Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Aşkı yitirdim

Arka sokaklarında bu kentin

Kent üstüme çöktü her köşe başında

Her köşe başında seni sanarak

Köşeden dönüp kaybolan

Nefes nefese kaçtım korkularımdan

 

Aşkı yitirdim

Arka sokaklarında bu kentin

Caddelerinden utandım yürüdükçe

Yürüdükçe yeni sandığım ufuklara doğru

Zaman zaman

Adım adım geri geldim ufuklarımdan

 

Aşkı yitirdim

Arka sokaklarında bu kentin

Güneşin doğuşunu özledim

Özleyerek sevdim seni

Sevdim de

Yana yana kaçtım sevdalarımdan...

 

Arzu Kayhan

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Ben; bu gece inadına seni düşündüm,ellerini düşündüm, gözlerini düşündüm taparcasına, bana verdiğin mutluluğu düşündüm.Sonra; istemeden seni bir başkasıyla düşündüm kıskançlık damarlarımda dolaştı sabaha dek. bir görmeliydin nasıl perişandım.Ben; bu gece sana geldim. Yokluğun öyle koydu ki yüreğime; dayanamazdım. Ne karanlık nede korku dinledim. Sadece sendin bu gece gözlerimde büyüyen.

 

Sonra; bir türlü utanç duvarını aşamadım. Bilirsin ben kendimden de utanırım. Paramparça geri döndüm kapından.

Ben; bu gece bütün benliğimi sana verdim. Dualar yağdırdım gökten üzerine,nin-niler söyledim sevi sözcükleriyle, yıldızlardan evler yaptım ikimze küme küme, şafaklardan ağ ördüm sevgimizin ölümsüzlüğüne senden habersiz!

 

 

Ve ilk kez yalnızlığıma ağladım bu gece!

Gönderi tarihi:

.

.

Bitimsiz

.

Islak bir hecenin adimlarinda üsümüs

Dudaklariniz,

Aralik birakilmis sayfadaki giz

 

Çerag alevi dilsiz, titrerken gümüs ten

Bütünlesirken gölgeler ve raflarda gezinen

Gökyakutlar kadar isiltili

Gece mahmuru gözleriniz

 

Bir kar masalindan çikip, ugramistim size

Göz nuru patikalardan, bilmecemsi, kamasmis

Aksamlardan sabahlara sivazlanan

Ah! bitimsiz, mahrem gül

 

Gizlendiginiz yaldizli perdede kayip,

Kayip giden yildizlar var simdi renk renk

 

Birakmayi diledigim avucumdan, egilip,

Ardiniz sira akip giden suya…..

 

 

 

 

Mayis'07

.

Esen Sevinç

Gönderi tarihi:

.

.

Ba'glaç

.

Birhan Keskin'e ‘Ba’ için Remix

 

 

Ben seninle uzun bir araf yasadim,

O günden bir yagmur çiçegi, önümde duruyor.

Adini bilmiyordum sonra ögrendim.

 

Kuru nehir, kadim agri seyiriyor arada,

Tel tel çözülüyor içimdeki pamuk.

Poplinlere sar beni, pazenlere!

 

Duran bir sey var bende, agaç gibi.

Ask ayaklandirmisti bir kere...

Narin içinde canim niye kaniyor?

 

Kis odasinda camda bugu simdi nefesim,

Bali içinde kurumus bir heves gibi

Bir kez hatira ettim aski, bir daha etmem.

 

Puslu ve sari bir çin sabahi gibiyim bazen

Savanda, sararmis kuru otlar arasinda

Kanatlarim çok oldu üsüyor benim.

 

Dünyanin bir yerinde, burada

Bir kadin, benden biraz küçük,

Üstümdeki sessiz örtüye yagiyor.

 

Sana vardigimda aglamam bundan,

O en “bir” ve “tam” olana yürümek.

Yetmez mi ikimize bir saganak.

 

Birak sökük kalsin rüzgâr, bu zirdeli düsün içinde

Bir küçük iyiliktir ask

Kesitinde kristal bir isik aglasin, birak.

 

Issizlik bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi

Bu nari daha fazla tasiyamam

Bu kez o olsun beni sana hatirlatan.

 

Seni kirdigim yerden beni de kirdilar

Yol uzun, güzergâh zorlu, ne demeliyim?

Insan olan yerlerim çok agriyor.

 

Subat, 2007

.

Cansever Eyüboglu

.

Gönderi tarihi:

.

.

Çöl

.

 

insan en sev (me) digim masal

bir varmis bir yokmus....

 

ve ölüm

imge olmaktan yoruldu bir gün

 

yankisini bulamadi söz

‘es’ sesinde koptu firtina

 

kuyular artik çöl

en çok

gözyaslari çaresiz

 

demek ki eksilmekmis

yolcu etmenin diger adi

bir bilene sormali simdi:

kendini tamamladi mi aci

 

mümkünse yagmur duasi olsun bu!

 

“agustos yazdan sayilmaz”

acinin cografyasi kis

nasil ki hem yakar

hem dondurur kar

-di mi

-heee

 

çöl can çekisirken

kendini suluyor gül

 

firtina dinmedi hiç!

 

 

ben masallarin yalancisiyim.....

 

 

.

Çagil Ener

Gönderi tarihi:

nerdeydiniz sevgili zates özledim sizi.. :) hoşgeldiniz :clover:

 

Hoşgeldin Evine

Yaşama benzeyen bir şey var sende

Çığlığın ayrılık makamında susmuş yurduma

üzerinde tırnak izleri bulunan bir hayat

Dağlara küsmüş

Başı dik dağlara

Sitemkar bir merhaba olmuş sesin

Bende ise durum aynı

İntihar çökmüş damarlarıma

Kerem’i çok abartmışlar

Sevdim bende

Bir insana kaç sevda sığarsa

Beni doğduğum gün yakmışlar

Bu yüzden tenim yanık kokmakta

Ve yürek kendini kanatan yara

Ve mavi kusan

Ölümede merhaba der bu adam

Gençliğinin alazında

Nasıl doldurdum ki bu yükü kendine

Çok yakınım ölüme

Bir daha gitme.

 

Boş bir yerdeyim

Hiçbir yerde

Elektriksiz bir iskemledeyim

Senden sonra

Suların balıkları öldürdüğü yerdeyim

Protesto ediyorum kendimi

Her sabah bir eylemdeyim

Ayrılığın rengi aynıymış ölümle

Sen gidince Susmayı öğrendim.

Kendi kendime

Kendi tenime küsmeyi

Ve kanatmayı kendi yüzümü

 

Hedefi ıskalamış ellerim

Oysa ben hep tetikteyim

Öyle ağırki hava

Güneş tutulmuş

Gençliğim vurulmuş sırtından

Sonrası

Yapraklar düşmüş dalımdan

Sonrası çekip gözlerinin derinliğinden kendimi

Varoşlara dağıtmışım sesimi

Nereye ölsem

Gölgen düşüyor içime

Kendime öldüm

Kendime gömdüm kendimi

hoş geldin gülüm

kendi evine....

 

 

Yaşar Püllü

Gönderi tarihi:

hoş buldum sevgili frozen kısa bir ayrılık oldu haber veremedim affet,

özlenmek hoşmuş hoşluğu yaşattığın için sonsuz teşekkürler

özleyen sadece siz değilsiniz bende sizi özledim

 

 

.

.

Tantana

.

Gözükara bulutlarin kar rengi haliyim

yagisimi sen seç!

öylece, ama agiz dolusu bi yalanim ayni zamanda

içinden dogruyu sen seç!

 

Zannetme ki, pistilerdeki kurnaz benim!

çok ileri gidersin!

sevmenin alnindaki mühürüm, dilsizim, ifadem kit

naçarliktan kapi disari edilmisim, bi yüzüm kara!

artik hiç bir atasözüde çagristirmaz beni üstelik

yani, sana düsüyorum bunca tantanadan sonra...

 

Ki,

lades kemiklerime kadar aklimin ziddisin!

.

Meltem Ünal

Gönderi tarihi:

*Dip Vurgunu*

 

 

[image: dip vurgunu]

 

 

Biliyorum… Tutkular tehlikelidir…

 

 

Bir ışıltı alır götürür önce… Sonra sımsıcak bir derinliğin baş döndürücü

çekimi sarar etrafı yavaş yavaş… Ne olduğunu anlamadığın bu tatlı akıntıya

bırakırsın kendini, biraz korkarak… Ürkek bakışların, keşfedişlerin

sarhoşluğu ve renk cümbüşüyle kamaşır… Bu büyülü derinliğin sonsuz

maviliğinde umarsızca yüzmeye o kadar alışırsın ki gerçek hayata dönerken

acı bir "dip vurgunu" seni bekler…

 

 

Sen artık bu dünyanın insanı değilsindir. Senelerdir yaşadığın hayat bile

yabancıdır sana… Hiç bir şey ısıtmaz, hiç bir şey yakmaz artık bu vasat

süregenlikte. Hayat senin için uzun bir özlem koridoru olur; tatsız ve

sıkıcı… O sonsuz derinlik öyle bir doldurmuştur ki tüm benliğini sadece

oraya dönme özlemiyle yanıp tutuşursun için için… Eğer geri dönemezsen,

giderken ona bıraktığın kalbin kocaman boşluğu kalır yalnızca sana… Ve artık

hiç bir şey istemezsin o derin maviden başka…

 

 

Daha önce varlığından hiç haberdar olmadığın ve hiç tanımadığın bu kapkara

boşlukta, o her şeyi başlatan ışıltıyı arasın son bir ümitle… Küçücük gri

bir nokta bile senin için umut dolu bir kurtuluş olur…

 

 

Aslında özlemle beklediğin kurtuluş yine senin içinde gizlidir… Çocukluğunun

o masum ama meraklı bakışlarıyla bakmalısın; taa derinlere… Platon " Ruh

sonsuzluğa yakın tarafıyla yeniden buluşabilirse eğer, içine düştüğü

denizden kendi hızıyla fırlayıp çıkar." Derken o kocaman kara boşlukla başa

çıkmanın anahtarını verir bize…

 

 

Kendi içine yapacağın yolculuk için hazırsındır artık…

 

 

*Emel Çağatay

Gönderi tarihi:

*Yağmurlu bir gece

Karanlık sokaklar

Bir o kadar da hırçın bir rüzgâr arasında

Seni hayal ediyordum

Sımsıcak...

 

 

Ağaçların yıkılırcasına rüzgâra karşı durduğu

Dakikaların saatleri kovaladığı bir an

Ve sonunun ne olduğunu bilmediğim bir yoldayım

Sırılsıklam ve ürkek...

 

 

Toprak kokusu ve çamurun kendini hissettirdiği

Dar ve karanlık sokaklardan

Yağmura aldırmaksızın yürüyordum.

İki büklüm, korkak...

 

 

Şimdi tüm yağmurlar dindi

Rüzgârlar kesildi

Ne güzel...

 

 

Ama biliyor musun?

İçimdeki fırtınalar

Hiç dinmeyecek...<

Mustafa ÇAMLIBEL

Gönderi tarihi:

Bir kadin cocuktur aslinda..

Cocuk gibi davranmayi sever.

Erkegin kendisine bir cocuga gösterdigi sefkati göstermesini de ister.

Bir cocugu oksar gibi incitmekten korkarak oksamalidir erkek kadini

Ama her kadin cocukca da olsa dinlenilmesini, dikkate alinmasini ister.

Yani bir kadinin cocukluk yapmasina izin vereceksiniz,

ama asla onu bir cocuk olarak görmeyeceksiniz.

Bir kadin güçlüdür aslinda.

Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.

Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasini sevmez.

Ister ki erkegin gücü kendisine huzur versin.

Kendi kendine yapabilecegi seyleri bile erkegin yapmasini bekler.

Böylece hem daha kadin oldugunu hissedecektir hem de

erkeginin ne kadar güçlü oldugunu görecektir.

Ancak kadın gücünü göstermek istediginde onu engelleyemezsiniz.

Yapmak istedigi bir sey varsa mutlaka yapar.

 

 

Bir kadin sevgilidir aslinda.

Içinde her zaman sevgiyi tasir.

Sevdiklerinden kolay kolay ayrilamaz. Sevdiklerini kolay kolay kiramaz.

Zor sever ama tam sever.

Bir kadininn tam anlamyyla sevebilmesi için

yüreginin kabul ettigini beyninin de kabul etmesi gerekir.

Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsiniz

Belki kolayca yüregine girebilirsiniz.

Ancak beyninde yer etmemisseniz her an terk edilebilirsiniz.

Sevmedigi halde terk etmeyen kadinlar da var elbette.

Bunun nedeni ise engelleyemedikleri "acimak" duygusudur.

 

 

Bir kadin yalnizdir aslinda.

Hiçbir zaman kadini bütünüyle elde edemezsiniz.

Kendisine ait bir dünyasi vardir ve orada hep yalnizdir

O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.

Hiçbir anahtar o dünyanin kapisini açamaz.

Yalnizlik onun siginagidir

O siginaga ne zaman girecegine, ne kadar kalacagina hep kendisi karar

verir.

Siginaktayken oradan çikmaya zorlarsaniz onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

 

 

Bir kadin bilgindir aslinda.

Neler yapabilecegini erkek akli hayal bile edemez.

Yaraticilginin siniri yoktur

Ama bunu ortaya çykartmak için hayatinin erkegini bekler.

Hoyratça harcamaz yaraticiligini sadece erkegine saklar.

Bir kadinin gerçek erkegi olmayi basarabilmisseniz çok sanslisiniz

demektir.

Çünkü yasaminiz asla siradan olmayacaktir.

 

 

Bir kadin hayattir aslinda.

Çünkü hayatin içinde olan her sey ancak kadinlar oldugunda anlam

kazaniyor.

Yemek yemek, su içmek bile.

Bir kadinin elinden içtiginiz suyla kendi kendinize bardagi doldurup

içtiginiz su arasindaki lezzet farkini anlayabiliyor musunuz?

 

 

Anliyorsaniz ne mutlu size. Anlamiyorsaniz, ne yazik ki yasamiyorsunuz.

 

 

CAN DÜNDAR

Gönderi tarihi:

*GİDERSEN YIKILIR BU KENT *

 

 

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider

Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında

Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki

Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar

Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı

Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

 

 

Gidersen kim sular fesleğenleri

Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

 

 

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu

Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor

Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun

Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına

Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor

Birde seni ekliyorum susuşlarıma

 

 

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları

Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar

Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar

Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız

Yüreğimize alırız onları, ısıtırız

Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

 

 

Gidersen kar yağar avuçlarıma

Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

 

 

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında

Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler

Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde

Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri

Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak

Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

 

 

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman

Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere

Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun

İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim

Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın

Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

 

 

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür

Bir tufan olurum sustuğun her yerde

 

 

AHMET TELLİ

Gönderi tarihi:

.

.

Amerikan Bilardosuyla Penguen !

.

I.

 

Elleri el gibi kocaman

Beyazda bir nokta gibi kocaman

Kocaman boslugun küçülttügü her sey gibi

Biriyle kendini artiriyor durmadan

Biriyle koyunlar gibi güdüyor ötekini

Ayaklarini gizliyor bir köpekle

Evine dönerken sonsuza geçen

Gögü kullaniyorken maviye

Günümüzden sesler aliyor, sesleri

Sürekli, dingin, acisiz

Acimaktan kurtulmus yerlerine

Sonra duvardan duvara çizilerek

Ölü bir korkunçlugu tasiyor

Sen, hey, duvarlar gibi öldürülmek!

En yeni tam-tamlari dünyamizin

Ya da kendisiyle birakilmasi insanin

Sizi

Sizleri selamliyor iste.

 

Dogrusu elinizden ne gelir ki

Siz dolgun yasamaya bakin günleri.

 

 

II.

 

Çikacaksaniz çikin, daha karar vermediniz mi?

Baktikça bakiyorsunuz kendinize

Yetisir! bu da hiç konusmayan adam yapiyor sizi

Körükler, dev kapilar, balik solungaçlari gibi

Emiyor sizi yalnizlik

Kurtarip rahata geçirin ellerinizi

Iste bir kadin kadina geçiyor yürürken

Sizi aliyor, sizi ölçüyor, sizi yapiyor kendinize

Açiga koyuyor sizi

Bilip de söyleyemediklerinizi

Eve dönmeyi, yemek yemeyi, uykuya dalmalari

Bana sorarsaniz ters çevirin uykulari

Alin su adini 'ben' koydugunuz geceyi

Bakinca göreceksiniz, daha bakinca bir ötekini

Geceler, iste geceler

Gündüzler, iste gündüzler

Beyaza siyah penguen sürüleri gibi.

 

Ama elinizden ne gelir ki

Siz dolgun yasamaya bakin günleri.

 

 

III.

 

Bu gözler onunla az mi yasadiniz gözleri

Bu dudaklar onunla az mi sevistiniz

Bana kalirsa gözleri saklamali

Eliniz yok mu, bastonla is görmeli

Ya da bosluga takilmis bir eldiven

Asilin, kurtarin hemen

Az sey mi kurtarip rahat etmek

Ellerle gözleri

Bir penguen

Nisanla pengueni

Siz kirmizi yerler, kirmizi saçlar severdiniz

O penguen

Bir anahtar, bir pencere, bir horoz tüyü

O penguen

Çay masalari, ögle yemekleri, gezintiler

O penguen

Ölmek mi diyoruz, susturun ölümleri

O penguen

Penguen penguen

Hiçlikle kesilen tahin helvalari gibi

Günesi eriten çocuk baslari gibi

Bir tramvay gibi, günümüzde köse baslari yapan

Serüvenler, hafta tatilleri

Penguen

Vur düsür pengueni

 

Ama elinizden ne gelir ki

Siz dolgun yasamaya bakin günleri.

 

 

IV.

 

Her evde bir çekirdek gibi insan agaçlari

Insan elleri

O penguen

Penguen penguen

Soguk su tadinda kadin yüzleri

Bir sabah denizinde belirsizlige giden

Dörtnala atlar gibi bitmezlik içinde

Örülmeden kazaginiz

Dokunmadan çorabiniz iste

Hayata yerlesen pesin iplikler gibi

Sevinme iplikleri

Kiskançlik iplikleri

Beni biliyorsunuz ya, öyle sakin

Iplikleri

Penguen penguen

Vur düsür pengueni

Ama nasil, daha karar vermediniz ki.

 

Dogrusu elinizden ne gelir ki

Siz dolgun yasamaya bakin günleri.

 

 

V.

 

Siz degil, o kadar ayri gidiyor ki sizden

O ne mi, yasadiklariniz belki

Bir umut oluyorlar sizden önce

Bir ask oluyorlar, belki de bir ürperti

Siz sabahlari sehirlere bakarsiniz

Siz sabahlari dünyalara bakarsiniz sehirlerden

Bir deniz, bir itfaiye eri

Bir pencere sokaga girdi girecek

Damlari çiziyordur istemenin elleri

Bir çocuk kiremitlerle karisiyordur

Cam kiriklariyla bir kedi

Bir vapur girintiler yapiyordur anilarda

Yasamanin hizlari gibi

Eski bir gündüzü açiyordur bacaklariniz

Ve elleriniz

Sevisenleri avliyordur bir bitmeyende

Ölüler gülüyordur ölüler

Kirin su sürahileri !

Sogukta durdurulmus boyunlar gibi

Ve iste

Sizi gösteriyordur sizi

Bu yoksulluk odasi

Bu kupkuru tahta

Tahtaya geçiyordur düsünme sürüleri

Bir yagmur bir yagmur.

 

Ama elinizden ne gelir ki

Siz dolgun yasamaya bakin günleri.

 

(Umutsuzlar Parki - 1958)

.

Edip Cansever

Gönderi tarihi:

sevgili uchmus teşekkürler :clover:

 

ve edip cansever sevdiğim bir şairdir dostum..bu şiiride çok güzelmiş..ilk defa okuyorum :clover:

Diyelim yağmura tutuldun bir gün

Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek

Öbür yanda güneş kendi keyfinde

Ne de olsa yaz yağmuru

Pırıl pırıl düşüyor damlalar

Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın

Dar attın kendini karşı evin sundurmasına

İşte o evin kapısında bulacaksın beni

Diyelim için çekti bir sabah vakti

Erkenceden denize gireyim dedin

Kulaç attıkça sen

Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan

Ege denizi bu efendi deniz

Seslenmiyor

Derken bi de dibe dalayım diyorsun

İçine doğdu belki de

İşte çil çil koşuşan balıklar

Lapinalar gümüşler var ya

Eylim eylim salınan yosunlar

Onların arasında bulacaksın beni

Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya

Çakmak çakmak gözleri

Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı

Herkes orda sen de ordasın

Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından

Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim

Özgürlüğe mutluluğa doğru

Her işin başında sevgi diyor

Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili

Bi de başını çeviriyorsun ki

Yanında ben varım

 

 

Can Yücel

Gönderi tarihi:

“Hâlâ”dır Aradığın!..

 

Sana kırgın olmak isterdim zaman zaman... Sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını yani üstünde!

 

Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana...

Yani; beni “unutma ihtimalinin” bile olamayacağı mesafelerde!

 

Bilirim, seversin beni.

“Bilirim” sadece, çünkü öyle söylersin!..

Ama soluyamam... Ama dokunamam... Ama yaşayamam...

Bilirim, seversin beni;

Odandaki lambanın açma anahtarına iliştirdiğin bir kartpostal gibi!..

 

Ben, güze bakan ağaçlar gibi meyvelerimi dökmeye başlamışsam dibime...

Ve ben de “senin gibi” sevmeye başlamışsam artık...

Ve ben de sana demeye başlamışsam; “Ben de unutmadım seni!..”

Bir mevsimi tüketmiş demektir tarlalar; ekilmeden, dikilmeden, sulanmadan ve gübrelenmeden...

Halbuki kısır mevsimlere gebedir tüketilmiş her mevsim!

 

Yıllar, kenarda bekler; geceye doğru giden trenleri gözleyen çocuklar gibi...

Yollar, dürmededir artık kendini!

Ve hatıralar süpürülmededir hafızalardan; “artık” paylaşılmayanlara yer açılsın diye!..

 

Bilirim tabii ki unutmadığını...

Unutmayışımdan bilirim.

Bilirim, seversin hâlâ beni; çünkü sevmek

“Hâlâ”dır işte, hâlâ aradığımız delîl!

 

Sana kırgın olmak isterdim aslında, zaman zaman...

Yani üstünde, sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını!

Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana...

Yani; beni unutma ihtimalinin bile olamayacağı mesafelerde!

 

Muammer Erkul

Gönderi tarihi:

Adı Konmamış Şiir

 

Belki de adı hiç olmayacak

Oysa sarhoş trenler alır götürürdü beni

Masmavi bir ülkeye

Pembe ebrularla bezeli

 

Aşk yüzü çizilmemiş bir kadın resmiydi

Hünerli ressamlardan ve aşıklardan emanet

Gülüşünle doldurmak vardı

 

Bülbül sevdaları çok mu eskidi?

Uşşak bir türkü gibi yaşarken sevgimi

Gittiğin gün yandığımın resmiydi

 

Gözlerinin yiv-setinden oklar fırladığında

Hayallerin yalanına aldanırdım.

 

Yel kayadan ne alır?

Geçip gitti ha oldu olacak derken

İnanmadığım mücizeleri beklerken

Geriye bir sevda yanığı kalır

 

Ne yazık ki

Kokain içen rüküşlerden

Çok daha güzeldir

Tiner koklayanların hayalleri

 

Ve en güzel düşleri

Çöp toplayanlarla

Adembabalar görür

 

Özer Genç

Gönderi tarihi:

Aşka Benzer

 

Bir yanda kurşun yağmuru

Bir yanda ilik donduran ayaz

Vurulmuş kalmış

Karşıtların birlikteliği içinde

Süleyman Dede

Üniforma soluk yeşil

Kan kırmızı

Kar beyaz

 

Yüzünün şeklini bilen kalmadı

Adını hatırlayan çok az

Yatıyor nerdeyse yüz yıldır kimbilir nerde

Sarıkamış dağlarında bir yerde

Mezarı belli değil

Ağıtlar teselli değil

 

'Yüzbaşılar,yüzbaşılar'

'Tabur tabur karşılar'

Söylenir gelir

O yıllardan beri bu türkü

Halkımın bağrına kazılıdır

 

Aşka benzer

Nedenini anlatamamak

Soru gözlü çocuklarına

Çünkü aşk da

Yenilgilerin en rezilidir.

 

 

Zenginlerin akşamlarında

Bir barakaya sığınmış ameleler

Anlamadığım bir dilde

Topluca türkü söyler

İçlerinde tanıdık yalnızca biri var; Yusuf

İlkokul dergilerindeki

Mehmetçik çizimleri gibi yüzüyle

Sevdalı,güleç, çekingen

Yirmibeş kuruş gündelikle

Yirmibeşbin lira başlık parasını biriktireceğine inanır.

İşte Kürt Yusuf'un inancına benzer aşk,

Olmayacak şeylere de inanmaktır.

Yetinmeye meydan okumaktır.

 

 

'Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın '

Peki ama alçaklar nerde?

 

Süleyman Dede miydi yoksa

Devleşmiş Gençler mi?

Dolmabahçe önünde

Bağırarak soluk yeşil parkalarının içinde

 

'Alçaklar içerde'

 

Yurtseverlik de aşka benzer

Ölümcül bir bağlılıktır

Ödül beklemeden hiçbir yerde.

 

Yufka yürekli göçmen kuşlar giderken

Görmemek için yoksul babaların kış endişesini

Delikanlılığımızın eylülü gelirdi

Çelişkiler içinde,

Yeni yeni alıyorken

Palamut,kırmızı soğan, roka ve rakının tadını

 

Okul önlüğü örtse de

Sınıf farkını

Yazlıktan dönen kızların

Güneş yanığı tenlerinde

Gümüş kolye

 

Eylül çelişkileriyle yaşandı durdu

Dokuzunun tiksindiği onikisidir

Aşk da eylülün çelişkisine benzer

Karmaşık duyguların bileşkesidir.

 

Yıllar sonra

Süleyman Dede'den çok rahat koşullar altında

İşkencenin ölümlerin devrinde

Yeşil üniforma bu kez senin üstünde

Görüp şaşırırsın,kanın donar

Onca genç erkeğin önünde

Onyedisinde

 

Ağzını bıçak açmaz

Duyulmaz sesi

Gözlerinde ölüm

Dudağında ölüm gülümsemesi

 

Aşk,

Bir salon dolusu

Genç askerin önünde

Çırılçıplak danseden

Genç kızın

Katlanılmış cesaretine benzer

 

Uzaklardan haberler gelir

Yakınlarda yangın

Bilinir bilinmez nedenlerden ölümler

Öfke nefret dağları sarar

Gazetede görürsün fotoğrafını

Kavrulduğunu duyumsarsın teninin

 

Aşk da

Gözlerindeki yapılmamış yorum gibidir

Uyurken öldürülen köy öğretmeninin

 

Özer Genç

Gönderi tarihi:

Bahariye

 

İnsan harmanını nasıl yüklenir?

İçinden kırmızı tramvay geçen cadde

 

Mendil satan küçük kızlar

Dilenciler simitçiler,emekliler, yalnızlar

Tek tük İstanbul beyefendileri

 

Bedenini göstermekten başka hüneri olmayan buralı kızlar

Ucuz parfüm kokuları kendinden önce gelen

Ve baş bağlamaktan başka

Tesellisi olmayan varoşlu kızlar

 

Ergen kollarının yasakları

Gözlerinden fırlamış

 

Rantiyeler,

Gözleriyle direnmeye çalışan

Orta yaşlı kadınlar

Cadde'deki hizmetçiliklerini unutmaya çalışırken

Uzak evlerine dönmek zorunda olan

Telaşlı kadınlar

Mevsimsiz kızarmış solaryum gülleri

 

Duvarlara yaslanıp çalan

Sokak müzisyenleri

İçlerinde sekiz on yaşlarında bir esmer çocuk var

Mızıkayla bildik bir şarkıyı çalar durur

Herkes vitrinlere bakar

Ben ona bakarım

Yüreğimi dağlar boşvermiş yaz akşamlarında

 

Giyim dükkanlarından yayılan yadırgı ezgiler

Arada bir kızlarımla buluştuğum bankanın köşesi

 

O eski tramvay Kadıköy'den değil de

Sanki çıngırdamayla

Çocukluğumdan gelir

Uzay-zamanın iplerine asılmış

 

Karşıdaki sokaktan kızlarım gelir

Sanki iki genç kız değil de

Beyaz basmadan uzun gecelikleriyle

Güllü adları gibi gül yüzleriyle

Çocuklukları gelir

 

Onlarla geçiridiğim doktorlu

Beş parasız, eczaneli,ilaçlı kışlarım gelir

Omzuma alıp oynadığım yazlarım gelir...

 

 

 

Bak yine beton ve eksoz günbatımını örttü

Sen yarın Bahariye'ye gel

Dişlerinle inci gelsin

Saçlarınla mercan gelsin

Baştanbaşa caddeye yeni bir heyecan gelsin

 

Gurbetten dönüşlerde Türkçe gibi gel

İlk kavuşma akşamında tene dokunuşlar gibi gel

Deniz gibi çiçek gibi kuşlar gibi gel

 

Serçe gibi, martı gibi,kırlangıç gibi gel

Mayıs sabahlarında yeni bir başlangıç gibi gel

 

Gel ki renkli fırçalar gezinsin

Bu gri manzaranın üstünde

Birkaç neşeli, ezgi katılsın

Bu hüzün bestesine

Kadın eli değsin dağınık benliğime

 

Bak dün akşam buralarda

Pasaklı sevdalılar dolaşmış

Aşk ıslatmış sokakları yağmur yerine

 

Özer Genç

Gönderi tarihi:

62 Tavsani

 

Denize dusen

bir oyuncaktir Kız Kulesi

soruyorum berber koltugundan

iki ayna arasinda

akip giden goruntume

sair olaniniz hangisi

 

Pencere tullerine

gelinlik diye sarilan

o kucuk kiz nerede simdi

gemim coktan batti

denize inen tum filikalarıma

erkekler bindi

 

Duvardaki yangin dugmesini

orten cam parcasiyim

kurtulusun olacaksa

hic dusunme

ayakkabinin topuguyla

kir beni

 

İnanıyorum uzaylilara

duymaliyim birilerinden

yildizlardan nasil

gorunurdu diye

mahallemizdeki yazlik

sinema

 

Ogrendim saat kulelerini

kibrit kutularından

bagisla beni

iki dunya savasinin

yasanildigi yuzyilda

nufus cuzdanimdaki 62'den

yaptigim tavsan

 

Sunay Akın

Gönderi tarihi:

CANIMA DEĞMEZ HAYAT

 

ağır düşlerle geçtim dünyevi agrılardan

kazıdım yüzümdeki kibirli lekeleri

tanrılara ait hiç birşey yok dünyada

hayat sonsuz. aşk ölümsüz değil asala

 

bir dalı olmalı yaprağın. gülkanı aktı kalbime

yatağını bulamayan nehir kadar sancılıyım

geçerken çemberinden bir aşkın

hayatın saçlarını doladım avuçlarıma

 

içinde ihanet sözcüğü geçen kitapları yaktım

veba günlerinde yeşeren bir çiçektir aşk

ayrıntılar gizler kokusunu ve kiraz bahçelerde

her zaman çalınacak bir şeydir çocuklar için

 

aşkın sağlaması mutluluk etmez

kuşların yalnızlığı vurur mağrur kalpleri

her sabah yağmur yağar üzerime

iliklerim ıslanırda canıma değmez hayat

 

tanrılara ait hiç birşey yok dünyada

çözülür elagözlü zamanın kanpıhtısı

ve bir aşk daha düşer yakasından devletin

yalanlar kendini rüya

 

Bayram Balcı

Gönderi tarihi:

canıma değmez hayat -_- teşekkürler radyam :clover:

AĞAÇ

İki çeşit ağaç vardır. Birisi ormandaki ağaç, ötekisi

açıklık kırda tek başına duran ağaç.

Kırdaki tek başına ağaç ilk bakışta göze çarpar. İlk

bakışta insanı hayrete düşürür. Fakat bir bakarsınız,

iki bakarsınız, gözünüz gitgide alışır ona. Onun

yalnızlığındaki "kahramanlık" gitgide kaybolur,

gitgide mahsunlaşır. Biraz daha dikkat ederseniz, tek

başına kırda duran ağacın bütün basit faciası

gözümüzün önünden geçer. O, kırın dümdüz açıklığında

komikleşir. Kışın sıska kollarıyla bir başına

titreyen, yazın bir avuç gölgesinin başında neyi ve

neden beklediğini bilmeden dikilip duran bu tek ağaç

zavallıdır.

Ormandaki ağaç, kırdaki ağacın büsbütün tersidir. İlk

bakışta gözünüze çarpmaz. Fakat onun güzelliğini her

bakışta biraz daha anlarsınız. Bütün ormanın ahenginde

o ahengi tamamlayarak fakat ferdiyetinden

kaybetmeyerek yaşamaktadır. Orman onu, o ormanı

güzelleştirir. Kuvvetleştirir. Kışın, kolları öteki

kolların yanında olduğu için onda üşümenin komikliği

yoktur. Yazın, gölgesi öteki gölgelerden ayrı, fakat

öteki gölgelere karıştığı için bir büyük yeşil

serinliğin kaynağı halindedir.

İki çeşit ağaç vardır, dedim. İki çeşidini de yazdım.

İsterim ki, oğlum ormandaki ağaca benzesin.

 

Nazım Hikmet

Gönderi tarihi:

*eylül gecelerine

bir beyaz noktayım şimdi

cümle öksüzü

yasaklı satırlara

çınaraltı'nda vuruldum

eski kitaplara yazıldım sahaflarda

ünlemsiz

 

 

güvercin kanatları

sonuçsuz sevdaları

uçuşuyor meydanda

anıtını seyrediyor

turan emeksiz

polis noktalarında

özgürlüğüm tutuklanır

sebepsiz

 

 

firari düşler kurarım

karakollarda

mercanda ramazan

tespihler imameler boncuklar

ucuz bir aydınlık sarar

sokak lambalarını

sivil sinekler üşüşür gölgeme

yüklemlerim çıldırıcak

öznesiz

 

 

mısır çaşısına kırılır izim

karabiber zencefil tarçın

buram buram ıhlamur

kokuları karışır korkularıma

buğulanır gözlerim

bir çiçekçi dükkanının

vitrininde derilmemiş desteyim

kuşları izliyorum kafeslerinde

sevdalı ötüşleri nefeslerinde

nesnesiz

 

 

Recep Memiş*

Gönderi tarihi:

Bitti ve başladım.

 

 

Düşmek için çıktığım bir merdivendi oysa…

 

 

Kuyruğunu hedefi edinmiş bir kedi gibi olmaktan nefret etmek istiyordum. Ama

kuyruk bu gözlerim ve aklımın tanımlamaları bundan ibaret.

 

 

Karartacağım bir beyaz sayfaya ihtiyacım var.

 

 

Tüketmek istediğim bir tükenmez kalem arıyorum.

 

 

Ağlatacağım bir sevgili daha lazım.

Küstürmemeliyim ve gönlünü almak için çiçek yolmalıyım park ve bahçelerden.

15 gün kaldı bitmesine zaten.

 

 

Yarın sabah ilk işim belediyeye menekşe dikmeleri için dilekçe vermek

olmalı.

 

 

Son sevgilim menekşe ile attığım yalanlara ve ikiyüzlü dünyama daha çabuk

kanıyor.

Çiçekçiler pek satmıyorlar. Satanlar da pahalı.

 

 

Bitirmem gerek bir depo var. Arap şeyhleri ve Sam Amcalar beni bekliyor ve

kontak anahtarı dar bir açı ile motora işaret vermek için cebimde can

atıyor. Eskitmem gereken dört yeni lastik var. Güneş yanığında yanmaya

sabırsızlanan bir kırmızı arabam.

 

 

Az önce giydim daha az sonra çıkaracağım ayakkabımı…

 

 

Çıkmak için gireceğim çay bahçesinde oturdum.

 

 

Cebimden çıkmak için giren paranın hışırtısını hissetmek için yoklama

çektim.

 

 

Az sonra köşeyi dönecek sevgilimin belki de dönebileceği tek köşeyi dönüş

zevkini her defasında tekrar izleme keyfine hazırlandım.

 

 

Kitabımın arasında kağıtlarla akraba yaptığım menekşem 'bu arada hala

belediyenin menekşe dikmesini bekliyorum' ikindi güneşinin gölgesinde

özgürlüğüne tekrar kavuştu. Hayli zayıf olarak…

 

 

Bu ay bittiğinde gidecek ve yenisi gelecek, ismini dahi sormadığım sevgilim

geldi.

Güzelim derdim hep… Kolay olurdu… Karıştırmazdım isimlerini… Ne de olsa

unutacağım isimleri neden ezberleyeyim ki?

 

 

Bu arada bütün kadınlar güzeldir yalanını hangi talihsiz söylemiş olabilir

ki?

 

 

Batacak bir güneşin doğmasına şahit olmuştum daha bu sabah.

Bitecek olan bir gecenin başlamasında şahit olmuş ve hiç uyku arası vermeden

geldiği gibi gidişini izlemekte nasip olmuştu.

 

 

Zamanı geldiğinde terk edecek bir sıkıntım gelmişti yine.

 

 

Su içmek üzere susamaya gidiyorum.

 

 

Yarın Salı. Akşam üzeri işten kovulacağımı tahmin ediyorum. Ertesi güne

kalırsa da kovulacağımı kesin biliyorum.

 

 

Pazartesi günü… Bu akşamüzeri istifa ettim. Ne de olsa ayrılacağım bir işte

neden durayım ki…

 

 

Yeniden ayrılacağım bir işi bulmak zorundayım.

 

 

Sabah erkenden yorulmak üzere koşmaya gideceğim.

 

 

Çarşamba gününe inmek üzere binmem gereken bir arabam olacak. İş aramam

lazım.

 

 

Ama bugün özgür olmalıyım. Barajda tutmam gereken 2 balık beni bekliyor.

Kabiliyetimi ve şansımı yanına alıp sazan iğneleriyle 5 dakikada yeme planı

yaptığım balık için 24 saat uğraşmaya gitmem lazım.

 

 

İşi bitince yıkacağım bir çadırı kurmak için uğraşacağım.

 

 

Varmak için yola çıkmam lazım.

 

 

İki teker üzerine doğrulup sürmeye niyet edeceğim bir motorum var. Yolda

elektrik arızası vermesini bekleyen, benden gelecek telefonla alacağı 'kendi

için' sevindirici arıza haberiyle akşama evde kaynatacağı çorbanın parasını

benim cebimden çıkarmayı hayal eden, ellerini yağsız görmek nasip olmayan

tamirci arkadaşımı düşünüyorum.

 

 

Ölmek üzere geldim yaşamaya alışıyorum.

Tam alışınca öleceğim.

Yaşarken ölmeliyim ki öldüğümde yaşamım devam etsin.

 

 

Düşmek için sandalyeye çıkmak böyle bir şey olmalı...

 

 

Terk etmek için sevgili edinmek.

 

 

Yolmak için çiçek dikmek.

 

 

Ben silmek için yazıyorum aslında.

 

 

Geçen gün boğulmak için girdiğim havuzda yüzme ile barışıp kıyıyla buluşunca

ölme sıramın gelmediğini anlamıştım.

 

 

Şah bulup mat etmek için uğraşıyorum.

 

 

Devirmek için padişah seçiyorum.

 

 

Soymak için zengin ediyorum.

 

 

Harcamak üzere kazanıyorum.

 

 

Artık dalları kurumuş bu ağacın altından gitme zamanı.

 

 

Gitmek için gelmiştim zaten.

Vermek için aldığım nefes gibi yani…

 

 

Ölmek için doğmak gibi bir şey…

alıntı

Gönderi tarihi:

Kadınların boşu boşuna ağladığı düşünülür çoğu zaman..

 

 

Ağlamak rutin bir harekettir kadın için sanki..

 

 

Ağlayan kadınlar da söyler bunu..

 

 

Ben sık sık ağlarım derler..

 

 

Nedensiz..

 

 

Ancak öyle anlar vardır ki kadınların hayatlarında, gözyaşları bir inci

tanesine dönüşür kadının..

 

 

Akan her damla, göz pınarlarından intihar etmeden önce, kalp kırıklarından

akar..

 

 

Hayatı boyunca güçle, şiddetle büyütülmüş erkek, sözlerle yaralar kadının

kalbini..

 

 

Rallide yarışan bir yarışçı misali her dakika arttırır sözlerinin

şiddetini..

 

 

Çünkü kadına değer vermez..

 

 

Her şey ilişki başlayıncaya kadardır..

 

 

Değer vermek, sevmek aynı zamanda kırmamaktır..

 

 

Olur da bir hata olduysa özür dilemektir defalarca..

 

 

Her adımda 10 kere düşünmektir, söylenen her sözü 10 kere tekrar etmektir

içinden..

 

 

Erkek kendine bir konu bulur ve günlük hayatta, ailesinde, çevresinde ne

kadar ezilmişliği varsa kusar sevgilinin üzerine..

 

 

Derdi ''o'' değildir çünkü..

 

 

Kendisidir..

 

 

Silinmiş kişilikler üzerinden bir ayağa kalkış çabasıdır..

 

 

Durmaz..

 

 

Hoyrattır..

 

 

Aşkın yaşanacağı saatler, kavgalar yaşanır..

 

 

Tatlı öpüşmelerin yaşanacağı saatler, yok yere heba olur..

 

 

Şirin sevgi sözcüklerinin duyulacağı saatler, küfürler duyulur..

 

 

Ufacık bir sorun dağlar kadar olur..

 

 

Erkeklerin doğasında vardır bu..

 

 

İlişkide kendi dedikleri olsun isteyen erkekler kadının her şeyine karışma

hakkını görür kendinde..

 

 

Kendine güvenmeyen erkek, karşısındaki kadına da güvenmez..

 

 

Kendi şüpheleri kıza olanla entegre haldedir..

 

 

Gün olur eski sevgililer dert edilir..

 

 

Garip bir kıyaslama içine girer erkek..

 

 

Gün olur bir başka erkek sorun olur..

 

 

Kendisi başka bir kızla olsa da sevgilisinin başka erkekle olmasını

kabullenemez..

 

 

Arkadaşlık yoktur..

 

 

Sinirlenir..

 

 

Söylenir..

 

 

Küfürler, hakaretler yağdırır erkek..

 

 

Kadınsa ağlar..

 

 

Kalbi kırıldıkça alışsa da ağlar durmadan..

 

 

Yanaklardan süzülen her damla yere düşmeden önce sevgiyle donanır..

 

 

Kadının sevgisinin eseridir çünkü..

 

 

Bir kenarda duran, ağlamaktan harap düşmüş saçları gözyaşlarına birbirine

karışan her kadın, bir inci tanesi şeffaflığına bürünür..

 

 

O'na ne derseniz boştur..

 

 

Söylemenizi de istemez zaten..

 

 

Her kadın yalnızlığı oynamak ister bazen..

 

 

Kendine özel bir dünyası vardır..

 

 

Kimse girmesin ister oraya..

 

 

Sadece kadına aittir orası..

 

 

Erkeğin sözlerini hatırlar orda, sevgisini hatırlar..

 

 

Aklı olmaz desede yüreği ister..

 

 

Çarpışır ikisi kadının içinde..

 

 

Kazananı yoktur...

 

 

Kazanmış görüneni olur..

 

 

Her darbede gözyaşları firar eder..

 

 

Konuşmak ister..

 

 

Kelimeler anlamsızlaşır..

 

 

Bakışlarıyla anlatmak ister..

 

 

Anlayan yoktur..

 

 

Tekrar gözyaşlarına sığınır..

 

 

Ağlar..

 

 

Ağlamak bir çıkış yolu olur kadın için..

 

 

Erkek gene mi zırlıyosun dese de kadın ağlamaktan vazgeçmez..

 

 

Mutlu olsa da ağlama becerisine sahiptir kadın..

 

 

Çünkü seven erkek yeri geldiğinde gözyaşlarını mutlulukla harmanlar

kadının...

 

 

Aşkın özel bir iksiri gibidir o..

 

 

Bu yüzden ağlayan kadınların hayattaki yeri başkadır..

 

 

Ağlayan kadın, seven kadındır..

 

 

Kalp kıran erkekse o tanelerin farkında değildir çoğu zaman..

 

 

Başka şeylerle meşguldür..

 

 

Ağlayan kadınların dünyasında bir damla çok şey ifade eder..

 

 

Erkek gün gelip anlasada..

 

 

Gözyaşları çeliğe bürünür..

 

 

Geçit vermez erkeğe..

 

 

Çünkü ağlayan kadın seven kadındır..

 

 

Ve bir kadın kendisini üzeni asla unutmaz..

ALINTI

Gönderi tarihi:

*Aşağıda herşey giderek küçülüyor küçüldükçe bütün yollar birbirine benziyor

nbütün ağaçlar bütün evler... Küçüldükçe,birbirine benzedikçe herşey hızla

çoğalıp yokoluyor. Seni de böyle küçültebilecek miyim içimde O kentte

seninle yaşanan o kocaman o küçük zaman dilimini diğerlerine benzetip

çoğaltabilecek miyim?Yokedebilecek miyim? O kentin yollarında kaybolmuştum

ben bütün sokaklar senin kapına çıkıyordu.Orada hangi evin kapısını çalsam

sen çıkıyordun karşıma, belki de ben hep senin kapını çalıyordum. Baktığım

bütün insanlarda bir parça seni gördüm,yüreğim irkilerek...

 

 

*

 

 

* Günlerce sen indin taksilarden bütün telefonlarda senin sesin soluduğum

havada bile sen vardın.Durmaksızın senin kokunu doldurdum içime O kentte

seninle boğulup kalmıştım.

 

 

*

 

 

* Seninle yaşamak herşeye rağmen güzel,upuzun bir düş gibi geliyor

bana.Amayalnızca bir düşle ne kadar yaşayabilir ki insan... Seninle

yaşadığım

tutkunun sende dokunduğum tenin, her gittiğim yerden alıp beni sana getiren

kokunun ansızın tükenip yokolabileceği korkusuyla daha ne kadar

yaşayabilirdim. Üstelik artık yavaş yavaş karabasana dönüşen bir düş.

İkimizde o kentte oldukça hiç bitmeyecekti.Kimbilir belkide o kentin kendisi

bir düştü.Bir başka kentte sevebilir miydim seni? Seni sevme cesaretini

bulabilir miydim kendimde?Seni sevme sabrını gösterebilir miydim?

 

 

*

 

 

* O kent uçsuz bucaksız karmaşası içinde her gece akıl almaz raslantılarla

yaşanıyor biliyorsun Her gece bütün günahları saklıyor karanlığında .

Yoruyor insanı;bitmez tükenmez bir yorgunluğun içinde uyuşturuyor. Öylesine

uyuşturuyor ki yaşanmış bütün hoyratlıkları, bütün düş kırıklıklarını

çarçabuk unutuyoruz..Unutulmayan düş kırıklıkları ya da en derinden yaşanan

pişmanlıklar hiçbirşeyi yeniden başlatmaya yetmiyor.

 

 

*

 

 

* Doğru sen milat oldun benim yaşamımda "Bir ömürde kaç kez milat yaşanır"

bu soruyu sorarken ne kadar güvenliydin kendine... Oysa bana seninle

yaşadığımız milattan önce de yaşadığımı bilmek yetiyor.Sende bilirsin doğada

hiçbirşey tümüyle yokolmaz .Her nesne dönüşür yalnızca, sürekli olarak

dönüşür yeni birşeylere. Doğanın sonsuz devinimini yaratır bu dönüşüm Bütün

bunları senden öncede biliyordum ben. Şimdi senden önce nasıl yaşandıysa

senden sonrada öyle yaşanacağını bildiğim kadar iyi biliyordum

üstelik.Bunubilmek öylesine güç veriyor ki bana yaşanmış tüm düş

kırıklıklarını,

unuttuğum tüm pişmanlıkları yeniden anımsıyorum. Beni her an biraz daha

tüketen yokluğunu,bendeki yokluğuna dönüştürebileceğime de daha çok

inanıyorum artık.

 

 

*

 

 

* "Kaçış bu"dedin bana .Sesin öfkeliydi. Ellerinden anladım şaşkınlığını.

Seni bırakıp gideceğime hiç inanmamıştın biliyorum.. Oysa yanıbaşında

gecelerboyu hazırlandım yokluğuna farketmedin. Karanlığa sığınıp usulca

uykusuzluğumu değdirdim uyuyan bedenine. Senin koynunda ellerimi saçlarında

gezdirirken her gece yeniden yitirdim seni.Bir daha dönmemecesine her gece

bırakıp gittim. Yapamadım. Uykusuz sabahlarda yeniden çaldım

kapını.Beynimdeki o deli,tutkulu çığlıklarda aradım hep koynunda buldum

seni..

*

 

 

* Bu kenttende senden de kaçabilir miyim hiç.Bu kenti ne çok severim

bilirsin , Seni...Hayır kaçış değil ama karşı konulmaz bir sürüklenme

duygusu bu. İnsanoğlunun bütün acılardan sonra yüzünü kendine, yalnızca

kendine dönüp yaşadığı bir sürgün.Her sürgün gibi benim sürgünümde de

ayrılık kaçınılmaz ve her sürgün gibi benim sürgünümden de yeni buluşmalarla

dönülecek.

 

 

*

 

 

* -yılın sonunda öyle çok alışmışım ki sana

Üstelik sen öyle bağladın ki beni, sana yaklaştıkça kendimi yitirdim yok

oldum sonunda.Gidişim seninle yaşanan bütün yokluklardan arınmak olmalı

*

 

 

* "Seviyorum seni" demiş miydin hiç... Sanmıyorum ama sevmek tenin tene

karşıkonulmaz dokunuşysa, tutkulu çağrıları bir gecenin uykusuzluğunda

yatıştırmaksa eğer sevdin beni biliyorum. Diğerlerini sevdiğin kadar sevdin

beni de. Bizi sarıp kuşatan o koskoca fanusun içinde,kurulu bütün değerlere

gözükara bir başkaldırı olmayacak mıydı evliliğimiz... Sen,yaşamın sürekli

değişen renkleriyle çoğaltabildin kendini. Yeni yeni sevgileri taşıdın

sevgimize. Bende denedim,diğerlerini sevmeyi bende istedim. Ama senin

kokunla öyle doluydumki ne kokularını duyabildim onların ne de soluk almayı

becerebildim. Geriye yalnızca yokluğunu yaşamak kaldı bana. Yanıbaşımda

yokluğuna dayanamazdım.

 

 

*

 

 

* "Bütün günahlarını bana bırakıp gidiyorsun öyle mi!..."

 

 

*

 

 

* Herşeyimi sana seninle birlikte varoluşuma borçlu olduğumu söyleyen sen

değil miydin?Kimbilir doğruydu belkide...Bir tanrı olmak istedin sen;küçücük

dünyamın tek tanrısı...O zaman günahlarımdan korkmamalısın, tanrıların

günahı olmaz ki. İçinde doğup büyüdüğüm o kenti adım adım doldurdun.

Günahlarımla,korkularımla yürek acılarımla yapayalnız bıraktın

beni.Onlarısana değil tümüyle sana ait olan kente bırakıp gidiyorum.

Çünkü onlarda

benim gibi yalnızca seninle varoldular. Oysa "Gidişim, Bendeki Yokluğun

Olacak" biliyorsun.

 

 

*

 

 

* Bembeyaz bulutların arasında ilerliyor uçağım. Soluğunun başımı döndüren

ılıklığını duyuyorum. Yüzün arasıra görünüp kayboluyor. Yüzünü bulutların

arasında gördükçe sana henüz söylemediğim bütün sözler adına burukluk

kaplıyor içimi.O kentin seninle yürüyemediğim yolları bütün kıyıları seninle

açmadığım bütün kapıları adına...

 

 

*

 

 

* Yaşamın sana ait olan biriktiremediğim her anı için kahrolası bir

pişmanlık duyuyorum.

 

 

*

 

 

* Yolboyu ilerliyor uçağım. Gidilecek yere henüz varılmadı. Uçak az sonra

inişe geçecek biliyorum ki varılacak yerde sen olmayacaksın artık, bulutlar

olmayacak.

 

 

*

 

 

* Yüzünü de yavaş yavaş unutacağım*

ALINTI

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.