Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Arkadaş Dökümü

 

evvela dişlerimiz döküldü

sonra saçlarımız

arkasından birer birer arkadaşlarımız

şu canım dünyanın orta yerinde

yalnız başına yapayalnız

kırılmış kolumuz, kanadımız

tatlı canımızdan usanmışız

 

bir şüphedir sarmış yüreğimizi

ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi

bir şüphedir demir atmış ciğerimize

pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi

düğüm üstüne düğüm şöyle dursun

bir çalım bir kurum hepimizde

nereden inceyse oradan kopsun

 

bu canım dünyanın orta yerinde

hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize

yalan mı? gözünü sevdiğim karıncalar

işte: hamsiler sürü sürü

arılar bölük bölük geçer

leylekler tabur tabur

 

ya bizler? eşrefi mahlukat!..

boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz

 

bizler bölük bölük, bizler tabur tabur

bizler sürü sepet

yalnız birbirimizi öldürmüşüz.

 

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu |

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM

 

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu

Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta

Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.

Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece

Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında

Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim

O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama

 

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.

Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla

Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.

Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana

Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.

Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana

Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.

Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca

Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi

Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana

 

Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim

Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona

Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.

O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla

Artık sevmiyorum ya severim belki yine

Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda

Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü

Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca

 

Belki bana verdiği son acıdır bu acı

Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona

 

Çeviren: Sait Maden

Gönderi tarihi:

GÜZ ÇİÇEKLERİNDEN NÂZIM'A BİR ÇELENK

 

Niçin öldün Nazım?

ne yaparız şimdi biz

şarkılarından yoksun?

 

Nerde buluruz başka bir pınar ki

orda bizi karşıladığın gülümseme olsun?

 

Seninki gibi ateşle su karışık

acıyla sevinç dolu

gerçeğe çağıran bakışı nerde

bulalım?

 

Kardeşim,

öyle yeni duygular, düşünceler yarattın ki

bende,

denizden esen acı rüzgâr

kapacak olsa bunları

bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir

yaşarken seçtiğin

ve ölümünden sonra sana barınak olan

oraya, uzak toprağa düşerler.

 

Al sana bir demet Şili kasımpatıları

al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını,

halkların savaşını, kendi dövüşümü

ve yurdumun kederli davullarının boğuk

gürültüsünü

kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,

çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen

yüzüne hasret,

benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma

güç veren

dostluğundan yoksun.

 

Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,

zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,

zulmün izlerini görmüştüm ellerinde,

kinin oklarını aramıştım gözlerinde,

ama parlak bir yüreğin vardı,

yara ve ışık dolu bir yürek.

 

Ne yapayım ben şimdi?

Tasarlanabilir mi dünya

her yanına ektiğin çiçekler olmadan

Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,

senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan?

Böyle olduğun için teşekkürler,

teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.

 

 

PABLO NERUDA

 

NOT: SON İKİ ŞİİR PABLO NERUDAYA AİTTİR

Gönderi tarihi:

İşte İsmail Cem'in yazdığı son şiir

 

Veda

Çok ileri bir tarihte

Çok yaşlı olarak

Sessizce ayrılmalıyım

Kimseye pek gözükmeden

Ve kimseyi rahatsız etmeden.

 

Masamın üzerinde

Dünden kalan işler

Tamamlanmamış yazılar

Okunmayı bekleyen kitaplar

Ve anılar ve umutlar.

 

Filleri kuyruğundan çekerek

Tepeleri aşırtmaktı görevim

Günler bitti filler tükenmedi

Ben elimden geleni yaptım

Gerisini siz tamamlayın.

 

Boşa geçmedi hayatım

Daha fazlası olabilirdi ama

'Buna da şükür' demeliyim

İşte sevgili dostlar

Ben böyle veda etmeliyim.

New York, 1995

Gönderi tarihi:

güzel paylaşımlarıyla katkıda bulunan sevgili zates2003'e :clover:

 

BİR ADIN KALMALI

 

Bir adın kalmalı geriye

Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde

Aynaların ardında sır

Yalnızlığın peşinde kuvvet

Evet nihayet bir adın kalmalı geriye

Birde o kahreden gurbet

 

Sen say ki ben hiç ağlamadım

Hiç ateşe tutmadım yüreğimi

Geceleri koynuma almadım ihaneti

Hele nihavend hele buse hiç geçmedi aklımdan

Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın

İçimin nehirlerinden

Evet yangın

Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan

Evet kaybetmenin o zehirli buğusu

Evet isyan

evet kahrolmuş sayfaların arasında adın

Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı

Bu sevda biraz nadan

Biraz da hıçkırık tadı

Pencere önü menekşelerinde her akşam

 

Dağlar sonra oynadı yerinden

Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca

 

Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam

Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı

Yani ben seni sevdiğim zaman

Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın

 

Yine de

Bir adın kalmalı geriye

Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde

Aynaların ardında sır

Yalnızlığın peşinde kuvvet

 

Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye

bir de o kahreden gurbet

 

beni affet

kaybetmek için erken

sevmek için çok geç

 

AHMET HAMDİ TANPINAR

Gönderi tarihi:

Yüreğinin güzelliğini esirgemeyen sevgili frozen arkadaşa

 

 

 

 

 

 

 

kırkıncı oda

 

Ne kadarınız gerçek sizin,

kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki

kilitler altında sakladığınız gerçek

duygularınızla,

gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor

hayatınıza,

söylenmeyen neler var kuytularda,

hani kendinizden bile sakladığınız,

bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla

yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da

ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz

içinizde...? ? ?

Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?

Sevip de söyleyemediğiniz,

özleyip de açıklayamadığınız

ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize

gömdüğünüz oluyor mu,

korkaklıklar var mı,

kalleşlikler var mı,

yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi

bekliyor...? ? ?

 

Göründüğünüz insan mısınız siz,

yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur

içinizde

ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi

taşıyorsunuz?

Derununuzda neler saklıyorsunuz?

Ne kadarınız gerçek sizin?

 

Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,

yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,

gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı

saklıyorsunuz,

açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?

 

Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,

günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp

Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?

Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz

yoksa...? ? ?

 

Uzun bir yolculuğa çıkar gibi

duygularınızla düşüncelerinizi denklere

sarıp da içlerinizde bir yerlere mi

yerleştirdiniz,

bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz

aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve

denklerinizi

hiç açmayacağınızı bilerek...

Bir gün çıldırsanız da

bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça

söyleseniz,

neler duyacağız sizlerden,

gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,

yoksa korkaklığın altında,

bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi

büyümüş yiğitlikler mi?

 

Kızgınlıklarınız yok mu sizin,

öfkeleriniz, isyanlarınız?

Aşklarınız yok mu?

Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?

Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,

kendinize şaşar mısınız,

hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler

var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,

dile getirilmeyen özlemler,

söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,

hangi boşvermişlikler,

hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?

 

Ne kadarınız gerçek sizin?

 

Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz

kendinizden?

Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı

turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,

şimşeklerle boşanan yağmur başladığında

şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,

ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz

kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,

bu kadar gerçeği o odada saklayıp,

hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir

sarsıntı yaratıyor?

yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de

ıssız gece,

sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,

korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,

kırkıncı odanız size de mi kapalı,

kendi kendinize bile mahrem misiniz?

 

Ne kadarınız gerçek sizin?

Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,

hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,

kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek

istemiyor musunuz,

bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?

 

Şöyle rahatça bütün duygularınızı,

bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,

kendinizi bile yanınıza almadan.

 

Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız

kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,

yüksek sesle eleştirip de

içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,

kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi

korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde

gizliyorsunuz?

 

Ne kadarınız gerçek sizin?

Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

 

Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu

yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?

Neler var kırkıncı odada?

Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,

kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı

yaşıyorsunuz?

Niye yapıyorsunuz bunu?

Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede

belki...

Belki de hiç açmazsınız,

kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,

kendinizden sıkılarak..

 

Ahmet Altan

Gönderi tarihi:

Al Güle Damlayan Kan

 

Benim sevdalarım

Al güle damlayan kandı

Çocuksu korkularım

Geceyi siyaha boyardı.

 

Uzaklarda alemlerim

Avucumda yıldızlar vardı

Erguvan umutlarım

Sana sabahı soyardı.

 

Sessiz çığlıklarım

Özgürlükler adardı

Kederli gecelerim

Bir fezayı sarardı.

 

Siyah beyaz düşlerim

Gökkuşağı takardı

Yoksuldu özlemlerim

Sadece sana tapardı.

 

Hazanda gurbetlerim

Gurbette hazanlarım vardı

Ayazda hüzünlerim

Hislerimi yakardı.

 

Prangaları yeminlerim

Ayağıma çakardı

Yalanlarım ellerimi

Kelepçelere sokardı.

 

Coşkun denizlerim

Yakamozları yıkardı

Irmaklarınde suyum

Yalnız yetim akardı.

 

Kağıttan kayıklarım

Nuh`un gemisi kadardı

Yağınca ağıtlarım

Yağmurda toprak kokardı.

 

Kavgasız savaşlarım

Yazgımı kurşunlardı

Şafaksız ufuklarım

Güne hasret yaşardı.

 

Benim hür yarınlarım

Sefiller ve açlarındı

Bildiğim tek dünlerim

Gözlerinle saçlarındı.

 

Baharda rüzgarlarım

İğde kokusu taşırdı

Gururlu kahırlarım

Sanki mezar taşımdı.

 

İçinde yitip gittiğim

Seni gördüğüm andı

Benim sevdalarım

Al güle damlayan kandı.

 

coşkun deniz

Gönderi tarihi:

Sevgi Emekçisi / Yüregin.....

sevdim hüzün bulutu gözlerini

binbir renk duygu isiltisi yansitan

engin derin bakislarini sevdim....

gönül kiyilarinda sevgi irmagini

o irmagin serinligini

ilik meltemlerde sessiz sesini sevdim......

düsündükçe seni

duygu seli yumusacik yüregini

kizilsari özlemlerini

kirilgan umutlarini sevdim.....

kekremsi karanlik gecelerde

sokak lambalari misâli

aydinlik tasiyor gözlerin ruhuma

ben senin sevgi isigini sevdim......

sarmasik güller doladim siyah duygularina

sevgi harmanlayip topragi karmani sevdim....

 

hiç düsündün mü?

sen olmasan neye yarar

soluksuz umutlarda savrulan yarinlar...

hiç düsündün mü?

sen olmasan nasil çalar

yarali kalplerin kemani

sevinçle nefes notalarini...

iste... cana can katan

sevgi emekçisi yüregini sevdim.....

yüzünü gölgeleyen gri yasam savki

dokununca dudak kivrimlarina

buruksu gülüslerini sevdim......

sevdim gözlerinde bozkir yalnizligi

yüzündeki derin kivrimlarda

hüzzam nagmeleri dinlemeyi sevdim..

ben seni sevdim!

 

 

(ayricali bir dostuma hitap) .

Ayla Eker

  • 4 ay sonra...
Gönderi tarihi:

BENİM HİÇ SENİM OLMAMIŞ GİBİ!

 

 

 

Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık,

sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak

aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç

satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak,

boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim.

Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin,

haykırabilir miyim şimdi korkaklığını.

Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı,

artık sahiplenilmeyecek olmanın

burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin,

susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ...?

 

Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin,

dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı.

Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim.

Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık,

yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer,

zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için.

Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni

yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan

her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına.

Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı,

yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım.

Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim.

Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı

hatta sana hak verebilmeliyim.

Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni

ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için.

Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış,

sanki bizi hiç yaşamamışız,

sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış

ve sonra yarım bırakmışız gibi.

 

Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti,

Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan,

Sanki benim hiç senim olmamış gibi...

 

 

 

Semih Tanrıver

Gönderi tarihi:
BENİM HİÇ SENİM OLMAMIŞ GİBİ!

 

 

 

Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık,

sadece olmayacaksın. .

Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık,

 

 

Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı

hatta sana hak verebilmeliyim.

 

hazmedememek sanırım insanı en bunaltan kelime,neden ben gibi? -_-

Gönderi tarihi:

o kaybetti ama sen yenildin..bunu hazmetmek hem zor..hem cevapsız...hemde anlamsız...

 

HİÇ….

Savaş biteli çok oldu,

ateşkesin süresi uzun oldu ya,

bilmeliydim sen antlaşma planlarını sıkı yapmışsın.

Sen kaybettin ama ben yenildim,

bu işte bir karışıklık var sanki.

Şimdi hepiniz çıkın sınırlarımdan,

rahat bırakın beni.

ne kaldıysa elimde,

umuda ve zafere dair

başka rotalar çizdim ben onlara.

içinde sevdaya dair hiç bir kırıntının olmadığı

bir coğrafyadayım artık..

inanmıyorum hiç birinize,

ne sahte özlemlerinize ne bitmeyecek sevgilerinize.

Artık savaş yok,

müttefiksiz bir tarafsızlık ilan ediyorum.

siz savaş meydanlarında imparatorluklar kurarken,

ben ruhumun meydanına gömüyorum kendimi.

kendimi yaşıyorum bundan böyle,uzak durun benden.

Kalanlarla bırakın beni,terk edin sınırlarımı…

Gönderi tarihi:
Artık savaş yok,

müttefiksiz bir tarafsızlık ilan ediyorum.

siz savaş meydanlarında imparatorluklar kurarken,

ben ruhumun meydanına gömüyorum kendimi.

kendimi yaşıyorum bundan böyle,uzak durun benden.

Kalanlarla bırakın beni,terk edin sınırlarımı…

 

:clover:

Gönderi tarihi:

selamlar

 

 

Sevgiye On Kala Ölüme Beş

 

--------------------------------------------------------------------------------

Ya zamanindan erken gelirim;

Dünyaya geldigim gibi,

Ya zamanindan çok geç;

Seni bu yasta sevdigim gibi.

Mutluluga hep geç kalirim;

Hep erken giderim mutsuzluga.

Ya hersey bitmistir çoktan,

Ya hiçbir sey baslamamis.

Öyle bir zamanina geldimki yasamin

Ölüme erken seviye geç.

Yine gecikmisim bagisla sevgilim;

Seviye on kala, ölüme bes...

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Aziz Nesin

Gönderi tarihi:

Yaşama Dair Şeyler

 

--------------------------------------------------------------------------------

Bilirmisin ay çiçeklerini?

Sabah güneşe döner ya.

Kaybolunca ufuk çizgisinde;

O hep boynunu büker ya.

 

Değiştir artık soğuk geceleri

Yeni doğan güne bir bak.

Çiçeklere, ağaçlara, güllere!

Uçmayı yeni öğrenen kuşların sevincine.

 

Yaşam; bir çiçeğin,

Sabırsız bekleyişinde.

Bir kerecik görebilmek güneşi!

O kısacık ömründe.

 

Sende dön yüzünü.

Bak ilk defa görmüşcesine

Hangi aşk, hangi acı değer?

Günü yaşıyamadan ölmeye.

.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Halide Edib Adıvar

Gönderi tarihi:

*SARIL BANA*

*

Bu yaşıma geldim, içimde bir çocuk hala

Sevgiler bekliyor sürekli senden.

İnsanın bir yanı nedense hep eksik

Ve o eksiği tamamlayayım derken,

Var olan aşınıyor zamanla.

Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.

Anıların kar topluyor inceden,

Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.

Ama yine de unutuş değil bu,

Sızlatıyor sensizliği tersine.

Senin kim olduğunu bile bilmezken.

Sevgiden caydığım yerde darıl bana...

*

*Metin Altıok*

Gönderi tarihi:

sevgili zates şiirler çok güzel.. :clover:

 

 

 

Bana kalbini ver.

 

Avuçlarımla tutacağım mayınların yerine

 

Acele giden gece zamanlarında,çarpacağım bir duvar emniyetinde gülüşünü ver bana.

 

 

 

Düşerken dibe,soluklanacağım ama asla tutmayacağım ellerini ver bana.

 

Tercüme edilmiş öfkeler seyrelsin ömrümde.

 

Yüksek sesler alçakça dinlenir.

 

Bana usul sessizliğini ver.

 

Lütuflar karşılık ve karışıklık için sunuluyor hayatın asil isimlerince.

 

 

 

Adının anlamını ver bana.

 

Telaffuzunda özlemlerimin dindiği adını ver bana.

 

Başkaları,bu aşkı oyalamak için var olur,

 

Ne kadar durdururlarsa nefsini,o kadar hızlanır.

 

Bana kendini ver.

 

Her şeyden ayıkladığın kendini…

 

 

 

En iyi ölüm berbat bir yaşamın kıyısında bekler.

 

Seninle,gerçeklerin intizamlı duruşunda yalanlar yumağını çözmek için varım.bana gücünü ver.

 

 

 

Yaralar değil canı yakan.

 

izin tendeki çirkinliği ve merhemin kabadayı yardım severliği…

 

yaralarını göster ve bana izlerini ver.

 

 

 

Günün bütün aynaları beni gösterdi aksinde.

 

Baktıkça seni gördüm.

 

Bana varoluşunun sırrını ver.

 

Gün batımlarında gözümün değdiği yerlere kurul.

 

Senden olma güneşlere kamaşsın bakışım.

 

 

 

Bana zamanını ver.

 

Atlardan daha hızlı koş oraya.

 

Soluk soluğa kaldıkça koş…

 

Yarını ertelediğim geçmişin geçmezliğine inat,

 

Vaktinde yetişmek için bana,bir kez olsun yok et geç kalışını ve durmadan koş oraya.

 

Bana verdiklerinle bekliyorum seni.

 

Düşsüz ve sonuna kadar gerçekli bir aşkın içinde…

 

Kuşlara takılmasın ayakların.

 

Takatini zorla ve koş…

 

Oraya…

 

Kent soysuzlarının ,aşk eşkıyalarının,gurur kırmak için hendek kazanların,dokunuşun esrarından acizlerin,kontrol edilmeyen sevilerin,intiharla harlanmayan yaşamların olmadığı oraya…koş…

 

Ben bütün gemileri uğurladım.

 

Gitmeyeceğim.

 

İçilmiş yeminleri kustum şehrin meydanına.

 

Yıldız sağanağına bağır açmış bir yeryüzündeyim.

 

Yazılmış sözleri susuyorum,

 

Konuşarak yazılmamışları siliyorum.

 

 

 

Bana hecelerini ver…

 

Yarım kalan öykülerimin noktası olmaktan vazgeç.

 

Bana başlangıçlara yeter hevesini ver.

 

‘susacak var’ edilen bir yemin,sözle tutulamayan.

 

Bana yüzünden çizgiler ver,gülüşünle belirginleşen ve hiçbir gamzeye yer açmayan.

 

 

 

Suya yazılmaktan kurudu kelimeler.

 

Bana bir cevap ver!

 

 

 

Kahraman Tazeoğlu

Gönderi tarihi:

BOYUT FARKI

 

Bir an,

Bindiğin uçağı

Denizaltı gibi düşün..

Tut ki sen,

Göklerde değil

Sulardasın..

Bak,aşağılarda yosunlar..

Ve evler,midye gibi..

Ve bulutlar kirli sular..

Ve çook yukarılarda

Suyun üstü,

Karalar..

Tamam.. İnanma!..

Ama şöyle bir düşün..

Ne çıkar?..

Varlığımızdan haberli mi

Suyun altında yaşayanlar..

Belki de,

Balıklar gibi başka sahillerden habersiz

İnsanlar.. Kuşlar..

Niye insanlar gece uyur?..

Baykuşlar niçin gece görür?..

Ve yarasalar..

Bence,

Herşey-herşeyden habersiz

Birşeyler yapıyor..

Herşey.. Ama herşey..

Hayvanlar.. Ağaçlar..

Otlar.. Pırasalar..

 

Düşünenler se

Düşünmeyenlerce

Yaşamıyor..

 

Bir anlasalar..

Ah!. Bir anlasalar..

Bir anlasa..

Bir anla..

Bir an..

 

İlhan İrem

Gönderi tarihi:

ONLARSIZ

 

 

benim güzel olduğum yerlerde

siz hiç olmadınız

 

gölgemdi o

değip geçen gözlerinize

soluklarımla taşıdım hep

sancısını sokakların

 

ondandır dağbaşlarına

o tavşansı

o rüzgar kaçışlarım

 

bir gemi ellerimi getirir

bir fırtına saçlarımı uzaklardan

bu ben böyle olur muydum hiç

hep sizinle olsam

 

ondandır dağbaşlarına

o tavşansı

o rüzgar kaçışlarım

 

bir gün sizi tutup buralara getirsem

diner mi bilmem

sancısı sokakların

 

ama yok

sizin güzel olduğunuz yerlerde

ben hiç olmayacağım.

 

 

 

Tekin GÖNENÇ

Gönderi tarihi:

Belki yolladığım şiirler güzel,

okuyanın ve cevaplayanın yüreği

şiirleri kıskandıracak kadar güzel..

 

Beşinci Mevsim

 

hani

gidiyorsun ya,

her şey donuyor aniden

üşüyor yüreğim

ellerim buz

ama,

______sana KIŞ'sın diyemem

 

hani,

bir ses,bir nefes bekliyorum

ne ses,ne nefes gelmiyor ya senden

dökülüyor yüreğimin yaprakları

ama,

______sana SONBAHAR'sın da diyemem

 

hani,

geliyorsun ya habersiz,aniden

açıyor ruhumun çiçekleri

gökkuşağı geçiyor üzerimden

ama,

______sana İLKBAHAR'sın da diyemem

 

hani,

aşkın alevi sarıyor ya

yanıyor yüreğim

titriyor bedenim,nöbetlerdeyken

ama,

_____sana YAZ'sın da diyemem

 

sen benim

bilmediğim

görmediğim

tatmadığım

hiç yaşamadığım

_____beşinci MEVSİM'sin

 

Ve...

 

Çaren yok..

Bir gün mutlaka geleceksin

 

Saniye Erol

 

 

 

Vuslatsız Geceler

 

duy sevgili

o saatlerde nükseder gamlı hallerim

kaybederim senden yana ne varsa

kimi ağlar, kimi sızlar

ve zamanı parçalayan gözlerim

yorgun umutlarla geceye sızar

 

imkanı yok tesellinin

sen o kadranı bozuk saatlerde

vuslatsız aşıkların dilindeki şarkı

düşünce gecenin alnına

hasret perdeleri, pencerelerde kat kat

adını haykırsam göklere neye yarar

o garip

o soğuk sızı iner yüreğime

bir tutam hüzün dökülür sürmelerime

yaslarıma kederlerime

büker boynunu saksıdaki menekşe

 

hasret dokurum gecenin tezgahlarında

düşünce hayalin gözlerimden

bahar mı, hazan mı bilinmez

bu yürek yaralanır hey yar

dökülmez avuçlarıma ne ay ne yıldız

yokluğun kadar

sabah olmuş güneş doğmuş neye yarar

sensizlik sürgünüm olur

götürür beni sevda kıran rüzgarlar

 

duy sevgili

böyle kaç mevsim geçti

kara yazgılı kaderin ellerinden

mutluluk geç kaldı, ayrılık daha tez

 

vuruldum

kırk yerimden dağıldım

böyle kaç kez…

düşlerim gecenin tutsağında

saatlerse hep sensizliği vurdu

bir yanımda dilsiz kapım

bir yanımda yorgun yatağım

gözlerimdeyse o deli sevda

ne gecelerde buldum seni,

ne gündüzlerde

an geldi sustum

zemheri vurgunu dudaklarımdaki

hasret kurşunuyla kendimi vurdum

yoksun.

 

08/10/2006

 

Musade Özdemir

 

 

 

Şiire Tutunmak

 

Yok başka hiçbir umarın

En granit kayanın en ortasında

Balta girmemiş karanlıklarında kıpırtısız

Ya ölmektir kurtuluşun

Yada şiir tutunmak

 

O en gergin tele şöyle bir dokun

Son tınıyla tel kopsun

Ayak sesleri duyulsun ölümün

Her yanın her yönün çıkmaz

Nereye baksan yok

Hiç bile herşey sayılır o bulunduğun yerde

Kurtarırsa kurtarır ancak

Yine şiire tutunmak.

 

 

Aziz Nesin

Gönderi tarihi:

KENDİME ÖĞÜT

 

Uslanma hiç hep deli kal

Büyüme sakın çocuk kal

Es deli deli böyle kal

Son harmanında sevdanın

Tüken toz toz savrula kal

Suçüstü bulmalı ölüm

Ölürken de sevdalı kal ...

 

 

Aziz NESİN

Gönderi tarihi:

*Düsünüyorumda sen hic var olmadin...

Ben varoldugunu sandim ama yanilmisim hep,kendi icimde yüregimde yasatmisim

seni onca zaman..

Bir hayal gibi...Rüya gibi...Anlatilan ama aslinda hic yasanmamis hikayeler

gibi...

 

 

Sen sadece olmasini istedigimdin. ..Yüregimdeki sicakligin bile sahteydi...

Ben susmaktan yorulsamda yüregim haykirmaktan vazgecmiyor. .

Bosver yüregim uzak kalsin o yine, yaklasmasin canima....

Uzak dursun iste bir kus olup göc etsin bu diyarlardan. ...

Sende arama artik be yüregim..Ne diye bile bile aci cekmek istersin...

 

 

Yolcu yolunda gerek derler...

Hemen yan sokakta gül bahceli sokaklar varken birak artik dikenli yollari

yüregim..

Gözyasi yagmurlarinin altinda dikenli yollarda yürümekten yorulmadinmi. ..

Gül bahceleriyle heryeri sicak gülümseme dolu günesin isiklarinda huzur

bulmak varken...

 

 

Sen onsuzda yasarsin yüregim bilirsin,

cok acilar agir yükleri biraktik ardimizda...

Bikmadin mi hala karanlik sokaklardan, korkardin sen oysa soguk karanlik

sessiz sokaklardan. ..

Sen degisme hep ayni kal birak ürkütücü yollar cansiz kalsin..

 

 

Imkansiz asklar sana göre degil yüregim....*

 

 

alıntı

 

 

--

Gönderi tarihi:

*Ne gerek vardı sana, ne gerek vardı yokluğuna...*

 

 

**

 

 

*Öznesiz cümleler kurmaya alışmıştım ben oysa...

 

 

Yalnızlığıma, ıssızlığıma sahip çıkmıştım onca kalabalığın arasında..

 

 

Korkularımdan korkmamayı öğreniyordum yavaş yavaş.

 

 

Hayallere düşlere sığınıp onlarla avunuyor, küçücük mutluluklara, hayata

dair geçici heveslere sarılıp gülümseyebiliyordum.

 

 

Geride bırakmıştım bütün hüzünleri, ertelenmişleri, yaşanmışları, yarım

kalmışları.. Yürüyordum ardıma bakmadan kendi yolumda. Geçmişin izleri bazen

takılıyordu ayaklarıma bir yerlerde, ama ben aldırmadan yürüyordum işte..

 

 

Sevdaya dair hikayelerin noktasını koymuştu hayat yıllar öncesinde. Ben de

çaresizce boyun eğmiştim ona.

 

 

Bence mutluydum ben kendi kendimle..

 

 

Hiç beklemediğim bir zamanda, ansızın çıktın yollarıma.

 

 

Yalan mıydın sen?

Yalan.. Bunca ısıtabilir miydi ruhumu? Bunca işler miydi sevdanı yüreğime?

Geçmişin izlerini silip, doldurabilir miydi yüreğimi böylesine?

 

 

Bilseydim dinler miydim seni?

Geçmişimden koparıp, beni alıp gitmene,

İzin verir miydim?

 

 

Görseydim, eğer sonunu görseydim,

Başlamadan daha, orada dur derdim...

 

 

Bilseydim, eğer sonunu bilseydim,

"Sevme bırak" derdim,

"Sevme, uzak dur..."

 

 

Geldiğin gibi de gittin ansızın bir gün..

 

 

Sensizliğe alışmak daha zordu yalnızlığa alışmaktan.

 

 

Şimdi öznesi sensin cümlelerimin, yüklemleri yok...

 

 

Sensiz günüm zordu zaten,

Bir de sen geldin üstüne..

Yokluklarım yetmezmiş gibi,

Sen de eklendin üstüne...

 

 

Ben zaten bunları sen olmadan da yaşardım.

Ne gerek vardı sana, sensiz de yalnız kalırdım.

Ben zaten sen olmadan da ağlardım isteseydim eğer,

Ne gerek vardı sana, ne gerek vardı yokluğuna...*

 

 

--

 

 

Ne gerek vardı sana, ne gerek vardı yokluğuna...

 

 

ALINTI

Gönderi tarihi:

:clover:

 

YİNE DE BEN TOPLARDIM YERLERDEN KALBİMİN KIRIKLARINI

 

 

en çok

senin yanında üşürdüm

sen beni her zaman üşütürdün de

haddimi aştığım zamanlarda

sana yaklaşmayı denediğim zamanlarda yani

en acımasız soğuğunu çarpardın üstüme

çok toydum

dayanamazdım

buz kesilirdim

ve son bir vuruşla

paramparça etmeyi de ihmal etmezdin

o buz kütlesini her seferinde

 

 

yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını

 

 

suya benzerdin

musluktan damlardın mesela

ben uykuya dalmadan hemen önce

uykumu ******mek için

 

yada durup dururken

bir salgın hastalık getirirdin uzaklardan

bana armağan ederdin

 

hiç bi şey yapmasan

ayakkabımın içine girerdin

tam da evden yeni çıkmışken ben

 

 

sen basbayağı suya benzerdin

ne zaman kötü hissetsen

kötü hissettirmek için

yokuş aşağı akmaya başlardın bütün gücünle

tabi ki ben olurdum yokuşun altında

ve her zaman hazırdı savunman;

yokuş yukarı nasıl akacaktın

ve tabi ki gövdemi parçalardın

sen benim gövdemi parçalardın da

yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını

 

 

sen suya benzerdin ya

sensiz olmazdı

olduğu kadar da olmazdı

yani ben bir hiç kimseydim

ama yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını

 

sırf ayaklarına batmasın diye...

 

emre aydın

Gönderi tarihi:

Biliyorum, ağaçların yaprakları arasından sızan loş bir ışıkla ardımdaki karanlıkta süzülüyorum... Her yaprağın hışırtısı, başka anlamlar veriyor yollara. Soğuk ve ıslak molalarımda, imlalara takılmadan, ilk defa kollarımı hayata hiç olmadığı kadar açıyorum.. İnadına yaşıyorum artık, inadına dipdiri belalar buluyorum yaşamaya.. Kirli, beyaz bir sisin içinde, hep orada, hep aynı yere ışıyan yıldızlar arıyorum gecelerime. Yarım kalsın istemiyorum hikayem, hayatımda eksilen ne varsa tamamlayıp, giderken dolansın istemiyorum yaralarım ayağıma...

 

 

Parmaklarımda canımı yakan kelimelerin tuhaf acısı, saçlarımı avuçlarımın arasına alıp, sıkıyorum başımı.. Damla damla akıp da kaybolsam diyorum, sessizce, yazmadan, okumadan, duasız, sus payım bile olmadan, damla damla, usulca.

Korkmadan basıyorum toprağa, dağlara doğru kaldırıyorum başımı, uzak, derin, dipsiz bir boşluk yok artık gördüğüm yerde, üşümüş parmaklarımı göğsüme gizleyerek, yüreğim düşecekmiş gibi bakıyorum gökyüzüne, yaramı öpüyor rüzgar, sarmalıyor, kucaklıyor, kestirmeden giriyor hep içime. Kıyısında dursam da yaşamın, olsun, kıyısından da olsa tutunuyorum işte, gittiği yere kadar...

 

Şiddetli kasırgalardan yol boyu halı..

Yürümek

cesaretti,

Durmayı seçti çoğu..

 

Varsın kasırga olsun ismi..

Tekrar tekrar ölebilirim....

alıntı..

Gönderi tarihi:

BİR KÜVET HİKÂYESİ

 

1

 

Süleyman'a karısı telefon etti :

— Konuşan ben,

ben, Fahire.

Tanımadın mı sesimden?

Demek çok bağırdım birdenbire.

Çığlık mı?

Belki...

Hayır,

çocuklar hasta değil.

Dinle beni :

İşini bırak da gel,

çabuk ol ama.

Telefonda anlatamam,

olmaz.

Daha kıyamet kadar vakit var akşama.

Saatlar, saatlar,

kıyamet kadar.

Sorma.

Dinle beni...

Hemen vapur bulamazsan

Üsküdar'a kayıkla geç.

Bir taksiye atla.

Paran yoksa

patrondan avans al.

Yolda hiçbir şey düşünme,

mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.

Yalan kuvvetliye söylenir

ben kuvvetsizim.

Alay etme kuzum.

Evet kar yağacak,

evet

hava güzel.

Koynuna girdiğim adam gibi

kocam gibi değil,

büyüğüm, akıllım,

babam gibi gel...

 

 

2

 

Geldi Süleyman,

Fahire, kocası Süleyman'a sordu :

— Doğru mu?

— Evet.

— Teşekkür ederim Süleyman.

Bak işte rahatladım.

Bak işte ağlamıyorum artık.

Nerde buluşuyordunuz?

— Bir otelde.

— Beyoğlu tarafında mı?

— Evet.

— Kaç defa?

— Ya üç, ya dört.

— Üç mü, dört mü?

— Bilmiyorum.

— Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?

— Bilmiyorum.

— Demek ki bir otel odasında.

Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.

Bir İngiliz romanında okudum,

bu işlere yarayan otellerde

kırık küvetler varmış.

Sizinkinde de var mıydı Süleyman?

— Bilmiyorum.

— Hele düşün,

toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?

— Evet.

— Hiç hediye verdin mi?

— Hayır.

— Çukulata, filân?

— Bir defa.

— Çok mu seviyordun?

— Sevmek mi?

Hayır...

— Başkaları da var mı Süleyman?

— Yok.

— Olmadı mı?

— Hayır.

— Bunu sevdin demek...

Başkaları da olsaydı

daha rahat ederdim...

Çok mu güzel yatıyordu?

— Hayır.

— Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...

— Doğru söylüyorum...

— Zaten gösterdiler bana.

İnek gibi karı.

Belimden kalın bacakları...

Fakat zevk meselesi bu...

Bir sual daha, Süleyman :

Niçin?

— Bilmiyorum...

 

Karanlıkta pencerenin hizasında

karlı, ağır bir çam dalı.

Bir hayli zaman oldu

sofada asma saat on ikiyi çalalı.

 

3

 

Süleyman'ın karısı Fahire

şunları anlattı kocasına ertesi gün :

— ... Dayanılmaz bir acı halindeydi

kendime karşı duyduğum merhamet,

ölmeye karar verdimdi, Süleyman...

Annem, çocuklarım ve en önde sen

bulacaktınız karda ayak izlerimi.

Bekçi, polisler, bir tahta merdiven

ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız

arka arsada bostan kuyusundan.

Kolay mı?

Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,

sonra kenarına çıkıp durarak

baş aşağı atlamak karanlığına?

 

Fakat bulmadınızsa eğer

karda ayak izlerimi

sade korktuğumdan değil.

Bekçi, merdiven, polisler,

dedikodu, kepazelik,

aldatılmış bir zevcenin intiharı :

komik.

Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.

Kime? Herkese, sana meselâ.

İnsan, ölmeye karar verirken bile

insanları düşünüyor...

 

Sen yatakta uyuyordun

yüzün rahat,

her zaman nasıl uyursan

ondan evvel ve o varken.

 

Dışarda kar yağmaya başladı.

Bir tek gecelikle çıkmak balkona :

Zatürree ertesi gün,

nümayişsiz ölüvermek.

Hayır,

hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.

 

Yaktım sobamızı.

İyice ısınmak lâzım ilkönce.

Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.

Pencereye, kara bakıyorum :

«Eşini gaip eyleyen bir kuş

gibi kar

geçen eyyamı nev baharı arar...»

Babam bu şiiri çok severdi.

Sen beğenmezsin.

«Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...»

 

Lambayı söndürmeden balkona çıktım.

« ... gibi kar

düşer düşer ağlar...»

Oturdum balkonda iskemleye.

Havada çıt yok.

Karanlık bembeyaz.

Uykudayım sanki.

Sanki çok sevdiğim bir insan

korkarak beni uyandırmaktan

yumuşacık dolaşıyor etrafımda.

Üşümüyordum.

Kederim duruluyor

berraklaşıyor.

Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık

sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.

Ben rehavetli bir mahzunluk içinde

acayip şeyler düşünüyordum :

Feneryolu'ndaki çınar

150 yaşındaymış.

Ömrü bir gün süren böcekler.

Gün gelecek

insanlar çok uzun

çok bahtiyar yaşayacaklar.

İnsanın yüreği ve kafası var...

İnsanın elleri...

İnsan?

Ne zamanki,

nerdeki,

hangi sınıftan?

Onların insanları,

bizim insanlarımız.

Ve her şeye rağmen

yeni bir dünya için yapılan kavga.

Sonra sen

ben

bir kırık küvet

ve benim

kendime karşı duyduğum merhamet...

 

Kar durdu.

Sökmek üzre şafak.

Utanarak

odaya döndüm.

O anda uyansaydın

sarılıp boynuna...

Uyanmadın.

Evet,

çok şükür nezle bile değilim.

 

Şimdi?

Zaman zaman hatırlayıp

zaman zaman unutacağım.

Yine yan yana yaşayacağız

beni sevdiğine emin olarak.

 

4

 

Altı ay kadar geçti aradan.

Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.

Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.

Fahire birdenbire durdu

baktı muhabbetle kocasının gözlerine

ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.

 

16.8.1940

__________________

NAZIM HİKMET

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.