Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Ne Içindeyim Zamanin

.

Ne içindeyim zamanin,

Ne de büsbütün disinda;

Yekpare, genis bir anin

Parçalanmaz akisinda.

 

Bir garip rüya rengiyle

Uyusmus gibi her sekil,

Rüzgarda uçan tüy bile

Benim kadar hafif degil.

 

Basim sükutu ögüten

Uçsuz bucaksiz degirmen;

Içim muradina ermis

Abasiz, postsuz bir dervis.

 

Kökü bende bir sarmasik

Olmus dünya sezmekteyim,

Mavi, masmavi bir isik

Ortasinda yüzmekteyim.

.

Ahmet Hamdi Tanpinar

.

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Haluk Levent - Deliler*

**

*Diyorlar ki bazen gozlerinden

Deliler dolusmus bakiyor birer birer

Delilerden selamlarsin konus onlarla

Nasil muhtacim buna

 

 

Diyorsun ki bazen geceler boyu

Sayiklarmisim olanlari birer birer

Duslerden selamlarsin konus onlarla

Nasil muhtacim sana

 

 

Bir gece ansizin gel yine

Elinde mor ciceklerle

Tazelikle gel yine

Binbir guzel hikayeyle

 

 

Bir gece ansizin gel yine

Elinde mor ciceklerle

Tazelikle gel yine

Binbir guzel hikayeyle

 

 

Diyolar ki bazen gozlerinden

Deliler dolusmus bakiyor birer bier

Delilerden selamlarsin konus onlarla

Nasil muhtacim buna

 

 

Bir gece ansizin gel yine

Elinde mor ciceklerle

Tazelikle gel yine

Binbir guzel hikayeyle

 

 

Bir gece ansizin gel yine

Elinde mor ciceklerle

Tazelikle gel yine

Binbir guzel hikayeyle

 

 

Bir gece ansizin gel yine

Elinde mor ciceklerle

Tazelikle gel yine

Binbir guzel hikayeyle

 

 

Bir gece ansizin gel yine

Elinde mor ciceklerle

Tazelikle gel yine

Binbir guzel hikayeyle

Gönderi tarihi:

*Kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak;Öyle zordur ki, kurşunu havada,

sevgiyi de yürekte tutmak!Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en

büyük kötülüğü kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır.Onlar, bir kere

kaybetmekle kurtulamadıklarımızdır.Yoklukları hayatımızdaki varlıkları

haline gelir.Hep ama hep hatırlarız.Ne biçim kaybetmektir bu? Kim

gölgesinden kaçabilir ki?Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden

hayatın geri kalanını alır.Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır

bu.Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.Geçmişi düşünmekten şimdiyi

yaşayamazlar.Her şeyi didikleyip duran, mazisinin gölgesinden, anılarının

yükünden bir türlü kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu kadınlar. Zaman

ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya başlar. Beklentisi yüksek olan

kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen

hayatlar, bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor. Zaman, aşk her

şey!Ayrılıkları ayrıntılar acıtır. Kadınları mahveden erkekler değil,

ayrıntılardır. Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken,

kadınlar bu konuda da umutsuzdurlar. Çünkü kadınlık bekler. Ummak ve

beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır.*

*Murathan MUNGAN*

Gönderi tarihi:

Anlat dedin bana, neden kaçıyorsun benden... "Düşlerini görebilmek için gözlerini kapatmalısın, ölmekten korktuğun için yaşamaktan vazgeçmemelisin. . ."

Beni en iyi sen anlarsın, anlamalısın. Nice depremlerde üzerine yıkılan enkazların altından yaralı çıkmadın mı sen de? Paramparça olmadı mı gelecek güzel günlere dair kurduğun hayallerin?... Ve bilmiyor musun ki incinmiş bir ruhun ilacıdır yalnızlık. Kapanan kapıların ardından yeni bir pencere açacak gücü toplayabilmek için. . .

 

Anla beni. . .......

 

Ellerimi uzatsam sana, bulutlarına dokunabilecek kadar yakınında olsam da uçamam senin gökyüzünde. Yollardadır benim tesellim, bir başıma kendimi vurduğum yollarda... Bir garip yolcu bil beni, yaralı kanatlarıyla umuda tutunmuş eflatun bir kuş... Vakitsiz çıktın karşıma, en olmayacak zamanda. Bir de şu ay ışığı bakışlı gözlerin olmasa, ne kolaydı senden geçmek! Ne kolaydı sana esenlikler dileyip, yola devam etmek. Yakamozuna demir atmış bir gemi gibi kalakaldım hasret denizinin ortasında. Yüreğimin med-ceziri oldu; yarım kalmış bir şiir gibi bakan gözlerin... Hele şu her gece saatlerce kuytusunda gizlendiğim o buğulu sesin... Başımı döndüren sessizliğin... Ölmek ne kolaymış, gitmek ne zor! . .

 

Geç mi kaldım sana, çok mu erken buldun beni... Bir bilsem! Bildiğim, baharım sen oldun benim... Kara kışlara sürgündüm ben bir başıma, ama şimdi; duyduğum bu koku sarhoş ediyor beni. Vakitsiz açmış ilkyaz çiçeklerinin kokusu... Gözlerimi kapatıp dinlerken seni, her yanım yeşil, bütün çiçekler güneşe sevdalı... Seher vakti, ayaza durmuş ağaçların yaprağından ayrı düşmüş dallarında birikiyorken çiy damlaları... Seninle tüm gecelerin sabahı aydınlık; senin aydınlığın bu. . .

 

Artık hangimiz ağlayan bulut, hangimiz sevinen toprak?... Farkeder mi filizlenen, umut çiçeği olacaksa. İkimizi dağların ardında bekleyen o sevda; o şiirin henüz yazmadığın en son dizesinde saklı sevda, güneş olup doğacaksa bir gün taç yapraklarının üstüne, sırf bunun için bile değmez mi ayrılığa?. .

Ben seni bildim bir kere. . Geçmem artık senden. . .

Yüreğime sürgün buğulu bir ses, sesime çağlayan kocaman bir yüreksin şimdi sen... Bense rüzgarların savurduğu bir kum tanesi, hasretinin sedefi ile incilenen. .

Gönderi tarihi:

Çocuk düşerse ölür çünkü balkon

Ölümün cesur körfezidir evlerde

Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların

Anneler anneler elleri balkonların demirinde

 

İçimde ve evlerde balkon

Bir tabut kadar yer tutar

Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen

Şezlongunuza uzanır ölü

 

Gelecek zamanlarda

Ölüleri balkonlara gömecekler

İnsan rahat etmeyecek

Öldükten sonra da

 

Bana sormayın böyle nereye

Koşa koşa gidiyorum

Alnından öpmeye gidiyorum

Evleri balkonsuz yapan mimarların

 

sezai karakoç

Gönderi tarihi:

Zamanı kat yerlerinden açsak,

 

bilirmisin, o dünyevi gülden

 

iz kalmaz!

 

 

 

Kurtuluruz böylece ağırlıktan.

 

Ruhumuz da eksik taylar gibi

 

ordan oraya koşup durmaz.

 

 

 

İşte mürûru zamana uğradı insan.

 

Kaslarımda çırpınırken karanlık,

 

tekinsiz bir nişan. Kendi olmayan

 

Öteki’nin de uçurumuna sığmaz.

 

 

 

Uyurgezer coğrafya… Uçucu temas!

 

Buralarda, bu mahşeri harf pazarında,

 

şaire aynadan başka nesne satılmaz.

 

 

 

Toprak, Su, Hava, Ateş… Dört kadim

 

unsur= Arz!.. Hepsinden öğrendiğim

 

tek Sır şudur:

 

 

 

Şark’ta hakikat aynasız anlaşılmaz’

Gönderi tarihi:

Bakirköyden Mektup Var

.

Sensizdim kendime bir is aradim,

Bastan savip asabimi bozdular.

Hatirsinas dostlarima ugradim,

Sagolsunlar müdür beye yazdilar.

 

Müdür bey gerçekten yufka yürekmis,

Isim insaatta kazma kürekmis,

Bir saglik raporu almam gerekmis,

Tam tesekkül hastaneye yazdilar.

 

Yagisli gözümün hazan çagi da,

Olur olmaz yerde baslar agida,

Sinir servisine giden kagida,

Aklindan zoru var diye yazdilar.

 

Bir saat anlattim tek bir buseni,

Doktorlar efsane sandilar seni,

Belki de alaya aldilar beni,

Belki palavraci diye kizdilar.

 

Bir ara sensizlik krizim tuttu,

Bilmem ki o anda ne olup bitti.

Hekimler heyeti havale etti,

Acil vak’a Bakirköy’e yazdilar.

 

Bu çagda bu sevda abes dediler,

Cezasi çelikten kafes dediler,

Ben kime ne yaptim,ne istediler,

Bana bu çukuru niye kazdilar.

 

Burda ne sen varsin, ne de bir is var,

Üç adim voltalik gidis gelis var.

En ayip sözlerle kapli dört duvar,

Bunca küfrü kime ,niye yazdilar.

 

Açmak için zahmet etme zarf açik,

Hala bana sevgin varsa birazcik,

Mektubumu alir almaz yola çik,

Gözyaslarim bir acayip azdilar,

Gözyaslarim bir acayip azdilar.

.

Cemal Safi

.

Gönderi tarihi:

Emperyal Oteli

.

ben hiç böylesini görmemistim

vurdun kanima girdin itirazim var

simsicak bir merhaba diyecektim

basimi usulca dizine koyacaktim

dört gün dört gece susacaktim

yagmur sönecekti yanacakti

sameland seferden dönecekti

duvardaki saat duracakti

kalbim kendiliginden duracakti

ben hiç böylesini görmemistim

vurdun kanima girdin itirazim var

emperyal otelinde bu sonbahar

bu camlarin nokta nokta hüznü

bu bizim berheva olmuslugumuz

bir nokta bir hat kalmisligimiz

bu rezil bu çarsamba günü

intihar etmis kötümser yapraklar

öksürüklü aksirikli bu takvim

ben hiç böylesini görmemistim

vurdun kanima girdin itirazim var

sesleri liman sislerinde bogulur

gemiler yorgun ve uykuludur

sabahtir saat bes buçuktur

sen kollarimin arasindasin

onlar gibi degilsin sen baskasin

bu senin gözlerin gibisi yoktur

adamin rüyasina rüyasina sokulur

aklinin içinde siyah bir vapur

kivranir insaf nedir bilmez

otelin penceresinde duracaktin

sehri karanlikta görecektin

karanlikta yagmuru görecektin

saçlarin islanacak islanacakti

kis geceleri gibi uzun uzun

tek damla gözyasi dökmeksizin

maria dolores aglayacakti

istanbul'u yagmur tutacakti

bütün bir gün is arayacaktim

sana bir türkü getirecektim

kulaklarimiz çinlayacakti

emperyal oteli'nin resmini çektim

aksam saçaklarindan damliyordu

kapisinda durmani söylemistim

yüzün zambaklara benziyordu

cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu

tepebasi'ndaki küçük yahudiler

asmalimesçit'teki rum kemanci

böyle rüzgarsiz kalmisligimiz

bu bizim çektigimiz sanci

el ele tutusmus geziyordu

gazeteler cinayeti yaziyordu

haliç'e bir avuç kan dökülmüstü

emperyal oteli'nde üç gece kaldik

fazlasina paramiz yetmiyordu

gözlerin gözlerimden gitmiyordu

dördüncü gece sokakta kaldik

karanlik bir türlü bitmiyordu

sirkeci gari'nda sabahladik

bilen bilmeyen bizi ayipladi

halbuki kimlere kimlere basvurmadik

hiçbiri yüzümüze bakmiyordu

hiç kimse elimizden tutmuyordu

ben hiç böylesini görmemistim

vurdun .... kanima girdin ..... kabulümsün.

.

Attila Ilhan

.

.

Gönderi tarihi:

Yitirilen bir aşkın ardından...

 

 

Bu aşkı kozmik boşluğun ellerine bıraktım sanıyorsan,

Yanılıyorsun....

Bu ‘başka’ydı.

Bıraktığı izi görseydiniz,

Siz de ezilirdiniz hüznün altında

.............................

 

Tükenmez gecelerin sabahında,

düşlerim, düşlerinde... sevdam, sevdasında... arzularım, arzularında...

aklım gözlerinde... gizim özünde kaldı...

Kenara bıraktığım ‘ben’dim biraz da, aşkımla...

Vazgeçtiğim ‘ben’dim giderken.

Geriye kalan bir enkazdı savrulurken.

 

Yüreğimin her köşesini ömürlük kiralayan acıların ortasına düştü çocuk gözleri...

Saçlarıma dolandı düşümde masum elleri...

İçime aktı “adam” yüreği...

Biter sandığım hiçbir şey bitmedi bende.

Sıfatım onda saklı kaldı.

Yüreğim ise, görmüyor musunuz, hala onun avucunun sıcağında...

Büyülü bir aşk ile ödüllendirildim, öyle ki, ezildim mükafatımın altında.

Bazı insanların bıraktığı izleri silemezsiniz.

Yüreğinizde kalan boşluğu hiç kimse, hiçbir şey dolduramaz.

O çukurları, o kadar derine bırakabildikleri için aşık olmuşsunuzdur zaten.

Gizli bahçenize girme zaferine nail olmuştur onlar.

Gönlünüzün arka bahçe kapısına kadar gitmiştir ayak izleri.

Ellerinin izi çenenizin kenarında asılı kalmıştır, kimse göremese bile...

Kuşatılmıştır çepeçevre her uzvunuz.

(Ki her uzvunuz onun için var olmuştur sanki)

Aynaya her baktığınızda görürsünüz siz sizden gidene kadar.

 

Bitmiştir, büyü süzülüp uçmuştur ellerinizden,

olmamıştır, ama başlayamazsınız yeni olan hiçbir şeye...

Boş bakarsınız durmadan..

Kendiniz olan her yeriniz, her yönünüz, her şeyiniz sizin değilmiş gibi gelir.

Onda kalmıştır kimileri çünkü.

Seslenemezsiniz kimselere ona seslendiğiniz gibi.

Bakamazsınız bir çocuğun gözlerine, onunkiler gibi bakarlar diye...

Hiçbir elde yoktur o sıcaklık, ki hiç tutmamış olsanız bile ellerini anlarsınız

Ve bilirsiniz bulunmazdır o sıcaklık.

Dokunamazsınız bir daha kimselerin yüreğine...

 

Ömrünüz ellerinizden kaymaya başlar,

Hissedersiniz ve anlamını yitirir geride kalanlar.

Nefes almaya çalışırsınız, zor gelse bile alırsınız.

O nefesi kesecek kadar gücünüz olsa zaten yitirmezdiniz bu aşkı.

O, özelinizdir hâlâ. En güzel yanınızdır. En tamamlanamayan yanınızdır hâlâ.

Bırakırken aşkınızı dostluğun ellerine, sızlar yüreğiniz.

Ama dostluk aşkın bıraktığı sızıyı hafifletmek için değil midir?

 

Öğrendiklerinizin karşılığında ona öğrettikleriniz az kalır.

Bir iz bırakmış olmayı hayal eder avunursunuz kimi gecelerde.

Unutulmamak herkese mahsus değildir çünkü.

Bir anının öznesi olmak yetecektir size çok sonraları belki de.

O anının yüklemini hiç gerçekleştirememiş olsanız bile...

Geride buruk bir hüzün de kalmış olsa, çok mutlu olursunuz kimi zaman

Bu aşkı yaşamış olmaktan.

İçiniz kıpırdar bir aşk bestesinde...

Yüzünüze hoş bir tebessüm yayılır hayali belirdiğinde gözünüzün önünde.

Yutkunup izin vermezsiniz, gözünüzden akma ihtimali yüksek bir gözyaşı damlasına.

 

Geçer günler, haftalar, aylar, yıllar...

Saatler bile geçmezken ilk canınız yandığından.

Geçer ama daha çok oturur içinize zamanla hüzün.

Sıcakken yaranın acısını hissetmemek gibidir tıpkı.

Kabuk bağlayan yara kaşınır bilirsiniz.

Ya o kabuk düşecektir ya da becerebilirseniz siz kopartırsınız üzerini kaşıdıkça!..

Silemez üstüne yüklediğiniz hiçbir anlam bu derin sızıyı.

Sızıyla yaşamayı öğrenemezseniz bakamazsınız bir daha kimselerin gözünün içine.

Öğrenirsiniz, alışırsınız onunla yaşamaya

Az şey değildir bu, bu sızı bile O’dur çünkü, ta kendisidir aşkın…

 

Diyebilecek hiç sözünüz kalmaz.

Ya anlaşılmazsınız artık ya da yanlış anlaşılırsınız.

Susarken dışarıya, konuşursunuz içeriye...

Dışa vurmadığınız bütün kelimeleriniz, içinizde akar durmaksızın.

Akar, akar, akar.....

Aktıkça yer değiştirir yüreğiniz ile mideniz.

Yüreğinizin sızısı midenize kadar iner.

Zaten midenizi ağrıtmıyorsa ona sızı da diyemezsiniz.

Savrulursunuz oradan oraya....

Ayrı ayrı duvarların dibinde cebelleşirsiniz bu kez tutamadığınız göz yaşlarınızla...

Ayrı kıyılardan bakarsınız aynı denize.

Aynı göğün altında, ayrı ayrı yerlerde teslim edersiniz günü geceye...

Ayrı kollarda aynı sıcaklığı ararsınız, bulamayacağınızdan emin olsanız bile.

Aynı bakışı ararsınız ayrı gözlerde.

Aynı şarkı çalar sürekli, ayrı melodilerde.

Aynı ses çıkıverse ayrı dudaklardan diye beklersiniz.

 

Sonra ayarlarsınız kendinizi yeniden hayata.

O günün teneffüs saati bitmiştir artık.

Kaldırıp içinizdeki rafa gizli kutuyu, gizlersiniz kimsenin bilmediği yüzünüzü.

Son bir cümle çınlar kulaklarınızda ve içinizde...

Ustalıkla susturmayı öğrendiğiniz bu cümleyi

yutkunursunuz tekrarlayarak onunla birlikte.

 

Burnunuzun direği sızlasa da ara sıra...

Dönüp yürürsünüz yolunuzun geriye kalan kısmını.

 

Aynur HANIMOĞLU

Gönderi tarihi:

Zorunlu seçmeli "yalnızlık"tan bütünlemedeyim,

Ona dair yeni bir şeyler söylemek için,

Daha evvel betimlenmemişi bulmak için,

Aklı gecelerden evvel günlerdeyim.

 

 

Altınkum gibi... derinleşemeyen denizdeyim,

Berrak, ama taşlı için için.

Dalıp da doğru kelimeleri çıkarabilmek için.

Kıyıya dönemeyecek kadar açıkta debelenmelerdeyim.

 

 

Bulduğum sözler yine de aynı sanki,

Özel ve tek ve farklı değilmiş demek ki,

Alt tarafı aşk... üst tarafı... hiç.

 

 

Yeganeleştirme oyununu bırakıyorum,

Dumanlı kanı akıttıkça anlıyorum,

Alt tarafı aşk... üst tarafı... hiç.

*

**Ertelenmiş hayat sunma bana , istemiyorum...Perdeleri çekilmiş yüreğimin ,

ıssız sokaklar misali...Sana koşmayacak adımlarım artık...Geç kaldın

 

 

*Can kırıkları cam kırıkları gibi değildir öyle süpürünce gitmezler içinde

kalır aklına geldikçe de batarlar.

 

alıntı

Gönderi tarihi:

Döneceksin Diye Söz Ver

Yüksek Sadakat

 

 

güneşin ufka değdiği yer

oraya git ama yine gel

döneceksin diye söz ver

böylesi hepsinden güzel

git özlet kendini yine gel

döneceksin diye söz ver

 

dinle uzaktan çalan şarkı hicazdan

yaktık seninle biz bir yangını yenibaştan

dinle uzaktan küllerin arasından

madem herşey biter yine başlar yenibaştan

 

bana ne olur ellerini ver

gideceksin ama yine gel

döneceksin diye söz ver..

Gönderi tarihi:

Duvara türkü söyleyen rüzgar

Beni mi buldun?

Papatya kokusunu unutmuş...

Kırık bir inci ve kan

Ellerime düşen yalnızlığım

Şimdi hiç bir martının uğramadığı

Düş yorgunu bir denizim

Sözcüklerle anlatılmayan

Yaşamaya uzak...

Yüzüne ayrılığın sesi değmiş

Yalnız ve yorgun bir el gibi

Susuyor içimdeki bütün çocuklar...

 

 

 

 

alıntı

Gönderi tarihi:

*Aşkın keskin yanına mı rastlanır hep?

Rastlanır da gidip her defasında kanatılır mı bu yara?..

Nerden çıktın "sen"?

Gidişin neden gelişin kadar sessiz değil?

Neden gidemiyorsun?

Neden gitmeme izin vermiyorsun?...

 

 

Tutma ellerimi,üşümüş ellerinle...

Dokunma saçlarıma ,içimi ürpertme...

"gitme" deme titreyen dudaklarınla...

Bakma gözlerime...

Öpme!..

Yapamam ...

Gidemem...*

 

 

alıntı

Gönderi tarihi:

radyam ne güzel şiirlerle geliyorsun.. :clover: bu şiir sana,bana,ve tüm kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayanlara gelsin... :)

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

Ne tuhaf, vaktim olmazdı

yalnızlığı bunca bilirken

kendimi hiç yalnız sanmazdım

çevremde hep birileri vardı,

ben hep birilerinin yanındaydım

günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı

aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla

kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat

bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı

bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza

bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları

sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık

elde olmayan nedenle

sudaki halkalar gibi genişleyen

küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara

vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar

birbirimizi çok sevdik hep

yıllarla azala azala

 

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,

yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime

eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,

şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara

telefonun başına geçiyorum

alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası

gün ölüyor meşgul numaralarla

şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,

şimdi ne kadar yalnız...

yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.

 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

her zaman yalnızdım, bunu biliyorum

büyücü ellerimin kara sanatı yazı

en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu

bağışlamasız sanarken kendimi

en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını

tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini

denenmemiş başlangıçları göze aldım,

hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı

mutfağı beklemek hep bana kaldı

bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp

her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata

hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim

odalarınıza, ruhlarınıza

buraya

 

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.

Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,

yalnızca, Merhaba, deseniz,

o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,

bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size

sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun

sanki beni yeniden sevdiniz

ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,

yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de

isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna

ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki

bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım

o yıkanmış zamanlara...

 

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler

her zaman yalnızdım

kitaplar kadar yalnız

yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım

herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

 

her zaman yalnızdım

yanardağlar kadar yalnız

ey kafiye sevenler,

şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

 

nankörlük etmeyeyim gene de,

yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

 

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı

gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni

yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde

yalnızlık için çalar telefonlar kapılar

İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok

iş var

 

Murathan mungan

Gönderi tarihi:
radyam ne güzel şiirlerle geliyorsun.. :clover: bu şiir sana,bana,ve tüm kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayanlara gelsin... :)

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

Ne tuhaf, vaktim olmazdı

yalnızlığı bunca bilirken

kendimi hiç yalnız sanmazdım

çevremde hep birileri vardı,

ben hep birilerinin yanındaydım

günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı

aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla

kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat

bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı

bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza

bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları

sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık

elde olmayan nedenle

sudaki halkalar gibi genişleyen

küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara

vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar

birbirimizi çok sevdik hep

yıllarla azala azala

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,

yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime

eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,

şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara

telefonun başına geçiyorum

alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası

gün ölüyor meşgul numaralarla

şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,

şimdi ne kadar yalnız...

yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.

 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

her zaman yalnızdım, bunu biliyorum

büyücü ellerimin kara sanatı yazı

en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu

bağışlamasız sanarken kendimi

en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını

tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini

denenmemiş başlangıçları göze aldım,

hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı

mutfağı beklemek hep bana kaldı

bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp

her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata

hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim

odalarınıza, ruhlarınıza

buraya

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.

Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,

yalnızca, Merhaba, deseniz,

o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,

bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size

sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun

sanki beni yeniden sevdiniz

ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,

yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de

isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna

ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki

bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım

o yıkanmış zamanlara...

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler

her zaman yalnızdım

kitaplar kadar yalnız

yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım

herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

 

her zaman yalnızdım

yanardağlar kadar yalnız

ey kafiye sevenler,

şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

 

nankörlük etmeyeyim gene de,

yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

 

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı

gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni

yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde

yalnızlık için çalar telefonlar kapılar

İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok

iş var

 

Murathan mungan

Canımm çok teşekkür ederim,sizin seçtiğiniz şiirler de öyle :clover:

Gönderi tarihi:

Dağlanmış dövmelerim okunmaz etmiş izlerimi

Yittim ben, bilmiyorum nemdeyim

İkindiyle aksam arasında

Ne kadar taşıyabilir tebdilim beni

Ben ki reddettim

Mahpus, casus ve katilken

Yıkanmamışların takdirini

 

İçimi öldürüyorum. kazıyorum içimi

Çoğalmasın diye ötekilerim

Çoğalmasın diye parçalandığı yerde

Kaldı bedenim

Gövdemi çoktan astı gitti gövdemin tarihi

Geçilmez yerinde karanlığın

Başkasını denedim

 

Bazen ıslığım çalınıyor kulaklarıma, bazen gelirken

Düşündüğüm kelimeler

Maden ocakları hatırlıyorum, demirci körükleri, kaçarken

Değiştirdiğim sayısız kan, bir her konaklama yerinde

Ödediğim defterler

 

İçime attığım taşlar tıkadı sarnıcımı

Tuzun ve kirecin şerbeti dindi

Kuzey defterleri güney rüzgarları arasında

Mühürlü mektuplar taşıdım

Bozgun zamanlarının çarşılarında dağıldı

Başka bir kader için sakladığım kıymetler

Gönderi tarihi:

Çay fincanları doldu boşaldı

Üst aramaları başladı bitti

Yol geldi, gökyüzü gitti

Dilsiz suyun türküsüyle

Sarnıca ölü kelebekler bıraktı bulut

Dört beyaz yelkenin başı döndü

Hava su ateş toprak dedi, su dedi biri

Akşam otları beyazlaşırken

Güneş kuşlarına sırrını söyledi ten

Isın dedi diğeri.

 

Yol geldi, gökyüzü gitti

Boşluğa kondu ışıklar, denize esti

Misk ü amberin ölü ürkekliği

Dört yanı dağdan bir ovayı tırmandı

Yaşam kılığında üç bin metre

Yeryüzü kuşa boğuldu

 

Öyle çok solundu ki soğuk

Saçaklar buz tuttu

Kuşlar vardı en son dizelerden düşen dallarda

Bir de bir oyundan kalma dekor parçaları

Hepsi buz tuttu.

Gönderi tarihi:

Ayağı kayan bir çocuk

Kadar şaşkınım, bilemedim

Düz yolda yürümenin imlâsını

Kanayan dizlerime bakıp da

Ağlamayı öğrenemediğim gibi

 

 

Büyülendim ama büyüyemedim

Aklım ermedi aynalara ve suya

Yüzümü gösterip kalbimi neden

Sakladıklarını öğrenemedim

Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada

Gönderi tarihi:
Zamanı kat yerlerinden açsak,

bilirmisin, o dünyevi gülden

iz kalmaz!

 

Kurtuluruz böylece ağırlıktan.

Ruhumuz da eksik taylar gibi

ordan oraya koşup durmaz.

 

İşte mürûru zamana uğradı insan.

Kaslarımda çırpınırken karanlık,

tekinsiz bir nişan. Kendi olmayan

 

Öteki’nin de uçurumuna sığmaz.

Uyurgezer coğrafya… Uçucu temas!

Buralarda, bu mahşeri harf pazarında,

şaire aynadan başka nesne satılmaz.

 

Toprak, Su, Hava, Ateş… Dört kadim

unsur= Arz!.. Hepsinden öğrendiğim

tek Sır şudur:

 

Şark’ta hakikat aynasız anlaşılmaz’ :clover:

 

şarkta hakikat aynasız anlaşılmaz... :excl:

 

ayna tutmalı hakikatı göremeyenlere...

ve ayna olmalı kendini görmeyi bilmeyenlere...

ama nasıl?

 

hala aynadan korkan bunca şarklı varken...

aynaya bakmayı günah sayanlar varken... -_-

 

 

muhteşem bir şiir bu... :clover:

Gönderi tarihi:

İkiye üç kala...Satır aralarında sakladığım kenarı kırık seslerimi yerleştirdim boğazıma...Oysa kaç tane perde aralamıştın aklımda...?

Adımların ruhumu sarıp sarmalardı her defasında...Sen geçerken bildiğim tüm şiirlerimden,ayak seslerin ''adıma'' çalardı rengini...Adım ''sen'' oldukça,adını ''ben'' sanardım...

 

Şarkılar vardı sözlerinde...Yarı uykulu,yarı uyanık melodiler...Ve dilimize pelesenk olmuş düşler...Ne çok yarım kalınmışlık vardı nef(es)lerimizde...Birbirine karışsa tamamlanır(dı)...Karış(tı)...Çoğul nef(es)lerin kokusu sindi tekil yüreğimize...İlahi bir ritm dönüp dolaştı evrenimizde...Mart'a yirmibirinci defa uyanan bir sabahın açık bırakılmış penceresinden firar etti bir buğu...

''Sen'' beni gözlerimden sıkıca tutmuştun...''Ben''se aklım o buğunun peşinde,yollarına gölge olmuştum...

 

'' Kendimden daha az,senden daha çok seviyorum seni...'' Derdin.

* ...Ve eklerdin : ... *

 

Kurşunsuz bir silahın namlusunu beynime sıkıyorum nice hatırlayışımda...Ve aylardan ''Eylül''dü hatırlattığımda...

''Ortaköy''...

Sarı kokuyordu adeta...Kaldırım taşları nihayetlenmiş ömürlerle doluydu...Ayak altlarında teker teker paralanmaya mağlup ölümler...

''Yaprağın kaderi düşmekmiş''...Belki de bu yüzdendi havadaki melodram...

 

Gözlerim,renginde asılı kalmıştı yine...Gülümsüyordun belli belirsiz...Aniden bir kağıt çıkardın cebinden...Yan masadaki yaşlı teyzeye doğru uzanarak,bir kalem istedin her zamanki sevimliliğinle...''Teşekkürler''ini de ekledin şeytan tüyünün en tepesine...Kalemi ani bir hareketle alıp döndürdün parmaklarının üzerinde...Ve mürekkebin tek bir heceyi boyamıştı beyaz kağıdın suretinde...

 

''Aşk''...

 

Yüzüm prangalar giymişti bir kez yüzüne...Gülümseyişim,yüzünde takılıydı hala...Kalemi yavaşça aldın beyaz kağıdın üzerinden ve ellerime tutuşturdun...

''Sıra sende...'' Dedin.

 

''Aşk''ı kendime doğru çektim,masa örtüsünün pürüzlü teni parmaklarımın ucunda...Kaleme sinmiş ellerinin sıcaklığında usul usul yazdım harflerimi ''O''na boylu boyunca...

 

''Kendim(den) daha 'az',sen(den) daha 'çok' sevmeler biriktirir...''

 

Üç noktayı dualarımla birlikte ekledim harflerinin yamacına...Gözlerin bin asırlık saniyelerde saklı tuttu harflerimi...Ardından bir kaç hece serpildi ortalığıma ağzından...

''Hatırladım...''

 

*...Ve eklerdin : ''Bana sen hatırlattın...''*

 

Unuttuğum çok söz var yaşamda...Yitirdiğim sayısız ecel...İçimde sır edilmiş ve parçalanmış matemler var...Yamacında yaşlandığım boyumdan büyük uçurumlar...

''Sen'' ama bir ''sen'' daha ekleyemiyorum kaybedişlerime...Varlığın öylesine ''ben''ken,ölümü yakıştıramıyorum ucuma bucağıma...

Anlamıyor musun hala...?Sözcükler kadar ''fani'' değil hiçbir ''aşk''...

Üç harfte üç defa daha öldürsem de ''sen'i...

Geriye siyah'ı beden bulmuş yaşamımdan başka ne kalır ki...?

Biliyorum artık küçük adam;

Üç harf bir ''aşk'' etmiyor...Ve onun yokluğundan arta kalmış hiçbir ölüm bu üç harfe sığmıyor...

 

İkiye üç kala...Penceremin kuytusunda demliyorum geceyi sabaha...Bakışlarım yanıp sönüyor bir sokak lambasında...Apansızca bir nef(es) akıyor genzime doğru...Nedensiz bir iç çekiş yırtılıyor ortasından...Bir gölge düşüyor cama...Ruhunu teslim eden firari bir buğu...Son nefesi kapaklanıyor gözlerimin tenine :

 

*...Deli kızım uyan,söylenenler yalan...

Deli kızım uyan,bir tek sensin duyan...* -_-

Gönderi tarihi:

evet çok güzel bir şiir sardun katılıyorum sana... -_-

 

ve aşk ...hangi yürekte temiz kalmayı başarmış ki..

 

İşte körüm ben! Hayat sürüklerken

asrî hurdalığa, aşk ve kederi şekillendiren

tesadüfleri

 

teşekkürler sardunum :hug:

 

 

Işık, zamandır. Taş

 

g ö l g e, dinlenirken tende.

 

 

 

Hayal akıntıları. Kusurlu güzelliğinden

 

habersiz Gövde, Ö t e k i’ni bekliyor.

 

Arzu’nun akşam gibi seyreldiği

 

bu sahillerde.

 

 

 

Şimşek!

 

ve zulmet içindeki r u h t a a n i

 

b i r s a d m e! Yırtılıyor, uykuyla

 

uyanıklık arasındaki

 

ara bölge.

 

 

 

Biçimler ormanı. Kökleri

 

gizleyen yazı… İçindeki kozmik bir panterin

 

barındığı… B ü y ü k e v! Ürperirdi orda

 

şeffaf kuşkularıyla, k a i n a t ı n

 

d a l g ı n l i s a n ı.

 

 

 

Allah sıkılıp, sonunda harfleri saldı.

 

A ş k

 

s a ç ı l d ı. Aralandı.

 

tevekkülle varlığın taçyaprakları.

 

 

 

Arz’a akkor kelimeler yağdı dün gece.

 

G ö r d ü m. Melekler çekildi huzurdan.

 

K i t a p, z a m i r l e r e kapandı.

 

 

 

Sonra… çok ama çok sonra anılan bir şey

 

oldu insan.

 

Gönderi tarihi:

Bidenem ben sana teşekkür ederim... :wub:

 

 

Değişir yönü rüzgarın

Solar ansızın yapraklar;

Şaşırır yolunu denizde gemi

Boşuna bir liman arar;

Gülüşü bir yabancının

Çalmıştır senden sevdiğini;

İçinde biriken zehir

Sadece kendini öldürecektir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk, iki kişiliktir.

 

Bir anı bile kalmamıştır

Geceler boyu sevişmelerden

Binlerce yıl uzaktadır

Binlerce kez dokunduğun ten;

Yazabileceğin şiirler

Çoktan yazılıp bitmiştir;

Ölümdür yaşanan tek başına.

Aşk, iki kişiliktir

 

Avutmaz olur artık

Seni bildiğin şarkılar;

Boşanır keder zincirlerinden

Sular tersin tersin akar;

Bir hançer gibi çeksen de sevgini

Onu ancak öldürmeye yarar:

Uçarı kuşu sevdanın

Alıp başını gitmiştir;

Ölümdür yaşanan tek başına.

Aşk, iki kişiliktir.

 

Yitik bir ezgisin sadece

Tüketilmiş ve düşmüş gözden;

Düşlerinde bir çocuk hıçkırır

Gece camlara sürtünürken;

Çünkü hiç bir kelebek

Tek başına yaşamaz sevdasını,

Severken hiç bir böcek

Hiç bir kuş yalnız değildir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk, iki kişiliktir.

 

Ataol Behramoğlu

Gönderi tarihi:

BU AŞK BURADA BİTER

 

 

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim

Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver

Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim

Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

 

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir

Solarken albümlerde çocuklar ve askerler

Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner

Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir

 

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler

Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!

Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı

Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

 

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim

Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver

Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim

Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

 

Ataol Behramoğlu

 

Gönderi tarihi:

daha önce ekledimmi hatırlamıyorum.. :unsure: unutkanlık işte :D

 

senin için yalnız bıraktım kendimi.

neşterden bozma bir tahterevalli üzerindeyim de

kimseyle oynamak istemiyorum sanki

kimse yok karşımda

buna rağmen yerde karşımdaki oturak,

evet yerde! hem boş hem yerde!

havada olan benim havada asılı olan!

ben varsam bir ağırlığım da olmalıydı halbuki benim

yanlış mı?

 

eksik buluyor musun hiç göremediğin yerlerini?

buluyorum ben

“nasılsın” diyorlar mesela

“iyidir” diyorum “ne olsun,aynı”

sonra diyorum ki kendime

“ben istenmiyor olmakla ilgiliyim”

 

bi kaç bir şey var hiç unutmuyorum

bi kere karşılaştık ya hatırlıyor musun ne kadar güzeldi

eski sevgililer neden arkadaş olamasın tadındaydı gerçi ama güzeldi

sen çok güzeldin

geceydi,evine kadar yürüdük

yoruldun çok

hafif kızardı yanakların

azıcık alkollüydün

özlemiş gibiydin üstelik beni

çok konuşmadın

bi kaç bir şey anlattın ki önemsemiyordun anlattıklarını

ama gözlerin parlıyordu,anlatabiliyor olmayı sevmiş gibiydin

“nasılsın” dedin sonra birden

gerçekten “nasılsın” diyordun

“iyidir” dedim ben

“ne olsun,aynı” demedim

çok mutluydum çünkü

utanmasam ağlayacaktım

 

o kadar yakın mıydı senin evin çok çabuk varmadık mı?

çok mu hızlı yürüdük ki ben mi hızlı yürüttüm seni?

ve sen o apartmana ne zaman girdin de ne zaman söndü o ışık?

sonra ben dedim ki kendime

“ben istenmiyor olmakla ilgiliyim”

utanmadım ağladım

 

nasılsın Su?mutlu musun?

büyüksün benden farkında mısın

havada olan benim havada asılı olan

artık debelenmiyorum ayna önünde iyi göründüğüm bi açı yakalayana kadar

kabullendim bile sayılır çirkinliğimi

temizlemiyorum odamı

heyecanla uyanmıyorum

“nasılsın” diyorlar mesela

“iyidir” diyorum

“ne olsun aynı”.

 

senin için yalnız bıraktım kendimi

fedakar aşık tadında değil yada aklanmaya çalışan yahuda tadında

öyle bıraktım işte elimde olmadan

hiçbir şey talep etmeden bıraktım

hatta bir ölü nasıl aklayamazsa kendisini

öyle

 

bi kaç bir şey var hiç unutmuyorum dedim ya

terminalleri de unutmuyorum

sen giderken daha soğuk olurdu terminaller

ağlardın bazen,ben ağlamazdım

bir mecburiyeti çoktan kabullenmiş hatta o mecburiyete alışmış gibi susardım.

güçlü biri gibi susardım ki

yemin ederim kimsenin yanında senin yanında hissettiğim kadar güçsüz hissetmezdim kendimi

(bilmiyorum güçsüz mü doğru kelime aciz mi)

bu her zaman böyleydi

en çok terminallerde böyleyi bu

kıskançlık krizi oldu sonra böyleydi bu dediğimin adı

yemin ederim olsun istemedim ben kendi kendine oldu

depresyon oldu sonra

oldu işte bir şeyler

neticede ben unutmuyorum terminalleri ki

ne zaman gitsem o terminallere(sadece gitmek zorunda olduğum zamanlarda gidiyorum)

çatlaklar görüyorum yerlerde

büyük bir hüzün görüyorum o çatlaklardan havaya karışan

neden kimse görmüyor bunu da bir ben görüyorum?

 

ve Su,

bir mecburiyeti çoktan kabullenmiş hatta o mecburiyete alışmış gibi

yalnız bıraktım kendimi senin için

sıfır altı gün sıfır sekiz gece sustum önce

sonra “iyidir” dedim “ne olsun aynı”

ve bakıp aynada gittikçe çirkinleşen yüzüme

“ben” dedim “ben istenmiyor olmakla ilgiliyim”

ve Su,

alıştım ben

alıştım...

 

hatta evrenin bütün yalnızlıklarını üstüme alındım

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.