Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2006 18 yıl Gün kimi zaman hakikate doğarken kimileyin karanlığa koşar. Şimdi bir gün daha dönüyor aydınlığa doğru. Susturulmuş, pıstırılmış, korkutulmuş, aç bırakılmış, cahil bırakılmış, ödü kopartılmış bu millet gün gelecek hesap soracaktır. Şayet soramazsa bütün metdana gelmiş kötü hadiselerden kendisi de mesul olacaktır çünkü... Artık özgür düşünceyi daha çok bastıramayacak, bu milleti daha çok dövemeyecekler. Bu meyanda iki alıntı yapıyorum.' ''Bayındır eski Savcısı Gültekin Avcı'dan ilginç çıkış. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararıyla Kars'a atanan Avcı, düzenlediği basın toplantısında Danıştay saldırısını 'Özel Harp operasyonu' olarak nitelendirdi. Atabeyler Çetesi ve İsmailağa cinayetinin de Özel Harp yöntemlerinden olduğunu savunan Avcı, operasyonların amacını ise şöyle açıkladı: "AB sürecinde demokrasiye darbe vurmak, mütedeyyin insanlara darbe vurmak, siyasi iktidarı zor durumda bırakarak cumhurbaşkanını seçmesini engellemek ve ülkeyi istikrarsızlaştırmak". Avcı ayrıca, bu olaylarla ülkede yeni bir 28 Şubat ortamı oluşturulmaya çalışıldığını savundu. Karanlık İlişkiler-Susurluk, Şemdinli ve Danıştay Olaylarının Şifresi ile Doğu'nun İstilası isimli kitaplara da imza atan Avcı, amacının 'yolsuzlukları ve ihanetleri' ortaya çıkarmak olduğunu söyledi. Asker ya da sivil, adaleti çiğneyen her devlet adamının cezalandırılması gerektiğini söyleyen Avcı, "Yargının ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yedeği yoktur, eleştirilemez." sözüne de katılmadığını dile getirdi. Avcı, "Her kurum eleştirilebilir." dedi. Şemdinli iddianamesinin ardından meslekten ihraç edilen Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'ya da destek veren Avcı, "Sarıkaya'nın iddianamesi fevkalade isabetli. Sarıkaya'nın ihracının ardından, bir yolsuzluğun içinde asker varsa, cesaret gösterecek savcı çıkamayacak. Çıkarsa tanrıların gazabına uğrayacak." ifadelerini kullandı. Sarıkaya'nın sadece görevini yaptığını belirten Avcı, böyle bir savcının İtalya ya da ABD'de olması halinde milli kahraman ilan edileceğini söyledi. '' Gün gelecek bu millet kendisine darbe yapanları da kendisini medeniyetin gerisinde bırakanları da kendisini Cumhuriyetten, demokrasiden, muassır medeniyetler seviyesinden uzaklaştırmaya çalışanları da hakettiği yere, tarihin karanlıklarına gönderecektir. Medyadaki soysuzlaşma ile ilgili şu makaleyi de Atılgan Bayar'dan alıntılıyorum. '' Yahu bu cemaat İsmail Ağa cemaati gibi kapalı bir cemaat değil ki… Aczmendiler gibi radikal değil ki… Faaliyetlerini gizli saklı, yasadışı yollarla yapmıyor ki… Zaman Gazetesi ortada, Samanyolu Televizyonu, Türkiye içindeki ve yurtdışındaki okullar ortada… Vakıflarını teker teker biliyoruz… Bir şey saklamıyorlar… İdeolojik konumunu da biliyoruz: Arap İslamı’na karşı, Türk İslamı kavrayışının altını çiziyorlar. Öyleyse bu endişe niye? Artık sayıları yedi haneli rakamlarla, etki alanları bunun dört katıyla ölçülebilir olduğu için mi? Yoksa, cemaatin devasa gelişimi; hem devletin, hem de cemaat liderinin ‘kontrolünün dışına’ çıkabilme ihtimali oluşturduğu için mi? Bir Orta Asya seyahatim sırasında, bu cemaatin yöneticilerinden biri kulağıma organizasyon toplantılarına, ‘MİT, Genelkurmay, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıklarından görevliler davet ettiklerini’ fısıldamıştı. Bu iddiayı Hürriyet Gazetesi’nde yazmıştım. Bu güne kadar, hiçbir yerden yalanlanmadı. Dolayısıyla bu cemaatin oluşturduğu endişe havasının ‘ideoloiik’ bir sebepten çok, ‘kontrol dışı’na çıkabilecek kadar büyümüş olmasından kaynaklanıyor, diye düşünebiliriz. Başka ülkelerin etki alanına girebileceğinden endişelenen cemaate, sırf böyle bir ‘endişe’ üzerinden yüklenilmesini ise pek anlamlı bulmuyorum. Eğer hala böyle bir endişe söz konusu ise, başından beri bu cemaatin içinde bulunan, cemaatin açıklığına rağmen onu iyi değerlendiremeyen Devlet’in bir başarısızlığı söz konusu olabilir. Devlet, eğer ‘Fethullahçılık’ diye bir suçtan bahsedecek bir duruma gelirse, milyonlarca insanı nasıl cezalandıracağı sorusuna da bir cevap bulmalıdır. Öte yandan cemaatin bir ‘ortak akıl’ taşımadığı, yönetim zafiyeti endişesi ise, tamamen yersiz bir endişe de değil. Biz gazeteciler, bu devasa cemaat ile her temas ettiğimizde bu gerçek ile yüzleşiyoruz. Yıllar önce, Hürriyet’de yaptığım değerlendirmeler, cemaatin lideri Fethullah Gülen tarafından kendi imzasıyla çok saygın bir üslupla taltif edilirken, Gülen’e niçin ‘hocaefendi’ diye hitap etmediğimi sorgulayan küfürlü mailler almıştım. Bugün de, cemaat ile veya İslam anlayışıyla ilgili yazılarım, yüksek seviyede değerlendirilebilirken, varoluşunu bu cemaate sığınarak tanımlayan bazı terbiyesiz ‘doçent’lerden hakaret mailleri alabiliyorum. Bunu birçok gazeteci arkadaşım yaşıyor. Görüyoruz ki, gerçekten ‘cemaat içi’nde bir ‘ortak akıl’ sorunu var. Ancak bu sorunun iki sorumlusu olduğunun altını çizelim. Devlete sonuna kadar açık olan bu cemaat ile ilişkilerini başarıyla yönetemeyen Devlet’in sorumlu olduğunu söylememiz gerekir. Aynı şekilde, bu sorunu yaşayan cemaatin bir yönetim çalışması yapmasında da fayda bulunmaktadır. Sonuç olarak, elbette ‘Emniyetteki Fethullahçı Kadrolaşma’ konuşabilir, Milli Eğitim kadroları tartışılabilir, hatta bunlara yönelik operasyonlar da düşünülebilir ama bu milyonlarla ifade edilen cemaatin ‘istenmeyen etki alanlarına açık’ olmasına mani olamaz. Dolayısıyla, bu noktada ‘devlet aklı’nın bu cemaati değerlendirirken kendi kusurlarını da görmesi gerekirken; cemaati yöneten iradenin de açıklığını abartıp, devletine doğru attığı adımları sıklaştırmasında fayda mülahaza ediyorum. Sonuç olarak, ‘Fethullahçı’ diye adlandırılan cemaatin medyada onurunun kırılmasına devam edilmesinin, devleti ile barışık dindarları hayalkırıklığına uğratacağı açık. Öte yandan, içinde ‘devlete karşı manuple edilebilir’ unsurları bulundurabilen cemaatin de bir güven tesis etmesi zorlaşabilir. Türk İslamı’nı vazeden, bu özelliği ile yurtdışında Türkiye’nin iddiasını seslendirebilen bu cemaat ile devlet arasındaki ihtilafın, yine bir güçlü ‘devlet aklı’ ile derhal çözülmesi Türkiye’nin lehinedir. ‘KIRAL ÇIPLAK’… MEDYA NOTU: Fethullah Gülen Cemaati’ne medya tarafından gösterilen ilginin büyük kısmının ‘tiraj’ kaygısından yaşandığını da artık itiraf etmenin vakti gelmiştir. Üzerinde Fethullah Gülen yazan her medyanın büyük ilgi ile karşılaşması bir ‘ticari operasyon modeli’ geliştirmiştir. Tirajda sıkışan yayınların, aniden ve ‘bağlam dışı,’ tiraj beklentisiyle “Fethullahçılar” yayını yapması da endişeyi besleyen unsurlardan biri olarak, soğukkanlılıkla değerlendirilmelidir.'' Artık milleti iki suikastle kandıramayacaklar. Atıgan bir kaç bomba ile bu milleti sindiremeyecek, ezemeyecekler. Gün döner karanlık biter... Jakobenler, hitlerciler, rantçılar millet düşmanları, döverek adam etme heveslilere hepinize iyi dünler diliyorum, sizi tarihin derinliklerine emanet ediyorum, orada musoliniler , hitlerler, nemrutlar , firavunlar, stalinler sizi bekliyor. bozan
Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2006 18 yıl Iclerinde,bu Cumhuriyete,bu Cumhuriyeti kuranlara,bu Cumhuriyeti yasatmaya calisanlara,bu Cumhuriyet icin her fedakarliga katlananlara,duyduklari kini kusamayanlar,onlari ya fasist düsünceli olarak,ya Hitlerci,mussolinici,stalinci veya bilmem neci olarak göstermekle akillari sira demokratliklarini özgürlükcü olduklarini ispat etmeye calismakta halbuki birilerine yalakalik yaptiklarini farkedemiycek kadar kendi egolarinin esiri olduklarini itiraf edememektedirler.Kendi ordu mensuplarinin konusmalarini anti-Demokratik olarak yorumlayanlar ve o konusmalari alkislayanlari ise balyozla dayakla yola getirme taraftari olarak suclayanlar,bir yabanci elcinin Türkiyenin gelecegini ilgilendiren hayati konularda gazetelere aciklama yapmasini tek bir kelime ile kinayamamaktadirlar.Türkiyeyi savunanlara veryansin eden,fakat Türkiyeyi bölmeye calisanlari,Türk milletine yatip kalkip küfredenleri demokrasi havarisi olarak gösteren carpik ve sakat zihniyet,milleti esir alinmis gibi tanimlayarak sözüm ona özgürlükcü bir kilifa bürünürken aksini söyleyenleri ise millet düsmani olarak tanimlamak gibi bir yanlisin icine düsmektedirler. Bunlarin kimin borazancibasiligini üstlendigini fazla arastirmayada gerek yoktur,cünkü,borazan calanlar icin,sunun veya bunun olmasi önemli degildir,borazan caldiranlar oldugu sürece calanlar hep olacaktir. saygilarla
Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2006 18 yıl Sevgili bozan kendi düşüncesini yansıtan birini bulmuş sonunda... Ama bakın ki bozan arkadaşımızın klavuzu olan bu savcı kim... Gültekin Avcı, Fethullah Gülen'e yakınlığıyla biliniyor. İzmir Bayındır'dan önce Ortaca'da görev yapan Avcı, Öğrencilerine 'Cennetle müjdelenen kadınlar' gibi biri Arapça 4 dini broşür dağıtan öğretmen hakkında açılan soruşturmanın sonucunda takipsizlik kararı veren bir savcı... Yu bu savcı (Gültekin Avcı), bu kararının nedenini 'öğretmenin davranışında propaganda var ama suç yok' diyerek açıkladı. Gültekin Avcı, Ortaca'da görev yaparken, İşçi Partisi'nin AKP hükümetini eleştiren bütün bildirileri hakkında soruşturma başlatıyor ve gerici öğretmenin hareketinde suç unsuru bulmayan Avcı'nın, AKP hükümetine yönelik eleştirileri suç sayması, Cumhuriyet savcısının hukuk anlayışını da gösteriyor... Hayrıca Adalet Bakanlığı müfettişlerinin Gültekin Avcı hakkında yaptığı son teftişte, "Psikolojik sorunları olduğu" iddiasıyla, "Emsaline göre birinci sınıfa terfiye temayüz etmediği" şeklinde rapor verdiği de ortaya çıktığını belirtmiş bulunmaktadır... Gerici, yobaz ve dini kesim geçenlerde verdiğim gazoz örneğinde olduğu gibi Devleti, Orduyu ve Cumhuriyeti karalamaya, çamur atmaya kalkan insanları ne yazıkki akli durumuna bakmaksızın, ya da kim olduğunun bile önemi olmadan önemseyebiliyor... Çok yazık... 83. yılını kutladığımız bu günlerde bu gibi konularla gündeme gelmek hem aksız, hem mesnetsiz, hemde ciddiyetten uzak iftira dolu buluyorum...
Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2006 18 yıl Yazar Geçenlerde bir bürokrat vazifeli olduğum yıllarda ben de bomba attırdım ne var bbunda dedi Şemdinli vakası ile ilgili olarak. Bir de üstüne bu sefer beceriksiz davranmış bizim çocuklar dedi. Sonra mahkemeye ifade verdi ben öyle demedim dedi ve herhangi bir ceza almadı. Bu hadiseleri önemsemek gerekli diye düşünüyorum ve iki haberi daha buraya alıntılıyorum, birisi jitem ile ilgili diğeri ise yine ''bizim çocuklar'' ile alakalı. ''JİTEM'ciden müthiş iddialar Daha önce Musa Anter cinayetine karıştığını itiraf eden eski JİTEM'ci Abdülkadir Aygan, şimdi de aynı dönemde ortadan kaybolan İlyas Eren ile infaz edilen Mehmet Emin Ayhan'ın ailesi ile avukatlarına e-mail yazıp, cinayetlerin detayını anlattı Birçok faili meçhul cinayetin tetikçilerinden eski Jİ- TEM'ci PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan, 11 Mart 1997'de kaybolan İlyas Eren'in akıbetini soran Diyarbakır Barosu avukatlarından Semir Güzel'e ve Diyarbakır Silvan'da 14 yıl önce faili meçhul bir cinayete kurban giden Dr. Mehmet Emin Ayhan'ın eşi Cennet Ayhan'a, İsveç’ten yazdığı e- maillerle yanıt verdi. 1990-1999 tarihleri arasında Diyarbakır'da yaşadığını ve bu yılların 48 yıllık ömrünün en ağır ve en acı yılları olduğunu ifade eden Aygan, "Mümkün olsa da ömrümün bu kesimini hayatımdan silebilseydim. Fakat ne mümkün hayat bir film şeridi değilki geriye sarabilesin" dedikten sonra, Türkiye'nin AİHM'deki davasında 30 bin euro tazminat ödemeye mahkum olduğu İlyas Eren'in akıbeti hakkında şunları kaydetti: "Ok yaydan çıktı. Şimdi ne desek nafile. Kayıplarımız çok oldu. O lanetli yıllarda Saraykapı denilen eski alay binasında çalışıyorduk. Aynı binada Diyarbakır Jandarma İstihbarat Timi de kalıyordu. JİTEM Grup Komutanlığı adam kaçırma, öldürme gibi faaliyetleri durdurmuştu. Aynı yıl Binbaşı Ali Yıldız Grup Komutanlığı'na tayin edilmişti. O da sadece istihbarat işiyle uğraşmamızı emretti. Fakat nedenini bilmiyorum, TİM komutanı Yüzbaşı Zahit Engin emrindeki rütbelilerle birlikte dur durak bilmiyordu. Hergün tanımadığımız insanlar, gözleri ve elleri bağlanarak beyaz Toros arabalarla Saraykapı'ya getirilip hücrelere atılıyordu. Bu insanların çığlıkları en hain Kürt’ü bile çileden çıkarmaya yeterdi. O tarihlerde azılı faşist Zahit Engin'in timi durmadan Kulp bölgesine gidiyor ve insanları avlar gibi tutup getiriyorlardı. Diyarbakır merkezinde de gündüz gözüyle yurtsever insanları 'PKK'lı terörist' suclamasıyla ölüm hücrelerinde boğuyorlardı. Bu ölum mangasının başında Yüzbaşı Astsubay Nuri Ateş (Oguz), Uzman çavuş Yüksel Uğur Zaza Sexo), Uzman Çavuş Abdulkadir Öztürk, Uzman Çavuş Cemal Kılıç (Hakan), Astsubay Levent ve Uzman Çavuş Ali adlı şahıslar vardı." KAYIP DOKTORUN EŞİNE DE YANIT VERDİ Aygan, Diyarbakır'ın Silvan İlçesi’nde 14 yıl önce faili meçhul bir cinayete kurban giden Dr. Mehmet Emin Ayhan'ın eşi Cennet Ayhan'a gönderdiği e-mailde ise, Ayhan'ın öldürülmesinde baş sorumluların Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanı Albay İsmet Yediyıldız ve Silvan İlçe Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Bülent Eroğlu olduğunu ileri sürdü. Aygan, şöyle devam etti: "Ben sadece o sırada kimlerin bu işin peşinden koşturduğunu, tanık olduğum faaliyeti açıklayacağım. 1992’de Cem Ersever Ankara'da görevliydi. Onun Dr. Mehmet Emin Ayhan olayıyla ilgisi yok. Olayın baş sorumluları Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanı İsmet Yediyıldız, Silvan İlçe Jandarma Komutanı Bülent Yüzbaşı, MHP'li Zahir Karadeniz, MİT elemanıyken Silvan'da bir kahvehanede uzun namlulu silahla öldürülen Abdulkadir Topçu'nun oğlu Muhsin adlı kişilerdir. Eylemi yapan Adil Timurtaş ve başka bir itirafçıdır. Eylemi gerçekleştirmek için bunlar Yedi Bela İsmet'ten (I.Yediyildiz) ve Bülent Yüzbaşı'dan para almışlardı. O sırada bu olay bu karanlık güçlerin dönemindeydi. Adil benim komşumdu. Ağzı gevşekti. Olayı o ve Zahir Karadeniz anlattılar. Benim çalıştığım yer ile bunların sıkı ilişkisi vardı. JİTEM dışında gerçekleştirilen bu olaydan bu şekilde haberdar olmuştum." Zanlılar sabıkalı Mehmet Emin Ayhan'ın öldürülmesinde yer aldığı iddia edilen eski MHP'li ve şimdi İzmir'de bir siyasi parti içinde faaliyet gösteren M.Zahir Karadeniz'in adı, onlarca cinayetten dava açılan JİTEM ana dosyasında da geçiyor. Halen Diyarbakır Askeri Ceza Mahkemesi'nde görülen ve birçok faili cinayette yer aldıkları tespit edilen Uzman Çavuş ve itirafçılarla birlikte yargılanan M. Zahir Karadeniz hakkındaki dava devam ediyor. Dönemin Silvan İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Bülent Eroğlu'nun adı ise bölgeye yabancı değil. 1992 yılında SHP Diyarbakır Genel Meclis Üyesi Mehmet Menge'nin öldürülmesi için tetikçi tutan Yüzbaşı'nın olayı, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e kadar yansımıştı. '' Bu da İyi çocuklar ile ilgili '''İyi çocuklar' Uludere'de Şırnak'ın Uludere İlçesi'ne bağlı Ortaköy'de, 28 Ekim Cumartesi günü araçlarındaki el bombaları, uzun namlulu silahlar ve bazı evraklarla vatandaşlar tarafından yakalanan uzman çavuş ve astsubaylar bölge halkında Şemdinli sendromuna neden oldu. Araçtaki 3 kişi serbest bırakıldı. EYLEM İÇİN KEŞİF İDDİASI Olaydan birkaç gün önce Şırnak Uludere'ye bağlı Irak sınırına sıfır noktadaki Ortaköy çevresinde sürekli dolaşarak dikkatlerini üzerine çeken Tofaş Kartal marka beyaz araç ilçe girişinde korucular ve vatandaşlar tarafından durduruldu. Araçta, uzun namlulu silah ve doküman bulan vatandaşlar ile korucular, aracın içindeki sivil giyimli 3 kişiyi tartaklayarak indirdi. Sonradan biri astsubay ikisi uzman çavuş olduğu öğrenilen 3 kişi, "Biz jandarma istihbaratındanız. Bölük komutanını arayacağız" dediler. Karakola haber verilmesi üzerine Ortaköy Jandarma Bölük Komutanı, askerlerle olay yerine geldi ve jandarma görevlileri ile sivil plakalı aracı götürdü. Plaka yine sahte çıktı 28 Ekim 2006 Cumartesi günü Ortaköy girişinde durdurulan 73 SH 839 plakalı Kartal marka arabanın plakası da, Şemdinli olaylarında kullanılan arabanın plakası gibi sahte çıktı. Trafik kayıtlarına göre, sözkonusu plaka, trafik cezası borcundan dolayı Emniyet ekiplerince bağlanan Silopi'ye kayıtlı 1981 model bir BMC kamyona ait. Arabanın plakasının depodan çalındığı iddia ediliyor. Şemdinli'de, 9 Kasım 2005 günü Özipek Pasajı'nda Seferi Yılmaz'a ait kitapevine el bombası atılması sonucu 1 kişi ölmüştü. Bombayı atarak kaçan Veysel Ateş'i takip eden vatandaşlar pasaj dışında bekleyen 30 AK 933 plakalı aracın içinde yakalamışlardı. Arabadaki diğer iki kişinin ise astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz olduğu ortaya çıkarken, 30 AK 933 plakanın sahte olduğu ve Konya'ya kayıtlı bir traktöre ait olduğu belirlenmişti. Olaydan sonra açılan Şemdinli davası devam ediyor.'' Bu arada şunu eklemek istiyorum, dönüş yok artık öyle bir yola girdik ki bütün hukuksuzluklar er geç aydınlanacak.. bozan
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.