Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

benim mezarlarımda ölü yok

hep yaşamış olanlar var

anılarımda bir yer dinmeksizin acıyor

günbegün bundan,

 

güldüğümü görenler bana bakıyor.. görüyorum

ağlasam geçer biliyorum..ağlanmıyor..

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

.

.

Sana, Bana, Vatanima, Ülkemin Insanlarina Dair

.

``Telgrafin tellerini kursunlamali’’

Öyle degildi bu türkü bilirim

Bir de içime

-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-

Bir posta katari gibi simsiyah dumanlar dökerek

Bazan gelmesi beklenen bazan ansizin çikagelen

Haberler bilirim mektuplar bilirim.

 

Gamdan daglar kurmaliyim

Kayalari kelimeler olan

Kirk ikindi saymaliyim

Kirk gün hüzün bosaltan omuzlarima saçlarima

Saçlarinin akisini anar anmaz omuzlarindan

Bastan ayaga islanmaliyim

Gam daglarina çikip naralar atmaliyim.

 

Içimde kaynayan bir mahser var

Bu mahser birde annelerinin kalbinde kaynar

Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde

Ya da çamasir sererken bahçelerinde

Birden aliverirler kara haberini

Okul dönüsü bir trafik kazasinda

Can veren ogullarinin.

 

Bir de gencecik asiklarin yüreklerini bilirim

Bir dolmusta yorgun soförler için bestelenmis

Bir sarkidan bir kelime düsüverince içlerine

Karanlik sokaklarina dalarak sehirlerin

Beton apartmanlarin sagir duvarlarini yumruklayan

Ya da melal denizi parklarin issiz yerlerinde

Örnegin Hint Okyanusu gibi derin

Isyanin kapkara sularina dalan.

 

Nice aksamlar bilirim ki

Karanligini

Bir millet hastanesinde

Dokuz kisilik kadinlar kogusu koridorunda

Basini kalorifer borularina gömmüs

Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden

Haber sormaya korkan

Genç kizlarin yüreginden almistir.

 

Bir de baharlar bilirim

Apartman odalarinda büyüyen çocuklarin bilmedigi bilemeyecegi

Anadolu bozkirlarinda

Istanbul’dan çikip Diyarbekir’e dogru

Tekerleri yamali asfaltlari bir agustos susuzlugu ile içen

Cesur otobüs pencerelerinden

Bilinçsiz bir bas kaymasi ile görülen

Evrensel kadinlarin iki büklüm çapa yaptiklari tarla kenarlarinda

Çiplak ayaklari yumusak topraklara batmis irgat çocuklarinin

Bir ellerinde bayat bir ekmegi kemirirken

Diger ellerinde sarkan yemyesil bir soganla gelen.

 

Yazlar bilirim memleketime özgü

Yigit köy delikanlilarinin

Incir çekirdegi meselelerle birbirlerini kursunladiklari

Birinin ölü dudaklarindan sizan kan daha kurumadan

Üstüne cehennem güneslerde gögermis mor sinekler konup kalkan

Digeri kan ter içinde yayla yollarinda

Mavzerinin demirini alnina dayamis

Yüregi susuzluktan bunalan

Içinden mahpushane çesmeleri akan

Ansizin parlayan keklikleri jandarma baskini sanip

Apansiz silahina davranan

Nice delikanlilarin figüranlik yaptigi

Yazlar bilirim memleketime özgü

 

Güzler bilirim ülkeme dair

Karsiliksiz kalmis bir sevda gibi gelir

Kalakalmis bir kiyida melül ve tenha

Kalbim gibi

Kaybolmus daracik ceplerinde elleri

Titreyen kenar mahalle çocuklari

Bir sicak somun için, yalin kat bir don için

Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

 

Kadinlar bilirim ülkeme ait

Yürekleri Akdeniz gibi genis, solugu Afrika gibi sicak

Gögüsleri Çukurova gibi münbit

Dag gibi otururlar evlerinde

Limanlar gemileri nasil beklerse

Öyle beklerler erkeklerini

Yaslandin mi çinar gibidir onlar sardin mi umut gibi.

 

Isyan siirleri bilirim sonra

Kelimeler ki tank gibi geçer adamin yüreginden

Harfler harp düzeni almistir misralarinda

Kimi bir vurguncuyu gece rüyasinda yakalamistir

Kimi bir soygun sofrasinda isikli sofralarda

Hirsizin girtlagina tikanmistir.

 

Müslüman yürekler bilirim daha

Kizdi mi cehennem kesilir sevdi mi cennet

Eller bilirim hasin hoyrat mert

Alinlar görmüsüm ki vatanimin cografyasidir

Her kirisigi sorulacak bir hesabi

Her çizgisi tarihten bir yapragi anlatir.

 

Bütün bunlarin üstüne

Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim

Vatanim milletim tüm insanlar kardeslerim

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adin gelmeli

Adin kurtulustur ama söylememeliyim

Can kusum, umudum, canim sevgilim.

.

Erdem Beyazit

Gönderi tarihi:

UZAK KADERLER İÇİN

 

Birgün, bir yağmurla garip garip

-Çoluğu çocuğu terk edeceğim.-

Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım

Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, amenna

Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım

Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi

Uzaklar daha uzaklaşır

Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri

Sımsıcak sevgilere muhtacım.

Bir gün alıp başımı gideceğim

-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-

Belimi bir ılık şal sarsın, mavi

Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız

Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin

Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm

Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde

Diyarı gurbette kanlı bir aşk

Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde

En uzak beyazlar,

En yakın ikindilerde, duygulu

Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam

İçip içip ağlasam...

Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?

Herkesin derdinden pay isterken.

Uzak kaderlerin suları çağlar simdi

Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.

Birgün, bir parkta otururken, biliyorum

Bir el yağmurla dokunacak omuzuma

Bir çift göz, bir davet, bir kalp

Çoluğu çocuğu terk edeceğim.

Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak

Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak

Toprak ve insan kokularıyla,

Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için

Başımı alıp gideceğim.

 

 

Turgut UYAR

 

 

Gönderi tarihi:

Adı Aşktı.... Sonu Ayrılıktı...

 

 

 

ne güzel günlerdi onlar...

 

fesat karlara inat uykusunda süslenmiş bir vadiydik

sabahın çiyleri bile yeterdi düşlerimizi sulamaya

biz telaşlı arıların aradığı çiçeklerin soyaçekimiydik

henüz hazır değildi dallarımızdaki meyveler olmaya

 

o zamanlar...

 

yaşadıklarımızın adını

hiç sormamıştık ki gözlerimize

gecelerimizin aydınlığı

günleri giydirir dururdu üzerimize

 

ay ışığında dikerdik gönüllerimizin sığ yırtıklarını

şüphe öyle dörtnal koşturamazdı içimizde yağız atlarını

 

derken bir gün...

 

davetsiz bir kervan geldi yerleşti çimenlerimize

meraklı bakışlarımızda çözüldü hazanımızın kilitleri

nice yağmurun çamurunu taşıyıp durdu içimize

hoyrat adımlarda can verdi vadimizin kelebekleri

 

ne çok yaprak kaybettik seninle o kış

sönük yıldızlara bile ulaştı tenlerimizdeki yakarış

 

ve dün geldi...

 

artık yastaydık ezilen onca masum tomurcukların ardından

önce adını sonra noktasını koyduğumuz neydi anlayamadan

 

“aşktı koynumuzda besleyip yarınlara büyüttüğümüz adı bebeğin

ayrılıktı bizi kendi kuyularımıza mahkum eden sondaki derbederliğin.”

 

 

Aydın Çevik

Gönderi tarihi:

gelmediniz, ben hep sizi bekledim

eksilen yanlarımla

sizden saklı eskidim

her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için

gün, ay, saat, hafta; takvimişi zaman yani

 

Aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey

yalnızca ufuklar yeniledim

 

Kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk

her sevgiliyle biraz daha biraz daha

sizden saklı eskidim

 

MURATHAN MUNGAN

Gönderi tarihi:

.

Kalici Bilgi

.

I.

 

bilgeler ne de hakli

bilmezlikten gelmede

 

 

II.

 

sinirini bulmus her aci

büyüktür tüm yeryüzünden

bundan kursun dolu kusagim

basarken yalnayak gölgeme

bilgeler ne de hakli

bilmezlikten gelmede

 

gecikmis agitlardan baska bir sey

saklayamaz agarmis bakislarimizi

öyle içli içli kahkahalar atsak

öyle sen sakrak aglasak

bilgeler

bilmezlikten gelmede

 

 

III.

 

çocuguma

gökyüzündeki her yildizin

babasi ölmüs çocuklarin

babasi oldugunu anlatmak istiyorum:

- su yildiz, iste oglum! .. deden! ..

 

 

IV.

 

öyle ki

bilmezlikten gelsin

yildiz kayinca

bilgeler

.

Mehmet Esat

Gönderi tarihi:

Biliyor musun nereden geliyorum?

Oradan:

senin gideceğin yerden-

en dibinden

acıların

en içinden

sevinçlerin:

ikimizin gideceği yerden.

 

Oradan:

ikimizin olduğu yerden-

çevremizden gelen

etkilerden sıyrılıp,

kendiliğimizden

oluştuğumuz yerden.

 

Oradan:

bizim yerimizden-

ikimizin de geldiği yerden:

yenilgiden

üzüntüden

yeşillikten

mavilikten.

 

Biliyor musun

nereden?

 

Yaşamın en dibinden.

İçtenliğin en içinden.

 

Sen ve ben

neden

gelmişsek ve gideceksek

o yere, o yerden

kendiliğimizden,

gideceğiz ve geleceğiz

o yere

yeniden-

 

Sen ve ben

yeniden ve yeniden.

 

senin elin

serin elin

benim elim

derin elim

 

senin elin

benim elim

benim elim

senin elin

 

senin elim

benim elin

 

dingin elin

suskun elim

 

Gidiyorsun:

Bütün ışıklarımı göndersem seninle

aydınlanır mısın?

 

Oruç Aruoba

 

Gönderi tarihi:

VAR GİT ARTIK

buralarda gece uzun

gün ışığı yakındır

var git artık

bakma ardına

ölüme fazla sokulma ama

düşün ki

mevsim rüzgarlarının savurduğu

bir orman insan

sev onu, sokul, konuştur

doludur fazla üstüne varma

hep susmak

susmak...

yetmiyor bazen

işte bu yüzden

bütün ışıkları yanmalı yeryüzünün

ozanlar herşeyi anlatmalı

var git artık

acıyı aşındırma

tut

ve at sevdaya uzanan çağlayana

 

Yılmaz ODABAŞI

Gönderi tarihi:

Nereden Bileceksin

 

 

 

O eski hülyaların sahile vurduğunu

Yakama bir muamma taktığım gün hatırla

Gurbetin mahşerimde bir sıla bulduğunu

Dağlar gibi eriyip aktığım gün hatırla

 

Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında

Kaybolan ışıkların gözlerim olduığunu

Her seher yüreğimde açan karanfillerin

Her akşam ellerimde sararıp solduğunu

Nereden bileceksin

 

Kim bilir, belki bir gün kapıma geleceksin

Siyah tüylü martılar yorgun pencerelerde

Benimle ağlayacak benimle güleceksin

Göğsümde ızdırabı Deniz fenerlerinin

Hayatımdan fışkıran hüzne gömüleceksin

 

Her şairin bir gülle bahtiyar olduğunu

Bir sana bir göklere baktığım gün hatırla

Gönlümün kahrın ile ihtiyar olduğunu

Sigaramı sessizce yaktığım gün hatırla

 

Bilemezsin içimde bir denizdir yaşamak

Sen denizin en uzak noktasında şen şakrak

Ben kırgın dalgalarla avunurum derinde

Gemilere yosunlu mendiller bağlayarak

 

Nereden bileceksin fesleğen köklerinin

Hercai bulutlardan bıkıp usandığını

Ansızın kayıveren yıldızların ardında

Vuslatı bekleyen bir kalbin yandığını

Nerden bileceksin

 

Yağmura boyun büken susuz topraklar gibi

Kim bilir belki bir gün kapıma geleceksin

Sinesinde bi-vefa bir sırrı saklar gibi

İnfazına yürüyen ölü tutsaklar gibi

Gözlerinin hicranlı yaşını sileceksin

 

Tatlı bir rayihanın göklere dolduğunu

Irmaklara karışıp aktığım gün hatırla

Gölgelerin ruhumu görüp kaybolduğunu

Mavi bir şimşek gibi çaktığım gün hatırla

 

Gülümse ve uzaklaş çünkü anlayamazsın

Bu kopan fırtınayı Yusuf'un yüreğinde

Koyu bir çaresizlik ayinidir yalnızlık

Züleyha'nın menekşe büyüyen gözlerinde

 

Nereden bileceksin kayalara tutunan

Devlerin birer birer vurulup öldüğünü

Rüyaları süsleyen eşsiz mücevherlerin

Bir dervişi görünce yere döküldüğünü

Nereden bileceksin

 

Kim bilir belki bir gün kapıma geleceksin

Kollarında rüzgarlı bir deprem karanlığı

Kapı aralığında sessizce gireceksin

Işıldayan bu gönül şahikası önünde

El pençe divan durup sen de eğileceksin

 

Bülbülün lalezardan neden kovulduğunu

Bu hayal zindanını yıktığım gün hatırla

Balığın susuz kalıp suda boğulduğunu

Acılar evreninden çıktığım gün hatırla

 

Nurullah Genç

Gönderi tarihi:
sevgili erdal çok güzel bir şiir teşekkürler :clover:

 

 

biliyorum imkansızdın.

sana yetmek mümkün değil.

denedim şansımı

sınırların yoktu senin

eline değdiğim dokunup sevdiğim

sadece resmindi sen değildin

sınırların yoktu senin

kanatlarım yoktu benim

sana yetmek mümkün değil

denedim şansımı

imkansızım sana emanet ümitlerim

sen ne olur üzülme benim için

ben dururum ayakta yine

biraz keder,biraz pişmanlık

birazda hasret içimde.

 

umarım sözleri yanlış hatırlamıyorumdur.. :)

 

:clover:

Gönderi tarihi:

ödünç hançer öldürmez beni

 

bir küfür gibi kara

 

kayış dilini ver

 

binlerce kez açıklasam da

 

dilini çözemediğim ihanet

 

gel bir daha bende dene kendini

 

ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte

 

ne ben yenebiliyorum seni

 

yazıldığın mevsime çok su ver kendi izinden

 

giden yolları suçlarından arındır

 

arkanda kaldı seni ilerde bekleyenler

 

unutkan şiirler, kopmuş alıntılar

 

hiçbir zaman kullanamadığın hatıralarla

 

kendine yazdığın yaşam öyküsü!

 

ah, bu kadar aşk herkesi yanıltır

 

gelme üstüme

 

boşalmış yeminlerin bileği

 

ben sandığın sözcüklere vuran aksimdir

 

ödünç hançer öldürmez beni

 

ya başka bir silah seç kendine

 

ya bırak başkasının ellerine

 

ölüm aşkın işidir

 

kork benden sevgilim

 

ahretin olurum senin

 

bu kadar çok seven öldürmesini de bilir

 

ben seni

 

çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim

 

gücümdü güçsüzlüğüm

 

ey, izini sürdüğüm ruhumdaki kara gölge,

 

büyüttüğüm oğullarımı bir bir elimden alan hayat

 

yanıltma beni, beni bana yakıştır

 

son darbeden önce ilk sözü söyleyemeyen!

 

kolay değil ödenmiş hayatın katili olmak

 

kör eder hançerini içimin gücü

 

ölümü göze alan yaşamasını da bilir :clover:

Gönderi tarihi:

düşkün hayatım sadece bana aittir,

dahası yaşadığım her yıl için

beni içten içe yıkan,

isyan etmeme neden olan

bir yığın ertelenmişlik,

haksızlık var belleğimde,

kullanılmışlık var...

Gönderi tarihi:

Hayatın kitabında bana ayrılmış bölümlerde

henüz kaç cümlenin üstünden geçip

kaç noktayı arkamda bıraktığımı hesaplıyorum.

 

Kaç virgül öldürdüm? Kaç paragraflık ömrüm var?

Gönderi tarihi:

.

.

Nisa

.

Çorak topraklara düstü yolum Nisa...

Isimsiz sehirlerin,gergin caddelerinde

Bir yigin sanci tasiyor omuzlarim.

Çorak topraklarda su aramak degildi benimkisi.

Bir öksüz su damlacigi götürmekti;

Yazik ki olmadi

Götüremedim Nisa...

 

Öfkeli gözlerin kizginliginda

Buharlasip uçtu öksüzlügü rahmetin.

Sah damarima kadar hissettim üsüdügümü.

Ama caddeleri süsleyen bu isiklar gibi,

Üsüyemedim Nisa...

 

Hangi savasti hatirlamiyorum.

Hangi sürgünden kalma, sirtimdaki izler.

Yalnizca bir kaç seyi animsiyorum:

Sinirlarin olmadigi bir dünyada,

Sosyal kargasalarin mahkum ettigi

Dev adamlarin öldügünü gördüm.

Haberin yok senin.

Artik cesetlere heyecanlanmadan bakmayi ögrendim.

Çürüyüp gitmis duygularimi gördüm de

Aralarinda kendimi,

Göremedim Nisa...

 

Yeniden sevmek mi?

Yeniden ölmek olur da,

Yeniden sevmek olmaz Nisa...

Kanim çekildi,

Bütün damarlari kurudu yüregimin,

Birakip gidisinden bu yana.

Buralara bosuna mi geldigimi saniyorsun.

Mademki sen yoksun:

O zaman sonsuza dek sensizlik bana.

Dedigim de oldu.

Senden sonra kimseyi sevemedim Nisa...

 

Anlatmama gerek yok aslinda.

Asiri dozda narkoz almis duygular,

Sancisiz degisimini yasiyor hayatlarinin.

Hepimizde mevcut,derin nester izleri...

Ne tür ameliyatlarin kadavrasi oldugumuz da meçhul.

Eskisi gibi kahramanlar da yok artik.

Herkes kendi filminin figürani

Ve artik herkes burali.

Bir kisir döngüdeki

Basit dislilerden biriyim ben de...

Yani istedigin gibi olmadi,

Yapamadim Nisa...

 

Görüyorsun ya!

Çorak topraklara attim kendimi.

Son trenini de kaçirdim ütopyanin.

Sensizligin sonsuzlugunda dolasip,

Lesimi yiyecek akbabalar ariyorum simdi.

Yani,canimi senin tükendigin yola

Veremedim Nisa...

 

Belki esir düserim,

Iyimser isgallerin birinde.

Fersizligimin sorgusuna çekerler beni.

Cezasini verirler tüm suçlarimin.

Son sözün imzasina birakilir her sey...

Yine de keskin tereddütlerdeyim,

Yalin kaygilarda...

Senin acilarini yasadim da...

Senin gibi destansi ve yüreklice

Ölemedim Nisa...

.

Mesut Sütçü

Gönderi tarihi:

Baştan Kara

 

Başlayan bir şey vardı unuttum

Anımsamaya çalışıyorum şimdi

Emekdar kelimelerle:

Bahar

Gençlik

Bebek

Çiçek

Deniz

İşçi

Bağımsızlık

Özgürlük

 

 

 

Eşitlik

Aşk

Mezarımda dönüyorum da

Yuvarlanıyorum baştan kıça

Kalafattan yeni çıkmış bir tekne

Dalga olmayan dalgaların üstünde...

 

(Güle Güle Seslerin Sessizliği

 

Can Yücel

Gönderi tarihi:

Neden Sonra

 

O dedi ki:

Bir gün bana gönül verdin

'Aşktır benim mayam' derdin

Sonsuz bir hisle severdin

Aklında mı?

 

Ben dedim ki:

Aşktan yana, histen yana

Gayri sual sorma bana.

Belki dün bilirdim ama

Unutmuşum!

 

 

 

O dedi ki:

Yüreğime ektin bir köz

Yaralarım oldu göz göz

Yemin edip verdiğin söz

Aklında mı?

 

Ben dedim ki:

Yanan yakar iyi bil ki

Ben de yaralıyım belki

Unutmak ayıp değil ki

Unutmuşum!

 

O dedi ki:

Yalan söylemezdin hani? ...

Unutmam derdin sen, beni

Sormak suç olmasın yani

Aklında mı?

 

Ben dedim ki:

Hangi yalan, hangi gerçek?

Meyvesini yedi çiçek

Soru sorma, cevabım tek;

Unutmuşum!

 

O dedi ki:

Mühürledin dudaklarım

Düğümün kalpte saklarım

Mektup yazan parmakların

Aklında mı?

 

Ben dedim ki:

Ne mühür kaldı, ne senet

Er-geç kopar çürük kenet

Uçmuş akıl denen meret

Unutmuşum!

 

O dedi ki:

Beni, benden almıştın ya

Çıkla sen ben olmuştun ya

Gerçek sevgi, yalan dünya

Aklında mı?

 

Ben dedim ki:

Vazgeç gayri iş yok bende

Yitirmişim seni, sende

Kimin nesisin, adın ne?

Unutmuşum!

 

Ve bilenler dediler ki:

Aşk da, söz de yalan imiş

Akıl işi değil bu iş..

Ve sonra hatırladık ki

Sevenler hep bosa sevmiş...

 

Çıkla: Sadece

 

Abdurrahim Karakoç

Gönderi tarihi:

Anlayamadılar

 

Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim

Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda...

Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye! ..

Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik

ANLAYAMADILAR...

 

Nazım Hikmet Ran

Gönderi tarihi:

Leyla

 

Leyla isteyen,mecnun olmalı

Kendinden de,dünyasından da geçmeli

Aşıklar sofrasına davet edildiginde

Ben körüm,ben tokum diyebilmeli

 

Ömer Hayyam

Gönderi tarihi:

Gidersen Yıkılır Bu Kent

 

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider

Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında

Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki

Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar

Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı

Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken

 

Gidersen kim sular fesleğenleri

Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

 

 

 

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu

Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor

Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun

Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına

Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor

Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

 

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları

Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar

Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar

Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız

Yüreğimize alırız onları, ısıtırız

Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

 

Gidersen kar yağar avuçlarıma

Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

 

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında

Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler

Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde

Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri

Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak

Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

 

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman

Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere

Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun

İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim

Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın

Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

 

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür

Bir tufan olurum sustuğun her yerde

 

Ahmet Telli

Gönderi tarihi:

AŞKIN UCUNDA

 

Parmak uçlarında yaşadım hep aşkı

Hiç yükselemedim gökyüzüne

Ha uçtu, ha uçacak

Ha oldu, ha olacak

Oysa dilerdim kaybolabilmek

Bulutların üstünde

Engin maviliklerde

Hep uçabilmek istedim özgürce

Cebimdeki soru işaretleri

 

Ağırdı / uçamadım

 

Namlu ucunda yaşadım hep aşkı

Hiç sevemedim delicesine

Ha bitti, ha bitecek

Ha gitti, ha gidecek

Oysa dilerdim hissedebilmek

Bakışlarıyla yok

Dokunuşlarıyla var olmak

Hep sevebilmek istedim gönlümce

Kalbimdeki yaralar

 

Ağırdı / sevemedim

 

Diken ucunda yaşadım hep aşkı

Hiç tutamadım kadifemsi yapraklarını gülün

Ha döküldü, ha dökülecek

Ha kurudu, ha kuruyacak

Oysa dilerdim koklayabilmek

İçime çekmek mis kokusunu

Hep avuçlamak istedim

Hissetmek güllerin kırmızısını

Çiy düştü yapraklarıma

 

Ağırdı / taşıyamadım

 

Dudak ucunda yaşadım hep aşkı

Hiç söyleyemedim içimden geçenleri

Ha bildi, ha bilecek

Ha anladı, ha anlayacak

Oysa dilerdim anlatabilmek

Yüreğimdeki fırtınaları

Hep yaşayabilmek istedim

Aşkın baş döndüren buğusunu

Korkular girdi yüreğime

 

Ağırdı / yaşayamadım

 

Sevgi Yavuz

Gönderi tarihi:

Insandan Bir Uçurum

.

Bir deniz bekliyorduk. Duvara çarpip ölmesi gibi

özgürlügüne uçan bir kusun. Anlamin

dügüm oldugu zamanlar. Bütün yaralari

denedim. Agzimda kan tadi. Saklanacak

o su kiyisi uzakta. Dagildim

yaslandigim yol için. Hangi çaga gittiysem

gülünçtü tarih baktikça insanlara.

Acinin yurdu asklar, yagmurun kirdigi

görüntü, cinayetlerin karaladigi atlas.

Gelmeyisindi aslinda bekledigim

derimin altindasin iste,

içindeki tuzaklar ezberimde

karninda büyüttügün aci

çigliktan daha agir ama yankisiz.

Kirikti isaret, harfler uçucu

Dünyanin gördügü kapkara düs

içimizde olusan girdap

katranla naylon arasinda pihtilasan insan

silinen bir bakima

gövdesi kadar bir bosluk daha dogrusu.

Her kum tanesinin sakladigi çölde

korkakligimin tek nedenisin sen.

Unutmadim, herkese bir akarsu borçluyum.

 

E, Kasim 2001

.

Veysel Çolak

Gönderi tarihi:

Aglama Süheyla

.

seni sevmemek için

sebep ariyordum ya,

buldum Süheyla.

saçlarin hiç adil degil senin,

saçlarin zifiri karanlik.

ben karanliktan korkarim.

gözlerin çok derin üstelik

sonsuz bosluk Süheyla.

sirt üstü düsüyorum ben

o bosluktan uykularimda.

 

kaç dizemi kaybettim böyle

biliyor musun?

imgelerim arap saçi

yoklugun yoklugum

varliginsa....?

yok, kaldiramam.

aglama Süheyla.

 

gelirsen buzullarim erir,

sularim alt üst.

gidersen donarim

beni böyle isit.

günesim ol

ne bir santim uzak

ne bir santim yakin.

geceleri aydan ulas bana

gündüzleri perdemi isit.

aglama......

 

agla anasini satayim

pinarlarin süzülsün yine

gamzene dolsun

tassin sonra

gözlerime damlasin.

ve karisalim

iki denizin ayrildigi yerde,

ama senin baliklarin senin olsun

benimkiler benim.

biliyorsun saçlarin zifiri karanlik senin.

dünya da öyle.

bak çocuklar dograniyor hergün,

ama idama karsiyiz inadina

hangi medeniyet için Süheyla,

aglama...

ben de ülkem gibiyim galiba.

 

adil olmayan dünya degil aslinda.

hangimiz bilir ötekinin derdini,

hangimiz çocuguna küser

bir yetimin yaninda.

ayagin tasa takilsa sebep ara

ama aglama Süheyla

aglama...

 

isterdim ölümsüz siirler yazayim

adam gibi sevdalarin üstüne.

kimsenin söylemedigi sözler edeyim

de ölümsüz sevdalar nerde.

sonsuzluk dedigin

ölümle basliyor Süheyla.

ölümse tepe üstü açiyor gözlerini

bir bebegin ingaaa...larinda.

sen o bebek gibi agla Süheyla.

 

ne güzel bir ucumun sende olmasi bak!

istersen sehpalar kur bana

ve sen çek ayagimin altindan iskemleyi.

istersen hiç düsünme beni

ya da ne olacak bu siirin sonu.

düsünme.

ve aglayacaksan,

dedim ya

bebek gibi agla Süheyla.

mutlu yarinlara

yalansiz aydinliklara.

cennet içimizde

içimizde Süheyla....

 

 

Mayis 2006

.

Ugur Balcioglu

.

.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.