Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Hayat ne tuhaf değil mi?" Çoğu zaman içini dökmeye bu cümleyle başlarsın. Duygu dünyanın kapıları aralanır,cümleler ardı sıra gelmeye başlar. Bazen haykırmak istersin bir imdat dilersin; ve nasıl başlayacağını bilemediğin anlarda bu cümle imdadına yetişir. * * Bazen bir tebessüm, tatlı bir bakış ve dokunuştur aradığın; bir omuza yaslanıp, kendini salıvermenin arzusudur. İstediğin çok bir şey değildir aslında; gözlerinde kaybolmak, gidivermek başka alemlere... * * Bazen rüzgarın önüne kapılıp giden bir yaprak olmak istersin bazen de o rüzgara direnen bir vücut. Ama çoğu zaman nafiledir direnmen. Hayat yolunu çizmiştir bir kere ve rüzgarın yönünü değiştiremezsin. Teselliyi bulmak istediğin dudaklar çoğu zaman soğuktur. Üşütür içini. Sense titrersin; göz yaşlarınla ısıtırsın kendini, için için ağlayarak.. Kendini soğuk bir kış gününde çıplak ve yalnız hissedersin, ısıtsın diye yalnızlığına sarılırsın, gözlerin güneşi arayarak. İstediğin çok bir şey değildir aslında;sıcak bir tebessüm tatlı bir gülüş ve dokunuş. * * Kendi kendine söylenirsin; acaba çok mu şey istiyorum diye. Sonra da takma kafaya diyerek kaçıverirsin oradan. Bir teselli istersin, ufak bir teselli. karşılaştığın şey ise kapalı kapılardır. Duvar gibi önünde duran kapıyı bir türlü kıramazsın. Sonra o duvarı kaleminle yıkarsın. Cümlelerindedir savaşın. Yırtınırsın, kendini paralarsın. Mağlup olmak üzereyken zaferi yaşarsın. İçindeki fırtına dinmiştir artık. * * "Hayat ne tuhaf değil mi?" Kendi iç savaşında mağlubiyeti de yaşarsın zaferi de; ama bu zaferi tek başına kazanmamışsındır. Seni sevdiğine inandığın insanlar hep yanındadır ve yanında olacaktır. O insanları kaybetme. Onlara verebileceğin en değerli hediyeyi ver; sevgini. * * İçinde filizlenen renk renk çiçeklerin olsun.onlara itinayla bak, asla incitme. Karşında dimdik ayakta olsunlar, senin gibi ve bırak sarsınlar etrafını; içlerinde kaybolmanın doyumsuz keyfini yaşa. * * Unutma sen sevdiklerinle varsın. Yalnızlık Allah'a mahsustur. Yanında her zaman seni seven birilerinin olduğunu anımsa ve o güvenle dal hayatın içine. Bırak, yere düşsende kaldıracak birileri var nasıl olsa...* Alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 GÜLERKEN YÜZÜN Gülerken yüzün Dem çeken bir güvercinin sesini İçin için büyüyen çimenleri Baharda lunaparkı, bayramyerini Ve alışkanlıklar dışında her şeyi Gülerken yüzün Aşıyor geçmişin acılarını Kendini yarına değiştiriyor Gülerken yüzün Sanki çarmıhını kırmışsın Senin ve ardından geleceklerin Aylası alnına düşmüş gecenin Oturmuş ağlıyor kendisi Bunu öyle candan öyle yürekten Öyle bir tutkuyla istiyorum ki Aklımda hep öyle kalmalısın **GÜLTEN AKIN* Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Sevmek Dediğimiz* *Sevmek dediğimiz... Sevmek, yalnızca sevgiden oluşmuyor. Bir altın madeninin duvarından kopardığımız bir parçanın içinde altınla birlikte nasıl taş, çakıl, çamur buluyorsanız, sevmek dediğinizde de sevginin yanında sevgiye benzemeyen birçok duyguyu buluyorsunuz. Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret olsaydı, sevdiğimizin mutluluğunu ister, onun mutluluğundan mutlu olurduk ama biz sevdiğimizin mutlu olmasını değil, "bizimle mutlu olmasını" istiyoruz. "Bizimle" sözcüğü altının yanındaki çakıl işte. Sevdiğimiz kadın bir başkasıyla mutlu olduğunda bu bizi mutsuz ediyor, sevdiğimiz bir başkasıyla güldüğünde bu bizi ağlatıyor, sevdiğimiz bir başkasıyla seviştiğinde bu bizi yaralıyor. Sevmek, sevdiğimiz "bizimle" mutlu olduğunda, bizi başkalarına tercih ettiğinde sevgiye benziyor ama sevdiğimiz bir başkasıyla mutlu olmayı tercih ettiğinde, bizi terk ettiğinde sevmek sevgisizliği hatta düşmanlığı andırıyor. Sevmek, ancak "bizimle" şartı gerçekleştiğinde sevgiyse eğer, o zaman, sevmek karşımızdakine mi yoksa kendimize mi sevgi duymamızdan kaynaklanıyor? Hem seven hem sevilen biziz de, sevdiğimizi sandığımız kişi, kendimize duyduğumuz sevgiyi yansıtan bir ayna mı; sevdiğimizi kaybettiğimizde bizi ve sevgimizi yansıtan aynayı kaybettiğimiz için mi o kadar mutsuz oluyoruz? Peki ama eğer sevmek böyle bir şeyse, niye herhangi birini değil de özel olarak seçtiğimiz birini seviyoruz, niye ancak bir kişi bizim aynamız olabiliyor? Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret değil, daha karmaşık, daha anlaşılmaz, daha tehlikeli bir şey. ahmet altan Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Cam fauns içinde yaşatmaya çalıştım aşkı. Çok büyüktü, taşıyabilmek için küçülttüm, karton kabuk yaptım. Gittiğim her yere götürüp, kaldığım her yerde yanımda olduğunu bilmek istedim. Kırılgandı, hassasdı, yalnızdı. Sakladım, korumaya çalıştım. Bıraksam bozulacaktı tılsım, kırılacaktı. Kırıldı. Doruklardan akıp gelen bir çay olduğunu düşündüm aşkın. Kendi haline bıraksam büyüyecek, ivme kazanacak, karışıp diğer sulara, büyük sularda bitirecekti kendini. Tutmaya çalıştım bu yüzden onu. Setler, duvarlar ördüm, kendi halinde akacağı yeni yollar açmaya çalıştım. Tutamadım, yetmedim. Aktı gitti avuçlarımdan. Aşk bir çığlıkdı, bağıramadım. Sıcak bir şeydi, ısınamadım. Kucakdı, sarılamadım. Aşk bir şeydi, neydi? Bir yerdeydi, nerde? Nasıldı? Ne zamandı? Anladığımda: Hiçbirşeydi Aşk! Herşeyimi alıp giden! alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 *Parmak uclarinda yasadim hep aski Hic yükselemedim gökyüzüne Ha uctu ha ucacak Ha oldu ha olacak Oysa dilerdim kaybolabilmek Bulutlarin üstünde, engin maviliklerde Hep ucabilmek istedim özgürce Cebimdeki soru isaretleri Agirdi; ucamadim..... Namlu ucunda yasadim hep aski Hic sevemedim delicesine Ha bitti ha bitecek Ha gitti ha gidecek Oysa dilerdim hissedebilmek Bakislariyla yok Dokunuslariyla var olmak Hep sevebilmek isterdim gönlümce Kalbimdeki yaralar Agirdi; sevemedim..... Diken ucunda yasadim hep aski Hic tutamadim kadifemsi yapraklarini gülün Ha döküldü ha dökülecek Ha kurudu ha kuruyacak Oysa dilerdim koklayabilmek İcime cekmek mis kokusunu Hep avuclamak isterdim Hissetmek güllerin kirmizisini Cig düstü yapraklarima Agirdi; tasiyamadim........ Dudak ucunda yasadim hep aski Hic söyleyemedim icimden gecenleri Ha bildi ha bilecek Ha anladi ha anlayacak Oysa dilerdim anlatabilmek Yüregimdeki firtinalari Hep yasamak isterdim Askin basdöndüren bugusunu Korkular girdi yüregime Agirdi; yasayamadim............... Alıntı
» iLyAdA Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Pınardan Boğaziçi Bir pınardan boğaziçi’nin manzarası akarken hangi gözü kapalı hayalin kız kulesi tonundaki düşü uyandırır beni bu şiirden? Üstüm başım gece kokuyor. Uykularımı şarkılara bırakıp seslerimde uyanmalarımı yalnız kılıyorum. Şimdi iyisi mi sen begonyalarınla bahara göç et. Ya da ellerindeki İstanbul kokusuyla yürü yağmurlara... Bırak toprak koksun denizler. Bir dalga boyunda buğdaylar sararsın. Farzet ağaç olmuşuz ve birbirimizi yeşeriyoruz. Şiir ve Merhaba yanyana gelince gece oluyormuş. Uykulu cümlelere tutkulu imgeler eklemekten ve aynada hayale soyutluğu anlatmaktan yorgun düşmeyen öyküler yazabilir misin? Sesimiz bir kağıtta yankılanıyor. Kelimeler uçurum olmuş ücra bir imgeden tüttürüyoruz yardım şiirlerimizi… Çığlık çığlığa öykü olmuşken sevişmelerimiz söyler misin hangi Kafkaesk kurguda noktalarız çıldırmalarımızı? Bir figür ki, imgelerle örülsün. Bir kedi olsun ama o kedi orada olmasın. Bir renk ver:mesela mavi… Ama maviye benzemesin. Kırmızıya çalsın tonları mesela. Veya hiçbir renkle alakası olmasın. Ama bileyim onun mavi olduğunu.. Çizgileri kullanmadan bir adam çiz bana. İçinde kadın da olsun. Ne zaman baksa aynaya çılgınca sevişsinler. Ama asla dokunmasınlar birbirlerine… Yapabilir misin? Tualde yitirilen gölgelerin amenetçisi, fırça darbelerinle parçala adımlarımı. Hiçbir renge yürümeden, en soyut halimle bırak beni… Eskizlere çivile suretimi. Her yaşamımı yarım bırak ki, ölüm doymasın bana. Defalarca ölmek yerine, defalarca yaşa(n) mayayım… yazabildiğin en tenha şiire bırak beni… Acı olur intikamım… Yalnız bile bırakma beni, ki yalnızlığımdan yaratırım kalabalığımı… Eksik şiirlerin tadında mavi bir merhaba göndermek istedim. Şimdi ağır aksak bir öykünün bitmekte olan kurgusundayım. Yazılmak kader değil, bu olsa olsa yalnızlıktır. Yazılacak kadar yalnız mısın? Harflerde bırakıyorum bu şiiri. Hiçbir cümle tanımlamasın istedim. Kelimelerle dokunsunlar istemedim kaybolmalarıma… Elvedalardan devşirdiğim bir “Merhaba” bırakıyorum şarkılara 08.07.2006 Zeytinburnu – İstanbul metamorphosis Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 pencere pencereyi kapama gök dolabilir içeri sen neyi görebilirsin ıslak bir bulutun ağışını mı pencereyi kapama kuş dolabilir içeri sen neyi taşıyabilirsin kırık bir dalın yükünü mü pencereyi aç soluğun çıksın dışarı sen büyütmedin mi ciğerinde onu kokusu hayatı yıkasın diye pencereyi aç sesin sarsın dünyayı duyulur elbet ta ötelerden yürek kendini tanır arkadaş özger Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 pencereler önünde geçti ömrün, eskidendi onlar, serçeler yok bugün. neden öyle bakarsın, üzülme değişmedi bu yüz, cereyan çarparsa o zaman görürsünüz. eskittin ömrünü pencere önünde, ama gelmedi bahar; rüyalar ve göz altlarındaki mor halkalar. eskidendi o günler, o şevk, o heyecan, merak etme, benimde çok genç olduğum yalan. dostlarla da yollar ayrıldı bir bir. eski hatıralar bile yabancı gelir. seninle platonik ilk aşkımız, entelijans olarak beraber başladığımız; rüzgarlar, ah rüzgarlar; gittikçe artıyor yalnızlığımız. çeşm-i siyah, bugün, bakmıyor; eskisi gibi değil hayat, artık akmıyor. laleler seni zülf-i yare ifşa eder, eski çağımızdaki o güzel cevher. rüyalar, gözünün yaşına bakmadan gider... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 SABAH Serin rüzgârlara pencereni aç! Karşında fecirle değişen ağaç, Bak, seyret ağaran rengini ufkun Mahmur gözlerinde süzülsün uykun. Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr. Gümüş çıplaklığı bir başka bahar Olan vücudunu ondan gizleme. Ne varsa hepsini boyun, saç, meme, Esîrden dudaklar okşasın sevsin Mademki geceden daha güzelsin! AHMET HAMDİ TANPINAR Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 -------------------------------------------------------------------------------- MAVİ MAVİYDİ GÖKYÜZÜ Mavi, maviydi gökyüzü Bulutlar beyaz, beyazdı Boşluğu ve üzüntüsü İçinde ne garip yazdı... Garip, güzel, sonra mahzun Işıkla yağmur beraber, Bir türkü ki gamlı, uzun, Ve sen gülünce açan güller, Beyaz, beyazdı bulutlar, Gölgeler buğulu, derin; Ah o hiç dinmeyen rüzgâr Ve uykusu çiçeklerin. Mor aydınlıkta bir çınar Veya kestane dibinde; Mahmur süzülen bakışlar İkindi saatlerinde... Birden gülümseyen yüzün Sabahların aynasında Ve beni çıldırtan hüzün İki bakış arasında. AHMET HAMDİ TANPINAR Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Aç Pencereni Yazar Turhan Candan Bak işte bahar geldi, en tazesinden. Yeşilin bin bir tonu serildi bağa bahçeye. Söğütler salkım saçak… Rüzgar püfür püfür… Güneş sımsıcak öpücükler konduruyor aydınlık çehrelere. Sular ışıl ışıl, yer gök ışıl ışıl… Aç artık pencereni, bahar evine girsin. Ilık meltemleri çek içine doya doya. Toprağın, çiçeğin, meyvenin kokusu işlesin ciğerlerine. Kırkikindi yağmurunun çisiltisini dinle, kuşların senfonisini. Tomurcuklar patladı, haberin olsun! Karşıdaki cumbalı eski evin bahçesindeki güller bir bir açtı. Beyaz sakallı bir ihtiyar her birini okşuyor camiye gidip gelirken. Güleç yüzlü bir nine su veriyor onlara ara sıra. İkinci sınıfa giden çocuk birini koparıp öğretmenine götürüyor. Güller herkese pembe gülücükler dağıtıyor, sevgi ve mutluluk elçisi oluyor çoktandır. Haydi, bir güle dokun, bir gülü kokla; gül biraz.! Haydi, çık artık dışarı! Bu baharı olsun kaçırma. Baharı paylaş, baharı giyin, baharı solu. Her şeye yeniden başlıyor tabiat, sen de yeniden başla. Eskiyen, kuruyan, dökülen yanlarını tazele haydi!Baharın bir rengi de sen ol. Kirazı dalından ye, suyu çeşmeden iç. Kelebekler, seni bekler. Bir günlük bir ömrü doyasıya yaşayan kelebeklere bak. Sırf sen göresin diye desen desen kanatlar takmışlar. Çimenlerin üstünde uçuşup duruyorlar. Hiç aceleleri yok. Sahi en son ne zaman izlemiştin bir kelebeği doyasıya? Haydi, uzan çimlere! Çiy düşmüş bitkilere, biraz yürü. Ayakların hissetsin çiyin ferahlığını.Sonra boylu boyunca uzan çimlere. Parmakların arasından fışkırsın otlar. Karıncalar gezinsin ellerinde. Gözün masmavi derinlikteki beyaz bulutlara takılsın. Kendini akışına bırak bulutların. Bedenin yere yapışık, ruhun göklerde salınıp dursun. Kaç baharı eskittin hiç dokunmadan, kaç çiçek soldu gitti hiç koklamadan? Kıpırda artık, kendine gel. Koltukların, halıların arasından çık.Unutma ki koltuklar çiçek açmaz, halılara çiğ düşmez. Zaten kaç bahar kaldı ki geriye! Hiç olmazsa, penceren açık kalsın! Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 -------------------------------------------------------------------------------- sessiz sensiz bir gece... soğuk ıssız ıslak sokaklar... Ben penceresi buğulanmış bir camın önünde Öylece seni beklerken adını yazıyorum camlara Sokak lambasının ışığında gölgeni arıyorum önce Sonradan beliren senle hızla inmek verdivenleri sokak kapısının çalmasını beklemeden açmak Sarılmak boynuna sımsıkı... düşlüyorum... Sokaktan geçen arabaların farlarıyla bir aydınlanıp kararan odada Seçilebilen resimlere bakıyorum Senli günleri düşünüyorum, sensizliğe inat Her anıdan bir kare seçiyorum, resimlerin arasına ekliyorum Gözlerim ağırlaşıyor... Sessiz soğuk odada sensiz bir gece daha yaşıyor ömrüm... duvardaki çizgilerin sayısı her geçen gün artıyor biliyor musun ? Telefonsa duymadım sesini Zamanı bilmiyorum günleri ise saymadım. Gün ağarınca anlıyorum yeni bir gün başlıyor İnsanlar sokaklara dökülüyor Her sabah aynı telaş Ve her akşam aynı yorgunlukla geri dönüşler Her sabah evinden çıkan, her akşam evine döner Sen ise dönmedin... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Yarım kaldı senli şiirlerim Ya sevdanın tadı acı geldi yüreğime Ya ellerin ısıtmadı ellerimi.. Suskunluklarım çığlıklarımın habercisiydi Her nefeste yokluğunu çektim içime Baktım ki tamamlanması imkansız bir şiirsin Oysa ki.. Yarım kalmayı haketmezdi sevda.. Eğer tamamlayacak cesaretin olsaydı.. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2007 Tarih: Cum Hzr 01, 2007 11:36 am Mesaj konusu: YAŞIYORSUN BİL Kİ... -------------------------------------------------------------------------------- ''Ayrılık ölümden beter'' derler Ayrılık acısı çekenler Öyle mi gerçekten? Ayrılık ölümden beter mi? Kaç ayrılık yaşadınız dünden bugüne, hiç düşündünüz mü? Ayrılık, Bir damarın ummadık bir anda keskin bir bıçakla kesilmesine benzetilebilir mi? O an yaşanan acı, bedeninizin her hangi bir noktasında kan sızması ve buna şahit olan gözlerinizin ruhunuza yaptığı baskı... Evet, bir yara ayrılık bazen. Kanayan, acıtan, korkutan, sancıtan bir yara... Ne kadar hüküm sürer bir yara, bir vücutta? Kapanmaz sandığı yaralarının bir süre sonra yalnızca bir iz olarak kalacağını hissedemeyen ve buna ayrılığın sıcaklığıyla inanamayan küçük bir yüreğin buğulu gözlerinden damlamaya hazır gözyaşlarının içime akışını hissettiğim anda yazıyorum bu satırları. Her ateş düştüğü yeri yakıyor, ve her ateş gibi köze dönüp külleniyor. Hiç bir acı sonsuza dek sürmüyor? Hiç bir yara yıllarca kanamıyor? Ayrılıklar, Küçük ya da büyük yaralar açsa da ,acıtsa da geçmişte kalıyor zamanla. Her ayrılık kendi yangınında külleniyor. Dinle beni, Önce yaşayabildiğince yaşa ayrılığın acısını. Bırak kanasın yüreğin, bırak dökülsün hüzne gözlerin. Sonra bir sabah, pencereni aç, güneşin sıcaklığını hissederken, ışıltısıyla aydınlat yüreğini.Yeniden bir gülücük at aynadaki sessiz suretine. Kaldır düşen omuzlarını, acılar da ayrılıklar da hayata dahil unutma. Her ayrılık, biraz daha güçlü kılıyorsa seni YAŞIYORSUN BİL Kİ... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2007 . . Marikula Dogur . Istemem eski rüyalardaki kadin resimlerini: Tombul ve beyaz. Bana bir taze disin, yazin kumsalda kizarmis Tüylü altin bacagin yeter Ve tren yollarinda tüten öglelerin... Kisin sarap içtigimiz kahvelerdeki Boyali kadinlar rüyasi... bitsin. Ne su baslarinda tavus tüyleri gibi çesitli böceklerin hasreti Ne çayir içinde gülüsen çocuklarin yirtik mintanlari Sen: Taze dislerinde hiyar kokusu... Agzinda olgun domateslerin çekirdegi, Karpuz ve erik. Doldursun bütün bu sahili Marikula Çiplak dizlerinde aglari ördügün zaman Birdenbire sancilanarak yapacagin çocuklar. Vapurlara seslenecekler Marikula: - Hey, kaptan dur! Her dokuz ay on günde ikizlerini Sandallar bos bekliyor. Balik yalniz tutulmuyor Marikula; Bacaklari çevik çocuklarim sendedir! Dogur Marikula dogur! . Sait Faik Abasiyanik Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 *Ben Küçük Bir Çocuğum Ben kırgın bir çocuğum , Beklentisiz ülkemin yeşilinde , denizinde. * Ben solgun bir çocuğum Ninnisiz büyütülüp soğuk odasında çığlıkları , korkuları dinlediğim, Evimin bahçesinde ağaçlar çicek vermez. * Ben bitkin bir çocuğum Yıkatılmış ruh izlerinde dudak uçlarını kemiren * Ben küçük bir çocuğum Şımartılması mümkün olmayan Tanklı tüfekli kan kokan bir ülkede Bir canım cehennnem taşır öfke içinde Bir yanım kopası buzul taşı. Gece benim karanlık nokta birikintim. Bakışlarıma kurşun işler. Ağladım evet ağladım bugün, Burası garipmiş Acımaz dediğim yerler acıdı Ve Dağınık bir bavula topladım Kurşini izleri... Arzum Günay Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Ne çok üzmüş ama ne çok sevmiştim seni... Bana boyacı çocuklar ile konuşmayı öğreten bir adam sevdim ben... Cam önlerindeki çiçekleri farkettiren bir adam. Arka sokaklardaki ahşap viran evleri, şile bezinden sehpa örtülerini, demli çayı, kalemi , karanlığı ve acıyı sevdiren bir adam sevdim ... Kendisi ile birlikte beni şehr-i İstanbul`a aşık eden olgunlaşmış üzüm rengindeki gözlerin sahibi bir adam...Toprak gibi olgun ve dost, hayat kadar karışık ve net bir adam ... Nefesim kadar, su kadar, ekmek kadar sevdim... Derdini sevk edinmiş bir derviş gibi, gülün goncasından çok dikenine aşık bir bülbül gibi celladına tutkun bir hükümlü gibi sevdim... Korkusuz , yalın ve razı ... Ayrılık bir gün aramıza uzak yollar gibi girsede biliyordumki her boyacı çocuğun yüzüydü onun yüzü. Cam önlerindeki çiçeklerin rengiydi gözlerinin yeşili... Saçlarının dalgasıydı boğaz sularında çırpınan... Yağmurlu bir günde üzerine düşen her damla soğuk gecelerde başını yasladığı yastık olurum... Saçını her tarayışında ellerim olur tarağı... Geceleri bıçkın ve bir o kadar yorgun ayakları ile ezdiği yollar, kaldırımlar olurum. Kadıköy`de , Üsküdar`da içtiği çayda bir yudum, elini kestiğinde süzülen kan olurum... Başını okşadığı bir dilenci çocuğun gözleri olur gözlerim... Son nefeste bile yalnızca O olur, O`nun olurum.. Bir adam sevdim işte... Boyacı çocukların yüzüydü yüzü... (netten alıntı) Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Kimininki bir satırlık, kimininki bin sayfalıktır Tek ortak noktaları bir gün biteceğidir... Ben hüzün dolu bir kitabım Benim acılarım sayfa, göz yaşlarımsa mürekkep oldu Anlattılar birer birer, ama konu hep aynıydı Hayat akışım bir çizgiydi, çizginin adı ise "hüzün" Ben hüzün dolu bir kitabım Senaryo baştan belliymiş, acılar benim kaderimmiş Mutluluğu yakalamaya uğraşırken, tebessüm etmek bile Yasakmış İstesem de istemesem de oynamaya mecburum Ben hüzün dolu bir kitabım Aşk'tır karanlıkta insanı aydınlatan O'dur insanın ruhunu, beynini güzelleştiren Ben mahrum kaldım aşka, hala karanlıktayım Ben hüzün dolu bir kitabım alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 . . Mahvolmus Hayatlar . 'ayni kadinla iki kez evlenerek hayatimi mahvettim'demis William Saroyan. hayatlarimizi mahvedecek bir seyler her zaman vardir, William, neyin veya kimin bizi önce bulduguna bakar, mahvolmaya hep hazirizdir. mahvolmus hayatlar olagandir bilgeler için de ahmaklar için de. ancak o mahvolmus hayat bizimki oldugunda, iste o zaman farkina variriz intiharlarin,ayyaslarin,hapisane kuslarinin,uyusturucu müptelalari ve benzerlerinin. varolusun menekseler kadar, gökkusagi kasirga ve tamtakir mutfak dolabi kadar olagan bir parçasi olduklarinin. . Charles Bukowski . Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 KÜLLERİ EŞELEMEK İçimi ezer delice bir cesaret görünmez bir el kitler kapılarımı, miskinliğimden değil bu minnet çaresizim seni sevdiğimi söyleyemem. Dilsizim. Çırpınmayı bile unutmuş bir serçe gibi saklarım göğsüme kanatlarımı, kadınlığın böyle karşıma dikeldikçe utanırım seni sevdiğimi söyleyemem. Dilsizim. Bilinç denen şey şeffaf bir hançer her gece deşer yaramı, yıllar divane ömrümden zulümle geçer halsizim seni sevdiğimi söyleyemem. Dilsizim. Eski yalnızlıklardır soframdaki nicedir hayatla katlayamam yorgun yaşımı, büyük aşklar hep gecikmeli gelir garibim seni sevdiğimi söyleyemem. Dilsizim. Erken geldin dünyaya, benden önce benden önce koştun yollarımı, şu ince yağmur dinince gideceğim seni sevdiğimi söyleyemem Misafirim. Hüseyin Ferhad Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Yalnızlar Limanı Gönlüm bir okyanus gibi alabildiğince geniş ve sevgi dolu, masmavi ve iç açıcı güzellikte seyir ederken, ufuktan bir liman beliriyor gözlerime. Güzellikleri görmek adına hedef seçiyor ve tüm gücüm ile yaklaşmaya çalışıyorum limana. Yaklaştıkça heyecanım artıyor, heyecanım arttıkça mutluluğu yaşıyorum yüreğimde. Aslında her limana da uğramam pek, yola çıktım mı bir kere gözüm özümden başkasını görmez. Liman iyice beliriyor gözlerime, bir başka hava var buralarda. Daha önce hiç tatmadığım bir atmosfer beni içine doğru yavaş yavaş çekiyor. Artık limana yanaşmak için demir atma zamanı geldi diyerek uzanıyorum çapalara. Beni, ne bekliyor bu limanda diyerek kendimi de sorguluyorum bir yandan. İçimde ki huzur yükseklerde, karanlık gecelerin sabahına ermiş gibi mutlu ve sevgi doluyum. Bu sevgiye hangi yürek yelken açacak ve kucaklayacak acaba? diye soruyorum kendimce. Tam o sırada karşıdan bir parıltı beliriyor gözlerime. Adeta meleğe benziyor, karşımda ve bana doğru yaklaşıyor. Pozitif enerji bu sanırım, elektrik almak böyle bir duyguymuş diyorum kendimce. Kucaklamak istiyorum artık meleğimi, gönlüm sabırsız ve yüreğimdeki sevgi taşıyor adeta. Yüreğim, paylaşmak gerek bu sevgiyi yazık olur sonra, taşan sevgi boşa akmasın diye sesleniyor beynime. O sırada karşımda duran melek birden kayboluyor, tam sevgiyi buldum derken nasıl olur bu diye haykırırken, o anda bir şeyler kopuyor bedenimden. İnanmak istemiyorum ama gerçeği görüyorum birden. Burası YALNIZLAR LİMANI, sevgi dolu insanlar yanaşır bu limana, burada yaşayan insanlar sevgiden kaçarlarmış. Çünkü onlar YALNIZLAR LİMANIN DA YAŞIYORLARMIŞ. Evet, sizlerle bir hikâye mi paylaştım, burada anlatmak istediğim insanların sevgiden korkar olması, bunun sebebide onu tam olarak yüreklerinde hissetmedikleri ve benimsemedikleri içindir. alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 SOY DEDİ YÜREĞİM BİR KERE DAHA SOY ! İçimdeki uçurumları doldurdum önce çakıl taşlarıyla, Bir bir attım her bir taşı Acıların, hayal kırıklıklarının açtığı derinlere. Kulaklarımı sağır edecek bir yankıyla düştüler. Denedim sonra attığım o çakıl taşlarının üzerinde yürümeyi Sağlam olmalıydı. Önce beni, sonra ağır bir sevgiyi taşıyacak kadar sağlam olmalıydı Ve belki yeni açılacak uçurumlara da dayanıklı olmalıydı. Denedim, Hazırdı Soydum yüreğimi sonra , Her bir bakışıyla, sardığım kefenleri açtım O baktı ben soydum yüreğimi Artık açılmasın diye attığım kör düğümleri açtım .Kolay değildi sevdaya güvenmek Ama “aç” dedi yüreğim ”aç ki görsün ve koy beni avuçlarına sıcağımı duysun “ Açtım Korkmadım İçimdeki sese inat . Ben bile anlayamadım sonrasını O baktı, ben avuçlarına bıraktım var ettiğim her şeyi Ben de hiçbir şey kalmayana kadar. Güvendim inandım kendimce . Canım dedim ona çoğu kez o duymadan. Canım olmuştu artık. Kendi canım için ne yaptıysam onun içinde yaptım. O baktı ben onu canım yaptım Canıma kattım. Artık acıtsa da fark etmezdi. Varsın üzsün, varsın kırsın yıksın ne çıkar? Ne alabilir ki daha benden dedim, zaten hepsini çoktan serdim Sadece baksın başka bir şey istemedim Varsın uzaktan baksın. Sevmek beklemekti sevmek özlemekti Hiçbir şey istemeden bir an için hissetmesini beklemek Her anını özlemekti. Ve bir gün dudaklarından döküldü Belki bir yalan belki bir kaçıştı Her bir kelimesi taş bir duvar kadar ağırdı Ne fark ederdi ki Bütün ağrılığına rağmen acısını da sığdırırdım yüreğime. Ama sandığım kadar kolay değildi Ne söyleyecek söz kalmıştı ne dökecek gözyaşı Günden güne erimekte savrulmaktaydım. Yaşanılan her şey avuçlarımda can verdi. Sokaklardan izlerini toplayıp getirdim hayat versin diye Ama nafile. Her gün gözlerimin hasretiyle uyandım Hayalinden öte gerçeğinden yalan bir kere daha geçmesini bekledim Bu bekleyiş yaktı gözlerimi Ve kendi karanlığımdan korkmaya başladım Dayanabileceğimden çok daha derin çok daha güçlüydü Ezildim o karanlığın altında. Anladım ki sevmekten ötedeyim çok daha ötede ben çoktan geçmişim Sevmekten öte bir şeyler varmış içimde Her gün yolu adresi olmayan bir umutla beni benden alıp onu bulmaya götüren Kaybolduğunu bir an bile unutamadan. Akıp geçmesiyle karşı kaldırımdan Ve bir gülüşüyle zaman yine gece hayat yine hüzün yürek yine göz yaşı Gel de bekle dedim biraz bekle Avuçlarına bıraktığın sevgini sığdır hasretiyle bütün duvarları yıkılmış yüreğime Bakma ona, duyma sesini , çaresizliğini gösterme uzayan bakışlarında Bir kere olsun onsuz nefes al.! Ama saklayacak bir şey kalmamıştı zaten en başından beri her şey onunlaydı Artık ne başka bir düşünceye yer vardı nede ondan başkasına. Sevmek hayatı ona adamaktı O hiç anlamadı ama Bıraktığı güzelliklerin bende ki sevgisine yetmeyeceğini Ve hatta beni eriteceğini bile bile aynadaki aksime bakarken , Ondan geriye kalacak bu boş bedeni Onun kokusu ve dokunuşlarını kaybetmemek uğruna yaşatacaktım Tek başıma. Ruhumu bırakacaktım adımlarımızın yan yana olduğu her bir sokakta Benden sonra belki rastlar da hatırına gelirim diye. Bir akşam vakti- belki zoraki- Bütün yaşanmışlıklarımla birlikte bir kez daha yürüyüp Gözlerimin hep onu aradığı sokaklarda Gidecektim Ve bu gün olduğu gibi her gün dua edecektim Yüzünde bir an olsun bir kaygı bir mutsuzluk olmasın diye. O yürüdükçe en acıyan yaraların üzerinde Yıllar sonra bile aklımı zorlayacaktı yaşattıkları Elinin değdiği her şey ondan olan ondan gelen her şey Daha bir kıymetlenecekti O hiç olmasa da Tüm ihtişamı ve tüm güzelliğiyle hep ben yaşayacaktım onu O her sabah yanında bir başkasıyla uyanırken. O varken içimde Ne sözleri ne ayrılığı yıldırırdı beni Sevmek vazgeçmemekti Yine güvendim yine inandım kendimce Ben onun kendine ihanetiydim artık aldatamazdı beni O benim kendime armağanımdı geri veremezdim Böylesi yabancı olmayı kaldıramazdık biliyordum Yüreğim artık çırılçıplaktı biliyordu Sevmek gözlerine bakıp onu anlamaktı Sormadan konuşmadan Anlıyordum Ve tekrar baktı Bir kere daha aynı bakışı gördüm gözlerinde. Vazgeçmemişti bitmemişti Bütün isyanımı ,öfkemi, kıskançlığımı unuttum Sevmek bazı şeyleri unutabilmekti Sevmek onu mutlu edebilmekti Şimdi onun mutlu olduğunu görebildiğim kadar varım Onunlayım ve hep bulmak istediği yerdeyim Bir daha kaybolur mu düşünmüyorum. Çünkü güvendim inandım kendimce Alıntı Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 NON DOLET_1 Keder bir fener gibi döner geceleri, Ve bezgin seher gelir ardından Her tanısmayı bir ayrılma say; Her doğum bir ölüm habercisi Kavustuğumuzda ayrılmıştık bu kesindi, Her güne ayrılığın korkusu sindi Gerçegi bilmeyen yüreğimiz, Hep yeni tanışmalara gereksindi... Her kavuşmayi bir ayrılma say Karanlık umutsuzluktan geçene, Tek mum ışığı çırağan görünür, Oysa iyi bilinir ki dönüş yolunda Asla çırağan yoktur... Çok sayıda sâm-i gariban yaşanır, Nice yaman acılar çekilir ve bir gün, Sızılar acıların yerini alır, Yürek kederli bir sevinçle anlar Acının yok oldugunu artık. Her kavuşmayı bir ayrılma say; Keder bir fener gibi döner geceleri, Döner geceleri keder bir fener gibi, Ve bezgin seher gelir ardından... Her kavusmayi bir ayrılma say; NON DOLET_2 Günlerin gözeneklerinden süzüldü, Bir masal, öte yana geçti Masalın bile inanılmazıydı, Masal da degil belki'Hiç'ti.... Demek bu kadar sürecekmiş 'Büyü' Ey 'Acı'çekil köşene ve uyu Geçmişler olsun'Yürek Kadirgası' Fırtına dindi ve göründü Kıyı. NON DOLET_3 Gesi bağlarında dolanıyor Ve yitirdiklerimi, yitirmediklerimi, Aranıyorum... Çünkü insanlar arasında engel, Yalnız dağlar değildir; Bazı anılar, bazı ölülerle sağlar, Göz önündekileri bile Ayırabilir bizden. Gesi Bağları, bazan Taksim Bazan Limmat kıyıları, Bazan Berlin veyâ başka şehir, Olabilir... Ben bugün beynimin Gesi bağlarında, Bir tek selâmına göneniyorum; Selâm geliyor arasıra Ölümden, Senden bir ses geldiği yok. NON DOLET_4 Terket kederi çürüyüşe ey yüreğim! Toplanmasın ürünü, sürünsün tarlalarda, Sürünsün ürünü ayak altında; Kalsın tarlalarda keder... Ay doğsun gece üstüne tarlalarin, Ay doğsun, Ay doğsun... Evet Ay doğsun, Ay hep böyle üzerimde dönse... Sevgi kalıcı, inanç kalıcı, Çürüyen sâdece bedense, Terket kederi, çürüsün ey yüreğim Hüsrev Hatemi Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 İŞARET ÇOCUKLARI Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan Geçerdi babam Başında yağmur halkaları Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde Daha ilk güzelliğinde Alnını iki dağın arasına germiş Bir devin göğsüne benzer Göğsünden dualar geçermiş Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri Cami avlularına açılan Havuz sularına kapılan çocuklar Görmeden güneşin bütün renklerini Götürmezlerdi dükkandaki babalarına Ocaktan akan kaynar yemekleri Nenelerinin koyduğu avuç taslarına Başı ve yüreği şahbaz Kaleleri ağırlayan kadınların Süslerini kemerlerini Başlarını ağırlaştıran Ağır siyah şelale saçlarını Tutunca gençleşirdi erkekler Sonra insan o ki denizde Küçük ve büyük nehirde Bedeni ıslatan afsunlu suda Önce niyet sonra yıkanırdı Zaman dert getirdi sulara İçinde eski balıkların yattığı kayalar Savaşan insanların elinde İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline Anam kanları kuruyan Kavga ayıran bir kargı elinde Kara ocağın taşlarına İşaret koydu çocuklarını Belinde gezdiren babamın Beyaz yazılarla kazandığı adları Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın Unutup genç gelen günleri Zamanın sürerken çektiği günleri Çetin bilmecelerle Sürdü atını şehirlere Yün ören at güden kadınlar Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde Küçük pencereli karanlık dar odalarda Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin Uzağa çekilip giden Ayazda donan gülmeler içinde Ormanlarda süt emziren anne Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu Hep kaçarmış şehirlerin Demir dağlarına Uyuyunca toprak beşiğimde Sahipsiz kalan Ellerimden kayan aydınlık günlerim Cahit ZARİFOĞLU Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2007 SU 1. Taşlanan kadınlar yankır Girdap duvarda ve sırları çözük aynalar Bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri Yüzler kuyuya inen gözü terkeder Sıcaktır örfe yaklaşır Kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar Açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza Bir kere daha daha yalnızlığa Kati ve aşk geçerliğini ortaya koyarak Ulusal ve benci iki çingene arasında Bir kere daha yalnızlığa Atılarak Yerin içinde yüzlerle hücum Bütün özentili yekinmelere doğru karşı Bütün nedensiz gençliklere doğru karşı Bütün ................ doğru karşı Aç olan karın Soylu olan yoksulluk Ve mızrakla gelen alın Yerin gezisinde insan vardır Ağulu bir diş put taşında Doğacak çocukların toplandığı çadır taşında Ava çıkmıştır Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırtına Birbirini çaresiz bırakan çehrelerin Yaralı ceylanı bulup tepindiği (Fırat birdenbire kaybolur bir mağarada) sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği güneşin aşktan sudan ve topraktan daha hızlı yöneldiği raskolnikof müthiş bir iman ağrısı çekmektedir. Güvercinler toplandı sofralar kuruldu Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı Elma tadları ağır ayrılık tadları Yalnızlıkla toprağa savruldu Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla Mükemmel bir karpuza yaslanmak Suya çağrılmak Bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice Oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda Alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran gözlerimiz Hiç akla gelmedi Bereber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin Dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı Gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla Akşam suyundan bir sütun mermer içmiş Her erkeğe bir yılan üfürmüş 2. Ciğerlerde ölüm akar Çeşme İnsan hesapsız çocuk üfürük Kendinde olmayan gürz kapanan ayna Mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan Ölüm Sıkışmış aramıza Sandalyenin dibinde mi Dudak sıcak çay bardağına kapanırken Salıncak onunla içten içe anlaşma Cevizin ipi tutan çocuğu kayıran dallarında Yeşil yaprakta veba Ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkça Küçük kardeşin avucunda mı Uzak insan sahillerine Kelimeyi dolanan dillere Taşıdılar zeytin Kahvaltı ve zeytin Sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış Ölünün ağzına zeytin kondu Şiş dudakların arasına Sonra geniş omuz yaralarında Adamlar kırılan camlar taktılar 3. İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı Kanlı göz ufuk tarardı Cürümlü başta her geyik akışında Örtülür dudaklar çünkü kalble çarpılırlar El gezer tenhaları dolanır ufak tüyler Ve tüyler ki ateşle diklenirler Kendi namlarına ağemen olarak Üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları Ürpermelerle unutkanlık Yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak Dantel kalb vurması su kapları Islak naylon örtü ve ıslak cimrilikle Ustalıkla yaprağa ilave peçete Yorgun ve evvelden haber Sonra saralar Sıradadırlar Kapılar baskıyla kapalıdır Onlar yontup hamam kapılarını Kulaklara ses kutuları Ormanlar avazlarıyla parke taşlar Kurtlar Yıldırım Avizeler Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır Ev tilkiyle sarılır kuşatılır Yorgun bir masal uzakta kaybolur Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar Toprağın rengine katılan Hızla yorgana atılan Göğsümüze sırtımıza ateş bastıran Örtünen çıldıran çocuklar La onlarla alev açıyor her yanımız Anlaşalım 4. Denizde büyüyen av hayvanı Suları derin denizleri boyayan mürekkep hayvanı Uzatır gözlerini ince çalgılar içinde savaşlarla Tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla Bu kez bu alçıyı donduranla Kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta Kayalardan inen hızlı koşan bağırlar Ayakta durlar KALK lar Oturun babamı Ben güvercin saçlı çocuktum Buzlardan başlayıp vurdular Dağların yabani timsahında Sanatın fiziksel geçerliğine kadar Vurdular Babam upuzun yatandı kumda Ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla Çünkü öylesine kendi ölümü Başını yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardan Hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken Üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde Dudakların içinde kulak yollarında Adamın öldürülüş sesi Sofradan sokak kapısından Pencereden kumluğa okyanusa Ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza Cahit ZARİFOĞLU Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.