Φ frozen Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2007 Aşkı yitirdim Arka sokaklarında bu kentin Kent üstüme çöktü her köşe başında Her köşe başında seni sanarak Köşeden dönüp kaybolan Nefes nefese kaçtım korkularımdan Aşkı yitirdim Arka sokaklarında bu kentin Caddelerinden utandım yürüdükçe Yürüdükçe yeni sandığım ufuklara doğru Zaman zaman Adım adım geri geldim ufuklarımdan Aşkı yitirdim Arka sokaklarında bu kentin Güneşin doğuşunu özledim Özleyerek sevdim seni Sevdim de Yana yana kaçtım sevdalarımdan... Arzu Kayhan Alıntı
Φ uchmus Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2007 Ben; bu gece inadına seni düşündüm,ellerini düşündüm, gözlerini düşündüm taparcasına, bana verdiğin mutluluğu düşündüm.Sonra; istemeden seni bir başkasıyla düşündüm kıskançlık damarlarımda dolaştı sabaha dek. bir görmeliydin nasıl perişandım.Ben; bu gece sana geldim. Yokluğun öyle koydu ki yüreğime; dayanamazdım. Ne karanlık nede korku dinledim. Sadece sendin bu gece gözlerimde büyüyen. Sonra; bir türlü utanç duvarını aşamadım. Bilirsin ben kendimden de utanırım. Paramparça geri döndüm kapından. Ben; bu gece bütün benliğimi sana verdim. Dualar yağdırdım gökten üzerine,nin-niler söyledim sevi sözcükleriyle, yıldızlardan evler yaptım ikimze küme küme, şafaklardan ağ ördüm sevgimizin ölümsüzlüğüne senden habersiz! Ve ilk kez yalnızlığıma ağladım bu gece! Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 . . Bitimsiz . Islak bir hecenin adimlarinda üsümüs Dudaklariniz, Aralik birakilmis sayfadaki giz Çerag alevi dilsiz, titrerken gümüs ten Bütünlesirken gölgeler ve raflarda gezinen Gökyakutlar kadar isiltili Gece mahmuru gözleriniz Bir kar masalindan çikip, ugramistim size Göz nuru patikalardan, bilmecemsi, kamasmis Aksamlardan sabahlara sivazlanan Ah! bitimsiz, mahrem gül Gizlendiginiz yaldizli perdede kayip, Kayip giden yildizlar var simdi renk renk Birakmayi diledigim avucumdan, egilip, Ardiniz sira akip giden suya….. Mayis'07 . Esen Sevinç Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 . . Ba'glaç . Birhan Keskin'e ‘Ba’ için Remix Ben seninle uzun bir araf yasadim, O günden bir yagmur çiçegi, önümde duruyor. Adini bilmiyordum sonra ögrendim. Kuru nehir, kadim agri seyiriyor arada, Tel tel çözülüyor içimdeki pamuk. Poplinlere sar beni, pazenlere! Duran bir sey var bende, agaç gibi. Ask ayaklandirmisti bir kere... Narin içinde canim niye kaniyor? Kis odasinda camda bugu simdi nefesim, Bali içinde kurumus bir heves gibi Bir kez hatira ettim aski, bir daha etmem. Puslu ve sari bir çin sabahi gibiyim bazen Savanda, sararmis kuru otlar arasinda Kanatlarim çok oldu üsüyor benim. Dünyanin bir yerinde, burada Bir kadin, benden biraz küçük, Üstümdeki sessiz örtüye yagiyor. Sana vardigimda aglamam bundan, O en “bir” ve “tam” olana yürümek. Yetmez mi ikimize bir saganak. Birak sökük kalsin rüzgâr, bu zirdeli düsün içinde Bir küçük iyiliktir ask Kesitinde kristal bir isik aglasin, birak. Issizlik bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi Bu nari daha fazla tasiyamam Bu kez o olsun beni sana hatirlatan. Seni kirdigim yerden beni de kirdilar Yol uzun, güzergâh zorlu, ne demeliyim? Insan olan yerlerim çok agriyor. Subat, 2007 . Cansever Eyüboglu . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 . . Çöl . insan en sev (me) digim masal bir varmis bir yokmus.... ve ölüm imge olmaktan yoruldu bir gün yankisini bulamadi söz ‘es’ sesinde koptu firtina kuyular artik çöl en çok gözyaslari çaresiz demek ki eksilmekmis yolcu etmenin diger adi bir bilene sormali simdi: kendini tamamladi mi aci mümkünse yagmur duasi olsun bu! “agustos yazdan sayilmaz” acinin cografyasi kis nasil ki hem yakar hem dondurur kar -di mi -heee çöl can çekisirken kendini suluyor gül firtina dinmedi hiç! ben masallarin yalancisiyim..... . Çagil Ener Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 nerdeydiniz sevgili zates özledim sizi.. hoşgeldiniz Hoşgeldin Evine Yaşama benzeyen bir şey var sende Çığlığın ayrılık makamında susmuş yurduma üzerinde tırnak izleri bulunan bir hayat Dağlara küsmüş Başı dik dağlara Sitemkar bir merhaba olmuş sesin Bende ise durum aynı İntihar çökmüş damarlarıma Kerem’i çok abartmışlar Sevdim bende Bir insana kaç sevda sığarsa Beni doğduğum gün yakmışlar Bu yüzden tenim yanık kokmakta Ve yürek kendini kanatan yara Ve mavi kusan Ölümede merhaba der bu adam Gençliğinin alazında Nasıl doldurdum ki bu yükü kendine Çok yakınım ölüme Bir daha gitme. Boş bir yerdeyim Hiçbir yerde Elektriksiz bir iskemledeyim Senden sonra Suların balıkları öldürdüğü yerdeyim Protesto ediyorum kendimi Her sabah bir eylemdeyim Ayrılığın rengi aynıymış ölümle Sen gidince Susmayı öğrendim. Kendi kendime Kendi tenime küsmeyi Ve kanatmayı kendi yüzümü Hedefi ıskalamış ellerim Oysa ben hep tetikteyim Öyle ağırki hava Güneş tutulmuş Gençliğim vurulmuş sırtından Sonrası Yapraklar düşmüş dalımdan Sonrası çekip gözlerinin derinliğinden kendimi Varoşlara dağıtmışım sesimi Nereye ölsem Gölgen düşüyor içime Kendime öldüm Kendime gömdüm kendimi hoş geldin gülüm kendi evine.... Yaşar Püllü Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 hoş buldum sevgili frozen kısa bir ayrılık oldu haber veremedim affet, özlenmek hoşmuş hoşluğu yaşattığın için sonsuz teşekkürler özleyen sadece siz değilsiniz bende sizi özledim . . Tantana . Gözükara bulutlarin kar rengi haliyim yagisimi sen seç! öylece, ama agiz dolusu bi yalanim ayni zamanda içinden dogruyu sen seç! Zannetme ki, pistilerdeki kurnaz benim! çok ileri gidersin! sevmenin alnindaki mühürüm, dilsizim, ifadem kit naçarliktan kapi disari edilmisim, bi yüzüm kara! artik hiç bir atasözüde çagristirmaz beni üstelik yani, sana düsüyorum bunca tantanadan sonra... Ki, lades kemiklerime kadar aklimin ziddisin! . Meltem Ünal Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 *Dip Vurgunu* [image: dip vurgunu] Biliyorum… Tutkular tehlikelidir… Bir ışıltı alır götürür önce… Sonra sımsıcak bir derinliğin baş döndürücü çekimi sarar etrafı yavaş yavaş… Ne olduğunu anlamadığın bu tatlı akıntıya bırakırsın kendini, biraz korkarak… Ürkek bakışların, keşfedişlerin sarhoşluğu ve renk cümbüşüyle kamaşır… Bu büyülü derinliğin sonsuz maviliğinde umarsızca yüzmeye o kadar alışırsın ki gerçek hayata dönerken acı bir "dip vurgunu" seni bekler… Sen artık bu dünyanın insanı değilsindir. Senelerdir yaşadığın hayat bile yabancıdır sana… Hiç bir şey ısıtmaz, hiç bir şey yakmaz artık bu vasat süregenlikte. Hayat senin için uzun bir özlem koridoru olur; tatsız ve sıkıcı… O sonsuz derinlik öyle bir doldurmuştur ki tüm benliğini sadece oraya dönme özlemiyle yanıp tutuşursun için için… Eğer geri dönemezsen, giderken ona bıraktığın kalbin kocaman boşluğu kalır yalnızca sana… Ve artık hiç bir şey istemezsin o derin maviden başka… Daha önce varlığından hiç haberdar olmadığın ve hiç tanımadığın bu kapkara boşlukta, o her şeyi başlatan ışıltıyı arasın son bir ümitle… Küçücük gri bir nokta bile senin için umut dolu bir kurtuluş olur… Aslında özlemle beklediğin kurtuluş yine senin içinde gizlidir… Çocukluğunun o masum ama meraklı bakışlarıyla bakmalısın; taa derinlere… Platon " Ruh sonsuzluğa yakın tarafıyla yeniden buluşabilirse eğer, içine düştüğü denizden kendi hızıyla fırlayıp çıkar." Derken o kocaman kara boşlukla başa çıkmanın anahtarını verir bize… Kendi içine yapacağın yolculuk için hazırsındır artık… *Emel Çağatay Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 *Yağmurlu bir gece Karanlık sokaklar Bir o kadar da hırçın bir rüzgâr arasında Seni hayal ediyordum Sımsıcak... Ağaçların yıkılırcasına rüzgâra karşı durduğu Dakikaların saatleri kovaladığı bir an Ve sonunun ne olduğunu bilmediğim bir yoldayım Sırılsıklam ve ürkek... Toprak kokusu ve çamurun kendini hissettirdiği Dar ve karanlık sokaklardan Yağmura aldırmaksızın yürüyordum. İki büklüm, korkak... Şimdi tüm yağmurlar dindi Rüzgârlar kesildi Ne güzel... Ama biliyor musun? İçimdeki fırtınalar Hiç dinmeyecek...< Mustafa ÇAMLIBEL Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Bir kadin cocuktur aslinda.. Cocuk gibi davranmayi sever. Erkegin kendisine bir cocuga gösterdigi sefkati göstermesini de ister. Bir cocugu oksar gibi incitmekten korkarak oksamalidir erkek kadini Ama her kadin cocukca da olsa dinlenilmesini, dikkate alinmasini ister. Yani bir kadinin cocukluk yapmasina izin vereceksiniz, ama asla onu bir cocuk olarak görmeyeceksiniz. Bir kadin güçlüdür aslinda. Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasini sevmez. Ister ki erkegin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabilecegi seyleri bile erkegin yapmasini bekler. Böylece hem daha kadin oldugunu hissedecektir hem de erkeginin ne kadar güçlü oldugunu görecektir. Ancak kadın gücünü göstermek istediginde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istedigi bir sey varsa mutlaka yapar. Bir kadin sevgilidir aslinda. Içinde her zaman sevgiyi tasir. Sevdiklerinden kolay kolay ayrilamaz. Sevdiklerini kolay kolay kiramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadininn tam anlamyyla sevebilmesi için yüreginin kabul ettigini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsiniz Belki kolayca yüregine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemisseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmedigi halde terk etmeyen kadinlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri "acimak" duygusudur. Bir kadin yalnizdir aslinda. Hiçbir zaman kadini bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyasi vardir ve orada hep yalnizdir O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanin kapisini açamaz. Yalnizlik onun siginagidir O siginaga ne zaman girecegine, ne kadar kalacagina hep kendisi karar verir. Siginaktayken oradan çikmaya zorlarsaniz onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz. Bir kadin bilgindir aslinda. Neler yapabilecegini erkek akli hayal bile edemez. Yaraticilginin siniri yoktur Ama bunu ortaya çykartmak için hayatinin erkegini bekler. Hoyratça harcamaz yaraticiligini sadece erkegine saklar. Bir kadinin gerçek erkegi olmayi basarabilmisseniz çok sanslisiniz demektir. Çünkü yasaminiz asla siradan olmayacaktir. Bir kadin hayattir aslinda. Çünkü hayatin içinde olan her sey ancak kadinlar oldugunda anlam kazaniyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadinin elinden içtiginiz suyla kendi kendinize bardagi doldurup içtiginiz su arasindaki lezzet farkini anlayabiliyor musunuz? Anliyorsaniz ne mutlu size. Anlamiyorsaniz, ne yazik ki yasamiyorsunuz. CAN DÜNDAR Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2007 *GİDERSEN YIKILIR BU KENT * Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akşam olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Birde seni ekliyorum susuşlarıma Selamsız saygısız yürüyelim sokakları Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız Yüreğimize alırız onları, ısıtırız Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam Gidersen kar yağar avuçlarıma Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde AHMET TELLİ Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 . . Amerikan Bilardosuyla Penguen ! . I. Elleri el gibi kocaman Beyazda bir nokta gibi kocaman Kocaman boslugun küçülttügü her sey gibi Biriyle kendini artiriyor durmadan Biriyle koyunlar gibi güdüyor ötekini Ayaklarini gizliyor bir köpekle Evine dönerken sonsuza geçen Gögü kullaniyorken maviye Günümüzden sesler aliyor, sesleri Sürekli, dingin, acisiz Acimaktan kurtulmus yerlerine Sonra duvardan duvara çizilerek Ölü bir korkunçlugu tasiyor Sen, hey, duvarlar gibi öldürülmek! En yeni tam-tamlari dünyamizin Ya da kendisiyle birakilmasi insanin Sizi Sizleri selamliyor iste. Dogrusu elinizden ne gelir ki Siz dolgun yasamaya bakin günleri. II. Çikacaksaniz çikin, daha karar vermediniz mi? Baktikça bakiyorsunuz kendinize Yetisir! bu da hiç konusmayan adam yapiyor sizi Körükler, dev kapilar, balik solungaçlari gibi Emiyor sizi yalnizlik Kurtarip rahata geçirin ellerinizi Iste bir kadin kadina geçiyor yürürken Sizi aliyor, sizi ölçüyor, sizi yapiyor kendinize Açiga koyuyor sizi Bilip de söyleyemediklerinizi Eve dönmeyi, yemek yemeyi, uykuya dalmalari Bana sorarsaniz ters çevirin uykulari Alin su adini 'ben' koydugunuz geceyi Bakinca göreceksiniz, daha bakinca bir ötekini Geceler, iste geceler Gündüzler, iste gündüzler Beyaza siyah penguen sürüleri gibi. Ama elinizden ne gelir ki Siz dolgun yasamaya bakin günleri. III. Bu gözler onunla az mi yasadiniz gözleri Bu dudaklar onunla az mi sevistiniz Bana kalirsa gözleri saklamali Eliniz yok mu, bastonla is görmeli Ya da bosluga takilmis bir eldiven Asilin, kurtarin hemen Az sey mi kurtarip rahat etmek Ellerle gözleri Bir penguen Nisanla pengueni Siz kirmizi yerler, kirmizi saçlar severdiniz O penguen Bir anahtar, bir pencere, bir horoz tüyü O penguen Çay masalari, ögle yemekleri, gezintiler O penguen Ölmek mi diyoruz, susturun ölümleri O penguen Penguen penguen Hiçlikle kesilen tahin helvalari gibi Günesi eriten çocuk baslari gibi Bir tramvay gibi, günümüzde köse baslari yapan Serüvenler, hafta tatilleri Penguen Vur düsür pengueni Ama elinizden ne gelir ki Siz dolgun yasamaya bakin günleri. IV. Her evde bir çekirdek gibi insan agaçlari Insan elleri O penguen Penguen penguen Soguk su tadinda kadin yüzleri Bir sabah denizinde belirsizlige giden Dörtnala atlar gibi bitmezlik içinde Örülmeden kazaginiz Dokunmadan çorabiniz iste Hayata yerlesen pesin iplikler gibi Sevinme iplikleri Kiskançlik iplikleri Beni biliyorsunuz ya, öyle sakin Iplikleri Penguen penguen Vur düsür pengueni Ama nasil, daha karar vermediniz ki. Dogrusu elinizden ne gelir ki Siz dolgun yasamaya bakin günleri. V. Siz degil, o kadar ayri gidiyor ki sizden O ne mi, yasadiklariniz belki Bir umut oluyorlar sizden önce Bir ask oluyorlar, belki de bir ürperti Siz sabahlari sehirlere bakarsiniz Siz sabahlari dünyalara bakarsiniz sehirlerden Bir deniz, bir itfaiye eri Bir pencere sokaga girdi girecek Damlari çiziyordur istemenin elleri Bir çocuk kiremitlerle karisiyordur Cam kiriklariyla bir kedi Bir vapur girintiler yapiyordur anilarda Yasamanin hizlari gibi Eski bir gündüzü açiyordur bacaklariniz Ve elleriniz Sevisenleri avliyordur bir bitmeyende Ölüler gülüyordur ölüler Kirin su sürahileri ! Sogukta durdurulmus boyunlar gibi Ve iste Sizi gösteriyordur sizi Bu yoksulluk odasi Bu kupkuru tahta Tahtaya geçiyordur düsünme sürüleri Bir yagmur bir yagmur. Ama elinizden ne gelir ki Siz dolgun yasamaya bakin günleri. (Umutsuzlar Parki - 1958) . Edip Cansever Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 sevgili uchmus teşekkürler ve edip cansever sevdiğim bir şairdir dostum..bu şiiride çok güzelmiş..ilk defa okuyorum Diyelim yağmura tutuldun bir gün Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Öbür yanda güneş kendi keyfinde Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor damlalar Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın Dar attın kendini karşı evin sundurmasına İşte o evin kapısında bulacaksın beni Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenceden denize gireyim dedin Kulaç attıkça sen Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan Ege denizi bu efendi deniz Seslenmiyor Derken bi de dibe dalayım diyorsun İçine doğdu belki de İşte çil çil koşuşan balıklar Lapinalar gümüşler var ya Eylim eylim salınan yosunlar Onların arasında bulacaksın beni Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya Çakmak çakmak gözleri Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı Herkes orda sen de ordasın Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim Özgürlüğe mutluluğa doğru Her işin başında sevgi diyor Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili Bi de başını çeviriyorsun ki Yanında ben varım Can Yücel Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 “Hâlâ”dır Aradığın!.. Sana kırgın olmak isterdim zaman zaman... Sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını yani üstünde! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni “unutma ihtimalinin” bile olamayacağı mesafelerde! Bilirim, seversin beni. “Bilirim” sadece, çünkü öyle söylersin!.. Ama soluyamam... Ama dokunamam... Ama yaşayamam... Bilirim, seversin beni; Odandaki lambanın açma anahtarına iliştirdiğin bir kartpostal gibi!.. Ben, güze bakan ağaçlar gibi meyvelerimi dökmeye başlamışsam dibime... Ve ben de “senin gibi” sevmeye başlamışsam artık... Ve ben de sana demeye başlamışsam; “Ben de unutmadım seni!..” Bir mevsimi tüketmiş demektir tarlalar; ekilmeden, dikilmeden, sulanmadan ve gübrelenmeden... Halbuki kısır mevsimlere gebedir tüketilmiş her mevsim! Yıllar, kenarda bekler; geceye doğru giden trenleri gözleyen çocuklar gibi... Yollar, dürmededir artık kendini! Ve hatıralar süpürülmededir hafızalardan; “artık” paylaşılmayanlara yer açılsın diye!.. Bilirim tabii ki unutmadığını... Unutmayışımdan bilirim. Bilirim, seversin hâlâ beni; çünkü sevmek “Hâlâ”dır işte, hâlâ aradığımız delîl! Sana kırgın olmak isterdim aslında, zaman zaman... Yani üstünde, sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni unutma ihtimalinin bile olamayacağı mesafelerde! Muammer Erkul Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Adı Konmamış Şiir Belki de adı hiç olmayacak Oysa sarhoş trenler alır götürürdü beni Masmavi bir ülkeye Pembe ebrularla bezeli Aşk yüzü çizilmemiş bir kadın resmiydi Hünerli ressamlardan ve aşıklardan emanet Gülüşünle doldurmak vardı Bülbül sevdaları çok mu eskidi? Uşşak bir türkü gibi yaşarken sevgimi Gittiğin gün yandığımın resmiydi Gözlerinin yiv-setinden oklar fırladığında Hayallerin yalanına aldanırdım. Yel kayadan ne alır? Geçip gitti ha oldu olacak derken İnanmadığım mücizeleri beklerken Geriye bir sevda yanığı kalır Ne yazık ki Kokain içen rüküşlerden Çok daha güzeldir Tiner koklayanların hayalleri Ve en güzel düşleri Çöp toplayanlarla Adembabalar görür Özer Genç Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Aşka Benzer Bir yanda kurşun yağmuru Bir yanda ilik donduran ayaz Vurulmuş kalmış Karşıtların birlikteliği içinde Süleyman Dede Üniforma soluk yeşil Kan kırmızı Kar beyaz Yüzünün şeklini bilen kalmadı Adını hatırlayan çok az Yatıyor nerdeyse yüz yıldır kimbilir nerde Sarıkamış dağlarında bir yerde Mezarı belli değil Ağıtlar teselli değil 'Yüzbaşılar,yüzbaşılar' 'Tabur tabur karşılar' Söylenir gelir O yıllardan beri bu türkü Halkımın bağrına kazılıdır Aşka benzer Nedenini anlatamamak Soru gözlü çocuklarına Çünkü aşk da Yenilgilerin en rezilidir. Zenginlerin akşamlarında Bir barakaya sığınmış ameleler Anlamadığım bir dilde Topluca türkü söyler İçlerinde tanıdık yalnızca biri var; Yusuf İlkokul dergilerindeki Mehmetçik çizimleri gibi yüzüyle Sevdalı,güleç, çekingen Yirmibeş kuruş gündelikle Yirmibeşbin lira başlık parasını biriktireceğine inanır. İşte Kürt Yusuf'un inancına benzer aşk, Olmayacak şeylere de inanmaktır. Yetinmeye meydan okumaktır. 'Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın ' Peki ama alçaklar nerde? Süleyman Dede miydi yoksa Devleşmiş Gençler mi? Dolmabahçe önünde Bağırarak soluk yeşil parkalarının içinde 'Alçaklar içerde' Yurtseverlik de aşka benzer Ölümcül bir bağlılıktır Ödül beklemeden hiçbir yerde. Yufka yürekli göçmen kuşlar giderken Görmemek için yoksul babaların kış endişesini Delikanlılığımızın eylülü gelirdi Çelişkiler içinde, Yeni yeni alıyorken Palamut,kırmızı soğan, roka ve rakının tadını Okul önlüğü örtse de Sınıf farkını Yazlıktan dönen kızların Güneş yanığı tenlerinde Gümüş kolye Eylül çelişkileriyle yaşandı durdu Dokuzunun tiksindiği onikisidir Aşk da eylülün çelişkisine benzer Karmaşık duyguların bileşkesidir. Yıllar sonra Süleyman Dede'den çok rahat koşullar altında İşkencenin ölümlerin devrinde Yeşil üniforma bu kez senin üstünde Görüp şaşırırsın,kanın donar Onca genç erkeğin önünde Onyedisinde Ağzını bıçak açmaz Duyulmaz sesi Gözlerinde ölüm Dudağında ölüm gülümsemesi Aşk, Bir salon dolusu Genç askerin önünde Çırılçıplak danseden Genç kızın Katlanılmış cesaretine benzer Uzaklardan haberler gelir Yakınlarda yangın Bilinir bilinmez nedenlerden ölümler Öfke nefret dağları sarar Gazetede görürsün fotoğrafını Kavrulduğunu duyumsarsın teninin Aşk da Gözlerindeki yapılmamış yorum gibidir Uyurken öldürülen köy öğretmeninin Özer Genç Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Bahariye İnsan harmanını nasıl yüklenir? İçinden kırmızı tramvay geçen cadde Mendil satan küçük kızlar Dilenciler simitçiler,emekliler, yalnızlar Tek tük İstanbul beyefendileri Bedenini göstermekten başka hüneri olmayan buralı kızlar Ucuz parfüm kokuları kendinden önce gelen Ve baş bağlamaktan başka Tesellisi olmayan varoşlu kızlar Ergen kollarının yasakları Gözlerinden fırlamış Rantiyeler, Gözleriyle direnmeye çalışan Orta yaşlı kadınlar Cadde'deki hizmetçiliklerini unutmaya çalışırken Uzak evlerine dönmek zorunda olan Telaşlı kadınlar Mevsimsiz kızarmış solaryum gülleri Duvarlara yaslanıp çalan Sokak müzisyenleri İçlerinde sekiz on yaşlarında bir esmer çocuk var Mızıkayla bildik bir şarkıyı çalar durur Herkes vitrinlere bakar Ben ona bakarım Yüreğimi dağlar boşvermiş yaz akşamlarında Giyim dükkanlarından yayılan yadırgı ezgiler Arada bir kızlarımla buluştuğum bankanın köşesi O eski tramvay Kadıköy'den değil de Sanki çıngırdamayla Çocukluğumdan gelir Uzay-zamanın iplerine asılmış Karşıdaki sokaktan kızlarım gelir Sanki iki genç kız değil de Beyaz basmadan uzun gecelikleriyle Güllü adları gibi gül yüzleriyle Çocuklukları gelir Onlarla geçiridiğim doktorlu Beş parasız, eczaneli,ilaçlı kışlarım gelir Omzuma alıp oynadığım yazlarım gelir... Bak yine beton ve eksoz günbatımını örttü Sen yarın Bahariye'ye gel Dişlerinle inci gelsin Saçlarınla mercan gelsin Baştanbaşa caddeye yeni bir heyecan gelsin Gurbetten dönüşlerde Türkçe gibi gel İlk kavuşma akşamında tene dokunuşlar gibi gel Deniz gibi çiçek gibi kuşlar gibi gel Serçe gibi, martı gibi,kırlangıç gibi gel Mayıs sabahlarında yeni bir başlangıç gibi gel Gel ki renkli fırçalar gezinsin Bu gri manzaranın üstünde Birkaç neşeli, ezgi katılsın Bu hüzün bestesine Kadın eli değsin dağınık benliğime Bak dün akşam buralarda Pasaklı sevdalılar dolaşmış Aşk ıslatmış sokakları yağmur yerine Özer Genç Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2007 62 Tavsani Denize dusen bir oyuncaktir Kız Kulesi soruyorum berber koltugundan iki ayna arasinda akip giden goruntume sair olaniniz hangisi Pencere tullerine gelinlik diye sarilan o kucuk kiz nerede simdi gemim coktan batti denize inen tum filikalarıma erkekler bindi Duvardaki yangin dugmesini orten cam parcasiyim kurtulusun olacaksa hic dusunme ayakkabinin topuguyla kir beni İnanıyorum uzaylilara duymaliyim birilerinden yildizlardan nasil gorunurdu diye mahallemizdeki yazlik sinema Ogrendim saat kulelerini kibrit kutularından bagisla beni iki dunya savasinin yasanildigi yuzyilda nufus cuzdanimdaki 62'den yaptigim tavsan Sunay Akın Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 CANIMA DEĞMEZ HAYAT ağır düşlerle geçtim dünyevi agrılardan kazıdım yüzümdeki kibirli lekeleri tanrılara ait hiç birşey yok dünyada hayat sonsuz. aşk ölümsüz değil asala bir dalı olmalı yaprağın. gülkanı aktı kalbime yatağını bulamayan nehir kadar sancılıyım geçerken çemberinden bir aşkın hayatın saçlarını doladım avuçlarıma içinde ihanet sözcüğü geçen kitapları yaktım veba günlerinde yeşeren bir çiçektir aşk ayrıntılar gizler kokusunu ve kiraz bahçelerde her zaman çalınacak bir şeydir çocuklar için aşkın sağlaması mutluluk etmez kuşların yalnızlığı vurur mağrur kalpleri her sabah yağmur yağar üzerime iliklerim ıslanırda canıma değmez hayat tanrılara ait hiç birşey yok dünyada çözülür elagözlü zamanın kanpıhtısı ve bir aşk daha düşer yakasından devletin yalanlar kendini rüya Bayram Balcı Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 canıma değmez hayat teşekkürler radyam AĞAÇ İki çeşit ağaç vardır. Birisi ormandaki ağaç, ötekisi açıklık kırda tek başına duran ağaç. Kırdaki tek başına ağaç ilk bakışta göze çarpar. İlk bakışta insanı hayrete düşürür. Fakat bir bakarsınız, iki bakarsınız, gözünüz gitgide alışır ona. Onun yalnızlığındaki "kahramanlık" gitgide kaybolur, gitgide mahsunlaşır. Biraz daha dikkat ederseniz, tek başına kırda duran ağacın bütün basit faciası gözümüzün önünden geçer. O, kırın dümdüz açıklığında komikleşir. Kışın sıska kollarıyla bir başına titreyen, yazın bir avuç gölgesinin başında neyi ve neden beklediğini bilmeden dikilip duran bu tek ağaç zavallıdır. Ormandaki ağaç, kırdaki ağacın büsbütün tersidir. İlk bakışta gözünüze çarpmaz. Fakat onun güzelliğini her bakışta biraz daha anlarsınız. Bütün ormanın ahenginde o ahengi tamamlayarak fakat ferdiyetinden kaybetmeyerek yaşamaktadır. Orman onu, o ormanı güzelleştirir. Kuvvetleştirir. Kışın, kolları öteki kolların yanında olduğu için onda üşümenin komikliği yoktur. Yazın, gölgesi öteki gölgelerden ayrı, fakat öteki gölgelere karıştığı için bir büyük yeşil serinliğin kaynağı halindedir. İki çeşit ağaç vardır, dedim. İki çeşidini de yazdım. İsterim ki, oğlum ormandaki ağaca benzesin. Nazım Hikmet Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 *eylül gecelerine bir beyaz noktayım şimdi cümle öksüzü yasaklı satırlara çınaraltı'nda vuruldum eski kitaplara yazıldım sahaflarda ünlemsiz güvercin kanatları sonuçsuz sevdaları uçuşuyor meydanda anıtını seyrediyor turan emeksiz polis noktalarında özgürlüğüm tutuklanır sebepsiz firari düşler kurarım karakollarda mercanda ramazan tespihler imameler boncuklar ucuz bir aydınlık sarar sokak lambalarını sivil sinekler üşüşür gölgeme yüklemlerim çıldırıcak öznesiz mısır çaşısına kırılır izim karabiber zencefil tarçın buram buram ıhlamur kokuları karışır korkularıma buğulanır gözlerim bir çiçekçi dükkanının vitrininde derilmemiş desteyim kuşları izliyorum kafeslerinde sevdalı ötüşleri nefeslerinde nesnesiz Recep Memiş* Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Bitti ve başladım. Düşmek için çıktığım bir merdivendi oysa… Kuyruğunu hedefi edinmiş bir kedi gibi olmaktan nefret etmek istiyordum. Ama kuyruk bu gözlerim ve aklımın tanımlamaları bundan ibaret. Karartacağım bir beyaz sayfaya ihtiyacım var. Tüketmek istediğim bir tükenmez kalem arıyorum. Ağlatacağım bir sevgili daha lazım. Küstürmemeliyim ve gönlünü almak için çiçek yolmalıyım park ve bahçelerden. 15 gün kaldı bitmesine zaten. Yarın sabah ilk işim belediyeye menekşe dikmeleri için dilekçe vermek olmalı. Son sevgilim menekşe ile attığım yalanlara ve ikiyüzlü dünyama daha çabuk kanıyor. Çiçekçiler pek satmıyorlar. Satanlar da pahalı. Bitirmem gerek bir depo var. Arap şeyhleri ve Sam Amcalar beni bekliyor ve kontak anahtarı dar bir açı ile motora işaret vermek için cebimde can atıyor. Eskitmem gereken dört yeni lastik var. Güneş yanığında yanmaya sabırsızlanan bir kırmızı arabam. Az önce giydim daha az sonra çıkaracağım ayakkabımı… Çıkmak için gireceğim çay bahçesinde oturdum. Cebimden çıkmak için giren paranın hışırtısını hissetmek için yoklama çektim. Az sonra köşeyi dönecek sevgilimin belki de dönebileceği tek köşeyi dönüş zevkini her defasında tekrar izleme keyfine hazırlandım. Kitabımın arasında kağıtlarla akraba yaptığım menekşem 'bu arada hala belediyenin menekşe dikmesini bekliyorum' ikindi güneşinin gölgesinde özgürlüğüne tekrar kavuştu. Hayli zayıf olarak… Bu ay bittiğinde gidecek ve yenisi gelecek, ismini dahi sormadığım sevgilim geldi. Güzelim derdim hep… Kolay olurdu… Karıştırmazdım isimlerini… Ne de olsa unutacağım isimleri neden ezberleyeyim ki? Bu arada bütün kadınlar güzeldir yalanını hangi talihsiz söylemiş olabilir ki? Batacak bir güneşin doğmasına şahit olmuştum daha bu sabah. Bitecek olan bir gecenin başlamasında şahit olmuş ve hiç uyku arası vermeden geldiği gibi gidişini izlemekte nasip olmuştu. Zamanı geldiğinde terk edecek bir sıkıntım gelmişti yine. Su içmek üzere susamaya gidiyorum. Yarın Salı. Akşam üzeri işten kovulacağımı tahmin ediyorum. Ertesi güne kalırsa da kovulacağımı kesin biliyorum. Pazartesi günü… Bu akşamüzeri istifa ettim. Ne de olsa ayrılacağım bir işte neden durayım ki… Yeniden ayrılacağım bir işi bulmak zorundayım. Sabah erkenden yorulmak üzere koşmaya gideceğim. Çarşamba gününe inmek üzere binmem gereken bir arabam olacak. İş aramam lazım. Ama bugün özgür olmalıyım. Barajda tutmam gereken 2 balık beni bekliyor. Kabiliyetimi ve şansımı yanına alıp sazan iğneleriyle 5 dakikada yeme planı yaptığım balık için 24 saat uğraşmaya gitmem lazım. İşi bitince yıkacağım bir çadırı kurmak için uğraşacağım. Varmak için yola çıkmam lazım. İki teker üzerine doğrulup sürmeye niyet edeceğim bir motorum var. Yolda elektrik arızası vermesini bekleyen, benden gelecek telefonla alacağı 'kendi için' sevindirici arıza haberiyle akşama evde kaynatacağı çorbanın parasını benim cebimden çıkarmayı hayal eden, ellerini yağsız görmek nasip olmayan tamirci arkadaşımı düşünüyorum. Ölmek üzere geldim yaşamaya alışıyorum. Tam alışınca öleceğim. Yaşarken ölmeliyim ki öldüğümde yaşamım devam etsin. Düşmek için sandalyeye çıkmak böyle bir şey olmalı... Terk etmek için sevgili edinmek. Yolmak için çiçek dikmek. Ben silmek için yazıyorum aslında. Geçen gün boğulmak için girdiğim havuzda yüzme ile barışıp kıyıyla buluşunca ölme sıramın gelmediğini anlamıştım. Şah bulup mat etmek için uğraşıyorum. Devirmek için padişah seçiyorum. Soymak için zengin ediyorum. Harcamak üzere kazanıyorum. Artık dalları kurumuş bu ağacın altından gitme zamanı. Gitmek için gelmiştim zaten. Vermek için aldığım nefes gibi yani… Ölmek için doğmak gibi bir şey… alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Kadınların boşu boşuna ağladığı düşünülür çoğu zaman.. Ağlamak rutin bir harekettir kadın için sanki.. Ağlayan kadınlar da söyler bunu.. Ben sık sık ağlarım derler.. Nedensiz.. Ancak öyle anlar vardır ki kadınların hayatlarında, gözyaşları bir inci tanesine dönüşür kadının.. Akan her damla, göz pınarlarından intihar etmeden önce, kalp kırıklarından akar.. Hayatı boyunca güçle, şiddetle büyütülmüş erkek, sözlerle yaralar kadının kalbini.. Rallide yarışan bir yarışçı misali her dakika arttırır sözlerinin şiddetini.. Çünkü kadına değer vermez.. Her şey ilişki başlayıncaya kadardır.. Değer vermek, sevmek aynı zamanda kırmamaktır.. Olur da bir hata olduysa özür dilemektir defalarca.. Her adımda 10 kere düşünmektir, söylenen her sözü 10 kere tekrar etmektir içinden.. Erkek kendine bir konu bulur ve günlük hayatta, ailesinde, çevresinde ne kadar ezilmişliği varsa kusar sevgilinin üzerine.. Derdi ''o'' değildir çünkü.. Kendisidir.. Silinmiş kişilikler üzerinden bir ayağa kalkış çabasıdır.. Durmaz.. Hoyrattır.. Aşkın yaşanacağı saatler, kavgalar yaşanır.. Tatlı öpüşmelerin yaşanacağı saatler, yok yere heba olur.. Şirin sevgi sözcüklerinin duyulacağı saatler, küfürler duyulur.. Ufacık bir sorun dağlar kadar olur.. Erkeklerin doğasında vardır bu.. İlişkide kendi dedikleri olsun isteyen erkekler kadının her şeyine karışma hakkını görür kendinde.. Kendine güvenmeyen erkek, karşısındaki kadına da güvenmez.. Kendi şüpheleri kıza olanla entegre haldedir.. Gün olur eski sevgililer dert edilir.. Garip bir kıyaslama içine girer erkek.. Gün olur bir başka erkek sorun olur.. Kendisi başka bir kızla olsa da sevgilisinin başka erkekle olmasını kabullenemez.. Arkadaşlık yoktur.. Sinirlenir.. Söylenir.. Küfürler, hakaretler yağdırır erkek.. Kadınsa ağlar.. Kalbi kırıldıkça alışsa da ağlar durmadan.. Yanaklardan süzülen her damla yere düşmeden önce sevgiyle donanır.. Kadının sevgisinin eseridir çünkü.. Bir kenarda duran, ağlamaktan harap düşmüş saçları gözyaşlarına birbirine karışan her kadın, bir inci tanesi şeffaflığına bürünür.. O'na ne derseniz boştur.. Söylemenizi de istemez zaten.. Her kadın yalnızlığı oynamak ister bazen.. Kendine özel bir dünyası vardır.. Kimse girmesin ister oraya.. Sadece kadına aittir orası.. Erkeğin sözlerini hatırlar orda, sevgisini hatırlar.. Aklı olmaz desede yüreği ister.. Çarpışır ikisi kadının içinde.. Kazananı yoktur... Kazanmış görüneni olur.. Her darbede gözyaşları firar eder.. Konuşmak ister.. Kelimeler anlamsızlaşır.. Bakışlarıyla anlatmak ister.. Anlayan yoktur.. Tekrar gözyaşlarına sığınır.. Ağlar.. Ağlamak bir çıkış yolu olur kadın için.. Erkek gene mi zırlıyosun dese de kadın ağlamaktan vazgeçmez.. Mutlu olsa da ağlama becerisine sahiptir kadın.. Çünkü seven erkek yeri geldiğinde gözyaşlarını mutlulukla harmanlar kadının... Aşkın özel bir iksiri gibidir o.. Bu yüzden ağlayan kadınların hayattaki yeri başkadır.. Ağlayan kadın, seven kadındır.. Kalp kıran erkekse o tanelerin farkında değildir çoğu zaman.. Başka şeylerle meşguldür.. Ağlayan kadınların dünyasında bir damla çok şey ifade eder.. Erkek gün gelip anlasada.. Gözyaşları çeliğe bürünür.. Geçit vermez erkeğe.. Çünkü ağlayan kadın seven kadındır.. Ve bir kadın kendisini üzeni asla unutmaz.. ALINTI Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2007 *Aşağıda herşey giderek küçülüyor küçüldükçe bütün yollar birbirine benziyor nbütün ağaçlar bütün evler... Küçüldükçe,birbirine benzedikçe herşey hızla çoğalıp yokoluyor. Seni de böyle küçültebilecek miyim içimde O kentte seninle yaşanan o kocaman o küçük zaman dilimini diğerlerine benzetip çoğaltabilecek miyim?Yokedebilecek miyim? O kentin yollarında kaybolmuştum ben bütün sokaklar senin kapına çıkıyordu.Orada hangi evin kapısını çalsam sen çıkıyordun karşıma, belki de ben hep senin kapını çalıyordum. Baktığım bütün insanlarda bir parça seni gördüm,yüreğim irkilerek... * * Günlerce sen indin taksilarden bütün telefonlarda senin sesin soluduğum havada bile sen vardın.Durmaksızın senin kokunu doldurdum içime O kentte seninle boğulup kalmıştım. * * Seninle yaşamak herşeye rağmen güzel,upuzun bir düş gibi geliyor bana.Amayalnızca bir düşle ne kadar yaşayabilir ki insan... Seninle yaşadığım tutkunun sende dokunduğum tenin, her gittiğim yerden alıp beni sana getiren kokunun ansızın tükenip yokolabileceği korkusuyla daha ne kadar yaşayabilirdim. Üstelik artık yavaş yavaş karabasana dönüşen bir düş. İkimizde o kentte oldukça hiç bitmeyecekti.Kimbilir belkide o kentin kendisi bir düştü.Bir başka kentte sevebilir miydim seni? Seni sevme cesaretini bulabilir miydim kendimde?Seni sevme sabrını gösterebilir miydim? * * O kent uçsuz bucaksız karmaşası içinde her gece akıl almaz raslantılarla yaşanıyor biliyorsun Her gece bütün günahları saklıyor karanlığında . Yoruyor insanı;bitmez tükenmez bir yorgunluğun içinde uyuşturuyor. Öylesine uyuşturuyor ki yaşanmış bütün hoyratlıkları, bütün düş kırıklıklarını çarçabuk unutuyoruz..Unutulmayan düş kırıklıkları ya da en derinden yaşanan pişmanlıklar hiçbirşeyi yeniden başlatmaya yetmiyor. * * Doğru sen milat oldun benim yaşamımda "Bir ömürde kaç kez milat yaşanır" bu soruyu sorarken ne kadar güvenliydin kendine... Oysa bana seninle yaşadığımız milattan önce de yaşadığımı bilmek yetiyor.Sende bilirsin doğada hiçbirşey tümüyle yokolmaz .Her nesne dönüşür yalnızca, sürekli olarak dönüşür yeni birşeylere. Doğanın sonsuz devinimini yaratır bu dönüşüm Bütün bunları senden öncede biliyordum ben. Şimdi senden önce nasıl yaşandıysa senden sonrada öyle yaşanacağını bildiğim kadar iyi biliyordum üstelik.Bunubilmek öylesine güç veriyor ki bana yaşanmış tüm düş kırıklıklarını, unuttuğum tüm pişmanlıkları yeniden anımsıyorum. Beni her an biraz daha tüketen yokluğunu,bendeki yokluğuna dönüştürebileceğime de daha çok inanıyorum artık. * * "Kaçış bu"dedin bana .Sesin öfkeliydi. Ellerinden anladım şaşkınlığını. Seni bırakıp gideceğime hiç inanmamıştın biliyorum.. Oysa yanıbaşında gecelerboyu hazırlandım yokluğuna farketmedin. Karanlığa sığınıp usulca uykusuzluğumu değdirdim uyuyan bedenine. Senin koynunda ellerimi saçlarında gezdirirken her gece yeniden yitirdim seni.Bir daha dönmemecesine her gece bırakıp gittim. Yapamadım. Uykusuz sabahlarda yeniden çaldım kapını.Beynimdeki o deli,tutkulu çığlıklarda aradım hep koynunda buldum seni.. * * Bu kenttende senden de kaçabilir miyim hiç.Bu kenti ne çok severim bilirsin , Seni...Hayır kaçış değil ama karşı konulmaz bir sürüklenme duygusu bu. İnsanoğlunun bütün acılardan sonra yüzünü kendine, yalnızca kendine dönüp yaşadığı bir sürgün.Her sürgün gibi benim sürgünümde de ayrılık kaçınılmaz ve her sürgün gibi benim sürgünümden de yeni buluşmalarla dönülecek. * * -yılın sonunda öyle çok alışmışım ki sana Üstelik sen öyle bağladın ki beni, sana yaklaştıkça kendimi yitirdim yok oldum sonunda.Gidişim seninle yaşanan bütün yokluklardan arınmak olmalı * * "Seviyorum seni" demiş miydin hiç... Sanmıyorum ama sevmek tenin tene karşıkonulmaz dokunuşysa, tutkulu çağrıları bir gecenin uykusuzluğunda yatıştırmaksa eğer sevdin beni biliyorum. Diğerlerini sevdiğin kadar sevdin beni de. Bizi sarıp kuşatan o koskoca fanusun içinde,kurulu bütün değerlere gözükara bir başkaldırı olmayacak mıydı evliliğimiz... Sen,yaşamın sürekli değişen renkleriyle çoğaltabildin kendini. Yeni yeni sevgileri taşıdın sevgimize. Bende denedim,diğerlerini sevmeyi bende istedim. Ama senin kokunla öyle doluydumki ne kokularını duyabildim onların ne de soluk almayı becerebildim. Geriye yalnızca yokluğunu yaşamak kaldı bana. Yanıbaşımda yokluğuna dayanamazdım. * * "Bütün günahlarını bana bırakıp gidiyorsun öyle mi!..." * * Herşeyimi sana seninle birlikte varoluşuma borçlu olduğumu söyleyen sen değil miydin?Kimbilir doğruydu belkide...Bir tanrı olmak istedin sen;küçücük dünyamın tek tanrısı...O zaman günahlarımdan korkmamalısın, tanrıların günahı olmaz ki. İçinde doğup büyüdüğüm o kenti adım adım doldurdun. Günahlarımla,korkularımla yürek acılarımla yapayalnız bıraktın beni.Onlarısana değil tümüyle sana ait olan kente bırakıp gidiyorum. Çünkü onlarda benim gibi yalnızca seninle varoldular. Oysa "Gidişim, Bendeki Yokluğun Olacak" biliyorsun. * * Bembeyaz bulutların arasında ilerliyor uçağım. Soluğunun başımı döndüren ılıklığını duyuyorum. Yüzün arasıra görünüp kayboluyor. Yüzünü bulutların arasında gördükçe sana henüz söylemediğim bütün sözler adına burukluk kaplıyor içimi.O kentin seninle yürüyemediğim yolları bütün kıyıları seninle açmadığım bütün kapıları adına... * * Yaşamın sana ait olan biriktiremediğim her anı için kahrolası bir pişmanlık duyuyorum. * * Yolboyu ilerliyor uçağım. Gidilecek yere henüz varılmadı. Uçak az sonra inişe geçecek biliyorum ki varılacak yerde sen olmayacaksın artık, bulutlar olmayacak. * * Yüzünü de yavaş yavaş unutacağım* ALINTI Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.