Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Yazar:Ali Osman Kim derdi sonu bu öyle bir askin Belki kurumustur çoktan gözyasin Kutlu olsun sana bu yeni yasin Bana da sensizlik dogum gününde Kirilan kalbim var dinmez bir kini Ömrümce sürecek aska yemini.. Kavusmak imkansiz artik sevgilim Dönüsü olmayan yola karistin.. Kendini bos yere teselli edip Sevdadir nasilsa geçici deyip Yasli gözlerini gizlice silip Bakip da yüzüme gülecek misin? Kendime bile geçmiyor artik sözüm iste bir kürek mahkumu Iste bir yürek mahkumu Kapinda yine Bitmedi bu kara sevda Bitmiyor be kahve gözlüm!.. Kendilerini hep "çok" bizi hep "yok" saydilar. Ve sonra kuyruklu bir yildiz gibi kaydilar, kayboldular.. Kazimak ulu agaç gövdelerine adimizi Yazmak her seyi bir bir kumlarin üstüne O her iskenceye mahkum olmuslugumuz O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne. karsiliksiz sevginin vefasiz sevgilinin bombos kalan bir elin acisini bana sor.. Kalbimde arama eski yerini Sen gözümden akan sele karistin Istesem de artik sevemem seni Hasret rüzgarina yele karistin.. Kalbim saril diyor aklimsa birak Gönlüm hep seninle ellerim uzak Sen yolun basinda ben de son durak Kahir dolu rüzgarlar esiyor içimde Yikilip kaliyorum bu sagir aksamlarda Beni sensizlige nikahladilar Yenildim duygularima Yenildim gururuma aglayamadim Simdi sanadir bu aglayisim Kaç kere yasadim ben bu romani Ne zaman sevdimse ayrilik vardi Hep kendim kuruttum gözyaslarimi Ne zaman sevdimse yalnizlik vardi Kaç gece terk ettim kaç sabah kostum Seninle doluydum sensiz bombostum Geç olsa da aski sende bulmustum Kaderimi bastan çizemez miydin Bu kördügümü sen çözemez miydin Daha önceleri gelemez miydin Ah benim hazanim eylül bakislim.. Iste resimlerine bakip avunuyorum Hayallerim yetiyor bana ne güzel Zaten ölesiye hasretim aydinliklara Ve bitimsiz bir özleyis bendeki Kanatlanabilirim, uçabilirim belki Bana gel deme! Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Sone-1 Artmasını isteriz en güzel varlıkların Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla. Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla: Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin. Kendi ateşin besler ruhunun alevini: Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin, Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini. Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün, Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır, Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün. Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır. Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak Varlığın da mezar da güzelliği yutacak. Sone-2 Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı, Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık, Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık: O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir, Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu; Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir, Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu. Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara “Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen “Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,” Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen. O, sen yaşlandığında yeniler varlığını, Soğuktan donan kanın duyar ısındığını. Sone-3 Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle: Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana, Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle, Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana. Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek? Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi, Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek? Sen annenin aynası olmuşsun da o sende Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını; Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını. İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin, Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin Sone-4 Yola koyuldum ama, ilerlemek ne de zor; Şu yorucu yol var ya, ben sonuna vararak Rahata kavuşmayı umarken, şöyle diyor: “Sen ne kadar gidersen dostun o kadar ırak.” Beni götüren hayvan, üzüntümün yorgunu, Güçbelâ yürür benim dert yükümü taşırken; Zavallı, bir sezgiyle öğrenmiş sanki şunu: Binicisi hız sevmez senden uzaklaşırken. Kanlı mahmuzum bile onu öne süremez Sağrısını öfkeyle bazen dürtükleyince; Yalnız inilder de, başka yanıt veremez, O, derisini deşen mahmuzdan keskin bence. çünkü o inleyişten şu doğuyor kafamda: benim derdim önümde, sevincimse arkamda. Sone-5 Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü Özenle, incelikle yaratan şu saatler Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser. Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür, Yok eder ********* kışın kucağına atarak; Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür: Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak. Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz, Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu, Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz: Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu. Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek. (William Shakespeare) Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Şarkı Söylüyorum Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye Ömrümün şu son günlerinde Don üstünde bir resim gibi Memnun edişimiz Yüreğimizi Taşlar atarken gölcük üstünde Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye Harikalar gününü yaşadım Siz ve ben hatırlayalım Ve yılların duvarlarını aştım Mucize yüklü kulaklarım Değil ki devran eskisi gibi Harikalar gününü yaşadım Gidelim ki bu parmaklar çözülsün Anlımız gibi şerefiyle İlk sen gözlerinle görürsün Bizden alçak bulutları Ve dizlerimizde çayır kuşları Gidelim ki bu parmaklar çözülsün Ay ışığı yaptık biz Saraylarımız ve heykellerimiz için Öldürüyorsalar bizi önemli midir Geceler düşecektir bir bir Komüncü oldu artık Çin Ay ışığı yaptık biz Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde Bu hayat nice manzaralara sahne oldu İnsan ulaşıp doğal büyüklüğünü buldu Sesi ormanlar dağlar Sırlar ve denizler üstünde Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde Evet zaman geçsin diye şarkı söylüyorum Kemana karşı yıpranır kemane Taş ta kaydırmaca oyununda Ve dokunaklı aşkım Eğik gölgeme astığım Şarkı söyleyerek geçiriyorum zamanı Zaman geçsin diye şarkı söylüyorum (Louis Aragon ) Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Huzur Daglara sinmis huzur, En kucuk kipirdanis yok yapraklarda, Kuslar ormanda suskun, Sabret yakin birgun sende huzur bulursun (Johan Wolfgang von Goethe ) Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Bir gün uyanacaksın serin sabaha İşe gitmek gelmeyecek içinden Yalın ayak vuracaksın kendini sokaklara Ruhun çıplak Yüreğin çıplak Düşüneceksin zamanı Zaman geçiyor Sen özlediklerinin içinde kaybolmuş Kaybediyorsun Kaybolan özlemlerinde kaybediyorsun kendini Derin bir ah düşecek çıplak yüreğinden Bir ah düşecek çıplak ayak izlerine Sokak taşlarının arasına dolacak isyanın Bir gün uyanacaksın serin sabaha Her şeyi ardında bırakacaksın Atacaksın kendini bir sahil kenarına Dalgaların sesine vereceksin kendini Yalnızlığında bir sevinç kaplayacak ruhunu Yalnız olmadığını anlayacaksın Sana dokunan dalga sesinde sen olacaksın Bakışlarına dolan mavide sen olacaksın Ardında kalanların kalabalıklığında kalacak yalnızlığın Dalgalar aşkı fısıldayacak Uzun süredir ilk kez yüreğin duyacak bu kadar derinden İlk kez ruhuna ulaşacak aşkın sesi Anlayacaksın özlemişsin yaşamayı Özlemişsin yaşamayı yarını düşünmeden Özlemişsin aşkı Bir yaşayamadıklarını düşüneceksin Yaşadığını sandığın şeyleri düşüneceksin Bir de yaşamak istediklerini Özlemlerini düşüneceksin Dalgaların sesi bastıramayacak isyanını Bir derin ah dökülecek çıplak ruhundan Bir ah dökülecek çıplak ayaklarına Denize karışacak isyanın Bir gün uyanacaksın serin sabaha Geceden kalan bir rüyanın kırıntılarıyla Teninde emanet ürpertilerle Atacaksın kendini bir ormanın içine Ormanın sesleri dolacak ruhuna Sevişmeleri anacaksın Uzak bir ülkenin yitik şehrini anar gibi Yeşil bir yaprağa dokunacak parmakların Bir çiğ damlası düşecek Kolundan akacak parmaklarına Dudaklarına gidecek ellerin Bir ıslaklık kalacak dudaklarında Aklına yitik geceler gelecek Dudaklarının prangaladığı öpüşlerin ıslaklığını anacaksın Ruhuna değmeyen dokunuşlara düşecek aklın Sevişmeyi ne kadar özlediğini anlayacaksın Bir ah düşecek kurumuş dudaklarından Bir ah düşecek çıplak ayaklarına Ormanın yüreğine karışacak isyanın Bir gün uyanacaksın serin sabaha Yatağındaki soğukluğa gidecek aklın Ayaklarına vuran ağırlığı tutacaksın Özgürlüğünü anacaksın Çok eskilerde kalan bir çocukluk anısı gibi Özgürlüğünü özlediğini anlayacaksın Gözlerindeki ışıltıyı özlediğini anlayacaksın Çocuksu kahkahanı özlediğini anlayacaksın Yakmayı özlediğini anlayacaksın Yanmayı özlediğini anlayacaksın Baktığın her nesnede Kendini görmeyi özlediğini anlayacaksın Doğrulacaksın yavaşça Bakacaksın odandaki eşyalara Yabancı gelecek her şey Anlamsız gelecek bütün çabalar Bir ah dökülecek beyaz çarşafına Özlemlerin büyütmüş isyanını Bir karanfil açacak ahlarının düştüğü yerde İsyanlar çiçek açtırırmış, anlayacaksın Veya erteleyeceksin kendini yaşamayı yeniden Dün ertelediğin gibi Ve daha önceki gün ertelediğin gibi Ya da koparacaksın kendi isyanından yeşeren karanfili Takacaksın göğsüne kırılan prangaların müjdesi gibi Yaşayacaksın aşkı Yaşayacaksın özgürlüğü Yaşayacaksın yeniden kendini Anlayacaksın bilmediklerin bildiklerinin içinde gizli Ve anlayacaksın cesaretin korkularının içinde Ve anlayacaksın, özgürlüğün sadece senin elinde…. Gassan Satar Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2007 I. Serceler Goc Etmez bir serceyi incittin sen huznu yerlestirip sapanina en umulmadik aninda yaraladin aski. yerde bir parmak kar ya vardi ya yoktu sigirciklar daha yeni indirmisti dagdan kisi ormanda yapraklari ruzgar yerine ayaklar hisirdatiyordu ki bir serceyi incittin sen goce zorladin bir sece yuregi karda bir parmak kan ya vardi ya yoktu ama artik kar beyaz yagmaya utaniyordu. II. Kirlangicsiz Bahar Gelmez bir kirlangic yuvasini bozdun sen aciyi yerlestirip sapanina En umutlu aninda paraladin inanci “hani en buyuk gunahti, gozunun icine bile yuva yapsa dokunulmazdi” o da guvenmisti sacagina anneannemin eski deyislerine guvenen cocuklugum kadar oysa yerde bir dal papatya ya vardi ya yoktu urkek sesi titrek kanatlarindan ilkyazi topraga daha yeni birakiyordu ki, bir kirlangic yuvasini bozdun sen baharsiz biraktin bir kirlangic yuregi yerde bir top camur ya vardi ya yoktu ama artik papatyalar toprakta acmiyordu. III. Martinin Gozyaslari bir martiyi aglattin sen yalnizligi yerlestirip soluguna en yorgun aninda kuruttun denizi suda bir kulac dalga ya vardi ya yoktu haldeki balikci sarkisindaki neseyle isiniyordu ki bir martiyi aglattin sen denizsiz biraktin bir marti yuregi gozlerimde bir damla deniz ya vardi ya yoktu ama artik tum dalgalar yuregimdeki dalgakiranda kiriliyordu. IV. Kuslarin Acisi Tum kuslari sevdim ben Tum kuslari uzdum ben Cocuktum Buyudum ben Neseliydim Duruldum ben Kendimken ... küstüm... Yuvadan uctum, Kendimin avcisi, Kuslarin acisi oldum.... alıntı.. Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 Dinle iki yürek isyanı bu tek nefese sıkışan ve kimbilir daha kaç yüreğin birikmiş günahlarına uzanan umutların sızlıyor duyuyorum sıkıyorsun dişlerini bebeğim susuyorsun hayat dinlemeyi öğretmiş sana ki daha tatmadan aşkı kırılmayı öğrenmişsin kaç yanık dudak büyütmüş yüreğini açıyorsun ellerini bebeğim soruyorsun hiçbir şey imkansız değil sana sen kadar kapat koca adam bakışlarını ve dokun özenle sakladığım o çocuksu yanıma uzak değilim ki sana ben kadar... Reşide Sarıkavak Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 SESİN Serpil Başol -------------------------------------------------------------------------------- Sesin... Martı çığlıklarında Kıyıya çarpan dalgaların köpüklerinde Sesin... Nerden estiği belli olmayan hırçın rüzgarda Selam gönderecektim sana Giden gemilere yükleyecektim ... Uzaklarıma baktım Hiç gemi yoktu sana doğru giden Sesin... Yankılandı yine martı çığlıklarında Yağmurla karışmış iyot kokusunda Griye dönmüş lacivertimde Beyaz martıların kanatlarında Sesin... Martı çığlıklarında Benimle... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 Sessizdi yeryüzü Yeryüzünde biricik Akdeniz vardı Akdenizde Yalnız ikimiz. Beni seviyor musun dedim, Yumdu gözlerini uzaklığa, Tam sorulacak an, diye gülümsedi, Tam sorulacak yer. ------------------------------------------------------------------------ Akdeniz enginlerde kararmaktadır Ama Ben Öyle maviyim ki. Akdeniz bir gitmişlikle eski, uzak, Ama Ben Sahibi gibiyim yıldızların. Akdeniz seni bir daha yaratamaz Ama Ben Seni bir daha sevebilirim. --------------------- En eski adamlar benzerdi hayvanlara / Örtünmeleri çok azdı / Görünürlerdi daha çok / Daha çok ayakları / Daha çok gözleri vardı / /Eski adamlar / Yalan söylemezdi aydınlığa karşı / Dediklerinden dönmezlerdi / O yedi yıldıza karşı / Ağu içerlerdi eski adamlar / Baş eğmemek için / Gerçeği yaşatmak için / Nedir bu mırıldanma / Eski adamlar hayvandı desene" (s.13). Fazıl Hüsnü Dağlarca Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 ÜÇ GENCİN KALBİ Bir gemici tanırım Kalbini bir limanda bırakmış Ya kaybolursa? Ağlar çocukluğundaki gibi Kalbini almaya gidecek hâlâ Bir oğlan tanırım Derin yeşil gözlü Gönlü güney denizlerinin dibi Kalbi ise yerinde Birine vermeye gidecek Bir gemi arar durur Bulutlardan. Bir şair tanırım Onunki içler acısı Kalbini asla vermemiş Çalmışlar Kalbi eski bir efsanede saklı. ece ayhan .. rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi kent suskun ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde imlası bozuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan gecenin en serseri yanını alırım günceme durup durup şiirler yazmak yoluna yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan her gece yorganımın altında sakladığım kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana sen uykudayken babam her gece ölüyor şimdilerde annem nihavent bir çığlık oluyor bana en çok sensizlik koyuyor sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi uyanmak için eski bir aşkını anlatıyorken bana konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım kaç kez kanıyorum bir bilsen (ya da hiç bilmesen) sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor yastığının altında yalnızlığın var biliyorum oysa ben senden bir bardak su istedim akdeniz değil son yalnızı benimdir bu kentin istanbul arkamdan gelir ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız hep kendine mi saklarsın çocukluğunu ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış kayadan seken kurşun en serseri yanımız olur kimi zaman ve ben hep kendimi terk ederim senden her katilin aşkı her aşkın katili bir öncekinin faili hep ben olurum hep ben ölürüm içime uzanan koridorların ortasından hep gülerdin beni görünce bense sana hep geç kalırdım sona kalırdım sonra kanardım yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende hiçbir şeydim sen bende her şeyken canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin ve sevgisizlik alır bir gün seni benden işte bu yüzden sen hep sevil hep sevil sevil Kahraman Tazeoğlu Üstüm başım toz içinde Önüm arkam pus içinde Sakallarım pas içinde Siz benim nasıl yandığımı Nerden bileceksiniz Bir fidandım devrildim Fırtınaydım duruldum Yoruldum çok yoruldum Siz benim neler çektiğimi Nerden bileceksiniz Taş duvarlar yıkıp geldim Demirleri söküp geldim Hayatımı yıkıp geldim Siz benim neden kaçtığımı Nerden bileceksiniz Gökte yıldız söner şimdi Annem beni arar şimdi Sevdiğim var kanar şimdi Siz benim niye içtiğimi Nerden bileceksiniz Bir pınardım kan oldum Yol kenarı han oldum Yanıldım ah ziyan oldum Siz benim neden sustuğumu Nerden bileceksiniz Ben ardımda yaş bıraktım Ağlayan bir eş bıraktım Sol yanımı boş bıraktım hey Siz benim kime küstüğümü Nerden bileceksiniz Yusuf Hayaloğlu Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 20 Haziran , 2007 sevgili erbay ve zates2003 bu güzel paylaşımlarınız için teşekkürler... Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan İki ayrı yürekte durmadan kanayan Seyduna’yla Şahrud Yüreklerin akarken bıraktığı izi Birbirlerinin gözlerinde aradılar. Yoktu. İki iklim farkıydılar Ne zaman göz göze değseler Yangın çıkmayacak denli uzaktılar. Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı Üçüncü bir kente düşmüş suretleri Şahrud gökyüzü geliniydi. Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri. Bir solukluk rüzgarda bile Usul usul kanardı gelincik bedeni. Seyduna yeryüzü cehennemi. Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı, Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi. İki iklim ayrıldılar. “Ya Şahrud!” dedi Seyduna “Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm. Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun. Su gibi git.” Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu. Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu. Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak, Yüzlerine oturdu. Rivayet odur ki, Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleriyle uyanmakta, Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan Masalla yaşlanmakta.) (Yitik öyküdür) Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Size ayak uydurmaya calışıyorum sevgili frozen Gönül,Şahrudun türküsünü sevgili frozene burdan yollamayı cok isterdi ya ben beceriksizim yada burdan yollanmıyor Borcum olsun sevgili Frozen YALNIZLIK Gene söndürdüm tüm ışıkları… Gölgem bile üç adım önden gidiyor… Evimin içinde, ayaklarımın ucunda dolaşıyorum… Hangi köşeden karşıma ne çıkacağını bilmeden… Dışarıda yağmur var… Tokat atarcasına vuruyor camlara… Ben de ki ben, bir sigara istiyor… Yakıyorum, derin bir nefes çekerek… İki sokak aşağıdan bir Türkü çalıyor… İç geçirerek kulak veriyorum… Bir nefes daha çekerken ben… Sigaramın dumanı arkadaşlık ediyor… Bir kez daha soruyorum kendime.. Telaşlı ve ürkek. Yalnızlık beyninde midir ? Yoksa ruhunda mı? Bu kez cevap verirken bana, DİNLE! diyor… Kulağım gene sesler de… Uzaktan, çok uzaklardan, Yeni bir türkü çalınıyor kulağıma, Ağıt yakarcasına… Yalnızlığa…. Semra KILINÇ [font="Arial Black"]Saçlarimdan Kafesler Ören Yokluguna [/font]. En yalin cümleler kurgulamaliyim simdi Hep otuz üçünde kalan yüzüne dair Kekremsi bir intizar oyunudur oynadigimiz Ikimizden geriye kalan Kanrevan bir yalnizlik! Okunaksiz dudaklarimizdan kalender tutanaklar, erkek gibi! Ve uzun uzun yollar anne Gidenlerin kolay kolay dönmedigi O yüzden Seslenmek zor Alnina yasanmamis tablolar çizdigim çocukluguma Yaralarimi kanatmadan Yabani atlarin toynaklariyla çigniyorum eyvahlarimi Konusmak Ceplerimin delikleri gibi hafifletiyor beni - Geçmisin bulanikligi büyüdükçe durulugu artan yüzüne asik oluyorum – Duruluyorum... Ülkelerin tas kokan tarihlerini bildin mi sen? Insanin sarmasiklarini Kan ve gözyasi kokan Gögsünde kadim pismanliklar, bini bes para Sehirlerin dagdagasinda yiten ömürlerimize eyvah! Kavlamis dudaklara Ukala vitrinlerden açgözlü istahlar Oysa Dogaçlama hüzünler fiskiriyor damarlarimizdan bizim anne Sevmeyi; Ekmek kadar su kadar aziz bildik bileli Katil imgelerle sahibine dönen bir bumerang oldu zaman Alnindan taze kan damlayan yürek yürek Katil imgeler iste annecigim Gurbeti bir zincir gibi boynuma dolayan Oysa; siyah – beyaz yasamak kadar Hiçbir sey agir gelmedi yüregime Küf rengi intihar kokan bu sehirde denizin dudaklarina sarilip agliyorum Denizlerin öfkesi hiç bitmez mi anne? Ne gün diner; - Kan gölüne dönmüs gögüslerimizden hayatin yangin merdivenlerine olan kaçislarimiz- Gögekinler gibi kavuruyor hasretin, önüne kattiklarini hoyratça Bir yanda turfanda ölümler! Bir yanda sen Nasil dayanacagiz anne! Ikimiz de erkek degiliz... Gölgeler segirtiyor saga sola aceleci Umut bezirgani uykulardan çirpinarak uyaniyorum Bir aksamüzeri gibi yorgun ve kararsizim iste... Dagilan tanelerimi toplayamiyorum bir türlü Yüzünü kararttikça karartiyor ebrar! Avuçlarimda soguyor cehennem dedigin Dayanmak erkek isi... Gençligimin hatirina ne olur bir ses ver Bir ses ver! Bu içimdeki uçurumlara Ekmege katik aci bir lokma gibi Bogazima duruyor hatiralar Hatiran azigimdir anne serzenislerin kördügümüm Kalbimde deveran edip duran kan gibi sicak Hayaline ihtiram ediyorum gecelerce Sönmesin diye içimde tutusturdugum mahyalar Yaniyorum! Yaniyorum! Bir yanda alnimda islik çalan zemheri Her sey beni yakan evliyalar Biliyorum, dayanmak erkek isi Fotograflarin müphemliginde sakli geçmis Ellerinden bilirim ki Yer ve gök arasi genistir senin yüregin Hayatin zevalinde bir kum saatisin sanki Dur! Annem nereye gidiyorsun! Yanaginda provali bir tebessüm Kekeme düslerin titredigi son perde Ölümlerden bir ölümdür ayrilik Demistim ya; Umuda kaç hüzün var Söylesene anne Sabah yakin degil mi? Lakayt deniz fenerleri büyütür karanliklarimizi Vurulmus bir ceylan kaçar agir aksak Ve sarap kadar keskin virajlaridir kaderin her birimizi bir yana savuran Inanmam bilgelik taslayan söylemlere Ruhuma takilan müebbet bukagilar çözülmez Çözülmez Seni görmedikçe dünya gözüyle Ben erkek degilim Yakamam gemilerimi Kestaneden seçtiysem saçimin rengini eger Doktorlardan korkarim oldum olasi Kirilgan bulutlarin yaktigi yüregimi açamam hiçbir masaya anne... Sen yine pencereden uzaklara bakiyorsun Ölmüsüm de haberin yok mu? Ukdelerimi sagaltan nefesin nerede! Seni neden bu kadar özlüyorum? Her gece beni çarmiha geren asirtma uykularda Ölmüsüm haberin yok mu anne? ... Yolun yarisi ise eger vardigim Iki iki daha ne zamana kadar dört edecek? Bu sakaklarima kursun sikan soru isaretleri Bu denklemler Bu zirvalar kekeleyen adamlar ne diyor Ben otuz üç yasinda olmadim daha! Sen yoksan neden yagmur yagiyor anne? Savruk bir hikayenin gözlerinde büyüttügüm hezeyan Alir beni deli yanim iste böyle Bundandir Yasamdan öte saganaklari kutsadigim Ellerimin kirini arindiracak Bir masaldan Eylül yagiyor simdi Bir bebek büyüyor besiginde derin derin Bayramlik ve oldum olasi kirmizi ayakkabilar... Alninda kararmis takvimler uçusan, sari saçli çocuklugum agliyor Kalbime gömüpte yüzünü agliyor durmadan Sen otuz üç yasindasin anne Sabirsa sabir diyorum Emekse emek Umutsa umut Sana seni nasil anlatabilirim Bir mahkeme salonunu arsinlar gibi korkan adimlarimi Aramizda uzayan yollara vurmayali ne çok oldu anne! Sende özledin mi beni bu kadar? Bu yasli hançeri söküp al gögsümden hadi Bana biraz tebessüm getir Simdi ben Hiçlemek istiyorum hayati iskalayan yollarimi bir kalemde Beni sana döndürüyor zevahir Aynalarda gögeren gençligime agla anne... Ya susup bu sukutta yok olacagiz ebediyen Ya konusacagiz, kelimelerimiz varken hala... Seni sevmek hiç bu kadar yaramamisti bana Senden bu kadar uzakta Saçlarimdan kafesler ören yokluguna tutunarak Ölecegim günü bekliyorum anne . Nur Orhan . Bu şiir yerine acaba 33 kurşun şiirinimi yollasaydım!!! Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 onuda ekleyin lütfen... Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm bulutların dağlara sessizce çöküşünü Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda Harelenen sularda bir yanık kokusu ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi Işık zamana bağlı zamansa onun kocaman gözleridir artık Anladım tarih de yazılmaz bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir deryalara savrulup çöllere düşmüştü Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı hangi sokakta vuruldu sevgilim Bir demet menekşe bir avuç toprak burkulan bir yürek miyim hep Sesimde bir yanma bir kekrelik uzayıp giden bir çöl yalnızlığı Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor gidip de gelmemek üzere bütün yüzler Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum savrulan küllerini ömrümüzün Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor Acılar dehşetli kinlendiriyor beni Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında AHMET TELLİ Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Jazz Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar izin kağıdım yanar konuşacak olursam bu senet bankalar kapanmadan ruhumun rengini kapatmayacak olursa ölür kuyuya düşen çocuk çocuğun mercan saati çatlar mutlaka koşup haber vermeliyim yetkili memura bahar geliyor, ilerliyor yeminler alnımı kapıp getirmeliyim denizi karşılamaya kırlangıcın kanadındaki kezzap leylakta sıkışan buhar için nabzımı bulmalıyım nerede bulacaksam nabzımı çünkü ben kasadan fiş alarak yağmuru, selvileri zor durumda bıraktım benim yongalarımdan yapıldı bu çelenkler ben papatyaları şımartmadım diye oldu Mata Hari'ler casus, Al Capone'lar gangster inmem gerek gözbebeklerimin altına beynimin ortasına büzülmeliyim genşeyip kımıldayabilirim oradan sonra dum di dum duridum dubida kendi kalbimle zamanım arasındaki sarkaç püskürtüyor beni dünyaya bırakıyorum zerreciklerime kadar emsin beni Atlantik ve Pasifik ve beş kıta koşmam gerek yetişmem gerek yazgıma tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek niçin niçin, niçin, niçin kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin İsmet ÖZEL Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2007 Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak Benim adım insanların hizasına yazılmıştır. Hergün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu. Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım ölüm ve acılar çatsaydı beni düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı. Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım diri-gergin kasları konuşsaydım 'Kardeşler! ' deseydim 'Kardeşlerim! ' 'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan 'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan Bakın yaklaşıyor…' yazık, şairler kadar cesur değilim çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor. Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların inanmazdım dosyalara sığacağına gittikçe ışıldardım dükkanlar kararırken hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı. Benim adım bilinen bütün cevapların üstüne mühürlenmiş ellerim tütsülenmiş evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında dirgenler, bakraçlar, tornavidalar bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa gövdem açık bir hedef kılındı belâlara. Ve bu yüzden yakışıksız oluyor insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak ve bu yüzden göğsümde dakikalar ince parmaklar halinde geziniyor konvoylar geçiyor meşelikler arasından bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına ölümden anlayanı ciddi bir yaprak unutulacak diyorum, iyice unutulsun neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak. İsmet ÖZEL Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2007 Mazot Ağlamadan dillerim dolaşmadan yumruğum çözülmeden gecenin karşısında şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşmak istiyorum. Şehre neden esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum niyedir sarmalasın vites dişlilerini defneler, nakışlar yok alnımda neden. Ağlamadan etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan o mavi korularda ve dibektaşlarında bırakıp sözlerimin kalıntılarını açıkça konuşmak istiyorum. Besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini göğsünün kafesinde yalnızca pasak biliyorsun korkutulmuş bir kızın yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti bunları bütün bunları biliyorsun dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çevik ne de ninni boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi şehre varınca artık meşinler giymelisin daha esmer daha kankusturucu sen o baygın sevgilerin adamı değilsin. sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin ki ölüm her yerde uyanıktır alestadır korkunun yardakçıları tez kızaran güllerden kendini sakın sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı- Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine bıraktın vazgeçilmez ırmakları gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları. İsmet ÖZEL Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2007 Farzet Sesim önünden geçmişti sessizliğinde Anlattım bir bir her şeyi dilsizliğinde Yalnız ben yokmuşum senin bensizliğinde Hissettim tek tek her şeyi hissizliğinde. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 33 Kursun 1 Bu dag Mengene dagidir Tanyeri atanda Van'da Bu dag Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karsi Bir yanin çig tutar, Kafkas ufkudur Bir yanin seccade Acem mülküdür Doruklarda buzullarin salkimi Firari güvercinler su baslarinda Ve karaca sürüsü, Keklik takimi... Yigitlik inkar gelinmez Tek'e - tek dögüste yenilmediler Bin yillardan bu yan, bura usagi Gel haberi nerden verek Turna sürüsü degil bu Gökte yildiz burcu degil Otuzüç kursunlu yürek Otuzüç kan pinari Akmaz, Göl olmus bu dagda... 2 Yokusun dibinden bir tavsan kalkti Sirti alacakir Karni sütbeyaz Garip, ikicanli, bir dag tavsani Yüregi agzinda öyle zavalli Tövbeye getirir insani Tenhaydi, tenhaydi vakitler Kusursuz, çirilçiplak bir safakti Bakti otuzüçten biri Karninda açligin agir boslugu Saç, sakal bir karis Yakasinda bit, Bakti kollari vurulu, Cehennem yurekli bir yigit, Bir garip tavsana, Bir gerilere. Düstü nazli filintasi aklina, Yastigi altinda küsmüs, Düstü, Harran ovasindan getirdigi tay Perçemi mavi boncuklu, Alninda akitma Üç topugu ak, Eskini hovarda, kivrak, Doru, seglavi kisragi. Nasil uçmuslardi Hozat önünde! Simdi, böyle çaresiz ve bagli, Böyle arkasinda bir soguk namlu Bulunmayaydi, Siginabilirdi yüceltilere... Bu daglar, kardes daglar, kadrini bilir, Evvel Allah bu eller utandirmaz adami, Yanan cigaranin külünü, Güneslerde çatal kivilcimlanan Engeregin dilini, Ilk atimda uçuran Usta elleri... Bu gözler, bir kere bile faka basmadi Çig bekleyen bogazlarin kiyametini Karli, yumusacik hiyanetini Uçurumlarin, Önceden bilen gözleri... Çaresiz Vurulacakti, Buyruk kesindi, Gayri gözlerini kör sürüngenler Yüregini les kuslari yesindi... 3 Vurulmusum Daglarin kuytuluk bir bogazinda Vakitlerden bir sabah namazinda Yatarim Kanli, upuzun... Vurulmusum Düsüm, gecelerden kara Bir hayra yoranim çikmaz Canim alirlar ecelsiz Sigdiramam kitaplara Sifre buyurmus bir pasa Vurulmusum hiç sorgusuz, yargisiz Kirvem, hallarimi ayni böyle yaz Rivayet sanilir belki Gül memeler degil Domdom kursunu Paramparça agzimdaki... 4 Ölüm buyrugunu uyguladilar, Mavi dag dumanini ve uyur-uyanik seher yelini Kanlara buladilar. Sonra oracikta tüfek çattilar Koynumuzu usul-usul yoklayip Aradilar. Didik-didik ettiler Kirmansah dokumasi al kusagimi Tespihimi, tabakami alip gittiler Hepsi de armagandi Acemelinden... Kirveyiz, kardesiz, kanla bagliyiz Karsiyaka köyleri, obalariyla Kiz alip vermisiz yüzyillar boyu, Komsuyuz yaka yakaya Birbirine karisir tavuklarimiz Bilmezlikten degil, Fikaraliktan Pasaporta isinmamis içimiz Budur katlimize sebep suçumuz, Gayri eskiyaya çikar adimiz Kaçakçiya Soyguncuya Hayina... Kirvem hallarimi ayni böyle yaz Rivayet sanilir belki Gül memeler degil Domdom kursunu Paramparça agzimdaki... 5 Vurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmis közüm, Karnimda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardasini Üç nazli selvi, Ömrüne doymamis üç dag parçasi. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kirve, hisim, daglarin çocuklari Fransiz Kusatmasina karsi koyanda Biyiklari yeni terlemis daha Benim küçük dayim Nazif Yakisikli, Hafif, Iyi süvari Vurun kardas demis Namus günüdür Ve saha kaldirmis atini. Kirvem hallarimi ayni böyle yaz Rivayet sanilir belki Gül memeler degil Domdom kursunu Paramparça agzimdaki Ahmed Arif Uy Havar / Yangınlar, ***** fakları, Korku çığları Ve irin selleri, aç yırtıcılar, Suyu zehir bıçaklar ortasındasın. Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay! Pusatsız, duldasız, üryan Bir cana bir de başa Seher vakti leylim-leylim Cellat nişangahlar aynasındasın. Oy sevmişim ben seni... Üsküdar'dan bu yan lo kimin yurdu! He canım... Çiçekdağı kıtlık, kıran, Gül açmaz, çağla dökmez. Vurur alnım şakına Vurur çakmaktaşı kayalarıyla Küfrünü, Medetsiz, Munzur. Şahmurat Suyu kan akar Ve ben şairim. Namus işçisiyim yani Yürek içisi. Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş, Ne salkım bir bakış Resmin çekeyim, Ne kınsız bir rüzgar Mısra dökeyim. Oy sevmişem ben seni... Ve sen daha demincek, Yıllar da geçse demincek, Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm, Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim, Yaran derine gitmiş, Fitil tutmaz, bilirim. Ama hesap dağlarladır, Umut, dağlarla. Düşün, uzay çağında bir ayağımız, Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri Düşün, olasılık, atom fiziği Ve bizi biz eden amansız sevda, Atıp bir kıyıya iki zamın Yarının çocukları, gülleri için Herbirinin ayvatüyü, çilleri için, Koymuş postasını, Görmüş restini. He canım, Sen getir üstünü. Uy havar! Muhammed, İsa aşkına, Yattığın ranza aşkına, Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü! Benim de boş yanım hançer yalımı Ve zulamda kan-ter içinde, asi, He desem, koparacak dizginlerini Yediveren gül kardeşi bir arzu Oy sevmişem ben seni... Ahmed Arif Sevdan Beni / Terketmedi sevdan beni, Aç kaldım, susuz kaldım, Hayın, karanlıktı gece, Can garip, can suskun, Can paramparça... Ve ellerim, kelepçede, Tütünsüz uykusuz kaldım, Terketmedi sevdan beni... Ahmed Arif Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 çııÖÖçşAyrılık İki rayı gibiyiz Bir tren yolunun Yakın olması Neyi değiştirir Son istasyonun Sunay Akın Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Ayrılık İki rayı gibiyiz Bir tren yolunun Yakın olması Neyi değiştirir Son istasyonun Sunay Akın Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Yalnız Ölürüm Bilmezsin / Abdülhekim Koçin Kar Üstüme yağar Saçlarımı rüzgarlar tarar Gül uzar yağmur olur gelmezsin Bir bir Kesilir ikindileri Çoban ve kaval sesleri Derin bir yalnızlığa gömülürüm Bu anlarda ölürüm de bilmezsin Akşamları Üstüme karı Yorgan diye örterim Etrafta kurt ulumaları Gözlerim dolar boşanır silmezsin Sonra Gece olur El ayak çekilir hayat durur Yıldızlar kurulur gökyüzüne Gözlerimin önüne film seti olur çekilmezsin Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Söz Yazarı: İbrahim Sadri Beni Affet Beni affet Kaybetmek için çok erken Sevmek için de çok geç Beni affet Bir adın kalmadı geriye Kırılmış şeylerin nihayetinde Yalnızlığın peşinde Beni affet Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde Yağmurlar yağardı Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde Ayrılık kurşun gibi ağırdı Beni affet Şiirler gözlerini şarkılar saçlarını söylemedi Beni affet Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2007 AĞIT Oğlum; Sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum Bir yaşıma daha gireceğim neredeyse Tabii bundan haberin yok senin Kronometreye erken bastığın için Beni hep yakışıklı hatırlayacaksın Bizi bırakıp gittiğin yerde Eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın Ama DUR! Sen hatırlıyor musun beni? Peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun? Ben yirmiydim tanıştığımızda Sen beni en son otuzbeşimde gördün İstanbul'da Sonra sen Kaş'ta öldün O akşam aynı anda geldik Antalya'ya Sen beni görmedin, ben sana bakıyorken Ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken Sen iyi ki görmedin beni Yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi Olmadık bir yerde gülerdik ya hani? Öyle olurdu yine Gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için Hani sahnede olduğu gibi. Sen ağlarken bakamazdım sana Sinirimi bozardın, gülerdim Çünkü sen her boktan şikayet ederdin oğlum Öyle çok şikayet ederdin ki Sonunda sıkılır gülerdim Sonra sen de sıkılırdın kendinden Başkası gibi olmak isterdin Mutlu olan bir başkası gibi Dert etmeyen biri Hani, benim gibi biri Birşey diyeyim mi sana oğlum? Şimdi dönsen buralara Ne gidilecek bir yol Ne uğruna ölünecek bir kadın Herneyse... Ama kadınları çok dert ederdin sen Ama onlar seni severdi oğlum Ama sen çok ağlardın onlar için Sevemezdin kendini bir türlü Onlar seni çok sevse de Senin gibi olmak istemezdim o zaman Daha çok sevin beni! Daha çok gülün bana! Beni daha çok isteyin! Daha çok! Ama seni en çok ben... Birşey diyeyim mi sana oğlum? Şimdi dönsen buralara Ne gidilecek bir yol Ne uğruna ölünecek bir kadın Ne de sabaha kadar konuşarak sana vaadettiklerim Kandırdım seni oğlum Parayı dert etme diye Yok öyle birşey, başarısızlık diye İlla da başkası olmaya çalışma salak gibi Bir kadın için ölme diye Kandırdım Artık umrunda değil mi bunlar? Artık bozulmuyor musun bu işlere? Aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa? O kadın için ölmez misin bir daha? Ne var, bir kere daha ölsen? Değmez mi o kadın buna? Hani, hani değerdi? Çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde Keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında? Öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi Çıplak ayaklı kıza Bıraktın değil mi oğlum? Bıraktın, gittin Peki! Ama ben buradayım hala Ben devam ediyorum Peki sen bakıyor musun bana oradan? Gülüyor musun bana? Sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum? Beni daha çok sevin! Bana daha çok gülün! Daha da çok isteyin beni! Beni daha çok özleyin! Ama seni... Seni en çok ben, ben! Hayır ben çok değiştim oğlum Bir başkası değilim artık Vazgeçtim maymunların dünyasından Bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları İstemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak İşte belki de bu yüzden Seni en çok ben... En çok ben özlüyorum! BENİM ÖLÜ ARKADAŞIM!... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2007 Bir gün uyanacaksın serin sabaha İşe gitmek gelmeyecek içinden Yalın ayak vuracaksın kendini sokaklara Ruhun çıplak Yüreğin çıplak Düşüneceksin zamanı Zaman geçiyor Sen özlediklerinin içinde kaybolmuş Kaybediyorsun Kaybolan özlemlerinde kaybediyorsun kendini Derin bir ah düşecek çıplak yüreğinden Bir ah düşecek çıplak ayak izlerine Sokak taşlarının arasına dolacak isyanın Bir gün uyanacaksın serin sabaha Her şeyi ardında bırakacaksın Atacaksın kendini bir sahil kenarına Dalgaların sesine vereceksin kendini Yalnızlığında bir sevinç kaplayacak ruhunu Yalnız olmadığını anlayacaksın Sana dokunan dalga sesinde sen olacaksın Bakışlarına dolan mavide sen olacaksın Ardında kalanların kalabalıklığında kalacak yalnızlığın Dalgalar aşkı fısıldayacak Uzun süredir ilk kez yüreğin duyacak bu kadar derinden İlk kez ruhuna ulaşacak aşkın sesi Anlayacaksın özlemişsin yaşamayı Özlemişsin yaşamayı yarını düşünmeden Özlemişsin aşkı Bir yaşayamadıklarını düşüneceksin Yaşadığını sandığın şeyleri düşüneceksin Bir de yaşamak istediklerini Özlemlerini düşüneceksin Dalgaların sesi bastıramayacak isyanını Bir derin ah dökülecek çıplak ruhundan Bir ah dökülecek çıplak ayaklarına Denize karışacak isyanın Bir gün uyanacaksın serin sabaha Geceden kalan bir rüyanın kırıntılarıyla Teninde emanet ürpertilerle Atacaksın kendini bir ormanın içine Ormanın sesleri dolacak ruhuna Sevişmeleri anacaksın Uzak bir ülkenin yitik şehrini anar gibi Yeşil bir yaprağa dokunacak parmakların Bir çiğ damlası düşecek Kolundan akacak parmaklarına Dudaklarına gidecek ellerin Bir ıslaklık kalacak dudaklarında Aklına yitik geceler gelecek Dudaklarının prangaladığı öpüşlerin ıslaklığını anacaksın Ruhuna değmeyen dokunuşlara düşecek aklın Sevişmeyi ne kadar özlediğini anlayacaksın Bir ah düşecek kurumuş dudaklarından Bir ah düşecek çıplak ayaklarına Ormanın yüreğine karışacak isyanın Bir gün uyanacaksın serin sabaha Yatağındaki soğukluğa gidecek aklın Ayaklarına vuran ağırlığı tutacaksın Özgürlüğünü anacaksın Çok eskilerde kalan bir çocukluk anısı gibi Özgürlüğünü özlediğini anlayacaksın Gözlerindeki ışıltıyı özlediğini anlayacaksın Çocuksu kahkahanı özlediğini anlayacaksın Yakmayı özlediğini anlayacaksın Yanmayı özlediğini anlayacaksın Baktığın her nesnede Kendini görmeyi özlediğini anlayacaksın Doğrulacaksın yavaşça Bakacaksın odandaki eşyalara Yabancı gelecek her şey Anlamsız gelecek bütün çabalar Bir ah dökülecek beyaz çarşafına Özlemlerin büyütmüş isyanını Bir karanfil açacak ahlarının düştüğü yerde İsyanlar çiçek açtırırmış, anlayacaksın Veya erteleyeceksin kendini yaşamayı yeniden Dün ertelediğin gibi Ve daha önceki gün ertelediğin gibi Ya da koparacaksın kendi isyanından yeşeren karanfili Takacaksın göğsüne kırılan prangaların müjdesi gibi Yaşayacaksın aşkı Yaşayacaksın özgürlüğü Yaşayacaksın yeniden kendini Anlayacaksın bilmediklerin bildiklerinin içinde gizli Ve anlayacaksın cesaretin korkularının içinde Ve anlayacaksın, özgürlüğün sadece senin elinde…. Gassan Satar Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2007 k hp kahkahalar şehrimin kaldırımlarında Bir tek ışık yanmıyor karşı evlerde Akrep ile yelkovanın Alelacele, Kaçarcasına, Sevişmelerinde Bakire değil artık gece... Bir kaç yıldız düşüyor, gözleri yere bakan yüzünden Bulutların ardına saklanmış Ansızın uykular bölünüyor biryerlerde.. Zamanın umursamaz akışına sürgün Siyahı beyaz geçe'nin karmaşasında Gri tonlu notalar süzülüyor gözlerinden.. Kimsesiz gecenin çığlığında Alabildiğine uzanan yalnızlık senfonisi Bir yerde bir çocuk üşüyor Bir yerde bir çocuk ağlıyor Şarkılar söyleniyor çocukluktan kalma Gecenin ağzı bozuk sözcükleriyle.. k hp kahkahalar yankılanıyor birbiri ardına Susuyor deniz Susuyor rüzgar Bakamıyor artık doğan güne.. Bakire değil artık gece Susuyor deniz Susuyor rüzgar Bir kaç yıldız düşüyor Gözleri yorgun ağlamaktan gecenin Gün dönüyor Mevsim sonbahar Gece daha da üşüyor Üstelik bu sefer yalnız Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.