Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 17 yıl Ama Hiç Aglamadim . Gözleriniz geçti yine Adinizin geçemedigi bu siirden Ve çatlamis haritalari geçti sehirlerin Ellerimi haritalarda Kaybettim Içimde bir yigin hirsiz Içimde bir dolu tikirti Kendimden sesimi çaldilar dudaklarimin bittigi yerde gözlerim kaldi Ama hiç aglamadim. Aglamadim Eksilttim kendimi Benim dudaklarimdan düsüp kirildi Bütün kadin ve sokak isimleri Içimde onca yalanci kus Içimde bir avuç cam kirigi Hep ayni bozuk ritm bu Ayriligin esrik sarkaci Tik...tak...tik...tak.. . Sahan Çoker
Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 17 yıl Yazar Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim İmrendiğin, öfkelendiğin Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim Yani yaşamışlık sandığın Geçmişim Dile dökülmeyenin tenhalığında Kaçırılan bakışlarda Gündeliğin başıboş ayrıntılarında Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin. Yaz başıydı gittiğinde, ardından, Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum. Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum. Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine Çerçevesine sığmayan Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu. Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma. Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? 'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda. Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını Takvim tutmazlığını Aramızda bir düşman gibi duran zamanı Daha o gün anlamalıydım Benim sana erken Senin bana geç kaldığını. Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri. Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı. Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk. Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık. Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. Şimdi biz neyiz biliyor musun? Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz. Birbirine uzanamayan Boşlukta iki yalnız yıldız gibi Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız Ne kalacak bizden? Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden Bizden diyorum, ikimizden Ne kalacak? Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz. Kış başlıyor sevgilim Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan Oysa yapacak ne çok şey vardı Ve ne kadar az zaman Kış başlıyor sevgilim İyi bak kendine Gözlerindeki usul şefkati Teslim etme kimseye, hiçbir şeye Upuzun bir kış başlıyor sevgilim Ayrılığımızın kışı başlıyor Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime. Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak.... Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar, Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, Çağrışımlarla ödeşemezsiniz. Dışarda hayat düşmandır size İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz Bir ayrılığın ilk günleridir daha Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup Kulak verdiğiniz saat tiktakları Kaplar tekin olmayan göğümüzü Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz Bakınıp dururken duvarlara Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek, Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya Kendimizi hazırlar gibi. Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken, Ve kazanmış görünürken derinliğimizi Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar Göremeseniz de, bilirsiniz Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar. Bana zamandan söz ediyorlar Gelip size zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onalar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler. Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır. Zaman alır sizden bunların yükünü O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir. Gün gelir bir gün Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide O eski ağrı Ansızın geri teper. Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmissinizdir. Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Günlerin dökümünü yap Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini Kim bilebilir ikimizden başka? Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış Bir ilişkiyi, duyguların birliğini, Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Bunlar da bir işe yaramadıysa Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda. Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden İkindi yağmurlarını bekleyen Yaz sonu hüzünlerinden Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim Geçti her cağın bitki örtüsünden Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından Bakarken dünyaya Yangınlarla bayındır kentler gibiyim: Çicek adlarını ezberlemekten geldim Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların Unuttuklarını hatırlamaktan Uzun uzak yolları tarif etmekten Haydutluktan ve melankoliden Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden Duyarlığın gece mekteplerinden geldim Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim. Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Yaram vardı, bir de sözcükler Sonra vaat edilmiş topraklar gibi Sayfalar ve günler Işık istiyordu yalnızlığım Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden. Karardı dizeler. Aşk...Bitti. Soldu şiir. Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde Ask yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım. Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır: Eksiliyorduk Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim Her otelde biraz eksilip, biraz artarak Yani çoğalarak Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında Ağır ve acı tanıklıklardan Geçerek geldim. Terli ve kirliydim. Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları Ve açık hayatları seviyordu. Buraya gelirken Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri... panayır yerleri... Ölü kelebekler... Ölü kelebekler... Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim. Adım onların adının yanına yazılmasın diye Acı çekecek yerlerimi yok etmeden Acıyla baş etmeyi öğrendim. Yoksa bu kadar konuşabilir miydim? İpek yollarında kuzey yıldızı Aşkın kuzey yıldızı Sanırsın durduğun yerde Ya da yol üstündedir Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı. Aşkın bir yolu vardır Her yaşta başka türlü geçilen Aşkın bir yolu vardır Her yaşta biraz gecikilen Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler Gözlerim Aşkın kuzey yıldızıdır bu Yazları daha iyi görülen Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler İlerlerim Zamanla anlarsın bu bir yanılsama Ölü şairlerin imgelerinden kalma Sen de değilsin. O da değil Kuzey yıldızı daha uzakta Yeniden yollara düşerler Düşerim Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler Yaşamsa yerli yerinde Yerli yerinde her şey Şimdi her şey doludizgin ve çoğul Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi Şimdi her şey yeniden Yüreğim, o eski aşk kalesi Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden Dönüp ardıma bakıyorum Yoksun sen Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren. MURATHAN MUNGAN
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2007 17 yıl Mor zambaklar . At üstünde çok yol gidildi. Kan ekecek topraklar sekilsiz Ve yeni yetme ayriliklar peydahlanirken Karanlik seçildi Yakada mor zambaklar Kadinlardan geçenler silahlari sevdi Kaç gece yalniz Kaç düs sahipsizligi ögrenirken Düsenler bakiyordu göge Yasi büyük olan; Simdi saçlari sari çocuklar agliyordur Baba bana kizdi kardesim Ona kizar misin? Yavrum kötü söz yok. Kötü sarkilar da Kâgit kalem elde Düsmek yok zulmün ardina Kapadi gözlerini Küçük gözlü olan; Annem de sicak yapmistir ekmegi… Sesi nasil derinden geldi Ana yüregi iste Düsünüyordur sicak yerde Oysa ölüm suramda Bir göz kapanmasi yakinda Yüzü yarali olan; Bu aciyi söylemislerdi Suyun kenarinda ah canim Nasil da özledim gözlerini Aklimi alan sözlerini Kokunla gelip giden nefesi Bu ses ayriliga dair Oysa ne çok öpecektim Ne çok koklayacaktim gözlerini Bilesin sevdigim Nefesim yetmedi Uzunca olani Ekinlerin sarisini görmek yokmus Yagli ekmekle tarlaya gitmek Domatesi dalinda sevmek Çesme basinda esmer kizi görmek. Ne aci su son dakikalar Artik göreceklerim de olmayacaklar Yagmur yagiyordu Ilik sesiyle soguk bir el degdi alinlarina Bu sözler nasil da karanlik Ve uzakta bir isik ‘07 . Zafer Zengin Etnika
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2007 17 yıl Unuttum . Her zaman yanimizda olacak kadinin her yerde yaninda olmaya ant içtigimiz üç ayakli dünya adaletiydi sevdamiz; sen, ben, gölgen-gölgem.. Uçurtmanin ucuna baglanmis ipi tutan el… (degil) … Baglanmis ipinin ucundan tutulan bir uçurtma.., bulutun kabartmalarina teget kus bakisi kararsizliga yürüyen adin, adim, adim adim.. Ben durgunluga söz kesmis bir gölüm.., kilim, çamurum, yatagimda yumusak ölüm.. Korkumdan kaçmiyorum ve aciyorum sana, bana, baktikça... ………………………… Unuttum.., nasil sevilirdin sen..(?) nasil severdim seni..(?) . Yalçin Giray Kaya .
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2007 17 yıl Köyünü Birakanin Agidi . Gördüm Bilirim Gülümser cefayla ölenler Yüktür cesetleri cellatlarina Ve sevdiklerinden uzak Mezarsiz gömülenler Gözleri yari örtük Günesle dönerler Kir lalelerine Vay bana! Sevdiklerim mezarsiz Mezarlarim issizdir! Bilirim Süsüdür saçi kadinin Uzatilir Sevdaya, duvaga ve kefene Örtmez akli Kestim örgülerimi gömdüm Bahçeme Duvagimin ve sevdamin Kalsin izi Kefenim kimbilir nerde Deger topraga Ah! Sesim bana düsman Uykum yabandir . Sennur Sezer . . Ezilmedim . anlatamadiklarimin altinda ezilmedim bu kez kahretmedim anlamsiz gelen güne yeni anlamlar yükledim yasamima senden arta kalanlardan yeni baslangiçlar yaptim sonlanmaya hazir 10-11-2000 . Riza Aslan . .
Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 17 yıl Yazar sevgili zates şiirlerin ve sen bu sayfanın gerçek sahibisiniz bayramının güzel geçmesi dileğiyle sevgiler saygılar dostum bu sana Dil söylerse gönül susar, gönül susunca, dil zehir kusar. Söz dinleyen âlim, susan sâlim olur. Kimin azsa sözü, açılırmış kalb gözü. YÜREK SÜRGÜNÜ" YAZMAYA KARAR VERELİ DE, BAŞLAYALI DA GÜNLER OLDU. YASTIKTAN BAŞKASIYLA HEMHAL DEĞİLİM ARTIK. ANLATAMIYORUM; ANLATABİLSEM, BELKİ ANLAŞILACAK. FAKAT SANIRIM YİNE EN KÖTÜSÜ DE BU OLACAK. ANLAŞILMAMALI İNSAN, ANLATMAMALI KENDİNİ. YAVAŞ GİDİYOR, HIZLI YORULUYORUZ. AMA YAZMALIYIM ÇOK GEÇ OLMADAN YA DA ERKEN KALMAMALIYIM ONA. HANGİ YENİYLE KANDIRABİLİRİM KENDİMİ? BUNU DÜŞÜNMELİYİM. VE BEKLEMELİYİM. EN ÇOK DA BÖYLE ÖĞRENDİM SABRI. BENİ SINAYAN TANRI, SONUNDA SABRIMIN ÖDÜLÜNÜ DE İSTERİM. GİTMELİYİM.
Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 17 yıl YANLIZLIK ÖÜM BOYU geçmişin ağırlığından olsa gerek yastığıma sarılışım. kamp kurmuş kanım ve bedenim. gizli bir bahçedir oysa cennet. gözlerimin arkasında. mutluluk mu? müebbete mahkum. göz değmesin diye gözbebeklerime. egemen oldu güneşin asi bakışlarına korkularım. emziririm o yüzden onları yalnızlığımın göğsünde. ki saklı dururlar hep karanlığın gölgesinde. yalnızlığımla koyarım yastığıma başımı her geceye. ve her güne yalnızlık senfonisi eşlik eder. etraf kalabalık, arkadaş çok, hayat güzel. ben yalnız. herkes yalnız. yalnızlık ömür boyu, yalnızlık ölüm boyu.
Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 17 yıl Sis İki şehri var gecenin, biri gözümde tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur gibi çöken siste, bana bu uykusuz şehri niye bıraktın, göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin, gece değil istediğin hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin; gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır, ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir, öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak, sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim : Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz, biri sis içinde kirpiklerine kadar açık, bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile, gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye ? Haydar Ergülen
Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 17 yıl sevgili frozen bu güzel sözleri ve iltifatını hakketmediğimi düşünüyorum sen varsın diye burası güzel bayramını yürekten kutluyor ve hayırlı olmasını diliyorum nice mutlu bayramalar yaşaman dileğiyle Şimdi git.. Say ki, seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik.. Say ki, gece mektuplarını, en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik.. Say ki, sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber beklemedik.. Sen git.. Ben gelemem bu yürekle.. Ya da kal.. Eylül yağmurlarını bekle.. * *Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Saçlarıma ak düşmemiş halimle.. Sen yaşlardayken.. Onsekizimde, yirmimde.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Kaldırımların ıslak ve temiz haliyle.. Yaşlı yüzüm delikanlı yüreğimle.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Aşksız geçen onca yılı yakacağım.. Sevda alevinde kendi ellerimle... * *Şimdi git.. Say ki, seninle sahildeki çardakta hiç dondurma yemedik.. Say ki, oturup konuştuğun yaşlı ve yabancı bir adamdı.. Ve sevdadan hiç söz etmedik.. Say ki, hiç gülmedik.. Aynı şeyleri sevmedik.. Ve yağmurdan sonra beraber yürümedik.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Kimse bilmeyecek, herkesten gizleyeceğim.. Yağmurdan sonraki toprak kokusu olacak havada.. Seninle gökkusağının altından geçeceğim.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Ve seni sevdiğimi kimseye söylemeyeceğim.. Belki bu dünya gözüyle gördüğüm son yağmur olacak.. Islak kaldırımlarda sırılsıklam yürüyeceğim.. Ben seni yağmurdan sonra seveceğim.. Ve bir gün ölürsem yeşil gözlerinde öleceğim*..... alıntı
Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 17 yıl Bir küçük çiçekle kandırılabilirim şu sıralar. Bir tek papatya, bir kır menekşesi ile örneğin Bir kaç satır şiire tav olabilirim Bir gamlık notayla artar sevincim Bir parça güneşle kandırılabilirim şu sıralar Gündoğumu, günbatımı fark etmez Bir oturumluk deniz kenarına tav olabilirim Rüzgârlar beni üşütmez. Bir kaç damla yağmurla kandırılabilirim şu sıralar Üstelik şemsiyeler evde unutulmuş Bir bardak sıcak çaya tav olabilirim Üstüm başım henüz yeni kurutulmuş. Bir tutam sevgiyle kandırılabilirim şu sıralar Fazlasına öykünmeden Bir kaçamak bakışa tav olabilirim Belki bugün, gün bitmeden ne dersin alıntı
Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 17 yıl *Aşk sadece masallarda yaşanır dediler, Ben de bir masal yaşadım... Belki de bunun içindi bu kadar güzel olması... Nasıl istiyorsak öyle yazdık çünkü, kuralları yoktu, bilindik cümleleri yoktu... Kendi dilimizi, kendi kurallarımızı bulduk zamanla... Başkalarının anlamasını, onaylamasını beklemedik, istemedik de zaten bunu... Sadece sen ve ben vardık bu masalda... Bir sonu olmayacağından, kötü kalpli cadılara da gerek duymadık, uzak ülkelerden gelip bizi kurtaracak şövalyelere de... Sadece sen ve ben.... Yazdık ve yaşadık... Aşk sadece masallarda yaşanıyordu çünkü... Öyle dediler... Mavi bir ülke kurduk önce kendimize... Herkesin bildiği, tanıdığı bir yeri bir ülke yaptık, bir masal ülkesi... Herkesin evi vardı bizimse bir masal ülkemiz... Orada yaşadık bu sevgiyi... Belki ondandı her şeyin sihirli oluşu... Gerçeğin içinden hiç çıkmadık aslında ama, o gerçekliği de yaşamadık... Hepsi çok güzeldi... Sen, ben, biz, masalımız, ülkemiz... Hep gökten üç elma düşeceğinden korktuk... Kaçınılmaz bir son gibi bekledik bu masalın sonunu da... Ama unuttuğumuz bir şey vardı... Biz yazıyorduk bunu... Bu bizim masalımızdı... Aşk sadece masallarda yaşanırdı... Biz istediğimiz sürece, bu masalda bu aşk hep yaşanacaktı... Aslinda herkesin bir ulkesi vardir… Ama cogu kimse ulke sahibi oldugunu bile bilmiyor… alıntı
Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 17 yıl ADIMLA NASIL BERABERSEM * ** hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan koşar gibi yürüyüşün karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın karanlık boşluklarında akıp giderken zaman adımla nasıl berabersem öylece beraberiz seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz ve sonra her zaman her ölümlüye aynı şartlar altında kısmet olmıyan gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın ATTİLA İLHAN
Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 17 yıl Merhaba gülen gözlü arkadaşım dudağındaki tebessümü kaybetmemissin daha. Ne güzel dünyaya gülen gözlerle bakabilmek ve insanlara tebessümler saçabilmek senin gibi. Biliyorum üzülüyorsun donuk gözlerle karşılaşınca. Ne yapalım arkadaşım herkes senin gibi olamaz. Duyabiliyorum hayır olmalı dediğini. Haklısın arkadaşım aslında bütün insanlar senin gibi olmalı. Bilseler bir tebessümle neler yapabileceklerini; bir çocuğun gözlerindeki ışıltıyı bir tebessümle nasıl görebileceklerini, sıkıntılarla dolu bir insana nasıl dünyaları vereceklerini bilseler ve gülen gözlerin buzları nasıl erittiğini, kalpleri nasıl birleştirdiğini bilseler. Eminim onlarda senin gibi olmak isterlerdi. Ve sevgi saçıyorsun gülen gözlerinle arkadaşım. Saf ve hiç bir beklentisi olmayan bir çocuk gibi. Hayır arkadaşım sevgi sadece sevgiliye duyulmaz. Sevgi evrenseldir. Hiç kimse altın yığınları gibi kasasına kilitleyemez onu. Onun yeri kalplerdedir. Bir annenin kalbindedir onun yeri çocuğuna verebilmek için, onun yeri bir bahçıvanın ellerindedir sevgi tohumları saçabilmek için... Evet sevgi her yerdedir. Yeter ki sen onu bulmak iste. Sevgiyi bulmak kolay, zor olan onu elinde tutabilmekte. Unutma arkadaşım sevgiyi duyabilmekle de iş bitmiyor. Sevgiyi göstermekte gerekir. Hayat kısa arkadaşım bugün olan yarın yok. Sevgiyi göstermek beklemeye gelmez, yarın çok geç olabilir. Elindekini kaybetmeden kıymetini bilmelisin. Biliyorum arkadaşım bana hak veriyorsun. Şimdi koş sevdiğinin yanına, önce ona gülen gözlerle sımsıcak bir gülümse ve kelimelerin gücünü kullanarak bir kelimeye bin anlam yükle ya da "Seni Seviyorum" deyiver - içinden geldiğince - en sıcak sesinle. Hayır bunlar komik şeyler değil arkadaşım. Seni seviyorum anne, baba, kardeşim, arkadaşım, vs. demek komik değil. Bu senin gibi bütün canlılara karşı sonsuz bir sevgi duyan bir insan için hiç de zor değil sadece biraz cesaret arkadaşım. Bu yalnızca yüreğinin buz kapladığını, taşlaştığını zanneden insanlara biraz zor gelecektir ama onlarda senin gösterdiğin cesareti gösterdiklerinde, kalplerinde sevgi kıpırtılarını hissettiklerinde ve ağlamayı öğrenebildiklerinde inan her sey onlar için ve bütün insanlar için daha güzel olacak. Evet arkadaşım gülmek varken surat asmak niye, güldürtmek varken ağlatmak niye, güzel sözler söylemek varken kalpleri kırmak niye? Hayat çok kısa arkadaşım ve bu dünyadaki hiç bir şey kırılan kalplere değmez. Şimdilik hoşçakal arkadaşım yine gel. Yanına senin gibi gülen gözlü, yüreği sevgi dolu insanları alıp yine gel olur mu? Beni fazla bekletme çünkü yarın burada olamayabilirim. -- *GÜLÜŞLERİNİZ GÖZLERİNİZE IŞIK OLSUN. alıntı
Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 17 yıl Seni Seviyordum - İclal Aydın * *Sana uzak kentlerden birinde* *Zamanın bir yerinde* *Seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi* *Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi* *İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri* * * *Seni seviyordum ve senin haberin yoktu* *Saçlarını izliyordum uzaktan* *Kulağının arkasına düşüşü ve burnun* *Herkesten başkaydı işte* *Güldüğün zaman yukarıya bakardın* *Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı* *Ne güzeldiler* *Sen bilmiyordun ben seni seviyordum* *Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler* *Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu* *Geri dönüyordu çoğalarak* *Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi* *Herşeyi erteleyişim oluyordun* *Kalp ağrısı oluyordun* *Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun* *Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk* *Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyor* *Ve bazen, tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk* *Cesurduk* *Ufuk çizgisi maviydi, günbatımı hep turuncu* *Ve kırmızıydı bütün karanfiller* * * *Ben seni seviyordum sen bilmiyordun* *Sevinçlerim oluyordun ara sıra* *Sen hiç bilmiyordun* * * *Sonra herhangi biri oldun* *Bütün sevinçlerim bittikten sonra* *Yağmurlar yağdı serin haziran akşamları* *Derken birgün uzaktan gördüm seni* *Saçların bana inat başın herşeye meydan okuyarak* *İşte yine aynı* *Kalbimi acıttın her zamanki gibi* *Değiştik sanıyordum. ve sen yine bilmiyordun* * * *Şimdi bunları anlatsa sana birileri* *Kimbilir* *Yada boşver* *Bilme en iyisi*
Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 17 yıl Yazar sevgili radyam şiirler çok güzel teşekkür ediyorum ve zates güzel dileklerin için teşekkür ediyorum.. ve şiirde söylediği gibi korkmamalı çekinmemeli insan geç olmadan söylemeli sevdiğini..seni seviyorum dostum iyiki varsın.. suçumuz neki diye sormadık hayata sen orda ben burda en çabuk eksilme bu ya ufalanmak azar azar ya bitmek temelli ve sonra hayat isterse yeniden yeniden hayat aşk ve ölüm dedik..
Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 17 yıl Yazar bu dünya soğuyacak günün birinde hatta buz dağı yahut ölü bir bulut gibi değil boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız şimdiden çekilecek bunun acısı duyulacak mahsunluğu şimdiden. ben böylesi sevilen bir dünyada yaşadım diyebilmen için..
Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 17 yıl Sana Yar Diyorum Yaram Kanıyor Bitti sanmıştım, unuttum demiştim, ömrümün geri kalanını sensiz geçirebileceğim fikrine bile kendimi inandırmıştım!... En büyük yalan, insanın kendine söylediği yalanmış geç anladım. Kaleminden çıkan birkaç cümleyle gözlerimin karşılaşması, yüreğimin seni yeniden hissetmesi, beynimin içine kazınan kare kare resimlerin ve kalabalıklar arasında yaşadığım başıboş dalıp gitmelerim!... Seninle yaşadığı bir günü, tüm geçmişine ve geleceğine denk tutan bir ruhu, mahşere kadar taşımak zor gelecek biliyor musun?... Öyle ya bir yağmur da, bir göl kenarında, gözlerinden içtim yağmur ve gece kadar yoğun şarabı ben!... Gece senin derinliğindir ben de, yağmur benim yüreğimin sağanakları... Aklıma düşmeye gör, en fırtınalı denizde yolunu kaybeden en acımasız dalga olur bakışlarım... Dalgalarımın kayalıklarla buluştuğu an çıkan sesleri duymanı hiç istemem! Canı çok acıyan bir deniz ağlıyor dersin eminim... Seni özledim, anlıyor musun, özledim!!! Gördüğüm her kuşun kanadına gözlerimi koyuyorum, bulunduğun diyarlara gelirler de seni görürüm diye... Sana " yar" diyorum, " yaralarım" kanıyor... Sana "yara" diyorum, tüm sözlerimin öznesi oluyor " yar” a"... Yara giden yolda kocaman bir yaram var!!! Ne diyeyim, yara yardansa akan kanım değil, onun için gözümü bile kırpmadan verebileceğim canımdır!!!..
Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 17 yıl Yazar Sana Yar Diyorum Yaram Kanıyor Bitti sanmıştım, unuttum demiştim, ömrümün geri kalanını sensiz geçirebileceğim fikrine bile kendimi inandırmıştım!... En büyük yalan, insanın kendine söylediği yalanmış geç anladım. Kaleminden çıkan birkaç cümleyle gözlerimin karşılaşması, yüreğimin seni yeniden hissetmesi, beynimin içine kazınan kare kare resimlerin ve kalabalıklar arasında yaşadığım başıboş dalıp gitmelerim!... Seninle yaşadığı bir günü, tüm geçmişine ve geleceğine denk tutan bir ruhu, mahşere kadar taşımak zor gelecek biliyor musun?... Öyle ya bir yağmur da, bir göl kenarında, gözlerinden içtim yağmur ve gece kadar yoğun şarabı ben!... Gece senin derinliğindir ben de, yağmur benim yüreğimin sağanakları... Aklıma düşmeye gör, en fırtınalı denizde yolunu kaybeden en acımasız dalga olur bakışlarım... Dalgalarımın kayalıklarla buluştuğu an çıkan sesleri duymanı hiç istemem! Canı çok acıyan bir deniz ağlıyor dersin eminim... Seni özledim, anlıyor musun, özledim!!! Gördüğüm her kuşun kanadına gözlerimi koyuyorum, bulunduğun diyarlara gelirler de seni görürüm diye... Sana " yar" diyorum, " yaralarım" kanıyor... Sana "yara" diyorum, tüm sözlerimin öznesi oluyor " yar” a"... Yara giden yolda kocaman bir yaram var!!! Ne diyeyim, yara yardansa akan kanım değil, onun için gözümü bile kırpmadan verebileceğim canımdır!!!.. tutuyodum kendimi ama ağlattın beni bu şiirle dostum ...kalbe dokunan kelimelerin gücü.. teşekkür ederim ben bu insanları tanımıyorum bu şehri bu yolları hep kaybediyorum eskitiyorum,tüketiyorum,bitiriyorum herşeyi ve eskiyorum ve tükeniyorum ve onlar çok sevenlerdi sonra gidip savaşta ölenlerden oldular yo yo onlar çok sevmediklerinden böyle kolay öldüler.... şimdi ise şiirleri örümcek ağları bağladı ve insanlar ikiyüzlülüklerinde boğuluyorlardı sevgili bana ölenle ölünmediğini gösterdiler bense kalanla yaşıyamıyorum oysa onlar her gün ölüyorlardı öldürüyorlardı ve yaşıyorlardı sevgili sana anı yaşatmak isterdim ve bir ömür boyu çoşkuyu öğretmek
Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 17 yıl Yazar Yaşamın ufuk çizgisindeyim Ölümle dirimin birleştiği Bir kör noktada... Uzun ve bir o kadar da acı Bir Ömrün önsözünü bitirdim Aklımdan yüreğime köprüler çatarak Yıllar boyunca Tufanlar çağında doğdum Taş taş üstünde bulmamayı bağışladılar bana Ölümü ve acı çekmeyi, Gömülmeyi boğuk Ve dipsiz uçurumlara. Duasız namazlara durdum Günde beş vakit, yumruğumu sıkarak Ben ki, çağdaş dinlerin Sadık bir kuluydum Kahve masalarına haritalar çizerek Kurtarılmış bölgelerin üstünde dingin Cennetlere girmeyi beklerken Mezar taşlarında adımı buldum. Paltomun yakasını ısırarak Marşlar söyledim ağlamamak için Gecenin karanlığında, dünya aydınlansın diye Göğe ağan ateşler yaktım Ve hiç kimsenin öldürülmeyeceği Bir dünyanın tarihine İnsanları öldürerek başladım. Yaşamın ufuk çizgisindeyim... Yağmurlar yağıyor şimdi Kime yağıyor bilmem? Sorular sorular sorular soruluyor Ama yok bir yanıt veren. O zaman deniz ve gökyüzü birleşiyor birden. Öpüşüyor yaşam ve ölüm. Dünyada o iki kere ikilerin her zaman dört etmediğini gördüm Denizin bir derinliği olduğunu, maviden öte Her taşın altında kımıl kımıl Bir gerçeğin durduğunu... Ve ne zaman tarihe yaslanmaya kalktıysam Doğa yalanladı beni Ufkun ardını gösterdi. Tufanlar çağında doğdum Denizleri karalar kapladı, Karaları denizler alıp götürdü. Yıllar boyunca taşlandım Benim adıma konuştular, kararlar aldılar Hükümleri ölümümdü Ama astıkları bütün urganlar, Kurdukları darağaçları Boğdu kendi kendini. O an, bir dağın doruğunda durup, Göz yaşları içinde dünyaya baktım Bir uçurumun önünde gibiydim -Besbelli ki yanıldım Tek kurtulanıyım tufan sonrası şimdi Türküler söyleyerek aşağılara indim Öptüğüm her şey dirildi Adını andığım her varlık gelip karşımda durdu. Yaşamın ufuk çizgisindeyim Denizin gümüşündeyim, göğün aylasında Ben denizi şeçtim Vurmak için bu dünyanın bütün kıyılarına. Daha söyleyecek Çok sözüm var çünkü, Daha yaşanacak nice yaz günü... Ben Akdeniz diyorum ya, Sen kendi adını ver ona Ve o ilk gülüşün olsun Mutluluğun yüz görümlüğü
Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 17 yıl . Simdi Sevisme Vakti . Çiplak heykeller yapmaliyim, Çirilçiplak heykeller Nefis rüyalariniz için Ey önünden geçen ak sakalli kasketli, Yirtik mintanindan adaleleri gözüken Dilenci Sana önce Siirlerin tadini Asklarin tadini Kitaplardan tattirmaliyim Resimlerden duyurmaliyim. resimlerden... Su oglan çocuguna bak Firça salliyor Kokmus manifaturacinin ayagina Dörtyüzbin tekliginden On kurus verecek Seni satmam çocugum Dörtyüzbin teklige, Ne güzel kaslarin var Ne güzel bileklerin Hele ne ellerin var, ne ellerin. Söylemeliyim, Yok Yok... meydanlarda bagirmaliyim. Bu küçük Güllerin buram buram tüttügü Anadolu sehri kahvesinde Kiraz mevsiminin Sevisme vakti oldugunu. Resimler seyrettirmeli, siirler okutturmaliyim Bayginlik getiren siirler Kiraz mevsimi, kiraz Küfelerle dolu pazar. Zambaklar geçiriyor bir kadin. Bir kadin bir bakraç yogurt götürüyor Salliyor boyaci çocugu firçasini Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalanci O biçimsiz bizans sarkisi. Sana nasil bulsam, nasil bilsem, Nasil etsem nasil yapsam da Meydanlarda bagirsam Sokak baslarinda sazimi çalsam Anlatsam su kiraz mevsiminin Para kazanmak mevsimi degil Sevisme vakti oldugunu... Bir kere duyursam hele güzelligini, tadini, Sonra oturup hüngür hüngür aglasam Bos geçirdigim, bagirmadigim sustugum günlere Mezarimda bu güzel, uzun kasli boyaci çocugunun Oglu bir siir okusa Karacaoglan'dan Orhan Veli'den Yunus'tan, Yunus'tan... . Sait Faik Abasiyanik
Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 17 yıl sana gülmek yakışır okyanus yürekli dostum sevgiler karşılıklı olunca güzel ve anlamlı bence xo güzel yüreğin sahibi sevilmezmi, bende seni seviyorum okyanus yürekli dostum iyiki varsın ve hep kalacaksın
Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 17 yıl Nan Gibi . Ve gözlerin gelir geçer içimden, Su içerken, sen sokulurken aksam kizilligina, Ekmegi bölerken, Yalnizsam, yillar nasil geçmisse aradan, Unutmak kolay sanmissa sarkilar, Siirler yalan yazmissa ayriligi, Kör olsun sözlerim, unuttuysam adini, An gibi aklimdasin... Gelir geçer gemiler, Belki sende geçersin diye, Bir kumru konar her sabah pencereye, Bir miladi tasir gece bir yildiz, Soguk olur, üsürsün ya adamakilli, Hani sarilirsin kendine, Hani aklin karisir, Bu bir divaneliktir gönül ah'a alisir, Ömrüm bitse ne çikar, Can gibi aklimdasin... Gündür bu geçer gider, Belki bir sey kalmaz sanirsin, Yani bir sabah uyandiginda, Ne hayatin tortusu, ne kokusu alismisligin, Her sey baska olacaktir, Baska bir otobüs, baska bir gazete, Resimlerden silinecek yüzün belki de, Ne adin, ne sanin, Bir safak vakti açinca gözlerini, Bir merhabayla, Yeniden kurulacak dünya, Ve sen her safak, Nan gibi aklimdasin... Bazen bir sey geçer içinden insanin, En ücra yerlerinden, cesaret gibi bir sey, Ne olacak iste, kömür yanmiyorsa eskisi kadar güzel, Fasulyenin tadi yoksa, Sarkilar yakmiyorsa içini, Sadri Alisik öyle güzel aglamiyorsa, Asik olmayi beceremiyorsa Izzet Günay Mahallenin en güzel kizina, Denizin tuzu, Yalnizligin bahanesi yoksa, Bir biçak saplaninca yüreginin tam ortasina, Zannetmeki ölmek zor, ölmek kolay, kolay da! Kan gibi aklimdasin... Bu da geçer, her sabah kanayacak degil ya, Bakarsin taze ekmek çikarir kösedeki firin, Biraz da helvasi bizim bakkalin, Senden ayirdigim üç bes zeytin, Otururum sofraya, Her lokmada geçer acisi belki birakilmisligin, Bende unuturum, nasil unutulursa sana susuzlugum, Ve nasil becerdiysem kahrolmayi, Öyle unuturum, Ekmek gibi, Nan gibi aklimdasin... Ve gözlerin gelir geçer içimden, Su içerken, Sen sokulurken aksam kizilligina, Ekmegi bölerken, Yalnizsam, yillar nasil geçmisse aradan, Unutmak kolay sanmissa sarkilar, Siirler yalan yazmissa ayriligi, Kör olsun sözlerim, unuttuysam adini, An gibi aklimdasin... An gibi aklimdasin... Aklimdasin.... . Ibrahim Sadri .
Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 17 yıl Lavinia . Sana gitme demeyecegim. Üsüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanimda kal. Sana gitme demeyecegim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, Incinirsin. Sana gitme demeyecegim, Ama gitme, Lavinia. Adini gizleyecegim Sen de bilme, Lavinia. 1957 . Özdemir Asaf . . . Ates Böcekleri . isikla ilgili bir yazi okuyordum, elektrikler kesildi bogazindan geçerek midesine indi kent gecenin mum aramadim, oysa vardi pencereye gittim kalkip çalisma masamdan iki sevgiliden söz ediyordu agaçlar fisildasarak bahçede agaçlarin yalnizliklarindan korktum sonra yollardan söz açtilar, düsledikleri yollardan iste o zaman atesböceklerini, birbirini kovalayan iki yanarsöner isigi gördüm gezinen son yildizlariydilar yeryüzünün çaldiklari agustosböceklerini tahta kafeslere dolduran bir hirsiz çetesi geçti sokaktan ay siliyordu, siliyordu camlarini terleyen evlerin bir irmak kente geri dönmeyecegini bildiren bir mektup yazip akip gitmisti sudan gerekçelerle yerçekimini ask yoksunlarina birakip bir bir çikardim giysilerimi ve kapisini araladim uyudugun odanin sonra açilmak için dokunmami bekleyen pembe gülleri gezdirmeye gittik agaçlarin gözlerini yumdugu küçük koruda gökyüzümü sarsiyordu islak kelebek kanatlarin ve geceyi su isirip durdugun geceyi gitgide derinlesen karanlikta gitgide sertlesen geceyi yildizlarin gökfisekleri gibi içimizde patladigi geceyi çiglenmis sabahla birlesen ve küçülen geceyi her güne böyle baslayalim sevgilim böyle, atesböceklerine tesekkür ederek . Akgün Akova . . .
Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 17 yıl Belki Yine Gelirim . Dudaklarimi kanatircasina isiriyorum günlerdir her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü Bir gök gürlese bari diyorum bir sagnak patlasa bitse bu sessizlik, bu kirli yapiskanlik bitse ama bir tufan az mi gelir yoksa yine de yirtilan ve parçalanan birseyler olmali mutlaka hiç durmadan yirtilan ve parçalanan bir seyler Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent ne kadar dingin görünüyor bana simdi gökyüzü Gidenler nerde kaldilar, özledim gülüslerini bir kenti güzellestiren yalniz onlardi sanki onlardi çocuklara ve aska ölesiye baglanan kadinlari güzellestiren herhalde onlardi ' Tükürsem cinayet sayilir' diyordu birisi tükürsek cinayet sayiliyor artik ama nerde kaldilar, özledim gülüslerini onlarin Uzun uzun bakiyorum kivrilan sokaklara tek yaprak bile kimildamiyor nedense ve tek tek söndürüyor isiklarini varoslar alnimi kirik bir cama yasliyorum, kaniyor kanimin pihtilarinda güllerin serinligi ve fakat bir cellat gibi yetisiyor pusudaki Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük Yasamak neleri ögretiyor, düsünüyorum okudugum bütün kitaplar paramparça çikip dolasiyorum aksamüstleri bir basima bir uçtan bir uca yalnizliklar oluyor kent bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum sirnasik aydinlar, arabesk hüzünler bir gazete sayfasinda sereserpe bir yosma Sesler gittikçe azaliyor, kuslar azaliyor ve ne zaman yolum düsse vuruldugun yere kizgin bir halka oluyor boynumda o sokak Hüznü yalniz atlarimiz duyuyor artik biz çoktan unutmusuz böyle seyleri ama içimde bir sirtlanin dalgin durusu ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük Içimde zaptedilmez bir kirma istegi dizginlerini koparan bir at sanki bu soluksoluga kaliyorum her sonbahar ve sevgilim ne zaman hosgörülü olsa bir yolculuk düsüyor aklima, gidiyorum bütün gençligim böylece geçip gitti iste ama hala bir seyler var vazgeçemedigim Hangi duvar yikilmaz sorular dogruysa birgün gelirsek hangi kent güzellesmez siirlerim bir dostun vuruldugu yerde yakildi geri almiyorum külleri yanginlar çiksin diye Devriyeler çikart simdi, bütün isiklarini söndür sordugum hiçbir soruyu geri almiyorum ey sokak ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük Dudaklarimi kanatircasina isiriyorum günlerdir bir gök gürlese bari diyorum bir sagnak patlasa bitse bu kirli ve yapiskan sessizlik, hiç gitmesem oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü ipince bir su gibi siziyorum gecenin tenha gögüne sessizce çekip gidiyorum simdi, sessiz ve kimliksiz Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün . Ahmet Telli .
Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 17 yıl Hiç sevmedim kimseyi senin kadar.... Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..." Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündünüz mü ve neleri yıkabiliyor tek başına ? Bir eli tutmak bir insanı hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa eğer bunun adı aşktır. Böyle bir eli tutmak hayatı bulmaktır belki de.... Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına dönüp gitmesini izlemek ne zordur. Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayatı geri almak gibi... Bazen mecburu ayrılıklar mecburi acılar yaratır. Bile bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin. Buna rağmen aklının bir köşesinde sonsuzluk vardır. Bitmedik , bitemez , bitmeyecek... Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan. Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatının ışığının o derin karanlıktan gelmesini. Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin buğusundan ve kalbinin karanlığından... Beklemek zordur eğer beklenen kalbinden çok uzakta ise... "Çok yalnızım, seninle bir yarım... Eğer elindeyse ne olur çal kapımı, Eğer yüreğindeysem ne olur sil göz yaşımı.." Bir hayatı kaybetmek bir elin sıcaklığını kaybetmekle eş değerse işte bu aşktır. Böyle bir eli kaybetmek ölmeden ölmektir. Ruhunu o sıcaklığa terk edersin o el senden uzaklaşırken. Ruhsuz bir beden ölmekten beterdir... Ne kadar umut edersen et korkular rahat bırakmaz aklını ve umudunu köreltir sonsuz telaşların o bekleyişte. İsyanın yükselir bastıramazsın çektiğin yalnızlığın en acımasız yanı canını yakmaya başlayınca. Tanrıya yalvarırsın son bir şans diye gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde. Umudun ve benliğin avuçlarının arasından akıp gider. Ruhsuz, umutsuz ve benliksiz kalırsın bir başına. Zaman acımasızlaşır ağladıkça. "Gel... Korkuyorum... Nefes alamıyorum. Eğer hala dudaklarında ismim varsa gel... Sıcaklığın olmadan tutunamıyorum..." Hatanın üstüne hata ekleyerek yaşıyoruz. Bile bile kaçırdık belki de o treni. Beklemek için çok geç , vazgeçmek içinse çok erken. Bir ömre bedelse bile geç kalınmış bir mutluluktan vazgeçmiyorum. Verilen sözler unutulmamalı, ben unutmadım... "Eğer elindeyse ne olur çal kapımı, Eğer yüreğindeysem ne olur sil gözyaşımı... alıntı
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.