Φ frozen Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2007 Bana anlattıkların vardı bazı geceler Hayallerden kurulu o güzel yüreğinde Aşkımmm diye seslenişin .. Benim için ne anlama geldiğini asla bilemediğin Sözcüklerden yarattığın o dünyanın içinde Kaybolan ben vardı bir zamanlar.. Oysa sen Sana ait olan tüm kelimeleri gömdün içime.. Bu gece engel olamadım hasretine. Yine sana akan satırların arasında buldum kendimi Senden korkarak çekinerek yazdım saatlerce.. ‘’Günlerdir süregelen bir yıkımdı yaşadığım Ne avutabildim kendimi Nede susturabildim..’’diye başlayıp devam eden İçime gömdüğün onca yaşanamamışlığa inat Var ettim yoklukta kaybolan bizi Kalemimin ucundaydı HAYAT.. frozen.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 6 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 6 Aralık , 2007 canem seni seviyorum... Şimdi… Duvar yeşillerini Mavi denizlere boyuyorum Ela gözlerimle Şimdi… Sarışın sevgilileri Kumral tenleriyle seviyorum Fırtınadan arta kalmış bir martıyım Ve ben kanatlandıkça Küçülüyor sefil denizlerim Hayal kırıklığının limanında Yalınayak izlerim Şimdi… Yeni noktalar peşindeyim Virgülleri bırakıp Ve yeni hayatlar çocukluğumdan arınıp Şimdi.. Şiirlerimi Şimdilerin denizinde boğarken Son sorumu soruyorum hayata Hayat! Bir emrin var mı? muhammed ekinci Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 6 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 6 Aralık , 2007 vallamı seviyon mu Bu günlerde Hiçbir sözcüğü yakıştıramıyorum dudaklarıma Ne giysem üstüme ben değilim Ne atsam ağzıma Her lokmada kaybolan benim Yediğim ekmek değil. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 6 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 6 Aralık , 2007 Ne gök yere indi, Ne bulutlar taşıdı bizi. Sıcaktın alabildiğine... Ellerim yandı. Turnalar alıp götüremedi, Şarkılar söylemedi bize bülbüller. Sıcaktın alabildiğine... Yüreğim yandı. "Çocuk gibi" olamadık sevince. Büyük olan, sevdamızdı... Biz, zaten çocuktuk. Başıbozuk aşklarımız olmamıştı hiç, Kirlenmemişti daha denizlerimiz. Sular kadar saftık... Serçe parmağım değse tenine, Nar gibi kızarırdık... Isınır ısınır, sanki tüm Ankara'yı Biz ısıtırdık... Dardı zaman... Böylesine seven, "tek ikimiziz" bilirdik. Köfte ekmek, taş üstünde... Sanki, en uzun tatildeydik. Okyanusları aşacak, Dünyayı değiştirecek güçteydik... Söz vermiştik: Bir "biz değişmeyecektik..." Ayıptı ya o zamanlar sevdalanmak, Sıraların üstüne adlarımızı Gizli gizli yazardık. Yeryüzünün tüm aşıkları gibi Kendimiz için yasalar, Yasaklar belirlemiştik. Sevmediğimizden değil, Yetmediğinden paramız, Bir bardak birayla saatlerce ağlardık. Vizyondaki filmlerin, Romanlarda ki aşkların Dünyayı umursamayanlarını seçerdik. "Ayrılık" diye, bir "ölümü" bilirdik... Sıcaktı alabildiğine... Bakınca gözlerimiz, gülerdik, Biz, dünyayı birbirimizle sevdik. Geleceği bir yorgan gibi üstümüze çektik... Eskiyordu bakışlarımız... Lakin dardı, Eskiyordu zaman. ...Bir gün fark ettik ki, Ayrı ayrı yanıyordu bedenlerimiz... Şimdi bize kalan tek gerçek Biz, aşkı adam gibi yaşamışız, Eskitmeden yeterince, Rafa Kaldırmıştık... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Haylidir görünmedi, akşamları limana rüya taşıyan ince gemi. Tayfalarız biz, biliriz mercanlar misali, şikayetsiz beklemeyi. Derken kırık bir yüzgeç belirir suyun üstünde. Derisinde kapanmış zıpkın izleri. Işıldaklarımız bir an aydınlatıverir, iplere dolanmış o öfkeli iskeleti. Kapitan AhaB! Kapitan AhaB! Dilimizi midye kesti… Tarih okuyorduk dip sularda. Yenik girdap bilgisi! Zarif bir kuyruk darbesi bozar sonra bu sihri. Biter eriyen ayla defne kokulu ayinimiz. Ey ruhumuz dan eksilen kimya! Ey yatışmaz yokluk hissi! Tensiz ve çıplak ve mağrur ve kufi. Öylece kalırız. Mürekkebe bırakılan şişe içindeki çığlıklar gibi… Yine de tayfalarız biz, biliriz melek dönecek, bekleriz. Tetikte, namütenahi. -Hem bir kalp, dünyaya başka nasıl direnebilir ki? alıntı.. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 hoş geldin Kaç mavi yasak yaşadık seninle, kaç deli gece... Düşünse dolunay bile utanır, Yıldızlar çıldırır, ağlar erguvanlar, Ben seni işte öyle bir gecede sevdim, hesapsız. Ve düşlerim... Düşlerim sınırsızdı alabildiğine Duygularım sabırsız. Bir çocuk kadar günahsız. Sahi sende sevebilir misin beni Seni sevdiğim kadar, Dokunabilir misin yüreğime? Bak orada sen varsın. Mutluluk nedir diye sorsalar Sen derim alabildiğine yalnız sen, Sesin, gözlerin, ellerin sonra, Titreyen dudakların ve arzun çekingen Sen benim her şeyimsin. * * Sensiz neye benzer bu ay bu güneş Çiçekler açar mı sen olmasan, Martılar uçuşur mu çığlık çığlığa, Sonra kim aydınlatır benim gecemi Günümü kim paylaşır Kim sorar derdimi, Ben neye sevinirim, Kimle gülerim? Kal biraz daha... Beraber büyüttük sevinçlerimizi, Beraber öğrendik yaşama direnmeyi Sevmeyi beraber öğrendik. Bak güneşler doğdu üzerimize Yolumuza begonyalar serildi. Ağlamak bu kadar kolay mıydı, Ve güzel miydi gülmek kadar? Herkese seni anlatmak istiyorum Seni söylemek şiir şiir, Her dizede sen olmalısın, Adın olmalı çığlık çığlık... İçimi ısıtan sen tam şuramda ılık ılık, Sen olmalısın kıpır kıpır yüreğimde... Sevdan olmalı deli dolu Ve çılgınlığın, çılgınlığın olmalı. Ben seni sevmeyi seviyorum Ve seni özlemeyi. Bu bir itiraftır... Aşkın yoksa ben de yokum Yetim düşlerimin kimsesizliği kuşatır benliğimi Hüzünler yağar gecelerime, Ben bir garip ben olurum, Sığamam odalara, taş duvarlar üzerime üzerime gelir Ruhum durmaz bedenimde, Hücrelerim yaşamaz Kurumuş dallara döner yüreğim, susuz çöllere... Gece böyle bitemez, ben ölürüm, Ölürüm gitme, kal biraz daha... KAL BİRAZ DAHA... Şebnem Kısaparmak* -- Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Canim, Sevdigim, Yüregim . Bu duvarlar yetmiyor bizi ayirmaya bilesin... Bu parmakliklar, bu demir kapilar, bu hava, inan... Bazen bir yumrukta yikacak kadar güçlü, Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardir... Hangi zorlugu yenmemis insanoglu. Hele tasiyorsa içinde bu insanca sevgiyi. Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdigim. Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili... Bir gün akip gidecegiz hayata... Duvarlar yikilacak, açilacak bütün kapilar bilesin. Benim yüregim sensin simdi, seni vurur durur... Ve yine damla damla çogaliyorsun içimde. . Yilmaz Güney Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Biliyorum Sana Giden... . Biliyorum sana giden yollar kapali Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakindan ve arada uçurum; Insanlar, evler, aramizda duvarlar gibi Uyandim uyandim, hep seni düsündüm Yanliz seni, yanliz senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalimim Ben artik adam olmam bu derde düseli Simdilerde bir köpek gibi kosuyorum ordan oraya Yoksa gururlu bir kisiyim aslinda, inan ki Animsamiyorum yari dolu bir bardaktan su içtigimi Ve içim götürmez kenarindan kesilmis ekmegi Kaç kez sana uzaktan baktim 5.45 vapurunda; Hangi sarkiyi duysam, bizimçin söylenmis sanki Tek yanli ask kisiyi nasil aptallastiriyor Nasil unutmusum senin bir baskasini sevdigini Çocukça ve seni üzen girisimlerim oldu; Bagisla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri Raslasmamak için elimden geleni yaparim Bu böyle pek de kolay degil gerçi... Alisirim seni yalniz düslerde oksamaya; Bunun verdigi mutluluk da az degil ki Çikar giderim bu kentten daha olmazsa, Sensizligin bir adi olur, bir anlami olur belki Inan belli etmem, seni hiç rahatsiz etmem, Son istegimi de söyleyebilirim simdi: Bir geceyarisi yaziyorum bu mektubu Yalvaririm onu okuma çarsamba günleri . Cemal Süreya . . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Tereddüt . Sarahaten, aceba söylesem darilir mi? Darilmak adeti, bilmem ki, çapkinin nazi mi? Desem ki: ’’Ben seni...’’yok dinlemez ki... hiddet eder. Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der? Desem ki: ’’Ben, seni pek...’’Ya kizar konusmazsa? Derim: ’’Bu çektigim insaf edin, eger azsa? ... Desem ki: ’’Ben, seni pek çok...’’hayir, kizar, bilirim; Tereddüdüm, acebâ, hiddetinden az mi elim? Desem ki: ‘’Ben seni pek çok...’’Sakin gücenme emi? ‘’Sakin gücenme, eger anladinsa sevdigimi’’ . Orhan Seyfi Orhon . . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 *Bir Öğrencimin Bana Öğrettikleri** Yazan: Doğan Cüceloğlu Kaliforniya'da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak ders verirken, aynı sömestrde benim iki dersimi alan bir kız öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bu genç bayanın şu özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce çok güzel bir kızdı; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu. İkinci olarak çok iyi bir öğrenciydi; bütün sınav ve ödevlerde en yüksek notu o alıyordu. Ayrıca, çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği vardı. Bölümün bir pikniğinde kız öğrencimin nişanlısıyla tanıştım ve itiraf edeyim, ilk aklımdan geçen, "Armudun iyisini ayılar yer" düşüncesi oldu. Yukarıda özelliklerini saydığım o güzel kızın bana tanıştırdığı erkek, yirmi yedi-yirmi sekiz yaşlarında, saçı biraz dökülmüş, şişman denecek kadar toplu, çirkin, kısa boylu biriydi. Bu kişiye parası için yüz vermiş olabileceğini düşündüm. Daha sonra öğrendim ki, bu genç adamın parasal gücü yok; başka bir üniversitenin psikolojik danışmanlık bölümünde doktora öğrencisi olarak okula devam ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapıp profesör olmak istiyor. Acaba benim güzel öğrencim bu adamda ne bulmuştu? Bir hafta sonra ders çıkışı koridorda öğrencimin yanına yaklaştım ve Sally adıyla anacağım öğrencimle aramızda şöyle bir konuşma geçti: "Sally, nişanlınla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum? "Bir kilise faaliyetinde aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini " "Nesi seni etkiledi; hangi özelliklerini sevdin? Sally, bir Amerikalı olarak bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan kültüründe, bu tür sorular kişinin mahremiyetine tecavüz olarak kabul edildiğinden pek sorulmaz. Amerikan kültürüne göre ben o anda Sally'nin mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.' Şaşkınlığı geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek, "O şahane bir insan; o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim" dedi. O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu. Güzel bir kadının erkeğine, "Sen benim kahramanımsın" duygusu içinde bakmasının erkeğe verilmiş en büyük hediye olduğunu hissettim ve anladım. Bu hediyeyi, hayatım boyunca hiç almadığımı biliyordum ve o kişiyi kıskandım. "Nasıl yani?" dedim. "Frank bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için, üniversite öğrencisi olunca, yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik yapma kararı almış. Haftada on saatini onlara ayırıyor; onlarla buluşup oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye götürüyor. Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu, hastanede yatıyor ve Frank şimdi akşamları hastanede kalıyor, geceleri ona bakıyor." Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım. Kendime kızdım. Ben güya en yüksek eğitim düzeyine gelmiş biriydim ve karşımdakini hala dış görünüşe göre yargılıyor ve onu "ayı" olarak görüyordum. İçimdeki pislikten utandım. Bir süre sonra Sally'nin içinde yetiştiği aile ortamını merak etmeye başladım. Şöyle bir mantık yürüttüm: o adama baktığım zaman ben neden, 'Armudun iyisini ayılar yer' diye düşündüm? Çünkü ben, içinde yetiştiğim ortamda sık sık bu benzetmeyi duyarak büyümüştüm. İçinde yetiştiğim ortam beni nasıl etkilemişse, Sally'nin içinde yetiştiği ortam da onu öyle etkilemiş olmalıydı. Birkaç hafta sonra Sally'e, ailesinin nerede oturduğunu sordum. Los Angeles'in üç yüz elli km kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmış. Onun ailesiyle tanışmak istediğimi, bunu mümkün olup olamayacağını sordum. "Kendilerine bir sorayım, eminim sizinle tanışmak isteyeceklerdir," dedi ve iki gün sonra, "Ailemle konuştum; sizinle tanışmaktan mutlu olacaklarını söylediler," dedi. Dört-beş hafta sonra San Francisco'ya gidecektim, Sally'nin ailesinin yaşadığı kasaba yolumun üstündeydi, onlara uğrayabilir, onlarla tanıştıktan sonra yoluma devam edebilirdim. Bu planımı Sally'e söylediğimde Sally, "O gün ben de aileme gidecektim; isterseniz beraber gidebiliriz," dedi. Ailesine haber verdi. Onlar da sabah kahvaltısına gelmemizi söylemişler. Long Beach'ten sabahın altısında yola çıktık ve dokuz buçuk civarında Sally'nin ağabeyi Brian'ın evine vardık. Sally'nin babası George orada buluşmamızı uygun görmüş. Çok güleryüzlü bir aileydi. Brian'ın, en ufağı dört yaş civarında dört çocuğu vardı. Ziyaret ettiğim bu güleryüzlü sıcak ailede, iki olay gerçekten dikkatimi çekti. Bunlardan ilki, Sally'nin babası George'un torunlarıyla konuşurken onların göz hizalarına inmesiydi. Bunu o kadar doğal yapıyordu ki, artık farkına varılmadan yapılan bir davranış olduğu belliydi. Sally'ye, babasının torunlarıyla hep böyle mi konuştuğunu sordum. "Evet" yanıtını alınca, kendisi çocukken de babasının, onunla göz hizasına inerek mi konuştuğunu sordum. "Evet, biz böyle biliyoruz. Ağabeyim Brian da çocuklarıyla böyle konuşur; ben de kendi çocuklarımla böyle konuşacağım. Biz böyle biliyoruz", dedi. Tüylerim diken diken oldu. Ben üniversite öğretim üyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanlık alanımdı ama üç çocuğumdan hiçbiriyle göz hizasına inerek konuştuğumu hatırlamıyordum. Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan da vazgeçtim, beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara kızmaktan da vazgeçtim ve bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına kızdım. Daha sonra kimseye kızmayacağımı anlayarak, oradaki öğrenme fırsatından yararlanmaya karar verdim. Torunlarının önünde diz çökerek konuşan dede George'a "Beyefendi, çocukların göz hizasına inerek konuşuyorsunuz!" dedim. Bana biraz şaşkınlıkla gülümseyerek, "Tabii, onlar küçük insanlar!" yanıtını verdi. Öyle bir bakışı vardı ki, bu bakış sanki 'Bu kadar doğal bir şey ki, herhalde bunu herkes yapıyordur; sen yapmıyor musun?' diyordu. O bakışa karşı bütün yaptığım, mahcup bir gülümseme oldu. Bu güleryüzlü sıcak ailede dikkatimi çeken ikinci olay, Sally'nin ağabeyi Brian'ın davranışı oldu. Brian, Pasifik ülkeleriyle ticaret yapan, oldukça varlıklı biriydi. Evlerinin büyüklüğünden, yüzme havuzundan, çiftliklerinden, arabalarının türünden ailenin zenginliği belli oluyordu. Kahvaltıdan sonra saat on bir dolaylarında telefon çaldı ve Brian bir süre telefonla konuştu. Ofisten arıyorlarmış, Koreli bir işadamı Los Anegeles'ta imiş, kendisiyle görüşmek için helikopterle saat 14'te gelmek istiyormuş. Başka bir randevusu olduğunu söyleyerek bu teklifi reddetmiş olan Brian, bize durumu şöyle açıkladı: 'Dört çocuğum var ve her hafta biriyle dört saat başbaşa geçiririm. Bugün dört yaşındaki kızım Mary'le randevum var. Çocuklar çok çabuk büyüyorlar, eğer dikkat etmezsen, bir bakıyorsun, büyümüşler ve onlarla beraber zaman geçirme olanağı kaybolmuş. Brian'ın yaşam vizyonunu sormadım, ama davranışından nelere öncelik verdiği belli oluyordu. Brian için çocukları şüphesiz en az işi kadar önemliydi. Brian'ın yaşamında bununla ilgili bir pişmanlık duygusu, bir 'keşke' olmayacak. Sally'e sordum: "Baban seninle randevulaşır mıydı?" "Evet", dedi, "yalnız benimle değil, her çocuğuyla sırasıyla başbaşa zaman geçirirdi. Ve ilave etti, "Biz böyle gördük, böyle biliyoruz. Benim çocuğumun da babası böyle yapacak!". Gülümseyerek, "Nereden biliyorsun?" diye sordum. "Biz Frank'le konuştuk" diye cevap verdi. Yine içim cız etti. Daha doğmadan çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu. Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi, kafamın karmaşıklığını, evlendiğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da acısı, kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm. Biraz daha düşününce kendimin de acı çektiğini anladım ve bu sefer kendi çocukluğuma içim yandı. Daha sonra babamın, anamın çocukluğuna içim yandı. Ve son durak olarak ülkemin tüm çocuklarına içim yandı. Yine kimseye kızamayacağımı anlayınca, 'bundan sonra ne yapabilirimle ilgili düşünmeye karar verdim. İşte değerli okurum; yazdığım kitaplar, verdiğim seminerler, hazırladığım televizyon programları, 'Ne yapabilirim?' sorusuna verdiğim yanıtların öğeleridir. Sally'nin içinde yetiştiği ortamı görmüş ve anlamış biri olarak onun davranışlarına şimdi daha iyi anlam verebiliyorum. Sally, içinde yetiştiği ailede, varoluşun beş boyutunu da doya doya yaşayabilmişti. Çocuğun hizasına inerek onunla göz göze konuştuğunuz zaman çocuk, 'Sen varsın, sen doğalsın, sen değerlisin, sen güçlüsün ve sen sevilmeye layıksın', mesajı alır ve çocuğun CAN'ı beslenir. Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba, 'Seninle zaman geçirmek istiyorum, seni özledim', mesajını güçlü olarak verir. Çocuk bu mesajı zihinsel olarak değil, sezgisel olarak alır ve aldığı bu sezgisel mesajlar sayesinde çocuğun hamuru, 'Ben sevilmeye layık biriyim!' diye yoğrulur. Bir ana babanın çocuklarına verebileceği en büyük miras, varoluşun beş boyutunda beslenmiş ve buna inanmış güçlü bir CAN'dır. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Sor beni yağmurlarına * *Birkan ASKAN* ------------------------------ *Sor kendine beni, Sor sevdiğim, Sonra kağıttan gemiler yap, Yelkenleri olmayan, Direkleri mavi bildiğim, Sor beni gördüğün her buluta, Sevdalıların hatırına, Geceleri yıldızlarda parlayan, Denizlerin suskunluğuna bırak beni, Ve çek gökyüzümü üzerine, Dalıp git hayallerin sonsuzluğuna, Çocuklar çıkarsa karşına, Gülümse,uzat ellerini, Ceplerinden çıkarıp verirler sana, Tenimde gizlenen dudak izlerini, Şaşırma, Sabah olacak birazdan, Sor beni yağmurlarına, Sor sevdiğim, Ve pencereden bak bakabildiğin kadar, Gördüğün son noktada, Seni seyretmekteyim..... * *-- Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 11 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 11 Aralık , 2007 Birgün düşerse yolun, Yolu olmayan her hikayenin başlangıcına, Tıkanırsa yalnızlığın, Aşk`a mühürlenen her satırda, Beni oku,ama beni anlama, Elimde solan güller, Son bir gayret dokunursa dudaklarına, Bil ki,içimde hasret, Bil ki,yüreğimde sevdadır sevdiğim, Sana bırakacağım en son esaret, Ve eller, Ve hayaller çekip gidecekse, Durmasın gitsin, Ben hep senin, Sen hep yüreğiminsin... alıntı.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 Yaşamın ufuk çizgisindeyim Ölümle dirimin birleştiği Bir kör noktada.. Uzun ve bir o kadar da acı Bir ömrün önsözünü bitirdim. Aklımdan yüreğime köprüler çatarak Yıllar boyunca tufanlar çağında doğdum Taş taş üstünde bulmamayı bağışladılar bana Ölümü ve acı çekmeyi, Gömülmeyi boğuk Ve dipsiz uçurumlara. Duasız namazlara durdum Günde beş vakit,yumruğumu sıkarak Ben ki,çağdaş dinlerin Sadık bir kuluydum Kahve masalarına haritalar çizerek Kurtarılmış bölgelerin üstünde dingin Cennetlere girmeyi beklerken Mezar taşlarında adımı buldum. Paltomun yakasını ısırarak Marşlar söyledim ağlamamak için Gecenin karanlığında,dünya aydınlansın diye Göğe akan ateşler yaktım Ve hiç kimsenin öldürülmeyeceği Bir dünyanın tarihine İnsanları öldürerek başladım. Yaşamın ufuk çizgisindeyim.. Yağmurlar yağıyor şimdi Kime yağıyor bilmem Sorular sorular sorular soruluyor Ama yok bir yanıt veren. O zaman deniz ve gökyüzü birleşiyor birden. Öpüşüyor yaşam ve ölüm. Dünyada o iki kere ikilerin her zaman dört etmediğini gördüm Denizin bir derinliği olduğunu,maviden öte Her taşın altında kımıl kımıl bir gerçeğin durduğunu.. Ve ne zaman tarihe yaslanmaya kalktıysam Doğa yalanladı beni ufkun ardını gösterdi.. Alıntı.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 Gerçekler saklandıkça Yalanlar gerçek oluyor An geliyor Gerçekler yalan oluyor Duymak istemiyorum Biliyorsun… Herkes yalan söylüyor Söylemek istemiyorsun Biliyorsun… Herkes yalan sanıyor Herkes gerçekleri ararken Herkes yalan söylüyor.. Alıntı.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2007 bir çuvala doldurup sırtladığım düşleri unutulmuş türkülerle kanatıp çiseledim toprağa bir yol oldum zamanın pençesinde içimden geçen nehirleri haritanızda göremedim geçmişim küçüldükçe büyüdü geleceğim keçilerim tanrıya hıçkırıklarım adının sığmadığı üzüm buğularına şiddetli geçimsizlikten boşanan damlalarım körlenmemiş vicdanlara e m a n e t gözümü açsam erirdi içime giydiğim tavaf yorgunu şekerden kâbeler bir pencere zihnimin terkisinde içimde koşan atların niyetini hâlâ çözemedim geçmişim küçüldükçe büyüdü geleceğim Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2007 Cennette mültecilere yer var mı Anne ? Şöyle sıcak ve ürkek bir martının ellerinde Kulak tıkayarak her şeye / ve çığlık çığlığa Buruk bir dargınlıkla Ölse kızın Sahi ölmeler de sevdaya Dahil midir Anne ? Peki benim ellerim, neden darıldı sana ? Çocukların eli ölür mü bilmem/ ama Dargın öldü benim ellerim Tırnaklarım da yorgun gün çiçekleriyle Söyler misin Salyangoz öpüşlü kadın Bir kız, Anasına Yüreğinden daha derin Ve daha başka Ne verebilir ki Ölmek üzereyken aşka..? Hiç düşünmedim Ölüler darılır mı bilmem/ama ben kapısını araladım öldüğüm o odanın sonra açılmak için dokunmamı bekleyen pembe gülleri gezdirmeye gittik ölmelerle O kadar yasaktın ki Havva'ya elma kadar uzak Göstermediler Anne ! Ayşe Nur Taylan Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 3 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ocak , 2008 Hava soğuk,çok soğuk. Rüzgar aman vermiyor kağıtlara. Deniz ayaklarımın ucunda, deniz mavi;kalın bir örtü gibi Boğaz’da. Yalnızım. Öyle ki,kimseler görmüyor beni kalabalıklarda. Bir kız gelip oturuyor yanıma. Yüzüne bakıyorum, saçını örtmüşler ayakları çıplak. Kız çocuk,kız çok küçük… _Bir yardım abla,küçük bir yardım.Üşüyorum abla. “Gel,iç” diyorum, “çay sıcak,dokunmadım daha…” “Yok,” diyor,beğenmiyor çayı galiba. Arkasını dönüp gidiyor,ağlamaklı. *** Nasıl üşüyorum bilemezsin Sesini duymalıyım,diyorum, Kulübe çok uzakta. Sen de uzaksın; Köprüden geçen otobüs kadar bana. Uzaksın,çok uzak. “Sen” bile diyemeyecek kadar sana. alıntı.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 3 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ocak , 2008 ne zaman seni düşünsem bir ceylan su içmeye iner çayırları büyürken görürüm. her akşam seninle yeşil bir zeytin tanesi bir parça mavi deniz alır alır götürür beni seni düşündükçe gül dikiyorum elimin değdiği yere atlara su veriyorum daha bir seviyorum dağları daha bir seviyorum.. alıntı.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 3 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ocak , 2008 Annen Dikkat et oğlum aman ha Yokluktan uzak durasın (parraaa) Sana dokunmayan yılan Bir değil bin yıl yaşasın (aman ha, aman ha) Boşver aklı felsefeyi onu bunu Sen haklısın, kısaca Vur sopayı kes sesini kes ki Ayakta durrasın, (zorba zorbaa) Korkma yavrum böyle Anneni hatırla (a ha ha) Bakma yavrum öyle Anneni hatırla .... ektiğim dert çalasın Çal ki hayatta kalasın Hayatta kalmak yeter mi Çal ki kocaman olasın Sözlerini unutma ki Ahı kalmasın babanın Unutma bu sözlerini Vasiyetidir annanıın (annenin, annenin!) Korkma yavrum böyle Anneni hatırla (a ha ha) Bakma yavrum öyle Anneni hatırla Biz namuslu insanlarız Bu sözler hep bizden uzak! Önüm arkam sağım solum Şeytanın içi bu tuzak (vay beee, yazık) Korkma yavrum böyle Anneni hatırla (a ha ha) Bakma yavrum öyle Anneni hatırla (a ha ha) güzel bir şarkıdır.. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Eskiden hayat boş gelirdi ya Sıkılırdık ya hayattan Şikayet ederdik ya hep Mutsuzum derdik ya Şöyle olsun böyle olsun derdik ya hep Ağlardık ya en ufak şeylere Kızardık isyan ederdik ya Şimdi anlıyorum aslında asıl boşluğun onlar olduğunu Ne zamandır içimde bir boşluk Nedeni belli bir boşluk Canından bir parçanın kopup gitmesinin acısı bu Onsuz olmanın acısı Onu sonsuz yolculuğuna uğurlamış olmanın acısı İnsan acıları tattıkça olgunlaşıyormuş meğer Sevdiklerini kaybedince anlıyormuş hayatın ölümlü olduğunu Hep ölüm bize uzak başkalarına yakın sanırdım bende Ama gerçekler öyle değilmiş işte Bir sabah kalktığınızda Nerden bilebilirsiniz Can tanenizi kaybetmiş olabileceğinizi Onsuz bir hayata devam edeceğinizi Hayatta çok önemli bir şey var Sevdiklerinin kıymetini hayattalar iken bileceksin Nerden bilirdim seni son kez gördüğümde Son görüşmemiz olduğunu Son kez sana sarıldığımı Son kez baba dediğimi Son kez öptüğümü O güzel yüzüne son kez baktığımı Kimseler yaşamasın diye yazıyorum Değerlerini bilsinler sevdiklerinin diye Onları kaybettiğinizde Pişmanlık duymasınlar diye Son kez şöle yapsaydım demesinler diye Allah kimseyi sevdiklerinden ayırmasın Beni de geri kalan canlarımdan ayırmasın alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 *...::: SON SAHNE :::... şair ölüme,ölüm şiire,şiir vedaya yazılır... an ve gün; karışmış birer yalnızlıktır her an biri çalınır yalnızlığından ya yalnızlık yara açar bir yerinde ya yaranın kendisi olur yalnızlık her yerinde hayat; siperden sipere vurulduğun savaş, sürülmüş bir mermidir sıktıkça kendini kanattığın.... ıslanmak için güneşten çalınmış hazin bir hazan yağmurundan, günleri çalınmış mevsimlerden, bölünmüş bir aşkın her ânından ve âhından bir gün seçmeli insan ya bütün ömrünün son günü ya geriye kalanın ilk günü olmalı çünkü; kül olur ateşte kul, yangını eski bir haber olur... kaç kez döner bir insan ölümden? kaç ölüm döner ruhu çalınmış bir bedenden? evden dönülür,işten dönülür piknikten hatta aşktan dönülür ama dönülmez ki ölümden! dön! dön de gör daha nelerden,nerelerden döndüğünü... dönersem ıslık çalarım belki filmdeki gibi bir yaprağa çiğ düşer dönersem çiğ düşer ölüme ölemediğim yerde Varsın yokluğumda yas tutmasın bu kent, varsın bir daha ıslanmasın yağmurlar sussun nefesim sonsuza dek... susayan bir çöle dönsün suskun hasretim bir seraba dönsün ömrüm yokluğunda varsın terkedilmiş bir takvim olsun yokluğunu vuran zaman bedenimde ruhumdan geriye bir şey kalmasın varsın çünkü sen de bu bedende yok olmuş yüreğim kadarsın... bir tren garında söylenecek ne varsa söyledim farzet, bu şarkı,bu şiir,bu film bitecek sabret... birazdan kalkacak trenim gözlerine boş vagonlarla bakıp raylara uzatılacak ömrüm ödüm kopuyor ey yaşamak ölümse benden de korkak... uzak şehirlerde bıraktım sevişmelerimi sonra acılarımı,sancılarımı,sevdiğim bütün eşyalarımı kardeşime bıraktım. sana şiirlerimi ve seni, sancılarımı geceye, bu can,bu yaşam artık uzak bir diyar sabaha ise hazin bir intihar... ...........................................bıraktım. bir tekerleme takıldı tekerleğime dönemez keder, söyler misin be usta; beşi beş paradan beş yara ne eder? ey kül aşk! ey yok olmuş can! mevsimlere böldüm seni bahar olsun bir yüzün,kara kış öbürü ama artık yaşımdan çok yaşadım -yaşanmasa da olur- bir ömrü... Alıntıdır...* Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Kelimelerin bir dağ yamacında biriktirdiği yağmurlarım ben. Damla damla tükenmeye hazır bir ateş bağrımdaki. Sevdiğimin kor bakışları yok bu şehirde. Hazır değilim sonu sızılı kelimeler kurmaya İçimde büsbütün ıslaklığını tadıyorum ayrılığın. Sevgilim... Uzun zamandır gözlerin gözlerimde değil, Şarkılar söyleyen senin, kulaklarımda ezgileri eksik, Zaman geçti... Bir buruk yağmur yağdı üzerime. Omuzlarımdan avuçlarıma... Dokundukça yoksun, Yoksun... Yüreğimde acıdı bu sözcük, Adı ayrılıktı... Hıçkırdım sözcükleri dudaklarımdan, Sancılarını çektim kalabalıklar içinde yüzümde gülücüklerle... Hepsi yalandı... Maskeler taktım, Gülücük perisiydim karşısında hayatın Oysa içimdeki ben kandırılamaz bir gerçeğin izleriydi. Dudaklarımdan hıçkırıklarla yoksun dedim, Sessiz karanlıklara çekildim, Çığlıklarımla içimde depremler yarattım Ayrılıktı... Hıçkırdım... Öğrendim acılı kelimeler kurmayı, ve yüreğimde bir gemi terkettim İçinde mutluluğun yolcuları vardı, Dudakların vardı sabahları güneşten önce gözlerimi öpen. İçinde yağmurların tadı vardı, Binbir gece binbir renkte dokunmaların... Ay gözlerinde parlıyordu, Dudakların masallar gibi dudaklarıma heceliyordu Senin tenin kırmızı meşale gibi yüreğimi aydınlatan, Kor siyahlar içinden yüzümü göğe uzatan... Sevgilim, Gitme... Gitme güneşleri sereyim mavi şehirlerine Gitme... Gitme bulutları yağmur gibi ekerim gözlerime... Senin tadında hiçbir çiçek, Hiçbir toprak, Hiçbir yağmur geçmiyor... Sessizlikte dalgalar denizde, Suskunluğun şarkısını duyuyorum. Yalnızım, Saçlarından okşadığım ellerim kadar yalnız... Özledim... Rüzgar sesini özledim, Mavi düşlerime ninni ezgilerini... Çiçekler kokan tenini... Bir gülüşünle rüyalara dalardık iki beden. Gelincikli saçlarımdan tut hadi. Bir kere daha gamzeli yanaklarına dokunsun ellerim Ellerim üşüyor Sevgilim... alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Günler güz yaprakları gibi birer birer dökülürken ayaklarımın dibine,* ben her gece karanlığa dikip gözlerimi senin aydınlığını bekledim. Sen yoktun *Binlerce adım attım bu kentin sokaklarında. Her köşeyi,** her parkı, her ağacı ezberledim. Sevdaya bulanmış her kaldırım taşında senin adını aradım. Sen yoktun...* *Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı.** Her bir hücremin acısını ta yüreğimde hissederken beni enkazın altından çekip alacak elini aradım. Sen yoktun.* * Özlem şarkılarını ezberledim. Kimini bağıra bağıra, kimini fısıltıyla söyledim. Karanlığa haykırdım hasretimi. Sesimi duyacaksın diye bekledim. Sen yoktun... Senden gelecek bir tek haberi bekledim. Saatler asırlar gibi geldi, geçmedi. Çalan her telefonu yüreğimin deli bir çağlayana dönen atışlarıyla açtım. Senden başka duyduğum her seste hep aynı hayâl kırıklığını yaşadım. Onlar beni duymak istiyordu, bense seni. Sen yoktun... Seni aramaktan yorgun düşmüş bedenimi karanlığın kucağına uzattım her gece. Bir an önce sabah olsun diye uykunun beni çekip almasını istedim. Olmadı. Kaç gece sabahı ettim gözlerimi kapamadan, kaç gece merdivendeki ayak seslerini dinledim gelen sensindir diye. Sen yoktun... Her yağmurla birlikte hüzün de yağdı bu kentin üzerine. Bulutlar yalnızlığın işaretiydi benim için. Beni ıslatan yağmur olmadı. Ben senin özleminle sırılsıklamdım her mevsim. Hayat; merhaba dedi bahara çiçek çiçek. Uzun kıştan sonra gelmez dediğim göçmen kuşların dönüşünü gördüm. Sen yoktun... Her istasyon her otogar adresim oldu. Bir trenden inersin sandım. Otobüslerdeki her yolcuya sensin diye baktım. Ya da yolculuklara vurdum kendimi. Kimsenin uğramadığı köylere, adı duyulmamış kasabalara gittim. Senden bir iz aradım. Sen yoktun... Denizin sonsuz maviliğine umut bağladım. Kıyılarda tükettim bekleyişlerimi. Hep sensiz gemiler geçti limanlardan. Ben gemicilerin hasret türkülerine eşlik ettim. Sen yoktun... Gözümden bir tek damla yaş akmadı. Onlar sana aitti, sana kalmalıydı. Kimselere söyleyemedim acılarımı, bekleyişimin öyküsünü kimselere anlatamadım. Nice fırtınalar koptu yüreğimde. Dalgalar dövdü hayallerimi. Sığınacak bir liman, yaslanacak bir omuz aradım. İçimi dökecek bir insan aradım. Sen yoktun... Her gece ay paramparça oldu. Her gece yıldızlar birer birer düştü sokaklara. Yıldızları saçına takıp gelmeni bekledim. Ayı avucunda bana getirmeni bekledim. Ve bir güneş gibi doğup aydınlatmanı bekledim bu kapkara dünyamı. Ama. Sen yoktun... alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Hepimizin hayatlarından bir şeyler çalınmadı mı?* *Hayallerimizi, teker, teker yok etmediler mi? *Ne istediğimiz okullara gidebildik ne de dost bildiklerimiz dost gibi olabildi mi?* *Sevgimiz hiçe sayılıp aşklarımız çalınmadı mı? Ve bu sahte dünya da yine biz yaşamadık mı?* *Bazen isyan edip, bazen çaresiz kaldık ama yinede dimdik ruhumuzla, bedenimizle en önemlisi yüreğimizle ayaktayız, önemli olan da bu değimli? *İstediğimiz zaman hayallerimizi gerçekleştirebiliriz bir solukta yeniden aşık olabilir,* * Kaybettiklerimiz, tekrar geri almasını biliriz elbet. *Aşklarımız yine çalınacak** yüreklerimiz yanacak belki istemediğimiz işyerinde çalışacağız, yine maaşlarımıza zam alamayacağız, belki ömür boyu kendimize ait evimiz olamayacak.* *Yorgun ve uykusuz geceler olacak ama yinede güzel hayaller kuracağız, çılgınlarca dans edip, sevişmelerimiz olacak yeniden, yeniden aşık olacağız. *Ağaçların her yeşerdiğinde baharın geldiğini, denizin dalgalarla olan dansından **yazın geldiğini** ve ne zaman **hüzünlensem mevsimlerden hazan olduğunu** ve arkasından güneşin toprağa sırt çevirip arkasında vurduğu ve mermilerin bir ton beyazlıkla üzerine fırlattığı zaman **kışım geldi diye söyleneceğiz. Evet, hayatlarımız evren var oldukça iyi ya da kötü günde elimizin altında durmuyor mu? A y s u n P A K S O Y Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 seni burda görmek güzel sevgili zates..şiirler çok güzel de ki; sabahın efendisi sen değilsin kimse değil. kanamış bir solukla bakmaktan yoruldum. kimsesi yok kimsenin. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.