Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2006 18 yıl - Nedir asıl mücadele? - Bu açıdan 1701 sayılı kararın gerçek hedefi, Hizbullah'ın askeri gücünü dolaylı bir şekilde denizden, karadan ve havadan yok etmektir. Acaba çeşitli ülkelerden gelen çok sayıda savaş gemisi Lübnan sahillerini neden kontrol ediyor? Neden o kadar kara birliği Güney’e geliyor? Neden Lübnan-Suriye sınırına BM güçlerini yerleştirmeyi düşünüyorlar? Her şey İsrail için. BM adına Lübnan’ı işgal ediyorlar. Bu pencereden Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesine bakabilirim, tabii bu çok acı bir şeydir. Lübnan’ı Amerikan cephesine sokmak istiyorlar. Condoleeza Rice'ın adlandırdığı ya da Martin İndek'in önerdiği gibi bu cephenin adı: “Sünni Mutedil Ülkeleri!” Halbuki bu cephenin Sünniler veya Şiiler ile hiçbir alakası yok. Bu cephenin asıl amacı, anti-Amerikan cephesini yok etmek veya zayıflatmaktır. Yani amaç Hizbullah’la birlikte; Hamas’ı, Suriye’yi ve İran'ı yok etmek ve sonrasında Ortadoğu’yu bir Amerikan-İsrail bölgesine dönüştürmektir. - Peki Türkiye'nin yeri nedir bu yeni Ortadoğu coğrafyasında? - Bence eğer Türkiye'nin stratejik tercihi Avrupa Birliği ise, o zaman Türkiye'nin kaderi ve geleceği AB ile bağlıdır. Ve biz bu birliğin ana siyasi hatlarını görebiliyoruz; yeniden her şey İsrail için. Her şey Batının çıkarları için. Bu çıkar, Ortadoğu ülkelerini daha küçük, etnik ve mezhebe dayanan parçalara bölmektir. Yani Türkiye'nin geleceği için iki seçenek var önünde: ya Batıya tabii ve onun bir parçası olmak ya da iki veya daha fazla parçalı bir yapıya bölünmesi... Üçüncü seçeneği de var tabii: bu bölgenin bir parçası olarak kalmak. Gelenek ve çıkarları, tarihi, coğrafi ve dini özellikleri bakımından Türk kimliği, bu bölgenin koparılmamış bir parçasıdır. Türkiye'nin kendi öz yeri burada, bu coğrafyada. Bu misyonu Türk halkı cesaretle üstlenmelidir. Aksi halde tarih affetmez. ___________________________________ Prof. Dr. MUHEMMED NUREDDİN? 1954’te Lübnan’da doğdu. Lübnan Üniversitesi’nde tarih, Türk Dili ve Kültürü dersleri veriyor. Halen Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığını yürüten Muhammed Nureddin, “Şuun Alausat” (Ortadoğu Sorunları) adlı derginin de Genel Yayın Yönetmeni. 1991- 1995 arasında “Şuun Türkiye” ( Türkiye Sorunları) adlı aylık bir dergi çıkarttı. As-safir (Lübnan), As-şark ( Katar), Al –Halij ( BAE) gibi gazetelerde Türkiye hakkında yazılar yazıyor. Çağdaş Türk edebiyatı ve tarihi üzerine çeşitli kitaplar yayınlayan ve yakında F. Hüsnü Dağlarca üzerine yeni bir kitabı da okurla buluşacak olan Nureddin, Arapça, Fransızca, Bulgarca, Rusça ve Türkçe’nin yanı sıra Osmanlıca biliyor. Yayınlanmış kitapları arasında; Değişen Zamanda Türkiye: Kimlik Kavgası ve Tercihlerin Mücadelesi,Tereddütlü Türkiye Cumhuriyeti: Din, Siyaset ve Dış ilişkiler Üzerine Araştırmalar, Şapka ve Sarık: Türkiye’de İslamcı Hareketler, Kemalizm ve Kimlik Problemi, Modern Türk Edebiyatı: Çizgi ve Örnekler gibi çalışmalar bulunurken; Türk Edebiyatı Üzerine Araştırma ve Yazılar ve Çok Boyutlu Dış Politika Döneminde Türkiye adlı çalışmaları da yayınlanmayı bekliyor.
Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2006 18 yıl Ataturkun bır sozu vardır.ezılen devletler bırgun ezen devletlerı yenecektır dıye.ınanıyorum kı amerıka ortadoguda kaybedecek ve amerıkanın yanında olanlar onun bozgununu paylasacak.turkıye bu savasta emperyalızmın amerıkanın ısraılın yanında deıl ezılen mazlum somurulen emperyalızme karsı savasan devletleın yanında olmalıdır.turkıyeye bu yakısır.umıt edıyorumkı ortadogu devletlerı amerıkayı emperyalızmı ısraılı yenerek devrıme gıdecekler.onumuzdekı yıllarda buyuk ortadogu devrımı(BOD) olacaktır. ısraıl devlet falan deıldır.kendı ınsanının dısında kendı ınancının dısında olan herkese dusman gzuyle bakıyorlar kulturlerı yok boyle devlet olunmaz.
Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2006 18 yıl - Nedir asıl mücadele?- Bu açıdan 1701 sayılı kararın gerçek hedefi, Hizbullah'ın askeri gücünü dolaylı bir şekilde denizden, karadan ve havadan yok etmektir. Acaba çeşitli ülkelerden gelen çok sayıda savaş gemisi Lübnan sahillerini neden kontrol ediyor? Neden o kadar kara birliği Güney’e geliyor? Neden Lübnan-Suriye sınırına BM güçlerini yerleştirmeyi düşünüyorlar? Her şey İsrail için. BM adına Lübnan’ı işgal ediyorlar. Bu pencereden Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesine bakabilirim, tabii bu çok acı bir şeydir. Lübnan’ı Amerikan cephesine sokmak istiyorlar. Condoleeza Rice'ın adlandırdığı ya da Martin İndek'in önerdiği gibi bu cephenin adı: “Sünni Mutedil Ülkeleri!” Halbuki bu cephenin Sünniler veya Şiiler ile hiçbir alakası yok. Bu cephenin asıl amacı, anti-Amerikan cephesini yok etmek veya zayıflatmaktır. Yani amaç Hizbullah’la birlikte; Hamas’ı, Suriye’yi ve İran'ı yok etmek ve sonrasında Ortadoğu’yu bir Amerikan-İsrail bölgesine dönüştürmektir. - Peki Türkiye'nin yeri nedir bu yeni Ortadoğu coğrafyasında? - Bence eğer Türkiye'nin stratejik tercihi Avrupa Birliği ise, o zaman Türkiye'nin kaderi ve geleceği AB ile bağlıdır. Ve biz bu birliğin ana siyasi hatlarını görebiliyoruz; yeniden her şey İsrail için. Her şey Batının çıkarları için. Bu çıkar, Ortadoğu ülkelerini daha küçük, etnik ve mezhebe dayanan parçalara bölmektir. Yani Türkiye'nin geleceği için iki seçenek var önünde: ya Batıya tabii ve onun bir parçası olmak ya da iki veya daha fazla parçalı bir yapıya bölünmesi... Üçüncü seçeneği de var tabii: bu bölgenin bir parçası olarak kalmak. Gelenek ve çıkarları, tarihi, coğrafi ve dini özellikleri bakımından Türk kimliği, bu bölgenin koparılmamış bir parçasıdır. Türkiye'nin kendi öz yeri burada, bu coğrafyada. Bu misyonu Türk halkı cesaretle üstlenmelidir. Aksi halde tarih affetmez. ___________________________________ Prof. Dr. MUHEMMED NUREDDİN? 1954’te Lübnan’da doğdu. Lübnan Üniversitesi’nde tarih, Türk Dili ve Kültürü dersleri veriyor. Halen Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığını yürüten Muhammed Nureddin, “Şuun Alausat” (Ortadoğu Sorunları) adlı derginin de Genel Yayın Yönetmeni. 1991- 1995 arasında “Şuun Türkiye” ( Türkiye Sorunları) adlı aylık bir dergi çıkarttı. As-safir (Lübnan), As-şark ( Katar), Al –Halij ( BAE) gibi gazetelerde Türkiye hakkında yazılar yazıyor. Çağdaş Türk edebiyatı ve tarihi üzerine çeşitli kitaplar yayınlayan ve yakında F. Hüsnü Dağlarca üzerine yeni bir kitabı da okurla buluşacak olan Nureddin, Arapça, Fransızca, Bulgarca, Rusça ve Türkçe’nin yanı sıra Osmanlıca biliyor. Yayınlanmış kitapları arasında; Değişen Zamanda Türkiye: Kimlik Kavgası ve Tercihlerin Mücadelesi,Tereddütlü Türkiye Cumhuriyeti: Din, Siyaset ve Dış ilişkiler Üzerine Araştırmalar, Şapka ve Sarık: Türkiye’de İslamcı Hareketler, Kemalizm ve Kimlik Problemi, Modern Türk Edebiyatı: Çizgi ve Örnekler gibi çalışmalar bulunurken; Türk Edebiyatı Üzerine Araştırma ve Yazılar ve Çok Boyutlu Dış Politika Döneminde Türkiye adlı çalışmaları da yayınlanmayı bekliyor. İsrail ve müttefiklerinin Hizbullah’ı silahsızlandırmak için Barış Gücünü kullanacağı yönünde eleştirileriniz var ve İsrail’in Lübnan’da iç savaş çıkarmaya çalıştığını söylüyorsunuz. Nasıl bir iç savaştan söz ediyorsunuz? - Lübnan'ın bütün yeni belaları, BM Güvenlik Konseyinin 1559 Sayılı kararıyla başladı. Bu kararla Lübnan'ın içişlerine karışıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi bir bahane olarak kullanılarak, Hizbullah'a karşı bir karar alındı. Bu iki konu arasında nasıl bir alaka var!? Maalesef Lübnanlıların bir kısmı (yani 14 Şubat Cephesi) Amerikan siyasetiyle işbirliğine girdi. Bu kesimin içinde Sünni lider Saad Hariri ile birlikte, Dürzi lider Velid Canbolat ve çok küçük bir Hıristiyan grup var. Ancak mücadele özünde dini veya mezhebi değil. Örneğin bütün eski başbakanlar ( yasalara göre hepsi Sünni) Hariri’nin politikasına karşı çıktılar. 14 Şubat Cephesi, 1.5 yıl boyunca Hizbullah'ın silahsızlandırılması için barışçıl yollardan girişimlerde bulundu ancak bu başarılı sonuçlar vermedi. Sonrasında İsrail, bu krizin arasında devreye girdi ve 14 Şubat Cephesinin yapamadığını savaş yoluyla yapmaya teşebbüs etti. Ardından 12 Temmuz’da savaş başladı. Ancak, İsrail, yeniden hezimete uğradı. Ve ateşkes ilan edildikten sonra gene 14 Şubat Cephesi, Hizbullah Cephesine karşı hareket etti. Yani İsrail ve 14 Şubat Cephesi, madalyonun iki ayrı yüzüdür. Ne yazık ki 14 Şubat Cephesi, alenen İsrail’i destekliyor. Mutlaka bu "hıyanet" Lübnan'ın vücudunda büyük ve derin bir yara açtı. Bu açıdan oyunun kuralları 12 Temmuz'dan sonra değişti ve şimdi iç mücadele zirveye ulaştı. - Bu silahlı bir mücadeleye dönüşebilir mi? - Bunun için bütün şartlar var. Siyasi ve sokaktaki gerginlik oldukça yüksek. Her an iç savaş çıkabilir. Aslında biz iki yıldır silahsız ama gerçek bir iç savaşın içinde yaşıyoruz. Hizbullah böyle bir iç çatışma istemiyor çünkü böyle bir savaştan en kazançlı çıkacak taraf İsrail olacak. Bunun için Seyid Hasan Nasrallah, iç savaşı engellemek için büyük çabalar harcıyor. Lübnan’ın demografik yapısının karmaşık bir görünüm sergilemesine rağmen halkın çoğunluğunun Hizbullah lideri Nasrallah’a büyük sempati duyduğu dile getiriliyor. Hıristiyanlar, Müslümanlar ve diğerleri... İsrail yeni bir Arafat mı yaratıyor? - Bu ikisi farklı durumlar. Arafat, Filistin mücadelesinin sembolü olmasına rağmen İsrail'e bazı tavizler verdi. Eğer Arafat, İsrail’le kapsamlı ve tek taraflı olmayan bir müzakere yapsaydı daha olumlu sonuçlar alacaktı. Ancak, Kudüs, toprak ve mültecilerin problemlerini çözmeden önce İsrail’e ‘itiraf’ etti. Bu büyük bir hata idi. İsrail'in tarihi ve temel amacı, kendi varlığının Araplar tarafından ‘itiraf’ edilmesidir. Bu, 1993 Oslo Anlaşmasıyla ortaya çıkan bir durum. Nasrallah konusunda ise durum böyle değil. Nasrallah’ın İsrail'e karşı yürüttüğü mücadele bir varolma mücadelesidir. İsrail bir devlet ya da ülke değil, bir projedir! İslam dünyasına karşı Batılı bir proje. Dünyanın sınırı belli olmayan tek ülkesi İsrail'dir. İsrail'in kara sınırı yok. İsrail'in anayasası yok. İsrail, tek kelimeyle Batının ileri karakolu. Hasan Nasrallah, Arap ve Müslüman halkalarına tek bir şey söylemek istiyor: "İsrail ve Batı projesini yenmek mümkün. Biz, İsrail ile askeri dengelerimiz çok farklı olmasına rağmen, Güney Lübnan'da iki kez (2000 ve 2006 yılında) bu imkanın varolduğunu gösterdik. Sıra, anti-Amerikan, Arap ve Müslüman halklarındadır." - Son olarak Türk aydınlarının ortak girişimi olan Doğu Konferansı bölgeye yönelik önemli girişimlerde bulundu. Bu çabaları nasıl görüyorsunuz? - Doğu konferansı önemli bir girişimdir. Ama asıl önemli olan Türk-Arap-İran ilişkilerinde toplumlararası ilişkileri kurmak ve geliştirmek. Rejimler gelip geçicidir. İster solcu, ister sağcı; İslami ya da askeri... Ancak toplumların sosyal, kültürel, sanatsal ve ekonomik ilişkileri kalıcı olur. Bu açıdan Doğu Konferansı'nın birlikteliği çok mükemmel. Ben de Arap dünyasında buna benzer bir oluşum için 20 yıldır çok yazı yazdım. Ancak bunun için asıl problem finansta. Böyle forumun finans desteğine ihtiyacı vardır. Doğu konferansı, hem çerçeve olarak hem bağımsız bir forum olarak devam etmelidir. Prof. Dr. MUHEMMED NUREDDİN?
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.