve biz de bunu böylece duyduk

ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen

Karayılan'ı

ve Anteplileri

ve Antep'i

aynen duyup işittiğimiz gibi

destânımızın birinci bâbına koyduk.

 

Nazim Hikmet Ran

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

TÜMSEK

Onüç piyade taburu

Onbir top bataryası

Süvari, tankı, tayyaresi

Zalimden sayısız mermi

Yetmişbin top güllesi

Karşı koyan, bindörtyüz tüfek

Siper oldu

Tümsekler

 

Onay, on gün mücadele

Dendi girilemez, biz varız

Güherçile, kükürtle barut

Tencere,tabağı fişek yaparız

Yurt verilmez düşmana

Silahsız, tırnak, yumrukla kovarız

Diyenlerle oldu

Tümsekler

 

Yedi yaşında Kâmil

Dağ gibi Mehmet Karayılan

Bin askere, tek başına yiğit

Şahin Bey Mehmet Sait

Altıbin üçyüz kırk şehit

Bilinen kutsal

tümsekler

 

Bomba gürültüsü, şarapnel

Kurşunlar vızıldadı

Döndü haksız, zalime ecel

Yenilmezliği, Antep’i yazdı tarih

Tutsak edemedi, kırıldı boğacak el

Tarihim, şahidim, şehidim

Bu mübarek

Tümsekler

 

On dört arkadaşı

Zalim acımadı şehit etti

On beş, on altıydı onların yaşı

Cennet kuşu çocuklara ağlar

Hırıl hırıl döner değirmen taşı

Cefakar anaların, çileli bacıların

Yatağıdır tümsekler

 

Bu topraklar için verildi can

Kokusu kan, rengi kan

Kurtuluş şehitleri yatan

Vatan için buradalar bilirim

Anar, dualarımı gönderirim

Geneyikli’nin yüreğidir

Tümsekler

Hasan GENEYİKLİ

Gönderi tarihi:

ANTEPLİYİK

Antepliyik yorum, özel sözümüz

Kimseyi incitmez, ince özümüz

Her türlü güzellik, görür gözümüz

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Kedere, sevince, türkü yürekten

Nefesi ciğerden, seda yüksekten

Yapmacığı dansır, töre sürekten

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Ekmek aşımızı, paylaşır yeriz

Misafirsiz kalsak, sebep ne deriz

Sahreye her hafta, yaz kış gideriz

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Davulla, zurnayla halay çekerik

Yah ile zılgıtla, düğün ederik

Karac’oğlan. garip, isken söylerik

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Hırsızı, sarhoşu, sayar namıslı

Aile görünçü, davranır gıslı

Namaz vakti durur, eğlence faslı

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Yorum beyle nediyn, Â’m nişliyn derik

Sahreye gavaklık, bağa giderik

Altı gün çalışır, bir günde yerik

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Harfene düzenler, tanış agitler

Aba güreşiyle, terler yiğitler

Yeni tanışığa, başlar gel gitler

Geneyikli mutlu, der Antepliyik

 

Hasan GENEYİKLİ Geneyik köyü GAZİANTEP

Gönderi tarihi:
ANTEPLİYİK

Antepliyik yorum, özel sözümüz

Kimseyi incitmez, ince özümüz

Her türlü güzellik, görür gözümüz

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Kedere, sevince, türkü yürekten

Nefesi ciğerden, seda yüksekten

Yapmacığı dansır, töre sürekten

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Ekmek aşımızı, paylaşır yeriz

Misafirsiz kalsak, sebep ne deriz

Sahreye her hafta, yaz kış gideriz

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Davulla, zurnayla halay çekerik

Yah ile zılgıtla, düğün ederik

Karac’oğlan. garip, isken söylerik

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Hırsızı, sarhoşu, sayar namıslı

Aile görünçü, davranır gıslı

Namaz vakti durur, eğlence faslı

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Yorum beyle nediyn, Â’m nişliyn derik

Sahreye gavaklık, bağa giderik

Altı gün çalışır, bir günde yerik

Tebât sabiyk yorum, biz Antepliyik

 

Harfene düzenler, tanış agitler

Aba güreşiyle, terler yiğitler

Yeni tanışığa, başlar gel gitler

Geneyikli mutlu, der Antepliyik

 

Hasan GENEYİKLİ Geneyik köyü GAZİANTEP

HOŞGELDİNİZ , sizi siz buraya yazmadan tanıdım..okudum yazdıklarınızı ellerinize sağlık , Gaziantep Belediyesi nde ortak bir tanıdığımız var, kardeşim olur ;)

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

iLyAdA seni teprik ediyorum helal olsun sana mükemmel bir gazianteplisiniz fark ediliyor ama size kırgınım

benim sitemden bu kadar bilgiyi harfi harfine değişmeden burada paylaşmışsın

en azından emeğe bir teşekkür hakımızdır diye düşünüyorum

ama gördüm ve üzüldüm herneyse sonuçda hepimiz aynı toprağn insanlarıyız teşekkürü yinede beklerrim ama iLyAdA

Gönderi tarihi:
iLyAdA seni teprik ediyorum helal olsun sana mükemmel bir gazianteplisiniz fark ediliyor ama size kırgınım

benim sitemden bu kadar bilgiyi harfi harfine değişmeden burada paylaşmışsın

en azından emeğe bir teşekkür hakımızdır diye düşünüyorum

ama gördüm ve üzüldüm herneyse sonuçda hepimiz aynı toprağn insanlarıyız teşekkürü yinede beklerrim ama iLyAdA

 

öncelikle merhaba,

 

sanırım siz farkında değilsiniz ama benim sitem dediğinz yerin bende epeyce bir süredir üyesiyim...ayrıca yukardaki bilgiler derlemedir, ekşi sözlük valiliğn resmi web sitesi, belediye ye ait siteler, vs.. vs bu kadar bilgiyi tamamen benim sitem diye sahiplenmezseniz sevinirim bende o zaman..

benimde üye olduğum site diye ayrı bir teşekkür yazmaya gerekk duymadıma ama madem bekliyorsunuz , zor bişey değil. teşekkürler..

umarım mutlu ettim sizi...

not : yukardaki şiirler eğer varsa bilmiyorum ama sitemizden değil, (sitemiz dedim üyeyim diye ama) hasan geneyikli beyefendi bizzat kendileri yazmışlardır...

Gönderi tarihi:
öncelikle merhaba,

 

sanırım siz farkında değilsiniz ama benim sitem dediğinz yerin bende epeyce bir süredir üyesiyim...ayrıca yukardaki bilgiler derlemedir, ekşi sözlük valiliğn resmi web sitesi, belediye ye ait siteler, vs.. vs bu kadar bilgiyi tamamen benim sitem diye sahiplenmezseniz sevinirim bende o zaman..

benimde üye olduğum site diye ayrı bir teşekkür yazmaya gerekk duymadıma ama madem bekliyorsunuz , zor bişey değil. teşekkürler..

umarım mutlu ettim sizi...

not : yukardaki şiirler eğer varsa bilmiyorum ama sitemizden değil, (sitemiz dedim üyeyim diye ama) hasan geneyikli beyefendi bizzat kendileri yazmışlardır...

 

 

ilayda buradaki yazıları tamamı bana ait demedim ama genellemeye bakarsan %25 bana ait ha unutmadan ben orada üye değil o site bana ait benim site demekde hakkındır galiba her neyse burada tartışma konusu yaratmak istemiyorum keşke ben bu yazıları görmeden küçük bir teşekkür ede bilseydin

  • Admin
Gönderi tarihi:

Alıntı yaptığınızda alıntının azı çoğu olmaz. Alıntı yaptınızmı alıntıyı yaptığınız kaynağı belirtmeniz yani kredi vermeniz gerekmektedir. Unuttuysanız sonradan da yapabilirsiniz. Yanlız İlyada alıntı yaptığı siteye linkler vermiş gördüğüm kadarı ile...

 

Her neyse güzel bir özür ve karşılıklı anlayış her zaman bu tür şeylerin fazla uzamasını önler...

 

Saygılar

  • 1 yıl sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.