Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Selvi Yıkıldı {Mahmoud Dervish }*

 

 

* *

 

 

*selvi yıkıldı,minare gibi, *

 

 

*ve uyudu çıplak gölgesi üstüne*

 

 

*yol boyunca;yeşil,koyu,öylesine…*

 

 

*bir şey olmadı kimseye.*

 

 

*dalları üstünden geçerken taşıtlar,hızla*

 

 

*kaplandı camları büsbütün tozla…*

 

 

* *

 

 

*selvi yıkıldı,fakat*

 

 

*komşu avludaki güvercin*

 

 

*değiştirmedi aleni yuvasını.*

 

 

*iki göçmen kuş havalandı*

 

 

*onun mekanına doğru,*

 

 

*ve değiş tokuş ettiler*

 

 

*aralarında rümuzlarını.*

 

 

*ve kadın komşusuna dedi ki:*

 

 

*fırtınayı gördün mü?*

 

 

*komşu dedi:ne fırtına,ne bir esinti…*

 

 

* *

 

 

*ve selvi yıkıldı.*

 

 

*dedi ki enkazın üzerinden geçenler:*

 

 

*ola ki ihmalden bezdi,*

 

 

*ola ki bu yılların getirdiğidir,*

 

 

*o ki, bir zürafa kadar uzun*

 

 

*ve biraz toz süpürgesidir,*

 

 

*ve yetmez gölgesi iki aşığa.*

 

 

*oğlan çocuğu dedi ki:onu hatasız resmederdim,*

 

 

*çünkü kolaydı çizimi.*

 

 

*kız çocuğu dedi ki:gökyüzü bugün eksik,*

 

 

*çünkü yıkıldı selvi.*

 

 

*genç dedi ki:ama gökyüzü tastamam bugün,*

 

 

*çünkü yıkıldı selvi.*

 

 

*ve ben dedim ki kendime:*

 

 

*ne kapalı ne açık*

 

 

*selvi yıkıldı ve durum şundan ibaret:*

 

 

*selvi yıkılmıştır!*

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

DARA {Abidin Aydın}

 

 

*Ömrün darası düşülünce*

Ölüm net kalıyor geride

 

 

Elimin darası solan bahçeye

Gül diktim talan günlerinde

 

 

Gözümün darası gizli şelale

Gülü suladım gündüz günlerce

 

 

Dilimin darası gülün rengine

Diken yaladım gece sessizce

 

 

*Ömrün darası düşülünce*

Ölüm net kalmasın diye

 

 

Varsın gül dökülsün döşüme

Fire vermeden yaşasın bahçe

Gönderi tarihi:

hoşgeldin dostum :clover: ..çok özledim :hug:

 

..............................................................

beni dünyadan ötelere götürdün

kollarımı bağladın dur dedin

tuz kokan geceler dur dedi

durdum bekliyorum, gelme.

 

alıntı...

 

............................................................

 

Terketmedi sevdan beni,

Aç kaldım, susuz kaldım,

Hayın, karanlıktı gece,

Can garip, can suskun,

Can paramparça...

Ve ellerim, kelepçede,

Tütünsüz uykusuz kaldım,

Terketmedi sevdan beni...

 

ahmet arif..

 

..............................

 

istanbul boğazından beyaz gemiler geçer

sır kesilir mavi insanı geceler boyu uyutmaz

benim sevdiğim de bu gemiler misali..

yağmurun alrında mahzun alabildiğine mahzun..

 

alıntı..

Gönderi tarihi:

Bana Bir Yalnizlik Biraktin

.

bana bir yalnizlik biraktin

bütün sabahakarsilar büyüdü içimde

gözümde son bakislarin kisi

içimde bütün belkilerin ilkyazi

yasam dedigin denizi alinmis bir uçurum

kar çiçekleriyle bezenmis mayis tarlasi ömrüm

 

nice denizler yükselttim

bir akarsu gibi, alçaltarak kendimi

 

ey kirlangiç firtinasi, ey sevgili

“buzda köz, güneste çiy tanesi”

bana bir yalnizlik biraktin

içinden kaç deniz, kaç günes geçti

 

sen, hangi günesini unutmus gecenin sabahisin

dudagim dudaginda ölebilirim

sakin korkma, o bir asktir

 

ama yoksun

türkuvaz bir umutsun

bakislarim aciyor gel artik

sözcükler nefes almiyor

göz bebegimden öp artik

.

Adnan Acar

.

sevgili dostuma hoş bulduk

Gönderi tarihi:

Bu Bir Istanbul Sarkisi 'Vasiyet Sokagi'nda Yazilmistir!

.

Bahçelerin ormandan kopartildi çoktan

yirtildi boydan boya sana dokunamadigim bu sehir

bir avuç masaldi belki, her okuyusunda uykuya daldigim sesin,

kollari bagli gölgeler dolasiyor sokaklarinda

kirik dökük eski zaman heykelleri gibisin artik!

 

Kiskanirken yildizlarini ay, gecelerden birinde

seni kir saçli bir vapura birakirken

askimi itiraf edemedim ama

çekip gidecegim bir Üsküdar gecesiydin

gözlerim kadar yorgun!

 

Istanbul, en güzel kizlarin kiliseye yakin otururdu

gülsulariyla yikardim saçlarini meleklerinin

ne ut, ne tambur, ne de ney

insan karanlikta koklamali gülü derdin

 

En gizli tutkularin kapisinda

ne olur piyanoda Dede Efendi çalmayiniz!

unutulmus tatlarinda ilk sevdalarinin

birakiniz kanun kendi anlatsin Istanbul'un hüznünü...

.

Ahmet Ertan Misirli

.

Gönderi tarihi:

İstemek lazım

 

W. Shakespeare ne demiş "Düsüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın

gidişini değistirmek istiyorsan düşüncelerini değiştirr." Bizi değiştirmek

isteyen birileri her zaman vardır. Bunlar ki, görev olarak kendilerine

bizlere öğüt vermeyi edinmişlerdir. " Kimsin sen?" diye sorsan, güya

arkadaşlarımız olduğunu söylerler.

 

Hep dostturlar. Bize öğüt vermekten menfaatlerinin olmadığını, bizim

iyiliğimiz için bunları yaptıklarını söylerler. Hepsi de bir melektir sanki.

Bir de çok tecrübeleri vardır. Eğer eğitimleri sizden daha az ise, en önemli

lafları "Bak benden daha fazla okumuş olabilirsin, ama benim hayat tecrübem

var. Ona göre."

 

Mesela derler ki "Kalbini geniş tut, sev, sevmeyi öğren, şöyle ol böyle ol

derler. Hadi bir de sevdiğine çicek gönder dediler."

 

O zaman adamın kafasının tası atar işde. Yani güzel kardeşim herşey iyi

güzel de. Bu saydıkların tavsiye ile olacak şeyler değil ki. Önce bunlar

için benim isteğimin olması gerekmez mi? Kim dünyada zorla yada tavsiye ile

birşeyleri birine yaptırabilir ki?

Bazen isteklerimiz, alışkanlıklarımıza dönüşür. Onlardan vazgeçemeyiz. O

zamanda vazgeçmemek için bir bahane buluruz. Şu örneğe bakın.

 

Bir düşünür çok içki içermiş. Bir dostu sormus: -Nicin bu kadar iciyorsunuz?

-Kederleri boğmak için.

-O kadar içtiniz ki, kederleriniz hala boğulmadı miı

-Maalesef yüzme öğrenmişler.

Gönderi tarihi:

MONA ROZA

 

 

Mona Roza, siyah güller, ak güller

 

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

 

Kanadı kırık kuş merhamet ister

 

Ah, senin yüzünden kana batacak

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

 

 

Ulur aya karşı kirli çakallar

 

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

 

Mona Roza, bugün bende bir hal var

 

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

 

Ulur aya karşı kirli çakallar

 

 

 

Açma pencereni perdeleri çek

 

Mona Roza seni görmemeliyim

 

Bir bakışın ölmem için yetecek

 

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

 

Açma pencereni perdeleri çek...

 

 

 

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

 

Bende çıkar güneş aydınlığa

 

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

 

Seni hatırlatıyor her zaman bana

 

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

 

 

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

 

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

 

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

 

Işıksız ruhumu sallar da durur

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

 

 

 

Ellerin ellerin ve parmakların

 

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

 

Ellerinden belli oluyor bir kadın

 

Denizin dibinde geziyor gibi

 

Ellerin ellerin ve parmakların

 

 

 

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

 

Saat onikidir söndü lambalar

 

Uyu da turnalar girsin rüyana

 

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

 

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

 

 

 

Akşamları gelir incir kuşları

 

Konar bahçenin incirlerine

 

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

 

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

 

Akşamları gelir incir kuşları

 

 

 

Ki ben Mona Roza bulurum seni

 

İncir kuşlarının bakışlarında

 

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

 

O masum bakışlar su kenarında

 

Ki ben Mona Roza bulurum seni

 

 

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

 

Henüz dinlemedin benden türküler

 

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

 

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

 

 

 

Artık inan bana muhacir kızı

 

Dinle ve kabul et itirafımı

 

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

 

Alev alev sardı her tarafımı

 

Artık inan bana muhacir kızı

 

 

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

 

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

 

Bir gün gözlerimin ta içine bak

 

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

 

 

 

Altın bilezikler o kokulu ten

 

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

 

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

 

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

 

Altın bilezikler o kokulu ten

 

 

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

 

Kanadı kırık kuş merhamet ister

 

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

 

alıntı

Gönderi tarihi:

MUTLULUĞA BEŞ VARDI

 

mutluluğa beş kala elimde solan bir ömür var

daha neler neler soldurur yar farkına varmaz..

 

alıştım artık yalan baharlara

'hiç üzmüyor yokluğun' diye bir yalan söylerim mesela

hani şair, ''yüreğime söylediğim en doğru yalansın'' diyor ya

öylesi işte..

 

kır çiçekleri var ömrümün

sana gösteremedim ya o çiçekleri

bir buna yanarım

ey akan kanlarımın sebebi

kaç ömre kaç çift göz sığdırdım ben.. haberin var mı?

söz biter şarkı başlar

böyle gelir kurşunun

böyle kurşunlar...

 

mecnun'un da umudu varmış, sonra kara toprakla kucaklaşmış

bu sebepten hiç umudum yok

kalemim kırılırken yanımda mıydın?

nefessiz kaldığımda canımda mıydın?

cansız kalsaydım eğer ağlar mıydın?

 

babamın ilk oğul deyişi

anamın feryadından yere dökülen ilk göz yaşı olmasaydı

bil ki unuturdum gözlerini

serde delikanlılık olmasaydı

bil ki ben de seni gömerdim beni gömdüğün yere

ama olmuyor..

cami avlularında iki damla suya hasret kumruları varken bu şehrin

çeyrek simide canını veren martıları varken denizlerin

ve hala dillerde ezberken destanı sevilmemişlerin

ben seni nasıl saklayayım?

kadri, kıymeti, değerinden eksiğine bozulmuş sevdalar aşkına

yeter gülüm

kanatma!

 

terkedilmiş virane bir han gibi yüreğim

içimde korkularım var

hey deli gönül

yavru ceylan gibi yenik düşüp bir daha sevilmemek var

yapraklar dökülüyor, yağmurlar yağıyor üzerime

perdesi kapatılmış pencereler gibi açılmaktan korkuyorum

bir ak sakallının gözlerini anlamaya çalışırken

sensizliğe yenik düşüp, soluyorum

sahte kahkahalar atılıyor boşluklara, ben aksakallara vuruluyorum

tam kendimi anlatmaya çalışırken infaz edilip

mevsimsiz yaşamaya hüküm giyiyorum

 

çiçekler açmaz yangın yerlerinde gönlümün

herkes yaram hafif sanır..

 

nasıl açılırsa yaprağı mimozanın

nasıl acıtırsa dikeni gülün

öyle batar sevdan gönlüme..

 

benim uykularım kurşunlanırken sen yanımda değildin

kalemi kırılırken gönlümün, sen bahar mevsimindeydin

yar, keşke bana dönseydin...

 

saçlarının rüzgarından kurtulamadım gitti

ceplerim yalan dolu

bayramlar kutlanıyor bilmem ne diye

elimde sana ısmarladığım iki sayfayla kalakaldım

madem ki sen beni sensizliğe terk ettin

ben de şarkıları yar edinirim kendime

uçuruma yuvarlanan bir taş misali

sessiz

ani

meçhul

bıraktın beni…

 

kendime yakıştıramıyorum gözlerinsiz ölmeyi!

 

 

Ahmet Enes Karaçam

Gönderi tarihi:

Zordur Beni Sevmek...

Öyle kolay değildir hayatıma girmek..

Ve rüyalarıma girmek çok zorlar insanı..

 

Sevilmesi zor bir insanımdır..

Öyle kolay kolay da alamazsın beni hayatına..

Soğuğumdur, cehennem sıcaklığında da olsan senide buz keser sözlerim..

Ben öyle kolay kolay sevemem, sevdirmem de kendimi..

....Soğuk ile aynı cümle içinde geçer adım.. konuşursam kalp kırarım..

 

Yürek ister beni sevmek..

Aptal'da olman lazım benimle olman için..

Ben çok zor bir insanımdır.. ne sevmesini bilirim ne sevilmesini...

Işim gücüm can yakmaktır..

....Zalim ile aynı cümlede geçer adım.. konuşursam can acıtırım..

 

Cesaret ister karşımda durupta sevilmek..

Tokat yemiş gibi olursun sevgimden..

Mutlu olmasınıda bilmem mesela.. acılardır benim yoldaşım...

Ve yoldaşım yol ile benim aramda kalır çoğu defa...

....Ruhsuz ile aynı cümlede geçer adım.. konuşursam mutluluğunu alırım..

 

Emek ister, sabır ister beni sevmek...

Öyle her istediğinide yaptırmam..

dediğim dediktir mesela..

Kızarsam soğuk olurum, zalim olurum, ruhsuz olurum...

"Ne biçim bir insan?" ile aynı cümlede sıfatım olur adım..

Konuşursam ayrılırım...!

 

....Beni sevmek, ben olmak ister aslında..

.. ama bir rüya görürsün, bir melek gelir dünyana...

Herşey değişir,...

Ne Sen, Sen Olursun.. Ne Ben, Ben...

Böyle bir adamı yok etmenin hazzını yaşatırsın...

 

Beni sevmek..

Yanımda olmayı istemektir.. sadık olmayı istemektir..

Yalandan uzak olmayı istemektir...

Her daim sevmek, sevilmek istemektir.. beni sevmek, mutlu olmayı

istemektir...

....Aşk ile özlem ile aynı cümlede geçer adım..

Konuşursam çocuk olur ağlarım...

 

alıntı

Gönderi tarihi:

insan inanmak istemiyor ama gerçek her zaman peşinde olduktan sonra inanmaktan başka çareside kalmıyor sanırım..zuhal olcay söylüyordu bu şarkıyı..

 

Yeni tanıştık belki de

Ama kimbilir belki de hep vardın

Eşlik ediyordun sessiz ve sinsice belki de

Şimdi şimdi anlıyorum

Kurnazca ayırdın beni belki de

Lime lime savurdun sevdiklerimi

Belki de

 

Yalnızlığım

Yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin

Yalnızlığım kanımsın canımsın

Sen benim çaresizliğimsin

 

Yalnızlığım

Bugünüm yarınım

Sen benim hüzünlerimsin

Yalnızlığım

Tek bilebildiğim sen benim

Vazgeçilmezimsin

 

Senin olmamı istedin

Ama belkide bir aşık gibi

İnatla bunca zaman kendine sakladın

Belki de bir tohum gibi serpildin

Filizlendin ben oldun belki de

Yatağımı bile paylaşabilmek için

Benimle ..

Gönderi tarihi:

Yıldızları söndürmüş fırtına

Batan bir gemidesin

Senden ne kalacak yarına

Kıyılardan imdat isteyen,sesin..

 

Cemil Meriç

 

.........................

 

 

Umut bir öykü adı, başında önde gider,

Bir ayrım olur sonra, yarası dünde gider.

 

Bölüşür yaşanmışlar yaşanmakta olanı,

Anılarla umutlar barışık yönde gider.

 

Bir gün, bir an, bir yerde bir dönemeç belirir,

Dengesini yitirir gecelerle gündüzler.

 

Yalanlara dönüşür korkular için-için,

Sıcaklığını keser duygular, düşünceler.

 

Tükenen sevilerin alışkanlıklarında,

Gittikçe donuklaşan ışıklar yanıp söner.

 

Karanlığı emzirir yığın-yığın gölgeler,

Can ateşi soluk göz-bebeklerine tüner.

Bir sure kanat çarpar artık yorulmuş bir kuş,

İnişinin kararan havalarından düşer.

 

Özdemir Asaf

 

Gönderi tarihi:

YALNIZ

Haykırışan kargalar

Darmadağın uçuşuyor kente doğru

Nerdeyse yağacak kar

Yeri yurdu olanlara ne mutlu!

 

Donmuş kalakaldın,

Hanidir gözlerin arkada!

Boşuna kaçışın, ey çılgın,

Kıştan uzaklara!

 

Dilsiz ve soğuk binlerce çöle

Açılan bir kapıdır dünya!

İnsan senin yitirdiğini yitirse

Bir yerlerde duramaz bir daha!

 

Sen şimdi solgun, sarı

Kış gurbetlerine lânetli,

Hep soğuk gök katlarını

Arayan bir duman gibi.

 

Uç git, kuş, söyle ezgini

Issız çöl kuşlarının sesiyle!

Göm, gizle, ey çılgın, kanayan kalbini

Buzların, alayların içine!

 

Haykırışan kargalar

Uçuşuyor kentten yana, dağınık:

Nerdeyse yağacak kar

Yeri yurdu olmayana çok yazık!

 

Friedrich NİETZSCHE

Gönderi tarihi:

"sorarlarsa, ''ne is yaptin bu dünyada?'' diye, rahatça verebilirim

yanıtımı:''yalnız kalabildim! altı milyarın arasında doğdum. ve hiçbirine

çarpmadan geçtim aralarından...''

ne ölüm ne de hayat! hiçbiri kovalamıyor beni rüyalarımda. hiçbirinin eli

bana değmiyor. çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıkları kadar. varlığıma nedensizlikten delirdim ben. hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan.

hepsini giydim. hiçbiri olmadı. hepsi dar geldi. inansaydım herhangi birine, uğruna gerekirse dünyayı kan gölüne çevirirdim. okyanuslar kırmızı olurdu. pıhtılaşmış kanlardan siyah kanlar yükselirdi. ama inanamadım. bir türlü inanamadım... bütün hayat bir ilizyon. benim gibi..

Ağlamak için gidiyordum. Etimin parçalanışını görmek için gidiyordum. Ruhsal hayatımla alay etmek için, bildiğim herşeyle mücadele etmek için dönüyordum.

Ne kadar dayanabileceğimi, ne kadar duyarsız olduğumu anlamak için

gidiyordum, sokaklarında tesadüfen babamı görebileceğim ülkeye...

O kadar istedim ki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi! Eğer pişmanlık

hissedersem devamı da gelir, diyordum kendime. Sevmeyi bile öğrenebilirim

yeniden, diyordum. Yeniden bir insan olabilirdim. Ama şimdi anlıyorum ki benim için artık çok geç. Ne bir pişmanlık duyuyorum, ne de gözpınarlarım ıslanıyor. Hiçbir şey hissetmiyorum. Hiçbir şey...

Belki de en büyük şiddet buydu: "durmak". İnsan kaçarken başkasının,

dururken kendi kanında boğulur. İnsanın kendine biçtiği cezadan daha acı dolu olanı yoktur. İnsanın kendine verdiği cezaların ilki, işlediği suçtur...

"Ve artık insanlar bir karar vermeli. Ya cenazelerde ağlamayacak.. ölenlerin cesetlerinin beslediği toprağa bakarak!"

...

"insanlar..."dedim fısıldayarak."taşırlar insanları.

kundaktayken, tabuttayken. hep taşıyacak birileri olur. bazıları

dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için, taşırlar insanı...

alıntı..

Gönderi tarihi:

sinopresim4.jpg

 

BELKİ YİNE GELİRİM

 

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir

Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü

Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa

Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse

Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de

Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka

Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.

 

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent

Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

 

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini

Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki

Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan

Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı

"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi

Tükürsek cinayet sayılıyor artık

Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların

 

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara

Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense

Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar

Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor

Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği

Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki

Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

 

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum

Okuduğum bütün kitaplar paramparça

Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma

Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent

Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum

Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler

Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

 

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor

Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere

Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak

Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık

Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri

Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu

Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

 

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği

Dizginlerini koparan bir at sanki bu

Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar

Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa

Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum

Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte

Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

 

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa

Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez

Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı

Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye

Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür

Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak

Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

 

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir

Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa

Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem

Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü

İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne

Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz

Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...

 

 

Ahmet TELLİ

 

Gönderi tarihi:

SAHİPSİZ BİR ÇOÇUK ŞİMDİLERDE YANLIZLIGIM.........

 

BİR ÇOÇUK VAR İÇİMDE

 

HENÜZ DAHA BÜYÜMEMİŞ...

 

DALGALARLA BOĞUŞURKEN

 

YÜREĞİ ÖRSELNEMİŞ....

 

VE EN ÇOK YANIMDAYKEN

 

VEDA ETMİŞ TEBESSÜMLERE

 

TIPRAKLA SIVANMIŞ

 

BİR EMEK VARDI OYSA,,,ELLERİNDE

 

AYDINLIK DEDİĞİ O OKYONUSTA

 

BOĞULMUŞ KIRIK KAYIKLARIYLA....

 

 

 

YÜZÜNE BULAŞMIŞ NEFRETİ İLE

 

BUĞULANMIŞ CAMLARA İSİMSİZ İSMİNİ YAZDIM....

 

 

 

BİR YANIM KIRIKKEN

 

DİĞER YANIM PATLAMAYA HAZIR

 

BİR MAVZER SANK......

 

KİMSESİZ SAVAŞIRKEN HAYATA İNAT

 

YAŞADIGIM BİR SEVDA VARDI

 

SATIRLARIMDA.....

 

ŞİMDİ SATIRLARIMA DÖKECEK NE DENİZİM KALDI

 

NE DE MÜREKKEBİM....

 

 

 

YOKLUĞUNA ALIŞMAYA ÇALIŞTIKÇA

 

BİRİKMİŞ TAŞLARI OKŞARDIM

 

SEN DİYE...........

 

DAMLARLA SEVİŞİRKEN

 

KOYNUMDA YIRTIK BİR RESMİN VARDI

 

HAYALİN YANIMDAYDI....

 

BİR KULAÇ LAZIM ŞİMDİ BANA

 

BEN HİÇ BÖYLE OLMADIM....

 

 

 

KİLİTLEMİŞTİM ÜZERİNE KAPILARI

 

SENDE GİDİNCE

 

OKŞADIGIM TAŞLARI

 

TEK TEK KANIMDAN KAN VEREREK

 

YÜREĞİM YANARAK SAVURDUM DENİZİN DİBİNE....

 

SEN ASLINDA BANA EN ÇOK

 

VEDA EDENLERDENMİŞSİN...

 

SEVİŞİRKEN RÜZGARLA

 

DİĞER YANIMDA ÇATLADI...

 

VE ŞİMDİ SEVDA DEDİĞİM

 

HER ANI,,,,,

 

GÖMÜLDÜ EN DERİN ENGİNLERE.....

 

 

 

 

 

BİR ÇOÇUK VAR İÇİMDE

 

DAHA BÜYÜMEMİŞ

 

TAKVİM YAPRAKLARI SARARMIŞ

 

PARMAKLARI SAYI SAYMAYI

 

ÖGRENİRKEN,,

 

TIRNAKLARI İLE HAYAT YIKMAYI

 

ÖGRENDİ....

 

ÖNCE KENDİNDEN ÇALDI BİRAZ

 

SONRA İSTEDİĞİ HAYATLARI ÇALDI.....

 

SEVGİ İLE BÜYÜTÜLÜRKEN BİR ÇOÇUK

 

NEFRETİ TANIDI DUDAKLARINN KENARINDA...

 

SENDE ÇEKTİN GİTTİN EL GİBİ....

 

 

 

YAŞANILAN HERŞEY UNUTULUR

 

AMA BİR ÇOÇUK

 

KİNLE BAKTIGI DENİZE İSMİNİN İZİNİ

 

BIRAKIR.....

 

 

 

TOPRAGA UZANMIŞ İZLERKEN BENİ

 

GERİDE BIRAKTIGIN ÇOÇUGUNU HATIRLA............

 

 

 

UZAKLAR DAHA ÇOK UZUYOR YA HER GÜN....İŞKENCE...

 

SOR YÜREĞİME............

 

 

 

SEN VARKEN BAHARDI BURALAR

 

ÖFKEM BU KADAR BÜYÜMEZDİ

 

KAYALARA ÇARPARDI YANLIZLIGIM

 

YANLIZ NEYDİ BİLMEZDİ YÜREĞİM,,,

 

GÜLMEK İÇİN VE ÇOŞMAK İÇİN

 

BAKIŞIN YETERDİ

 

VE BAKIŞINDAKİ SEVGİLERİM EN MASUM OLANLARI.....

 

 

 

YÜZÜMDEKİ KİRL GERÇEKLER

 

BU KADAR VURULMAZDI

 

VE SAHİPSİZ DEĞİLDİ BU ÇOÇUK

 

SEN GİTTİN

 

BU ŞEHRİ TERK ETTİN MASUM SEVGİLER

 

ŞİMDİ KENDİ DENİZİMDE

 

VE BU YALANCI YÜZLERDE

 

SAHİPSİZ BIRAKTIGIN O ÇOÇUGU BÜYÜTMEYE ÇALIŞIYORUM....

 

ŞİMDİ SORSALAR EN BÜYÜK SEVGİYİ

 

HER YENİ GÜNE NEFRETLE BAŞLAMAK DERİM

 

 

 

DALGALARINDA BEDENİMDE BIRAKTIGI

 

İZLERLE.............

 

Gönderi tarihi:

günaydın denizkızı :hug: sesine ses veren var gördüğün gibi..sen hep gel :)

 

Bütün şeytanlarımı

Yaktım, içimin cehenneminde

Gel.

Bir daha göremeyecek olmak

seni,

bütün kinime

Bedel...

Gönderi tarihi:

gelmez miyim hiç? :clover:

 

Sana Birşey Olmasın

Günahları gönder

Bana küçük sevinçler ver

Hataları boşver

Dert olur

Unutamazsan eğer

 

Seni benden

Ne bu şehir ayırır

Ne de ecel

Yüreğim en fazla

Dil yarası acıtır

Bu sevdaya

Hangi yaban eller

Gelir uzanır

Kendine iyi bak

Sana birşey olmasın

 

Yüreğim darda

Aklım firarda

Sebebim olur ölüme

Ayrılığın

 

bu şarkıyı dinliyordum canem cok güzel degil mi?

Gönderi tarihi:
insan inanmak istemiyor ama gerçek her zaman peşinde olduktan sonra inanmaktan başka çareside kalmıyor sanırım..zuhal olcay söylüyordu bu şarkıyı..

 

Yeni tanıştık belki de

Ama kimbilir belki de hep vardın

Eşlik ediyordun sessiz ve sinsice belki de

Şimdi şimdi anlıyorum

Kurnazca ayırdın beni belki de

Lime lime savurdun sevdiklerimi

Belki de

 

Yalnızlığım

Yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin

Yalnızlığım kanımsın canımsın

Sen benim çaresizliğimsin

 

Yalnızlığım

Bugünüm yarınım

Sen benim hüzünlerimsin

Yalnızlığım

Tek bilebildiğim sen benim

Vazgeçilmezimsin

 

Senin olmamı istedin

Ama belkide bir aşık gibi

İnatla bunca zaman kendine sakladın

Belki de bir tohum gibi serpildin

Filizlendin ben oldun belki de

Yatağımı bile paylaşabilmek için

Benimle ..

ama bu benim en sevdigim şarkılardan birisi :clover:

Gönderi tarihi:

Gelirsem biter Aşk !

 

Düş'tüm, dedim elinin tersinde.

Hayır dedi, kesince.

Düş olsan, fark etmezdim seni !

 

Sevgim sana güç veriyor mu, diye sordum.

Başını çevirdi, yüzünde kalmamış takatle.

Hayır dedi, inatla !

Öyle olsa, yıkılmazdım her 'Seni Seviyorum' deyişinde !

 

Özledin mi beni, dedim.

Sustu !

Nefesini en derinden aldı ve,

Özlenmez mi, dedi !

 

Git dedim !

Git !

Sen kalınca genişliyor bu dünya ve kayboluyorum uçsuz bucaksızlığında !

Hayır, dedi, sertçe!

Gidersem, kahraman olurum!

Kalırsam, senin!

 

Küserim, dedim, kırılgan çocukluğum sitemimde.

Hayır, dedi gülerek..

Küsmek, susmayı göze almaktır.

Ama sen korkarsın kendi sessizliğinden ve susamazsın!

 

Gel, dedim, o zaman!

sesim fısıltı gürültüsünde.

Gel..

Durdu!

Hayır, dedi,

GELİRSEM BİTER AŞK !!!

 

 

 

 

KAHRAMAN TAZEOGLU

Gönderi tarihi:

Öyle bir an geldi ki; artık hep hasret kokuyordu yağan yağmurlar... Gülmek

nedir bilmiyordu içimdeki çocuk; yaşamak ağır bir yüktü omuzlarında; ne

sevdiği yağmurlarda ıslanmak istedi ne de yaşamak!

 

 

Yüreğim, yaşayan bir ölüydü; kime sarıldıysam hüzün bulaştı ellerine; oysa

onlar hüznü bilmezlerdi. Ve bir dağ başı ıssızlığı gibi gömüldüm içime.

 

 

Kendimde eğer ki bulamıyorsam yaşama gücünü, neye yarar ki çabalarım? Ve her

uykuya dalışlarımda ne kadar çok istedim bir daha hiç uyanmamayı.

 

 

Ölümlerini yakıştaramadıklarım birer birer çıktığında hayatımdan; her biri

kendince bir boşluğu bırakıp gitti ardında. Yaşama sevincim, onlarla

birlikte karıştı toprağa. Birbirinin aynısı olan günler, bitmeyen

sancılardı...

 

 

Mühürleyip dudaklarımı, tıkayıp kulaklarımı ve kapamayı denedim gözlerimi.

Buna rağmen içimdeki sessizlik büyüdükçe büyüdü; yazmak da yetmedi; yetersiz

geldi kelimeler ama yine de en zoru kendimi hiç bulamayışım...

 

 

Kaç kişi için anlamı vardı ki varlığımın ve kaç kişi için sığınacak bir

limandı bu yüreğim?... Söylemesem, yazmasam ben de herkes gibiyim işte;

sağır, dilsiz ve kör.

 

 

Ölümlerini yakıştıramadıklarım, birer birer çıktığında hayatımdan; ne

bırakılan boşlukları doldurabildim ne de o boşlukları birileri...

 

 

Ben her gün öldüm öldüm dirildim ama bu yüreğim yaşıyor senin için...

 

 

alıntı

Gönderi tarihi:

BATI TOROSLAR'DA BİR ÇOBAN ÜMMET*

 

*(Bu ülkede saklı kalmış çileli bir hayatın öyküsü)*

 

Batı Toroslar'da bir Çoban Ümmet.

 

Yaşlı ana, hasta kadın ve kendi.

 

Oğul evde yatalak.

 

Yatalak da ne ola?

 

Peki, genç oğul niçin yatalak?...

 

** * **

 

Köyleri bir dağ köyü.

 

Her işlerini kendileri görmek durumundalar;

 

Tarla-tapan, iş-güç, pazar-davar, kır-kımaç…

 

Çocuklarını askere gitmeden evlendirmeleri de bu yüzden.

 

Büyük oğlan askerden dönmeden daha, küçüğü de gider.

 

Bir an önce teskereyi alıp köyüme döneyim diye de hiç izin kullanmaz…

 

Karda-kışta, çamurda-buzda, ıslakta-ayazda fena üşütür ağabeyi.

 

Zemheri ayazında düşer Munzur çayına.

 

Cehennem deresinde koşar hainlerin peşinden.

 

Aç, susuz, bitkin ve terli.

 

İflas eder ciğerleri…

 

Fazla da yaşamaz köye dönünce.

 

Aniden yığılıverir, işyerine gelince…

 

** * **

 

Neden sonra döndüğünde küçük oğlan;

 

"Ağam ortalıkta gözükmüyor. Yoksa şehre çalışmaya mı gitti?" diye sorar.

 

"Senin ömrün uzun olsun be oğul" der, etraftaki büyükler.

 

Onlar böyle derler demesine de;

 

İnme mi derler, felç mi, yoksa nüzul mu?

 

Doktorların "paralizi" dedikleri şey mi?

 

Her neyse, gidiverir dizlerinin dermanı ve iniverir oracıkta.

 

İşte o gün bu gündür oğul evde yatalak.

 

Siz deyin ki; kötürüm…

 

** * **

 

Batı Toroslar'da bir Çoban Ümmet.

 

Yaşlı ana, hasta kadın ve kendi.

 

Oğulların yadigarı torunlar köyde bakıma muhtaç.

 

Dert dert, çile çile üstüne.

 

Ümmet'in başında iki tel saç, yengenin ağzında da ikiceğiz diş kalmış.

 

Yaşlı ana da son günlerini sayıyor.

 

Gülüyor, her şeye rağmen yüzleri.

 

Hele de bir yolu oralara düşen birileri oldu mu, değmeyin keyiflerine.

 

Tanrı misafiri sayarlar, dağlara çıkıp gelen her kulu.

 

Neyi var nesi yoksa döker gelenlerin önüne.

 

İşte gönlü geniş Anadolu insanı bu…

 

Kadim dostları Torlakon'un yaylaya gelmesine pek bi sevinirler.

 

"Günah-vebal" arıtırlar boynuna; eğer pırasa bükmesi ikramını geri

çevirirse.

 

Heybesindeki azığı paylaşmak en güzel duygudur Onlar için.

 

Binbir çile içinde bile yüzleri gülen bu canlara bakarım da,

 

gülümsemeye çalışırım; gözyaşlarımı kaçırarak…

 

Ben de zaten "sulugözlü" bir deliyimdir;

 

bahane buldum mu ağlarımL…

 

Tek geçim kaynakları koyunlarıdır.

 

Yaylanın havasını da paylaşırlar onlarla, suyunu da, hayatı da.

 

Hani şu "çobanı da, kurdu da, çoban köpeğini de besleyen" zavallı koyunlar…

 

Kuraklık yüzünden ne ot bulunabiliyor köylerde ne de saman.

 

Onun için de yaylaya çıkmak zorunda oluyorlar.

 

İnsan yüzüne aylarca hasret kalıyorlar.

 

Kötülük nedir bilmiyor; her şeyi iyi yandan görüyorlar.

 

Kendi dertlerini unutuyor; memleketin geleceği için akıl yoruyorlar.

 

Dağların gecesinde alaca baykuşların seslerini yorumlamaya duruyorlar.

 

Bilmem kaç kerede dağların koyaklarında kayıp kuzuları arayan sığırtmaç

çocuğa seslendiğini düşünüyorlar;

 

"Yusuuuf! Kuzuları buldun mu leeyyn?!!!..."

 

Yusuf kuzuları bulamadıysa yardım etmeyi düşünüyordur baykuşlar.

 

Hem, gözleri ormanın zifiri karanlıklarında gizlenenleri bile iyi görür

değil mi?

 

Üstelik, bir küçük çocuğu azar yemekten kurtarmak büyük sevap olmalıJ…

 

Issız dağlardaki daimi komşuları da karşı yaylada konaklayan Yörük Osman.

 

Ara sıra ünner(seslenir) karşı yamalarda koyun gezdiren Osman'a Ümmet:

 

"Osmaaan!... Canavar ne yanda, ne yanda?!..."

 

Cevabı gecikmeden gelir yankılanarak:

 

"Dört bi yandaa, dört bi yandaaa!!!..."

 

"Canavar" düşmanı ifade eder;

 

Hani şu (su uyusa bile) uyumayan düşmanı.

 

Hep gaflet anını, zayıf yanını gözetip duran düşmanı.

 

Dört bir yanı düşman tarafından kuşatılmış Anadolu yaylasında yurt kuran

Türk insanının her dem uyanık olması gerektiğinin bilincinde; Osman da,

Ümmet de…

 

Onlar, ülkeyi yöneten çobanların halini merak ediyorlar.

 

"Bize hesap sorun!" diyorlar.

 

"Geçen yıl kaç koyun vardı, bu yıl kaçı var?... Kaç kuzu doğdu, kaçı

hayatta?... Kaçını ihtiyaç için sattık, kaçını bıraktık?... Kaçı kayadan

düştü, kaçını yılan soktu, kaçı kanyaşından zehirlendi?... Kaçına yıldırım

çarptı, kaçını canavar kaptı?... Sorun bütün koyunların hesabını bize.

 

Akbabalar yesin leşlerimizi; eğer bir tek koyunun hesabını veremezsek bile.

 

Biz koyun çobanıyız ve koyunlardan hesap veririz.

 

Vatan için yetiştirdiğimiz oğullarımızın nerelerde askerlik yaptığını da

gururla söyleriz.

 

Ülkeyi yöneten Ankara'daki çobanlardan hesap sormak da en doğal hakkımız."

diyorlar…

 

"Geçenlerde bir yürüyüş öbeği geldi Ankara'dan" diyor Ümmet ve devam ediyor:

 

"46 Kişiydiler. Zirve yürüyüşü için gelmişler. O gün de koyunlardan biri

kayaya çarpmış, ayağı kırıktı. Bir koyunun bizim için ne kadar değerli

olduğunu bilirsin. Her şeyi hayra yorayım dedim. Bu koyun, bu

misafirlerimizin nasibidir; kesivereyim de gönülleri hoş olsun. Hem bu

vesileyle sadakamız olur, bir bela kovulur diye düşündüm. Dallardan

kestikleri şişlerle kendilerine bir güzel ziyafet çektiler. Geride

bıraktıkları çer çöpü de "Yörük"le beraber temizledik…

 

Onlara; Ankara'da neler oluyor gençler? Memleket nereye doğru gidiyor? diye

bir iki soru sorduğumda;

 

'Bizim siyasi işlere aklımız ermez. Biz dağlarda yürüme işinden anlarız.

Nerelere urgansız çıkılmaz; hangi zirvelere ne malzeme gerekir, mola yerleri

nereleridir onları hesaplarız' diye cevap verdiler… 'Memleketi satmışlar

dayı, satmışlar!' dedi bir diğeri de.

 

İyi de evlatlarım, memleket satılırken sizler nelerle meşguldünüz? Vatanın

dağı taşı satıldığı zaman sizler hangi patikalarda özgürce

dolaşabileceksiniz? Kekik kokulu hangi yaylaların havasını ciğerlerinize

çekebileceksiniz?... Duyduğuma göre Kocapınar suyunu bile gavura satmışlar.

Peki gavur yarın çıkar da 'Bu suyu sizlere değil, kendi

dindaşlarıma-soydaşlarıma satacağım' diyecek olursa, sizler hangi pınarın

suyunu içebileceksiniz?... Görüyorsunuz ki kuraklıktan her yer cayır cayır

yanıyor. İklimler alt üst olmuş durumda. Gelecek savaşların en önemli

nedeninin de susuzluktan olacağını bas bas bağırıyorlar. Zaten her şey de

ayan beyan ortada. Aklımızı başımıza almazsak, bize emanet edilen bu güzel

vatana sahip çıkamazsak, ne sizlerin özgürce yürüyüş yapacağı dağlar, ne de

bizlerin koyun yayacağımız yaylalarımız kalır. Ben sizlere soruyorum; sizler

de gidin Ankara'daki çobanlara sorun, diye uyardım…"

 

** * **

 

O böyle söylüyor. Okuma yazması olmasa da O her şeyin farkında.

 

Bu ülkede duyulmamış bir hayatın baş kahramanı O.

 

O hem yoksul, hem de çile demeti.

 

Batı Toroslar'ın Çoban Ümmet'i.

 

Yaşlı ana, hasta kadın ve kendi.

 

Oğul evde yatalak…

 

*30 Temmuz 2007*

 

*TORLAKON*

Gönderi tarihi:

Bir tebessümle başlıyor güzellikler.

Gözlerini kapat hayatın seslerini dinle.

Yeni bir gün,her yeni gün seninle birlikte var.

Hisset tüm hissetmek istedikleri.

Yaşa hayatı istediğin gibi

Gül gülebildiğin kadar

Unutma ki hayat gülümseme ile güzel..

yüzünüz daima gülsün

 

 

GÜLÜŞLERİNİZ GÖZLERİNİZE IŞIK OLSUN.

alıntı

Gönderi tarihi:

Beşike Hadisesi*

 

 

*******, hangi üç asır, hangi asır,

Tuna ezelden Türk diyarıdır.

Bilinen tarih söylememiş bunu,

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,

Dinleyin sesini doğan tarihin,

Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.

Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,

Avrupa' nın Alpler' inde Oğuz torunları,

Doğudan çıkan biz, batıda yine biz;

Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.

Hep insanlar kendini bilseler,

Bilinir o zaman ki hep biriz.

Türk sadece bir milletin adı değil

Türk bütün adamların birliğidir.

Ey birbirine diş bileyen yığınlar!

Ey yığın yığın insan gafletleri!

Yırtılsın gökteki gafletten perde,

Hakikat nerede?*

 

 

*Mustafa Kemal Atatürk*

Gönderi tarihi:

Üvercinka

 

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye

Lâleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız

Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun

Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez

Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma

Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler

Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının

Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Bütün kara parçaları için

Afrika dahil

 

Senin bir havan var beni asıl saran o

Onunla daha bir değere biniyor soluk almak

Sabahları acıktığı için haklı

Gününü kurtardı diye güzel

Birçok çiçek adları gibi güzel

En tanınmış kırmızılarla açan

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü

Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez

Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek

İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar

Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar

Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası

Kalanalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki

Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok

Aklıma kadeh tutuşların geliyor

Çiçek Pasajında akşamüstleri

Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor

Bütün kara parçalarında

Afrika hariç değil

 

Cemal Süreya

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.