Φ frozen Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 yaralı dizlerim koşamam ki kapalı yollarında akamam ki unutkan nehrinin yolunu sormadan bulamam ki karlı dağlarında doğamam ki saklı kentinin "çok üzülme çok susma çok darılma çok ağlama çok da kitap okuma" dedi annem "çok terleme çok yorulma girdaplarında boğulma yalnızlığına çok da alışma" güneşim olmadan göremem ki ay tutulurken uyuyamam ki karanlık olsa da ben herkesi sevemem ki sevmeden de yaşayamam ki yanlış olsa da Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 SENSİZ SENFONİ Ellerin vardı, sıcak ve masum. Ellerin, hayal gibi, düş gibi... O zaman talihime yardı ellerin. Beyaz bir gecede, iki kuş gibi, Omzuma nasıl da konardı ellerin? .. Hangi rüzgarlarda şimdi kimbilir? O değirmen altı, o zümrüt koru, İlk dörtlü yoncayı bulduğumuz yer, Ya o çapkın çapkın kestanecikler! ... Hani bir yerleri cimdiklenir hafifce, Kanardi ellerin! Mendilimi sarardım üstüne, Avcumda sahici bir hasta gibi İncecik incecik yanardı ellerin! Bazan kızar hırçınlaşırdı birden; Ruhumu kaldırır, kaldırır boşlukta, Oysa bilmez miyim atamazdı! Geceler sonsuzdu, geceler derin; Bir şeyler düşünür anlatamazdı Kahrından kaskatı donardı ellerin! İnsan, soyununca hissediyor, Gittikce katılaştığını yerin! .. Tanıdık bir film geçiyordu gözlerimden, Gel gör ki, en güzel yerinde, Ansızın kopardı ellerin! Sonra, dort yabancı el, Dört yorgun omuz, Mezat kapısında bir kuşluk vakti, Çekince ipini mesafelerin; Ayak uçlarıma yığıldı sonsuz! .. Bir tünel gerindi sefil, kapkara! Bir yokluk hıçkıra hıçkıra güldü! Büyüdü göz çukurları kırık heykellerin! Böyle bilmediğim uzak yollara, Beni bırakmasa ne vardı ellerin! Romanımız, ne kadar güzel başlamıştı, Ve işte böyle sonu! .. Şimdi, ışıklar sıg, Gölgeler derin... Mor sarmaşıklarla örtük balkonu, Kafur kokusundan, od ağacından, Dört arşın geceye sardı ellerin... Bekir Sıtkı Erdoğan Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Nasıl bakabiliyorsun gözlerimin içine, Seni özüme doğru götüren açık kapılar gibi Can taşımadan bezdiğim bu yerlerde ruhum soğuklarda uyumaktaydı Sen onu oralarda bulana kadar, Yuvasına geri götürüne kadar, İçimi uyandırana kadar içimi uyandır Seslen bana ve kurtar beni karanlıklardan Harekete geçir kanımı, aksın Yaşamamışlığım belirmeden, Kurtar beni hiçliğimden Neyden mahrum kaldığımı şimdi anlıyorum Beni hemen terk edemezsin İçime nefesini ver ve gerçek yap beni Hayata döndür beni Senin dokunuşların Senin sevgin olmadan içim buz tutmuş gibi Tüm bu ölüm arasında, tek sensin, hayat olan. İnanamıyorum nasıl göremedim bu kadar zaman Karanlıkta yaşıyordum ama sen orda, önümdeydin. Bin yıldır uyuyormuşum anlaşılan Her şeye açmalıyım gözlerimi beni ölüme terk etme bir tek ses, bir tek düşünce olmayan bu yerde.. Daha fazlası yaşanmalı Beni hayata döndür Bring me to life by Evanescence Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Çokluğun yalın halinden uzakta... Çok değil kalabalığız. Yalın değil çıplağız. Çokluğun yalın halinden epeyce uzaktayız. Ellerimiz kirli. Ellerimizi altına tuttuğumuz sular kirli. Ellerimizi yıkamak isterken kirletiyoruz en çok.Dışımızın karanlığından içimiz sıkılıyor. Ama aynı içimiz, hiç sıkılmıyor içimizin karanlığından.Birşeyleri anlatamıyorsak, bu daha çok, o şeyleri anlamak istemediğimizden oluyor. Anlamlı olana ulaşmak için konuşmuyoruz çoğu zaman. Hayatın ağır katarını itelemek sadece derdimiz. Aynalara ihtiyacımız kalmadı. Çünkü baktığımız bütün yüzler, bir anlamda bizim yüzümüz. Çocuklarımıza sinirleniyoruz. Çünkü onlar cesaretle konuşmayı sürdürdükçe, bizim yaşamazlığımız gizlenemez hale geliyor. Ölümden neden korktuğumuzu açıklayacak birçok neden bulabiliyoruz. Ama hayatı neden bu kadar tutkuyla sevdiğimizin bir açıklaması yok. Ne zaman bir suç yüksek sesle dile getirilse, bağırarak masum olduğumuzu söylüyoruz. Oysa masumiyet bir fısıltıdır. Başardığımızı düşündüğümüz şeylerin çetelesini başkaları ile birlikteyken ayrı, kendi başımızayken ayrı tutuyoruz. İkinci çetele hep daha uzun oluyor. Kime sorsanız dünyadan umudu kesmiş durumda. Peki neden kimse aynı kesinlikle kendinden umudu kesmiyor? Pisliğin giyecek tek bir elbisesi olduğuna inanmak istiyoruz. Çünkü bu varsayım, pisliğin başka kılıklarda yanımıza yaklaşmasını mümkün kılıyor. Her şeyi en kısa zamanda unutmak ümidiyle öğreniyoruz. Her şeyi unutulur ümidiyle söylüyoruz. Seslendirilmemiş bir hafızasızlık andı içmişiz aramızda. Ortaya bir şey koyamayacağımızı bildiğimizden yarını hiç konuşmuyoruz. Hem yarını konuşsak, bugünü de konuşmamız gerekecek. En karmaşık hesapları bile çözebilecek kadar ilerlettik matematik ilmindeki performansımızı. Ama ruhlarımızdaki hesap ve pazarlıkları göremiyoruz yine de. Kimse kimseye güvenmiyor aslında. Ve kimsenin kimseye güvenmesi için de pratik bir neden yok ortada! Hatır sormalar gündelik olağan tekerlemeler olarak çıkıyor ağızlardan. Biri sıra dışı bir cevap verdiğinde, herkesin canı sıkılıyor bu cevaba. Sevgilerin kalıplara dökülmüş o kadar çok hazır cümlesi sürüldü ki piyasaya, kimse kendi sevgisinin sözcüklerini aramaya ihtiyaç duyamıyor. Uzun sürmüş bağlılıkların varlığı, neredeyse sadece seçeneksizliklerle açıklanabiliyor artık. Oysa asıl seçeneksizlik, hiçbir şeye bağlanamamaktır. Gerçekte kimsenin günlerini renklendirecek parlaklıkta bir fikri yok. Bu yüzden sıradan fikirlere parlaklık kılıfı geçiriliyor mecburen. Erdemi, erdemsiz ortamlara yakıştırarak kaldırdık tedavülden. Şimdi kendimizi erdemsiz ortamlara yakıştırmakta bir sakınca görmüyoruz bu yüzden. Mağdur değil mağlubuz. Doğru değil yanlışız. Gerçeğin yalın halinden epeyce uzaktayız.* Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 YOKSUN Yoksun... umurumda bile değil Dudağımda adın şiir oluyor Yoksun... ezberimdeki sevdan hiç okunmadı Eşiğimdeki ayak izin, hergün gelişin Yüreğime gidişin hiç dokunmadı. ... .. . Varsın böyle geçsin yabancı günler Varsın canımı alsın yine yalnızlık Kokunu verirken vazomda güller Yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık. Seda AKAY Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 ADIN BAHARDI Kente yanlizlik gelirdi sen uyuyunca Yüzümde mevsim degisirdi uyandiginda Bilmezdin gizliden seni sevdigimi Askin içimde solardi adin bahardi Etegini kostururdun sokagimizda Sokak sus pus olur sana bakardi Bilmezdin gizliden izledigimi Gözlerim gözlerinden korkardi Hatirliyorum adin bahardi Sokakta bir bayramdi durakta bekleyisin Sanki sonsuz bir ayrilikti okula gidisin Bilmezdin her sabah seni yolcu ettigimi Yüregim yol boyu ardindan aglardi Hatirliyorum adin bahardi yılmaz erdoğan Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Yanlış anlamayın, Ben bir şair değilim. Duyguların sarhoşuyum sadece. Bir an kelimeler Birikir dudaklarımda Kâğıdı önüme alır Mürekkebine karışırım Kelimelerin. Kuşları yazar Dallarına konarım ağaçların. Rüzgârla at koştururum, Ve gri bulutlardan düşerim yağmurların. Yanlış anlamayın, Ben bir şair değilim. Çığlıklarını dinlerim sadece Martıların. Denize bakar bakar, Bir balık solungacında Nefes alırım. Bir midye kabuğunda Vururum sahillere. Önce kır saçlı bir hayat kurar Sonra, Düşlerine karışırım Çocukların. Anaların ağıtlarında dolaşırım. Türküleri olurum Geçilmez, sarp dağların. Bu şehri içime çeker çeker Bitiririm. Nerde bir sokak varsa, Cebime atarım. Param yoktur benim Ben gariban doğmuşum Eğer varsa cebinde bir şeyler Buruşuk kâğıtlara yazılmış Şiirlerim var. Her sokak başında Beni bekleyen bir yalnızlık, Ve kurulmamış düşlerim… Yanlış anlamayın, Ben bir şair değilim. Tutkunuyum sadece Mevsimlerin. Bir ilkbahar eser Kırık penceremin deliğinden. Götürür beni, Rutubet kokan anılardan, Kendimi bir kelebek kozasında bulurum Yeniden doğar, Yeniden bir hayat kurarım kendime. Bir bakmışım ki bir kahraman olmuşum; Tahta kılıcımla, Tahta atımla, Savaşlar yaşamış. Kitaplardan bir ülke kurmuşum kendime. Yanlış anlamayın, Ben bir şair değilim. Serserisiyim sadece Bu kentin. Sigaram yoktur dudaklarımın arasında, Ama hep bir ıslık vardır. Bir de, Bir dilencinin duaları… Yanlış anlamayın, Ben bir şair değilim. Biraz melankoliyim sadece. Karanlıkları severim, Loş ışıklı odalarda Yalnız kalmaları, Ve bir de Tıkırtısına karışmayı severim Geçilmez zamanların Malik Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 *Bir Sarki Soylerken Kendin Icin Hani Olur Ya Gozlerin Daliverir Yuregin Simsicak ; buz gibi ellerin Yururken bir kuytuda bulursun kendini Once bir sessizlik sarar butun benligini Alir seni kendinden goturur uzaklara Bir ezgi kendinden alir seni Boyle Gecer Omur Boyle Kimi Oyle Kimi Boyle Her Zaman Dinlemek Olmaz Arada birde sen soyle Bir Sarki Soylerken Kendin Icin Hani Olur Ya Gozlerin Daliverir Yuregin Simsicak ; buz gibi ellerin Yururken bir kuytuda bulursun kendini Once bir sessizlik sarar butun benligini Alir seni kendinden goturur uzaklara Bir ezgi kendinden alir seni Boyle Gecer Omur Boyle Kimi Oyle Kimi Boyle Her Zaman Dinlemek Olmaz Arada birde sen soyle Boyle Gecer Omur Boyle * ** *YAVUZ BİNGÖL Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Çıplak değil ayakları Kübalı çocukların... * *Yüzü gülüyor insanların... Eğitimli, onurlu ve tertemizler... Yine çılgınca samba yapıyorlar mitinglerde...* *Lakin açlar Comandante!* *Sovyetler çöktüğünden beridir karnı doymuyor yoldaşlarının...* *Üzerine resminin basıldığı paralar satın alamıyor hiçbir şeyi ve açık pazarda cebi dolar yüklü kart horozlara pazarlanıyor, körpecik Kübalı kızlar...* *Sırf bu yazgıyı değiştirmek için değil miydi, Batista'yı devirme savaşı? Havana barlarında peşkeş çekilen 10 bin Kübalı kadının isyanı yok muydu devrimin ardında?* *Batista'yı çökerten, gerillaların askeri zaferinden çok, Havana'nın fuhuş ve kumarla beslenen çürümüşlüğü değil miydi?* *Artık Küba'nın Devrim Meydanı'nda 1 milyonluk mitingler yok Comandante... Sokaklarda afişlerin, duvarlarda devrim sloganları yok... Resimlerin turistik mağazalarda satılan ucuz tişörtleri süslüyor daha çok...* *Bilboard'larda devrim postelerinin yerini rom, cep telefonu ve tatil köyü reklamları almış. Kübalıların girmeyi hayal bile edemediği turistik tesisler adaya yayılırken, "Devrim" adı en çok müze duvarlarında çınlıyor bugünlerde...* *Eski Amerikan elçiliğine bakan panodaki "Emperyalist Beyler! Sizden hiç mi hiç korkmuyoruz" yazısı önünde resim çektiriyor turistler...* *Sovyetler çöktüğünden beridir ayda 180 gram et ve üç yumurta yazıyor karnesinde Kübalıların... İlaç ve süt bulunmuyor. Devlet yardıma gelemiyor. Havana, sabun ve bir pizza parası için dilenenlerle tanışıyor belki de ilk kez...* *Amerika, küçücük çaresiz bir adayı tehdit sayıp, her geçen gün ambargonun zincirini biraz daha sıkıştırarak çirkin yüzünü sergiliyor utanmadan... Fidel'in kellesini istiyor, çocukların ilacına karşılık... * *Ve dün Sovyetler'den sonra ne olacağını kimse göremediği gibi, bugün de Fidel'den sonrasını hiç kimse öngöremiyor. Batista'ya, Washington'a kafa tutan Havana, para karşısında geriliyor.* *Küba değişiyor Comandante!* *Devrim sustu. Efsaneler çağı kapanıyor...* *Bir nisan sabahı ansızın bırakıp gittiğin o devrim adasını zor günler bekliyor.* *"Seni hayal meyal hatırlayan çocuklar" şimdilerde resimlerini sokak duvarlarında görmeseler de, "seni oğlu gibi benimsemiş" Kübalılar sana her geçen gün biraz daha hak veriyorlar.* *Ve her turist kafilesine, unutulmuş bir vaadi aynı buruk şarkıda yineliyorlar: "Ebediyen beraberiz kumandan Che Guevara! / Ebediyen peşindeyiz."* *Adios Comandante!* Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 yaklaştırsana yavaş yavaş kendini bana. al içine tekrar derinine sakla, kat kasırgana. yalan söyleme bak gözlerime bitmiş olamaz. yokla ceplerini aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz. yürürüm ipte,ağım yokken hem de, kopkoyu içim inan çok çalıştım bu kalpsiz dünyayı sevebilmek için . neyim var ki sanki senden başka hadi son bir kez yokla ceplerini aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz. aşk kırıntılarıyla doymaktansa tek başıma aç kalırım bu hayatta. paylaşacak bir şey artık yoksa bir erkekle bir kadın arasında Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 MUTLU AŞK YOKTUR İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an Mutlu aşk yoktur Hayatı Bu silahsız askerlere benzer Bir başka kader için giyinip kuşanan Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan Onlar ki akşamları aylak kararsız insan Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter Mutlu aşk yoktur Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri Ve hemen can verdiler iri gözlerin için Mutlu aşk yoktur Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine Mutlu aşk yoktur Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin Mutlu aşk yoktur ama Böyledir ikimizin aşkı da Louis ARAGON Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Özlem O denli o denli çok beklettin Alıştırdın bekletmeye kendini Çok zamanlar geçti de geldin Senden çok seviyorum senin özlemini Aziz Nesin Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 sevgili marcus hoşgeldin..ve ne güzel bir şiirle geldin.. Sağlamasını yapın istediğiniz kadar sözlerimin, duruşumun, bakışımın, sevgimin çıkarsızlığına şaşırın, deneyin. Ne çok büyük bir acı, ne devasa bir sevinç içimdeki olmayan gerçeği ortaya çıkarabilir, Mezarlarımdaki ölülerime dua etmiyorum artık, Mezarlarımda ölüler biriktirmiyorum… İnanmayalı çok oldu, imkansızlık mertebesine yükseltebileceğim birine… Çünkü ben ölülerimi yaşatma telaşına aşinayken, varlığımda bin kez yitiyorum Derinlerimde ölüyorum; soğuk, ıssız, çaresiz Seçimlerim karanlık gölgeler gibi dikiliyor önüme… Her yara aynı yerden kanar biliyorum! Akacak kanım kalmasa da sevgimin mateminden… Yaramı kanatacak biri daha olmayacak Bu bir intikamdır; kendimden, parça parça söküp alıyorum Issızlığın yankısına karışıyor sesim, içime gömülüyor çığlığım, duyuramıyorum. Ünlemler, soru işaretleri, anlamsızlıklar birikiyor beynimde; ağırlığı altında eziliyorum… Yorgun düşüyorum düşüncemden Geçin benden… Gidin… ! Geceye yazdım kırıklarımı, emanettir, saklıyorum. Ellerimde ufalanıyor yıldızlar Işığımı kaybettim, bulamıyorum… Katrem derya içredir; gözlerimin deryasından damla damla düşüyorum toprağa. Ağlasam anlar mı beni? Ölü toprağını yeşertecek gözyaşım kalmadı. Ağlar mı beni, benim ağladığım gibi? Simsiyah bir boşlukta, el yordamıyla arıyorum yaşamı. Uzakta bir yerde koşacağım bir ışık huzmesi yok… Işığa koşan karanlık, ateşin etrafında dönen pervane değilim ki, Benim içimde ölen bu duyguya yer yok. Amaçsız karanlıkların ürperten korkusu tenimde, elleri boynuma dolanıyor çaresizliğin… Üşüyorum! Korkuyorum! Boğacak yine anlıyorum. Bu son olsun kalbimi acıtan, düşüncemi azarlayan Sevgimi sınayan… Bu son olsun… Benim mezarlarımda ölülerden yer yok Ölülerin duası yok… Gidin benden! Mezarımda bir ölü daha istemiyorum… alıntı Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Yanıma aldım kendimi ve yürüdüm ince çizgisinde yolumun Ortalıkta görünen herkesin adı yabancı, herkes kendi Maskesiyle dolaşır oldu yanıbaşımda, tanımaz oldum yüzleri Ve keşkelerle avunur oldum. düşlerimde gördüğüm yüzün Birinde düşünür oldum, onca maske gözümün içine bakıyor Sorgularcasına, ve burası hep yabancı, hep yalancı doldu Çıkmak istiyorum artık dışarı, bırakın gideyim kendimi Alıp Yaratan beni dünya arenasına soktuğunda tektim, her nefesi Soluduğumda yektim bu ücralarda ben beni mi kaybettim, ve Düşman kelimesinin anlamını arkadaş sıfatını taşıyanlardan Öğrendim. insan, insanlığın hocası durumunda eli maşalı Hergün başka derslerde karşımda bambaşka bir hoca abide Her sınavda farklı notlar almanın piskolojisine Adım Attığımda sanırım ilk okuldaydım, yani çocuktum, yola Çıkmış yeni yolcuydum, ben bu yolda çok mola verdim Muhabbete daldım, yolumu uzattım. çok sima tanıdım, ima Aldım yüzleri aklıma kazıdım, adı anıldığında işte dostum Dedim, Adım anıldığında tanımam dedi taktı maskesini yüzünü Çevirdi ve sildi kalıcı tüm izleri, geri getiremediği zaman Eskide kalan anı defterini, her sayfada düştü maskesi Şimdilerde gözümün içine bakan herkes çıkar peşinde takma İfadeler ardına gizlenmiş tüm fesatlar, hesaplar egoist Sevgilerinde saklı rüyalarının sayılarını maskelerinde Gizlenmiş tüm yüz hatları. bir zaman selamladı bu adamı ve Adamını bulamadı Yanıma aldım kendimi ve yürüdüm ince çizgisinde yolumun Ortalıkta görünen herkesin adı yabancı, herkes kendi Maskesiyle dolaşır oldu yanıbaşımda, tanımaz oldum yüzleri Ve keşkelerle avunur oldum. düşlerimde gördüğüm yüzüm benim Mi? düşünür oldum, onca maske gözümün içine bakıyor Sorgularcasına, ve burası hep yabancı, hep yalancı doldu Çıkmak istiyorum artık dışarı, bırakın gideyim kendimi alıp SAGOPA KAJMER Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Bir Nevi Otuzüç Yaş şiiri Artık kısa pantolonlu çocukları Gençlik parkına götürmüyorlar Ve anneler trafik lambalarında köylü değiller o kadar Locadaki farelerden bile kemirgen Gişeci kadın nur sinemasında En sevdiğim karate filmi Tek kollu kahramanımızdı vang yu Ve ondan çok kollu doğmuştu bruce lee Ki genç yaşta kaybettik kendisini Ulan falkonetti seni bir elime geçireceğim var ya Elektrikler kesilir zengin ve yoksul’un tam ortasında Ve’nin tam üstünde yani Hassiktir dense de derinden yurttaşın Elektrik idaresindeki yurttaşa ne o yurttaş Zırpa pırta elektrik kesiliyor Diyebilesi yoktur ki BİRTEK KOKUDUR GEÇMEYEN ZAMANLA HER DUYULDUĞUNDA BİRAZ DAHA KESKİNLEŞEN O zaman amerikan arabaları bizim evin önünde Dolmuş eylerken caddeyi Ümit besen de film yapar niye yapmasın ki furyadır bu Ama seyretmek suça giriyor canım annem Zaten bu yumurtalı sandöviçlerle Kesin kovarlar bizi ki Korkarım her şiire konuk olacak Mahur bir otlupeynir kokusu süreyya sinemasında Mübarekler pikniğe gelmişler Hayır benim kokoş teyzem Mübarekler hakkari’ den gelmişler Okul bitimlerinde çamsakızı ağlamalar yok artık Filiz beni unutma ki hakkari Unutulmaya müsait bir yerdir Mektup yaz yoksa çok kurak geçecek bu yaz Hep saklayacağım hatıra defterime yazdığın Yazının yanındaki kan damlayan kalbi Seni seviyorum filiz Yemin et! bak vallahi! Yok artık bu kendini şaşırmış Kendi edasını kendisi bozan cümleler Niyazi’nin kısalığı uzunların problemi Aynı zekanın sırasında oturuyoruz Bozkırımın çilli çocuğuyla avukat oldu sonra Kimin neresine değer bu nostaljik kırıntılar Herkesin sandık odası kendine gizemli Ama kolejli çocuklar nasıl sevişiyor Ve kızlar yine kolejli onlarda ve taş gibi Bu kız varya insanın sevgilisi olsa Uyku tutmaz adamı Ama rüyasında başka bir lavuğa vermesin hesabı Yükseliş’in tuvaletinde kız resmen düşük yapmış Tabii fevzi de yok Hepimizin bayıla bayıla yuttuğu Kolejli çocuk yalanlarını söylesin Ona kalsa artık sevişmese de olur Bütün okulu getirip götürmüşlüğü var Düzliseliliğimize cintonik içiyoruz Paralı palavralarıyla fevzi’nin Kolejliden darbe yeme işi ilerideymiş O zaman bilmiyoruz tabii Haluk o zaman araba sahibi Ki biz bisiklet kavgası yapmaktayız daha Ağbim mustafa’yla E tabi mobilya dükkanı beş katlı olunca Olsu yakışır kardeşime ki bazı tandır ısmarlıyor Siteler dükkana gidince Nerden baksan kolası ayranı filan Epey para tutuyor konyalı’dan et yiyorsun kolay değil Ah pınar! diye girmeli o sokağa Ey kalçası kendinden güzel kendinden bağımsız insan O kotu giyiyorsun ya senin değil Bizim üstümüze Yapışıyor Ki levis o zamanherkeste yok Biz yerli malı dandik kotu Çamaşır suyuyla amerikanlaştırıyoruz o devir ve Bir konvers almışım elden düşme ağlaya sızlaya Babaannem hiçbir marka bilmiyor Bu pırtıkları mı aldın diyebiliyor konversim hakkında Ve bir de filiz vermiş pınar’ın annesi bak sen Ve kader ve songül ve nazire Ve şu anda adını sayamadığımız Diyarbakır mantalitesinin kız çocukları Yakantop en erotik eğlencedir bize Ah be melike geçme burdan çekirdek çitleye çitleye Biliyorsun fena oluyor yakan topun Ateşli kısmı sen gelince Annesi kuaför ya deli ediyor melike mahalleninistediği zaman fön çekemeyen kızlarını SENİN GİBİ GÜZELİNİ BİR DAHA GÖREMEYECEĞİMİ BİLSEM NE ARTİSTİ BE KAPINA MENTEŞE OLURUM Biliyorum aradan yirmi yıl geçti Bilmiyorum hangi manasız adamlarla seviştin Biliyorum çok geç oldu kalkacağız bu dünyadan Ama seni seviyorum melike Bu şiire biryerde rastlarsan mutlaka beni ara Başak dediğin dünyanın en genç orospusu Sokaktan geçen saçının arkası uzun çocuğu kesiyor Benim elimi tutarken ki orta ikide henüz Ben lise birdeyim ki saçlarımı ortadan ayırmaya Cesaretim yok daha Seni seviyorum diyor yalandan Vallahi bak diye and veriyor sahtekar Ve sahtekarlık benim küçük aşüfteme o kadar yakışıyor Ve ben kadınların sahtekarlıklarına inanmaya Öyle erken bir yaşta başlıyorum ki Biliyorum gülücüğünde tüm erkeklere yer var Başak’ın Ama gel gör ki ben o zaman Böyle entelektüel bakmıyorum hadiseye Tabii diyorum oğlu sende Bu burun olduğu müddetçe Ve skoda bacak durumun düzelmedikçe ki Herşeyin ameliyatı var bunun yok Hiçbir kızı tümüyle çıplak göremeyeceksin Peki saçlarımı ortadan ayırsam? Gitmez olum manyaklaşma senin kafan üçgen O vakit doğumgünü partisi yapmaktır tek çare ki Bu sene benim üçüncü doğuşum olacak bu Ota boka parti veriyoruz dans ederken ilhan Bir bacağını sabit tutacaksın akabinde tak Bacağın kızın iki bacağı arasına sızıyor iyi mi Önce müzük eye of the tiger yeni çıkmış Ve bittabii sade kola içiliyor o zaman kızlarla Ortamda içki varsa zaten büyük hadise Daha kabız zamanlarımız o zaman, o da şundan Hani pederden gizli tuvalette sigara içmeler sırasında E malum tuvaleti frost oluyor Sigara zayi olmasın sebebi o soğukta Uzayan tuvalet seansları kabız etti netice Peki hep mi tuvalet ihtiyacı İclal yengenin yemekli gecelerinde Az ye hayvan gören de Seni evde aç bırakıyoruz zanneder Ama bu börek değil be kardeşim başka bir şey Ecevit diyor naif amcam bu işi götürür kadrosu var Demirel’in yok mu Koskoca demokrat parti tecrübesi var Ecevit erbakan’la işe girerse sonu olur bence Ben onu demiyorum kardeşim diyor necdet amcam ki O ağbeysine kardeşim dediğine göre kesin hır çıkacak Allahım ne çok aktif siyaset bu Pasif insanların hayatında Kaç hükümet düşürdü kaç devrim yaptılar Tavuk etli rakı sofralarında küçüklüğümün Bu kadar sever misin memleketi? Al! Şımardı işte! Hadi gel dee hala mı demirel geyiğine girme O zaman demirel başbakan olarak var ve Spor yaptığına dair hiçbir emare yok Yok artık o rakı sofralarındaki Umutlu umutsuzluk Hep parayı buldun bulamadın muhabbeti şimdiki Sülün abla senin kıymetini o astsubay bimez Perdenin aralığında görmedi ki seni Evlendiniz sen de lök diye soyundun Kostüm zorlama ışık berbat Hiçbirşey sahiden olmuyor Ama bizim filmimiz öylemiydi seninle Yatardık sotaya pencerenin önüne Ürpertir soğuk gece şehvet neyse işte Senin odanın ışığı yanar Nasıl çapkın yüzlük bir ampul İlk gülme efekti belirir gecede Hemen susturulur kıkırdayan bizzat gece tarafından Bir an kaybolur odanın kırsalında Oyalanırsın on saniye kadar Derken bir dönersin ki bizim perde aralığına Allahım sutyen katına! Ve sülün bir beyaz sutyendirergenlik çağımın adı Hani senin assubayın görmediği bile Hani o gerdek karanlığında alelacele çıkarıp Yastığın altına tıkıştırdığın Ben sende kadın meselesini sevdim biliyor musun Şimdi bırak bu ayakları diyeceksin Ama samimi söylüyorum Senden öğrendim tenimde kadın ne iş yaparmış Eyvah dedim ben şimdi hep bundan isterim Eteği de mi çıkardın Yokcanım bu kadarına dayanmaz Uzayan sokağın abazanları İşte düşleri de gerçeği de öldürecek kadar soluk Ve bir son yazısı kadar sevimsiz gecelik Örttü meselenin üstünü. Yani demem o ki sülün ablam Biz bilirdik kıymetini Assubaya verdiler o başka Bir fiyakayla geldiler seni istemeye O zaman sıteyşın reno yeni çıkmış Bagaj kısmında çocuk taşımak marifet o zaman İşte besili papyonlu bir yeğeni oraya çıkarmışlar Sen de bizim arabanın kafa sallayan köpeği ol misali Gittin netice Sıteyşın bir kederle Bir daha ne senin kıymetin bilinir Ne de biz yatabiliriz herhangibir kimseyle Senin beyaz sutyenin olmadan... Yok artık kaldırımlarda çekirdek çitleyip Ayıp şeyler konuşan mahalle çocukları Teknoloji diyorlar bilgisayar internet şu bu Eğer geçmemişsen İnteraktif bir kahve muhabbetinin eleğinden Senden bibok olmaz açık söyleyeyim Yalanı yüzde görmek gözde tanımak dolanı Diye bir şey vardı ki çetleşmelerde bulunmaz Yok artı subayevlerinin Salkım tadında dizilmiş bahçelerinden Gül çalan varoş romantikleri Kurutup karşılıksız aşklarına vandallayan Çağla çalmaya gider mi insan babasıyla Tam dallas’ın oynadığı saatte ki o saatte Apartmanı götürsen kimsenin ruhu duymuyor Eee kolay mı olum lusi’ye rey amcası kaymış Gerçi o sıra amcası olduğunu bilmiyor muş Ama olsun netice değişmez Islak çağlalar cepleri nemlendiriyor ya Nasıl bahar oluyor anlatamam Veya kırmızıyla daha dün tanışmış bir kiraz tanesinin Ki cennetin afişi bir gün yapılacaksa Mutlaka bu kiraz tanesi de bulunmalıdır Ağza getirdiği bayram sabahı ekşiliği Ben seni denedim demiştin ya yeter mi sana Hala utanırım hatırladıkça Hani kendi kirazlarım dururken Senden istemiştim de hani....neyse utandım yine. Yok artık golf sahası ki Kalın duvar dikenli tel ardından izliyoruz Elin amerikalısının bizim mahalledeki golf maçını Tam yirmi yıl golf sahasının kıyısında oturdu ama Golfün nasıl oynandığını hala bilmez mahalleli Bazan aralardan kaçak sızmalar yapardık Hani gelincik toplama hesabına VE ANCAK BENİM ÜLKEMDE KOVALAR ÇOCUKLARI BEKÇİLER ÇİÇEK TOPLUYORLAR DİYE... hele bir de golf topu bulduk mu tamamdır lan oğlum bu topla ne oynuyor bu kerizler sonra kaldırdılar dikenli telleri açıldı halkımın parkı halkıma ama bir daha asla gelincik bitmedi orada bu da kıssamızın acıklı hissesi bizde faiz yok hata payı veriyoruz... ve sevmeyi ne çok severdik kızları, memleketi ve faşistlerden ne çok nefret ederdik faşist dediğin de kurtlu murtlu elmanın öbür yarısı işte daha sümüğümüz pantolonumuzda kurumamış elimizde leo huberman sosyalizmin alfabesi çeviriyoruz geleni geçeni hoop nereden geliyorsun bilader sağcı mısın solcu mu ben hiçbirşeye karışmıyorum ağbi yıkın bu ipneyi ot bu! romantik şiddet diye bir şey verdı yok artık şiddet öküzleme bir şiddet işte HERKES KATİL OLDU SONUNDA OYSA BİR ARA BAZILARI KAHRAMANDI. Kim sallar bu kağıt yokluğunda Çok bölümü tuvalet kağıdına yazılmış şeyleri Çünkü akasyalar da yok artık Nasıl açardı bir orospunun Orasını burasını açması gibi Bahardan önce gelip baharı çekiştirir gibi Akasyalar Yazlık sinemasında ömrümün Afişi olmalıdır çocukluk bölümünün Zaten iyi insan bir sevdiği artisti unutmaz Bir de akasyaları Eğer ki çocukluğuna açmışsa Yenir de o biliyorsun Ondan sonra ne zaman bir kız elini tutsa Hatırlarsın tadını Neyse geç oldu ağbiyciğim Şimdilik bırakalım İstersen bırakma kağıt bitti zaten Ama ömür bu hep yazmaya sebep Nasılsa devam edeceğiz Yazmaya. Yaşamaya. 3-4aralık'99, nürnberg-berlin Yılmaz Erdoğan Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Ayağa Kalkın Efendiler Behey! kaburgalarında ateş bir yürek yerine idare lambası yanan adam! Behey armut satar gibi san'atı okkayla satan san'atkar! Ettiğin kâr kalmayacak yanına! soksan da kafanı dükkanına, dükkanına yedi kat yerin dibine soksan; yine ateşimiz seni yağlı saçlarından tutuşturarak bir türbe mumu gibi damla damla eritecek! çek elini sanatın yakasından çek! Çekiniz! Bıyıkları Pomatlı ahenginiz süzüyor gözlerini hala <> karşı! Fakat bugün ağzımızdaki ateş borularla çalınıyor yeni sanatın marşı! Yeter artık Yenicimi tıraşı, yeter! Ayağa kalkın efendiler... (1925) Nazım Hikmet Ran Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2007 Bu Yangın Yerinde Yaşamak bu yangın yerinde Her gün yeniden ölerek Zalimin elinde tutsak Cahile kurban olarak Yalanla kirli havada Güçlükle soluk alarak Savunmak gerçeği, çoğu kez Yalnızlığını bilerek Korkağı, döneği, suskunu Görüp de öfkeyle dolarak Toplanıyor ölü arkadaşlar Her biri bir yerden gelerek Kiminin boynunda ilmeği Kimi kanını silerek Kucaklıyor beni Metin Altıok 'Aldırma' diyor gülerek 'Yaşamak görevdir bu yangın yerinde Yaşamak, insan kalarak' Ataol Behramoğlu Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2007 Öfkenin Adını Koy Devrilen bir çınar nasıl uzanırsa boylu boyunca öylece düştü kollarına kan-revan içinde dostun donup kaldı soluk bir gülümseyiş çocuksu kıvrımında dudaklarının Kaşın seyirmeye başladı birden yüreğin körüğü üflüyor içindeki cehennemi ve bir boşluğa nasıl çarparsa deli su öyle uğuldamakta kulakların bir bora patlıyor göğsünün okyanusunda Ne ki, tutulmuş nalçalı seslerle umudun köşebaşları korsanlar dalgalandırıyor senin deli rüzgarlarınla bayraklarını ve yitiriyorsun yolunu balta kesmez ormanında öfkenin Bil ki, dostuna değil çekilen tetik senin umuduna, unutma bunu kör bir öfke delirtmesin yıkmasın yaşamın direncini unutma ki her köşebaşında bunca dostun kurumadı hâlâ kanları Hele dik tut başını önce haykır yıkılmadığını, tükenmediğini yüreğindeki yalım nasıl olsa korlaştırır zamanın çeliğini sen önce öfkenin adını koy yanıltmasın yüreğini Ahmet Telli Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2007 Son damla deli Hayat önümüzden akıp geçmekte olan bir tren değil, ama hala ısrarla inek gibi bakmayı sürdürenler var. I Kör karanlığı ay yerine şimşeklerin aydınlattığı bir gecede simsiyah ıslak asfalt ta yürümenin bu kadar zevkli olabileceğini ve bunu daha önce neden fark edemediğimi düşünürken nereye gittiğini bilemeden yürümek gerçekten garip, ama asıl garip olan belirsiz bir sona doğru yürürken, yeni bir başlangıç yapacakmış gibi heyecan ve heves duymaktı. Buraya nasıl geldiğimi, daha doğrusu beni nelerin bu noktaya sürüklediğini düşünmek yerine sadece güdülenmiş bir halde kurulu oyuncaklar gibi belki de bir daha asla ıslaklığıyla ürperemeyeceğim yağmurda o eski köprüye doğru yürüyordum. Sebebini hala anlamasam da o köprüyü hep sevdim. Tüm yenilmişliğine rağmen ayakta kalması, bana unutulmuşluğun ve yitirilmiş güzelliklerin hüznünün ve acısının üstesinden nasıl gelineceğini gösterir gibi olmasını yada bu tür hisler uyandırmasını seviyordum. Bu yıllara yenilmemiş ama unutulmaktan kurtulamamış taştan, kemerli, muhteşem köprü beni hep yenilemiş, her dibe vuruşumda beni yüzeye çekmiş, her defasında gözlerimi hayata açmamı sağlamıştı. Herhalde bu yüzden benim için hep özel olmuştu. Nihayet eski dostumun kıyısına varmıştım işte. Bana yine neyin var, neden buradasın dercesine bakıyor. Nedense bu defa garip bir şekilde utanç içerisindeyim bu şey gibi?...hani hep sana umut bağlamış olan bir dostuna artık yapamayacağını söyleyip umutlarını yıktığını, onun da senden vazgeçmesi, seni unutması gerektiğini söylemek kadar zordu. Yağmur ahmak ıslatacak kıvamda yağmaya devam ederken baş ahmak, yani ben ve yaşlı, mağrur, eski dost son kez bir araya gelmiştik. İçimden ondan özür dilemek geliyordu ama bırak özrü konuşmaya dahi çekiniyordum. Ne saçma değil mi? Islanmış bir ahmak, gecenin bir yarısı eski taş bir köprünün başında durmuş ve eğer üzerinde yürürse kızacak olduğuna inandığı bir köprüye ilk adımını atmaya korkuyor. İnsanlarla konuşmak daha kolay. Onlar içini okuyamazlar, senin söylediğin kadarını bilir, anlattığın kadarını anlar yada anlıyormuş gibi yapar ve sen perdeyi aralamadığın sürece müsaade ettiğin kadarını görürler. Peki ya telepatik olarak konuştuğunu sandığın bir şeye karşı nasıl perde koyabilirsin ki, daha beni ilk görüşünde tamamıyla tüm beynimi, ruhumu, içimi okuduğunu biliyordum hatta tüm karanlıklarım bile onun için aydınlanmış bir bola salonu kadar açık ve göz önündeydi. Gizlide kuytuda kalabilecek hiçbir şey yoktu ve lanet olası tüm bunları benden duymak istiyordu. En kötüsü de ruhunla beynin arasında kurduğun köprünün konuştuğunu sandığın yıllanmış bu viran köprüden daha yıkık ,daha unutulmuş ve daha hazin durumda olduğunu kabullenmekti. Söze nasıl başlayacağımı bilemeden sana ne! Dedim. Ve kesik de olsa devam ettim. -ne olduğunu biliyorsun -beni anlamanı beklemiyorum sadece.... sanki kendi kendime günah çıkarıyordum. Zor olanda bu ya zaten kendinize her zaman her şeyi açıkça itiraf edemiyorsunuz. Hele ki yenildiğini kabul etmek , vazgeçtiğini söylemek çok zor. İçimde çoğu zaman hain olduğuna inandığım diğer yanım hep bir alternatif daha olduğunu fısıldar durur veya hiç bir şey yapamasa da boş vermemi söyler. Ama ne o salak beni, nede bir başkasını dinleyecek sabrım kalmamıştı. Zaten bu saçma benliksel tartışmaya girecek, kendimi muhakeme edecek, sorgulayacak gücüm de kalmamıştı. Bunların hepsini belki hayatım boyunca milyonlarca kez yapmıştım ama artık yeter! buraya kadar. Üzgünüm eski dostum bu defa seni de dinlemeyeceğim. Haklısın yine dibe vurdum. Hem de bu defa çakılıp kaldım. Beni artık sen bile kurtaramazsın. Hem zaten bunu da istemiyorum. Buraya sadece seni son bir kez görmeye geldim. Varsayalım çok mutluyum ve buralardan dönmemecesine ayrılıyorum. Veda gecesi içinde talihsel bir uygunlukla bu çıldırmış geceyi seçmiş bulundum. Bu defa sus! yüreğime hiç bir şey fısıldama duymak istemiyorum. Bu defa olduğun gibi ol, taş gibi sessiz ve durağan ol. Bu aldı verdi muhabbet devam ederken eski dostumun, bu eski köprünün üzerinde yolu yarıladığımı fark ettim. Artık garip bir huzur duygusuyla beni anladığını ve hiçbir şey yapmayacağını, bu son buluşmayı sessizce benimle paylaşacağını anlamıştım. Şiimşeklerin aydınlattığı köprünün taş duvarı üzerinde elimle silerek kendime oturmak için bir yer açtım. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Herhalde içgüdüsel davranıyordum. Yoksa zaten iliklerime kadar ıslanmışken ve bu son anda, kıçımın kirlenip kirlenmemesi neden umurumda olsundu ki? Buraya daha önceleri de çok gelmiştim her defasında bu duvara oturmuş, metrelerce aşağıya çakılmaktan korkmadan, köprünün yosun tutmuş asırlık ayaklarının suyla buluştuğu, sudaki taşların arsızca, çirkin, hoyrat gülüşlerine saatlerce bakmış ve eski dostumum uzayıp giden kolonlarına yaslanarak yılların yüküne katılmış, uzun saatler dertleşip hep bir çıkış yolu bulmuştum. Ama bu kez yaslanmadım, aslında yaslanamadım. Çünkü beni vazgeçireceğini biliyordum. Yo! hayır bu kez gerçekten yalnızdım ve öyle kalmak zorundaydım. Belki de hayatımda ilk kez kararlılık konusunda kendimden bu kadar emindim yada öyle olmak zorunda olduğumu biliyordum. Aksi takdirde yine o içimdeki hainin eski dostumla işbirliği yaparak beni bir kez daha kandıracaklarını ve yine bir çuval dolusu yeni umudu sırtıma yükleyip evime göndereceklerini biliyordum. Sonrası mı ? sil baştan. Gök yüzü çıldırmış gibi değil bayağı, bayağı deli olmuştu. Aslında hep böyle olağan üstü doğa olaylarını sevmişimdir. Bana ne kadar aciz olduğumuzu göstermesinin yanı sıra sorunlarımızın da ne kadar küçüldüğünü hissettirir. Aksine biz kadar büyük olduğuna inansak da. Çoğu zaman böyle gecelerde gökyüzünde, mitoloji de olduğu gibi tanrıların savaştıklarını düşünürüm. Anlaşılan yine yukarılarda bir yerlerde sıkı bir tartışma başlamış ve hepsi doğru olduğuna inandıkları hamleyi gerçekleştiriyordu. Herhalde? Birden içimden kahkahalarla gülmek geldi. Hatta buna bu trajik durumum dahi engel olamadı ve güldüm. Sanki sesim gök yüzüne doğru bir cevap gibi yitip gitti. Ve kendi kendime; yukarıda sanıyorum atlayıp atlayamayacağım konusunda iddialı bir bahis dönüyor dedim. -üzgünüm baylar bayanlar bu defa son ana kadar bunu bilemeyeceksiniz. Ancak bahisleriniz konusunda elinizi çabuk tutsanız iyi olacak çünkü üşümeye başladım. Birden yukarıya doğru bağırmak geldi içimden ve karanlığa doğru haykırmaya başladım. Sanıyorum anlamını çokta fazla düşünmediğim birkaç küfür savurduktan sonra boşluğa boş, boş bakarak yine kendimle baş başa kaldım. Kendi kendime o en bildik soruyu sorma cesaretini göstererek neden ? diye mırıldandım. Sanki sesim boğuklaşmıştı ama bu boğukluk içinde bulunduğum depresif durumun filimsel trajedisinden değil de yağmurda yeterinden fazla kalmış olma ahmaklığından kaynaklanıyordu. Üşütüp hasta olacağımı düşünmekten kendimi alamadım. Keşke her şey bu kadar basit olsaydı. Ama değildi. Kabul etmek istemesem de kulağıma gelen hıçkırık sesleri üşütmek üzere olan bir adamın değil, çaresizlik içinde zırlayan bir çocuğun yakarışları gibiydi. Garip ama çoğu zaman katıla, katıla ağlamak istememe rağmen, mantığım diye kabul ettiğim o sert kütle göğsümü tıkar ve bende her zaman olduğu gibi yine kendimi suçlu bulur, kurban ederdim. M. Alp Turan Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2007 Bazen bütün şarkılar bana söylenir Bazen hayatın kendisi bir şarkı olur An gelir susar tüm sazlar Kaybolur tüm sözler Yine içimde kimsesizler Yine komik beklentiler Bazen kabarır yüreğim denizler gibi Ezer beni o tanımaz gözler An olur çekilir dalgalar Kaybolur köpükler Yine içimde kimsesizler Yine komik beklentiler Bazen kaybolur ay gibi yüzler bulutların ardında. Bazen gökkuşağını yakalarım Yağmurun terkedilmiş ıslaklığında An gelir takılırım suya düşmüş gölgelere Yürürüm ardı sıra sonsuz ufuklara Derken gözümü bir ışık alır Kurulur yine o neşeli panayır Bilirim sondaki kimsesizliği Tanırım o dostane sessizliği Yine yaşarım o komik beklentileri Kaçıncı bilmem Sadece çıkarım aynı umutla her gün evden. M. Alp Turan Alıntı
Φ ErdalAktas Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2007 yasaklı kapılarımı açıyorum bu gece... birikmiş cümlelerimi özgürlüğüne kavuşturacağım... ne sırrım, ne efsunum, ne farklılığım.... sıradanlığımın içinden öylece geçip gidiyorum... umursamazlığı takıp gölgeme, beslediğim kargaları salıyorum göğüme... sitemden sanar duyan, değil oysa... sitemkarlığıma yer yok hayatta... korkularımı evcilleştirdiğim mağaralarda, karanlığı yorgan yaptım yıpranmışlığıma... her gün dudağıma yerleşen ibare, günü takvimlerimden tırnakladığımın resmidir... yoksa kim nereye koysun, rengini düşürmüş zamanlarımı... eskiciler, hurdacılar bile burun kıvırıyor... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Kelile ve Dimne . Ellerimde “gerdanlikli güvercin” Meleklerin kentine; ah O mahcup gülümseyisin Düstü…çiplak camlar Ve lavantalar Bir jilet gibi Degmeden derime Geleni ve gideni yazdi içime . Serkan Tasçi . . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Eksilemedim . eksiltesim var bugün gökyüzünü, yirtilmis bulutlara inat aglayasim. -uzaklastikça küçülüyor güvercin- topal bir toprak kokusuyum simdi, nefesine yetismeye yetmiyor rüzgarim. -intiharda akrep, yelkovan kirgin- ilk defa degil aslinda dünden umutsuzlugum, daha önce de öldüm ben, vakitsiz gömüldüm. -bulutlarla yikanir yitik kuslarin ruhlari- “bir camin bugusuna çiziyorum serçe parmagimla gülüsünü” baska dilde nasil söylenir, bunu yalniz sen bilirsin. -rüzgara sarilmak nasilsa, iste öyle uyudum dün gece- özenip saire, soyadimin bir harfini satasim var bugün, kiyamadim “d” ye, sondaki “a”yi attim babam gibi; kala kala yine bana “ad”im kaldi, silemedim. anlayacagin bu sefer de sana benzeyip, büyüdüm, yine eksilemedim… . Iskender Ada . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 . . Har . ASK dökülmem lazim küf kokulu rüzgarin omzuna eylüle hazani içiren sairin koynuna topragin alnina BÜLBÜL süzülmem lazim ilmiklerimden sarkilarim akmali göge dilimdeki kelepçeden aymali canan bir hal var bende ÇINAR sökülmem lazim nasil çikarim topragin anaç damarlarindan yanina varmanin tek yolu ihanetse yazgima sökülmem lazim bagrina basan topragin kollarindan bedeli ebedi yalnizlik olsa da ASK kuruya-yazmissin koca çinar heybetini gölgende asar aglar yazina yillar azar azar sirrini ele verir uçup giden yapraklar dallarinda beyazi ala çalmis kar var gölgeni teyellemisler sirtina onun da gidesi var yildizlar sirtina küskün gölgende uzaklarin sancisi sirtinda hisirtilar SERÇE asilmam lazim dallarina ne olur en karanlik gecenden bana da bir an sar gözlerime karayi tembihledim sen gelene kadar ASK düste gör nasil bir yildiz vurur kanadindan serçeyi gözünden düsen elif ve ye'dir artik nasil uzattigin eller gökyüzünde yazili bir mektup gibi yalnizca topragindir düste gör KÜME dilimden isirdi bülbülün çilesi kirk kanat çirpintisi serçenin çinara ermek gailesi ikindi vakitleri rakip alaca yalnizligina çinarin gece ve ikindide yalnizlik alir basini gelir pencere pervazima balkonum ölü yapraklar mezari, pencerem o türkünün bestekari yarimda azmis bir diken var dilimde çiçeklenen sari bülbüldü agzindan öptügüm serçeydi gözyasini gördügüm çinardi heybetine küstügüm askti öldügüm sari güldü taptigim ÇOCUK anne . Dilek Isik . Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 . . Korkunun Gözbebekleri . korkunun gözbebekleri puslu aynalarda sarhostur tenesirde sirtüstü yatan ceset kanli karanliklardan hatira long-playlarda uluyan sesler karli hülyalari yirtar tren çigliklarinca gelmiyorsa güvercin kanadinda kutsal buyruklar hûnkârlik neye yarar ve enerjinin yokolus sirri erimeli ki kâfir düsünceler lav lav biline biline bir defadan sonra ölümün olmadigi . Tahir Yüksel Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.