Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Ne Içindeyim Zamanin . Ne içindeyim zamanin, Ne de büsbütün disinda; Yekpare, genis bir anin Parçalanmaz akisinda. Bir garip rüya rengiyle Uyusmus gibi her sekil, Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif degil. Basim sükutu ögüten Uçsuz bucaksiz degirmen; Içim muradina ermis Abasiz, postsuz bir dervis. Kökü bende bir sarmasik Olmus dünya sezmekteyim, Mavi, masmavi bir isik Ortasinda yüzmekteyim. . Ahmet Hamdi Tanpinar . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Haluk Levent - Deliler* ** *Diyorlar ki bazen gozlerinden Deliler dolusmus bakiyor birer birer Delilerden selamlarsin konus onlarla Nasil muhtacim buna Diyorsun ki bazen geceler boyu Sayiklarmisim olanlari birer birer Duslerden selamlarsin konus onlarla Nasil muhtacim sana Bir gece ansizin gel yine Elinde mor ciceklerle Tazelikle gel yine Binbir guzel hikayeyle Bir gece ansizin gel yine Elinde mor ciceklerle Tazelikle gel yine Binbir guzel hikayeyle Diyolar ki bazen gozlerinden Deliler dolusmus bakiyor birer bier Delilerden selamlarsin konus onlarla Nasil muhtacim buna Bir gece ansizin gel yine Elinde mor ciceklerle Tazelikle gel yine Binbir guzel hikayeyle Bir gece ansizin gel yine Elinde mor ciceklerle Tazelikle gel yine Binbir guzel hikayeyle Bir gece ansizin gel yine Elinde mor ciceklerle Tazelikle gel yine Binbir guzel hikayeyle Bir gece ansizin gel yine Elinde mor ciceklerle Tazelikle gel yine Binbir guzel hikayeyle Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 *Kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak;Öyle zordur ki, kurşunu havada, sevgiyi de yürekte tutmak!Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır.Onlar, bir kere kaybetmekle kurtulamadıklarımızdır.Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.Hep ama hep hatırlarız.Ne biçim kaybetmektir bu? Kim gölgesinden kaçabilir ki?Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu.Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar.Her şeyi didikleyip duran, mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu kadınlar. Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya başlar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor. Zaman, aşk her şey!Ayrılıkları ayrıntılar acıtır. Kadınları mahveden erkekler değil, ayrıntılardır. Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken, kadınlar bu konuda da umutsuzdurlar. Çünkü kadınlık bekler. Ummak ve beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır.* *Murathan MUNGAN* Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Anlat dedin bana, neden kaçıyorsun benden... "Düşlerini görebilmek için gözlerini kapatmalısın, ölmekten korktuğun için yaşamaktan vazgeçmemelisin. . ." Beni en iyi sen anlarsın, anlamalısın. Nice depremlerde üzerine yıkılan enkazların altından yaralı çıkmadın mı sen de? Paramparça olmadı mı gelecek güzel günlere dair kurduğun hayallerin?... Ve bilmiyor musun ki incinmiş bir ruhun ilacıdır yalnızlık. Kapanan kapıların ardından yeni bir pencere açacak gücü toplayabilmek için. . . Anla beni. . ....... Ellerimi uzatsam sana, bulutlarına dokunabilecek kadar yakınında olsam da uçamam senin gökyüzünde. Yollardadır benim tesellim, bir başıma kendimi vurduğum yollarda... Bir garip yolcu bil beni, yaralı kanatlarıyla umuda tutunmuş eflatun bir kuş... Vakitsiz çıktın karşıma, en olmayacak zamanda. Bir de şu ay ışığı bakışlı gözlerin olmasa, ne kolaydı senden geçmek! Ne kolaydı sana esenlikler dileyip, yola devam etmek. Yakamozuna demir atmış bir gemi gibi kalakaldım hasret denizinin ortasında. Yüreğimin med-ceziri oldu; yarım kalmış bir şiir gibi bakan gözlerin... Hele şu her gece saatlerce kuytusunda gizlendiğim o buğulu sesin... Başımı döndüren sessizliğin... Ölmek ne kolaymış, gitmek ne zor! . . Geç mi kaldım sana, çok mu erken buldun beni... Bir bilsem! Bildiğim, baharım sen oldun benim... Kara kışlara sürgündüm ben bir başıma, ama şimdi; duyduğum bu koku sarhoş ediyor beni. Vakitsiz açmış ilkyaz çiçeklerinin kokusu... Gözlerimi kapatıp dinlerken seni, her yanım yeşil, bütün çiçekler güneşe sevdalı... Seher vakti, ayaza durmuş ağaçların yaprağından ayrı düşmüş dallarında birikiyorken çiy damlaları... Seninle tüm gecelerin sabahı aydınlık; senin aydınlığın bu. . . Artık hangimiz ağlayan bulut, hangimiz sevinen toprak?... Farkeder mi filizlenen, umut çiçeği olacaksa. İkimizi dağların ardında bekleyen o sevda; o şiirin henüz yazmadığın en son dizesinde saklı sevda, güneş olup doğacaksa bir gün taç yapraklarının üstüne, sırf bunun için bile değmez mi ayrılığa?. . Ben seni bildim bir kere. . Geçmem artık senden. . . Yüreğime sürgün buğulu bir ses, sesime çağlayan kocaman bir yüreksin şimdi sen... Bense rüzgarların savurduğu bir kum tanesi, hasretinin sedefi ile incilenen. . Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Çocuk düşerse ölür çünkü balkon Ölümün cesur körfezidir evlerde Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların Anneler anneler elleri balkonların demirinde İçimde ve evlerde balkon Bir tabut kadar yer tutar Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen Şezlongunuza uzanır ölü Gelecek zamanlarda Ölüleri balkonlara gömecekler İnsan rahat etmeyecek Öldükten sonra da Bana sormayın böyle nereye Koşa koşa gidiyorum Alnından öpmeye gidiyorum Evleri balkonsuz yapan mimarların sezai karakoç Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Zamanı kat yerlerinden açsak, bilirmisin, o dünyevi gülden iz kalmaz! Kurtuluruz böylece ağırlıktan. Ruhumuz da eksik taylar gibi ordan oraya koşup durmaz. İşte mürûru zamana uğradı insan. Kaslarımda çırpınırken karanlık, tekinsiz bir nişan. Kendi olmayan Öteki’nin de uçurumuna sığmaz. Uyurgezer coğrafya… Uçucu temas! Buralarda, bu mahşeri harf pazarında, şaire aynadan başka nesne satılmaz. Toprak, Su, Hava, Ateş… Dört kadim unsur= Arz!.. Hepsinden öğrendiğim tek Sır şudur: Şark’ta hakikat aynasız anlaşılmaz’ Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 ooooo my god!!!!! son yazan şiir üzerine bir hafta düşünmeyi talep ediyorum kendimden... çarpıldım fena halde dur bakalım kendime gelecemmi? Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Bakirköyden Mektup Var . Sensizdim kendime bir is aradim, Bastan savip asabimi bozdular. Hatirsinas dostlarima ugradim, Sagolsunlar müdür beye yazdilar. Müdür bey gerçekten yufka yürekmis, Isim insaatta kazma kürekmis, Bir saglik raporu almam gerekmis, Tam tesekkül hastaneye yazdilar. Yagisli gözümün hazan çagi da, Olur olmaz yerde baslar agida, Sinir servisine giden kagida, Aklindan zoru var diye yazdilar. Bir saat anlattim tek bir buseni, Doktorlar efsane sandilar seni, Belki de alaya aldilar beni, Belki palavraci diye kizdilar. Bir ara sensizlik krizim tuttu, Bilmem ki o anda ne olup bitti. Hekimler heyeti havale etti, Acil vak’a Bakirköy’e yazdilar. Bu çagda bu sevda abes dediler, Cezasi çelikten kafes dediler, Ben kime ne yaptim,ne istediler, Bana bu çukuru niye kazdilar. Burda ne sen varsin, ne de bir is var, Üç adim voltalik gidis gelis var. En ayip sözlerle kapli dört duvar, Bunca küfrü kime ,niye yazdilar. Açmak için zahmet etme zarf açik, Hala bana sevgin varsa birazcik, Mektubumu alir almaz yola çik, Gözyaslarim bir acayip azdilar, Gözyaslarim bir acayip azdilar. . Cemal Safi . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Emperyal Oteli . ben hiç böylesini görmemistim vurdun kanima girdin itirazim var simsicak bir merhaba diyecektim basimi usulca dizine koyacaktim dört gün dört gece susacaktim yagmur sönecekti yanacakti sameland seferden dönecekti duvardaki saat duracakti kalbim kendiliginden duracakti ben hiç böylesini görmemistim vurdun kanima girdin itirazim var emperyal otelinde bu sonbahar bu camlarin nokta nokta hüznü bu bizim berheva olmuslugumuz bir nokta bir hat kalmisligimiz bu rezil bu çarsamba günü intihar etmis kötümser yapraklar öksürüklü aksirikli bu takvim ben hiç böylesini görmemistim vurdun kanima girdin itirazim var sesleri liman sislerinde bogulur gemiler yorgun ve uykuludur sabahtir saat bes buçuktur sen kollarimin arasindasin onlar gibi degilsin sen baskasin bu senin gözlerin gibisi yoktur adamin rüyasina rüyasina sokulur aklinin içinde siyah bir vapur kivranir insaf nedir bilmez otelin penceresinde duracaktin sehri karanlikta görecektin karanlikta yagmuru görecektin saçlarin islanacak islanacakti kis geceleri gibi uzun uzun tek damla gözyasi dökmeksizin maria dolores aglayacakti istanbul'u yagmur tutacakti bütün bir gün is arayacaktim sana bir türkü getirecektim kulaklarimiz çinlayacakti emperyal oteli'nin resmini çektim aksam saçaklarindan damliyordu kapisinda durmani söylemistim yüzün zambaklara benziyordu cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu tepebasi'ndaki küçük yahudiler asmalimesçit'teki rum kemanci böyle rüzgarsiz kalmisligimiz bu bizim çektigimiz sanci el ele tutusmus geziyordu gazeteler cinayeti yaziyordu haliç'e bir avuç kan dökülmüstü emperyal oteli'nde üç gece kaldik fazlasina paramiz yetmiyordu gözlerin gözlerimden gitmiyordu dördüncü gece sokakta kaldik karanlik bir türlü bitmiyordu sirkeci gari'nda sabahladik bilen bilmeyen bizi ayipladi halbuki kimlere kimlere basvurmadik hiçbiri yüzümüze bakmiyordu hiç kimse elimizden tutmuyordu ben hiç böylesini görmemistim vurdun .... kanima girdin ..... kabulümsün. . Attila Ilhan . . Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Yitirilen bir aşkın ardından... Bu aşkı kozmik boşluğun ellerine bıraktım sanıyorsan, Yanılıyorsun.... Bu ‘başka’ydı. Bıraktığı izi görseydiniz, Siz de ezilirdiniz hüznün altında ............................. Tükenmez gecelerin sabahında, düşlerim, düşlerinde... sevdam, sevdasında... arzularım, arzularında... aklım gözlerinde... gizim özünde kaldı... Kenara bıraktığım ‘ben’dim biraz da, aşkımla... Vazgeçtiğim ‘ben’dim giderken. Geriye kalan bir enkazdı savrulurken. Yüreğimin her köşesini ömürlük kiralayan acıların ortasına düştü çocuk gözleri... Saçlarıma dolandı düşümde masum elleri... İçime aktı “adam” yüreği... Biter sandığım hiçbir şey bitmedi bende. Sıfatım onda saklı kaldı. Yüreğim ise, görmüyor musunuz, hala onun avucunun sıcağında... Büyülü bir aşk ile ödüllendirildim, öyle ki, ezildim mükafatımın altında. Bazı insanların bıraktığı izleri silemezsiniz. Yüreğinizde kalan boşluğu hiç kimse, hiçbir şey dolduramaz. O çukurları, o kadar derine bırakabildikleri için aşık olmuşsunuzdur zaten. Gizli bahçenize girme zaferine nail olmuştur onlar. Gönlünüzün arka bahçe kapısına kadar gitmiştir ayak izleri. Ellerinin izi çenenizin kenarında asılı kalmıştır, kimse göremese bile... Kuşatılmıştır çepeçevre her uzvunuz. (Ki her uzvunuz onun için var olmuştur sanki) Aynaya her baktığınızda görürsünüz siz sizden gidene kadar. Bitmiştir, büyü süzülüp uçmuştur ellerinizden, olmamıştır, ama başlayamazsınız yeni olan hiçbir şeye... Boş bakarsınız durmadan.. Kendiniz olan her yeriniz, her yönünüz, her şeyiniz sizin değilmiş gibi gelir. Onda kalmıştır kimileri çünkü. Seslenemezsiniz kimselere ona seslendiğiniz gibi. Bakamazsınız bir çocuğun gözlerine, onunkiler gibi bakarlar diye... Hiçbir elde yoktur o sıcaklık, ki hiç tutmamış olsanız bile ellerini anlarsınız Ve bilirsiniz bulunmazdır o sıcaklık. Dokunamazsınız bir daha kimselerin yüreğine... Ömrünüz ellerinizden kaymaya başlar, Hissedersiniz ve anlamını yitirir geride kalanlar. Nefes almaya çalışırsınız, zor gelse bile alırsınız. O nefesi kesecek kadar gücünüz olsa zaten yitirmezdiniz bu aşkı. O, özelinizdir hâlâ. En güzel yanınızdır. En tamamlanamayan yanınızdır hâlâ. Bırakırken aşkınızı dostluğun ellerine, sızlar yüreğiniz. Ama dostluk aşkın bıraktığı sızıyı hafifletmek için değil midir? Öğrendiklerinizin karşılığında ona öğrettikleriniz az kalır. Bir iz bırakmış olmayı hayal eder avunursunuz kimi gecelerde. Unutulmamak herkese mahsus değildir çünkü. Bir anının öznesi olmak yetecektir size çok sonraları belki de. O anının yüklemini hiç gerçekleştirememiş olsanız bile... Geride buruk bir hüzün de kalmış olsa, çok mutlu olursunuz kimi zaman Bu aşkı yaşamış olmaktan. İçiniz kıpırdar bir aşk bestesinde... Yüzünüze hoş bir tebessüm yayılır hayali belirdiğinde gözünüzün önünde. Yutkunup izin vermezsiniz, gözünüzden akma ihtimali yüksek bir gözyaşı damlasına. Geçer günler, haftalar, aylar, yıllar... Saatler bile geçmezken ilk canınız yandığından. Geçer ama daha çok oturur içinize zamanla hüzün. Sıcakken yaranın acısını hissetmemek gibidir tıpkı. Kabuk bağlayan yara kaşınır bilirsiniz. Ya o kabuk düşecektir ya da becerebilirseniz siz kopartırsınız üzerini kaşıdıkça!.. Silemez üstüne yüklediğiniz hiçbir anlam bu derin sızıyı. Sızıyla yaşamayı öğrenemezseniz bakamazsınız bir daha kimselerin gözünün içine. Öğrenirsiniz, alışırsınız onunla yaşamaya Az şey değildir bu, bu sızı bile O’dur çünkü, ta kendisidir aşkın… Diyebilecek hiç sözünüz kalmaz. Ya anlaşılmazsınız artık ya da yanlış anlaşılırsınız. Susarken dışarıya, konuşursunuz içeriye... Dışa vurmadığınız bütün kelimeleriniz, içinizde akar durmaksızın. Akar, akar, akar..... Aktıkça yer değiştirir yüreğiniz ile mideniz. Yüreğinizin sızısı midenize kadar iner. Zaten midenizi ağrıtmıyorsa ona sızı da diyemezsiniz. Savrulursunuz oradan oraya.... Ayrı ayrı duvarların dibinde cebelleşirsiniz bu kez tutamadığınız göz yaşlarınızla... Ayrı kıyılardan bakarsınız aynı denize. Aynı göğün altında, ayrı ayrı yerlerde teslim edersiniz günü geceye... Ayrı kollarda aynı sıcaklığı ararsınız, bulamayacağınızdan emin olsanız bile. Aynı bakışı ararsınız ayrı gözlerde. Aynı şarkı çalar sürekli, ayrı melodilerde. Aynı ses çıkıverse ayrı dudaklardan diye beklersiniz. Sonra ayarlarsınız kendinizi yeniden hayata. O günün teneffüs saati bitmiştir artık. Kaldırıp içinizdeki rafa gizli kutuyu, gizlersiniz kimsenin bilmediği yüzünüzü. Son bir cümle çınlar kulaklarınızda ve içinizde... Ustalıkla susturmayı öğrendiğiniz bu cümleyi yutkunursunuz tekrarlayarak onunla birlikte. Burnunuzun direği sızlasa da ara sıra... Dönüp yürürsünüz yolunuzun geriye kalan kısmını. Aynur HANIMOĞLU Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Zorunlu seçmeli "yalnızlık"tan bütünlemedeyim, Ona dair yeni bir şeyler söylemek için, Daha evvel betimlenmemişi bulmak için, Aklı gecelerden evvel günlerdeyim. Altınkum gibi... derinleşemeyen denizdeyim, Berrak, ama taşlı için için. Dalıp da doğru kelimeleri çıkarabilmek için. Kıyıya dönemeyecek kadar açıkta debelenmelerdeyim. Bulduğum sözler yine de aynı sanki, Özel ve tek ve farklı değilmiş demek ki, Alt tarafı aşk... üst tarafı... hiç. Yeganeleştirme oyununu bırakıyorum, Dumanlı kanı akıttıkça anlıyorum, Alt tarafı aşk... üst tarafı... hiç. * **Ertelenmiş hayat sunma bana , istemiyorum...Perdeleri çekilmiş yüreğimin , ıssız sokaklar misali...Sana koşmayacak adımlarım artık...Geç kaldın *Can kırıkları cam kırıkları gibi değildir öyle süpürünce gitmezler içinde kalır aklına geldikçe de batarlar. alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Döneceksin Diye Söz Ver Yüksek Sadakat güneşin ufka değdiği yer oraya git ama yine gel döneceksin diye söz ver böylesi hepsinden güzel git özlet kendini yine gel döneceksin diye söz ver dinle uzaktan çalan şarkı hicazdan yaktık seninle biz bir yangını yenibaştan dinle uzaktan küllerin arasından madem herşey biter yine başlar yenibaştan bana ne olur ellerini ver gideceksin ama yine gel döneceksin diye söz ver.. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Duvara türkü söyleyen rüzgar Beni mi buldun? Papatya kokusunu unutmuş... Kırık bir inci ve kan Ellerime düşen yalnızlığım Şimdi hiç bir martının uğramadığı Düş yorgunu bir denizim Sözcüklerle anlatılmayan Yaşamaya uzak... Yüzüne ayrılığın sesi değmiş Yalnız ve yorgun bir el gibi Susuyor içimdeki bütün çocuklar... alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 *Aşkın keskin yanına mı rastlanır hep? Rastlanır da gidip her defasında kanatılır mı bu yara?.. Nerden çıktın "sen"? Gidişin neden gelişin kadar sessiz değil? Neden gidemiyorsun? Neden gitmeme izin vermiyorsun?... Tutma ellerimi,üşümüş ellerinle... Dokunma saçlarıma ,içimi ürpertme... "gitme" deme titreyen dudaklarınla... Bakma gözlerime... Öpme!.. Yapamam ... Gidemem...* alıntı Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 radyam ne güzel şiirlerle geliyorsun.. bu şiir sana,bana,ve tüm kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayanlara gelsin... Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum Ne tuhaf, vaktim olmazdı yalnızlığı bunca bilirken kendimi hiç yalnız sanmazdım çevremde hep birileri vardı, ben hep birilerinin yanındaydım günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık elde olmayan nedenle sudaki halkalar gibi genişleyen küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar birbirimizi çok sevdik hep yıllarla azala azala şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem, yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım, şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara telefonun başına geçiyorum alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası gün ölüyor meşgul numaralarla şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem, şimdi ne kadar yalnız... yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız. Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum her zaman yalnızdım, bunu biliyorum büyücü ellerimin kara sanatı yazı en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu bağışlamasız sanarken kendimi en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini denenmemiş başlangıçları göze aldım, hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı mutfağı beklemek hep bana kaldı bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim odalarınıza, ruhlarınıza buraya eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim. Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana, yalnızca, Merhaba, deseniz, o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz, bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun sanki beni yeniden sevdiniz ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda, yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım o yıkanmış zamanlara... yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler her zaman yalnızdım kitaplar kadar yalnız yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına her zaman yalnızdım yanardağlar kadar yalnız ey kafiye sevenler, şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız! nankörlük etmeyeyim gene de, yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde yalnızlık için çalar telefonlar kapılar İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok iş var Murathan mungan Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 radyam ne güzel şiirlerle geliyorsun.. bu şiir sana,bana,ve tüm kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayanlara gelsin... Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum Ne tuhaf, vaktim olmazdı yalnızlığı bunca bilirken kendimi hiç yalnız sanmazdım çevremde hep birileri vardı, ben hep birilerinin yanındaydım günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık elde olmayan nedenle sudaki halkalar gibi genişleyen küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar birbirimizi çok sevdik hep yıllarla azala azala şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem, yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım, şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara telefonun başına geçiyorum alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası gün ölüyor meşgul numaralarla şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem, şimdi ne kadar yalnız... yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız. Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum her zaman yalnızdım, bunu biliyorum büyücü ellerimin kara sanatı yazı en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu bağışlamasız sanarken kendimi en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini denenmemiş başlangıçları göze aldım, hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı mutfağı beklemek hep bana kaldı bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim odalarınıza, ruhlarınıza buraya eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim. Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana, yalnızca, Merhaba, deseniz, o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz, bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun sanki beni yeniden sevdiniz ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda, yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım o yıkanmış zamanlara... yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler her zaman yalnızdım kitaplar kadar yalnız yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına her zaman yalnızdım yanardağlar kadar yalnız ey kafiye sevenler, şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız! nankörlük etmeyeyim gene de, yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde yalnızlık için çalar telefonlar kapılar İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok iş var Murathan mungan Canımm çok teşekkür ederim,sizin seçtiğiniz şiirler de öyle Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Dağlanmış dövmelerim okunmaz etmiş izlerimi Yittim ben, bilmiyorum nemdeyim İkindiyle aksam arasında Ne kadar taşıyabilir tebdilim beni Ben ki reddettim Mahpus, casus ve katilken Yıkanmamışların takdirini İçimi öldürüyorum. kazıyorum içimi Çoğalmasın diye ötekilerim Çoğalmasın diye parçalandığı yerde Kaldı bedenim Gövdemi çoktan astı gitti gövdemin tarihi Geçilmez yerinde karanlığın Başkasını denedim Bazen ıslığım çalınıyor kulaklarıma, bazen gelirken Düşündüğüm kelimeler Maden ocakları hatırlıyorum, demirci körükleri, kaçarken Değiştirdiğim sayısız kan, bir her konaklama yerinde Ödediğim defterler İçime attığım taşlar tıkadı sarnıcımı Tuzun ve kirecin şerbeti dindi Kuzey defterleri güney rüzgarları arasında Mühürlü mektuplar taşıdım Bozgun zamanlarının çarşılarında dağıldı Başka bir kader için sakladığım kıymetler Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Çay fincanları doldu boşaldı Üst aramaları başladı bitti Yol geldi, gökyüzü gitti Dilsiz suyun türküsüyle Sarnıca ölü kelebekler bıraktı bulut Dört beyaz yelkenin başı döndü Hava su ateş toprak dedi, su dedi biri Akşam otları beyazlaşırken Güneş kuşlarına sırrını söyledi ten Isın dedi diğeri. Yol geldi, gökyüzü gitti Boşluğa kondu ışıklar, denize esti Misk ü amberin ölü ürkekliği Dört yanı dağdan bir ovayı tırmandı Yaşam kılığında üç bin metre Yeryüzü kuşa boğuldu Öyle çok solundu ki soğuk Saçaklar buz tuttu Kuşlar vardı en son dizelerden düşen dallarda Bir de bir oyundan kalma dekor parçaları Hepsi buz tuttu. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Ayağı kayan bir çocuk Kadar şaşkınım, bilemedim Düz yolda yürümenin imlâsını Kanayan dizlerime bakıp da Ağlamayı öğrenemediğim gibi Büyülendim ama büyüyemedim Aklım ermedi aynalara ve suya Yüzümü gösterip kalbimi neden Sakladıklarını öğrenemedim Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Zamanı kat yerlerinden açsak, bilirmisin, o dünyevi gülden iz kalmaz! Kurtuluruz böylece ağırlıktan. Ruhumuz da eksik taylar gibi ordan oraya koşup durmaz. İşte mürûru zamana uğradı insan. Kaslarımda çırpınırken karanlık, tekinsiz bir nişan. Kendi olmayan Öteki’nin de uçurumuna sığmaz. Uyurgezer coğrafya… Uçucu temas! Buralarda, bu mahşeri harf pazarında, şaire aynadan başka nesne satılmaz. Toprak, Su, Hava, Ateş… Dört kadim unsur= Arz!.. Hepsinden öğrendiğim tek Sır şudur: Şark’ta hakikat aynasız anlaşılmaz’ şarkta hakikat aynasız anlaşılmaz... ayna tutmalı hakikatı göremeyenlere... ve ayna olmalı kendini görmeyi bilmeyenlere... ama nasıl? hala aynadan korkan bunca şarklı varken... aynaya bakmayı günah sayanlar varken... muhteşem bir şiir bu... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2007 İkiye üç kala...Satır aralarında sakladığım kenarı kırık seslerimi yerleştirdim boğazıma...Oysa kaç tane perde aralamıştın aklımda...? Adımların ruhumu sarıp sarmalardı her defasında...Sen geçerken bildiğim tüm şiirlerimden,ayak seslerin ''adıma'' çalardı rengini...Adım ''sen'' oldukça,adını ''ben'' sanardım... Şarkılar vardı sözlerinde...Yarı uykulu,yarı uyanık melodiler...Ve dilimize pelesenk olmuş düşler...Ne çok yarım kalınmışlık vardı nef(es)lerimizde...Birbirine karışsa tamamlanır(dı)...Karış(tı)...Çoğul nef(es)lerin kokusu sindi tekil yüreğimize...İlahi bir ritm dönüp dolaştı evrenimizde...Mart'a yirmibirinci defa uyanan bir sabahın açık bırakılmış penceresinden firar etti bir buğu... ''Sen'' beni gözlerimden sıkıca tutmuştun...''Ben''se aklım o buğunun peşinde,yollarına gölge olmuştum... '' Kendimden daha az,senden daha çok seviyorum seni...'' Derdin. * ...Ve eklerdin : ... * Kurşunsuz bir silahın namlusunu beynime sıkıyorum nice hatırlayışımda...Ve aylardan ''Eylül''dü hatırlattığımda... ''Ortaköy''... Sarı kokuyordu adeta...Kaldırım taşları nihayetlenmiş ömürlerle doluydu...Ayak altlarında teker teker paralanmaya mağlup ölümler... ''Yaprağın kaderi düşmekmiş''...Belki de bu yüzdendi havadaki melodram... Gözlerim,renginde asılı kalmıştı yine...Gülümsüyordun belli belirsiz...Aniden bir kağıt çıkardın cebinden...Yan masadaki yaşlı teyzeye doğru uzanarak,bir kalem istedin her zamanki sevimliliğinle...''Teşekkürler''ini de ekledin şeytan tüyünün en tepesine...Kalemi ani bir hareketle alıp döndürdün parmaklarının üzerinde...Ve mürekkebin tek bir heceyi boyamıştı beyaz kağıdın suretinde... ''Aşk''... Yüzüm prangalar giymişti bir kez yüzüne...Gülümseyişim,yüzünde takılıydı hala...Kalemi yavaşça aldın beyaz kağıdın üzerinden ve ellerime tutuşturdun... ''Sıra sende...'' Dedin. ''Aşk''ı kendime doğru çektim,masa örtüsünün pürüzlü teni parmaklarımın ucunda...Kaleme sinmiş ellerinin sıcaklığında usul usul yazdım harflerimi ''O''na boylu boyunca... ''Kendim(den) daha 'az',sen(den) daha 'çok' sevmeler biriktirir...'' Üç noktayı dualarımla birlikte ekledim harflerinin yamacına...Gözlerin bin asırlık saniyelerde saklı tuttu harflerimi...Ardından bir kaç hece serpildi ortalığıma ağzından... ''Hatırladım...'' *...Ve eklerdin : ''Bana sen hatırlattın...''* Unuttuğum çok söz var yaşamda...Yitirdiğim sayısız ecel...İçimde sır edilmiş ve parçalanmış matemler var...Yamacında yaşlandığım boyumdan büyük uçurumlar... ''Sen'' ama bir ''sen'' daha ekleyemiyorum kaybedişlerime...Varlığın öylesine ''ben''ken,ölümü yakıştıramıyorum ucuma bucağıma... Anlamıyor musun hala...?Sözcükler kadar ''fani'' değil hiçbir ''aşk''... Üç harfte üç defa daha öldürsem de ''sen'i... Geriye siyah'ı beden bulmuş yaşamımdan başka ne kalır ki...? Biliyorum artık küçük adam; Üç harf bir ''aşk'' etmiyor...Ve onun yokluğundan arta kalmış hiçbir ölüm bu üç harfe sığmıyor... İkiye üç kala...Penceremin kuytusunda demliyorum geceyi sabaha...Bakışlarım yanıp sönüyor bir sokak lambasında...Apansızca bir nef(es) akıyor genzime doğru...Nedensiz bir iç çekiş yırtılıyor ortasından...Bir gölge düşüyor cama...Ruhunu teslim eden firari bir buğu...Son nefesi kapaklanıyor gözlerimin tenine : *...Deli kızım uyan,söylenenler yalan... Deli kızım uyan,bir tek sensin duyan...* Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 evet çok güzel bir şiir sardun katılıyorum sana... ve aşk ...hangi yürekte temiz kalmayı başarmış ki.. İşte körüm ben! Hayat sürüklerken asrî hurdalığa, aşk ve kederi şekillendiren tesadüfleri teşekkürler sardunum Işık, zamandır. Taş g ö l g e, dinlenirken tende. Hayal akıntıları. Kusurlu güzelliğinden habersiz Gövde, Ö t e k i’ni bekliyor. Arzu’nun akşam gibi seyreldiği bu sahillerde. Şimşek! ve zulmet içindeki r u h t a a n i b i r s a d m e! Yırtılıyor, uykuyla uyanıklık arasındaki ara bölge. Biçimler ormanı. Kökleri gizleyen yazı… İçindeki kozmik bir panterin barındığı… B ü y ü k e v! Ürperirdi orda şeffaf kuşkularıyla, k a i n a t ı n d a l g ı n l i s a n ı. Allah sıkılıp, sonunda harfleri saldı. A ş k s a ç ı l d ı. Aralandı. tevekkülle varlığın taçyaprakları. Arz’a akkor kelimeler yağdı dün gece. G ö r d ü m. Melekler çekildi huzurdan. K i t a p, z a m i r l e r e kapandı. Sonra… çok ama çok sonra anılan bir şey oldu insan. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Bidenem ben sana teşekkür ederim... Değişir yönü rüzgarın Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi Boşuna bir liman arar; Gülüşü bir yabancının Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk, iki kişiliktir. Bir anı bile kalmamıştır Geceler boyu sevişmelerden Binlerce yıl uzaktadır Binlerce kez dokunduğun ten; Yazabileceğin şiirler Çoktan yazılıp bitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına. Aşk, iki kişiliktir Avutmaz olur artık Seni bildiğin şarkılar; Boşanır keder zincirlerinden Sular tersin tersin akar; Bir hançer gibi çeksen de sevgini Onu ancak öldürmeye yarar: Uçarı kuşu sevdanın Alıp başını gitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına. Aşk, iki kişiliktir. Yitik bir ezgisin sadece Tüketilmiş ve düşmüş gözden; Düşlerinde bir çocuk hıçkırır Gece camlara sürtünürken; Çünkü hiç bir kelebek Tek başına yaşamaz sevdasını, Severken hiç bir böcek Hiç bir kuş yalnız değildir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk, iki kişiliktir. Ataol Behramoğlu Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 BU AŞK BURADA BİTER Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir Solarken albümlerde çocuklar ve askerler Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı! Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Ataol Behramoğlu Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 daha önce ekledimmi hatırlamıyorum.. unutkanlık işte senin için yalnız bıraktım kendimi. neşterden bozma bir tahterevalli üzerindeyim de kimseyle oynamak istemiyorum sanki kimse yok karşımda buna rağmen yerde karşımdaki oturak, evet yerde! hem boş hem yerde! havada olan benim havada asılı olan! ben varsam bir ağırlığım da olmalıydı halbuki benim yanlış mı? eksik buluyor musun hiç göremediğin yerlerini? buluyorum ben “nasılsın” diyorlar mesela “iyidir” diyorum “ne olsun,aynı” sonra diyorum ki kendime “ben istenmiyor olmakla ilgiliyim” bi kaç bir şey var hiç unutmuyorum bi kere karşılaştık ya hatırlıyor musun ne kadar güzeldi eski sevgililer neden arkadaş olamasın tadındaydı gerçi ama güzeldi sen çok güzeldin geceydi,evine kadar yürüdük yoruldun çok hafif kızardı yanakların azıcık alkollüydün özlemiş gibiydin üstelik beni çok konuşmadın bi kaç bir şey anlattın ki önemsemiyordun anlattıklarını ama gözlerin parlıyordu,anlatabiliyor olmayı sevmiş gibiydin “nasılsın” dedin sonra birden gerçekten “nasılsın” diyordun “iyidir” dedim ben “ne olsun,aynı” demedim çok mutluydum çünkü utanmasam ağlayacaktım o kadar yakın mıydı senin evin çok çabuk varmadık mı? çok mu hızlı yürüdük ki ben mi hızlı yürüttüm seni? ve sen o apartmana ne zaman girdin de ne zaman söndü o ışık? sonra ben dedim ki kendime “ben istenmiyor olmakla ilgiliyim” utanmadım ağladım nasılsın Su?mutlu musun? büyüksün benden farkında mısın havada olan benim havada asılı olan artık debelenmiyorum ayna önünde iyi göründüğüm bi açı yakalayana kadar kabullendim bile sayılır çirkinliğimi temizlemiyorum odamı heyecanla uyanmıyorum “nasılsın” diyorlar mesela “iyidir” diyorum “ne olsun aynı”. senin için yalnız bıraktım kendimi fedakar aşık tadında değil yada aklanmaya çalışan yahuda tadında öyle bıraktım işte elimde olmadan hiçbir şey talep etmeden bıraktım hatta bir ölü nasıl aklayamazsa kendisini öyle bi kaç bir şey var hiç unutmuyorum dedim ya terminalleri de unutmuyorum sen giderken daha soğuk olurdu terminaller ağlardın bazen,ben ağlamazdım bir mecburiyeti çoktan kabullenmiş hatta o mecburiyete alışmış gibi susardım. güçlü biri gibi susardım ki yemin ederim kimsenin yanında senin yanında hissettiğim kadar güçsüz hissetmezdim kendimi (bilmiyorum güçsüz mü doğru kelime aciz mi) bu her zaman böyleydi en çok terminallerde böyleyi bu kıskançlık krizi oldu sonra böyleydi bu dediğimin adı yemin ederim olsun istemedim ben kendi kendine oldu depresyon oldu sonra oldu işte bir şeyler neticede ben unutmuyorum terminalleri ki ne zaman gitsem o terminallere(sadece gitmek zorunda olduğum zamanlarda gidiyorum) çatlaklar görüyorum yerlerde büyük bir hüzün görüyorum o çatlaklardan havaya karışan neden kimse görmüyor bunu da bir ben görüyorum? ve Su, bir mecburiyeti çoktan kabullenmiş hatta o mecburiyete alışmış gibi yalnız bıraktım kendimi senin için sıfır altı gün sıfır sekiz gece sustum önce sonra “iyidir” dedim “ne olsun aynı” ve bakıp aynada gittikçe çirkinleşen yüzüme “ben” dedim “ben istenmiyor olmakla ilgiliyim” ve Su, alıştım ben alıştım... hatta evrenin bütün yalnızlıklarını üstüme alındım Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.