Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:
dikkatimi çektide hatırlatayım dedim. FIS ten bahsedilmişte. seçim sloganı "Bize oy veren Allah'a oy vermiş olur" olan ve Cezayirde köyleri basıp testerelerle binlerce insanı boğazlayarak yaptığı katliamlarla adını duyuran FIS bir anda sempatik mazlum bir örgüte benzetilmiş. Gerçekten ne menem bir şey dünyaya taraflı bakmak. Fis Cezayirde inanılmaz katliamlara imza atmış ve ordunun olaya el koymasıyla katliamlar durdurulabilmiştir. Zamanında müslümanlar isyan etmişti FİS'in yaptığı katliamlara "direniş" denilmesine. Ne zaman vazgeçecek müslüman dünyası sapkın vahabi mezhebine bağlı örgütlerin katliamlarına sempati beslemekten. Dünyada artık herkes bilmektedirki Vahabi örgütler , Amerika, Fransa ve İsrail tarafından kullanılmaktadır.

 

yazar nasıl bir nefret duygusu beslemekteki tanıma bakalım "laik cephe FLN islami cephe FİS" bu FLN kimdir, tabi okuyan nerden bilsin. Cezayirde Fransızalara karşı yıllarca gerilla harbiyle savaşan, yüzbinlerce şehit veren ve cezayire bağımsızlığını kazandıran örgüt. Bağımsız Cezayir devletini kuran örgüt

 

FİS kimdir, fransızların cezayirden atıldıktan sonra Cezayir'de iç savaş çıkarıp, Cezayiri batıya bağımlı halde tutmak için destekledikleri ve palazlandırdıkları örgüt. Tıpkı İsrail'İn Filistinde iç savaş çıkartmak için HAMAS'ı kurması gibi ( HAMAS daha sonra İsrail'İn kontrolunden çıkıp, farklı bir örgüte dönüşmüştür o ayrı)

 

evet Afganistanda hepsi müslüman olan örgütlerin iç savaşında 4 milyon insanın öldürülmesi ne kadar direnişse.

 

Irakta şii yada sunni cammi bombalanıp insanların katledilmesi ne kadar direnişse. Fis'in cezayirde yaptıklarıda o kadar direniştir. "

 

resim olayına gelince katılıyorum yazara. ben çeçen asıllıyım. ancak herşeyden önce iyi biliyorumki "islamiyette mucizeler yoktur" daha önce defalarca belirttim. Mucizeler hristiyanlık ve yahudilikte vardır. bu tür materyaller batıldır, hurafedir.

Yazdıkların buranın konusu degil .Aç bir başlık ordan tartışalım...................Yazarı tanımadıgın vede dilini ise hiç tanımadıgın anlaşılıyor. neyse başlık açarsan iyi olur. öyle sıkmayla aklına geleni yazamazsınız, etik degil.........Bagımsız Cezayir Devletiymiş...gülecegim yoktu

 

Selahaddin Eş Çakırgil: Filistin’deki çetin ve derin buhrandan kaçınılabilir miydi?

 

Pazartesi, Aralık 18, 2006

 

 

 

Filistin’de, 10 ay kadar önce yapılan seçimlerde halkın yüzde 30’unun desteğine sahib olduğu anlaşılan ‘El’Feth’ lideri ve ‘özerk yönetimin devlet başkanı’ konumundaki Mahmûd Abbâs’ın ‘erken seçim kararı’ alacağını açıklaması ile, halkın yüzde 65’inin oyunu almış olan ve amma, hükûmet edememesi için, iç ve dış bütün karşıt güç odaklarının elbirliğiyle engellenmeye çalışılan HAMAS’ın bir silahlı çatışmadan da öteye, hattâ bir ‘iç savaş’ noktasına doğru geldiği görülmekte..

Tabiatiyle, kendisi için başka çıkar yol bulamıyan, safdışı olmakta olduğu korkusuna kapılan taraf, son mermiyi kullanmaktan çekinmiyecektir..

 

Bu gibi durumlarda, ideolojik mücadelerin boyut ve mahiyetini kavramayanların hemen kolaycı yorumlara kaçtığı görülür.. Bu son durumda da öyle oldu: ‘Yahu, İsrail’le savaşırken, bu ne ayrılık? Bu arablar adam olmazlar..’ Vs..

 

Halbuki, taraflar birbirlerini ‘bertaraf edilmesi gereken asıl düşman’ olarak görüyorsa, o zaman, bütün öteki düşmanlıklar ikinci plana itilmiş olmaz mı?

 

Üstelik ertelenmiş hesablaşmaların daha az tehlikeli olduğu da söylenemez..

 

25 yıl öncelerde Afganistan’da, Sovyet Rusya işgaline karşı, çeşitli ‘İslamî’ terimleri isim olarak alan yığınla ‘cihad’ grupları bir ‘ölüm-kalım savaşı’ verirken, kendi aralarında da korkunç şekilde savaşıyorlardı. Hattâ, düşman için döşedikleri mayın tarlasından karşı grubun geçmesine bile ses çıkarmıyacak kadar!!..

 

Sonra, bir anlaşma imzalandı ve bütün o ‘İslamî’ teşkilatlar bir ‘vahdet bayrağı’ kullanma kararı aldılar. O bayrağın, flamanın üzerinde, ‘Vahdet-i İslâmî, berâ-y’ı âzâdî-i Afganistan’ (Afganistan’ın kurtulması için İslamî birlik) yazısı yazılmıştı. O ibareyi okuduğumda, rahatsızlık vereceğimi bile bile, hemen, bir mantıkî yanlışlığa dikkati çekmeye çalışmıştım: ‘Yani, hedef İslam Birliği değil, Afganistan’ın kurtulması!.. Afganistan kurtulduktan sonra yine birbirimizle boğuşmaya devam!.’

 

Çünkü, o ibaresinin mazmûnunda bu mâna vardı.. Halbuki, İslam Birliği idealini aklın ve inancın gereği ve Allah rızası için zarurî bilmek/ görmek gerekiyordu.

 

Nitekim, gruplar arası kısa süreli bir ‘ateş-kes’ten sonra, yine eski havaya dönüldü.. Herkes İslamî birlikten sözediyor, ama, birleşilecek yerin kendi lideri veya teşkilatı olduğunu iddia ediyordu.. Hele, 1988’den itibaren Sovyetler çekilmeye başlayıp, komünistler Hükûmet’ten bertaraf edildikten sonra ise, bütün o ‘cihad’ teşkilatları birbirleriyle korkunç bir boğuşmaya girdi..

 

Acı ‘Talibân’ denemesi, o çaresizliğini semeresi olarak ortaya çık(arıl)mıştı..

 

Sosyal ve siyasî mücadelelerin temelinde, iktidarı ele geçirmek hedefi vardır.. İktidarı ele geçirmekten hedef, şahsî veya nefsanî arzularını tatmin ise, bu, elbette ki, çarpık bir zihniyettir.. Ama, asıl hedef, bir inancın, bir görüşün hâkim kılınması ise, iktidara ulaşmak için mücadelenin çirkin veya ayıplanacak bir tarafı yoktur.. Çünkü, hâkim olamadığınız zaman, mahkûmsunuz demektir. Mahkûm ve esir olarak yaşamayı kabullenenler için zâten mücadele sözkonusu değildir..

 

Bu, bütün sosyo-politik mücadelelerin gerçeğidir.. Yani, sadece arablara veya Müslüman toplumlara mahsus bir hâl değildir..

 

Yunan güçleri, Batı’lı emperyalistlerin desteğiyle bütün Batı Anadolu’yu işgal ettiği günlerde, Sakarya Savaşı günlerinde, Sultan Vahdeddin, ‘orduları’nın zaferi için, telgraf başında dualarını bildirirken, birileri hangi hesabları yapıyordu, hatırlayalım.. Veya da, Yunan güçlerinin korkulu rüyası Çerkez Edhem’i, ileride kendileri için bir tehlike olarak görenler, Edhem’i ve güçlerini beklemediği bir anda kuşatıp, üstelik de Yunan güçlerine iltica etmeye mecbur bırakmadı mı? (Ki, iki ateş arasında kalmış olsa bile, Edhem’in en büyük hatası, ölmek yerine o sığınmayı tercih etmesi idi..)

 

Şimdi dost gibi gözüken Talebanî ve Barzanî, 10 yıl önce, birbirleriyle ve onbinlerce insanı eriten bir ateşin içinde nasıl da kıyasıya boğuşmuşlardı; Irak’da..

 

Avrupa’da da olmadı mı sanki, aynı kanlı iş boğuşmalar?

 

Nazi’lerle karşıtları öyle kolay mı bertaraf ettiler birbirlerini?

 

Ya, İspanya İç Savaşı?

 

Keza, Çin’deki Mareşal Çan Kay Şek ve Mao arası korkunç savaş?

 

Orta ve Latin Amerika’daki çetin ve kanlı iç savaşlar?

 

Rusya’da 12 yıl öncelerde, Yeltsin’in rakiblerini bertaraf etmek için, Moskova’da Parlamentoyu günlerce, canlı tv. yayınlarıyla dünyaya verilen haliyle, topa tutması..

 

Hattâ, İsrail rejimi başbakanı İzak Rabin’in, 5 Kasım 1995’de, kendisinden daha da fanatik bir siyonist yahudi genci tarafından, ‘dâvaya ihanet ettiği’ gerekçesiyle öldürülmesi de aynı kabilden değil midir? Keza, Amerikan emperyalizminin kendi iç dinamiklerindeki denge bozukluklarından ortaya çıktığı anlaşılan, ancak, tehlikeyi bertaraf etmek için, dış tehlike olarak İslam ve Müslümanların üzerine atılan o korkunç ‘11 Eylûl 2001 Saldırıları’?

 

Aynı taktiğin bizdeki ‘laik/kemalist’lerce de denenmiyeceğini mi sanıyorsunuz?

 

Demek oluyor ki, bir takım sosyo-politik mücadeleler silahlı bir savaşa dönüştüğünde, birilerinin hemen ‘Yahu, aptallar, düşmanınız varken bu savaş niye..’ demek, bir iyiniyet temennisinden öteye bir mâna taşımaz.. Aslolan, düşmanlıkları bertaraf edebilecek bir yol bulabilmektir.. Yoksa, ertelenmiş düşmanlıklar, açık düşmanlıklardan daha az bir tehlike değildir..

 

Şimdi, Filistin’de de, ‘HAMAS’ ile ‘El’Feth’ arasında, bir kaçınılmaz boğuşma merhalesine gelinmiş bulunulmaktadır. ‘Savaş baltaları’nı ortaya çıkaran ‘El’Feth’ lideri Mahmûd Abbâs ve onun hâmileri olan İsrail rejimi ve Amerika yarınlarda, hiçbir şanslarının kalmıyabileceğini düşünüyorlar.. Bu yüzden bu merhaleye gelindi..

 

Müslüman Filistin halkının, kendisine yalan söylemeyip, bedel ödemeyi göze alan HAMAS liderliğiyle birlikte hareket etmesi halinde, zafer, şimdiden kazanılmış sayılabilir. Utanç ise, düşmanla işbirliği yapanlarındır!

 

 

Aynı yazarın bu yazısı sana cevap teşkil eder umarım...........İnsanların geneline has hastalıkları sadece Müslümanlara has kılma, o zaman anlarız ki tarafsız bakıyorsun tarihe......

  • 3 hafta sonra...
  • Cevaplar 51
  • Görüntü 7,1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
Verdiğin ayette havarilerin ne amaçla mucize istediklerine dikkat et...

"Sana inanmıyoruz mucize indirirsen inanırız" demiyorlar..!

Rızıklanmak için mucize istiyorlar..

Daha detaylı bilgi için bu ayetin tefsirine bakılabilir..

Allah'a inamak için çok fazla bilgin olmak gerekmiyor..

Zaten aşikar, her zerre Allah var diyor...,

Bizleri oluşturan, yöneten bir irade var diyor..

 

Saygılar..

 

Sayın sedat,senin bahsettiğin ayet maide 114

 

114- Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım, Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!" dedi

 

Ayette görüldüğü gibi havarilerin bir sözü yok.Havarilerin sözleri bir önceki ayette

 

Maide 113- Havâriler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalblerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım" dediler.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.