Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Arkadaş Dökümü evvela dişlerimiz döküldü sonra saçlarımız arkasından birer birer arkadaşlarımız şu canım dünyanın orta yerinde yalnız başına yapayalnız kırılmış kolumuz, kanadımız tatlı canımızdan usanmışız bir şüphedir sarmış yüreğimizi ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi bir şüphedir demir atmış ciğerimize pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi düğüm üstüne düğüm şöyle dursun bir çalım bir kurum hepimizde nereden inceyse oradan kopsun bu canım dünyanın orta yerinde hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize yalan mı? gözünü sevdiğim karıncalar işte: hamsiler sürü sürü arılar bölük bölük geçer leylekler tabur tabur ya bizler? eşrefi mahlukat!.. boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz bizler bölük bölük, bizler tabur tabur bizler sürü sepet yalnız birbirimizi öldürmüşüz. Bedri Rahmi Eyüboğlu | Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara. Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim. Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi. Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa. Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri. Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi. O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla Artık sevmiyorum ya severim belki yine Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca Belki bana verdiği son acıdır bu acı Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona Çeviren: Sait Maden Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 GÜZ ÇİÇEKLERİNDEN NÂZIM'A BİR ÇELENK Niçin öldün Nazım? ne yaparız şimdi biz şarkılarından yoksun? Nerde buluruz başka bir pınar ki orda bizi karşıladığın gülümseme olsun? Seninki gibi ateşle su karışık acıyla sevinç dolu gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım? Kardeşim, öyle yeni duygular, düşünceler yarattın ki bende, denizden esen acı rüzgâr kapacak olsa bunları bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir yaşarken seçtiğin ve ölümünden sonra sana barınak olan oraya, uzak toprağa düşerler. Al sana bir demet Şili kasımpatıları al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını, halkların savaşını, kendi dövüşümü ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz, çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret, benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç veren dostluğundan yoksun. Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle, zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten, zulmün izlerini görmüştüm ellerinde, kinin oklarını aramıştım gözlerinde, ama parlak bir yüreğin vardı, yara ve ışık dolu bir yürek. Ne yapayım ben şimdi? Tasarlanabilir mi dünya her yanına ektiğin çiçekler olmadan Nasıl yaşamalı seni örnek almadan, senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan? Böyle olduğun için teşekkürler, teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için. PABLO NERUDA NOT: SON İKİ ŞİİR PABLO NERUDAYA AİTTİR Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 24 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 24 Ocak , 2007 İşte İsmail Cem'in yazdığı son şiir Veda Çok ileri bir tarihte Çok yaşlı olarak Sessizce ayrılmalıyım Kimseye pek gözükmeden Ve kimseyi rahatsız etmeden. Masamın üzerinde Dünden kalan işler Tamamlanmamış yazılar Okunmayı bekleyen kitaplar Ve anılar ve umutlar. Filleri kuyruğundan çekerek Tepeleri aşırtmaktı görevim Günler bitti filler tükenmedi Ben elimden geleni yaptım Gerisini siz tamamlayın. Boşa geçmedi hayatım Daha fazlası olabilirdi ama 'Buna da şükür' demeliyim İşte sevgili dostlar Ben böyle veda etmeliyim. New York, 1995 Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2007 güzel paylaşımlarıyla katkıda bulunan sevgili zates2003'e BİR ADIN KALMALI Bir adın kalmalı geriye Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde Aynaların ardında sır Yalnızlığın peşinde kuvvet Evet nihayet bir adın kalmalı geriye Birde o kahreden gurbet Sen say ki ben hiç ağlamadım Hiç ateşe tutmadım yüreğimi Geceleri koynuma almadım ihaneti Hele nihavend hele buse hiç geçmedi aklımdan Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın İçimin nehirlerinden Evet yangın Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan Evet kaybetmenin o zehirli buğusu Evet isyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı Bu sevda biraz nadan Biraz da hıçkırık tadı Pencere önü menekşelerinde her akşam Dağlar sonra oynadı yerinden Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı Yani ben seni sevdiğim zaman Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın Yine de Bir adın kalmalı geriye Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde Aynaların ardında sır Yalnızlığın peşinde kuvvet Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet kaybetmek için erken sevmek için çok geç AHMET HAMDİ TANPINAR Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2007 Yüreğinin güzelliğini esirgemeyen sevgili frozen arkadaşa kırkıncı oda Ne kadarınız gerçek sizin, kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki kilitler altında sakladığınız gerçek duygularınızla, gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor hayatınıza, söylenmeyen neler var kuytularda, hani kendinizden bile sakladığınız, bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz içinizde...? ? ? Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri? Sevip de söyleyemediğiniz, özleyip de açıklayamadığınız ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize gömdüğünüz oluyor mu, korkaklıklar var mı, kalleşlikler var mı, yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi bekliyor...? ? ? Göründüğünüz insan mısınız siz, yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur içinizde ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi taşıyorsunuz? Derununuzda neler saklıyorsunuz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz, yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız, gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı saklıyorsunuz, açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz? Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde, günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz? Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz yoksa...? ? ? Uzun bir yolculuğa çıkar gibi duygularınızla düşüncelerinizi denklere sarıp da içlerinizde bir yerlere mi yerleştirdiniz, bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve denklerinizi hiç açmayacağınızı bilerek... Bir gün çıldırsanız da bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça söyleseniz, neler duyacağız sizlerden, gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya, yoksa korkaklığın altında, bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi büyümüş yiğitlikler mi? Kızgınlıklarınız yok mu sizin, öfkeleriniz, isyanlarınız? Aşklarınız yok mu? Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz? Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya, kendinize şaşar mısınız, hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer, dile getirilmeyen özlemler, söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler, hangi boşvermişlikler, hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde? Ne kadarınız gerçek sizin? Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz kendinizden? Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı turuncu pırıltılı külrengi bir gecede, şimşeklerle boşanan yağmur başladığında şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz, ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi, bu kadar gerçeği o odada saklayıp, hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir sarsıntı yaratıyor? yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de ıssız gece, sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu, korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden, kırkıncı odanız size de mi kapalı, kendi kendinize bile mahrem misiniz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir? Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan, hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu, kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek istemiyor musunuz, bütün yalanlarınızdan uzak bir yere? Şöyle rahatça bütün duygularınızı, bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara, kendinizi bile yanınıza almadan. Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız kimleri saklıyorsunuz koynunuzda, yüksek sesle eleştirip de içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var, kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde gizliyorsunuz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir? Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size? Neler var kırkıncı odada? Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı, kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı yaşıyorsunuz? Niye yapıyorsunuz bunu? Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede belki... Belki de hiç açmazsınız, kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü, kendinizden sıkılarak.. Ahmet Altan Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 27 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 27 Ocak , 2007 Al Güle Damlayan Kan Benim sevdalarım Al güle damlayan kandı Çocuksu korkularım Geceyi siyaha boyardı. Uzaklarda alemlerim Avucumda yıldızlar vardı Erguvan umutlarım Sana sabahı soyardı. Sessiz çığlıklarım Özgürlükler adardı Kederli gecelerim Bir fezayı sarardı. Siyah beyaz düşlerim Gökkuşağı takardı Yoksuldu özlemlerim Sadece sana tapardı. Hazanda gurbetlerim Gurbette hazanlarım vardı Ayazda hüzünlerim Hislerimi yakardı. Prangaları yeminlerim Ayağıma çakardı Yalanlarım ellerimi Kelepçelere sokardı. Coşkun denizlerim Yakamozları yıkardı Irmaklarınde suyum Yalnız yetim akardı. Kağıttan kayıklarım Nuh`un gemisi kadardı Yağınca ağıtlarım Yağmurda toprak kokardı. Kavgasız savaşlarım Yazgımı kurşunlardı Şafaksız ufuklarım Güne hasret yaşardı. Benim hür yarınlarım Sefiller ve açlarındı Bildiğim tek dünlerim Gözlerinle saçlarındı. Baharda rüzgarlarım İğde kokusu taşırdı Gururlu kahırlarım Sanki mezar taşımdı. İçinde yitip gittiğim Seni gördüğüm andı Benim sevdalarım Al güle damlayan kandı. coşkun deniz Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Sevgi Emekçisi / Yüregin..... sevdim hüzün bulutu gözlerini binbir renk duygu isiltisi yansitan engin derin bakislarini sevdim.... gönül kiyilarinda sevgi irmagini o irmagin serinligini ilik meltemlerde sessiz sesini sevdim...... düsündükçe seni duygu seli yumusacik yüregini kizilsari özlemlerini kirilgan umutlarini sevdim..... kekremsi karanlik gecelerde sokak lambalari misâli aydinlik tasiyor gözlerin ruhuma ben senin sevgi isigini sevdim...... sarmasik güller doladim siyah duygularina sevgi harmanlayip topragi karmani sevdim.... hiç düsündün mü? sen olmasan neye yarar soluksuz umutlarda savrulan yarinlar... hiç düsündün mü? sen olmasan nasil çalar yarali kalplerin kemani sevinçle nefes notalarini... iste... cana can katan sevgi emekçisi yüregini sevdim..... yüzünü gölgeleyen gri yasam savki dokununca dudak kivrimlarina buruksu gülüslerini sevdim...... sevdim gözlerinde bozkir yalnizligi yüzündeki derin kivrimlarda hüzzam nagmeleri dinlemeyi sevdim.. ben seni sevdim! (ayricali bir dostuma hitap) . Ayla Eker Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 BENİM HİÇ SENİM OLMAMIŞ GİBİ! Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık, sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak, boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin, haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı, artık sahiplenilmeyecek olmanın burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin, susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ...? Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin, dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı. Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim. Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer, zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına. Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı, yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim. Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim. Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için. Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış, sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi. Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti, Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan, Sanki benim hiç senim olmamış gibi... Semih Tanrıver Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 BENİM HİÇ SENİM OLMAMIŞ GİBİ! Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık, sadece olmayacaksın. . Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık, Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim. hazmedememek sanırım insanı en bunaltan kelime,neden ben gibi? Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 o kaybetti ama sen yenildin..bunu hazmetmek hem zor..hem cevapsız...hemde anlamsız... HİÇ…. Savaş biteli çok oldu, ateşkesin süresi uzun oldu ya, bilmeliydim sen antlaşma planlarını sıkı yapmışsın. Sen kaybettin ama ben yenildim, bu işte bir karışıklık var sanki. Şimdi hepiniz çıkın sınırlarımdan, rahat bırakın beni. ne kaldıysa elimde, umuda ve zafere dair başka rotalar çizdim ben onlara. içinde sevdaya dair hiç bir kırıntının olmadığı bir coğrafyadayım artık.. inanmıyorum hiç birinize, ne sahte özlemlerinize ne bitmeyecek sevgilerinize. Artık savaş yok, müttefiksiz bir tarafsızlık ilan ediyorum. siz savaş meydanlarında imparatorluklar kurarken, ben ruhumun meydanına gömüyorum kendimi. kendimi yaşıyorum bundan böyle,uzak durun benden. Kalanlarla bırakın beni,terk edin sınırlarımı… Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2007 Artık savaş yok,müttefiksiz bir tarafsızlık ilan ediyorum. siz savaş meydanlarında imparatorluklar kurarken, ben ruhumun meydanına gömüyorum kendimi. kendimi yaşıyorum bundan böyle,uzak durun benden. Kalanlarla bırakın beni,terk edin sınırlarımı… Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 selamlar Sevgiye On Kala Ölüme Beş -------------------------------------------------------------------------------- Ya zamanindan erken gelirim; Dünyaya geldigim gibi, Ya zamanindan çok geç; Seni bu yasta sevdigim gibi. Mutluluga hep geç kalirim; Hep erken giderim mutsuzluga. Ya hersey bitmistir çoktan, Ya hiçbir sey baslamamis. Öyle bir zamanina geldimki yasamin Ölüme erken seviye geç. Yine gecikmisim bagisla sevgilim; Seviye on kala, ölüme bes... -------------------------------------------------------------------------------- Aziz Nesin Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Yaşama Dair Şeyler -------------------------------------------------------------------------------- Bilirmisin ay çiçeklerini? Sabah güneşe döner ya. Kaybolunca ufuk çizgisinde; O hep boynunu büker ya. Değiştir artık soğuk geceleri Yeni doğan güne bir bak. Çiçeklere, ağaçlara, güllere! Uçmayı yeni öğrenen kuşların sevincine. Yaşam; bir çiçeğin, Sabırsız bekleyişinde. Bir kerecik görebilmek güneşi! O kısacık ömründe. Sende dön yüzünü. Bak ilk defa görmüşcesine Hangi aşk, hangi acı değer? Günü yaşıyamadan ölmeye. . -------------------------------------------------------------------------------- Halide Edib Adıvar Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 *SARIL BANA* * Bu yaşıma geldim, içimde bir çocuk hala Sevgiler bekliyor sürekli senden. İnsanın bir yanı nedense hep eksik Ve o eksiği tamamlayayım derken, Var olan aşınıyor zamanla. Anamın bıraktığı yerden sarıl bana. Anıların kar topluyor inceden, Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne. Ama yine de unutuş değil bu, Sızlatıyor sensizliği tersine. Senin kim olduğunu bile bilmezken. Sevgiden caydığım yerde darıl bana... * *Metin Altıok* Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 sevgili zates şiirler çok güzel.. Bana kalbini ver. Avuçlarımla tutacağım mayınların yerine Acele giden gece zamanlarında,çarpacağım bir duvar emniyetinde gülüşünü ver bana. Düşerken dibe,soluklanacağım ama asla tutmayacağım ellerini ver bana. Tercüme edilmiş öfkeler seyrelsin ömrümde. Yüksek sesler alçakça dinlenir. Bana usul sessizliğini ver. Lütuflar karşılık ve karışıklık için sunuluyor hayatın asil isimlerince. Adının anlamını ver bana. Telaffuzunda özlemlerimin dindiği adını ver bana. Başkaları,bu aşkı oyalamak için var olur, Ne kadar durdururlarsa nefsini,o kadar hızlanır. Bana kendini ver. Her şeyden ayıkladığın kendini… En iyi ölüm berbat bir yaşamın kıyısında bekler. Seninle,gerçeklerin intizamlı duruşunda yalanlar yumağını çözmek için varım.bana gücünü ver. Yaralar değil canı yakan. izin tendeki çirkinliği ve merhemin kabadayı yardım severliği… yaralarını göster ve bana izlerini ver. Günün bütün aynaları beni gösterdi aksinde. Baktıkça seni gördüm. Bana varoluşunun sırrını ver. Gün batımlarında gözümün değdiği yerlere kurul. Senden olma güneşlere kamaşsın bakışım. Bana zamanını ver. Atlardan daha hızlı koş oraya. Soluk soluğa kaldıkça koş… Yarını ertelediğim geçmişin geçmezliğine inat, Vaktinde yetişmek için bana,bir kez olsun yok et geç kalışını ve durmadan koş oraya. Bana verdiklerinle bekliyorum seni. Düşsüz ve sonuna kadar gerçekli bir aşkın içinde… Kuşlara takılmasın ayakların. Takatini zorla ve koş… Oraya… Kent soysuzlarının ,aşk eşkıyalarının,gurur kırmak için hendek kazanların,dokunuşun esrarından acizlerin,kontrol edilmeyen sevilerin,intiharla harlanmayan yaşamların olmadığı oraya…koş… Ben bütün gemileri uğurladım. Gitmeyeceğim. İçilmiş yeminleri kustum şehrin meydanına. Yıldız sağanağına bağır açmış bir yeryüzündeyim. Yazılmış sözleri susuyorum, Konuşarak yazılmamışları siliyorum. Bana hecelerini ver… Yarım kalan öykülerimin noktası olmaktan vazgeç. Bana başlangıçlara yeter hevesini ver. ‘susacak var’ edilen bir yemin,sözle tutulamayan. Bana yüzünden çizgiler ver,gülüşünle belirginleşen ve hiçbir gamzeye yer açmayan. Suya yazılmaktan kurudu kelimeler. Bana bir cevap ver! Kahraman Tazeoğlu Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 BOYUT FARKI Bir an, Bindiğin uçağı Denizaltı gibi düşün.. Tut ki sen, Göklerde değil Sulardasın.. Bak,aşağılarda yosunlar.. Ve evler,midye gibi.. Ve bulutlar kirli sular.. Ve çook yukarılarda Suyun üstü, Karalar.. Tamam.. İnanma!.. Ama şöyle bir düşün.. Ne çıkar?.. Varlığımızdan haberli mi Suyun altında yaşayanlar.. Belki de, Balıklar gibi başka sahillerden habersiz İnsanlar.. Kuşlar.. Niye insanlar gece uyur?.. Baykuşlar niçin gece görür?.. Ve yarasalar.. Bence, Herşey-herşeyden habersiz Birşeyler yapıyor.. Herşey.. Ama herşey.. Hayvanlar.. Ağaçlar.. Otlar.. Pırasalar.. Düşünenler se Düşünmeyenlerce Yaşamıyor.. Bir anlasalar.. Ah!. Bir anlasalar.. Bir anlasa.. Bir anla.. Bir an.. İlhan İrem Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 ONLARSIZ benim güzel olduğum yerlerde siz hiç olmadınız gölgemdi o değip geçen gözlerinize soluklarımla taşıdım hep sancısını sokakların ondandır dağbaşlarına o tavşansı o rüzgar kaçışlarım bir gemi ellerimi getirir bir fırtına saçlarımı uzaklardan bu ben böyle olur muydum hiç hep sizinle olsam ondandır dağbaşlarına o tavşansı o rüzgar kaçışlarım bir gün sizi tutup buralara getirsem diner mi bilmem sancısı sokakların ama yok sizin güzel olduğunuz yerlerde ben hiç olmayacağım. Tekin GÖNENÇ Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Belki yolladığım şiirler güzel, okuyanın ve cevaplayanın yüreği şiirleri kıskandıracak kadar güzel.. Beşinci Mevsim hani gidiyorsun ya, her şey donuyor aniden üşüyor yüreğim ellerim buz ama, ______sana KIŞ'sın diyemem hani, bir ses,bir nefes bekliyorum ne ses,ne nefes gelmiyor ya senden dökülüyor yüreğimin yaprakları ama, ______sana SONBAHAR'sın da diyemem hani, geliyorsun ya habersiz,aniden açıyor ruhumun çiçekleri gökkuşağı geçiyor üzerimden ama, ______sana İLKBAHAR'sın da diyemem hani, aşkın alevi sarıyor ya yanıyor yüreğim titriyor bedenim,nöbetlerdeyken ama, _____sana YAZ'sın da diyemem sen benim bilmediğim görmediğim tatmadığım hiç yaşamadığım _____beşinci MEVSİM'sin Ve... Çaren yok.. Bir gün mutlaka geleceksin Saniye Erol Vuslatsız Geceler duy sevgili o saatlerde nükseder gamlı hallerim kaybederim senden yana ne varsa kimi ağlar, kimi sızlar ve zamanı parçalayan gözlerim yorgun umutlarla geceye sızar imkanı yok tesellinin sen o kadranı bozuk saatlerde vuslatsız aşıkların dilindeki şarkı düşünce gecenin alnına hasret perdeleri, pencerelerde kat kat adını haykırsam göklere neye yarar o garip o soğuk sızı iner yüreğime bir tutam hüzün dökülür sürmelerime yaslarıma kederlerime büker boynunu saksıdaki menekşe hasret dokurum gecenin tezgahlarında düşünce hayalin gözlerimden bahar mı, hazan mı bilinmez bu yürek yaralanır hey yar dökülmez avuçlarıma ne ay ne yıldız yokluğun kadar sabah olmuş güneş doğmuş neye yarar sensizlik sürgünüm olur götürür beni sevda kıran rüzgarlar duy sevgili böyle kaç mevsim geçti kara yazgılı kaderin ellerinden mutluluk geç kaldı, ayrılık daha tez vuruldum kırk yerimden dağıldım böyle kaç kez… düşlerim gecenin tutsağında saatlerse hep sensizliği vurdu bir yanımda dilsiz kapım bir yanımda yorgun yatağım gözlerimdeyse o deli sevda ne gecelerde buldum seni, ne gündüzlerde an geldi sustum zemheri vurgunu dudaklarımdaki hasret kurşunuyla kendimi vurdum yoksun. 08/10/2006 Musade Özdemir Şiire Tutunmak Yok başka hiçbir umarın En granit kayanın en ortasında Balta girmemiş karanlıklarında kıpırtısız Ya ölmektir kurtuluşun Yada şiir tutunmak O en gergin tele şöyle bir dokun Son tınıyla tel kopsun Ayak sesleri duyulsun ölümün Her yanın her yönün çıkmaz Nereye baksan yok Hiç bile herşey sayılır o bulunduğun yerde Kurtarırsa kurtarır ancak Yine şiire tutunmak. Aziz Nesin Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 KENDİME ÖĞÜT Uslanma hiç hep deli kal Büyüme sakın çocuk kal Es deli deli böyle kal Son harmanında sevdanın Tüken toz toz savrula kal Suçüstü bulmalı ölüm Ölürken de sevdalı kal ... Aziz NESİN Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 *Düsünüyorumda sen hic var olmadin... Ben varoldugunu sandim ama yanilmisim hep,kendi icimde yüregimde yasatmisim seni onca zaman.. Bir hayal gibi...Rüya gibi...Anlatilan ama aslinda hic yasanmamis hikayeler gibi... Sen sadece olmasini istedigimdin. ..Yüregimdeki sicakligin bile sahteydi... Ben susmaktan yorulsamda yüregim haykirmaktan vazgecmiyor. . Bosver yüregim uzak kalsin o yine, yaklasmasin canima.... Uzak dursun iste bir kus olup göc etsin bu diyarlardan. ... Sende arama artik be yüregim..Ne diye bile bile aci cekmek istersin... Yolcu yolunda gerek derler... Hemen yan sokakta gül bahceli sokaklar varken birak artik dikenli yollari yüregim.. Gözyasi yagmurlarinin altinda dikenli yollarda yürümekten yorulmadinmi. .. Gül bahceleriyle heryeri sicak gülümseme dolu günesin isiklarinda huzur bulmak varken... Sen onsuzda yasarsin yüregim bilirsin, cok acilar agir yükleri biraktik ardimizda... Bikmadin mi hala karanlik sokaklardan, korkardin sen oysa soguk karanlik sessiz sokaklardan. .. Sen degisme hep ayni kal birak ürkütücü yollar cansiz kalsin.. Imkansiz asklar sana göre degil yüregim....* alıntı -- Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 *Ne gerek vardı sana, ne gerek vardı yokluğuna...* ** *Öznesiz cümleler kurmaya alışmıştım ben oysa... Yalnızlığıma, ıssızlığıma sahip çıkmıştım onca kalabalığın arasında.. Korkularımdan korkmamayı öğreniyordum yavaş yavaş. Hayallere düşlere sığınıp onlarla avunuyor, küçücük mutluluklara, hayata dair geçici heveslere sarılıp gülümseyebiliyordum. Geride bırakmıştım bütün hüzünleri, ertelenmişleri, yaşanmışları, yarım kalmışları.. Yürüyordum ardıma bakmadan kendi yolumda. Geçmişin izleri bazen takılıyordu ayaklarıma bir yerlerde, ama ben aldırmadan yürüyordum işte.. Sevdaya dair hikayelerin noktasını koymuştu hayat yıllar öncesinde. Ben de çaresizce boyun eğmiştim ona. Bence mutluydum ben kendi kendimle.. Hiç beklemediğim bir zamanda, ansızın çıktın yollarıma. Yalan mıydın sen? Yalan.. Bunca ısıtabilir miydi ruhumu? Bunca işler miydi sevdanı yüreğime? Geçmişin izlerini silip, doldurabilir miydi yüreğimi böylesine? Bilseydim dinler miydim seni? Geçmişimden koparıp, beni alıp gitmene, İzin verir miydim? Görseydim, eğer sonunu görseydim, Başlamadan daha, orada dur derdim... Bilseydim, eğer sonunu bilseydim, "Sevme bırak" derdim, "Sevme, uzak dur..." Geldiğin gibi de gittin ansızın bir gün.. Sensizliğe alışmak daha zordu yalnızlığa alışmaktan. Şimdi öznesi sensin cümlelerimin, yüklemleri yok... Sensiz günüm zordu zaten, Bir de sen geldin üstüne.. Yokluklarım yetmezmiş gibi, Sen de eklendin üstüne... Ben zaten bunları sen olmadan da yaşardım. Ne gerek vardı sana, sensiz de yalnız kalırdım. Ben zaten sen olmadan da ağlardım isteseydim eğer, Ne gerek vardı sana, ne gerek vardı yokluğuna...* -- Ne gerek vardı sana, ne gerek vardı yokluğuna... ALINTI Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 YİNE DE BEN TOPLARDIM YERLERDEN KALBİMİN KIRIKLARINI en çok senin yanında üşürdüm sen beni her zaman üşütürdün de haddimi aştığım zamanlarda sana yaklaşmayı denediğim zamanlarda yani en acımasız soğuğunu çarpardın üstüme çok toydum dayanamazdım buz kesilirdim ve son bir vuruşla paramparça etmeyi de ihmal etmezdin o buz kütlesini her seferinde yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını suya benzerdin musluktan damlardın mesela ben uykuya dalmadan hemen önce uykumu ******mek için yada durup dururken bir salgın hastalık getirirdin uzaklardan bana armağan ederdin hiç bi şey yapmasan ayakkabımın içine girerdin tam da evden yeni çıkmışken ben sen basbayağı suya benzerdin ne zaman kötü hissetsen kötü hissettirmek için yokuş aşağı akmaya başlardın bütün gücünle tabi ki ben olurdum yokuşun altında ve her zaman hazırdı savunman; yokuş yukarı nasıl akacaktın ve tabi ki gövdemi parçalardın sen benim gövdemi parçalardın da yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını sen suya benzerdin ya sensiz olmazdı olduğu kadar da olmazdı yani ben bir hiç kimseydim ama yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını sırf ayaklarına batmasın diye... emre aydın Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Biliyorum, ağaçların yaprakları arasından sızan loş bir ışıkla ardımdaki karanlıkta süzülüyorum... Her yaprağın hışırtısı, başka anlamlar veriyor yollara. Soğuk ve ıslak molalarımda, imlalara takılmadan, ilk defa kollarımı hayata hiç olmadığı kadar açıyorum.. İnadına yaşıyorum artık, inadına dipdiri belalar buluyorum yaşamaya.. Kirli, beyaz bir sisin içinde, hep orada, hep aynı yere ışıyan yıldızlar arıyorum gecelerime. Yarım kalsın istemiyorum hikayem, hayatımda eksilen ne varsa tamamlayıp, giderken dolansın istemiyorum yaralarım ayağıma... Parmaklarımda canımı yakan kelimelerin tuhaf acısı, saçlarımı avuçlarımın arasına alıp, sıkıyorum başımı.. Damla damla akıp da kaybolsam diyorum, sessizce, yazmadan, okumadan, duasız, sus payım bile olmadan, damla damla, usulca. Korkmadan basıyorum toprağa, dağlara doğru kaldırıyorum başımı, uzak, derin, dipsiz bir boşluk yok artık gördüğüm yerde, üşümüş parmaklarımı göğsüme gizleyerek, yüreğim düşecekmiş gibi bakıyorum gökyüzüne, yaramı öpüyor rüzgar, sarmalıyor, kucaklıyor, kestirmeden giriyor hep içime. Kıyısında dursam da yaşamın, olsun, kıyısından da olsa tutunuyorum işte, gittiği yere kadar... Şiddetli kasırgalardan yol boyu halı.. Yürümek cesaretti, Durmayı seçti çoğu.. Varsın kasırga olsun ismi.. Tekrar tekrar ölebilirim.... alıntı.. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 BİR KÜVET HİKÂYESİ 1 Süleyman'a karısı telefon etti : — Konuşan ben, ben, Fahire. Tanımadın mı sesimden? Demek çok bağırdım birdenbire. Çığlık mı? Belki... Hayır, çocuklar hasta değil. Dinle beni : İşini bırak da gel, çabuk ol ama. Telefonda anlatamam, olmaz. Daha kıyamet kadar vakit var akşama. Saatlar, saatlar, kıyamet kadar. Sorma. Dinle beni... Hemen vapur bulamazsan Üsküdar'a kayıkla geç. Bir taksiye atla. Paran yoksa patrondan avans al. Yolda hiçbir şey düşünme, mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış. Yalan kuvvetliye söylenir ben kuvvetsizim. Alay etme kuzum. Evet kar yağacak, evet hava güzel. Koynuna girdiğim adam gibi kocam gibi değil, büyüğüm, akıllım, babam gibi gel... 2 Geldi Süleyman, Fahire, kocası Süleyman'a sordu : — Doğru mu? — Evet. — Teşekkür ederim Süleyman. Bak işte rahatladım. Bak işte ağlamıyorum artık. Nerde buluşuyordunuz? — Bir otelde. — Beyoğlu tarafında mı? — Evet. — Kaç defa? — Ya üç, ya dört. — Üç mü, dört mü? — Bilmiyorum. — Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman? — Bilmiyorum. — Demek ki bir otel odasında. Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi. Bir İngiliz romanında okudum, bu işlere yarayan otellerde kırık küvetler varmış. Sizinkinde de var mıydı Süleyman? — Bilmiyorum. — Hele düşün, toz pembe çiçekli, kırık bir küvet? — Evet. — Hiç hediye verdin mi? — Hayır. — Çukulata, filân? — Bir defa. — Çok mu seviyordun? — Sevmek mi? Hayır... — Başkaları da var mı Süleyman? — Yok. — Olmadı mı? — Hayır. — Bunu sevdin demek... Başkaları da olsaydı daha rahat ederdim... Çok mu güzel yatıyordu? — Hayır. — Doğru söyle, bak ne kadar cesurum... — Doğru söylüyorum... — Zaten gösterdiler bana. İnek gibi karı. Belimden kalın bacakları... Fakat zevk meselesi bu... Bir sual daha, Süleyman : Niçin? — Bilmiyorum... Karanlıkta pencerenin hizasında karlı, ağır bir çam dalı. Bir hayli zaman oldu sofada asma saat on ikiyi çalalı. 3 Süleyman'ın karısı Fahire şunları anlattı kocasına ertesi gün : — ... Dayanılmaz bir acı halindeydi kendime karşı duyduğum merhamet, ölmeye karar verdimdi, Süleyman... Annem, çocuklarım ve en önde sen bulacaktınız karda ayak izlerimi. Bekçi, polisler, bir tahta merdiven ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız arka arsada bostan kuyusundan. Kolay mı? Gece bostan kuyusuna doğru yürümek, sonra kenarına çıkıp durarak baş aşağı atlamak karanlığına? Fakat bulmadınızsa eğer karda ayak izlerimi sade korktuğumdan değil. Bekçi, merdiven, polisler, dedikodu, kepazelik, aldatılmış bir zevcenin intiharı : komik. Niçin öldüğümü anlatmak müşkül. Kime? Herkese, sana meselâ. İnsan, ölmeye karar verirken bile insanları düşünüyor... Sen yatakta uyuyordun yüzün rahat, her zaman nasıl uyursan ondan evvel ve o varken. Dışarda kar yağmaya başladı. Bir tek gecelikle çıkmak balkona : Zatürree ertesi gün, nümayişsiz ölüvermek. Hayır, hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali. Yaktım sobamızı. İyice ısınmak lâzım ilkönce. Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış. Pencereye, kara bakıyorum : «Eşini gaip eyleyen bir kuş gibi kar geçen eyyamı nev baharı arar...» Babam bu şiiri çok severdi. Sen beğenmezsin. «Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...» Lambayı söndürmeden balkona çıktım. « ... gibi kar düşer düşer ağlar...» Oturdum balkonda iskemleye. Havada çıt yok. Karanlık bembeyaz. Uykudayım sanki. Sanki çok sevdiğim bir insan korkarak beni uyandırmaktan yumuşacık dolaşıyor etrafımda. Üşümüyordum. Kederim duruluyor berraklaşıyor. Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin. Ben rehavetli bir mahzunluk içinde acayip şeyler düşünüyordum : Feneryolu'ndaki çınar 150 yaşındaymış. Ömrü bir gün süren böcekler. Gün gelecek insanlar çok uzun çok bahtiyar yaşayacaklar. İnsanın yüreği ve kafası var... İnsanın elleri... İnsan? Ne zamanki, nerdeki, hangi sınıftan? Onların insanları, bizim insanlarımız. Ve her şeye rağmen yeni bir dünya için yapılan kavga. Sonra sen ben bir kırık küvet ve benim kendime karşı duyduğum merhamet... Kar durdu. Sökmek üzre şafak. Utanarak odaya döndüm. O anda uyansaydın sarılıp boynuna... Uyanmadın. Evet, çok şükür nezle bile değilim. Şimdi? Zaman zaman hatırlayıp zaman zaman unutacağım. Yine yan yana yaşayacağız beni sevdiğine emin olarak. 4 Altı ay kadar geçti aradan. Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı. Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı. Fahire birdenbire durdu baktı muhabbetle kocasının gözlerine ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu. 16.8.1940 __________________ NAZIM HİKMET Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.