Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Yazar:Ali Osman

 

Kim derdi sonu bu öyle bir askin

Belki kurumustur çoktan gözyasin

Kutlu olsun sana bu yeni yasin

Bana da sensizlik dogum gününde

 

Kirilan kalbim var dinmez bir kini

Ömrümce sürecek aska yemini..

Kavusmak imkansiz artik sevgilim

Dönüsü olmayan yola karistin..

 

Kendini bos yere teselli edip

Sevdadir nasilsa geçici deyip

Yasli gözlerini gizlice silip

Bakip da yüzüme gülecek misin?

 

Kendime bile geçmiyor artik sözüm

iste bir kürek mahkumu

Iste bir yürek mahkumu

Kapinda yine

Bitmedi bu kara sevda

Bitmiyor be kahve gözlüm!..

 

Kendilerini hep "çok" bizi hep "yok" saydilar.

Ve sonra kuyruklu bir yildiz gibi kaydilar, kayboldular..

 

Kazimak ulu agaç gövdelerine adimizi

Yazmak her seyi bir bir kumlarin üstüne

O her iskenceye mahkum olmuslugumuz

O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.

 

karsiliksiz sevginin

vefasiz sevgilinin

bombos kalan bir elin

acisini bana sor..

 

Kalbimde arama eski yerini

Sen gözümden akan sele karistin

Istesem de artik sevemem seni

Hasret rüzgarina yele karistin..

 

Kalbim saril diyor aklimsa birak

Gönlüm hep seninle ellerim uzak

Sen yolun basinda ben de son durak

 

Kahir dolu rüzgarlar esiyor içimde

Yikilip kaliyorum bu sagir aksamlarda

Beni sensizlige nikahladilar

Yenildim duygularima

Yenildim gururuma aglayamadim

Simdi sanadir bu aglayisim

 

Kaç kere yasadim ben bu romani

Ne zaman sevdimse ayrilik vardi

Hep kendim kuruttum gözyaslarimi

Ne zaman sevdimse yalnizlik vardi

 

Kaç gece terk ettim kaç sabah kostum

Seninle doluydum sensiz bombostum

Geç olsa da aski sende bulmustum

Kaderimi bastan çizemez miydin

Bu kördügümü sen çözemez miydin

Daha önceleri gelemez miydin

Ah benim hazanim eylül bakislim..

 

Iste resimlerine bakip avunuyorum

Hayallerim yetiyor bana ne güzel

Zaten ölesiye hasretim aydinliklara

Ve bitimsiz bir özleyis bendeki

Kanatlanabilirim, uçabilirim belki

Bana gel deme!

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Sone-1

 

Artmasını isteriz en güzel varlıkların

Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla.

Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın

Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla:

Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin.

Kendi ateşin besler ruhunun alevini:

Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin,

Kendi düşmanın gibi, ezersin can evini.

Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün,

Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,

Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün.

Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.

Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak

Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.

 

Sone-2

 

Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,

Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,

Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı

Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:

O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,

Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;

Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir,

Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.

Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara

“Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen

“Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,”

Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.

O, sen yaşlandığında yeniler varlığını,

Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.

 

Sone-3

 

Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:

Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana,

Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle,

Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana.

Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi

Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?

Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi,

Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?

Sen annenin aynası olmuşsun da o sende

Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;

Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende

Kırışıklara rağmen, şu altın yıllarını.

İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin,

Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin

 

Sone-4

 

Yola koyuldum ama, ilerlemek ne de zor;

Şu yorucu yol var ya, ben sonuna vararak

Rahata kavuşmayı umarken, şöyle diyor:

“Sen ne kadar gidersen dostun o kadar ırak.”

Beni götüren hayvan, üzüntümün yorgunu,

Güçbelâ yürür benim dert yükümü taşırken;

Zavallı, bir sezgiyle öğrenmiş sanki şunu:

Binicisi hız sevmez senden uzaklaşırken.

Kanlı mahmuzum bile onu öne süremez

Sağrısını öfkeyle bazen dürtükleyince;

Yalnız inilder de, başka yanıt veremez,

O, derisini deşen mahmuzdan keskin bence.

çünkü o inleyişten şu doğuyor kafamda:

benim derdim önümde, sevincimse arkamda.

 

Sone-5

 

Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü

Özenle, incelikle yaratan şu saatler

Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü

O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.

Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür,

Yok eder ********* kışın kucağına atarak;

Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür:

Güzellik kar altında, her yöne çıplak, çorak.

Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz,

Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu,

Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz:

Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu.

Özsuyu çekilmişse, kış gelince o çiçek

Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.

(William Shakespeare)

Gönderi tarihi:

Şarkı Söylüyorum

 

Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye

Ömrümün şu son günlerinde

Don üstünde bir resim gibi

Memnun edişimiz Yüreğimizi

Taşlar atarken gölcük üstünde

Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye

 

Harikalar gününü yaşadım

Siz ve ben hatırlayalım

Ve yılların duvarlarını aştım

Mucize yüklü kulaklarım

Değil ki devran eskisi gibi

Harikalar gününü yaşadım

 

Gidelim ki bu parmaklar çözülsün

Anlımız gibi şerefiyle

İlk sen gözlerinle görürsün

Bizden alçak bulutları

Ve dizlerimizde çayır kuşları

Gidelim ki bu parmaklar çözülsün

 

Ay ışığı yaptık biz

Saraylarımız ve heykellerimiz için

Öldürüyorsalar bizi önemli midir

Geceler düşecektir bir bir

Komüncü oldu artık Çin

Ay ışığı yaptık biz

 

Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde

Bu hayat nice manzaralara sahne oldu

İnsan ulaşıp doğal büyüklüğünü buldu

Sesi ormanlar dağlar

Sırlar ve denizler üstünde

Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde

 

Evet zaman geçsin diye şarkı söylüyorum

Kemana karşı yıpranır kemane

Taş ta kaydırmaca oyununda

Ve dokunaklı aşkım

Eğik gölgeme astığım

 

Şarkı söyleyerek geçiriyorum zamanı

Zaman geçsin diye şarkı söylüyorum

(Louis Aragon )

Gönderi tarihi:

Huzur

 

Daglara sinmis huzur,

En kucuk kipirdanis yok yapraklarda,

Kuslar ormanda suskun,

Sabret yakin birgun sende huzur bulursun

(Johan Wolfgang von Goethe )

Gönderi tarihi:

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

İşe gitmek gelmeyecek içinden

Yalın ayak vuracaksın kendini sokaklara

Ruhun çıplak

Yüreğin çıplak

Düşüneceksin zamanı

Zaman geçiyor

Sen özlediklerinin içinde kaybolmuş

Kaybediyorsun

Kaybolan özlemlerinde kaybediyorsun kendini

Derin bir ah düşecek çıplak yüreğinden

Bir ah düşecek çıplak ayak izlerine

Sokak taşlarının arasına dolacak isyanın

 

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

Her şeyi ardında bırakacaksın

Atacaksın kendini bir sahil kenarına

Dalgaların sesine vereceksin kendini

Yalnızlığında bir sevinç kaplayacak ruhunu

Yalnız olmadığını anlayacaksın

Sana dokunan dalga sesinde sen olacaksın

Bakışlarına dolan mavide sen olacaksın

Ardında kalanların kalabalıklığında kalacak yalnızlığın

Dalgalar aşkı fısıldayacak

Uzun süredir ilk kez yüreğin duyacak bu kadar derinden

İlk kez ruhuna ulaşacak aşkın sesi

Anlayacaksın özlemişsin yaşamayı

Özlemişsin yaşamayı yarını düşünmeden

Özlemişsin aşkı

Bir yaşayamadıklarını düşüneceksin

Yaşadığını sandığın şeyleri düşüneceksin

Bir de yaşamak istediklerini

Özlemlerini düşüneceksin

Dalgaların sesi bastıramayacak isyanını

Bir derin ah dökülecek çıplak ruhundan

Bir ah dökülecek çıplak ayaklarına

Denize karışacak isyanın

 

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

Geceden kalan bir rüyanın kırıntılarıyla

Teninde emanet ürpertilerle

Atacaksın kendini bir ormanın içine

Ormanın sesleri dolacak ruhuna

Sevişmeleri anacaksın

Uzak bir ülkenin yitik şehrini anar gibi

Yeşil bir yaprağa dokunacak parmakların

Bir çiğ damlası düşecek

Kolundan akacak parmaklarına

Dudaklarına gidecek ellerin

Bir ıslaklık kalacak dudaklarında

Aklına yitik geceler gelecek

Dudaklarının prangaladığı öpüşlerin ıslaklığını anacaksın

Ruhuna değmeyen dokunuşlara düşecek aklın

Sevişmeyi ne kadar özlediğini anlayacaksın

Bir ah düşecek kurumuş dudaklarından

Bir ah düşecek çıplak ayaklarına

Ormanın yüreğine karışacak isyanın

 

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

Yatağındaki soğukluğa gidecek aklın

Ayaklarına vuran ağırlığı tutacaksın

Özgürlüğünü anacaksın

Çok eskilerde kalan bir çocukluk anısı gibi

Özgürlüğünü özlediğini anlayacaksın

Gözlerindeki ışıltıyı özlediğini anlayacaksın

Çocuksu kahkahanı özlediğini anlayacaksın

Yakmayı özlediğini anlayacaksın

Yanmayı özlediğini anlayacaksın

Baktığın her nesnede

Kendini görmeyi özlediğini anlayacaksın

Doğrulacaksın yavaşça

Bakacaksın odandaki eşyalara

Yabancı gelecek her şey

Anlamsız gelecek bütün çabalar

Bir ah dökülecek beyaz çarşafına

Özlemlerin büyütmüş isyanını

Bir karanfil açacak ahlarının düştüğü yerde

İsyanlar çiçek açtırırmış, anlayacaksın

Veya erteleyeceksin kendini yaşamayı yeniden

Dün ertelediğin gibi

Ve daha önceki gün ertelediğin gibi

Ya da koparacaksın kendi isyanından yeşeren karanfili

Takacaksın göğsüne kırılan prangaların müjdesi gibi

Yaşayacaksın aşkı

Yaşayacaksın özgürlüğü

Yaşayacaksın yeniden kendini

Anlayacaksın bilmediklerin bildiklerinin içinde gizli

Ve anlayacaksın cesaretin korkularının içinde

Ve anlayacaksın, özgürlüğün sadece senin elinde….

 

Gassan Satar

Gönderi tarihi:

I. Serceler Goc Etmez

 

bir serceyi incittin sen

huznu yerlestirip sapanina

en umulmadik aninda

yaraladin aski.

yerde bir parmak kar

ya vardi ya yoktu

sigirciklar daha yeni indirmisti

dagdan kisi

ormanda yapraklari ruzgar yerine

ayaklar hisirdatiyordu ki

bir serceyi incittin sen

goce zorladin bir sece yuregi

karda bir parmak kan

ya vardi ya yoktu

ama artik kar

beyaz yagmaya utaniyordu.

 

 

II. Kirlangicsiz Bahar Gelmez

 

bir kirlangic yuvasini bozdun sen

aciyi yerlestirip sapanina

En umutlu aninda paraladin inanci

“hani en buyuk gunahti,

gozunun icine bile

yuva yapsa dokunulmazdi”

o da guvenmisti sacagina

anneannemin eski deyislerine

guvenen cocuklugum kadar oysa

yerde bir dal papatya

ya vardi ya yoktu

urkek sesi titrek kanatlarindan

ilkyazi topraga daha yeni

birakiyordu ki,

bir kirlangic yuvasini bozdun sen

baharsiz biraktin bir kirlangic yuregi

yerde bir top camur

ya vardi ya yoktu

ama artik papatyalar

toprakta acmiyordu.

 

 

III. Martinin Gozyaslari

 

bir martiyi aglattin sen

yalnizligi yerlestirip soluguna

en yorgun aninda

kuruttun denizi

suda bir kulac dalga

ya vardi ya yoktu

haldeki balikci

sarkisindaki neseyle isiniyordu ki

bir martiyi aglattin sen

denizsiz biraktin bir marti yuregi

gozlerimde bir damla deniz

ya vardi ya yoktu

ama artik tum dalgalar

yuregimdeki dalgakiranda kiriliyordu.

 

 

IV. Kuslarin Acisi

 

Tum kuslari sevdim ben

Tum kuslari uzdum ben

Cocuktum

Buyudum ben

Neseliydim

Duruldum ben

Kendimken ... küstüm...

Yuvadan uctum,

Kendimin avcisi,

Kuslarin acisi oldum....

alıntı..

Gönderi tarihi:

Dinle

 

iki yürek isyanı bu

tek nefese sıkışan

ve kimbilir daha kaç yüreğin

birikmiş günahlarına uzanan

umutların sızlıyor duyuyorum

sıkıyorsun dişlerini bebeğim

susuyorsun

 

hayat dinlemeyi öğretmiş sana

ki daha tatmadan aşkı

kırılmayı öğrenmişsin

kaç yanık dudak

büyütmüş yüreğini

açıyorsun ellerini bebeğim

soruyorsun

 

hiçbir şey imkansız değil

sana sen kadar

kapat koca adam bakışlarını

ve dokun özenle sakladığım

o çocuksu yanıma

uzak değilim ki sana

ben kadar...

 

 

Reşide Sarıkavak

Gönderi tarihi:

SESİN

Serpil Başol

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

Sesin...

Martı çığlıklarında

Kıyıya çarpan dalgaların köpüklerinde

 

Sesin...

Nerden estiği belli olmayan hırçın rüzgarda

Selam gönderecektim sana

Giden gemilere yükleyecektim ...

Uzaklarıma baktım

Hiç gemi yoktu sana doğru giden

 

Sesin...

Yankılandı yine martı çığlıklarında

Yağmurla karışmış iyot kokusunda

Griye dönmüş lacivertimde

Beyaz martıların kanatlarında

 

Sesin...

Martı çığlıklarında

Benimle...

Gönderi tarihi:

Sessizdi yeryüzü

Yeryüzünde biricik Akdeniz vardı

Akdenizde

Yalnız ikimiz.

 

Beni seviyor musun dedim,

Yumdu gözlerini uzaklığa,

Tam sorulacak an, diye gülümsedi,

Tam sorulacak yer.

------------------------------------------------------------------------

 

Akdeniz enginlerde kararmaktadır

Ama

Ben

Öyle maviyim ki.

 

Akdeniz bir gitmişlikle eski, uzak,

Ama

Ben

Sahibi gibiyim yıldızların.

 

Akdeniz seni bir daha yaratamaz

Ama

Ben

Seni bir daha sevebilirim.

 

---------------------

En eski adamlar benzerdi hayvanlara / Örtünmeleri çok azdı / Görünürlerdi daha çok / Daha çok ayakları / Daha çok gözleri vardı / /Eski adamlar / Yalan söylemezdi aydınlığa karşı / Dediklerinden dönmezlerdi / O yedi yıldıza karşı / Ağu içerlerdi eski adamlar / Baş eğmemek için / Gerçeği yaşatmak için / Nedir bu mırıldanma / Eski adamlar hayvandı desene" (s.13).

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Gönderi tarihi:

ÜÇ GENCİN KALBİ

 

 

Bir gemici tanırım

Kalbini bir limanda bırakmış

Ya kaybolursa?

Ağlar çocukluğundaki gibi

Kalbini almaya gidecek hâlâ

 

Bir oğlan tanırım

Derin yeşil gözlü

Gönlü güney denizlerinin dibi

Kalbi ise yerinde

Birine vermeye gidecek

Bir gemi arar durur

Bulutlardan.

 

Bir şair tanırım

Onunki içler acısı

Kalbini asla vermemiş

Çalmışlar

Kalbi eski bir efsanede saklı.

 

 

ece ayhan ..

 

 

rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi

kent suskun

ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde

imlası bozuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken

ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar

imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan

gecenin en serseri yanını alırım günceme

 

durup durup şiirler yazmak yoluna

yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde

kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan

her gece yorganımın altında sakladığım

kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana

sen uykudayken

babam her gece ölüyor şimdilerde

annem nihavent bir çığlık oluyor

bana en çok sensizlik koyuyor

sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi

uyanmak için

 

eski bir aşkını anlatıyorken bana

konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım

kaç kez kanıyorum bir bilsen

(ya da hiç bilmesen)

sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor

kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum

gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor

 

yastığının altında yalnızlığın var biliyorum

oysa ben senden bir bardak su istedim

akdeniz değil

son yalnızı benimdir bu kentin

istanbul arkamdan gelir

ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız

hep kendine mi saklarsın çocukluğunu

 

ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış

kayadan seken kurşun

en serseri yanımız olur kimi zaman

ve ben hep kendimi terk ederim senden

her katilin aşkı

her aşkın katili

bir öncekinin faili

hep ben olurum

hep ben ölürüm

 

içime uzanan koridorların ortasından

hep gülerdin beni görünce

bense sana hep geç kalırdım

sona kalırdım

sonra kanardım

 

yağmurlarla inseydin içime

içim senden yanaydı

yüzümdeki işgaller senden karaydı

seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi

sana yazacaklarım sil sil bitmezdi

ve ben

sende hiçbir şeydim

sen bende her şeyken

 

canım

yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım

kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni

ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine

geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin

ve sevgisizlik alır bir gün seni benden

işte bu yüzden

sen hep sevil

hep sevil

sevil

Kahraman Tazeoğlu

 

 

Üstüm başım toz içinde

Önüm arkam pus içinde

Sakallarım pas içinde

Siz benim nasıl yandığımı

Nerden bileceksiniz

 

Bir fidandım devrildim

Fırtınaydım duruldum

Yoruldum çok yoruldum

Siz benim neler çektiğimi

Nerden bileceksiniz

 

Taş duvarlar yıkıp geldim

Demirleri söküp geldim

Hayatımı yıkıp geldim

Siz benim neden kaçtığımı

Nerden bileceksiniz

 

Gökte yıldız söner şimdi

Annem beni arar şimdi

Sevdiğim var kanar şimdi

Siz benim niye içtiğimi

Nerden bileceksiniz

 

Bir pınardım kan oldum

Yol kenarı han oldum

Yanıldım ah ziyan oldum

Siz benim neden sustuğumu

Nerden bileceksiniz

 

Ben ardımda yaş bıraktım

Ağlayan bir eş bıraktım

Sol yanımı boş bıraktım hey

Siz benim kime küstüğümü

Nerden bileceksiniz

Yusuf Hayaloğlu

Gönderi tarihi:

sevgili erbay ve zates2003 bu güzel paylaşımlarınız için teşekkürler... :clover:

 

 

Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan

İki ayrı yürekte durmadan kanayan

Seyduna’yla Şahrud

Yüreklerin akarken bıraktığı izi

Birbirlerinin gözlerinde aradılar.

Yoktu.

İki iklim farkıydılar

Ne zaman göz göze değseler

Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.

Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı

Üçüncü bir kente düşmüş suretleri

 

Şahrud gökyüzü geliniydi.

Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.

Bir solukluk rüzgarda bile

Usul usul kanardı gelincik bedeni.

 

Seyduna yeryüzü cehennemi.

Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını

Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,

Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.

 

İki iklim ayrıldılar.

“Ya Şahrud!” dedi Seyduna

“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.

Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.

Su gibi git.”

 

Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu.

Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.

Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,

Yüzlerine oturdu.

 

Rivayet odur ki,

Şahrud vardığı denizlerde hala

Seyduna türküleriyle uyanmakta,

Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan

Masalla yaşlanmakta.)

 

(Yitik öyküdür)

Gönderi tarihi:

Size ayak uydurmaya calışıyorum sevgili frozen

Gönül,Şahrudun türküsünü sevgili frozene burdan yollamayı cok isterdi

ya ben beceriksizim yada burdan yollanmıyor

Borcum olsun sevgili Frozen

 

YALNIZLIK

Gene söndürdüm tüm ışıkları…

Gölgem bile üç adım önden gidiyor…

Evimin içinde, ayaklarımın ucunda dolaşıyorum…

Hangi köşeden karşıma ne çıkacağını bilmeden…

 

Dışarıda yağmur var…

Tokat atarcasına vuruyor camlara…

Ben de ki ben, bir sigara istiyor…

Yakıyorum, derin bir nefes çekerek…

 

İki sokak aşağıdan bir Türkü çalıyor…

İç geçirerek kulak veriyorum…

Bir nefes daha çekerken ben…

Sigaramın dumanı arkadaşlık ediyor…

 

Bir kez daha soruyorum kendime..

Telaşlı ve ürkek.

Yalnızlık beyninde midir ? Yoksa ruhunda mı?

Bu kez cevap verirken bana, DİNLE! diyor…

 

Kulağım gene sesler de…

Uzaktan, çok uzaklardan,

Yeni bir türkü çalınıyor kulağıma,

Ağıt yakarcasına…

Yalnızlığa….

Semra KILINÇ

 

 

 

 

[font="Arial Black"]Saçlarimdan Kafesler Ören Yokluguna [/font].

En yalin cümleler kurgulamaliyim simdi

Hep otuz üçünde kalan yüzüne dair

Kekremsi bir intizar oyunudur oynadigimiz

Ikimizden geriye kalan

Kanrevan bir yalnizlik!

Okunaksiz dudaklarimizdan kalender tutanaklar, erkek gibi!

Ve uzun uzun yollar anne

Gidenlerin kolay kolay dönmedigi

O yüzden

Seslenmek zor

Alnina yasanmamis tablolar çizdigim çocukluguma

Yaralarimi kanatmadan

Yabani atlarin toynaklariyla çigniyorum eyvahlarimi

Konusmak

Ceplerimin delikleri gibi hafifletiyor beni

- Geçmisin bulanikligi büyüdükçe

durulugu artan yüzüne asik oluyorum –

Duruluyorum...

 

Ülkelerin tas kokan tarihlerini bildin mi sen?

Insanin sarmasiklarini

Kan ve gözyasi kokan

Gögsünde kadim pismanliklar, bini bes para

Sehirlerin dagdagasinda yiten ömürlerimize eyvah!

Kavlamis dudaklara

Ukala vitrinlerden açgözlü istahlar

Oysa

Dogaçlama hüzünler fiskiriyor damarlarimizdan bizim anne

Sevmeyi;

Ekmek kadar su kadar aziz bildik bileli

Katil imgelerle sahibine dönen bir bumerang oldu zaman

Alnindan taze kan damlayan yürek yürek

Katil imgeler iste annecigim

Gurbeti bir zincir gibi boynuma dolayan

Oysa; siyah – beyaz yasamak kadar

Hiçbir sey agir gelmedi yüregime

Küf rengi intihar kokan bu sehirde

denizin dudaklarina sarilip agliyorum

Denizlerin öfkesi hiç bitmez mi anne?

Ne gün diner;

- Kan gölüne dönmüs gögüslerimizden

hayatin yangin merdivenlerine olan kaçislarimiz-

 

Gögekinler gibi kavuruyor hasretin,

önüne kattiklarini hoyratça

Bir yanda turfanda ölümler!

Bir yanda sen

Nasil dayanacagiz anne!

Ikimiz de erkek degiliz...

Gölgeler segirtiyor saga sola aceleci

Umut bezirgani uykulardan çirpinarak uyaniyorum

Bir aksamüzeri gibi yorgun ve kararsizim iste...

Dagilan tanelerimi toplayamiyorum bir türlü

Yüzünü kararttikça karartiyor ebrar!

Avuçlarimda soguyor cehennem dedigin

Dayanmak erkek isi...

 

Gençligimin hatirina ne olur bir ses ver

Bir ses ver!

Bu içimdeki uçurumlara

Ekmege katik aci bir lokma gibi

Bogazima duruyor hatiralar

Hatiran azigimdir anne

serzenislerin kördügümüm

Kalbimde deveran edip duran kan gibi sicak

Hayaline ihtiram ediyorum gecelerce

Sönmesin diye içimde tutusturdugum mahyalar

Yaniyorum! Yaniyorum!

Bir yanda alnimda islik çalan zemheri

Her sey beni yakan evliyalar

Biliyorum, dayanmak erkek isi

 

Fotograflarin müphemliginde sakli geçmis

Ellerinden bilirim ki

Yer ve gök arasi genistir senin yüregin

Hayatin zevalinde bir kum saatisin sanki

Dur!

Annem nereye gidiyorsun!

Yanaginda provali bir tebessüm

Kekeme düslerin titredigi son perde

Ölümlerden bir ölümdür ayrilik

Demistim ya;

Umuda kaç hüzün var

Söylesene anne

Sabah yakin degil mi?

Lakayt deniz fenerleri büyütür karanliklarimizi

Vurulmus bir ceylan kaçar agir aksak

Ve sarap kadar keskin virajlaridir kaderin

her birimizi bir yana savuran

Inanmam bilgelik taslayan söylemlere

Ruhuma takilan müebbet bukagilar çözülmez

Çözülmez

Seni görmedikçe dünya gözüyle

 

Ben erkek degilim

Yakamam gemilerimi

Kestaneden seçtiysem saçimin rengini eger

Doktorlardan korkarim oldum olasi

Kirilgan bulutlarin yaktigi yüregimi

açamam hiçbir masaya anne...

Sen yine pencereden uzaklara bakiyorsun

Ölmüsüm de haberin yok mu?

Ukdelerimi sagaltan nefesin nerede!

Seni neden bu kadar özlüyorum?

Her gece beni çarmiha geren asirtma uykularda

Ölmüsüm

haberin yok mu anne? ...

 

Yolun yarisi ise eger vardigim

Iki iki daha ne zamana kadar dört edecek?

Bu sakaklarima kursun sikan soru isaretleri

Bu denklemler

Bu zirvalar kekeleyen adamlar ne diyor

Ben otuz üç yasinda olmadim daha!

Sen yoksan neden yagmur yagiyor anne?

Savruk bir hikayenin gözlerinde büyüttügüm hezeyan

Alir beni deli yanim iste böyle

Bundandir

Yasamdan öte saganaklari kutsadigim

Ellerimin kirini arindiracak

 

Bir masaldan Eylül yagiyor simdi

Bir bebek büyüyor besiginde derin derin

Bayramlik ve oldum olasi kirmizi ayakkabilar...

Alninda kararmis takvimler uçusan,

sari saçli çocuklugum agliyor

Kalbime gömüpte yüzünü agliyor durmadan

Sen otuz üç yasindasin anne

 

Sabirsa sabir diyorum

Emekse emek

Umutsa umut

Sana seni nasil anlatabilirim

Bir mahkeme salonunu arsinlar gibi korkan adimlarimi

Aramizda uzayan yollara vurmayali ne çok oldu anne!

Sende özledin mi beni bu kadar?

 

Bu yasli hançeri söküp al gögsümden hadi

Bana biraz tebessüm getir

Simdi ben

Hiçlemek istiyorum

hayati iskalayan yollarimi bir kalemde

Beni sana döndürüyor zevahir

Aynalarda gögeren gençligime agla anne...

 

Ya susup bu sukutta yok olacagiz ebediyen

Ya konusacagiz,

kelimelerimiz varken hala...

 

 

Seni sevmek hiç bu kadar yaramamisti bana

Senden bu kadar uzakta

Saçlarimdan kafesler ören yokluguna tutunarak

Ölecegim günü bekliyorum anne .

 

Nur Orhan .

 

 

Bu şiir yerine acaba 33 kurşun şiirinimi yollasaydım!!!

Gönderi tarihi:

onuda ekleyin lütfen...

 

 

 

Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm

bulutların dağlara sessizce çöküşünü

Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci

Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım

çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya

bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda

 

Harelenen sularda bir yanık kokusu

ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi

Işık zamana bağlı zamansa onun

kocaman gözleridir artık

Anladım tarih de yazılmaz

bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün

 

Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir

deryalara savrulup çöllere düşmüştü

Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı

hangi sokakta vuruldu sevgilim

Bir demet menekşe bir avuç toprak

burkulan bir yürek miyim hep

 

Sesimde bir yanma bir kekrelik

uzayıp giden bir çöl yalnızlığı

Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor

sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey

her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor

gidip de gelmemek üzere bütün yüzler

 

Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi

bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere

yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı

bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum

savrulan küllerini ömrümüzün

Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum

 

Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin

ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor

Acılar dehşetli kinlendiriyor beni

Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus

yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim

yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında

 

AHMET TELLİ

Gönderi tarihi:

Jazz

 

Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar

belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam

nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar

etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam

bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar

izin kağıdım yanar konuşacak olursam

bu senet bankalar kapanmadan

ruhumun rengini kapatmayacak olursa

ölür kuyuya düşen çocuk

çocuğun mercan saati çatlar mutlaka

koşup haber vermeliyim

yetkili memura

bahar geliyor, ilerliyor yeminler

alnımı kapıp getirmeliyim

denizi karşılamaya

kırlangıcın kanadındaki kezzap

leylakta sıkışan buhar için

nabzımı bulmalıyım nerede bulacaksam

nabzımı çünkü ben kasadan fiş alarak

yağmuru, selvileri zor durumda bıraktım

benim yongalarımdan yapıldı bu çelenkler

ben papatyaları şımartmadım diye oldu

Mata Hari'ler casus, Al Capone'lar gangster

inmem gerek gözbebeklerimin altına

beynimin ortasına büzülmeliyim

genşeyip kımıldayabilirim oradan sonra

dum di dum

duridum dubida

kendi kalbimle zamanım arasındaki sarkaç

püskürtüyor beni dünyaya

bırakıyorum zerreciklerime kadar emsin beni

Atlantik ve Pasifik ve beş kıta

koşmam gerek

yetişmem gerek yazgıma

tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek

esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek niçin

niçin, niçin, niçin

kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin

 

İsmet ÖZEL

Gönderi tarihi:

Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak

 

Benim adım insanların hizasına yazılmıştır.

Hergün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.

Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım

ölüm ve acılar çatsaydı beni

düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak

sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.

Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım

diri-gergin kasları konuşsaydım

'Kardeşler! ' deseydim 'Kardeşlerim! '

'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan

'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan

Bakın yaklaşıyor…'

yazık, şairler kadar cesur değilim

çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan

gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor.

 

Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı

öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım

bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında

çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların

inanmazdım dosyalara sığacağına

gittikçe ışıldardım dükkanlar kararırken

hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı.

 

Benim adım bilinen bütün cevapların üstüne mühürlenmiş

ellerim tütsülenmiş

evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında

dirgenler, bakraçlar, tornavidalar

bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar

ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa

gövdem açık bir hedef kılındı belâlara.

Ve bu yüzden yakışıksız oluyor

insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak

ve bu yüzden göğsümde dakikalar

ince parmaklar halinde geziniyor

konvoylar geçiyor meşelikler arasından

bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına

ölümden anlayanı ciddi bir yaprak

unutulacak diyorum, iyice unutulsun

neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı

karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.

 

İsmet ÖZEL

Gönderi tarihi:

Mazot

 

Ağlamadan

dillerim dolaşmadan

yumruğum çözülmeden gecenin karşısında

şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı

üzerime yüreğimden başka muska takmadan

konuşmak istiyorum. -_-

Şehre neden

esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan

kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum

niyedir sarmalasın vites dişlilerini

defneler, nakışlar yok

alnımda neden.

Ağlamadan

etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan

o mavi korularda ve dibektaşlarında

bırakıp sözlerimin kalıntılarını

açıkça konuşmak istiyorum.

Besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini

göğsünün kafesinde yalnızca pasak

biliyorsun

korkutulmuş bir kızın

yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri

sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret

hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti

bunları

bütün bunları biliyorsun

dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan

çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çevik ne de ninni

boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi

şehre varınca artık meşinler giymelisin

daha esmer

daha kankusturucu

sen o baygın sevgilerin adamı değilsin.

sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde

bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir

bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin

yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir

çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin

ki

ölüm

her yerde uyanıktır

alestadır korkunun yardakçıları

tez kızaran güllerden kendini sakın

sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-

Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine

bıraktın vazgeçilmez ırmakları

gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin

dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları.

 

İsmet ÖZEL

Gönderi tarihi:

Farzet

 

Sesim önünden geçmişti

sessizliğinde

Anlattım bir bir her şeyi

dilsizliğinde

Yalnız ben yokmuşum senin

bensizliğinde

Hissettim tek tek her şeyi

hissizliğinde.

Gönderi tarihi:

33 Kursun

 

 

1

Bu dag Mengene dagidir

Tanyeri atanda Van'da

Bu dag Nemrut yavrusudur

Tanyeri atanda Nemruda karsi

Bir yanin çig tutar, Kafkas ufkudur

Bir yanin seccade Acem mülküdür

Doruklarda buzullarin salkimi

Firari güvercinler su baslarinda

Ve karaca sürüsü,

Keklik takimi...

 

Yigitlik inkar gelinmez

Tek'e - tek dögüste yenilmediler

Bin yillardan bu yan, bura usagi

Gel haberi nerden verek

Turna sürüsü degil bu

Gökte yildiz burcu degil

Otuzüç kursunlu yürek

Otuzüç kan pinari

Akmaz,

Göl olmus bu dagda...

 

2

Yokusun dibinden bir tavsan kalkti

Sirti alacakir

Karni sütbeyaz

Garip, ikicanli, bir dag tavsani

Yüregi agzinda öyle zavalli

Tövbeye getirir insani

Tenhaydi, tenhaydi vakitler

Kusursuz, çirilçiplak bir safakti

 

Bakti otuzüçten biri

Karninda açligin agir boslugu

Saç, sakal bir karis

Yakasinda bit,

Bakti kollari vurulu,

Cehennem yurekli bir yigit,

Bir garip tavsana,

Bir gerilere.

 

Düstü nazli filintasi aklina,

Yastigi altinda küsmüs,

Düstü, Harran ovasindan getirdigi tay

Perçemi mavi boncuklu,

Alninda akitma

Üç topugu ak,

Eskini hovarda, kivrak,

Doru, seglavi kisragi.

Nasil uçmuslardi Hozat önünde!

 

Simdi, böyle çaresiz ve bagli,

Böyle arkasinda bir soguk namlu

Bulunmayaydi,

Siginabilirdi yüceltilere...

Bu daglar, kardes daglar, kadrini bilir,

Evvel Allah bu eller utandirmaz adami,

Yanan cigaranin külünü,

Güneslerde çatal kivilcimlanan

Engeregin dilini,

Ilk atimda uçuran

Usta elleri...

 

Bu gözler, bir kere bile faka basmadi

Çig bekleyen bogazlarin kiyametini

Karli, yumusacik hiyanetini

Uçurumlarin,

Önceden bilen gözleri...

Çaresiz

Vurulacakti,

Buyruk kesindi,

Gayri gözlerini kör sürüngenler

Yüregini les kuslari yesindi...

 

3

Vurulmusum

Daglarin kuytuluk bir bogazinda

Vakitlerden bir sabah namazinda

Yatarim

Kanli, upuzun...

 

Vurulmusum

Düsüm, gecelerden kara

Bir hayra yoranim çikmaz

Canim alirlar ecelsiz

Sigdiramam kitaplara

Sifre buyurmus bir pasa

Vurulmusum hiç sorgusuz, yargisiz

 

Kirvem, hallarimi ayni böyle yaz

Rivayet sanilir belki

Gül memeler degil

Domdom kursunu

Paramparça agzimdaki...

 

4

Ölüm buyrugunu uyguladilar,

Mavi dag dumanini

ve uyur-uyanik seher yelini

Kanlara buladilar.

Sonra oracikta tüfek çattilar

Koynumuzu usul-usul yoklayip

Aradilar.

Didik-didik ettiler

Kirmansah dokumasi al kusagimi

Tespihimi, tabakami alip gittiler

Hepsi de armagandi Acemelinden...

 

Kirveyiz, kardesiz, kanla bagliyiz

Karsiyaka köyleri, obalariyla

Kiz alip vermisiz yüzyillar boyu,

Komsuyuz yaka yakaya

Birbirine karisir tavuklarimiz

Bilmezlikten degil,

Fikaraliktan

Pasaporta isinmamis içimiz

Budur katlimize sebep suçumuz,

Gayri eskiyaya çikar adimiz

Kaçakçiya

Soyguncuya

Hayina...

 

Kirvem hallarimi ayni böyle yaz

Rivayet sanilir belki

Gül memeler degil

Domdom kursunu

Paramparça agzimdaki...

 

5

Vurun ulan,

Vurun,

Ben kolay ölmem.

Ocakta küllenmis közüm,

Karnimda sözüm var

Haldan bilene.

Babam gözlerini verdi Urfa önünde

Üç de kardasini

Üç nazli selvi,

Ömrüne doymamis üç dag parçasi.

Burçlardan, tepelerden, minarelerden

Kirve, hisim, daglarin çocuklari

Fransiz Kusatmasina karsi koyanda

 

Biyiklari yeni terlemis daha

Benim küçük dayim Nazif

Yakisikli,

Hafif,

Iyi süvari

Vurun kardas demis

Namus günüdür

Ve saha kaldirmis atini.

 

Kirvem hallarimi ayni böyle yaz

Rivayet sanilir belki

Gül memeler degil

Domdom kursunu

Paramparça agzimdaki

 

Ahmed Arif

 

Uy Havar /

Yangınlar,

***** fakları,

Korku çığları

Ve irin selleri, aç yırtıcılar,

Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.

Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!

Pusatsız, duldasız, üryan

Bir cana bir de başa

Seher vakti leylim-leylim

Cellat nişangahlar aynasındasın.

Oy sevmişim ben seni...

 

Üsküdar'dan bu yan lo kimin yurdu!

He canım...

Çiçekdağı kıtlık, kıran,

Gül açmaz, çağla dökmez.

Vurur alnım şakına

Vurur çakmaktaşı kayalarıyla

Küfrünü, Medetsiz, Munzur.

Şahmurat Suyu kan akar

Ve ben şairim.

 

Namus işçisiyim yani

Yürek içisi.

Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,

Ne salkım bir bakış

Resmin çekeyim,

Ne kınsız bir rüzgar

Mısra dökeyim.

Oy sevmişem ben seni...

 

Ve sen daha demincek,

Yıllar da geçse demincek,

Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,

Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,

Yaran derine gitmiş,

Fitil tutmaz, bilirim.

Ama hesap dağlarladır,

Umut, dağlarla.

 

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,

Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri

Düşün, olasılık, atom fiziği

Ve bizi biz eden amansız sevda,

Atıp bir kıyıya iki zamın

Yarının çocukları, gülleri için

Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,

Koymuş postasını,

Görmüş restini.

He canım,

Sen getir üstünü.

 

Uy havar!

Muhammed, İsa aşkına,

Yattığın ranza aşkına,

Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!

Benim de boş yanım hançer yalımı

Ve zulamda kan-ter içinde, asi,

He desem, koparacak dizginlerini

Yediveren gül kardeşi bir arzu

Oy sevmişem ben seni...

 

Ahmed Arif

 

 

Sevdan Beni /

Terketmedi sevdan beni,

Aç kaldım, susuz kaldım,

Hayın, karanlıktı gece,

Can garip, can suskun,

Can paramparça...

Ve ellerim, kelepçede,

Tütünsüz uykusuz kaldım,

Terketmedi sevdan beni...

 

Ahmed Arif

Gönderi tarihi:

çııÖÖçşAyrılık

İki rayı gibiyiz

Bir tren yolunun

Yakın olması

Neyi değiştirir

Son istasyonun

 

Sunay Akın

Gönderi tarihi:

Ayrılık

İki rayı gibiyiz

Bir tren yolunun

Yakın olması

Neyi değiştirir

Son istasyonun

 

Sunay Akın

Gönderi tarihi:

Yalnız Ölürüm Bilmezsin / Abdülhekim Koçin

 

Kar

Üstüme yağar

Saçlarımı rüzgarlar tarar

Gül uzar yağmur olur gelmezsin

 

Bir bir

Kesilir ikindileri

Çoban ve kaval sesleri

Derin bir yalnızlığa gömülürüm

Bu anlarda ölürüm de bilmezsin

 

Akşamları

Üstüme karı

Yorgan diye örterim

Etrafta kurt ulumaları

Gözlerim dolar boşanır silmezsin

 

Sonra

Gece olur

El ayak çekilir hayat durur

Yıldızlar kurulur gökyüzüne

Gözlerimin önüne film seti olur çekilmezsin

Gönderi tarihi:

Söz Yazarı: İbrahim Sadri

 

 

Beni Affet

 

 

Beni affet

Kaybetmek için çok erken

Sevmek için de çok geç

Beni affet

 

Bir adın kalmadı geriye

Kırılmış şeylerin nihayetinde

Yalnızlığın peşinde

Beni affet

 

Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde

Yağmurlar yağardı

Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde

Ayrılık kurşun gibi ağırdı

 

Beni affet

Şiirler gözlerini şarkılar saçlarını söylemedi

Beni affet

Gönderi tarihi:

AĞIT

 

Oğlum;

Sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum

Bir yaşıma daha gireceğim neredeyse

Tabii bundan haberin yok senin

Kronometreye erken bastığın için

Beni hep yakışıklı hatırlayacaksın

Bizi bırakıp gittiğin yerde

Eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın

 

Ama DUR!

 

Sen hatırlıyor musun beni?

Peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun?

Ben yirmiydim tanıştığımızda

Sen beni en son otuzbeşimde gördün İstanbul'da

Sonra sen Kaş'ta öldün

O akşam aynı anda geldik Antalya'ya

Sen beni görmedin, ben sana bakıyorken

Ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken

Sen iyi ki görmedin beni

 

Yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi

 

Olmadık bir yerde gülerdik ya hani?

Öyle olurdu yine

Gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için

Hani sahnede olduğu gibi.

Sen ağlarken bakamazdım sana

Sinirimi bozardın, gülerdim

Çünkü sen her boktan şikayet ederdin oğlum

Öyle çok şikayet ederdin ki

Sonunda sıkılır gülerdim

Sonra sen de sıkılırdın kendinden

Başkası gibi olmak isterdin

Mutlu olan bir başkası gibi

Dert etmeyen biri

Hani, benim gibi biri

 

Birşey diyeyim mi sana oğlum?

Şimdi dönsen buralara

Ne gidilecek bir yol

Ne uğruna ölünecek bir kadın

Herneyse...

Ama kadınları çok dert ederdin sen

Ama onlar seni severdi oğlum

Ama sen çok ağlardın onlar için

Sevemezdin kendini bir türlü

Onlar seni çok sevse de

Senin gibi olmak istemezdim o zaman

 

Daha çok sevin beni!

Daha çok gülün bana!

Beni daha çok isteyin!

Daha çok!

Ama seni en çok ben...

 

Birşey diyeyim mi sana oğlum?

Şimdi dönsen buralara

Ne gidilecek bir yol

Ne uğruna ölünecek bir kadın

Ne de sabaha kadar konuşarak sana vaadettiklerim

 

Kandırdım seni oğlum

Parayı dert etme diye

Yok öyle birşey, başarısızlık diye

İlla da başkası olmaya çalışma salak gibi

Bir kadın için ölme diye

 

Kandırdım

 

Artık umrunda değil mi bunlar?

Artık bozulmuyor musun bu işlere?

Aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa?

O kadın için ölmez misin bir daha?

Ne var, bir kere daha ölsen?

Değmez mi o kadın buna?

 

Hani, hani değerdi?

 

Çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde

Keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında?

Öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi

Çıplak ayaklı kıza

 

Bıraktın değil mi oğlum?

Bıraktın, gittin

Peki!

Ama ben buradayım hala

Ben devam ediyorum

Peki sen bakıyor musun bana oradan?

Gülüyor musun bana?

Sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum?

 

Beni daha çok sevin!

Bana daha çok gülün!

Daha da çok isteyin beni!

Beni daha çok özleyin!

 

Ama seni...

Seni en çok ben, ben!

 

Hayır ben çok değiştim oğlum

Bir başkası değilim artık

Vazgeçtim maymunların dünyasından

Bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları

İstemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak

 

İşte belki de bu yüzden

Seni en çok ben...

En çok ben özlüyorum!

 

BENİM

 

ÖLÜ

 

ARKADAŞIM!...

Gönderi tarihi:

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

İşe gitmek gelmeyecek içinden

Yalın ayak vuracaksın kendini sokaklara

Ruhun çıplak

Yüreğin çıplak

Düşüneceksin zamanı

Zaman geçiyor

Sen özlediklerinin içinde kaybolmuş

Kaybediyorsun

Kaybolan özlemlerinde kaybediyorsun kendini

Derin bir ah düşecek çıplak yüreğinden

Bir ah düşecek çıplak ayak izlerine

Sokak taşlarının arasına dolacak isyanın

 

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

Her şeyi ardında bırakacaksın

Atacaksın kendini bir sahil kenarına

Dalgaların sesine vereceksin kendini

Yalnızlığında bir sevinç kaplayacak ruhunu

Yalnız olmadığını anlayacaksın

Sana dokunan dalga sesinde sen olacaksın

Bakışlarına dolan mavide sen olacaksın

Ardında kalanların kalabalıklığında kalacak yalnızlığın

Dalgalar aşkı fısıldayacak

Uzun süredir ilk kez yüreğin duyacak bu kadar derinden

İlk kez ruhuna ulaşacak aşkın sesi

Anlayacaksın özlemişsin yaşamayı

Özlemişsin yaşamayı yarını düşünmeden

Özlemişsin aşkı

Bir yaşayamadıklarını düşüneceksin

Yaşadığını sandığın şeyleri düşüneceksin

Bir de yaşamak istediklerini

Özlemlerini düşüneceksin

Dalgaların sesi bastıramayacak isyanını

Bir derin ah dökülecek çıplak ruhundan

Bir ah dökülecek çıplak ayaklarına

Denize karışacak isyanın

 

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

Geceden kalan bir rüyanın kırıntılarıyla

Teninde emanet ürpertilerle

Atacaksın kendini bir ormanın içine

Ormanın sesleri dolacak ruhuna

Sevişmeleri anacaksın

Uzak bir ülkenin yitik şehrini anar gibi

Yeşil bir yaprağa dokunacak parmakların

Bir çiğ damlası düşecek

Kolundan akacak parmaklarına

Dudaklarına gidecek ellerin

Bir ıslaklık kalacak dudaklarında

Aklına yitik geceler gelecek

Dudaklarının prangaladığı öpüşlerin ıslaklığını anacaksın

Ruhuna değmeyen dokunuşlara düşecek aklın

Sevişmeyi ne kadar özlediğini anlayacaksın

Bir ah düşecek kurumuş dudaklarından

Bir ah düşecek çıplak ayaklarına

Ormanın yüreğine karışacak isyanın

 

Bir gün uyanacaksın serin sabaha

Yatağındaki soğukluğa gidecek aklın

Ayaklarına vuran ağırlığı tutacaksın

Özgürlüğünü anacaksın

Çok eskilerde kalan bir çocukluk anısı gibi

Özgürlüğünü özlediğini anlayacaksın

Gözlerindeki ışıltıyı özlediğini anlayacaksın

Çocuksu kahkahanı özlediğini anlayacaksın

Yakmayı özlediğini anlayacaksın

Yanmayı özlediğini anlayacaksın

Baktığın her nesnede

Kendini görmeyi özlediğini anlayacaksın

Doğrulacaksın yavaşça

Bakacaksın odandaki eşyalara

Yabancı gelecek her şey

Anlamsız gelecek bütün çabalar

Bir ah dökülecek beyaz çarşafına

Özlemlerin büyütmüş isyanını

Bir karanfil açacak ahlarının düştüğü yerde

İsyanlar çiçek açtırırmış, anlayacaksın

Veya erteleyeceksin kendini yaşamayı yeniden

Dün ertelediğin gibi

Ve daha önceki gün ertelediğin gibi

Ya da koparacaksın kendi isyanından yeşeren karanfili

Takacaksın göğsüne kırılan prangaların müjdesi gibi

Yaşayacaksın aşkı

Yaşayacaksın özgürlüğü

Yaşayacaksın yeniden kendini

Anlayacaksın bilmediklerin bildiklerinin içinde gizli

Ve anlayacaksın cesaretin korkularının içinde

Ve anlayacaksın, özgürlüğün sadece senin elinde….

 

Gassan Satar

Gönderi tarihi:

k hp kahkahalar şehrimin kaldırımlarında

 

Bir tek ışık yanmıyor karşı evlerde

 

Akrep ile yelkovanın

 

Alelacele,

 

Kaçarcasına,

 

Sevişmelerinde

 

Bakire değil artık gece...

 

Bir kaç yıldız düşüyor, gözleri yere bakan yüzünden

 

Bulutların ardına saklanmış

 

Ansızın uykular bölünüyor biryerlerde..

 

Zamanın umursamaz akışına sürgün

 

Siyahı beyaz geçe'nin karmaşasında

 

Gri tonlu notalar süzülüyor gözlerinden..

 

Kimsesiz gecenin çığlığında

 

Alabildiğine uzanan yalnızlık senfonisi

 

Bir yerde bir çocuk üşüyor

 

Bir yerde bir çocuk ağlıyor

 

Şarkılar söyleniyor çocukluktan kalma

 

Gecenin ağzı bozuk sözcükleriyle..

 

k hp kahkahalar yankılanıyor birbiri ardına

 

Susuyor deniz

 

Susuyor rüzgar

 

Bakamıyor artık doğan güne..

 

Bakire değil artık gece

 

Susuyor deniz

 

Susuyor rüzgar

 

Bir kaç yıldız düşüyor

 

Gözleri yorgun ağlamaktan gecenin

 

Gün dönüyor

 

Mevsim sonbahar

 

Gece daha da üşüyor

 

Üstelik bu sefer yalnız

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.